Ayşegül Doğan: Esenyurtta hedef alınan birlikte yaşama ve yönetme modelidir


Parti Sözcümüz Ayşegül Doğan, güncel gelişmelere ilişkin Genel Merkezimizde basın toplantısı düzenledi. Doğan, şunları söyledi: 

Hepinizi DEM Parti adına sevgi, saygı ve dostlukla selamlıyorum. Yine bir olağanüstü gelişme nedeniyle buluştuk. Dün sosyal medya hesaplarımızdan da paylaştığımız üzere, Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özer’in hukuksuz bir şekilde tutuklanmasına karşı demokrasiye ve halkın söz hakkına hep birlikte sahip çıkmak için Eş Genel Başkanlarımız, MYK Üyelerimiz ve Milletvekillerimiz saat 12:00’de İstanbul Esenyurt İlçe Örgütümüzde toplanıyor. Ardından saat 16:00’da tüm DEM Partililer, gönüllülerimiz Esenyurt Belediyesi önündeki buluşmaya katılacak.

Kent uzlaşısına, İstanbul’a ve demokratik muhalefete mesaj verilmek isteniyor

Aylar önce bu kürsüde bir çağrıda bulunmuştum. Hakkari’ye kayyım atanmıştı ve o zaman İstanbul’da, İzmir’de yaşayan yurttaşlara özellikle seslenmiştik. Kayyıma hep birlikte hayır demezsek, güçlü bir ses çıkarmazsak bu hukuksuzluk, eşitsizlik, adaletsizlik bir kartopu gibi büyür ve hepimizin hayatından çalar demiştik. Keşke bunu hatırlatmak durumunda kalmasaydık ama ne yazık ki bugün Hakkari’den Esenyurt’a, 2016’dan bugüne yine aynı oyun ile karşı karşıyayız. Ne oldu? Yine bir şafak vakti kapılar kırılarak yapılan bir operasyon. Oysa çok başka bir şekilde yapılabilirdi, eğer gerçekten Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özer’le ilgili hukuka ve demokrasiye uygun bir soruşturma yürütülüyor olsaydı. Böyle olmadığını artık hepimiz biliyoruz. Çeşitli açılardan konuşacağız CHP’li Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özer’e yapılan bu hukuksuzluğu. Türkiye’nin en büyük ilinden, İstanbul’dan bahsediyoruz. 1,5 milyon insanın yaşadığı Esenyurt ilçesinden bahsediyoruz. Hedef alınan kişi kent uzlaşısı ile seçilen bir belediye başkanı. O yüzden pek çok açıdan değerlendirmek gerekiyor. Hem kent uzlaşısına bir mesaj verilmek isteniyor hem İstanbul’a bir mesaj verilmek isteniyor hem de güçlenme ihtimali olan demokratik muhalefete bir mesaj verilmek isteniyor.

Hep birlikte ses çıkarmalı, itiraz etmeli ve buna karşı mücadele etmeliyiz


Başka ne tür mesajlar veriliyor, birlikte değerlendirelim. Bir kere aynı kurguyla karşı karşıyayız. Van’da ve Hakkari’de ne olmuştu, hatırlayalım birlikte. Diyorlar ki, seçimlerde aday olabilirsiniz, hatta %49’u aşan bir oy alarak da seçilebilirsiniz ama biz önce algı, sonra medya ve “yargı” eliyle siyasi operasyon yaparız ve sizi belediye başkanlığı yapamaz hale getiririz. Verilmek istenen mesaj çok net: Algı-yargı-medya el ele, siyasi operasyonlara devam ederiz. 

