4'üncü OLAĞANÜSTÜ BÜYÜK KONGRE KARARLARI

 

KÜRT SORUNUNDA DEMOKRATİK VE BARIŞÇI ÇÖZÜM

 

Türkiye’nin çözmesi gereken en köklü tarihsel, siyasal ve toplumsal sorunu Kürt sorunudur. Cumhuriyetin demokratikleşmesi ile doğrudan bağlantılı ve iç içe geçmiş olan bu sorunun çözümü için inkâr, imha ve bastırma siyaseti yerine demokratik ve barışçı çözüm adımlarının atılması gereklidir. Kürt sorununda çözümsüzlük, siyasi yozlaşmalara, devlet içi çete yapılanmalarına, demokrasi ve hukukun askıya alınmasına, toplumda çatışma, gerilim ve kutuplaşmaya neden olmaktadır.

 

Partimiz, bileşenleri ve sosyolojik zemini açısından bu sorunun hem tarafıdır hem de sorunun çözümüne ilişkin en birikimli, donanımlı yapıların başında gelmektedir. Bu bize hem ağır bir tarihsel sorumluluk yüklemekte, hem de Türkiye halklarının demokratik ortak geleceği için çözümün ertelenemez bir gerçeklik olduğunu önümüze koymaktadır. 

 

Partimiz, Türkiye’deki halkların ortak çıkarları doğrultusunda, farklı toplumsal kesimlerin kaygılarını gözeterek, demokratik çözüm ve barış konusunda üzerine düşenleri yapmaya hazırdır.

 

Bu bağlamda;

 

Partimiz, ülkenin temel ihtiyacının katılım, müzakere ve demokratik uzlaşı esasına dayalı, evrensel temel hak ve özgürlüklerin en geniş şekilde sağlandığı güçlü demokrasi olduğuna inanır. Güçlü demokrasi, aynı zamanda yerinden ve yerelden yönetim anlayışını gerektirir. Bu nedenle kuvvetler ayrılığının yerele doğru genişletildiği, yerel yönetimlere yetki ve kaynak devrinin güvence altına alındığı, yerel katılım mekanizmalarının işlediği güçlü bir yerel demokrasi zemini üzerinde güçlü demokrasiyi inşa etmek için mücadele eder.Partimiz, Kürtlerin; dil, kültür ve kimlik taleplerinin halk olmaktan kaynaklı temel hakları olduğu bilinciyle, kamusal ve sivil alanda çok dilli eğitim, çok dilli yaşam ve çok dilli kamusal hizmeti esas alır. Eğitimin bütün kademelerinde anadilinde eğitim için çabalar. Kültür, dil ve kimlik gibi taleplerin anayasal çerçevede çözümünü savunur. Çok kültürlülüğü savunur ve her kültürün kendisini geliştirmesi için gerekli mekanizmaları yaratır. Ayrımcı, tekçi, inkarcı bütün politikaların karşısında yer alır ve bu anlayışlara karşı mücadele eder.Partimiz, bugün yargı kurumunun Yürütme’nin vesayeti altında olduğu, yargı eliyle siyasetin ve toplumun dizayn edildiğini ve yargının muhalefeti tasfiye etme aracı olarak kullanıldığını tespit eder. Bu nedenle tüm siyasi davaların ve mahkumiyetlerin sonuçlarıyla birlikte ortadan kaldırılmasını, adaletin ve toplumsal barışın tesisi açısından bir gereklilik olarak görür. Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi (AKPM), Avrupa Parlamentosu, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) ve Avrupa İşkenceyi Önleme ve İzleme Komitesi (CPT) gibi tüm uluslararası kurumların hak ihlalleri, hukuk dışı cezaevleri koşulları, tecrit vb. ile ilgili kararlarına ve tavsiyelerine uyulmasını adaletsizliklerin tamiri ve Kürt sorununun demokratik çözümü açısından önemli bir ihtiyaç olarak değerlendirir.Partimiz, belediyelerden üniversitelere ve sivil toplum kuruluşlarına kadar uzanan, seçme-seçilme hakkını yok sayan, halk iradesine ve seçim adaletine ipotek koyan ve bir yönetim biçimi haline gelen kayyım rejimi anlayışına son verecek yasal düzenlemeleri, bu rejimin yarattığı tahribatların giderilmesi ve kayyım mağdurlarının tüm haklarının iadesi, yerel demokrasinin tesisi ve Kürt sorununun demokratik çözümü için acil bir adım olarak görür. Bu bağlamda 1992 yılında imzalanmış olan Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’ndaki şerhlerin kaldırılmasını ve gerekli yasal düzenlemelerin yapılması için her düzeyde mücadele eder.Partimiz, yurtta, bölgede ve dünyada halkların ortak çıkarlarına dayalı, barıştan yana stratejileri dış politika anlayışı olarak benimser. Komşularımız başta olmak üzere diğer ülkelerle savaş ve çatışmaya, askeri güç gösterisine dayalı barış düşmanı, saldırgan politikalardan uzaklaşmayı, güçlü ve ilkeli diplomasiye, diyaloga ve her alanda iyi ilişkilere dayalı barışçıl politikalar yürütmeyi temel hedef olarak belirler. Bu bağlamda, Suriye-Irak-İran’da Kürt, Arap halklarının ve diğer bölge halklarının demokratik rejimler içinde statü elde etmesini ve kendilerini yönetmesini engellemeye dönük tüm saldırı ve uygulamaları bölge barışına ve halkların ortak geleceğine tehdit olarak görür ve sonlandırılması için mücadele eder.Partimiz, çatışmasız ve savaşsız bir dünya tahayyülüyle hareket eder ve mücadelesini savaşsız bir yaşam yaratmaya yönelik sürdürür. Bölgemizde yaşanan çatışmalı sürecin Kürt sorunundaki çözümsüzlüğün bir sonucu olduğu tespitinden hareket eder ve çözümünün tüm muhataplarıyla müzakereden geçtiğine inanır. Dünya deneyimlerinden de ortaya çıktığı gibi, çatışma süreçleri diyalog ve müzakere ile çözülebilir. Savaş politikaları, silah ve çatışma yöntemleri yerine, diyalog ve müzakere seçeneklerinin kendini tarihsel olarak dayattığı ve güncel olduğu aşikârdır. Bunun için Türkiye halklarının tümünün yararını ve geleceğini düşünerek herkes özveride ve fedakârlıkta bulunarak adım atmalıdır. Sorunlarımızı konuşarak, müzakere ederek, diyalog yoluyla çözmek temel düsturumuzdur.Partimiz, parlamentoyu Kürt sorununun demokratik çözümü için diyalog ve çözüm zeminini kuracak, demokratik müzakere yöntemleriyle tüm toplum için geleceğin kazanılmasına önayak olacak bir kurum olarak değerlendirir. Bu çerçevede, başta anadili hakkı olmak üzere tüm evrensel kimlik haklarının tanınması için gerekli yasal ve anayasal düzenlemelerin yapılması mücadelesini sürdürür.Partimiz, Kürt sorununun silahlar, ölümler, çatışmalar, tutuklamalar, kayyım atamaları ve hukuksuz yargılamalar ile asla çözülemeyeceği gibi derinleşeceğini vurgular. Siyasi iktidara ve muhalefete, devlet aklına bu yöndeki çağrısını yineler. Kürt sorununun demokratik ve barışçı çözümünde adım atılması için tüm parti organlarıyla kapsamlı ve çok yönlü çalışmalar yapar.Partimiz, sivil, özgürlükçü, yeni bir anayasanın, gerçek anlamda bir toplumsal sözleşmenin, Türkiye’de yeni bir başlangıcın ve demokratikleşmenin tacı olacağını tespit eder. Bu anayasa; farklı kültürlere, kimliklere, inançlara, anadillerine ve yaşam tarzlarına saygıya dayalı eşit yurttaşlığı esas almalı, demokratik bir idari yapıya dayanmalıdır. Anayasanın hazırlanma sürecini, her kesimi kapsayan, demokratik katılım ve toplumsal müzakereye dayalı bir yöntemle yürütülmesini öngörür. Demokratik anayasa ile güvence altına alınmış yerel demokrasiye dayalı Demokratik Cumhuriyeti, tekçiliğin değil çoğulculuğun, otoriterliğin değil demokrasinin, ayrışmanın değil bir arada yaşamanın çatısı olarak değerlendirir.Tüm parti organlarımız; her türlü demokratik hakkın kullanımı çerçevesinde, kamuoyunda duyarlılık yaratacak etkinliklerin hayata geçirilmesi, Meclis Grubu çalışmalarının bu bağlamda yoğunlaşması, toplumsal muhalefetin bu konu etrafında ortaklaşması ve harekete geçmesi için üzerine düşen sorumluluğu yerine getirir.Partimiz, uluslararası heyetler ve diplomatik çevrelerin doğru biçimde bilgilenmelerini ve sürece katılmalarını sağlamak için BM, Avrupa Konseyi ve Avrupa Parlamentosu başta olmak üzere tüm parlamentolarda ve uluslararası demokratik platformlarda, sivil toplum kuruluşlarında çalışmalarını hızlandırır. Uluslararası dayanışmayı güçlendirmek için olanaklarını seferber eder.Gerek dünya gerekse ülkemizde yaşanan deneyimler göstermiştir ki, barış kültürünün toplumsallaşması sağlanmadan çözüm kalıcı hale gelememektedir. Barış görüşmelerinin şeffaf bir şekilde yürütülmesi halklar arasında barış kültürünün toplumsallaştırılması ve içselleştirilmesi için şarttır. Barış çalışmalarının her zaman ve koşulda değerli olduğunu belirten Partimiz, bu temelde barış kültürünün toplumun tüm kesimleri tarafından içselleştirilmesi için çalışmalar yürütür, bu amaçla kurulan platform, inisiyatif ve diğer kuruluşları destekler.

 

Çağrımızdır:

 

Partimizin, Türkiye’nin demokratik geleceğini düşünen tüm kurum, kuruluş ve partilere, tek tek yurttaşlara çağrısıdır: Hep beraber sorumluluk alalım. Kişisel hesaplar, partizan faydacılık yerine ortak akıl ve birlikte inşa anlayışını güçlendirelim. Türkiye halkları çözüm üretmeyen, ortak akıldan uzaklaşan politikalara ve yönetimlere, ayrımcılık, nefret söylemi ve toplumsal kutuplaşmaya mahkûm değildir. Kürt sorununun demokratik çözümü tüm halkların yararınadır.

 

Türkiye halklarının huzura, güvene ve refaha ihtiyacı vardır. Bunun yegâne yolu Kürt sorununda kalıcı onurlu barışı sağlamaktır. Barış mücadelesi, demokrasi mücadelesidir, özgürlük mücadelesidir. Özgür bir ülke için, Demokratik Cumhuriyet için, yerel ve güçlü demokrasi için, tekçi anlayıştan kurtulmak için atılacak en güçlü adım barış olacaktır. 

 

Eşit yurttaşlık temelinde farklılıklarımızla birlikte yaşayabileceğimiz bir Türkiye’de kendimizi de, kentimizi de, ülkemizi de yöneteceğiz.

 

DEMOKRATİK CUMHURİYETİ İNŞA EDECEĞİZ

C

umhuriyet’in yüz yıllık serüveni boyunca farklı kimliklerin, kültürlerin, anadillerin, halkların ve inançların varlığını inkâr eden, evrensel temel hakların ve özgürlüklerin reddine dayalı, demokrasiden yoksun bir rejim süregelmiştir ve bu rejim artık miadını doldurmuştur.
Demokrasi, eşitlik, özgürlük ve adalet zemininde bir araya gelmesi gerekenler olarak; toplumsal ve siyasal muhalefetin parçalı yapısının giderilip güçlenmesini, Türkiye halklarının geleceğinde söz ve karar sahibi olmasını sağlamak için mücadele ortaklığını Demokratik Cumhuriyet hedefiyle inşa etmek en önemli görevimizdir.

 

Demokratik Cumhuriyet, tüm inançların, halkların, kültürlerin, kimliklerin, anadillerin eşit ve demokratik ortamda bir arada yaşamasının biricik zeminidir.

 

Savaşın, sömürünün, yoksulluğun, işsizliğin ve hayat pahalılığının kronik ve yakıcı sorunlar olarak yaşandığı günümüzde, iş-aş mücadelesi ve toplumsal barış mücadelesi taleplerini birleştirip ileriye taşıyacak ve Demokratik Cumhuriyet fikriyle siyasallaştıracak bir mücadele hattını inşa etmenin tam zamanıdır.

 

Kürt sorununda demokratik ve siyasal çözüm imkânının oluşması için diyalog ve müzakere ortamını yaratmak; eşit ve birlikte yaşamın olanaklarını oluşturmak amacıyla barış ortamının geliştirilmesi şarttır. Sorunun bütün boyutlarıyla çözümü ve halkların farklı kimlik, inanç, anadili ve kültürleriyle, anayasal güvence altında ve karşılıklı saygı ortamında birlikte yaşaması, ancak özgürlükçü ve demokratik bir cumhuriyetle mümkündür.

