Parti Sözcümüz Ayşegül Doğan, Genel Merkezimizde yaptığı basın toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Doğan, şunları söyledi:
Oldukça yoğun bir gündemle karşınızdayız. Bolu Kartalkaya’da göz göre gelen, onlarca insanın hayatına mal olan, onlarca çocuğu aramızdan alan bir felaket yaşandı. Grand Kartal Otelde yaşananlar, demokratik bir ülkede başka türlü olabilirdi. Denetimin sağlandığı, ilgili kurumların sorumluluklarını yerine getirdiği, hesap vermekten hiçbir durumda taviz verilmeyen bir ülke olsaydı Türkiye, Kartalkaya’da yaşananlar onlarca kişinin hayatına mal olmazdı. Hiçbirimizin unutamayacağı görüntüler ortaya çıkmazdı. Acımız büyük. Bu bir yangın değil, bir kaza değil, basit bir ihmal değil; ihmaller silsilesinin ortaya çıkardığı bir katliam. Ailelere bir kez daha dayanma gücü ve sabır diliyoruz. Yaralılara acil şifalar diliyoruz. Bu katliamın da hem takipçisi olacağız hem de sorumlularının açığa çıkması için mücadele etmekten vazgeçmeyeceğiz. Meclis’te bir araştırma komisyonu kuruluyor ama melese bu komisyonun tespit edeceği şeyler değil, mesele asıl sorumluların yargılanması. Onlarca yıldır bunların üstü örtülüyor.
Zaman aşımı JİTEM’in yaptıklarını unutturulabilir mi?
Bu hafta pek çok davada olduğu gibi JİTEM Davasında da zaman aşımı oldu. Zaman aşımı kararı JİTEM’in yaptıklarını unutturulabilir mi? Hesabını sormaktan vazgeçirebilir misiniz? Dün Cumhurbaşkanı Erdoğan,“Kartalkaya yangınıyla ilgili muhalefetin söylediklerini, siyasete alet etme biçimini duymazdan geldik. Bunu siyaseti alet etmek istemedik. Bu suçlamalara yanıt vermek istemedik” dedi. DEM Parti olarak soruyoruz: Soma'dan Çorlu tren faciasına kim neyi siyasete alet ediyor? Sizsiniz bu ülkeyi yönetenler. Siyasal iktidar nasıl bir sorumluluk hissediyor tüm bunlar karşısında? JİTEM Davasının zaman aşımına uğramasındaki sorumluluk nedir? Bakanlık pekala görevden alınabilir. Yeterli mi, yetmez. Bakanın bizzat kendisi sorumluluk hissedip istifa etmeliydi ya da alışılageldiği gibi affını istemeliydi. Buna karşı bir sorumluluk hissetmek için insani, vicdani ve ahlaki duygulara sahip olmak yeterli. Siyasete kimin neyi alet ettiği de yıllardır apaçık orta yerde duruyor.
Ceza verildiği için kayyım atanmıyor, kayyım atamak için ceza veriliyor
Dur durak bilmeyen antidemokratik uygulamalarla, hemen her gün bir yerden gelen felaket haberleriyle uyanıyoruz. Şaşırıyor muyuz, hayır. Ancak bazı tutarsızlıklara bir kez daha dikkat çekmek istiyoruz. Son günlerde, son haftalarda, son aylarda kullandığımız her kürsüde, bize uzatılan her mikrofonda bunları özellikle söyledik. Ne oluyor, ne olmalı, ne olmamalı söyledik. Bugün burada DEM Parti olarak bir kez daha sesleniyoruz. Türkiye halklarının, Türkiye kamuoyunun hakemliğinde iktidar bloku çıksın bize desin ki şunu yapmaya çalışıyoruz. Yapılanları anlama kılavuzuna ihtiyaç var bu ülkenin. Bu hale getirdiler ülkeyi. Siirt Belediyemize 29 Ocak sabahı kayyım atandı. Neden? Bakın, Sofya Alagaş neyle suçlanıyor söyleyeyim. Gazetecilik faaliyetlerinden dolayı suçlanıyor ve apar topar dosyası hızlandırılıyor. Örgüt üyesi olduğu iddiasıyla 6 yıl 3 ay hapis cezası verildi. Yani kayyıma zemin hazırlamaya çalışıldı. Ama ceza verildiği için kayyım atanmıyor belediyelerimize, kayyım atanmak istendiği için ceza veriliyor. Ya da biliyorsunuz, Hakkari Belediye Eş Başkanımıza yapıldığı gibi tutuklanıyor, sonra bir gerekçe bulunmaya çalışılıyor. Suçlu ilan edilmesi gerekiyor ya tutuklu olarak mahkemeye getiriliyor ve sanılıyor ki Türkiye toplumunun gözünde gerçekten suçlu ilan edilebilmiş o insanlar.
