2025 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifine ilişkin partimizin hazırladığı muhalefet şerhi:
2025 BÜTÇESİNİN VADETTİKLERİ
2025 Bütçesi yine açığın olduğu bir bütçedir. Bütçe giderlerinin 14 trilyon 731 milyar bütçe gelirlerinin 12 trilyon 800 milyar lira olması bütçe açığının ise 1 trilyon 931 milyar lira olarak gerçekleşmesi öngörülmektedir. Ancak son yıllarda genellikle hiçbir hedefi tutturamayan iktidarın bu hedefi de muhtemelen tutmayacak açık çok daha fazla olacaktır. Öngörülene göre, bütçe açığının milli gelire oranının 3,1 gerçekleşmesi beklenirken bütçe gelirlerinin 1 trilyon 950 milyar lirası doğrudan faize gidecektir. Küresel gelişmeler, Türkiye ekonomisinin rezerv sıkıntısı, cari ve dış ticaret açıklarından dolayı olası bir döviz hareketliliği bu açık ve ödeneği muhtemelen daha da artacaktır.
2025 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu, ücretleri ve kamu harcamalarını sınırlayan bir çerçeveden hazırlanmıştır. “Buna göre 2025 yılı bütçe giderleri 2024 yılına göre yüzde 31,7 artırıldığı halde bütçe gelirleri yüzde 51,7 artırılmış. Yani bütçe gelirleri performansına daha ağırlık verilmiştir. Bu arada bütçe giderleri içerisinde palazlanan ve giderek artış sergileyen faiz giderleri de yüzde 55,5 artışla 1,2 trilyon liradan neredeyse 2 trilyon liraya çıkmıştır. Yani faiz giderleri yükselişi devam etmiştir. Öte yandan 2024 yılında bütçe gelirlerinin yüzde 89,6’sını oluşturan vergi gelirlerinin payı 2025 yılında yüzde 87,8’e gerilemiştir.” Faiz giderindeki artış bütçedeki toplam gider artışında yüzde 24 daha fazla olmuştur. Bu ise bize iktidarın faiz lobilerini nasıl beslediğini göstermektedir. Kamu harcamalarının en önemli gelir kalemini oluşturan vergi gelirlerinin en büyük ödeyeni ise yine yoksullar ve emekçiler olacaktır. Zira 2025’te yıl içinde toplanacak vergi gelirlerinin önemli bir kısmı KDV ve ÖTV gibi dolaylı vergilerden oluşmaktadır. Ayrıca 2025 yılında vergi gelirlerinin 2024’e göre yüzde 68 oranında artarak 7,5 trilyon liradan 11,1 trilyon liraya çıkması hedeflenmektedir.
2025 Bütçesi, kamu yatırımlarına ayrılan kaynakların bir önceki yıla oranla belirgin bir şekilde azalmasıyla dikkat çekmektedir. Bu ise ekonomik büyüme başta olmak üzere kalkınma hedefleri ve toplumsal refah açısından birçok eleştiriyi beraberinde getirmektedir. Yatırımlara ayrılan payın düşürülmesi, kısa vadeli bütçe dengesi açısından hükümete bazı rahatlıklar sağlasa da uzun vadeli etkileri göz ardı edilemeyecek kadar ciddi sonuçlar doğurma riski barındırmaktadır.
2025 Bütçesinde, vergiler yüzde 45,2 artarken maaş ve asgari ücret zamları yüzde 25'ler düzeyinde kalacaktır. “2020 yılına göre 2025 yılında devletin vergi gelirlerindeki artış yüzde 1241 olarak gerçekleşecektir. Yani vergi yükü beş yılda 12 katın üzerinde artarken yükün altındakiler yine aynı kalıyorlar.
OVP’de yüzde 17,5 enflasyon hedefi öngörenlerin vergi gelirlerinde yüzde 45,4 artış tahmini yapmaları şaşırtıcıdır. Dolaylı vergilere dayalı vergi sistemine sahibiz. Bu nedenle vergilerin yüzde 45,4 artabilmesi için ya önümüzdeki yıl ekonominin olağanüstü canlanması ya da yüksek enflasyon ortamının devam etmesi gerekir. Yukarıdaki tabloya bakınca 2025 yılını yüzde 30-40 bandında bir enflasyon oranıyla geçireceğimiz görülmektedir.
