
Eş Genel Başkanımız Tuncer Bakırhan ve beraberindeki heyetimiz bugün İstanbul’da DİSK Genel Merkezini ziyaret ederek Yöre Dernekleri Federasyonu ile biraraya geldi. Eş Genel Başkanımız Tuncer Bakırhan, Eş Genel Başkan Yardımcımız Özlem Gündüz, PM üyemiz Aylin Hacaloğlu ve Bitlis Milletvekilimiz Hüseyin Olan’ın yer aldığı heyetimiz, DİSK Genel Merkezinde DİSK Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu ve heyetiyle bir araya geldi.
Heyetimiz daha sonra Yöre Dernekleri Federasyonu ile bir araya geldi. HDK Eşsözcüsü Meral Danış Beştaş, Genel Başkan Yardımcımız Özlem Gündüz’ün de katıldığı buluşmada konuşan Bakırhan, şunları söyledi:
Ez we hemûyan silav dikim hûn bi xêr hatin li ser seran li ser çavan hatin. Em di pêvajoyeke pir girîng de ne. Em îro bi heyeta xwe re li Tirkiyeyê digerin. Em heya niha çûn gelek navendan. Em vê pêvajoyê dibin gelê Kurd, gelê Tirk, kedkaran, xebatkaran, rêveberên me. Divê em baş fêm bikin kû em bikiribin vê pêvajoyê bimeşînin. Bingeha wê baş nebe, dê zû tesîrê bigire. Hûn bi xêr hatin. Tiştên ku em dizanin em ê ji we re bibêjin, pirsên we hebin em ê bibersivînin. Ji me hemûyan re serkeftin înşelah ev civîna me dê bibe sedema aştiyê, biratiyê û azadiyê.
Bir daha Halepçeler olmasın
Çok değerli arkadaşlarım, yoldaşlarım, sivil toplum örgütlerinin değerli üyeleri, çalışanları, yöneticileri hepinizi saygıyla selamlıyorum. Sözlerime başlamadan önce bugün Halepçe Katliamının 37'nci yıldönümü. Bu katliamı yapanları lanetliyoruz. Zaten hak ettikleri yeri buldular. Bu tür katliamlar emin olun bir gün mutlaka bir biçimde yapanlardan çıkıyor. Dünyanın birçok yerinde bunlara tanıklık ettik. Bir daha Halepçeler olmasın diyoruz. Halepçelerin olmaması için de en başta biz Kürtlerin bu coğrafyada, bu sıkıntılı bölgede örgütlü olmamız lazım. Emin olun bizim örgütlü olmadığımız her zaman sadece biz değil, geleceğimiz olan gençlerin ve çocuklarımızın da yaşamı tehdit ve tehlike altında olur.
Sizler öyle bir yaşam ağacı yarattınız ki o ağacın dallarını koparmak isteyenler bile gıptayla baktı
Bugün Beyazıt Katliamının da yıldönümü, orada yaşamını yitiren canları rahmet ve minnetle anıyorum. Artık bu coğrafyada bu tür katliamlar yaşanmasın. Böyle düşünüyor ve inanarak bunları söylüyoruz. Asrın Çağrısı dediğimiz bu çağrının ne anlama geldiğini, bu süreçte neden böyle bir çağrıya ihtiyaç hissedildiğini anlatmaya çalışacağım. Umarım sizi doyurucu sunumlar yaparız. Bilerek söz söylemek, eylemek ve yol almak çok kıymetlidir. Biz de bu süreç başladığı günden itibaren emin olun sivil toplum örgütleri, siyasi partiler ve toplumun örgütlü dinamiklerinin tamamını dolaşıyoruz. Gece gündüz 7/24 demeden şu anda Türkiye’nin dört bir yanında buna benzer bir kaç toplantı aynı anda gidiyor. Çünkü bu sürecin sahibi sizlersiniz. Bugün barışı mümkün hale getiren burada oturan siz değerli arkadaşlarımızdır, sizin emeğiniz ve örgütlülüğünüzdür. Türkiye’de barışı tartışmak mümkün değildi. 40-50 yıllık zulüm ve baskı altında kalan halklar olarak dayanışarak, bütün anti demokratik uygulamalara rağmen kimliğinize, onurunuza, mücadelenize sahip çıktığınız için barış bugün tartışılıyor. Diz çöken, fırtınalar karşısında eğilen, yapraklarını döken bir ağacın gölgesinde kimse bulunmak istemez. Sizler kökleri derinlerde olan öyle bir yaşam ağacı yarattınız ki bulunduğumuz çöl zemininde o ağacın dallarını koparmak isteyenler bile gıptayla baktı. O ağacın güzelliğine, o dalların renkliliğine, o etrafında bulunanların dayanışma içerisinde sevgi ve saygıyla bütün olumsuzluklara rağmen dimdik ayakta durmaları örnek bir davranıştır.