Masumiyet karinesi mi? Türkiye’de tedavülden kalktı. Hiç yoktu ama kırıntılarını da ortadan kaldırdılar. Hep söyledik, yine söylüyoruz: Bu irade gaspı; yıkımdır, talandır, halk iradesini yok saymaktır, demokrasiye olan zaten zedelenmiş güveni tamamen ortadan kaldırmaktır. Seçmen iradesinin gaspı nerede yaşanırsa yaşansın hep birlikte ses çıkarmalı, itiraz etmeli ve direnmeliyiz. Buna karşı mücadele etmeliyiz. Bütün demokratik haklarımızı kullanarak onları demokrasiye ve hukuka uygun şekilde davranmak durumunda bırakmalıyız. Peki, neden şimdi? Dünden beri bu konuşuluyor. Son gelişmelerle birlikte değerlendiriliyor. Kamuoyu haklı ve meşru sorular soruyor. Niye Esenyurt ve neden Ahmet Özer? Niye bu sorular soruluyor? Çünkü toplumsal uzlaşıya ve barışa çok büyük bir ihtiyaç var bir yandan. 31 Mart sonrasında en çok konuşulan konu bu oldu. Bugüne kadar gündemin en sıcak başlıklarından biri toplumsal barışa ve uzlaşıya duyulan ihtiyaç. Çünkü tam da böyle bir zamanda, tam da böyle bir anda demokratik muhalefetin güçlenmesinden korkuluyor. Korku, panik ve telaşla, bu tür siyasi operasyonlarla demokratik muhalefetin zayıflatılabileceği ve buradan Türkiye’nin kazanabileceği düşünülüyor. Ama Türkiye böyle kazanmıyor, kazanamıyor. Yıllardır bu uyarıyı yapıyoruz, çeşitli nedenlerle yapıyoruz ama bu çeşitli nedenlerin tamamı anti demokratik uygulamalar, hukuksuzluklar ve adaletsizlikler. 

Ahmet Özer kent uzlaşısı ile seçildi 

Haziran ayında yine bu kürsüden Hakkari’deki hukuksuzluğun nasıl içi boş iddialarla gerçekleştirilmek istendiğini sizlere anlattığımızda, eş zamanlı olarak yine Cumhurbaşkanı Erdoğan açıklama yapmıştı. Demişti ki Cumhurbaşkanı “Yargı kanunu değil hukuku konuşturdu”. Üzerinden aylar geçti. Son çağrılar ve gelişmelerle birlikte kamuoyu şu soruyu soruyor. Biz DEM Parti olarak yine aynı soruya yanıt istiyoruz ve soruyoruz: Siz DEM Partililere, muhalefete, Kürtlere hangi hukuku işletiyorsunuz Sayın Cumhurbaşkanı? “Yargı kanunu değil hukuku konuşturdu” dediniz. O gün de sorduk bugün de bu soruyu yineliyoruz. Kürtlere işletilen hukukun adı nedir? 

Ahmet Özer, Cumhuriyet Halk Partisi adayı olarak kent uzlaşısıyla seçildi. Esenyurtlu Kürtlerin, Azerilerin, Türklerin; orada yaşayan kadınların, gençlerin, emekçilerin, demokratik kitle örgütlerinin, ekoloji örgütlerinin, kadın ve gençlik hareketlerinin oylarıyla seçildi. Çünkü kent uzlaşısının ruhu tam da bu. Kent uzlaşısı iki partinin ittifakı değil. Bunu aylarca yetkili kurumlarımızla anlattık. Yani bir yerleşim yerindeki tüm farklılıkların adayı olarak seçildi Ahmet Özer. Ancak ortaya çıkan iddialara bakınca, güya suçlara bakınca kamuoyunun aklına şu geliyor: Suçu Kürt olmakmış Ahmet Özer’in. Suçu Vanlı olmakmış Ahmet Özer’in. Suçu Remzi Kartal’la aynı aileye mensup olmakmış. Suçu Kürt bir sanatçıya konser düzenlemekmiş. Binlerce kişinin katıldığı bir konserden bahsediyoruz. Kendi ifadesi var. Dünden bu yana sızdırılan haberlere göre, “Kaymakamla birlikte düzenledik o konseri” diyor. 