Aynı yerlere üç kez kayyım atayarak farklı sonuçlar alamazsınız
Böyle bir şey yok. Size bunları kim anlatıyorsa ya doğruyu söylemiyor, siz bunu bile bile yapıyorsanız da çıkmaz bir yola doğru ilerliyorsunuz ve ülkeyi de peşinizden sürüklüyorsunuz. Ama buna dur diyebilecek, buna karşı mücadele edebilecek çok güçlü bir irade olduğunu, çok güçlü bir demokrasi mücadelesi olduğunu eğer unuttuysanız ya da unutmak istiyorsanız biz size DEM Parti olarak bir kez daha hatırlatalım. Vazgeçin kayyımdan. Aynı yerlere üç kez kayyım atayarak farklı sonuçlar alamazsınız. Önceden hazırlanmış isimliklerle olsa olsa öfke biriktirirsiniz, meşruiyetinizi sorgulatırsınız. Olsa olsa bu çıkmaz yoldaki ilerleyişinizi hızlandırırsınız. Bunu yapmayın. Bir elinizde kayyım, diğer elinizde güya barışa evriltmeye çalıştığımız söylemler. Niye “çalıştığımız” demek durumunda kaldığımızı da sizlere açıklayacağım. Ama dönelim Siirt Belediyesine. Dosyada bekleme kararı olmasına rağmen bir anda bu bekleme kararından vazgeçiliyor ve dosyada bir hareketlilik oluyor. Oysa mükerrer yargılama olması ihtimaliyle bekletiliyordu Siirt Belediye Eş Başkanımızın dosyası. Duruşmadan 2 gün önce iddianamede bile yer almayan gizli tanık, Ankara’da yargılanan gazetecilerin davasındaki gizli tanık dinleniyor tarafların yokluğunda. Tabii ne gizli tanık şaşırtıcı ne bu gizli tanıkların tarafların yokluğunda dinleniyor olması şaşırtıcı ne de bunun gazetecilik faaliyetleriyle ilişkilendiriliyor olması şaşırtıcı.
Epeydir ülkemizdeki en yasaklı, en tehlikeli mesleklerin başında gelen meslek gazetecilik. Bu ülkede her şeyi yapabilirsiniz ama gazetecilik yapamazsınız diyorlar. Çünkü hakikat gizlenmeye, gerçeklerin üstü farklı şekilde örtülmeye çalışılıyor. İşte bu yüzden gazetecilik bu ülkenin onlarca yıldır en büyük korkusu. O yüzden bu ülkede gazeteciler öldürüldü. O yüzden gazeteciler faili belli cinayetlere kurban götürüldü. Failler açığa çıkarılmadı, çoğu aramızda geziyor. Üstelik sırtları sıvazlanarak.
