“Özgürlük için Örgütleniyoruz” şiarıyla düzenlediğimiz ve iki gün sürecek olan 1. Merkezi Örgütlenme Konferansımız başladı. İnşaat Mühendisleri Odası Konferans Salonunda gerçekleştirdiğimiz konferansımızın açılış konuşmaları Eş Genel Başkanlarımız Tülay Hatimoğulları ve Tuncer Bakırhan tarafından yapıldı. Hatimoğulları, şunları söyledi:
Değerli delegasyon değerli yoldaşlar hepinizi sevgiyle selamlıyorum. Merhaba hevalino, hûn bi xêr hatin.
Kadın Konferansında değerli tartışmalar yürüttük
Değerli arkadaşlar, iki gün kadın meclisimizin düzenlediği kadın örgütlenme konferansımızı büyük bir emekle, buradaki kadın delege arkadaşlarımızla gerçekleştirdik. ''Eşit ve Özgür Bir Yaşamda Israrcıyız, Örgütleniyoruz'' şiarıyla çok değerli, kıymetli tartışmalar yürüttük. Türkiye ve bölgede kadınların bulunduğu durumu tespit ederek, Türkiye'de ve bölgede erkek egemen sistemin, patriyarkanın kadınlar üzerindeki baskılarını, kadın cinayetlerini, çocuk katliamlarını, kadına yönelik şiddeti, kadınların kazanılmış haklarının bu iktidar tarafından tek tek elimizden nasıl alınmaya çalışıldığını ve bölgeyi adeta bir sarmal gibi saran savaşa ve savaşın yarattığı etkilere karşı kadınlarla birlikte nasıl bir barış hareketini örebileceğimizi detaylı şekilde konuştuk. Ve yine kampanyamızın da Örgütlenme Konferansımızın da adı olan şiarla bizler yola çıkarak Türkiye'de, Kürdistan'da kadın yoldaşlarımızla buluşmalarmızı, kampanyamızı gerçekleştiriyoruz. Hem bu kampanyayla birlikte karşılaştığımız kadın emeğinin sömürüsü ve buna karşı önerilerimiz noktasında çok değerli, çok kıymetli tartışmalar yürüttük. Dün yine yaptığımız ve iki gün süren konferansımızı Federe Kürdistan bölgesinde Türkiye’nin İHA ve SİHA’ları ile katledilen sevgili Gülistan Tara ve Hêro Bahadîn'e ithaf ettik. Buradan kendilerini saygıyla anıyorum. Değerli arkadaşlar cezaevinde, sürgünde bulunan arkadaşlarımıza, emek veren bütün arkadaşlarımıza buradan sonsuz teşekkürlerimizi sunuyor ve selamlarımızı gönderiyoruz.
Konferanstan berrak bir fikir ve hatla çıkacağız
Evet biz örgütlenme konferansımızı gerçekleştirirken biraz önce bahsini ettiğimiz kadın konferamızda da detaylı konuştuğumuz ülkenin içinden geçtiği iktisadi kriz, açlık, yoksulluk, kadın emeği ve emekçilerin sömürülmesi, açlık ve yoksulluk sınırında yaşayan insanların sürekli arttığı bir ülke gerçekliğini değerlendirdik. Kadın emeği sömürülmekte ve Türkiye'de 50 milyon insan açlık ve yoksulluk sınırında yaşıyor. DEM Parti olarak başlattığımız Ekmek ve Adalet kampanyamızda yaptığımız sokak çalışmaları, işçi buluşmaları, emekçi buluşmaları, üretici buluşmalarında biz bir kez daha gördük ki üreticiler, çiftçiler, işçiler, emekçiler artık dolmuş durumda. Bıçak ilikte. Gerçekten insanlarda o kadar büyük isyan, bu iktidara, kapitalist sisteme karşı, bu sermaye düzenine, ezen ve sömüren anlayışa karşı büyük bir tepki olduğunu yaptığımız çalışmalarda bir kez daha gözlemledik. Bugün domates üreticilerinden çay üreticilerine kadar Polonez işçilerinden CarrefourSA işçilerine kadar her kesim, emek alanında, yoksulluk nedeniyle büyük hareketlenmeler var. Tabii burada temel sorun belki konferansta konuşacağımız konulardan biri eylemin, grevin neden birbiriyle bakışamadığı, ortaklığa dönüşemediği, ortak eyleme toplumsal muhalefete dönüşemediği. Bu konuda DEM Parti olarak bütün siyasetçilerin ve emek alanında örgütlenen her kesimin bir muhasebe yapmaya ihtiyacı var. Bizim DEM Parti olarak konferansta üzerinde konuşacağımız konulardan biri bu. Çünkü önümüzdeki dönemde mücadele hattımızı şekillendirirken hangi ana eksenler üzerinde ilerleyeceğimizi elbette bu konferanstan bir parti, bir bütün olarak berrak bir fikirle ve hatla çıkacağız.
