Grup Başkanvekillerimiz Gülistan Kılıç Koçyiğit ve Sezai Temelli, günümüz siyasetini, siyasi kompozisyonunu ve ekonomik krizini anlamak açısından önemli bir dönüm noktası olan 7 Haziran 2015’te yapılan genel seçimlerin ve sonrasında yaşananların araştırılarak Türkiye’nin yakın tarihinin daha iyi anlaşılabilmesi amacıyla TBMM Başkanlığına araştırma önergesi verdi:
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞINA
Günümüz siyasetini, siyasi kompozisyonunu ve ekonomik krizini anlamak açısından önemli bir dönüm noktası olan 7 Haziran 2015’te yapılan genel seçimlerin ve sonrasında yaşananların araştırılarak Türkiye’nin yakın tarihinin daha iyi anlaşılabilmesi amacıyla için Anayasa’nın 98’inci ve İçtüzüğün 104. ve 105. maddelerine göre Meclis Araştırması açılmasını arz ederiz.
GEREKÇE
7 Haziran 2015’te yapılan genel seçimler, günümüz siyasetini, siyasi kompozisyonunu, anti demokratik uygulamaları ve ekonomik krizini anlamak açısından önemli bir dönüm noktasıdır. 7 Haziran 2015 genel seçimlerinde HDP yüzde 13,12 oranında oy alarak TBMM’de 80 sandalye kazanmıştı. Bir önceki genel seçimde yüzde 49,83 oy alarak birinci çıkan AKP ise 7 Haziran'da yaklaşık 9 puan kaybederek TBMM’de 258 sandalye sahibi olmuş ve iktidardan düşmüştü. HDP’nin büyük başarı gösterdiği 7 Haziran 2015 seçim sonuçları, 2014 yılının Ekim ayındaki Milli Güvenlik Toplantısı’nda karar altına alınan Çöktürme Planı ve müzakere masasının Erdoğan tarafından devrilmesiyle birlikte devlet aklını sarsarak Türkiye’de bir hegemonya krizi açığa çıkmasına sebebiyet vermiş, Kürt sorununda güvenlikçi politikalara dönülmüştür.
7 Haziran 2015 seçimlerinin ardından Suruç ve Ankara Gar Katliamları yaşanmış, Kürt sorununda çatışmasızlık süreci bozulmuştur. Bu süreçte toplum şiddet kıskacı ile büyük bir korku iklimiyle yönetilmeye çalışılmıştır. 7 Haziran 2015 seçim sonuçlarını kabul etmeyen iktidar, böylesi ağır toplumsal koşullar altında 1 Kasım 2015’te seçimleri tekrar ettirmiş ve AKP “Kürt korkusu” propagandasıyla tekrardan tek başına iktidara gelmiştir.
1 Kasım 2015 seçimlerinin ardından iktidar otoriterleşmenin dozunu zirveye çıkarmış, zaten kırıntı biçimde bulunan demokrasiyi rafa kaldırmıştır. Başta ekonomi olmak üzere Türkiye’de pek çok alanda muazzam bir alt üst oluş süreci başlamıştır. 28 Şubat 2015’te kamuoyuyla paylaşılan “Dolmabahçe Mutabakatı”nın inkâr edilerek Çözüm Süreci’nin bitirilmesi ve Kürt sorununda çatışma politikalarına dönülmesi darbe mekaniğini de aktifleştirmiş ve 15 Temmuz 2016’da darbe girişimi yaşanmıştır.
15 Temmuz 2016’daki darbe girişimine karşı katı Türk ulus-devlet aklı, kirli derin faşist güçlerle tahkim edilen ve bugün de varlığını devam ettiren AKP-MHP iktidarı etrafında milliyetçi-dinci bir koalisyonda birleşmiştir. Bu koalisyon HDP’ye yönelik baskıları arttırarak 4 Kasım 2016 siyasi darbesini gerçekleştirmiştir. Bu siyasi operasyonla eşbaşkanlar Figen Yüksekdağ ve Selahattin Demirtaş’la birlikte pek çok HDP’li vekil gözaltına alınıp tutuklanmıştır.
15 Temmuz 2016 darbesi 20 Temmuz 2016’da ilan edilen OHAL’le farklı bir aşamaya geçti. Bu süreçten sonra anti demokratik uygulamalar hız kazandı. 23 Temmuz 2016’da çıkarılan ilk KHK dalgasıyla darbe bahanesiyle Kürtlere ve muhaliflere muazzam bir saldırı kampanyası başlatıldı. Dernekler, vakıflar, gazeteler, televizyon kanalları, radyolar ve sivil toplum örgütleri kapatıldı. Darbeyle alakası olmayan on binlerce yurttaş işinden edildi. Sonrasında Barış İçin Akademisyenler üniversitelerden uzaklaştırıldı. OHAL ilanlarıyla temel hak ve özgürlükler tümden rafa kaldırıldı.