Yasaklamaya, bastırmaya, görünmez kılmaya çalışsanız da yapmak istediğiniz apaçık görünüyor
Mahkeme heyetinden bir üye hakim tüm olan bitene şerh düşüyor. “Alagaş’ın iddianameye konu eylemleri gazetecilik faaliyetleridir. Tek başına bir gizli tanık beyanına dayanarak mahkumiyet hükmü kuramazsınız. Çünkü bu gizli tanığın beyanlarını doğrulayan, destekleyen başka bir delil yok” diyor. Buna rağmen belediyeye kayyım atamak için Siirt Belediye Eş Başkanımıza silahlı örgüt üyeliğine dayandırılarak ceza verildi. Acaba Siirt’te ya da Türkiye'nin farklı yerlerinde kayyımı protesto eden insanlara uzatılan mikrofonlarda neler söylendiğini iktidar duyuyor mu merak ediyoruz. Eğer duymadıysanız, görmediyseniz biz size söyleyelim. Siirt Belediyesini bekleyen 80 yaşında bir anneden alıntı yapıyorum size. “Paraları bittiği için yeniden yemeğe geldiler. Yine hak yemeye, hırsızlık yapmaya geldiler”. Biz söyleyince hop oturup hop kalkıyorsunuz ya, işte halk da söylüyor, oy kullanan da söylüyor. Artık her şey apaçık görünüyor. Yasaklamaya çalışsanız da bastırmaya çalışsanız da görünmez kılmaya çalışsanız da ne yapmak istediğiniz görünüyor. O yüzden yargı, iktidar ve savcılık el birliğiyle yaptığınız bu kumpas operasyonlarından vazgeçin.
İnsanlar iğneyle kuyu kazar gibi ilmek ilmek örerek bu belediyeleri kazandı
İğneyle kuyu kazar gibi ilmek ilmek örerek insanlar bu belediyeleri kazandılar. İktidarın kullandığı devlet olanaklarına rağmen, DEM Parti seçmenleri belediyelerini yeniden kazandı. Kayyımların oraya hizmet için gitmediklerini gayet iyi biliyoruz. Cumhuriyet tarihine bakınca da o bölgeye nasıl yaklaşıldığını biliyoruz. O yüzden belleğimizdeki hiçbir şeyi unutturamazsınız. Biz bunların tesadüf olmadığını iyi biliyoruz. Belediyeler şu anda devlet için ideolojik bir meseledir. Kayyım atamaları bu ideolojik planın bir parçası olarak devreye konuluyor. Bunu güvenlikçi bir mesele olarak kimse izah etmeye kalkmasın, böyle olmadığını biliyoruz. O yüzden buna karşı mücadeleyi en güçlü biçimde yapmaya devam edeceğiz. Kayyımı araçsallaştırarak bir halkın diline, kültürüne ve kimliğine dönük ideolojik bir yaklaşım sergileyenleri görecek deneyime sahip bir geleneğin temsilcisiyiz. Bunu yapmayın; öfkeyi daha fazla biriktirmeyin, buna gerek yok. Üstelik “hadi kucaklaşalım, sarılalım” dediğiniz bir zamanda bile dilinizde tehdit, şantaj, buyurganlık, kibir var. Ne yapalım? Bu dille ve uygulamalarla Türkiye kamuoyuna ne yapmaya çalıştığınızı siz anlatın. Anlatması gereken sizsiniz.
Maksadınız ne, devlet demokratik değişime ve çözüme hazır mı?
Gerçekten bu yüzyılda ıskalanmasını istemediğimiz şey barışsa, demokratik çözümse, niyetiniz ve eylemleriniz böyle olmamalı. Kapsayıcı, ötekileştirmeyen, ayrımcılıktan vazgeçtiğini gösteren, kibirli olmayan, parmak sallamayan bir dil kullanmalısınız. Dili olmadan bir süreci nasıl geliştirebilirsiniz? Dilsiz nasıl olabilir? Siz şu anda dilsiz birtakım yeni gelişmeler olsun istiyorsunuz. Bu mümkün değil. Dünyanın hiçbir yerinde olmamış bir şeyi yapmaya çalışırsanız, insanların tutarsızlıklarınızı sorgulamak gibi doğal bir hakları olur. Biz de bu meşru hakkımıza dayanarak soruyoruz: Ne yapmaya çalışıyorsunuz? Maksadınız ne? Devlet, demokratik değişime ve dönüşümü hazır mı? Halkları tehdit eden, Kürt halkının nerede olursa olsun kazanımlarını bir milli güvenlik sorunu gibi gören ve bu kurucu ideolojiden vazgeçmeyeceğini ısrarla tekrar eden bir iktidar diliyle karşı karşıyayız. Muhalefet de kamuoyu da merak ediyor. Bunun yolu çok kolay, birtakım ziyaretler yapıldı değil mi? Hem İmralı Adasında DEM Parti İmralı Heyeti Sayın Öcalan ile görüştü hem de Meclis’te birtakım görüşmeler oldu.
