![6 Şubat Depremi sonrasında ortaya çıkan sorunlar](/Images/UserFiles/Images/Gallery/slidertbmmdem1-57.png)
Grup Başkanvekillerimiz Gülistan Kılıç Koçyiğit ve Sezai Temelli, 6 Şubat Depremi sonrasında ortaya çıkan sorunların ciddiyetle ele alınarak çözüme kavuşturulması ve yaşanan mağduriyetlerin insan onuruna yaraşır bir şekilde giderilmesi talebiyle Meclis Araştırması açılmasını istedi.
TBMM Başkanlığına verilen araştırma önergesinde şu ifadeler yer aldı:
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞINA
6 Şubat 2023’te meydana gelen ve 11 ili etkileyen Maraş merkezli depremlerin üzerinden iki yıl geçmesine rağmen, felakete dönüştürülen afetin yaraları hala sarılamamıştır. Barınma, hijyen, sağlık ve eğitim gibi temel haklara erişimde ciddi sorunlar yaşanmaktadır. Barınma sorununa ilişkin hem konteyner kentlerde sorunlar katlanarak artmış hem de teslim edilmesi planlanan konutlara ilişkin belirsizlikler ve eksiklikler açığa çıkmıştır. Deprem öncesi varolan denetimsizlik ve plansızlık deprem sonrasındaki uygulamalarda da kendini göstermiş, rezerv alan uygulamalarıyla hasarsız evler dahi yıkım tehdidiyle karşı karşıya bırakılmıştır. Afetin felakete dönüşmesi şüphesiz bir dizi sorumluluğun öncesinden yerine getirilmemesi ile ilişkilidir. Hem 6 Şubat Depremlerinde hem de Türkiye’de meydana gelen her bir felakette acı bir biçimde deneyimlendiği üzere, yürütmenin sorumluluklarını yerine getirmeyişi, sorunları derinleştirmekte, etkin ve hak temelli bir yaklaşım gözetilmesini engellemektedir. Bu sorumluluğu ilgililere hatırlatmak, depremde açığa çıkan sorunları ciddiyetle ele alıp çözüme kavuşturmak ve yaşanan mağduriyetleri insan onuruna yaraşır bir biçimde onarmak amacıyla Anayasa’nın 98. ve İçtüzüğün 104. ve 105. maddeleri gereğince Meclis Araştırması açılmasını arz ve talep ederiz.
GEREKÇE ÖZETİ
6 Şubat 2023’te meydana gelen, 11 ili etkileyen Maraş merkezli depremlerin üzerinden iki yıl geçmiş durumda. 7.7 ve 7.6 büyüklüğündeki depremlerde resmi rakamlara göre, 53 bin 725 yurttaş hayatını kaybetmiş, 107 bin 213 kişi yaralanmıştır. Depremler sonucunda, 35 bin 355 bina yıkılmış, yapılan hasar tespit incelemelerinde 17 bin 491 binanın acil olarak yıkılması gerektiği, 179 bin 786 binanın ağır, 40 bin 228 binanın orta ve 431 bin 421 binanın az hasarlı olduğu belirtilmiştir. Bilançosu bu denli ağır olan bir felaketin en önemli nedenlerinden biri imar barışı adı altında denetimsiz bir şekilde yapı kayıt belgelerinin dağıtılmış olması ve imara aykırı bir biçimde inşa edilmesine göz yumulan kaçak yapılar olmasına rağmen, söz konusu binalardan kaçının imar affı yüzünden yıkıldığına dair herhangi bir veri açıklanmamıştır.
İki yıl geçmiş olsa da depremin yaraları hala tam anlamıyla sarılmamış, barınma, hijyen, sağlık, eğitim gibi temel haklara erişimde sorunlar devam etmektedir. Hatay ve Malatya başta olmak üzere hala yıkılmayı bekleyen konutların var olduğu, koca inşaat şantiyelerine dönen kentlerde, depremzedeler, belirsizliklerle başbaşa bırakılarak konteyner kentlerde yaşam mücadelesi vermektedirler. Aciliyet üzerine kurulan konteyner kentler kadın, çocuk, yaşlı ve engellilik durumları gözetilmeden faaliyete geçmiş, bu iki yıla rağmen herhangi bir iyileştirme olmaksızın depremzedelerin bu mekanlarda yaşamlarını sürdürmeleri beklenmiştir. Kış aylarında, soğuk ve yağmurla birlikte ciddi sorunlar açığa çıkmış, yalıtım olmaksızın elektrik ve ısı sağlanan konteynerlarda çıkan yangınlar yüzünden ölümler yaşanmıştır. Depremde varını, yoğunu, işini kaybeden depremzedelerin sığınabildiği bu kentler, sürdürülebilir olmamakla birlikte, deprem konut imkanı sağlanmayan kimseler içinse tek alternatif olarak kalmaktadır. Ne kadar süre bu kentlerin faaliyette olacağı ise hala belirsizliğini korumaktadır.