Birlikte yaşama ve yönetme modeli hedef alınıyor

Eğer iddialar buysa, yaratılmak istenilen suç, Ahmet Özer’in Kürt kimliği üzerinden yaratılıyor. Bu kadar net ve açık bir biçimde söyleyelim. Hani ön yargısız bir değerlendirmeye davet etmiştiniz tüm Türkiye’yi? Son gelişmeleri böyle değerlendirmek gerektiğini söylemiştiniz. Önyargısız bir değerlendirme için geçmişten bir ders çıkarmış olmak gerekiyor. Önyargısız bir değerlendirme için geçmişin yöntemlerinden vazgeçmiş olmak gerekiyor. Bir yandan kucaklaşma çağrıları yapacaksınız, elimizde sıkılmış bir yumruk varmış gibi göstermeye çalışacaksınız -bakın elimizde gizlenmiş bir yumruk yok! Diğer yandan da Türkiye’nin en büyük ilinin en büyük ilçesine kayyım atayacaksınız ve o belediye başkanını Kürtlüğüyle suçlayıp tutuklayacaksınız. Bu kabul edilemez! Bu yalnızca DEM Parti’yi de ilgilendirmiyor, yalnızca CHP’yi de ilgilendirmiyor. Bu ülkede gerçek bir kucaklaşmaya, toplumsal uzlaşı ve barışa ihtiyaç duyan herkes bu uygulamadan geri dönülmesini talep ediyor. Toplumun bütün katmanlarının oyuyla seçilen bir belediye başkanını hedef almak, kent uzlaşısının ruhunu hedef almaktır. Hedef alınan şey birlikte yaşama ve yönetme modelidir. Projeleriyle göz dolduran dedik. Lütfen Esenyurt Belediyesi ve Ahmet Özer’in hesaplarına bakınız. Neler paylaşmış, ne vaat etmiş, nasıl bir modeli hayata geçirmek istiyor? İşte burada hedef alınan çoğulculuk, kapsayıcılık, toplumcu belediyecilik, demokratik ve katılımcı belediyecilik anlayışıdır. İşte rahatsız olunan konular tam da bunlardır; yerel demokrasidir. Bu başlıkları konuşmayalım istiyorlar. 

Toplumsal barış, kucaklaşma, uzlaşı, diyalog böyle sağlanamaz

DEM Parti olarak, kurulan bu oyunu görüyoruz; bu kumpasları en iyi tanıyan siyasi partiyiz. Yıllardır aynı kötülükle bizleri yıldırmaya çalışıyorlar. Bizleri taviz vermeye, vazgeçirmeye çalışanlara sesleniyoruz: Bu tür oyunlar, kumpaslar, hileler, küçük hesaplar ne yazık ki Türkiye’ye kaybettiriyor. Kimseye kazandırmıyor. Buradan siyasi çıkar umanlar, tüm tuzak, baskı ve zorluklara rağmen kayyımlardan tek tek geri aldığımız belediyeleri hatırlasınlar. Cumhurbaşkanı dün, “Hukuksuzluğun olduğu yerde adalet olmaz” dedi. Daha başka bir hukuksuzluk nasıl olabilir? Kayyım atanacağı haberlerini, operasyonun detaylarını medyadan öğreniyoruz. Buna gazetecilik denemez! Bu, gazetecilik yapanlara hakarettir! Sonra hukuksuzluk yok öyle mi? Neyin işareti verilmek isteniyor? 

Zamanlama en çok konuşulan konulardan biri. Kürt meselesinin konuşulmaya başlandığı bir anda, neden şimdi bu oluyor? Bir yandan Cumhuriyetin kuruluşunun 101. yılı kutlanıyor, bir yandan geçen yüzyıla dair mesajlar veriliyor; doğruları ve yanlışları, eksileri ve artıları değerlendiriliyor. Toplum muhasebeye davet ediliyor. “Cumhuriyet belli bir şahsın, belli bir zümrenin, belli bir kitlenin, belli bir mezhebin, meşrebin, etnik kökenin cumhuriyeti değildir. Bu cumhuriyet Türk’ün olduğu kadar elbette Kürt’ün de cumhuriyetidir” deniyor. Ama daha saatler geçmeden bu cumhuriyetin belli bir zümrenin, kitlenin, mezhebin, meşrebin ve etnik kökenin cumhuriyeti olduğu bizlere hissettirilmeye çalışılıyor. İnkara, yok saymaya, asimilasyona, aynı güvenlikçi politikalara devam. Böyle yeni bir yol açmak Türkiye’de her zaman imkansız oldu. Toplumsal barış, kucaklaşma, uzlaşı, diyalog böyle sağlanamaz. Samimiyet böyle mi gösterilir? Bu mudur sahicilik, bu mudur gerçekçilik? Kayyım atayarak, kayyım rejimiyle ülkeyi yöneterek mi siz toplumsal kucaklaşmayı sağlayacaksınız?