Darbe girişimi “Allah’ın lütfu” olarak değerlendirilmiş, sonrasında da fırsattan istifade edilmek istenerek 2017 yılında referandumla adına Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi denen tekelci-otoriter bir sistem inşa edilmeye başlanmıştır. Yürütülen müzakerelerde Erdoğan tarafından masanın devrilmesi sonrasında gerçekleştirilen 2017 Referandumu’yla birlikte ise Erdoğan şahsında muazzam bir güç ve iktidar temerküzüne gidilerek siyasi iktidar Kürt düşmanlığı temelinde daha da otoriterleşmiştir. Sistem her alanda muazzam bir tekelleşme sürecine girerken, sistemin hegemonya krizi derinleşmiştir.
Derinleşen hegemonya krizi toplumsal alanlarında büyüyen bir kriz halini ortaya çıkarmıştır. Adına cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi denilen bu yeni sistemle birlikte otoriterleşmenin dozu arttırılarak en temel hak ve özgürlükler engellenmiş, zaten sınırlı olan demokrasi rafa kaldırılmıştır. Adına cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi denilen sistem, hayata geçirilir geçirilmez ekonomik kriz de şiddetlenmiştir. Enflasyon artmaya başlamış, döviz kurları yükselmiştir. Dolaysıyla 7 Haziran 2015 seçimleri Türkiye ekonomisi için de önemli bir dönüm noktası olmuş, bu süreçte olduğu tüm bu süreçte emekçiler gün yüzü görmez olmuştur. Hegemonya krizinin faturası ekonomik alanda asgari ücretlilere, emeklilere, esnaflara, emeğiyle geçinen milyonlara çıkartılmıştır.
Çözüm Süreci’nde müzakere masasının AKP tarafından dağıtılması ve sonrasında AKP-MHP iktidarıyla birlikte Kürt sorununda güvenlikçi politikaların yükseltilmesi, emeğin milli gelirden aldığı payda muazzam bir düşüş yaşanmasını da beraberinde getirmiştir. Türk-İslam sentezi politikasının belirginleştirilmesi ve derin faşist güçlerle girilen ittifak, aynı zamanda sermayenin milli gelirden aldığı payın da paralel bir biçimde yükselmesi anlamına gelmiştir. Gayrisafi Yurt İçi Hasıla (GSYH) verilerine göre emeğin GSYH’den aldığı pay yani işgücüne yapılan ödemelerin payı 2018 yılında yüzde 33,5 olarak gerçekleşmişken bu oran 2022 yılında yüzde 26,3 olmuştur. Böylelikle sadece son 5 yılda emeğin milli gelirden aldığı pay yüzde 7,2 puan düşmüştür. Buna karşılık “net işletme artığı/karma gelirin payı” yani sermayenin milli gelirden aldığı pay ise 2022 yılında yüzde 53,7’yee yükselmiştir. Bu pay 2018’de yüzde 49,5, 2019’da yüzde 47,4, 2020’de yüzde 49,3, 2021’de yüzde 50,3 olarak gerçekleşmişti. Böylelikle sermayenin milli gelirden aldığı pay yani işgücü ödemeleri, adına cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi denilen sisteme geçildikten sonra 2018-2022 yılları arasında yüzde 4,2 puan artış göstermiştir. 2018-2022 yılları arasında emeğin milli gelirden aldığı pay ile sermayenin milli gelirden aldığı pay arasındaki makas sermaye lehine 11,4 puan açılmıştır! Emeğin toplam milli gelirden aldığı pay, 2023 yılının 4. çeyreğinde de gerileyerek yüzde 30’un altında, sermayenin aldığı payı ifade eden net işletme artığı ise yüzde 50’nin üzerinde seyretmeye devam etmektedir.
Tüm bu süreç değerlendirildiğinde günümüz siyasetini, siyasi kompozisyonunu ve ekonomik krizini anlamak açısından önemli bir dönüm noktası olan 7 Haziran 2015’te yapılan genel seçimlerin ve sonrasında yaşananların araştırılarak Türkiye’nin yakın tarihinin daha iyi anlaşılabilmesi amacıyla bir Meclis Araştırması açılması gerekmektedir.
7 Haziran 2024