Bu kapsamda partimiz;

Türkiye halklarının kendi kimlikleriyle, kültürleriyle, anadilleriyle, inançlarıyla eşitçe, özgürce ve insanca birlikte yaşayabilecekleri ‘Demokratik Cumhuriyet’e kavuşabilmesi için mücadele yürütür. Türkiye’ye kalıcı bir barışın gelmesi, eşit yurttaşlığın tesis edilmesi, doğa talanının önüne geçilmesi, emek sömürüsünün ortadan kaldırılması ve kimliklerin özgürleşmesi için mücadele eder.Ezilen halkların ve sınıfların, kadınların ve ötekileştirilen, ayrımcılığa ve baskıya uğrayan kimlikler ve tüm cinsiyet kimliklerinin Cumhuriyet’in ikinci yüzyılında ‘Demokratik Cumhuriyet’in inşa sürecine eşit yurttaşlık talebiyle katılmaları için, kendisini örgütlü bir özne olarak kurumsallaştırma hedefiyle hareket eder. ‘Demokratik Cumhuriyet’ mücadelesinin güçlendirilmesi için örgütlenir ve çalışmalar yürütür.‘Demokratik Cumhuriyet’in temel ayaklarını oluşturan katılımcı yerel demokrasi ve yerinden yönetim, ‘Ortak Vatan Demokratik Cumhuriyet’ perspektifi ile; eşitlik, özgürlük, barış hedef ve ilkelerini yarın değil, bugünden hayata geçirmek için mücadele eder. Türkiye’nin yeni ve demokratik bir idari yapıya; yeni bir toplumsal sözleşmeyi içeren özgürlükçü, sivil, eşitlikçi, sosyal ve demokratik bir anayasaya kavuşması için çabalar.Aleviler, Sünniler, Hıristiyanlar, Museviler, Êzîdîler ve tüm inanç gruplarının karşılaştıkları eşitsizliklerin kaldırılmasını, ayrımcılığa maruz kalan ibadet mekânlarının eşit muamele görmesini savunur. Özgürlükçü laikliğin tüm gereklerinin yerine getirilmesini, yaşanan tüm kimlik sorunlarının eşit haklar temelinde çözülmesini esas alan ‘Demokratik Cumhuriyet’in inşası için mücadele yürütür.Emeğin sömürülmesine ve yoksulluğa karşı, halkın eğitim, sağlık, barınma, ulaşım gibi yaşamsal öneme sahip toplumsal ihtiyaçlarını temel hak mücadelesi zemininde savunur. Aynı zamanda anadili hakkının korunması, anadilinde eğitim ve hizmet alma hakkının sağlanması çerçevesinde bu alanlardaki birleşik mücadeleyi büyütür.Neoliberal kapitalizmin yarattığı tahribat karşısında, toplumsal emeğin, yoksulların ve ezilenlerin taleplerini ön plana alan bir siyasi perspektif kurar. Emeğin özgürlüğünün ve ekonomide demokrasinin egemen kılındığı, yeni bir yaşamı savunur. Bunun gerçekleşmesi için; anti-kapitalist, doğrudan demokrasiyi savunan ve emekten yana çözüm önerilerini bütünlüklü bir toplumsal mücadele perspektifini içerecek şekilde, demokratik ve sosyal bir cumhuriyet hedefine sevk etmeyi görev olarak önüne koyar.Yağmanın-talanın değil adaletin; savaşın değil barışın; faşizmin değil demokrasi ve özgürlüğün; karanlığın değil aydınlığın; ayrımcılığın değil dayanışmanın; yalanın değil hakikatin egemen olduğu ‘Demokratik Cumhuriyet’ için mücadele eder. Barışın savaştan, Meclis’in Saray’dan, halkların diktatörlüklerden güçlü olduğunu, verdiği ve vereceği mücadelede somutlar.Türkiye’de sömürülenlerin ve ezilenlerin tarihsel bloğu olarak 3. Yol siyasetini büyütmek için çabalar. Politikanın toplumsallaşması, toplumun politikleşmesi anlayışını demokratik toplumun inşası ve ‘Demokratik Cumhuriyet’ mücadelesinin ayrılmaz bir parçası olarak görür.

GEREKÇE

Türkiye, tarihi boyunca demokratik olan bir cumhuriyetten yoksun olmanın sancılarını yaşıyor. Bütün bu sürece damgasını vuran “tek millet-tek mezhep” anlayışı hüküm sürüyor. Modern Türkiye, tarihi boyunca darbe kurumlarının yerleşmesi, askerî-sivil bürokratik vesayet, otoriter-katı merkeziyetçi siyasi/idari yapılanma, anti-demokratik yasalar ve uygulayıcı kurumlar, yerel idarelerin ve hizmetlerin merkezi vesayet baskısı altına alınması anlayışı üzerine inşa edildi. Kuruluşundan beri farklı kimliklerin, kültürlerin, anadillerin ve inançların varlığının reddine dayalı inkârcı, asimilasyoncu, imhacı, tekçi ve katı merkeziyetçi devlet yapılanması temel politika haline geldi.

Bu gerçeklik bir yandan Aleviler, Hıristiyanlar, Museviler, Êzîdîler gibi ezilen ve dışlanan tüm inanç grupları için geçerli oldu. Diğer yandan Kürt halkının varlığının ve evrensel temel demokratik haklarının red ve inkâr edilmesi, sistemli asimilasyon ve imha politikalarının uygulanması, Kürt sorununun politik temelini oluşturdu. Merkezi devlet yapılanmasının Kürt sorununun çözümünde imha ve çatışma politikalarını sürdürmekteki ısrarı, sistemsel krizin derinleşmesini de beraberinde getirdi.

Cumhuriyet’in geride bıraktığı 100 yıllık zaman diliminde, sermayenin emek üzerindeki sömürüsü daha da koyulaştı, emekçi halkların yaşamı tüm boyutlarıyla büyük bir yıkıma uğradı. Rant ve sermaye odaklı kuralsız büyüme ve kalkınma yönelimleri, coğrafyamızın talanına yol açtı.

Cumhuriyet’in ikinci yüzyılına geçerken rejim; keyfi yönetim tarzı, hukuk dışılık, anayasa tanımazlık, savaş ve şiddetten beslenme, kutuplaştırıcı siyaset, gerginlik ve nefreti kışkırtan ötekileştirme, devlet gücünü tek elde toplama ve otoriter yönetimi hâkim kılma özelliklerini pekiştirerek sürdürmektedir. İçeride ve dışarıda ülke ve bölge halklarına kan ve gözyaşından başka verecek bir şeyi olmayan mevcut AKP-MHP ittifakından ve tek adam yönetiminden kurtulmak önümüzdeki dönemin öncelikli görevleri arasındadır.

Türkiye halkları, içinde bulunduğumuz günlerde gelecekte nasıl bir siyasal rejimle yönetileceğine karar verecek. Toplumun çok geniş kesimlerinin, halkların, emekçilerin, ezilenlerin toplumsal taleplerinin taşıyıcısı ve halka umut olacak, ‘Demokratik Cumhuriyet’in inşası güncel bir görev olarak önümüzde duruyor. Toplumsal adaletin sağlandığı, toplumsal barışın hâkim olduğu, baskıdan uzak, özgürlüklerin temel alındığı, her türlü ayrımcılığa karşı dayanışmanın hüküm sürdüğü, yalanın değil hakikatin egemen olduğu bir ülkede yaşamak her yurttaşın arzusu ve özlemidir.

Rejimin faşizme yürüyüşünü durdurmayı, yolsuzlukların, soygun ve vurgunun üzerinde yükselen tek adam rejimine son vermeyi sorumluluğumuz olarak görüyoruz. Çıkış yolu, Türkiye halklarının kendi kimlikleriyle, kültürleriyle, anadilleriyle, inançlarıyla eşitçe, özgürce ve insanca birlikte yaşayabilecekleri politikalardadır.

Demokratikleşmeyle barışın birbirini besleyen, güçlendiren iç içe geçmiş iki önemli mücadele alanı olduğunu bir an bile aklımızdan çıkarmadan, Demokratik Cumhuriyet’i kazanmak hepimizin geleceğidir.

 

 

DEMOKRATİK SİYASET, 3. YOL VE İTTİFAKLAR

 

Demokratik Siyaset

Demokratik siyaset; devletçi ve iktidarcı, halkı seçmen kategorisinde gören ve seçimlerden seçimlere siyaset yapmayı yeterli bulan siyasi partilerin aksine, halkı özne olarak kabul eden, politikanın toplumsallaşmasını, toplumun politikleşmesini önüne hedef olarak koyan siyasetin adıdır. Doğrudan demokrasi kanallarını mümkün mertebe büyüterek halkın siyasete katılımını ve müdahalesini olanaklı kılar. Demokratik siyaset, bu anlamda toplumsal ve siyasal alanların örgütlenmesi ve ortak mücadelesi temelinde sömürü düzeninin değişmesini hedefler. Demokratik siyaset; evrensel hukuk, özgür siyaset ve demokratik uzlaşı üzerine inşa edildiğinde büyüyecek ve böylelikle politikanın toplumsallaşması mümkün olabilecektir.

 

Son seçimlerde açığa çıktığı gibi, toplumsal alanların örgütlenmesinde yaşanan eksiklik demokratik siyaset tarzını sahiplenen partimizin halkla bağını zayıflatmış, temsili siyaset tarzının ön plana çıkmasına neden olmuştur. Halkla beraber, halkı esas alan, tüm karar mekanizmalarında halkı azami ölçülerde dahil etmeyi hedefleyen partimiz, bunu hayata geçirmekte yetersiz kalmıştır.

 

Yol

Türkiye halkları bir tarafta zulmün, adaletsizliğin, hukuksuzluğun, zorbalığın ve faşist kurumsallaşmanın üssü olan iktidar bloku, diğer tarafta sınırlı bir değişim vaadiyle toplumun değişim taleplerinin içini boşaltan ve esasen yeni bir şey söylemeyen restorasyoncu ulusalcı çizgi arasında bırakılmaktadır. Her iki blok da yaşanan toplumsal, siyasal ve ekonomik krizlere, dönüştürücü ve yapısal çözümler üretemez.

Partimiz, bu iki bloka mahkum olmadığımızı vurgular ve bu blokların dışında 3. Yol çizgisini savunur. 3. Yol, Türkiye halklarının eşit haklar temelinde birlikte yaşamasını esas alan, emekçilerin ve ezilenlerin tarihsel ittifakına dayanan, egemen güçlerin şu ya da bu ad altındaki tüm bloklarının dışında; devletten, sermayeden ve erkek egemenliğinden bağımsız bir mücadele ve örgütlenme çizgisidir. Bu çizgi aynı zamanda, ezilenlerin ve sömürülenlerin devrimci-demokratik hegemonya kurma zeminidir.

 

Ortak Mücadele ve İttifaklar

Partimiz yüzyıllık merkeziyetçi, tekçi, otoriter ve baskıcı rejim karşısında başarının en geniş toplumsal demokratik ittifaktan ve ortak mücadeleden geçtiğinin bilincindedir. Yoksulluğun, yolsuzluğun, adaletsizliğin, baskının bu kadar yoğun yaşandığı, toplum üzerindeki her tür sömürüyü derinleştiren mevcut iktidar karşısında tek çözüm Kürt, Türk ve tüm Türkiye halklarının mücadele ortaklığıdır.

 

Siyasal ve toplumsal alanların merkezi ve yerel boyutlarda genişletilmesi, güçlendirilmesi politikamız stratejik bir yaklaşımla yürütülmek zorundadır. Emek ve Özgürlük İttifakı kuruluşu bu anlamda 3. Yol çizgisinin stratejik yaklaşımından doğan bir girişimdir. Ne var ki, AKP-MHP iktidarı karşısında ve restorasyoncu güçlerin dışında bir mücadele ortaklığı olarak kurulan Emek ve Özgürlük ittifakı daha sonra pratikte seçim ittifakının sınırlarını aşamamıştır. İttifakın biçimi ve içeriği, toplumsal alanda güçlü bir mücadele birliği yaratamamıştır. Ayrıca seçim ittifakının gereklerinin de tutarlı ve yeterli bir tarzda yerine getirilmediği açıktır.

 

Öte yandan yine stratejimiz gereği kurulan Kürt Özgürlük ve Demokrasi İttifakı da toplumsal mücadele ittifakı olarak kurulmasına rağmen seçim ittifakı gibi görüldü.

 

Tarihsel çıkışımızın ve yol yürüyüşümüzün bu aşamasında, kendimizi kolektif eleştirel-öz eleştirel muhasebeye tabi tuttuk. Demokratik siyaset, ittifak stratejimiz ve 3. Yol çizgimiz bugün de bize yol göstermeye devam ediyor, güne ve geleceğe umutla bakmamızı sağlıyor.

 

Tarih bizlere, demokrasi, barış ve adalet mücadelesini büyütmek, toplumsal muhalefet ve demokrasi güçleriyle birlikte mücadele etme görev ve sorumluluğunu yüklemiştir. Hakikat, adalet, barış ve özgürlük isteyen bütün demokrasi güçleri de bu tarihsel sorumlulukla yüz yüzedir.

 

Bu temelde;

Demokrasi ve özgürlük mücadelemizin yüzü; sokağa, toplumsal direnişlere ve otoriter anlayışı hayatın her alanında mahkûm etmeye dönüktür. Güne sokaklarından ve mahallelerinden başlayanlar olarak siyaseti de sokaklarımızdan kuracak bir bilinç ve örgütlenme anlayışı ve seferberliğiyle siyaseti toplumsallaştırmaya olan inancımız ve irademiz tamdır. Demokratik siyaset alanını ortadan kaldıran anti-demokratik tüm uygulamalara karşı ortak mücadelemizi daha güçlü bir biçimde sürdüreceğiz.

 

Halklarımızı ve ülkenin tüm ezilenlerini bu ağır kriz koşullarında statüko ve restorasyon arasına sıkıştırma politikalarına karşı duracağız. Halklarımızı seçeneksiz bırakmaya çalışanlara fırsat vermeyeceğiz. Bütün toplumsal ve siyasal muhalif kesimlerle demokratik mücadele birliğini büyüteceğiz.

 

Kendisini seçim ittifakına hapseden, mücadele birliği olmayı başaramayan Emek ve Özgürlük İttifakı’nın geride bıraktığımız seçim sürecinde yaşadığı zaaflardan gerekli dersleri çıkarıp toplumsal ve siyasal yaşamın bütün alanlarında 3. Yol siyasetini sahiplenerek bir yönetim seçeneği olma iradesini yaratacağız. İttifak siyasetimiz; halklar, inançlar, emekçiler, kadınlar, gençler, doğa savunucuları, kent yoksulları gibi toplumsal ittifakların taleplerinin sahiplenildiği, devlete karşı toplumun güçlendirildiği, demokratik bir cumhuriyet hedefini büyütmeyi esas alacağız.