Rasyonel politikalar geçildiğini iddia eden Mehmet Şimşek’in programı uygulanmaya başladığından bu yana ekonomik göstergelerde halkın yaşamını kolaylaştıracak bir düzelme gerçekleşmemiştir. İktidarın ülke ekonomisinin gidişatına ilişkin gerçek dışı iddia ve söylemleri ile halkın, emekçilerin giderek ağırlaşan ekonomik sorunları arasındaki makas giderek açılmaya devam etmektedir. Asgari ücret ve memur maaş artışlarının TÜİK enflasyonuyla gerçek enflasyonun altında belirlenmesi ve buna rağmen iktidarın her fırsatta “İşçimizi, emekçimizi enflasyona ezdirmeyeceğiz” dile getirmesi ezilenin her zaman emekçiler olmasını engellememektedir. İktidarın yayımladığı Tasarruf Genelgesine rağmen kamu kurumları “itibardan” tasarruf etmeyerek tüm hızıyla harcamalarına devam etmektedir. Kamuda harcamalar tüm hızıyla devam ederken iktidar söz konusu emekçilere yapılacak zam olduğunda kaynak yok bahanesiyle beklenen enflasyonu baz alma kurnazlığına başvurmaktadır. Bütçe aracılığıyla vergiyi emekçiye yıkıp zammı yandaş müteahhitlere yapan ekonomi-politik akıl halihazırda bozuk olan gelir dağılımındaki adaletsizliği daha da arttırmaktadır.
2025 Bütçesi, yapısal sorunların çözümü için yeterli bir perspektif sunmamaktadır, aksine mevcut sorunların daha da derinleşmesine neden olmaktadır. 2025 Bütçesinde yine dolaylı vergilere ağırlık verilmiştir. Dolaylı vergilerden elde edilecek gelirlerin, toplam vergi gelirlerinin %60’ını aşması planlanmaktadır. Gelir vergisi dilimlerinde ve oranlarında kayda değer bir yenilik yoktur. Ücretli çalışanlar üzerindeki vergi yükünün yüksek kalması gelir eşitsizliğini artıran önemli bir faktör olmaya devam etmektedir. Türkiye’de servet vergileri, OECD ortalamalarının çok altındadır. 2025 Bütçesi, bu alanda herhangi bir yenilik sunmamakta, servet vergilerinin artırılması ya da genişletilmesi gibi uygulamalarına yer vermemektedir. Bu durum, sermaye/zengin ile halk/yoksullar arasındaki uçurumu daha arttıracaktır. Muhtemel ki kamu harcamalarındaki israfta devam edecektir. 2025 Bütçesinde vergi gelirlerinin büyük bir kısmının yine faiz ödemelerine ve cari harcamalara ayrılmıştır. Ayrıca yatırım harcamalarının düşük kalması, uzun vadeli ekonomik büyüme hedeflerine ulaşmayı zorlaştıran faktörlerden olacaktır.
Bu noktadan bakıldığında 2025 Bütçesinin ülkenin mevcut sorunlarını çözmekten uzaktır. Dolaylı vergilere dayalı gelir politikası, düşük gelirli kesimlerin yükünü artırırken doğrudan vergilerdeki reform eksikliği toplumsal eşitsizlikleri derinleştirmektedir. Türkiye’nin mevcut vergi yapısındaki adaletsizlikleri gidermeyecek bir bütçe yapım süreci söz konusudur. Bu bağlamda, Türkiye’nin daha adil ve sürdürülebilir bir vergi sistemine geçiş yapması, toplumsal barış, ekonomik büyüme ve adil bütçe tercihleri açısından kritik bir öneme sahiptir.
BÜTÇE TERCİHLERİNDEN DOLAYI YOKSULLUK VE ADALETSİZLİKLER DAHA DA ARTACAK
AKP-MHP ittifakının tercihleri nedeniyle enflasyon, hayat pahalılığı, geçim sıkıntısı, borçlanma, yoksulluk, işsizlik, sefalet ve açlık büyüyerek devam etmektedir. Sermaye yanlısı politikalardaki ısrar ekonomide pek çok göstergeyi olumsuz etkilemiştir. Türkiye ekonomisi AKP-MHP iktidarında enflasyon, dış borçluluk, işsizlik, bireysel borçlanma gibi önemli ve ekonomik istikrar için kritik önem taşıyan pek çok başlıkta tarihin en yüksek seviyelerini görmüştür. Otoriterleşme, yargının iktidara bağımlı hale gelmesi, anayasal güvence altında olan bazı temel hak ve özgürlüklerin askıya alınması, Kürt sorununun çözümsüzlüğündeki ısrar gibi konulardaki güvenlikçi tutumundan kaynaklı “savunma ve güvenlik” harcamalarında rekor artışlar yaşanmış, ülke ekonomisi çöküşün eşiğine gelmiştir. Ekonomi, bedelini her zaman yoksulların ödediği sermayenin ve bir avuç yandaşın kazandığı faiz-enflasyon-stagflasyon- işsizlik sarmalına sürüklenmiştir. Bu sebeplerden ötürü 2025 Bütçesi aynı zamanda sosyal amaçları olan, eşitsizlikleri ortadan kaldıran, halkın refahını gözeten bir anlayışla revize edilmelidir.