Aday olarak başvurduğunda hiçbir sorun yok, niye şimdi var?

Bir de bu işin savcılar kısmı var, onlara da sormak istiyorum. Baroların, hak savunucularının sorduğu gibi. Nasıl işliyor bu hukuk süreci? Bu soruyu kendinize sorun. Bu kararları nasıl alabiliyorsunuz? Bu kararların bir parçası olmaktan vazgeçmelisiniz. Yargıyı siyasetin doğrudan aracı haline getirmekten vazgeçmelisiniz. Hep siyasallaşmış bir yargı vardı bu ülkede. Ancak bu kadar güdümlü, birkaç siyasi partinin çıkarları doğrultusunda kararlar alan ve bunları gerçekmiş gibi kamuoyuna sunmaya çalışan bir yargı var şimdi. 10 yıl öncenin soruşturmasıymış. Aday olarak başvurduğunda hiçbir sorun yok, akademisyenlik yaparken sorun yok, niye şimdi var? Niye Kürt kimliği üzerinden bu mesajları veriyorsunuz? Haziran ayına geri dönüyoruz. Açıkça soruyoruz: Nedir bu hukukun adı? Sıra artık sizin bu hukukun adını açıklamanızda. Tamamen siyasi olduğu, ifade ve duruşma tutanaklarına bakıldığında görülüyor. Bu soru DEM Partililerin sorusu değil, kamuoyunun sorusu. Kürtlüğü nasıl bir suç haline getirebilirsiniz bu şekilde? Yıllardır buradan suç icat etmeye çalışıyorsunuz ve yıllardır biz buna karşı mücadele ediyoruz. Bu hamlelerden vazgeçmeye bir an evvel davet ediyoruz iktidarı. Bu yol yol değil. Yeni bir yol açmak isteyenler bu yöntemlerden vazgeçmeliler. Kayyım bir rejim olarak sürdürülemez. Hakkari son olsun demiştik, Esenyurt geldi. 

Birlikte yaşayacağımız o barışı biz inşa edeceğiz

Bizim ortak mücadelemiz ve kararlığımız, artık tamamen iflas etmiş ve son çırpınışları dahi kalmamış bu kayyım rejimini ortadan kaldıracak. Bu rejimle ülke yönetilemez. Kartopu örneğini daha önce tecrit için de söylemiştik. Bir yerde hukuksuzluk, adaletsizlik, eşitsizlik varsa; demokrasi ve hukuk bazılarına göre işletiliyorsa, bu kartopu gibi büyür ve hayatın her alanına sirayet eder. Tecrit de kartopu gibi geldi hepimizin hayatına değdi. O yüzden, Esenyurt halkının, farklı toplumsal katmanların iradesi olan Prof. Dr. Ahmet Özer’i serbest bırakın ve bu kayyım uygulamasından geri dönün. Yasa buna el verirken aksi bir uygulamayı tercih etmek farklı bir siyasi mesaj içerir. Olayın hukukla ve demokrasiyle bir ilgisi yok. Her şey son derece açık, kamuoyunun gözleri önünde cereyan ediyor. Demokratik muhalefet bu tür saldırılarla zayıflamaz, iddiasından vazgeçmez. Türkiye’de mutlaka ama mutlaka eşit, adil, onurlu ve hakkaniyetli bir biçimde birlikte yaşayacağımız o barışı biz inşa edeceğiz. Bu ancak bizim mücadelemizle sağlanabilir. Bunu bir kez daha görmüş olduk.