 

Seçim sürecinde yaşadığımız pratiğimizle ve gerçekliğimizle yüzleşecek, yanılgılardan gerekli dersleri çıkararak demokrasi ve özgürlükler mücadelesinde AKP-MHP iktidarına ve restorasyoncu anlayışa karşı toplumsal muhalefetin tüm bileşenleriyle birlikte yürümenin yol ve yöntemlerini geliştireceğiz.

 

YENİDEN YAPILANMANIN ÖRGÜTSEL ADIMLARI

 

Son seçimlerde hedeflediğimiz sonuçların alınmamış olması, bir süredir konuşulan ancak çözüme kavuşturulamayan yapısal sorunlarımız üzerinde yoğunlaşma imkanını yaratmıştır.

 

Bunların başında örgütlenme mekanizmalarımızda yaşanan sorunlar gelmektedir. İl-ilçelerden bölge sözcülerine, PM’den MYK ve Genel Merkeze kadar yaşanan merkeziyetçi tutumlar, yer yer ortaya çıkan bürokrasi, merkez-yerel arasındaki dengenin kurulamaması, parti içi demokrasiyi işletmede yaşanan yetersizlikler, temsili siyasete sıkışma, örgütlenme tarz ve yöntemlerimiz üzerine haklı eleştirilerin gelmesine neden olmuş, partimiz tüm bu sorunları aşmanın yol ve yöntemleri üzerine hakiki bir eleştiri-özeleştiri sürecini başlatmış, yüzlerce toplantı yapmıştır.

 

Partimiz üzerinde uygulanan yoğun baskı, tasfiye ve tutuklama süreçleri parti örgütlerimizde hem niteliksel hem de niceliksel olarak ciddi bir daralma ve küçülme yaratmıştır. Bunun sonucunda yaşanan parti siyasetindeki merkezileşme, zamanla yerel örgütlerimizin daha da zayıflamasına neden olmuştur.

 

Paradigmadan, parti içi eğitim süreçlerinin yetersizliğine de bağlı olarak, gittikçe uzaklaşılması tüm bu sorunların diğer bir nedenidir.

 

Öte yandan partimiz temsili siyasete ağırlık verdiği için halkları örgütlemekte, toplumu politikleştirmede yetmezlikler yaşamıştır. Merkeziyetçi zihniyet ve tutumlar yerelden Genel Merkeze kadar, iktidarcı bir anlayışı doğurmuş, ilçe eş başkanlarından, bölge sözcülerine, PM’lere ve seçilmişlere kadar etkili olmuştur.

 

Bürokratikleşmeyi ortadan kaldıracak, iktidarcı tutumların önüne geçecek bir tarz ile örgütlenme mekanizmalarımızın gözden geçirilmesi ve birtakım değişikliklere gidilmesi temel ihtiyaç haline gelmiştir.

 

Halkla yeterince bütünleşmemiş bir parti yapısı, politikayı toplumsallaştırma, genişleme ve büyüme hedefini istenilen düzeyde gerçekleştirememiştir. Toplumsal olanın siyasallaşması, siyasal olanın toplumsallaşması diyalektiği doğru bir örgütsel forma kavuşmadıkça paradigmamızın etkisi güçlü kılınamaz.

 

Partimiz bir Kongre partisidir. Bizi var eden, buluşturan kurucu kongre fikriyatımızı örgütsel yaşamımızın içine yeterince taşıyamadığımız için Türkiye ve Kürdistan sosyolojini okumakta yetersiz kalınmıştır. Örgütsel yapısı ve işleyişi kurulmadıkça paradigmanın toplumsallaşması da mümkün olamaz.

 

Paradigmamızın ayrılmaz bir parçası olan toplumsal cinsiyet eşitliği için, erkek egemen anlayışla sürekli mücadele etmesi gereken partimiz yapısında dahi, erkek egemen zihniyetin yansımaları görülmüştür.

 

Parti içi demokrasinin gerçek anlamda işlevselleşmesinin ön koşullarından biri de yerel yapılar ile Genel Merkez arasındaki eşgüdüm ve tavır birliğinin örgütsel ölçülere göre güçlendirilmesidir. Bunun için de yerellerin örgütsel olarak güçlendirilmesi, yerel politika üretmesi ve inisiyatif almaları gerekmektedir.

 

Yüzyılın sağladığı örgütlenme deneyimleri, 21. Yüzyıl toplumlarının kazandığı yeni özelliklerin gerektirdiği örgütlenme biçimlerinin de ışığında değişikliğe uğratılıp yeniden ele alınmayı gerektirmektedir. Eski biçimlerle yetinilemeyeceği el yordamıyla fark edilmektedir.

 

Örneğin dijital dönüşümün ve ağ toplumunun yarattığı yeni imkânlar hayatımıza kendiliğinden ve amatörce girmektedir. Bu gelişmeler sadece tek ülke sınırları içindeki nüfusu değil bütün dünya nüfusunu, zaman ve mekândan bağımsız olarak karşılıklı alışveriş içerisine sokabilecek, hiyerarşik olmayan ve birbirine birçok kanaldan bağlanabilecek bir ağ halinde kendiliğinden örgütlenmektedir. O nedenle bu yeni imkanların bilinçli ve planlı bir biçimde örgütlenmemizin ve faaliyetimizin içine aktarılması gerekmektedir.

 

Bu temelde;

 

Partimiz için demokrasinin asıl kurucu gücünün halkın öz dinamikleri olduğu temel bir kabuldür. Yerelin güçlü olması partimizi büyütecek temel dinamiktir. Partimiz için mahalle, köy ve diğer kentsel yerleşim birimlerinde komisyonların kurulması, var olanların güçlendirilmesi ve işlevli hale getirilmesi kaçınılmaz bir görevdir.

 

Özellikle son yıllarda partimizin birçok yapısında ortaya çıkan siyasette yetersiz kalma halinin, örgütsel dağınıklığın en büyük sebeplerinden biri de parti bünyesinde yapılan eğitim çalışmalarının neredeyse bitme noktasına gelmiş olmasıdır. Yetkin kadroların ortaya çıkmasında kültürel, politik ve ideolojik eğitimin ne kadar önemli olduğu tespitinden hareketle, yeni dönemde Parti Okulu’nda bu eğitimlerin verilmesi önceliğimizdir.

 

Büyük emeklerle ve bedellerle yaratılmış olan tarihsel mirasın hafızası ve yarattığı değerler bütünlüğü birçok yerde esas alınmamaktadır. Bu tutum ve yaklaşımlar ciddi aşınmalar yaratmakta, özellikle örgüt içi disiplinde ciddi gedikler açmaktadır. Çalışma tarzında karşılaşılan kimi ciddiyetsiz tutum ve davranışlar ve disiplinsizlik örgüte olan güven ve inancı zedelemekte, partililerimizin çalışmalardan uzaklaşmasına neden olmaktadır. Tüm bunların parti mücadelesini güçlendirecek yönde değiştirilmesi hepimiz için elzemdir.

 

Partimizin temel örgütsel dinamiklerinden biri olan merkezi ve yerel düzeyde oluşturduğumuz komisyonların aktif olarak çalışmaması, merkezi komisyonların yereldeki izdüşümlerinin kurulamamış olması, komisyonların işlevini dönem dönem tartışmalı hale getirirken, merkezileşme eğilimini de güçlendirmektedir. O nedenle komisyonlarımızın daha işlevsel hale getirilmesi ve önümüzdeki süreçte aktif rol almaları için acil bir çalışma ve planlama yapılacaktır.

 

Dijital örgütlenme adımları partinin tüm organlarını, kararlarını ve faaliyetlerini hem öneriye hem de denetime açmanın imkanlarını sunacaktır. Önümüzdeki dönemde partimizin dijital alt yapıyı kurması, parti örgütlerimizin ve halkın karar alma süreçlerine dahil olmasına önemli bir katkı sunacaktır.

 

Partinin tüm organlarında gençleşmeye ihtiyacımız olduğu açıktır. Bu nedenle gençlerin partide daha aktif görev almasını sağlayacak, örgütü bu anlamda işlevselleştirecek bir anlayışla hareket etmeliyiz. Gençliği pratik işgücü olarak araçsallaştıran tutumla mücadele edilecek, gençliği partinin temel büyüme ve genişleme dinamiği olarak gören yaklaşım benimsenecektir.

 

Partimizin Türkiye siyaseti ve demokratikleşmesi açısından öneminin her gün daha fazla bilince çıkarıldığı bu dönemde partimiz, örgütlenme sorunlarını tartışacak ve bu temelde mücadele örgütümüzü sürecin ihtiyaçlarına göre yeniden yapılandıracaktır. Bu temelde yakın gelecekte bir örgütlenme konferansı yapılacak ve örgütlenme mekanizmalarımız başta olmak üzere sorun yaşanan tüm alanlar masaya yatırılarak yerlerine hangi mekanizmaların oluşturulacağı tartışılacak ve köklü değişikliklere gidilecektir.

 

 

 

 

 

SAVAŞ VE TECRİT POLİTİKALARINA KARŞI BARIŞ VE ÇÖZÜM

 

Partimiz, demokratik ve özgür yaşam, adalet ve eşitlik mücadelesinin bir parçası olarak, insanlığın evrensel değerlerine yönelik saldırılar içeren politika ve uygulamalara karşı mücadele eder. Bu bağlamda hukuk dışı ve insanlık dışı, Türkiye’nin imzalamış olduğu ilgili uluslararası sözleşmelere ve evrensel hukuk ilkelerine aykırı olan İmralı’da Sayın Abdullah Öcalan’a ve diğer hükümlülere yönelik mutlak tecridin sonlanmasını demokratikleşme, hukuk ve barış için önemli bir adım olarak değerlendirir. Bu adımın gerçekleşmesi amacıyla, tecridin sonlandırılması için demokratik muhalefeti örgütlemeyi hedefler.

 

Bu kapsamda partimiz;

Toplumsal barış için, demokratik ve çatışmasız bir Türkiye, Ortadoğu ve dünya için tüm vicdan sahibi yurttaşlara, siyasi yapılara ve partilere, demokratik kitle örgütlerine, derneklere, sendikalara, meslek birliklerine, hukuk kurumlarına, kadın, gençlik ve çevre örgütlenmelerine; uluslararası kurum ve kuruluşlara mutlak tecridin kaldırılmasına yönelik çaba göstermeleri için çağrı yapar ve bu yöndeki çalışmaları teşvik eder. Sayın Öcalan’ın sesinin duyulduğu her dönemde barış ortamının geliştiği gerçekliğinden yola çıkarak, tecridin kaldırılması, ailesinin, avukatlarının ve heyetlerin kendisiyle görüşebilmesi, barış ve demokratik çözümden yana olan düşünceleriyle savaş politikalarına karşı müzakere ve diyalog zemininin geliştirilmesi için gerekli olanakların sağlanması amacıyla çalışmalar sürdürür. Bu çerçevede, savaş ve çatışmadan beslenen iktidarın saldırılarına sürekli hedef olan barış savunucularının bir araya geleceği ve sadece Türkiye’de değil hem Ortadoğu’da Irak, Suriye ve Filistin’de hem de Rusya-Ukrayna’da ve dünyanın diğer bölgelerinde savaş ve çatışma karşıtı olan barış tarafının güçlenmesi ve örgütlenmesi için mücadele eder. Siyasal ve toplumsal sorunların diplomasi, diyalog ve müzakere ile çözülmesi için yoğun bir çaba gösterir.

 

GEREKÇE

 

“İmralı Özel Rejimi” olarak da adlandırılabilecek mutlak tecrit rejimi, aynı zamanda tüm Türkiye’deki hukuksuzluklara, anti-demokratik uygulamalara, adaletsizliklere, hak ihlallerine de bir zemin oluşturmaktadır. İmralı’dan başlayan hukuksuzluk tüm topluma yayılmaktadır. 7 Ağustos 2019’dan itibaren avukatların görüşme talepleri reddedilmektedir. Barış ve demokrasi adımlarının ortadan kaldırılması anlamına gelen tecrit, aynı zamanda Kürt halkı başta olmak üzere Türkiye halklarının da faşizan bir cendereye alınma stratejisidir. Bu cendere altında demokrasi ve hukuk mücadelesi görünmez kılınmakta, halkların barış özlemi yok edilmeye çalışılmaktadır.

 

Türkiye’de demokratikleşmenin önündeki en büyük engellerden biri, İmralı’da Sayın Öcalan ve diğer hükümlüler üzerinde uygulanan mutlak tecrit ve iletişimsizlik halidir. Dünyada eşi benzeri görülmeyen ve 24 yıldır devam eden mutlak tecridin sonlanması, ülkede ve bölgede barış siyasetinin devreye girmesinin en büyük adımı olacaktır. Geçmişten bugüne bakıldığında ve 28 Şubat 2015’te Dolmabahçe Mutabakatı’na ulaşan çözüm süreci değerlendirildiğinde görülmüştür ki, Sayın Öcalan silahların susması konusundaki tek muhataptır.

Öte yandan barışı kurma misyonu ve hedefiyle hareket eden Sayın Öcalan, sadece hukuki hakları tesis edilmesi gereken bir mahpus değil, Kürt meselesinin demokratik ve barışçı çözümünde de fikirleri ve önerileriyle dikkate alınması gereken politik aktördür.

Tecritte ısrar eden devlet ve iktidar savaş ve çatışma siyasetini sürdürmekte, halklar arasında kutuplaştırma ve düşmanlaştırma politikalarını gündelik hayatımızın bir parçası haline getirmektedir. İktidar bu tutumunda ısrar ederek Kürt sorununda çözümsüzlüğü sürdürmektedir.

 

Mutlak tecridin sonlandırılması için verilecek mücadele, aynı zamanda Türkiye’nin demokratikleşmesi için mücadele demektir. Barışı ve diyalogu savunmanın en önemli adımı, Kürt sorununun müzakere ile çözülmesini sağlamaktır.