İktidarın sermayeyi ve rantı merkeze alan ekonomi politik tercihleri enflasyonun hızla artmasına sebep olmuştur. Zira enflasyonun sebebi konusunda yapılan bilimsel çalışmalar Türkiye’deki enflasyonun “kar itimli” olduğunu ortaya koymasına rağmen iktidar enflasyonun sebebi talepmiş gibi davranmakta ısrarcı olmaktadır. Bunu da emekçi ve emeklilerin alım gücünü düşürerek çözmeye çalışmaktadır. Teşhis yanlış olduğu için tedavisi de mümkün olmamakta bu da milyonlarca yurttaşın açlık ve sefalete mahkûm edilmesine neden olmaktadır. Seçimin hemen sonrasında yapılan zamlarla birlikte enflasyonun ivme kazanması, artan vergi yükü ve bunun emekçi sınıfın sırtına bindirilmesi gibi faktörler hem gelir dağılımını daha bozmuş hem emekçilerin alım gücünü aşağıya çekmiş hem de milyonlarca hanenin en temel ihtiyaçlarını dahi karşılayamamasına ve sosyal yardımlara muhtaç bir yaşam sürmesine neden olmuştur. Bu süreçte yoksulluk ve adaletsizlik o kadar derinleşmiştir ki sosyal yardıma muhtaç hane sayısı 4 milyona -yaklaşık 15 milyon kişi- yaklaşırken her 3 çocuktan 1’i yoksul her 4 çocuktan birisi okula aç gitmektedir.
Son dönemlerde uygulanan ekonomi politikalarının ortaya çıkardığı belirsizlikten dolayı Türkiye ekonomisinde fiyat istikrarı yok olmuş, enflasyon yapışkan bir hal almıştır. Ülkelerin enflasyon oranları karşılaştırıldığında yüzde 48,58’lik resmi enflasyon, Ekim 2024, oranıyla bile Türkiye oldukça negatif ayrışmaktadır. Kaldı ki bağımsız araştırma kuruluşu olan EN-AG on aylık enflasyonu yüzde 89,77 olarak tespit etmiştir. Bu oran TÜİK’in açıkladığı enflasyon oranının iki katından fazladır. Ayrıca Türkiye gıda enflasyonunda OECD ülkeleri arasında en yüksek enflasyona sahip ülkelerden birisi olmaya devam etmektedir. Ayrıca yaşanan bu kriz koşullarında insani şartlarda barınma da özellikle büyük kentlerde lüks haline gelmiştir.
Ekonomide yaşanan olumsuz gelişmeler istihdam piyasasını da bozmuş, resmi işsizlik düşüyor görünse de gerçek işsizlik artmıştır. Artan işsizlikle beraber emek ucuzlamış normal şartlar altında en alt/temel ücret olarak kabul gören asgari ücret toplumun yüzde 50’sinden fazlasının çalıştığı bir ücret haline gelmiştir. AKP döneminde emek o kadar değersizleşmiştir ki asgari ücret harici maaşla çalışanların büyük bir kısmı yine asgari ücrete yakın bir maaşlarla çalışmak zorunda kalmışlardır. Bu sebeple çalışanlar dahi en temel ihtiyaçlarını borçlanarak karşılamak durumunda kalmaktadır. Son yıllarda yandaş ve sermayeye cömert sözleşmeler yapan iktidar söz konusu asgari ücretli, emekçi, memur ve emekli olunca kaynak yok bahanesinin arkasına sığınmaktadır.
2025 Bütçesine baktığımızda zamların ve ilave vergilerin hız kesmeden devam edeceği görülmektedir. Çünkü 2025 Bütçesinde de tercihler emeğiyle geçinen ve yoksulluk içerinde yaşamaya mahkûm edilen milyonlarca yurttaşın çıkarlarını gözeten bir yerden yapılmamış, aksine sermayenin çıkarlarını merkeze alan bir temelden hazırlanmıştır. Yani ekonomik krizin faturasını emekçi halkın sırtına yükleyen bir bütçe söz konusudur. Bundan dolayı 2025 Bütçesi, halkın sorunlarına çare olamayacaktır. Aksine 2024 Bütçesiyle zamlar artarak devam edecek, enflasyon yükselecek, ev kiralarındaki artış durmayacak, ek vergiler gelecektir. 2025 Bütçesi EYT’lilerin, emeklilerin, ataması yapılmayan öğretmenlerin, çiftçilerin, işçilerin, işsizlerin, öğrencilerin, asgari ücretlilerin, kadınların, gençlerin sorunlarını çözemeyecektir. Bundan dolayı 2025 Bütçesi iktidarın yanlış politikaları sonucu enflasyonun kalıcı hale getiren, yoksulluk, açlık, sefalet ve işsizliği arttıran, küçük işletmelerin kapısına kilit vuran, gelir ve vergi adaletsizliğini daha da arttıran bir bütçe olarak tarihteki yerini alacaktır.
Şerhin tamamına buradan ulaşabilirsiniz.
9 Aralık 2024