Çözüm için Meclis’te özel yetkilendirilmiş bir komisyon oluşturulsun
Olumlu bir hava oluşmaya başladı. Bu iyimser havayı güçlendirecek ve destekleyecek adımlar kayyım atayarak atılamaz. Gelin, yaşadığımız şeyin adını koyalım? Adını bulmak çok zor değil. Türkiye’nin toplumsal barışa ihtiyacı var. Türkiye’nin eşit bir kardeşlik hukukuna ve toplumsal özgürlüğe ihtiyacı var. Türkiye’nin demokrasiye ihtiyacı var. Bu ihtiyaçlar tüm yurttaşların temel insan hakkı. Gelin, Meclis bu konuda inisiyatif alsın. Tüm kesimlerin üzerinde mutabık kaldığı zeminlerden biri olarak bugüne kadar adres gösterildi. Türkiye Büyük Millet Meclisi ve orada temsil edilen siyasi partiler yan yana gelmeyi kabul etsin ve bir özel yetkilendirilmiş komisyon oluşturulsun. Herhangi bir araştırma komisyonu gibi değil. Tarihsel, 100 yıllık bir sorunda, nereden baksanız 50 yılı çatışmayla geçen bir sorunda çatışmasızlığı kalıcı hale getirebilecek, silahtan ve şiddetten arındırılmış demokratik yol ve yöntemlerin önünü açabilecek, yasal çerçeveyi oluşturabilecek bir komisyon kurulsun ve bu komisyon kamuoyuna açık bir biçimde çalışsın. Sayın Öcalan’ın koşulları değiştirilsin, eşit bir düzlem yaratılsın. Şimdi çağrı yapılması bekleniyor. Evet, biz de savaşın bitmesini istiyoruz. Biz, demokratik mücadele ve müzakere partisiyiz. Bunun için emek veriyoruz. Silah yöntem olarak kullanılmasın, buna ihtiyaç duyulmasın, bunun nedenleri ortadan kaldırılsın diyoruz.
Sayın Öcalan hazır ama ülkeyi yönetenler sorumluluk almıyor
Peki, biz bu kadar açık çağrı yaparken, Sayın Öcalan mesajlarını kamuoyuna bu kadar açık DEM Parti İmralı Heyeti aracılığıyla ifade ederken ne bekleniyor? Ekim’den bu yana aylar geçti. Sayın Bahçeli sürekli çağrılarını yineliyor. Kamuoyu bize soruyor kim neyi bekliyor diye. Kim neyi bekliyor? Buna iktidar yetkilileri, hükümet yetkilileri, Sayın Cumhurbaşkanı cevap vermeli. Sayın Bahçeli, “Tüm samimiyetimle bu çağrının gelmesini bekliyorum” diyor. Biz tüm samimiyetimizle ve açıklığımızla hazır olduğumuzu söylüyoruz. Sayın Öcalan keza aynı şeyleri söylüyor. Ancak ülkeyi yönetenler adım atmıyorlar, sorumluluk almıyorlar, ciddiyetle yaklaşmıyorlar. Ülkeyi yönetenler nasıl ağır bir sorunla karşı karşıya olduğumuzun farkında olmalılar. “Silahlar gömülsün” diyor Sayın Cumhurbaşkanı. Evet, gömülsün de nasıl gömülsün, nereye gömülsün? Peki, sonra ne yapılacak, ne olacak bir daha olmaması için? Çatışmasızlık nasıl kalıcı hale getirilecek? Tüm bu sorular yanıt bekliyor. Tecrit kaldırılmıyor, Sayın Öcalan’ın farklı kesimlerle görüşmesinin yolu ve zemini açılmıyor. Çağrıyı nasıl yapacak, kime yapacak, örgütüyle nasıl iletişime geçecek? Bütün bunları kamuoyu merak ediyor. Biz dikkatlerini bize yönelten insanlara karşı sorumlu hisseden bir partiyiz. Sorumluluğumuz, bu soruları açıklıkla ifade etmek ve yanıt istemek. Sorumluluğumuz, olmaması gerekenleri hatırlatmak. Yapıcılık budur, yıkıcılığa gerek yok. Tehdide, şantaja, bombaya, İHA’ya, SİHA’ya ihtiyacımız yok. Kürt meselesi ve Türkiye’nin demokrasi meselesi iç içe geçmiş meselelerdir. Kürt meselesi bir hak ve özgürlükler meselesidir, dil meselesidir, kimlik meselesidir, eşit yurttaşlık meselesidir. Kardeşlik hukukunun eşit biçimde işletilmesi ve yasal güvence altına alınması meselesidir. Meseleye böyle yaklaşmazsanız çözemezsiniz. Meseleye böyle yaklaşmalı ve bu yönlü çözüm iradesi ortaya koymalı iktidar.