Darbelere rağmen bugün bu salonda yine örgütleniyoruz
Bizler DEM Parti olarak örgütlenmeden hiçbir zaman geri adım atmadık. Ama şunu da çok iyi biliyoruz ki 90’lı yıllarda örgütlenmeyi başarmış o beyaz torosların insanları kaçırdığı, yargısız infazların gerçekleştiği dönemde zindanlarda insanların işkence gördüğü, emniyetlerde işkence gördüğü bu dönemlerde örgütlenmeyi başarmış bir gelenekten geliyoruz. Elbette Türkiye'de bambaşka bir rejim değişirken bambaşka bir şeyle karşılaştık. Bir şok doktrini uygulandı bütün toplumsal muhalefete. Bu rejim, bu faşist otoriter rejim varken uygulamış olduğu politikalar, 10 Ekim Gar katliamı, Antep düğün katliamı, HDP’nin mitinginde saldırılar, Suruç ve bunun gibi birçok katliamı bu ülkede gerçekleştirerek toplumsal muhalefeti ezmek, toplumsal muhalefetin bu otoriterleşen rejimine karşı rejim ve kendi adına sözüm ona yol temizliğine gitti. Bizler bu şok doktrinini emekçiler, kadınlar ve bu ülkenin bütün ezilen ve sömürelenlenleri olarak geçirdik, bu şokun etkisini artık atlattık. Bugün alanlarda, meydanlarda emekçiler, işçiler haykırılıyorsa, bugün DEM Parti gördüğü bütün baskılara rağmen cezaevinde çok sayıda arkadaşımızın olmasına rağmen, başta Eş Genel Başkanlarımız Figen Yüksekdağ ve Selahattin Demirtaş gibi bir çok seçilmiş arkadaşımız hapishanede olmasına rağmen hala ayaktaysak demek ki bu ülkenin Türkiye'nin ve Kürdistan halklarının umudu olan yine bizleriz. Bu çok kıymetli bir şey. Bizler darbelenmelere rağmen, örgütlülüğümüzün zaman zaman zayıflamasına rağmen hala bu salonda örgütlenme konferansı gerçekleştirebiliyor ve seçimlere girip belediyeler kazanabilen bir siyasi partiyiz. Bu büyük bir başarıdır, bu önemli bir başarıdır. Bu Türkiye'de muhalefetin ana öznesi olduğumuzun en canlı kanıtıdır. Buradan yol alacağız.
Savaşa karşı barış hareketini örgütlemek konferansımızın ana hatlarından biridir
Yine önümüzdeki dönemde örgütlenme akslarımızdan en önemlisi olan parti paradigmamız ve sol sosyalist hareketlerin ve Kürt özgürlük hareketinin birikmelerine bakarak savunduğumuz önemli konulardan biri Kürt sorununun barışçıl ve demokratik yöntemlerle çözülmesi ve barış. Kadın konferansında çok detaylı bir bölge analiti yaptık. Buradaki delegasyonla da bir değerlendirme yapacağız. Sadece bölgemizde savaş ve çatışma yok. Avrupa'da o korunaklı bölge gibi gözüken bölgede de savaş tamtamları var. Bölgede, ülkede ve dünyada estirilen bu savaş havasına karşı 3’üncü dünya savaş olasılığının güçlendiği bir dönemde, bunun denemelerinin yapıldığı bir dönemde bizler barış demekten asla geri adım atmayacağız. Savaşa karşı barış hareketini hep birlikte hem Türkiye’deki iç dinamiklerleriyle hem bölge dinamikleriyle, uluslararası barış ağlarıyla birlikte örgütlenmesi bu konferanslarımızda açığa çıkacak mücadele hatlarından birisi olacaktır. Ben savaşın yarattığı yıkımlardan burada uzun uzadıya bahsetmeyeceğim ama şunu söylemeden geçemeyeceğim. Filistin'de İsrail saldırısında hayatını kaybeden Ayşenur Ezgi'yi burada sizlerin huzurunda saygıyla anıyorum. Filistin davası bizim davamızdır, bölgenin kanayan iki yarası var, bu sorunlar çözülmediği sürece bölgenin huzura kavuşmasına imkan yoktur. Bizler her iki sorunun da demokratik zeminde halkların kendi kaderlerini tayin etme noktasında çözme çerçevesinde çözüme kavuşması için elimizden gelen her türlü mücadeleyi yürüteceğiz. Bir yandan bizler hangi siyasal hat ve akslar üzerinden ilerleyeceğimizi bir yandan buna karşılık gelecek parti örgütlenmemizi ve diğer toplumsal örgütlenmeleri nasıl geliştireceğimizi konuşacağuz. İki günlük tartışmada bu soruların yanıtını siz değerli arkadaşlarımızla bulacağız.