 

CEZAEVLERİ, HAK İHLALLERİ VE HASTA TUTSAKLAR

 

Partimiz;

AKP-MHP iktidarının yargı kumpasları ve hukuksuz kararlarla hapishanelerde tuttuğu tüm siyasi mahpuslar serbest bırakılıncaya dek tutsaklara özgürlük kampanyaları ve etkinlikleri düzenler, tutsak aileleriyle her türlü maddi ve manevi dayanışmayı gerçekleştirir. Başta ayrımcı infaz yasası ile beraber farklı bir boyut alan ve tahliye edilmeleri gereken siyasi tutsakların tahliyelerini engelleyen keyfi infaz yakmalar olmak üzere, hapishanelerde sistematik hale dönüştürülen baskılara, işkence ve kötü muameleye, çıplak aramaya, sürgünlere, tecrit uygulamalarına, keyfi yaptırımlara ve tüm insanlık dışı uygulamalara karşı etkin mücadele yürütür. Cezaevlerinde yaşanan hak ihlallerinin, işkence ve ölümlerin cezasızlıkla sonuçlanmasını engellemek için mücadele eder. Ağır hasta ve yaşlı tutsakların tahliye edilmeleri ve hapishanelerdeki tüm tutsakların sağlık hakkına erişimi için mücadele eder. Cezaevlerindeki yakınlarının yaşam hakkı için mücadele eden ailelerin yanında olur.

 

GEREKÇE

 

Cezaevlerinde işkence, kötü muamele ve yaşam hakkı ihlallerinin ve doluluk oranının had safhaya ulaştığı bir dönemdeyiz. Terörle Mücadele Kanunu, anti demokratik ceza yasaları ve taraflı/bağımlı mahkemeler tarafından yürütülen hukuk dışı yargılamalar bu oranı her geçen gün artırmaktadır.

Cezaevleri, koğuşlarda kalan kişi sayısının kapasitenin oldukça üstünde seyretmesi, yetersiz beslenme, ısıtılmayan ve havalandırılmayan koğuşlar, gün ışığından faydalanamama, yeterli hekim ve sağlık personelinin bulunmaması, muayene ve sevk sürelerindeki uzunluk, kelepçeli muayene dayatması, hastane dönüşlerinde ağız içi arama dayatması, hijyen ürünlerinin parayla satılması, temiz ve sıcak suya erişememe, düzenli ve etkin bir sağlık hizmetinden faydalanamama sebebiyle hastalık üreten bir konumdadır.

 

KADIN ÖZGÜRLÜKÇÜ MÜCADELEMİZ KAZANACAK

 

Erkek egemen, kadın düşmanı, dinci, mezhepçi, tekçi, neoliberal politikaların sonucu olarak artan kadın cinayetlerine, tacize, tecavüze her türlü erkek-devlet şiddetine her alanda ve zeminde mücadele etmeye devam edecek, AKP-MHP faşizminin kadın kazanımlarına yönelik saldırılarına karşı her alanda 3. Yol mücadele hattını büyüteceğiz.Kürdistan’da başlayan ve tüm Türkiye’ye yayılan özel savaş yöntemlerini teşhir edecek, eşbaşkanlık sistemini savunmaya ve politika yapım süreçlerinin her kademesinde uygulamaya devam edeceğiz. İstanbul Sözleşmesi’ni geri getirecek ve uygulayacağız.Eşbaşkanlık sistemimize yönelik saldırıyı hedef alan, kadınların iradesini gasp eden, kadına yönelik şiddet ve cinayetleri körükleyen kayyım uygulamalarına karşı mücadeleyi yükselteceğiz.Kadın özgürlük mücadelesi içerisinde çalışma yürüten, bu uğurda gözaltına alınan, tutuklanan, şiddet gören, katledilen kadınların, yoldaşlarımızın yanında duracak, “Saldırılara karşı direnme hakkı meşrudur” diyeceğiz.8-9 Eylül 2023 tarihinde gerçekleştirilen Büyük Kadın Konferansımızda alınan tüm kararlar Konferans ve Parti yapımızın tümü için bağlayıcı niteliktedir.

 

8.KAYYIM REJİMİNE KARŞI ‘DEMOKRATİK YEREL YÖNETİMLER’DE ISRARCIYIZ

Özgürlük kendini yönetmekle başlar. Bu inanç ve irade ile Partimiz 2024’te yapılacak olan yerel seçimlerde, kayyım atanmış belediyelerin özgürleşmesi ve yeni belediyelerin kazanılması için toplumsal mücadeleyi büyütecektir. Partimiz, Kürt düşmanlığının, cinsiyetçiliğin, yolsuzluğun ve talanın simgesi haline gelen, halkların iradesini gasp ve inkar eden kayyım politikalarına karşı her alanda mücadele yürütmeye devam eder. Yerel yönetimler alanında eş başkanlık ve eşit temsil sisteminin uygulanmasında ısrarlı ve kararlı olmaya devam ediyoruz. Partimiz, bu konuda yaşanan eksikliklerin, uygulamadaki ihlallerin giderilmesine ve eril zihniyetin yarattığı tahribatların aşılmasına ilişkin, sadece seçim süreçlerine sıkıştırılmayan bir çalışma programının oluşturulmasını karar altına alır. Partimiz, yerel yönetimlerde halkın karar alma süreçlerine azami düzeyde katılabilmesi için doğrudan demokrasi mekanizmalarını hayata geçirir. Demokratik toplumcu belediyecilik anlayışı gereği; köy ve mahalle örgütlenmesinden geniş sivil toplum örgütlenmelerine, kadın özgürlük mücadelesinden ekolojiye, insan haklarından doğa, çocuk ve hayvan haklarına kadar, her bir canlının bir hak öznesi olduğu kabulü ile geniş bir toplumsal ağ için demokratik toplum örgütlenmesini geliştirir. Partimiz, yakın zamanda yapacağımız Demokratik Yerel Yönetimler Konferansı kararlarını bağlayıcı olarak kabul eder.

 

GEREKÇE

Demokratik Yerel Yönetimler, merkezde toplanmış olan kimi yetkilerin yerele devredilmesini talep ettiği için, eş başkanlık sistemi ve eşit temsiliyet ile demokrasinin etkin modelini hayata geçirdiği için, çok dilli ve çok kültürlü bir perspektif ile toplumun tüm seslerini yönetim mekanizmalarına dahil ederek görünür kıldığı için, sistematik saldırıya maruz kalmıştır.

 

Halkın oylarıyla seçilen belediye eş başkanları ve meclis üyeleri, kayyım atamaları sonrasında cezaevlerine konularak demokratik siyaset kanalları kriminalize edilmektedir.

Kendimizi ve kentimizi yönetme iradesi ile çıkılan yolda, iğneyle kuyu kazarcasına ve büyük bedeller ile ördüğümüz kentlerimiz, sosyal yaşamımız bizimdir.

 

GENEL VE YEREL SEÇİMLERDE ADAYLARIMIZI HALK BELİRLEYECEK

 

Mart 2024’te yapılacak yerel seçimlerde iktidarın seçim ve sandık hukukunu çiğneyerek, hukuksuz ve keyfi biçimde oluşturduğu kayyım rejimine güçlü bir cevap vermenin yolu, güçlü ve doğru adaylar ve halkın desteği ile yerel yönetimleri yeniden kazanmaktır. O nedenle doğru aday belirleme yöntemi seçimlerde güçlü bir motivasyon yaratacak ve başarıda kilit rol oynayacaktır.

 

Adayların belirlenmesinde mümkün olan en geniş biçimde üyelerimizin, inanç ve kanaat önderlerinin, demokratik kitle örgütlerinin, sivil toplum kuruluşlarının, barış annelerinin, yakınlarını kaybeden ailelerinin faaliyet yürüttüğü dernek ve platformların, toplumsal demokratik muhalefet bileşenlerinin, sandık görevlilerinin katılımıyla halkın azami ölçüde dahil olarak iradesini ortaya koyabileceği demokratik bir çoklu yöntem esas alınacaktır. Partimiz bu yöntemi doğrudan demokrasi anlayışımızın ve siyasi programımızın gereklilikleri açısından hayata geçirecektir.

 

Siyasi ihtiyaçlar ve eşit temsiliyet temelinde merkez kontenjanlarını da içeren çoklu yönteme dayalı ve halkın katılımını sağlayan Aday Belirleme Seçimi ile ilgili usul ve esaslar “Aday Belirleme Yönetmeliği” ve “Aday Belirleme Seçim Kılavuzu” ile detaylandırılacaktır.

 

DEMOKRATİK ve HALKÇI EKONOMİ İÇİN…

 

Partimiz,

 

Ekonomik ve sosyal krizin; işsiz, aşsız, güvencesiz bıraktığı geniş toplum kesimlerini ekonomik güvenceye almayı,

 

Vergi adaletinin sağlanması için yasal düzenlemelerin yapılmasını, vergi gelirlerinin çok büyük bir kısmını oluşturan dolaylı vergilerin azaltılmasını, yurttaşlardan gelirleri göz önüne alınarak artan oranlı vergi alınmasını,

 

Yurttaşlarımızın barınma, gıda, enerji, su, internet gibi temel ihtiyaçlarını kamu kaynaklarıyla ve ihtiyaç sınırına kadar ücretsiz sağlamayı,

 

4.Geliri olmayan tüm yurttaşlarımıza Temel Yurttaşlık Geliri sağlamayı,

 

5.Eğitim ve sağlık hizmetlerinin demokratik, nitelikli, ulaşılabilir, anadilinde ve parasız olarak kamu eliyle yürütmeyi; çok bileşenli bir mücadele ile kamusal olanı geri kazanma mücadelesi vermeyi, bu alanlarda yatırımları ve bütçe paylarını artırmayı,

 

6.Küçük ve orta ölçekli çiftçilerin borçlarının silinmesini ve tarımda bu kesimlerin girdilerinin kamu eliyle sağlanmasını; yüksek teşviklerin küçük ve orta ölçekli çiftçilere yönlendirilmesini,

 

7.Saraylara, savaşlara, silahlanmaya, yandaşlara akan kamu kaynaklarını yurttaşlarımızın ihtiyaçları için seferber etmeyi,

 

8.Doğayla barışık, emeği sömürmeyen, yerelin iradesine dayanan üretim ekonomisiyle yaratılan refahın hakça paylaşımını sağlamayı,

 

Ekonomik faaliyetlerin tümünün doğaya saygı ve ekolojik dengenin korunması yaklaşımıyla ele alınmasını gerçekleştirmeyi,

 

10.Sermayeye karşı etkili bir mücadele sürecinin inşasının yanısıra alternatif toplumsal örgütlenmeleri teşvik etmeyi, günümüz kriz koşullarında emekçilerin ve ezilen tüm kesimlerin dayanışmasına katkı sunan kooperatifleri, meclisleri vb. içeren toplumsal ağların oluşmasını desteklemeyi,

 

Ekonominin genelinde ve işyerlerinde alınan kararlarda tüm çalışanların söz sahibi olmasını sağlayacak yöntemler geliştirmeyi,

 

karar altına alır. Bu yaklaşımla, kriz karşısında toplumsal ve siyasal mücadeleyi yükseltir.

 

GEREKÇE

 

Partimiz, sermayenin ekonomi politikalarının karşısında halkın önceliklerini temel alan bir ekonomi anlayışına ve programına sahiptir. Halkın yaşamını çekilmez kılan pahalılık ve yoksullaşma, konut ve barınma krizi, işsizlik karşısında insanca yaşama hakkını savunmakta kararlıdır. Bu ekonomi programı için mücadeleyi siyasetinin temel unsurlarından birisi olarak kabul eder.

 

AKP-MHP iktidarının politikaları sonucunda derinleşen ve emeğiyle geçinen tüm kesimleri yoksullaştıran buhran karşısında, insanca yaşama hakkını savunmayı hedefleyen toplumsal mücadeleleri yükseltmek ve dayanışmayı örgütlemek bu kararlılığımızın gereğidir.

 

Partimiz kapitalist ekonomi politikaları karşısında: Gelir dağılımında ortaya çıkan bozulmayı düzeltecek, kadın yoksulluğunu durduracak, vergi yükünün halkın sırtından alarak kar rekorları kıran şirketlerin vergi oranlarını artıracak, enflasyonun yarattığı tahribatı giderecek,

Sarayın ve sermayenin ekolojik tahribatı geri döndürülemez seviyelere çıkartan talan politikalarına karşı doğanın kendisini yeniden üretebilmesini güvence altına alacak, Kürt sorununu savaş politikalarıyla çözümsüzlüğe iten ve toplumsal kaynakları silahlanmaya akıtan politikaların yarattığı ekonomik yıkımı teşhir edecektir.

 

11.VAZGEÇİLMEZ  BİR GÖREV: EMEK ÖRGÜTLENMESİ

 

Partimiz; 

 

Emek hareketinin siyasal düzlemdeki önemli bir gücü ve temsilcisi, emekçilerin sorunlarının ve taleplerinin sözcüsü olmayı hedefler.Hangi statü ve istihdam biçimi ile çalıştırılırsa çalıştırılsın işçi sınıfının özgürce, grevli, sözleşmeli ve sendikal örgütlenme hakkını tavizsiz bir biçimde savunur; taşeronlaştırma başta olmak üzere işçi ve emekçilerin aleyhine her türlü ekonomik ve anti demokratik uygulamalara karşı aktif tutum alır, onlarla birlikte mücadele eder.Sınıfın kültürel, siyasal ve kimliksel aidiyetler üzerinden ayrıştırılması karşısında bütünleştirici, dayanışmacı birleşik bir mücadele hattının oluşturulmasına çaba harcar. İşçi ve emekçilerin mücadelesini geliştirecek örgütlenme biçimlerini destekler, gerektiğinde alternatif örgütlenme formlarının inşasını teşvik eder. Partimiz, sınıfın özgün yapılarına uygun, işçi ve emekçilerin mücadelesini birleştiren bir çalışmayı hedefler.Emekçilerin haklarına ve örgütlenmesine yönelik AKP/MHP iktidarının ve sermaye sınıfının yürüttüğü kapsamlı saldırılar karşısında ortak mücadelenin yol, yöntem ve koşullarının sağlanması amacıyla çalışmalar yürütür.İşçilerin ve emekçilerin insanca yaşama, güvenceli çalışma, sendikal örgütlenme hakkı için mücadeleyi öncelikli görev olarak benimser. Bunlara yönelik saldırılar karşısında emek ve meslek örgütleri ile dayanışmayı geliştirir ve birlikte mücadeleyi yükseltir, ILO başta olmak üzere uluslararası emek sözleşmelerine uyulması için çalışmalar yürütür.Partimiz, milliyetçi-şoven saldırıların hedefinde olan, güvencesiz, sendikasız koşullarda çalışmak zorunda bırakılan mevsimlik tarım işçilerinin her anlamda güvenceli yaşam koşullarına sahip olmaları için mücadele eder. Partimiz, çeşitli nedenlerle ülkemize göç etmek zorunda kalan mültecilerin yaygın şekilde kayıt dışı ve ucuz işgücü olarak çalıştırılmalarına karşı çıkar, eşit haklara sahip olarak insanca yaşamaları ve çalışmaları için mücadele eder.Uluslararası hukuk, Anayasa ve yasalarla yasaklanmış olmasına rağmen milyonlarca çocuğun çalıştırılmasının, staj, çıraklık vb. adı altında gerçekleşen çocuk ve genç emeği sömürüsünün bir an önce son bulması için mücadeleyi bir görev olarak görür.