Artık konuşmanın ötesine geçilmeli, Sayın Öcalan’ın koşulları oluşturulmalı
Yaptığımız çağrıların tamamı, küçücük de olsa barış ve demokratik çözüm ihtimalini güçlendirme çağrılarıdır; asla zayıflatma, engelleme çağrıları değildir. Kamuoyuna sürekli iktidarın bütün elindeki araçlarla bunlar pompalanıyor. Yalan ve yanlış haberler, kulis haberi diye sürekli dolaşıma sokuluyor. Bunun için tüm araçlar seferber ediliyor. Kaldırın tecridi de Türkiye’de merak eden gazeteciler gitsin Sayın Öcalan’ı görsün, sorularını sorsun. Bunun bir süreç olup olmadığını merak eden barolar, sivil toplum örgütleri, akademisyenler, siyasetçiler, farklı kesimler gitsinler eğer gitmek istiyorlarsa. Herkes gitsin. Koşulları oluşturun artık. Aylardır konuşuyoruz. Konuşmanın ötesine geçmek gerekiyor artık. Konuşmanın ötesine geçen şey ne? Antidemokratik uygulamaların ötesine geçmek. Mesela İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı İmamoğlu’yla ilgili aynı kumpas mantığıyla siyasi yargı operasyonları yapmak, siyaset yapmasını ve halka hizmet etmesini engellemek, barış ve çözüm ihtimaline yönelik toplumda olan güveni artırmak yerine zayıflatır.
Bu yüzyıl da ıskalanmamalı
İfadeye gelecek gazetecilerin çalıştıkları yerleri basarak, gözdağı vermeye çalışarak, gazetecilikte etik tartışması başlatmaya çalışarak ne yapmaya çalışıyorsunuz? Kürt gazeteci zaten tutuklanır, öldürülmemesi çok büyük şanstır. Bununla övünebilir iktidar! Ki SİHA’larla vurulup kendi topraklarına gömülemeyen Kürt gazeteciler var bu ülkede. Niye öldürüldü Nazım Taştan ile Cihan Bilgin, gazetecilik yaptıkları için. İçeride onlarca gazeteci tutuklu. Onlarcası gizli tanık beyanlarıyla yargılanıyor. Muhalifseniz, eleştiriyorsanız susun. Böyle bir şey olamaz, vazgeçin bundan. İhtiyacımız olan şey bu değil, daha fazla özgürlük ve demokrasi. Uzlaşı teklik ile olmaz. Teklik ile Türkiye'nin güvenliği bugüne kadar sağlanamadı. Bütün kaynaklar bunun için harcandı. İnsanlar mutlu olabilecekken mutsuzluk önlerine kadermiş gibi konuldu. Bu kaynakları barış, demokrasi, eşit ve özgür bir Türkiye için kullanmanın zamanı geldi. Bu yüzyıl ıskalanmış bir yüzyıl olmamalı. Bu yüzyıl halkların kazandığı bir yüzyıl olmalı. Bu yüzyıl, savaşın ve çatışmaların değil barışın yüzyılı olmalı. Bu yüzyıl düşmanlıkların arttığı değil dostlukların büyüdüğü bir yüzyıl olmalı.