Mücadelenin tıkanan bütün damarlarını açabileceğimizin yol haritasını çizeceğiz
Değerli arkadaşlar bu salonda devrimci mücadelenin, Türkiye devrimci mücadelesinin, sol sosyalist hareketlerin bütün gelenekleri var. Bu salonda Kürt özgürlük hareketinin mücadeleci, direngen, serhildan geleneğinden gelen gelenek var. Bu salonda kadın mücadelesinde emek veren Türkiye kadın hareketleri, feministler var. Bu salonda Kürt özgürlük mücadelesinde mücadele veren kadınlar var. Kürt kadın hareketi var. Bu salonda insan hakları savunucuları, doğanın haklarını, engellilerin, çocukların haklarını savunanlar var. Bu salon ezcümle bütün ezilen ve sömürülenlerin, işçilerin, emekçilerin haklarını savunan bir salon, bir bileşke. DEM Parti işte budur. Ve DEM Parti'nin örgütleneceği bütün alanlar bahsini ettiğimiz bu alanların tamamıdır. Ve bizler bu mücadeleyi yürütürken şunu asla unutmamalıyız. Cezaevlerinde olan arkadaşlarımıza, İmralı tecridinden dolayı aylardır, yıllardır kendisinden haber alınamayan Sayın Öcalan’a, bu topraklardan kalkan İHA ve SİHA'larla katledilen gazetecilere, siyasetçilere bu topraklarda katledilen bütün siyasetçilere, yargısız infazda katledilenlere ve bizlerin aynı zamanda Narinlere ve çocuklara karşı çok büyük sorumluluğumuz var. Bu görev ve sorumlulukla ve bu bilinçle bizim elbette mücadelenin tıkanan bütün damarlarını tek tek nasıl açabileceğimizin yol haritasını hep birlikte bulmak ama sadece bulmak sadece tanımlamak değil aynı zamanda buradan nasıl bir eylem hattıyla çıkacağımızı konuşmak gibi tarihsel bir görev ve sorumluluğumuz var. Bu örgütlenme konferansının da en önemli ve anlamlı yanlarından birinin de bu olduğu kanaatindeyim.
Bu iktidar kadınları ve çocukları koruyamayan, korumak istemeyen, onlara düşman bir iktidar
Değerli arkadaşlar bu kürsüye çıkıp sevgili Narin’den bahsetmemek olmaz. Kadın konferansımızda bu konuyu çok boyutlu bir şekilde değerlendirdik. Acımız çok büyük, biz küçük bir çocuğu koruyamadık. Bu ülke çocukları koruyamayan bir ülke, bu iktidar kadınları ve çocukları koruyamayan, korumak istemeyen, onlara düşman bir iktidar. O köy adeta bir sır küpüne döndü. Ailenin açıklamalarından tutalım iktidar vekilinin açıklamalarına, 19 gün boyunca Narin'in bedenine canlı ya da cansız ulaşılamaması, en son gayet profesyonel bir destek alınarak Narin'in bedeninin o derenin içine gömülmesi ve delillerin kaybedilmesi. Bütün bunları Kadın Meclisimizde değerlendirirken bunun salt magazinel, onun bununla ilişkisi vardı, gördü görmedi üzerinden medyada yürütülen tartışmaları yanlış bulduğumuzu ifade ettik. Türkiye’nin ana gündemlerinden birine dönüşen bu sorunda sadece bir ailenin mahremini korumak için bu kadar seferberlik olmaz. O köyün ne anlama geldiğini, o köyde hizbul kontranın nasıl örgütlendiğini, hizbul kontranın o köyde bir silah deposu mu var, bütün bu sorular yanıt bekleyen sorulardır. Bu sorulara hep birlikte yanıt üretmeliyiz. Elbette bu tartışmaları yürütürken sevgili Narin'in, çocukların yaşadığı acıları gölgelememeye önem ve özen göstermek zorundayız.