Kadınlara yönelik hem işyerinde hem de evde, aile içinde uygulanan çifte baskı ve sömürüye karşı; eşdeğer işe eşit ücret verilmemesine ve kadın emeği sömürüsüne karşı mücadeleyi yükselten kadın örgütleri ile ortak mücadele zeminlerini güçlendirmeyi hedefler.

Var olan örgütsel yapıları geliştirip işlevsel kılarak ilçe, il ve Genel Merkez düzeyinde, alanla sürekli ilişki içinde olacak etkin bir mekanizma oluşturur.Emekçilerin ekonomik demokratik haklar mücadelesini geliştirmek için parti dışında meclis, dernek, platform, inisiyatifler, işçi birlikleri vb. farklı örgütlenme biçimlerinin geliştirilmesini teşvik ederek destek olur. Alandaki ilişkilerimizi, bu örgütlenmelerde çalışmaya ve bunları desteklemeye çağırır.Partimiz, ücret kaybı yaşanmaksızın emekçilerin 6 saat çalışma hakkına kavuşabilmesi için mücadele eder.İşçi cinayetlerinin önlenmesi için tüm denetleme hizmetlerinin, sendikaların ve ilgili meslek örgütlerinin de içinde olduğu özerk bir kuruma bağlı olan kamu denetçileri eliyle yapılması için mücadele eder.Parti okulu, çalıştay vb. araçlarla sınıf ve emek mücadeleleri tarihi ve güncel görevlere dair eğitsel çalışmalar yapar.

 

 

GEREKÇE

 

Partimiz, işçi sınıfının tarihsel mücadelesinde sermayeye karşı ortaya çıkardığı tüm değerlerine ve kazanımlarına sahip çıkar, sınıfın sermaye karşısında güçlenmesi için ihtiyaç duyduğu desteği koşulsuz sağlar.

 

İşçi ve emekçiler işyerleri ve yaşam alanlarında önemli ekonomik, demokratik ve sosyal sorunlarla karşılaşmakta; büyük kısmı örgütsüz olduğu için bu sorunları aşmayı başaramamaktadır. İşçi sınıfının sadece yüzde 15’i sendikalarda örgütlüdür.

 

Sınıf ve kitle sendikacılığı anlayışına sahip olan sendikalar bir yandan sermayenin baskıları diğer yandan kendi yetersizlikleri nedeniyle güçlenememektedir. Bunların dışında kalanların önemli bir kısmı ise sınıfın haklarını savunmak yerine işçileri düzene teslim olmaya razı eden bir işlev görmektedir.

 

Emekçilerin örgütsüzlüğü politik alana da yansımakta, barış, demokrasi ve özgürlük mücadelesinin güçsüz kalmasında önemli bir etken olmaktadır. Dahası işçi sınıfı, sürdürülen politikalar sonucunda bu taleplere yabancılaşmakta, hatta düşmanlaşmaktadır.

 

Savaş, yoksulluk ve yaşam koşulları gibi nedenlerle yaşanan göç dalgası ve diğer yandan yaratılan milliyetçi-şoven iklim, emekçiler arasında çeşitli yarılmaların zeminini yaratmaktadır. Bu durum sermaye sınıfı ve siyasi iktidarın sınıfın iç dayanışmasını ve mücadele birlikteliğini parçalamaya dönük yaklaşımı için fırsat yaratmaktadır. Bu tablo, işçilerin ve emekçilerin ücret ve çalışma koşullarının kötüleşmesine neden olmaktadır.

 

Partimiz bugüne kadar sürdürülen çalışmaları aşan, emekçilerin örgütlenmesine, direnişçi bir çizgide örgütlenen mevcut sendika ve örgütlülüklerin güçlendirilmesine yönelik somut politikalar oluşturacaktır.

 

Emekçilerin taleplerini sahiplenmek ve maruz kaldıkları saldırılara karşı çıkmak, emekçilerin talepleriyle diğer toplumsal mücadele dinamiklerinin taleplerini buluşturan bir mücadele hattı yaratmak Partimizin vazgeçilmez görevidir.

 

PARTİ OKULU PROGRAMININ HAYATA GEÇİRİLMESİ

 

Partimiz, tartışılmış ancak hayata geçirilememiş Parti Okulu’nun 1 ay içerisinde mekân, kadro ve programları ile idari yönetimini belirleyen yönetmeliklerin hazırlanarak hayata geçirilmesi; okulun teknik, idari ve içerik çalışmalarının takibi için MYK bünyesinde bir hazırlık kurulunun oluşturulması için adımlar atar.

 

GEREKÇE

‘Parti İçi Eğitim’ sürecinin sistematik, işlevsel ve güncel gelişmelerle sürekli yenilenen bir nitelik kazanabilmesi ve bütün eğitim sürecinin koordine edilmesi için Parti Okulu çalışmalarının acilen başlatılması gerekmektedir. Kararda adı geçen hazırlık kurulunun, okulun mekan, kadro ve program içeriklerinden idari yönetimine kadar bütün süreçlerini kapsayan ve daha önce hazırlanmış olan yönetmeliği güncellemek için acil çalışma başlatması gereklidir.

 

ÖZGÜR BASIN SUSTURULAMAZ

 

Partimiz;

 

Türkiye’de basın ve medya özgürlüğünün tam anlamıyla sağlanması ve uygulanması için her zeminde mücadele eder ve baskı altında çalışan gazetecilerle dayanışma içinde olur.Tutuklu gazetecilerin özgürlüklerine kavuşabilmeleri ve işlerini özgürce yapabilmeleri için gerekli tüm çalışmaları yapar ve mücadele yürütür.Yerel medya çalışmalarını önemser ve yerel basının güçlenmesi için çalışma ve dayanışma içinde olur.Özel savaş propagandası temelinde kullanılan medya ve basın araçlarının yaydığı kara propagandanın teşhir edilmesi için çaba harcar ve bunlarla her zeminde mücadele eder.Alternatif muhalif medya kuruluşlarının kurulması, geliştirilmesi ve çalışmalarını özgür bir ortamda yürütebilmeleri için çaba harcar ve bu kurumlarla dayanışma içinde olur.

 

GEREKÇE

 

Türkiye, dünya basın özgürlüğü endeksinde 180 ülke arasında 149'uncu sırada yer almaktadır.

Basın ve ifade özgürlüğü en temel özgürlüklerden biridir. AKP-MHP iktidarı döneminde basın ve medya özgürlüğüne sistematik saldırılar yürütülmekte, iktidar yanlısı medya beslenirken muhalif medya susturulmak istenmektedir. Basın ve medya bir bütün olarak kontrol altına alınmak istenmekte, kamu dahil olmak üzere tüm basın ve medyanın iktidarın hizmetinde haber ve yayın yapması amaçlanmaktadır.

 

Gazeteciler baskılara, ‘Cumhurbaşkanına hakaret, 'örgüt üyeliği' veya 'örgüt propagandası' gibi gerekçelerle keyfi kovuşturmalara, tutuklamalara maruz kalmaktadır.

Kürt basını başta olmak üzere; özgür basın ve muhalif medya yok edilmeye çalışılmakta, Kürt gazeteciler haber yapamaz hale getirilmek istenmektedir.

 

Muhalif yerel basın kurumları ve gazeteciler maddi imkansızlıklar içinde hayatta kalmaya uğraşmakta, kamu kaynaklarından mahrum bırakılarak yok olma tehlikesiyle yüzyüze işlerine devam etmektedirler.

 

İNANÇLARA ÖZGÜRLÜK ve EŞİTLİK

Tüm halkların ve inanç topluluklarının öznesi olduğu, “eşit yurttaşlık” ve “inançların eşitliği” temelinde birlikte ortak yaşamı inşa edecek politikalar geliştirmek, herkesin kendisi olarak katılabileceği, aidiyet duyabileceği çoğulcu bir kamusal alan oluşturmak acil bir ihtiyaçtır.

Tekçi, inkârcı, asimilasyoncu egemenlik sistemine karşı, tüm halkların, kimliklerin, dillerin, kültürlerin, inançların eşitliğini özgürce yaşaması; din ve vicdan özgürlüğünün, adaletin yaşam bulması partimizin temel perspektiflerinden biridir.

Tekçi ve merkeziyetçi devlet yapısının, halklar ve inanç kesimleri üzerinde uygulayageldiği siyasetin yanlışlarını teşhir edip, alternatif çözümler üretme görevi güncelliğini korumaktadır.

Bu temelde;

Bu topraklar tam bir halklar ve inançlar bahçesidir. Bu topraklarda yaşayan tüm halkların, kimliklerin, dillerin, kültürlerin, inançların eşit, özgür ve gönüllü ortak yaşamı inşa etmesi en temel hedefimizdir. Partimiz inanç̧ ve vicdan özgürlüğünün sınırlarının eşit yurttaşlık temelinde genişletilmesi için mücadele eder. Özgürlükçü laiklik anlayışını ısrarla savunur, inanç ve vicdan özgürlüğünü eşit yurttaşlık temelinde anayasal güvenceye kavuşturmak için mücadele eder.İsteyen herkesin kendi anadilinde ibadet imkânının sağlanması ve bu hakkın yasal güvenceye kavuşturulması için mücadele yürütür.Partimiz demokratik İslam anlayışına sahip mütedeyyin Müslümanların, Alevi yurttaşların, tüm inanç ve halk topluluklarının merkezi ve yerel parti kurullarında aktif görevler üstlenmesine önem verir.Türkiye’deki tüm inançlara ait kutsal ve tarihi öneme sahip mekânların koruma altına alınması, inanç merkezlerinin sahiplerine iade edilmesi için gerekli tüm adımları atar.Din veya inanç temelli nefret suçlarının ve nefret suçlarıyla ilgili cezasızlık politikalarının önüne geçmek üzere düzenlemeler geliştirilmesi için her düzeyde çalışma yürütür.Geçmişte halklara ve inanç gruplarına karşı işlenen katliamlar ile ilgili hakikatleri araştırma komisyonu kurulması, devletin bu katliamlarla ilgili gizli arşivlerinin açıklanması, dava süreçlerinin yeniden ele alınması, yaşanan hak kayıplarının giderilmesi ve bu katliamların yaşandığı coğrafyalarda yüzleşmeyi işaret eden ibret müzeleri ve anıtların yapılmasına dair çalışma yürütür.

 

Demokratik İslam Hareketi

Esasen AKP-MHP iktidarı başta olmak üzere tüm iktidarlar İslam’ı özünden kopararak siyasal amaçlarına alet etmişlerdir. İktidarlar, Diyanet İşleri Başkanlığı üzerinden İslam’ı manipüle ederek, bu kurumu halkı sömürmenin ve kutuplaştırmanın merkezi olarak kullanmaktadır. İktidar, siyasal dincilikle, Emevi zihniyetiyle, IŞİD ruhuyla hareket ederek halkları düşmanlaştırmakta, demokratik İslam anlayışının adalet, barış, zulme karşı olma gibi temel hasletleri göz ardı edilmektedir.

Partimiz, Demokratik İslam Kongresi (DİK) ile ilişkilerin canlandırılması için çaba harcar ve Kongrenin çalışmalarını destekler. Demokratik İslam çalışmalarının yerelde ve genelde büyümesi için ortak etkinlikler düzenler. Tüm yerellerde seyda, mele ve o bölgenin önde gelen din alimleriyle yoğun temas halinde olur, güçlü ve kalıcı ilişkiler geliştirmek için çaba harcar Partimiz iktidarın İslam’ı kendi amaçlarına alet etmesini teşhir edecek bir çalışma yürütür. Bu çalışmaların yerellerde büyütülmesi için komisyon çalışmalarına ağırlık verir.

Demokratik Alevi Hareketi

İktidar, “makbul Alevilik” üzerinden Aleviliğin özünü boşaltmakta, demokratik, barışçıl ve direnişçi yönünü törpülemektedir. Tarih boyunca katliamlardan geçen, asimilasyon politikalarına maruz kalan Alevi toplumu toplumsal direnişlerin öznesi ve günümüz demokratik muhalefetinin ilham kaynağı olmuştur.

1.Partimiz tekçi ve merkeziyetçi devlet yapısının Alevileri mağdur eden siyasetler üretmesine, inançlar arası gerilim yaratmaya çalışan politikalarına karşı çıkar ve bunun için mücadele eder.

Partimiz, Alevi toplumunun sorunlarının eşit yurttaşlık temelinde kalıcı bir şekilde çözülmesi ve Cemevlerinin ibadet yeri statüsü tanınarak yasal güvenceye kavuşturulması için mücadele eder. Zorunlu olarak okutulan “Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi” dersinin seçmeli hale getirilmesi ve ders müfredatının dinler tarihi ve ahlak bilgisi ile ilgili hiçbir dini/inancı öncelemeyen/ötelemeyen içeriğe kavuşturulması, bilimsel ve anadilinde eğitim için her zeminde mücadele etmeye devam eder. ANADİLİ HAKKI MÜCADELESİNİN YÜKSELTİLMESİ, ÇOK DİLLİ YAŞAMIN DESTEKLENMESİ

 

Partimiz, yaşamın her alanında çok dilliliği esas alır, anadilinin korunması ve geliştirilmesi mücadelesini verir ve evrensel bir hak olan anadili hakkını savunur.