Eş Genel Başkanlarımız, MYK Üyelerimiz, Milletvekillerimiz, İstanbul İl ve İlçe Örgütlerimiz Esenyurt İlçe Örgütümüzde olacak. MYK’miz de orada toplanacak. Ardından bu sürece dair değerlendirmeyi de sizlerle paylaşacağız. Saat 16.00’da da Esenyurt Belediyesi önünde olacağız. 

Soru: “Cesur çıkışıyla istikamet çizdi” dedi Cumhurbaşkanı, Öcalan çağrısından bahsederek. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Cevap: Çağrının muhatabı bizzat Sayın Öcalan ve kendisi aylar sonra yapılan son görüşmede -ki görüşmelerin rutin bir şekilde devamını istiyoruz- cevap veriyor. “Koşullar oluşursa, bunu çatışma ve şiddet zemininden çekecek bir güce hem teorik hem de pratik olarak sahibim” diyor. Çok net aslında yanıt. Burada anahtar olan şey koşullardır. “Cesur çıkışıyla istikamet çizdi” dedi Sayın Cumhurbaşkanı. Sayın Öcalan da koşullardan bahsediyor. Şimdi bu istikameti görmemiz gerekiyor. Henüz görünürde bir istikamet yok. Bu açıklamalar dışında bizim süreç olarak adlandırabileceğimiz bir şey yok. Biz istikameti şu anda göremiyoruz. Türkiye kamuoyu istikameti göremiyor. Endişeler ve kaygılar artırılıyor yalnızca. Salt çağrılarla sınırlı kalmamak gerekiyor. Koşullar sağlanırsa biz de istikameti hep beraber görürüz ve bundan sonraki gelişmeleri de birlikte izleriz. 

“Asli muhatabımız Kürt kardeşlerimiz” ifadesini de ilk defa kullanmıyor. Daha önce de buna benzer açıklamalar yaptı. Kürtlerin örgütlü gücü ve yalnızca Kürtlerin de değil Türkiye’de ezilen kimliklerin, aidiyetlerin dillerin, kültürlerin, inançların, dolayısıyla mağdur edilen ve bunun için mücadele eden halkların örgütlü gücü olarak var DEM Parti. Bizim bir muhataplık sorunumuz yok. Muhatabı işaret ettik, muhatabın kim olduğu belli. Kürt meselesinin barışçıl yol ve yöntemlerle çözülebilmesi için asli muhatabın Sayın Öcalan olduğunu söyledik. Çoklu aktörlü bir meseleden bahsediyoruz ki biz de DEM Parti olarak aktif öznesiyiz. Sözünü ettiğimiz farklı toplumsal kesimlerin örgütlü gücüyüz, yıllardır mücadele veriyoruz. Bu konuda en tutarlı duruşa ve tavra sahip olan ve de programı, yol haritası olan deneyimli ve birikimli bir siyasi partiyiz. Ben de bunu bu vesileyle hatırlatmak isterim. 

Soru: Özgür Özel diğer tüm siyasi partilerle eş güdümlü bir çalışma olduğunu ifade ediyor. Bir yandan sadece Öcalan’ı bir aktör olarak değil, Demirtaş'ın da bir aktör olacağını ifade etmişti. Bahçeli de ne Edirne ne Kandil demişti. Siz Demirtaş'ı nasıl bir aktör olarak görüyorsunuz? 

Cevap: Geçen hafta yaptığımız basın toplantısında da çok açık ifade ettik, bugüne kadar da hep söylediğimiz bir şey. Kürt meselesinin barışçıl yollarla çözümü için tüm aktörlerin yapabilecekleri var. Bunları bizzat kendileri açıkladılar. Önceki dönem Eş Genel Başkanlarımızdan Selahattin Demirtaş'ın bizzat kendisinin sosyal medya hesabından paylaştığı bir mesaj var. Aynı muhataplığı kendisi işaret ediyor. Öcalan’ın alacağı bir inisiyatifte, koşulsuz bir şekilde nasıl onun yanında duracağını ifade ediyor. Yeter ki Kürt meselesi demokratik yollarla çözülsün, bir çatışmasızlık sağlanabilsin, bu savaş dursun, sınır ötesi operasyonlar bitsin. Hak, özgürlük, demokrasi, eşitlik ve adalet olmayınca ne yazık ki yoksullaşan bir Türkiye çıkıyor ortaya. İşte bunlardan yoksun bir Türkiye, niye daha çok kazanabilen bir Türkiye’ye dönüşmesin ki? O nedenle burada bir karmaşa yok, çok basit bir durum. Çok daha kolay formüle edip anlaşılır hale getirmemiz mümkün. Yeri gelmişken tekrar ediyorum: DEM Parti çatısı altında veya dışında Kürt siyasetinde, Kürt meselesinin diyalogla, demokratik yollarla, eşitlikle, adaletle, özgürlükle çözülmesi konusunda karşı karşıya gelebilecek herhangi bir aktör yoktur, olmaz.   