İktidar bu ülkeyi yönetme ehliyetini artık kaybetmiştir
Türkiye'de çocuk istismarı, kadına yönelik taciz, tecavüz, istismar, şiddet ve katliamlar ne yazık ki hiçbir zaman eksilmedi ama bunların bitmesi için de bizler mücadele etmek zorundayız. Narin’i korumayan, kadınları korumayan, işçilerin, emekçilerin, yoksulların açlığını kendine dert edinmeyen, en son 108 milyon insanın verilerini çaldıran, ''çalındı ne yapalım'' diyecek kadar utanmaz bir açıklama yapabilen, istifa etmeyi asla düşünmeyen bu iktidar artık bu ülkeyi yönetme ehliyetini tamamen kaybetmiştir. AKP-MHP ortaklığı, Ergenekon'la kurdukları ortaklıklar, Jitem ittifakı ile yönetme ehliyetini çoktan kaybetmiştir. Bizler buradan hareketle mücadelimizi büyütmeliyiz. Bütün nesnel koşullar gösteriyor ki, ülkenin içinden geçtiği sosyo kültürel durumu yaratan, çürüme, savaş siyaseti yürüten, tamamen muhaberata İHA ve SİHA’ya dayalı bir dış siyaset yürüten bu iktidar bu ülkeyi yönetemez. Kadınları ve çocukları korumayan bunu ısrarla vurguluyorum çünkü bu kamusal bir görevdir, bu görevi yerine getirmeyen, bunu normalmiş gibi anlatan bu iktidara karşı bizlerin başarıya ulaşmasının koşulları pekala fazlasıyla oluşmuştur. Bunun için değerli arkadaşlar, bu konferansımızın böylesi bir dönemde gerçekleşmesine de önem atfetmeliyiz. İktidar ve rejimin iflas ettiği, küresel sermayenin büyük çaplı kriz yaşadığı, kapitalizmin krizde olduğu bir dönemde elbette emek mücadelesinin de kadın mücadelesinin de ekoloji, gençlik, doğa haklarının, inançların mücadelesi, her bir kesimin nesnel olarak olgunlaşan bu koşullarda önünün açık olduğunu biliyoruz. Bu toplumsal mücadeleleri hep birlikte gerçekleştirmemiz gerekiyor bu konferansta.
Yerelden merkeze yeniden bir yapılandırmanın içine giriyoruz
Bizler bütün bu mücadeleleri bir yandan kendimizi örgütleyerek bir yandan kampanyalarımızı yerelden merkeze kadar mahalle mahalle örgütleyerek yerelden merkeze yeniden bir yapılanmanın içine giriyoruz. Biz bu yeniden yapılanmayı sağlarken sadece DEM Parti değil aynı zamanda bizim dışımızdaki bütün kesimlerle bütün muhalif hareketlerle hep birlikte olacağımız bir demokratik güç birliğine ihtiyacımız var. Bu tespitleri yaptıktan sonra faşizmin, otoriter rejimin bu ülkede kendisini derinleştirmeye çalıştığı ama yapamadığı, toplumsal rıza alamadığı bir dönemde birlikte mücadele etmenin, ittifak politikalarını güçlendirmenin tam da zamanı. Biz bunu başarırsak -ki bu konuda partimizin de içinde olduğu çok sayıda kurumla birlikte yürütülen ortak bir ittifak çalışması var,bunu ne kısa zamanda başarılı bir şekilde toplumun karşısında bu görevlere aday olarak hep birlikte çıkarız. Burada bu örgütlenme konferansımızda özetle söyleyecek olursak emeğin bu kadar yok sayıldığı, yoksulluğun bu kadar derinleştiği bir yerde DEM Parti bu alanı kendi ana alanı olarak görerek buradan örgütlenmeye devam edecek. Savaş karşıtı mücadele ve Kürt sorununun barışçıl, demokratik yöntemlerle çözülmesi için verilen mücadele bu dönemde partimizin ana hatlarından biriydi. Ama bunun altını bu konferansta bir kere daha çizeceğiz. İttifak politikalarımızı nasıl güçlendireceğimizi yine bu konferansta konuşacağız, önümüzdeki dönemin açılması açısından bunun altını çizmek istiyorum. Bununla ilgili de tartışmalarımız yürüyecek.
Değerli arkadaşlar bizler başarabiliriz. Sözlerimi tamamlarken burada bu bileşenin geleneğini taşıyan, bizleri bugüne kadar getiren ve bir bilincin kuşaktan kuşağa akmasını sağlayan değerli yoldaşlarımızı burada anarak sözlerimi tamamlayacağım. Behice Boranlar, Hikmet Kıvılcımlılar, Denizler, Mahirler, Kaypakkayalar, Mazlumlar, Sêvêler, Sakineler, bizler onların yoldaşlarıyız, hevalleriyiz. Onların açtığı yolu ilerletmek, tıkanan her yolu açmak, bunun için hep birlikte mücadele etmek hepimizin boynunun borcu, bu konferansın bu borcu yerine getireceğine olan inancımla hepinizi saygıyla sevgiyle selamlıyorum. Bu konferansın başarılı geçmesini diliyorum.
14 Eylül 2024