Parti içi yazışmalar, parti binalarının düzenlenmesi, örgütlenme çalışmaları dâhil bütün çalışma ve etkinlikleri en az 2 dilli (Türkçe ve Kürtçe), ihtiyaç halinde çok dilli yürütür.  Toplumsal süreçlerde anadilinin etkin bir şekilde kullanıldığı ‘yaşam alanlarının’ geliştirilmesini, kültürel ve sanatsal faaliyetlerin anadilinde gerçekleştirilmesini destekler, bu çalışmaları yapan kurumlarla dayanışma ilişkileri kurar. Yerel yönetim uygulamalarında kamu hizmetlerinin çok dilli yürütülmesine dönük çalışmalara öncelik verir. Anayasa 42. Madde’de ifadesini bulan, ‘Türkçeden başka hiçbir dil, eğitim ve öğretim kurumlarında Türk vatandaşlarına ana dilleri olarak okutulamaz ve öğretilemez’ hükmünün ve uluslararası sözleşmelerde çocuk hakları başlığı altında ele alınan, Türkiye’nin çekince koyduğu anadili kullanımına ilişkin çekincelerin kaldırılması; anadili eksenli çok dilli eğitim uygulamalarının hayata geçirilebilmesi için yasama faaliyetlerini sürdürür. Çok dilli, çok kültürlü bir yaşamın gereklerinden olan anadilinin korunması, geliştirilmesi ve onun da gereği olan anadili eksenli çok dilli eğitim için bilinç ve duyarlılık yaratmayı önceleyen çalışmalar gerçekleştirir.

 

GEREKÇE

 

Türkiye’de “anadilinde eğitim” anayasal güvence altına alınmadığı gibi, halen farklı diller üzerindeki yasakçı anlayış da devam etmektedir. Halkların kendi anadillerinde eğitim görme hakları ellerinden alınmakta, bu meşru, evrensel ve doğal hakkı talep eden kişi ve kurumlar ise sürekli hedef haline getirilmektedir.

 

Özellikle Türkçe dışındaki dillerin öncelikle kamusal alandan uzaklaştırılması, beraberinde bu dillerin hayatın tüm alanlarından tecrit edilmesiyle neticelenmiştir. Bu politikaların bir sonucu olarak bugün Türkçe dışındaki birçok dil unutulmaya yüz tutmuştur.

 

Türkiye’de Türkçe dışındaki dillerin anayasal güvence altına alınarak korunması, sonraki nesillere aktarılması, yaşamın her alanında bu dillerin kullanılmasıyla ilgili iktidarın üzerine düşen sorumlulukların yanında, partimizin de temel sorumlulukları bulunmaktadır. Anadili mücadelesinin kurumsallaşmasının aktif örgütleyicisi ve anadili hakkının bizzat savunucusu pozisyonuna geçmesi, siyasetimizin bütün aşamalarında aktif olarak çok dilliliğin esas alınmasıyla mümkündür. 

 

Belediyelerin gasp edilmesi ile hayata geçirilen kayyım rejiminin, AKP-MHP iktidarının tekçi karakterine paralel olarak çok dilli belediyecilik hizmetine, özellikle de Kürt diline yönelik saldırıları ve yasaklamaları hızlanmıştır. Türkçe dışındaki diller parklardan ve tabelalardan kaldırılmış, sokak ve caddelerde değiştirilmiş, iktidarın siyasal amaçlarına paralel bir baskıya maruz kalmıştır.

Halkların mücadele birliğinin, aynı zamanda baskı ve yasaklamalara maruz kalan dil ve kültürlerin mücadele birliğine de dönüşmesi önemli ve zaruridir.

Partimiz, Cumhuriyet’in kuruluşundan bugüne kadar baskıcı rejimlerin dil ve kültürlere yönelik tekçi uygulamalarına karşı, çok dilli bir siyasal ve toplumsal alanın inşasını önüne hedef olarak koymuştur.

Tüzük ve Programımızın bir gereği olarak, yaşamın her alanında ve özellikle kamusal alanda çok dilliliği ve çok kültürlülüğü hayata geçirmek siyasal varlığımızın bir gerekçesidir. Partimiz, anadilinin yok edilmeye çalışıldığı bütün alanlarda direnç noktaları oluşturacak, asimilasyoncu politikaları bertaraf edecek bir dil ve kültür politikasını hayata geçirme göreviyle karşı karşıyadır.

 

KÜLTÜR VE SANAT

 

Partimiz,

Kültür ve sanat politikalarına dair net bir strateji belirleyerek, sadece devletin sanat ve kültür üzerindeki tahrip edici etkisini ve kültürel kırım politikalarını deşifre eden söylemin ötesine geçecek şekilde; muhalif sanat ve kültürel çokluk mücadelesinin kurumsallaşmasına aktif destek sunar.Kültür ve sanat alanında muhalif olan tüm kesimlerle güçlü ve sürekliliği olan ilişkiler kurar. Bu bağlamda sansürcü bir anlayışla festivallerin, bahar şenliklerinin, konserlerin, filmlerin, tiyatroların, kitapların yasaklanmasına karşı mücadele eder.Kürt sanatı ve sanatçılarına yönelik engelleme ve yasaklamaları kültürel kırımın bir parçası olarak görür, buna karşı etkili mücadele yürütür, sanatçılarla dayanışma içinde olur.

 

GEREKÇE

Toplumsal mücadeleler tarihinde en az siyasal ve ideolojik söylem kadar güçlü bir dönüştürücü etkisi olan sanatsal ve kültürel çalışmaların bir mücadele alanına dönüştürülmesi de son derece önemlidir. Bu durum hem çok güçlü bir muhalefet dinamiğinin etkili kullanılmasını, hem de politik söylemin etki gücünün artmasını beraberinde getirecektir.


Asimilasyon ve kültürel kırım politikalarına, kültürel çokluğun reddine, tarihsel mirasın yok edilmesine, hafızasızlaştırmaya ve sanatın baskılanmasına karşı etkili eylemlilikler geliştirmek elzemdir. Bu sorunlar sadece bir politik muhalefet argümanı alanına sıkıştırılamaz. Bu sıkışmışlığı aşan kültür ve sanat politikalarının hayata geçirilmesi ertelenemez bir görev olarak önümüzde durmaktadır.

 

EKOLOJİ MÜCADELESİNİ YÜKSELTECEĞİZ

 

Partimiz,

İklim krizini de içeren ekolojik kriz koşullarında, gelişen güncel ekoloji mücadelelerinin bir parçası olarak ekolojiyi bir alt başlık olarak değil programının temel dayanaklarından, ana mücadele eksenlerinden biri olarak görür. Partimiz tüm politikalarında ve eylemlerinde, programında tanımlanan, tüm diğer konularla kesişen etkili ve bütünsel politikanın bir parçası olan antikapitalist ekolojik bakışından hareket eder ve tüm kararlarını bu bakışın süzgecinden geçirilmesini sağlayacak mekanizmalar oluşturur. İklim krizinin müsebbibi fosil yakıt endüstrisine ve ekstraktivizme dayanan doğal varlıkları sermaye birikiminin aracı haline getiren kalkınmacı, yeşil boyamacı politikaları reddeden bir siyasi hattı geliştirmeyi hedefler.Dünyada ve Türkiye’de enerji, madencilik, inşaat odaklı birikim rejimiyle kendini gösteren doğa ve kent talanına, halkları düşmanlaştıran sisteme karşı tüm yaşam savunmalarının ve insanı doğanın egemeni değil parçası olarak gören ekolojik bir yaşam yöneliminin siyasal sözcülüğünü görev edinir. Partimiz tür hiyerarşisine ve doğa üzerindeki her türlü tahakküm biçimine karşı doğanın haklarını gözeten, ortak doğal ve kültürel varlıkları koruyan bir perspektifle çalışır.Parti-alan ilişkilerinin güncel koşullarda gerektirdiği örgütsel araç ve biçimlerin belirlenmesi ve hayata geçirilmesi için, aynı politik ve örgütsel perspektiften yola çıkan HDK Ekoloji Meclisi ile ortak çalışma yürütür.Merkezi düzeyde partimizin ekoloji komisyonu ve yerellerdeki komisyonları dahil olmak üzere HDK Ekoloji Meclisi, il ve ilçe örgütlerimiz üyeleri alana ilişkin güncel gelişmeleri birlikte gündemleştirmek ve politika geliştirmek üzere periyodik olarak toplanır. Bu toplam, mücadele alanlarındaki sorunların kavranması, alan özneleri ve diğer toplumsal dinamikler arasındaki gerilimlerin ve ortak mücadele olanaklarının ele alınması ve geliştirilmesine katkı sunulması için danışma kurulu benzeri arayüzler oluşturarak yerel, genel ve uluslararası çaptaki ekoloji hareketleriyle düzenli toplantılarla iletişimi sağlayacak şekilde çalışmasını sürdürür, atölye ve çalıştaylar düzenlenmesini teşvik eder. Türkiye ve Kürdistan coğrafyasında yaşanan ekolojik kırımlara karşı ekoloji hareketlerinin birlikte güçlenmesi için sorumluluk üstlenir. Tüm toplumsal mücadele alanlarının ekoloji hareketiyle ortaklaşmasına yönelik ortak mücadele zemini doğurmak için pratik-politik hat belirler. Önümüzdeki yerel seçim sürecinde de ekoloji hareketinin yaygınlığı ile seçim çalışmasını örtüştürerek hem seçim çalışmaları esnasında hem de kazanılan yerel yönetimlerde ekolojik bakış açışını hakim kılmaya çalışır.Partinin her düzeyinde ekolojik tutumun içselleştirilmesi, çoğulcu yapımız içinde farklılıklarımızı koruyarak ve birbirimizin bakışını tanıyıp anlayarak ortaklaşabilmemiz için Parti Okulu her düzeyde eğitim çalışmaları planlar.

 

GEREKÇE

Karşı karşıya olduğumuz ekolojik krizin kaynağında kapitalizmin insanın ve doğanın sömürülmesine ve eşitsizliğe dayalı sınırsız büyüme eğilimi yatıyor. Kapitalizmin çok boyutlu saldırıları hem toplumsal alanda hem de doğal yaşam alanlarında büyük kırımlar doğurmaya devam ediyor. Dolayısıyla çağımızda her güncel ekolojik mücadele sermayeyi karşısına almak zorunda olduğu gibi yaşamın ekolojik temelde yeniden kurulması da ancak kapitalizme son vermekle mümkün. Bu, yeni metalaştırma ve kâr alanları yaratacak, var olan emperyalist uluslararası düzenin eşitsizliklerini derinleştirecek, devletlerin denetim ve gözetim araçlarını güçlendirecek ve meşrulaştıracak teknik düzenlemelerle değil bütün bir yaşamın yeniden örgütlenmesi ile hayat bulacak.

Her ekolojik ihtilaf aynı zamanda siyasal rejimle karşı karşıya gelişe dönüşüyor. Kaçınılmaz olarak faşizme karşı mücadeleyle örtüşmek zorunda olan ekoloji mücadelesi aynı zamanda faşizmin kalıcılaşmasını engelleyecek başlıca güçler arasında. Bu anlamda ekoloji mücadelesi, diğer bütün toplumsal mücadelelerden ayrı düşünülemez.

Türkiye ve Kürdistan coğrafyasında özelinde ise özellikle ormanlık ve doğal yaşam alanlarının korunmamasına/yok edilmesine yönelik olarak sistematik bir saldırının mevcut olduğu tespitiyle; batıda doğa ve kent yıkımı ekonominin motoruyken Kürdistan coğrafyasında her karış toprakta güneş enerjisi santrallerinin kurulması, petrol arama ve sondajlarının yapılması aynı zamanda özel savaş aracı olarak işliyor, suyun ticarileşmesine “güvenlik barajları” ekleniyor, meralar ve tarımsal alanlar askeri gerekçelerle -kâr ve ranttan bağımsız olarak da- kapatılıyor. Kürdistan coğrafyasında ekoloji mücadelesi vermenin ve Kürdistan coğrafyasında ekoloji mücadelesiyle dayanışma göstermenin devletin asimilasyoncu politikalarına karşı halkların onurlu barışı mücadelesini desteklemek zorunda olması ekoloji hareketlerine yerel başlangıçları sırasında içine doğdukları düşünsel sınırları birbirinden öğrendikçe yeni ve ortak bir ufuk kazandırıyor.

 

TOHUMLAR YEŞERİYOR

Uluslararası finans kuruluşlarının ülke tarımı üzerindeki hegemonyası, neoliberal yapısal uyum programlarının bir uzantısı olarak benimsenen endüstriyel tarıma dayalı gıda sistemi, stoklama ve fiyat spekülasyonları ile kapitalizme içkin eşitsizlikleri derinleştirmiştir. AKP-MHP iktidarı her bir karış toprağı, her bir damla suyu, kamusal ve doğal ortak varlıklarımızı peşkeş çekerek Türkiye’yi adeta bir krizler ülkesine dönüştürmüştür.

 

Öte yandan Türkiye’de tarımsal üretimin artırılmasının, güvenlikçi saiklerle konulan mera yasaklarından etkilenen hayvancılığın geliştirilmesinin önemli bir koşulu da Kürt sorununda barışçı ve demokratik bir çözümün sağlanmasıdır.

 

Partimiz, yaşanmakta olan tarım, gıda ve su krizinin, ancak demokratik ve ekolojik temelli bir program ve örgütlenmeyle aşılacağını vurgular.