Güçlü halk toplantıları ve kampanyalarımız devam ediyor
İl-ilçe örgütlerimiz, PM üyelerimiz, Kadın ve Gençlik Meclislerimiz, milletvekillerimiz, belediye eş başkanlarımız, belediye meclis üyelerimiz ve bileşen partilerimizle birlikte Merkezi Örgütlenme Konferansımızdan bugüne devam eden bazı kampanyalarımız var. Bir yandan daha güçlü bir yapı için toplantılar ve halk buluşmaları yapıyoruz, hep sahadayız. Öte yandan diyoruz ki iş aş, ekmek ve adalet mücadelesi ile demokrasi, özgürlük ve barış mücadelesi birbirinden ayrılamaz. Bu yüzden Ekmek, Adalet ve Barış Kampanyamız devam ediyor.
42 merkezde yapılacak buluşmalarla sahaya iniyoruz
Şimdi de 1-10 Şubat arası MYK’mızın aldığı kararla yeniden sahaya iniyoruz. Toplumsal Barış ve Özgürlük Buluşmaları yapacağız. Türkiye’nin çeşitli yerlerinde yapacağız. Kamuoyunun merak ettiklerine, o buluşmalara geleceklerin sormak istediklerine yanıtlar vereceğiz ve yeniden buluşacağız halkla. Zaten dediğim gibi bu buluşmalar hep devam ediyor. Bu buluşmalarımıza il-ilçe örgütlerimizden MYK’mıza kadar pek çok katılımcı gelecek. 42 merkezde halk toplantılarının yapılmasına karar verildi. Diyarbakır, Batman, Siirt, Mardin, Şırnak, Urfa, Antep, Adıyaman, Kocaeli, Tekirdağ, İzmir, Manisa, Muğla, Denizli, Antalya, Ankara, Konya, Kayseri, Eskişehir, Karadeniz gibi yerlerde toplantılar yapacağız. Dediğim gibi, bunlar zaten bugüne kadar sürdürdüğümüz bazı toplantıların bir parçası olarak devam edecek. Toplumsal Barış ve Özgürlük Buluşmaları için 1-10 Şubat arasında yeniden sahada olacağız. Soru varsa alalım.
Soru: AKP Sözcüsü Ömer Çelik’in bir açıklaması oldu İmralı trafiğinin bittiğine dair. Bu konuyu nasıl değerlendirdiniz? Bundan sonraki aşamada heyetin bir ziyareti olacak mı?
Heyetimize iletilmiş böyle bir bilgi yok. İmralı ziyaretlerinin devam etmesi gerektiğini düşünüyoruz. Bunu tecridin kaldırılması bağlamında onlarca kez ifade ettik. Tecrit kalkmalı, Sayın Öcalan hem DEM Parti İmralı Heyeti, ailesi, avukatlarıyla hem de toplumun farklı kesimleriyle görüşmeli. Sayın Öcalan barışın esas muhatabıysa ki ağır tecrit koşullarında bunu gerçekleştirmenin imkansız olduğunu bilmek gerekir. Sayın Çelik’in yerinde olsam, ciddi ve ağır bir sorunla karşı karşıya olduğumuzun idrakinde olup böyle bir dil kullanmazdım. Şu anda biten tek şey Meclis’te siyasi partilerle gerçekleştirilen görüşme turu. Bu turdan sonra bir daha İmralı’ya gittiler, görüşmeleri ilettiler. Dönüşte de bir açıklama yapıp kamuoyunu bilgilendirdiler. Biten bir şey yok. Biz bir başlangıç olsun diyoruz. Barış ve demokratik çözüm arayışı olsun, bir sürece evrilsin diyoruz. Bitmesin aksine tecrit de kalksın. Keşke Sayın Çelik bu mecburiyet dili yerine daha yapıcı, sorumlu ve ciddi bir dil kullansaydı.
30 Ocak 2025