GEREKÇE
Depremin ardından “bir yıl süre” müsaade istenmesine rağmen, teslimi hedeflenen 452 bin 983 bağımsız birimden yalnızca 201 bin 430’u iki yılın sonunda teslim edilebilmiştir. İmar planları yenilenmeden, kent planları yapılmadan, uzman görüşleri alınmadan, iktidara yakın yüklenici firmalar tarafından yapılan bu konutların çoğunda ciddi altyapı sorunları bulunmakta, anahtar teslim törenleri sembolik bir anlam taşımanın ötesine geçememektir. Antakya Dikmece Deprem Konutları örneğinde görülebileceği üzere, teslim edilen dairelerin kaba inşaatları tamamlanmış, kanalizasyon gibi temel altyapı unsurlarının yapımına ise çok sonra başlanmıştır. Ayrıca teslim edilen konutlara ilişkin ödeme belirsizlikleri söz konusu olmuş, insanlar yalnızca depremin yükü altında değil, vaat edilen barınmanın ekonomik yükü altında da bırakılmışlardır.
Öte yandan depremde yıkılmayan ve sığınılabilen evler, bugün iktidarın bilinçli bir şekilde tanımını değiştirdiği rezerv alan uygulaması yüzünden devletin yıkımıyla karşı karşıya kalmaktadır. Deprem sonrası yapılan hasar tespitlerde sağlam raporu verilen evler için önce “yarısı sizden yarısı bizden” kampanyalarıyla yerinde dönüşüm teşvik edilmiş, kredi çekip borçlanılarak onarılan evler daha sonra ise rezerv alan kapsamına alınarak yıkılmak istenmiştir. İlk günden bu yana her alanda bir belirsizlik politikası uygulayan iktidar, depremde barınma yönünden mağdur olmayan kimseleri de bu şekilde mağdur etmeyi başarabilmiştir.
Deprem sonrası açığa çıkan sorunları gidermek maksadıyla hem 2023’te ek bütçe, hem de 2024 ve 2025 yılı merkezi bütçelerinde kaynak ayrılmıştır. Deprem enkazının kaldırılması, insanların barınma ihtiyacının çözülmesi, temel ihtiyaçların giderilmesi gibi meselelerde kullanılması planlanan bu bütçelere rağmen, insanların hala geçici barınma konutlarında kalması, kadın, çocuk ve engelli özel ihtiyaçlarından doğan hijyen ürünlerinin dahi sınırlı sayıda temini gibi meselelerin olması, bütçenin halk için kullanılmadığının göstergeleridir. Ayrıca deprem gerekçesiyle toplanan milyonlarca verginin de ne şekilde kullanıldığına dair somut veri ve açıklamaların olmayışı, ekonomik kaynakların deprem bölgelerine aktarılmadığını, mağduriyet gidermekten ziyade kimilerine kâr kaynağı olarak kullanıldığını düşündürmektedir. Kızılay gibi bir kuruluşun çadır satması, bütçelerin büyük bir kısmının ayrıldığı AFAD’ın alındı gibi gösterdiği ürünlerin depolarında yer almaması gibi iddiaların ayyuka çıkmış olması, kaynakların kullanımına dair şaibeleri artırmaktadır. Bunca usulsüzlüğe ve yetersizliğe rağmen görevden alınmayan AFAD başkanının bugün (4 Şubat 2025) Cumhurbaşkanlığı kararı ile görevden alınması hem liyakat sorununu açığa çıkarmakta hem de AFAD’ın siyasi saiklerle yönetildiğini ortaya koymaktadır.
Bahsi geçen sorunlar, depremin ilk gününden bugüne açığa çıkan sorun yumağından yalnızca birkaçıdır. Milyonlarca insanın yaşamına doğrudan etki eden felaketin sonuçları onarılmadıkça, vaatler icraatte karşılığını bulmadıkça katlanarak artmaya devam edecektir. Deprem sonrası Meclis çatısı altında kurulmuş olan araştırma komisyonu, 13 toplantı sonucunda, 165 tespit ve 295 çözüm önerisinin yer altığı 935 sayfalık bir rapor hazırlamış olsa da, bugün sorunların çözümüne yönelik bütüncül, somut ve hak temelli adımlar atılamamaktadır. Komisyon raporunda yer alan "…yapılan bazı çalışmalardan ilgili diğer birimlerin haberinin dahi olmadığı ortaya çıkmıştır. Hazırlanan birtakım raporların tozlu raflarda kaldığı müşahede edilmiştir." ifadesi, siyasi iradenin çözüm üretme noksanlığının süreklilik arz ettiğini, bizzat ortaya koymaktadır.
Meclis bünyesinde kurulan araştırma komisyonları, tali bir faaliyet olarak yürütülmemeli, komisyonda yer alan gündemlerden hareketle belirlenen eksikliklere dair yasal düzenlemelerin yapılması, önlemlerin alınması sağlanmalıdır. Bu bağlamda 6 Şubat depremleri sonrası açığa çıkan, iki yıl geçmesine rağmen katlanarak artan sorunların çözümüne ilişkin, şeffaf, gerçekçi ve hak temelli bir çalışma yürütülmesi gerekmektedir. Deprem ile her an karşı karşıya kalınabilecek coğrafi gerçekliğin söz konusu olduğu bir ülkede, afet öncesi ve sonrasına ilişkin köklü sorunların devam etmesi, afetin felakete dönüşmesini kaçınılmaz kılmakta, siyasi iradenin isteksizliğinden doğan faturayı, sorumluluğu olmayan milyonlara mal etmektedir. Dolayısıyla ciddiyetle ve özenle yeni bir Meclis Araştırması yapılmalı, sorunları giderecek planlamalar açığa çıkarılmalı ve mağduriyetlerin giderilmesi sağlanmalıdır.
4 Şubat 2025