 

Bu kapsamda partimizin,

Tarım politikasının amacı; kâr ve rant yerine toplumsal faydayı esas alan, üretici ve tüketicinin karşılıklı ilişkisi üzerine temellenen, gıda egemenliği, gıda güvenliği ve gıda güvencesi çerçevesinde, halkın yeterli, ucuz, nitelikli ve sağlıklı gıdaya erişmesi için, ekolojiyle uyumlu, cinsiyete duyarlı, demokratik planlamacı ve kendi kendine yeten bir tarımsal üretimi sağlamaktır. Bu amaca ulaşmak için monokültüre, yoğun girdi (tarım kimyasalları, fosil yakıtlar, endüstriyel tohum, mekanizasyon) kullanımına ve az istihdama dayalı endüstriyel tarım uygulamaları yerine; polikültür esaslı, az girdi, yoğun istihdam ve binlerce yıllık yerel bilgi birikimine dayalı, biyoçeşitliliğe zarar vermeyen, doğayla barışık, kooperatifler ve sendikalarda örgütlenmiş küçük ölçekli tarımı kalkındırmayı bir zorunluluk olarak görür. Kırsaldaki topraksız köylülerin ve toprağını kaybederek kentte yaşamak zorunda kalan kent yoksullarının ve mevsimlik tarım işçilerinin tarımsal üretime devam edebilmeleri için, talepleri halinde devletçe topraklandırılmalarını ve desteklenmelerini; mevsimlik tarım işçilerinin barınma ve ulaşım sorunlarının çözümünü, sigortalı-güvenceli istihdamını savunur. Uğradıkları ırkçı saldırılara ve hak gasplarına karşı mücadele eder. Bitki ve hayvan üretiminin, birbirinin ayrılmaz parçaları olduğu esasından hareketle, gübre, yem, tohum gibi girdilerin bu bütünlük içinde, yerelden ve ekolojik temelli olarak sağlandığı, yerel tohumların ve yerel hayvan ırklarının üretimde esas alındığı, fosil yakıtlar yerine alternatif enerji kaynaklarının kullanıldığı, su varlıklarının planlı kullanıldığı, biyoçeşitliliği destekleyen, ekolojik temelli bir tarımsal üretimi savunur. Gıda krizinin tüm dünyayı tehdit ettiği ve tarımın stratejik öneminin giderek arttığı süreçte, Türkiye’nin artan nüfusuna yeterli, nitelikli ve sağlıklı gıda sağlayabilmesinin, üreticinin emeğinin karşılığını aldığı bir refahı yakalayabilmesinin yolunun, uluslararası tarım tekellerinin tarımsal üretim üzerindeki hegemonyasının ortadan kaldırılması, üretici ve tüketicilerin örgütlenmesi olduğunu tespit eder. Tarım alanlarının, meraların ve doğal yaşam alanlarının talana ve ranta açılmasına karşı mücadele eder.

 

GEREKÇE

 

Dünya büyük bir gıda krizi ve kıtlık tehlikesiyle karşı karşıya. Tarımsal girdi ve ürün fiyatları sürekli artış eğiliminde. Türkiye ise bir yandan yanlış tarım ve gıda politikaları nedeniyle, diğer yandan Kürdistan coğrafyasında tarımı son derece kötü etkileyen güvenlikçi politikalar sebebiyle, giderek derinleşen iklim krizinin sonuçlarıyla da gıda krizini daha şiddetli yaşamaktadır. Yaşanan durum yoksulları daha çok etkileyen, ekonomik ve sosyal sonuçlar üretmekte, toplum sağlığını bozmaktadır. Ayrıca tarımda yaygın biçimde kullanılan kimyasallar, GDO’lar tüm ekosistemi tehdit etmektedir.

 

DEPREM VE AFETLERE KARŞI DAYANIŞMA YAŞATIR

 

Türkiye topraklarının yüzde 96’sı farklı oranlarda deprem tehlikesi altındadır. Bu bölgelerin yüzde 66’sı 1. ve 2. derece deprem bölgeleridir. Ülke nüfusunun yaklaşık yüzde 98’i bu bölgelerde yaşamaktadır.

 

Bu nedenlerle Partimiz;

 

- Depremler sonrasında yaşanan sorunların giderilmesi, öncesinde halkla birlikte dayanışma içerisinde sorunların tespiti ve çözüm önerilerinin geliştirilmesi için Deprem-Afet Gönüllüleri biriminin ve bu birimi koordine edecek Deprem-Afet Komisyonunun kurulmasını karar altına alır. Komisyon Merkez Yürütme Kuruluna bağlıdır, görev ve sorumlukları yönetmelikle düzenlenir.

 

-DAG, alanda faaliyet gösteren diğer sivil deprem-afet dayanışma inisiyatifleri ve ağları ile koordineli çalışır. Tüm sivil deprem-afet dayanışma ağlarının, demokratik örgütlenmelerin koordineli çalışmasını sağlayacak mekanizmaların, ortaklık ve platformların oluşturulması için azami çaba gösterir.

 

-DAG, öncelikle yatay örgütlenme tarzı ile her mahallede oranın yerel ihtiyaçları doğrultusunda gönüllüler örgütlenmesini olanaklar çerçevesinde hayata geçirir.

 

-  Doğayla ve kültürel varlıklarla uyum içinde planlı ve sağlıklı kentleşmeye gidilmesi, başta imar afları olmak üzere tüm kent suçlarının anayasal hüküm altına alınması, bilimsel içerikli imar planlarının hayata geçirilmesi için her düzeyde mücadele yürütür.

 

- Acil deprem riski altında olan tüm kentlerde parti birimlerini, depreme hazırlıklı olacak şekilde örgütsel planlamalarını yukarıdaki anlayışla yapmaları için görevlendirir.

 

- Kent ve mekan planlamalarının, kent hakkı kavramı çerçevesinde imar kanunları, bina ve yapı yönetmelikleri, yapı denetim sistemi uzmanı kurumlar, üniversiteler, TMMOB ve benzeri STK’lar ile bilimsel gerçekler ışığında yeniden düzenlenmesi için çalışmalar yürütür. Ortak etkinlikler düzenler.

 

- Yerel yönetimlerin ve belediyelerin deprem ve afetlere hazırlık yapması, ilgili birimlerin eğitim, teçhizat, araç vb. ihtiyaçlarını geliştirmelerini savunur. Belediyelerin olası afet durumunda merkezi otoriteyi beklemeden olanaklarını seferber edecek bir hazırlık içerisinde olmalarını hedefler.

 

-Deprem ve afetlere dair yapılacak tüm hazırlıklarda toplumsal cinsiyete duyarlı uygulamaları öngörür, çocuk, hasta, yaşlı ve diğerlerini gözeten bir anlayışı benimser.

 

GEREKÇE

 

Türkiye, aktif bir deprem ülkesi olarak sıklıkla yıkıcı depremler ile karşı karşıya kalmakta, meydana gelen hasar ve can kayıpları nedeniyle toplumsal hayat her yönüyle büyük ölçüde olumsuz etkilenmektedir.

 

Ülke 6 Şubat’ta 7.7 ve 7.6 büyüklüğünde, Hatay, Maraş, Adıyaman, Malatya, Adana, Diyarbakır, Urfa, Antep, Kilis ve Osmaniye’nin de aralarında olduğu 10 ilde hissedilen ve resmi verilere göre 50 binden fazla insanın öldüğü, on binlercesinin yaralandığı ve evsiz kaldığı, tüm sonuçlarıyla yaklaşık 13 milyon insanın etkilendiği 2 büyük deprem ile sarsılmıştır.

 

Bu deprem sonrasında, dayanışmanın önemi tüm toplum tarafından görülmüştür. Halk, devletten ve iktidardan önce kendi kendini örgütlemeyi başarmış, enkaz kaldırmaktan, yiyecek, barınma sorunlarına kadar birçok konuda örgütlülüğü ile sorunlara çözüm üretmiştir. Tüm engellemelere rağmen yardımların organizasyonu, sivil inisiyatifler, bizim de içerisinde olduğumuz siyasi partiler, dayanışma ağlarıyla başarılı olmuştur. Bu deneyim hepimize depreme karşı hem ön hazırlığın hem de dayanışmanın, örgütlenme ve koordinasyonunun önemini bir kez daha hatırlatmıştır.

 

Olası İstanbul depremi ile ilgili bilim insanlarının uyarıları bilinen bir gerçektir. Parti olarak ülkenin çeşitli kentlerindeki olası deprem ve afetlere karşı hazırlıklı olmamız, il ve ilçe örgütlerimizi, yerel yönetimlerimizi hazır hale getirmemiz, dayanışma ağlarımızı büyütmemiz gerektiği açıktır.

 

GENÇLİK MECLİSİ OLARAK;

 

İktidarın tahakkümünde ve işletme mantığıyla yönetilen üniversitelerdeki akademik üretimde eleştirel, bilimsel, özgür yaklaşım ve yaratıcılığın öne çıkması; parasız, nitelikli ve anadilinde eğitim haline gelmesi için politikalar geliştirmeyi;Genç kadınlara yönelik metalaştırma politikalarına karşı, bunu teşhir eden, cins bilincini geliştiren, genç kadın örgütlülüğünü büyüten politikalara öncülük etmeyi;Son süreçte Kürdistan coğrafyasında genç kadınlara yönelik istismar, taciz ve tecavüz, hakaret uygulamalarıyla bilinçli bir toplum kırım politikası geliştirilmektedir. Bu politikaları teşhir etmeyi ve bunlara karşı mücadeleyi büyütmeyi;Katliamcı politikalara karşı gençliğin direnişini örgütlemeyi; faşizmin savaş üzerine inşa ettiği kanlı politikalarına, sermayenin saldırılarına, gençliğe dayatılan geleceksizleştirme projelerine ve doğanın sömürüsüne karşı çözümü, demokrasiyi, eşitliği ve özgürlüğü savunan çalışmalar sürdürmeyi;Muhalif gençlik örgütleri ile çözüm, demokrasi ve özgürlük mücadelesinde; üniversiteleri özgürleştirme mücadelesinde, iktidarın gençleri karşısına alan tüm saldırılarında, mahallelerde, üniversitelerde, liselerde yan yana mücadele zeminlerini büyütmeyi ve ortak direniş hattını örgütlemeyi;Kültürel kırım ve asimilasyon politikalarına karşı gençliği kültürel-sanatsal ve dil faaliyetleriyle bilinçlendirmeyi ve buna dönük planlamalar yaparak çalışmaları genişletmeyi;Gençlik örgütlenmesinin büyümesi ve gelişmesi için sportif ve kültürel etkinlikleri (turnuva, doğa gezileri, kültürel ve tarihsel mekanların ziyaretleri vb.) ve dijital medya çalışmalarını etkin olarak kullanmayı;Parti içi gerontokrasiye karşı genç siyaseti yerelden merkeze daha aktif çalışarak hayata geçirmeyi;Gençlere dönük yoğun özel savaş politikalarının yürütüldüğü süreçte tüm örgüt yapılarımızın bu politikaları teşhir eden ve gençlerin partimizle buluşmasına dönük çalışma yapmayı karar altına alıyoruz.

 

GEREKÇE

 

Partimiz gençlik partisidir. Gençlerin eşit özne olduğu, inisiyatif aldığı ve özerklik haklarını kullanabildiği bir siyasal ortamın oluşturulması, gençlik örgütümüzün temel siyasal prensiplerindendir.

Faşizmin yoğunlaştığı bu dönemde, Kürdistan ve Türkiye’de gençlik, kültürel kırım, asimilasyon kıskacı ile savaşın ekonomik, fiziki ve sosyal yanlarıyla yüz yüze bırakılmıştır. Gençliğe her türlü özel savaş yöntemleri uygulanmakta ve gençliğin dinamizmi bastırılmaya çalışılmaktadır. Gençliğin ve genç kadınların en demokratik talep ve tepkilerine bile tahammülü olmayan iktidar, başta üniversiteler ve mahalleler olmak üzere, gençliğin bulunduğu her alanda her zaman demokratik direnişlerin ve itirazların çıkabileceğinin farkında olarak, gençlik hareketinin nefes borularını tıkamayı amaçlamaktadır.

 

Bugünün ve geleceğin toplumunu şekillendirecek olan genç kadınlar, dünyada kapitalist modernitenin metalaştırma politikalarıyla; özelde ise devletin özel savaş politikalarıyla karşı karşıyadır. Gençliğin potansiyeli oldukça yüksektir ve gerek seçimlerin gerekse toplumsal dönüşümün kilit unsurudur. Dolayısıyla mücadele perspektifimizi büyüterek ilerleyeceğiz!

 

Gençlere dayatılan özel savaş politikalarının farklı türleri olan; bağımlılık, işsizlik, yoksulluk, sefalet koşulları ve kimliksizleştirme politikalarına karşı mücadelemizi büyüteceğiz. Gençlik, mücadelesiyle partimizi ve halkımızın tarihsel ve haklı taleplerini savunacak ve zafere ulaştıracağız.

 

 

21.UYUŞTURUCUYA KARŞI TOPYEKÜN MÜCADELE

 

Uyuşturucuya karşı mücadelede en önemli adım, sorunun ekonomik, siyasal ve sosyal boyutlarıyla ele alınarak önleme mekanizmalarının kurulmasıdır. Uyuşturucuya başlamanın önüne geçerek önleyici bir süreç yürütmek temel hedefimiz olmalıdır.

 

Bu kapsamda partimiz;

Uyuşturucuya karşı önleme mekanizmalarını hayata geçirecek, üretim-tedarik-satış ağlarına karşı etkili bir teşhir ve kararlı bir eğitsel, örgütsel mücadelenin yürütülmesi hedefiyle planlama yapar.Sağlık örgütleri, eğitim kurumları, hukuk örgütleri ve uyuşturucuyla mücadele eden yerel ve uluslararası sivil toplum kuruluşlarıyla ortak çalışmalar yürütür.Madde bağımlısı olanlara yönelik sağaltım çalışması yapılmalıdır. Bu çalışma, sadece tıbbi yaklaşıma indirgenemez. Çocukların, gençlerin ve yetişkinlerin toplumsallaşması ve üretme ilişkisine dahil edilmesi önemli rol oynadığından partimiz kültürel, sportif ve beceri edinme faaliyetlerine yönelik mekanizmaların oluşturulması için çalışma yürütür.İl örgütlerinden başlayarak, ilçe örgütlerine ve mahalle birimlerine kadar bu çalışmanın yerelleşmesini hedefler. Çalışma ve planlamaların yaygınlaştırılması için partinin komisyonlarının ve Meclis grubunun olanaklarını seferber eder.Uyuşturucu madde kullanımı ve dağıtımının uluslararası ve ulusal ağlarının giderek genişlediğini, Türkiye’nin de uzun yıllardır bu sektörde özellikle yayılım ve geçiş merkezlerinden biri haline getirildiğini, devletin içindeki bazı çıkar odaklarının, mafya gruplarının ve kimi kolluk güçlerinin içinde olduğu uyuşturucu sektörünün özellikle gençleri hedeflediğini, bir özel savaş tekniği olarak sistematik bir şekilde toplumu zehirlediğini tespit eder. Bu mekanizmaları teşhir eder ve bunlara karşı siyasi ve hukuki zeminde etkin mücadele yürütür.Uyuşturucuya karşı ülke çapında bir kampanyanın yürütülmesi için Gençlik Meclisi ile birlikte planlama yapar.