Pirs: Serokê Giştî yê CHPê Ozgur Ozel got ku em di nav tu projeyên wisa de cî nagirin ku em rojekê nikaribin li çavên malbatên şehîdan binêrin. Hin derdor dibêjin CHP li dijî vê yekê ye ku Birêz Ocalan li parlamentoyê fikrên xwe pêşkêş bike. Û Ozgur Ozel li dijî bangewaziya Bahçelî derket. Hûn vê helwestê çawa dinirxînin? Ev geşedan dê bandoreke çawa li ser çêkirina makezagonê bike? 

Pirsgirêka Kurd pirsgirêkeke navnetewî ye

Helwesta CHPê ji bo çareserkirina pirsgirêka Kurd giring e, em ji berê de vê dibêjin. Divê ji bo çareserkirina pirsgirêka Kurd CHP jî xwedî berpirsyariyeke giring e divê ew berpirsyariya xwe bi cih bînin. Heta niha daxuyaniypn ku Serokê Giştî yê CHPê daye ne li hember çareserkirina pirsgirêka Kurd e. Dibe ku ew rê û rêbazên cuda pêşniyaz bikin, dibe ku partiyên siyasî yên dîtir jî rê û rêbazên cuda pêşniyaz bikin. Ev nayê wê wateyê ku xwe ji bo çareserkirina pirsgirêka Kurd didin alî yan jî naxwazin ev mijar bibe mijara nîqaşê. Hin pirsan dikin, hin pirsên wan mafdar in, li ser hin pirsên wan dibe ku em wekhev nefikirin, hin helwestên wan dibe ku ji aliyê me û raya giştî ve bên rexnekirin. Ev tiştên cuda ne. Lê ji xeynî vê bi vê pirsê careke din ez dixwazin li ser navê Partiya DEMê bangewazî bikim. Pirsgirêka Kurd pirsgirêka herî mezin a Tirkiyeyê ye. Pirsgirêka Kurd pirsgirêka herî mezin a kêmasiya demokrasiya Tirkiyeyê ye. Pirsgirêka Kurd ne tenê pirsgirêka Tirkiyeyê ye, pirsgirêkeke herêmî ye, ya Rojhilata Navîn e. Pirsgirêka Kurd di heman demê de pirsgirêkeke navnetewî ye. Divê ev mesele îcar duyemîn sedsala Komara Tirkiyeyê de bê çareserkirin. Rê û rêbazên demokratîk, rê û rêbazên diyalogê bên dîtin. Belê, meclis bingeheke gelekî giring e rast e. Bê meclisê nabe. Lê bi lingekî jî nabe. Em dizanin bê di dinyayê de jî pirsgirêk çawa hatine çareserkirin. Divê raya giştî ya Tirkiyeyê jî vê meseleyê nîqaş bike. Divê meclis jî vê meseleyê nîqaş bike, dereng jî maye. Hemû partî bila werin bibêjin bê çi difikirin. Nexşerêya wan çi ye? Ev pirsgirêka bingehîn a Tirkiyeyê dê çawa bê çareserkirin. Helwesteke baş yan xerab. Bila niyet ew be ku em li ser çareserkirinê li hev bikin. Em li ser rê û rêbaz û nexşerêyan biaxivin. Em weke Partiya DEMê ji bo vê yekê vekirî ne û her dem jî me bangewazî kiriye. Gelek spas ji bo hatina we. 

31 Ekim 2024