 

GEREKÇE

 

Birleşmiş Milletler Uluslararası Uyuşturucu ve Suç Ofisi (UNODC)’nin, "2023 Dünya Uyuşturucu Raporu"na göre son 10 yılda uyuşturucu kullanımının yüzde 23 arttığı, 2021'de dünya genelinde 15-64 yaş aralığındaki her 17 kişiden birinin uyuşturucu kullandığı ifade edilmiştir.

 

Avrupa Uyuşturucu ve Uyuşturucu Bağımlılığı İzleme Merkezi (EMCDDA)’nın 2023 raporlarına göre, 2021 yılında Türkiye’de 22,2 tonun üzerinde eroin ele geçirilmiştir. Bu oran ile en yaygın 6 uyuşturucudan 3’ünün en fazla ele geçirildiği ülke Türkiye olmuştur.

 

İktidarın baskıcı politikaları, işsizlik, ekonomik buhran ve milli eğitim sisteminin çöküşü, uyuşturucuya başlama yaşını düşürdüğü gibi kullanımını yaygınlaştırmaktadır.

 

Bir yandan Kürdistan coğrafyasında diğer yandan iktidara karşı muhalefetin daha yoğunlaştığı mahalle, ilçe ve kentlerde uyuşturucu madde dağıtımı ile ilgili neredeyse hiçbir denetimin yapılmadığı, aksine özel savaş politikası olarak sistematik bir şekilde yaygınlaştırıldığı bilinmektedir. Partimiz başta gençler olmak üzere tüm toplumu hedef alan uyuşturucu tehdidine bir an önce karşı koymalı, mücadele olanaklarını güçlendirmelidir.

 

TOPLUMSAL ÖZNELER OLARAK ÇOCUKLAR

Partimiz,

Çocukları, ebeveyne ve/veya aileye bağımlı ve onun uzantısı gibi gören geleneksel yaklaşım ile üzerine gelecek inşa edilebilen bir varlık olarak gören modern yaklaşıma karşı; çocukları toplumsal özneler olarak kabul eden, çocuklar hakkında çocuklarla beraber söz kuran bir yaklaşımı savunur. Çocukların yaşam hakkı, eğitim hakkı, sağlığa erişim hakkı, sosyal politikalardan yararlanma hakkı; çocuk işçiliği, çocuk yoksulluğu, her türlü çocuk istismarı, kanunla ihtilaflı çocuklar ve çocuk cezaevleri, yurtlarda ve sosyal hizmet kurumlarındaki çocukların sorunları gibi konuların çözümüne yönelik etkili faaliyetler yürütür, bu çerçevede duyarlılık yaratmayı önceleyen çalışmalar gerçekleştirir. Çocuklara içkin anadili eksenli çok dilli eğitim uygulamaları dahil, tüm yasama faaliyetlerinin güçlenmesi ve gerekli yasal düzenlemelerin yapılması mücadelesini sürdürür; yerel yönetim uygulamalarında çocuklara ilişkin politikaların oluşturulmasına ve çocuk meclislerinin kurulmasına dönük çalışmalara öncelik verir. Çocuk cezaevlerinin kapatılması ve yerine alternatiflerin değerlendirilmesi için mücadele eder. Ebeveynleriyle beraber kalan çocukların ve ebeveynlerinin yaşadığı sorunların giderilmesi için çaba harcar. Mevcut infaz sisteminde çocukların öznel ihtiyaçları gözetilmeksizin yapılan düzenlemelere karşı çıkıp, infaz rejiminde çocuğun çocuk olmaktan kaynaklı hak ve ihtiyaçlarının yerine getirilmesi için çalışmalar yapar.

 

GEREKÇE

Bulunduğumuz coğrafyada; eğitim, sağlığa erişim, sağlıklı beslenme hakkı gibi en temel hakların dahi yetersiz ve askıda olduğu gerçeği, partimizin çocukları nesnel olarak toplumsal alanın öznelerinden biri olarak kabul etmesini ve buna dair çalışmalar yürütmesini zaruri kılar. Ayrıca bu perspektif ve mücadele alanı, partimizin kuruluş amacına ve fikriyatına uygun düşer.

 

Anadilinde eğitim alamayan, çalışmak zorunda olan, savaş ve güvenlikçi politikalar nedeniyle kamusal şiddete maruz kalıp yaşamını yitiren çocukların varlığı; keza asimilasyon politikalarının hedefindeki çocukların varlığı bir gerçeklik olarak karşımızda durmaktadır.

 

Partimizin üzerinde yükseldiği fikriyat ile miras aldığı siyasi gelenek, çocukların birer toplumsal özne olarak kabul edilmesini ve bu yönlü politikaların tesis edilmesini gerektirir. Geleneksel ve modernist yaklaşıma karşı; çocukların kendi başına varlığını kabul eden, çocuklar hakkında çocuklarla beraber söz kuran özgürlükçü bir yol, partimizin fikriyatına da denk düşer.

 

 

ADİL VE ÖZGÜN BİR ENGELLİLİK POLİTİKASI İÇİN

 

Partimiz, demokrasi ve insan hakları perspektifi olan, eşitlikçi, adil ve özgün bir engellilik politikası için:

Sağlamcı, yeni sağcı, muhafazakâr, neoliberal ve yoksullaştırıcı engellilik politikalarının etkin bir şekilde teşhir edilmesini; sorunlara dair çözüm önerilerinin ve alternatif politikaların somutlanarak sistem partilerinden nitelik farkının belirginleştirilmesini, Yapılacak faaliyetlerle (konferans, sempozyum, çalıştay, forum vb.) sağlamcı ideolojiye karşı kamusal ve eşitleyici bir engellilik politikasının bir “Engelliler Manifestosuyla” kamuoyuna duyurulmasını, Hem partimizin tüm kurullarında hem de kamu kurumlarında engelli siyasal temsilinin ve faaliyetlerinin arttırılması amacıyla çalışmaların yürütülmesi için yoğun çaba harcamayı, Parti faaliyetlerinin kamuoyuna aktarılmasında hem sesli ve görsel hem de aynı zamanda bir anadili olan işaret dili versiyonlarının kullanılması için adımlar atılmasını karar altına alır.

 

GEREKÇE

 

Engellilik konusu ülkemizde ve dünya genelinde güncel bir tartışma alanıdır. Engelliler tarihin hiçbir döneminde olmadığı kadar, eşit yurttaşlık hakları, onurlu bir yaşam ve toplumsal kabulün gerçekleşmesi amacıyla mücadelelerini büyütmektedir.

 

Engellilerin temsiliyetinin sağlanması zorunludur. Bu temsil sağlanmadan toplumun tüm kesimlerinin kapsandığı iddia edilemez. Toplumsal ihtiyaçları temel alan ‘‘engelsiz yeni bir yaşam’’ hedefini önüne koyan partimizin, “Engelliler Manifestosu” ile oluşturulan özgün engellilik politikasını içselleştirmesi, öne çıkarması ve gerçek siyasal seçenek olarak mücadele sürecine damgasını vurması yaşamsal düzeyde önemlidir.

 

Engellilerin tüm farklılıkları ile kabul görmesi ve engelliler için adil, eşit bir yaşam kurulması yönünde çok büyük, bütünlüklü ve uzun sürecek bir mücadelenin başındayız. Tıbbi bakış açısı üzerine kurulu egemen yaklaşıma ve sağlamcı ideolojilere karşı, engellilerin haklarının yaşama geçebilmesi için özerk, yetkili, kadro ve görev alanı netleştirilmiş bir yapı, yerellerden doğru da kurulmalıdır.

 

Engellilerin maruz kaldıkları sistematik ayrımcılığı durdurmak; engelliler açısından eşitsiz ve adaletsiz sosyal, ekonomik ve siyasal yapıyı dönüştürmek; engelliliğin partimizin öncelikli mücadele alanlarından biri olmasıyla mümkündür. Toplumun tüm ezilenlerinin sesi olan partimizin, engellilik alanında daha güçlü ve yerelden bir yapı ile karşılık vermesi gereklidir.

 

SINIRSIZ BİR DÜNYADA HALKLARIN KARDEŞLİĞİ…

Ukrayna-Rusya arasında süregelen ve uzun süredir Suriye’de ve Ortadoğu’da devam eden savaşlar gibi, dünyanın farklı yerlerinde süren çatışmalar, ekonomik yıkımlar ve iklim krizi milyonlarca insanı yerinden yurdundan etmeye devam ediyor. AKP-MHP iktidarının Kürt düşmanlığı üzerinden komşumuz Suriye'de sürdürdüğü savaş politikaları sonucu, bölgedeki insanlar yerinden yurdundan ediliyor ve demografik yapı değiştiriliyor.

 

Mülteciler, tarihin hiçbir döneminde olmadığı kadar, iç ve dış siyaseti etkiliyor, belirliyor ve uluslararası anlaşmalarda pazarlık konusu yapılıyor. Bizler, zorla yerinden edilen tüm insanlar için politik tutum alacak ve kararlarımızı uygulamak için koşulları zorlayacağız.

 

Partimiz,

Mülteci teriminin, sadece bu statünün hukuken tanıdığı kişiler için değil, mültecilik koşulları fiilen oluşmuş herkes için kullanılması gerektiğini savunur. Bunun için siyasal ve hukuksal girişimlerde bulunur. Mülteci işçilerin örgütlenmesi ve çocuk işçiliğinin önlenmesi ile birlikte insanlık onuruna yakışır bir çalışma ortamının yaratılması için mücadele eder. Mülteci kadınların göç yollarında ve vardıkları yerlerde uğradıkları erkek şiddetini engelleyecek politikaların geliştirilmesi ve mülteci çocukların yaşadıkları sorunların çözülmesine yönelik çalışmalar yürütür. Mültecilerin yaşadığı en önemli sosyal ve toplumsal sorunların başında ırkçılık, nefret söylemleri ve linç girişimleri gelmektedir. Bu saldırıların son bulması için her alanda çalışmalara katkı vererek özgün öneriler geliştirir. Güvenlik gerekçeleri ileri sürülerek yasal dayanağı olmayan kodlama/fişleme uygulamalarının ve işlemlerinin kolaylaştırıldığı Geri Gönderme Merkezlerinde tutulan mültecilerin uğradığı işkence, tecavüz ve ağır hak ihlallerinin sona erdirilmesi için çalışma yürütür.

GEREKÇE

Bir kriz olmadan mülteci olunmadığını, mülteci kavramına neden olan krizin uluslararası kapitalist sistemin ürünü olduğunu ve Türkiye’nin de bu krizin aktörlerinden olduğunu gizleyen iktidar, göç ve mülteciliği, insan hayatının veya nüfusunun basit hareketliliğine indirgemekte; insanları “düzensiz göçmen”, “ekonomik göçmen” olarak tanımlamaktadır. Bu yüzden iktidar, mülteciliği kriminalize ederek, iç güvenlik meselesi haline getirmekte ve çözülecek değil, yönetilecek bir sorun olarak anlatmaktadır.

Devlet anlayışının, “güvenlik” ve “özgürlüğün” birlikte olamayacağı, tercih yapılması dayatması vardır. Bu durumda, “özgürlük” ve belirleyicisi “haklar” yerine “güvenliği” seçenler sınıfsal, politik, dinsel, cinsel, etnik birçok kesime uygulandığı gibi mülteci toplumunun da çeşitli sıfatlarla “insandışılaştırılarak” haklardan mahrum bırakılmasını kabul etmektedir. Bu ırkçı gelişme, linç girişimlerinin, mülteci toplumunun bir arada yaşadığı Kürt, Alevi, Roman vd. bireylere de yönelme riskini taşımaktadır.

Mağduriyet ve muhtaçlığı temel alan, alan-veren hukukunu pekiştiren anlayışları merkezine koyan liberal “insancıl” hak savunusu yerine; sadece mevcut hukuk sistemi içinde adaletin yerine getirilmesini içermeyen, daima bir başkasının var olduğu gerçeğini kabul eden ve toplumsal adaleti de içeren, birlikte ve eşit yaşamı sağlayacak hak siyasetinin oluşturulması zorunludur.

 

PM LİSTESİ, EŞ BAŞKANLAR VE DİĞER KURULLAR

 

Biz aşağıda imzası bulunan konferans delegeleri olarak, Tüzüğümüzün 51/C ve 63. Maddeleri uyarınca seçilecek olan eş genel başkanlar, PM Asil, PM Yedek, MDK Asil, MDK Yedek ve Arabulucu kurullardan yer alacak olanlara dair tavsiye listelerinin oluşturulması ve ilgili maddelerde tüzük değişikliği konularında Büyük Kongre’ye yetki verilmesini öneriyoruz.

 

TÜZÜK KOMİYONUNUN OLUŞTURULMASI

Biz aşağıda imzası bulunan Konferans delegeleri olarak, tüzük değişikliği komisyonunun kurulmasını, komisyonun; Sultan Özcan, Gülistan Koçyiğit, Nuray Özdoğan, Sami Evren ve Hakkı Saruhan Oluç’tan oluşmasını ve tüzük değişikliğinin Büyük Kongre’ye sunulmasını öneriyoruz.