Mücadele Kürtlerle oturup konuşmayı mümkün hale getirdi
Kürt yoktu, şimdi Kürt halkının yarattığı mücadele Hindistan'dan Arjantin'e kadar takip ediliyor, benimseniyor. Geçmişte sol sosyalist ve ulusal kurtuluş liderlerinin isimleriyle başlardık, onların fotoğrafları odalarımızı, rozetleri yakalarımızı süslerdi, isimleri çocuklarımızın isimleriydi. Emin olun bugün aynı şekilde Jin Jiyan Azadî sloganı Hindistan’dan Arjantin'e, Şili’ye kadar tüm dünyada ezilen kadınların, halklarının ve toplumsal mücadelelerinin temel sloganı haline geldi. İşte bugün bunu yaratan sizlere, bu uğurda emek veren, bedel ödeyen ve bugün dünyaya örnek bir toplumsal mücadele ortaya koyan herkese şükranlarımı iletiyorum. Aramızda olamayan, yaşamını yitiren bütün arkadaşları saygıyla anıyorum. Bugünlere öyle durduk yere gelmedik. Bizi yok sayan bir anlayış bir anda rüyasından uyandı da "ya hele bu Kürtlerle de bir oturup konuşalım" demedi. Mücadele bunu mümkün hale getirdi. Çok derin ve detaylı bu bölüme girmek istemiyorum.
Sayın Öcalan’ın çağrısı yenme ya da yenilme çağrısı değil
Sayın Öcalan’ı ziyaret ettik, siz de takip ettiniz. Orada 4 saat kaldık. Benim de ilk yüz yüze temasım oldu. Daha önce televizyonlardan görmüştük resimlerini, videolarını. Sağlıklıydı, moralliydi, umutluydu. Herkese çok selamları vardı. Bu toplantıları yapacağımızı biliyordu. Onun için yapacağımız bu toplantılarda bulunan bütün insanlarımıza, yol arkadaşlarımıza selam ve sevgilerini gönderdi. Biz de buradan kendisinin bu selamlarının cevabını veriyoruz. Ben tam da bunu derken, siz de alkışladınız. İşte örgütlü olmak budur. Kelimenin başını söylediğin zaman sonunu algılayan bir halk yenilmez. Zaten Sayın Öcalan da bu süreci değerlendirirken "bu bir yenme ve yenilme çağrısı değil" dedi. Herkese bunu söylüyordu. Ne kimse yendi ne de yenildi. Ama demokrasi kazanacak, Türkiye halkları kazanacak, Kürtler kazanacak, Aleviler eşit yurttaşlık hakkı alarak kazanacak, Kadınlar kazanacak, yok sayılan gençler kazanacak, çalınan umutlar kazanacak.
Sayın Öcalan "demokratik toplumda kadın, Kürt, Alevi var" diyor
Sayın Öcalan ciddi bir şekilde bu sürece yaklaşıyor. Barış ve demokratik toplum çağrısı yaparken aynen şunu söyledi. Biz kendisine bazı sorular sorduğumuzda dedi ki "sanırım siz beni tam olarak anlamıyorsunuz. Ben Edirne'den Kars'a demokrasi diyorum. Ben sadece Diyarbakır, Siirt, Mardin, Kürdistan'da Kürtlere değil İstanbul’da Tekirdağ'da, Adana'da, Mersin'de yaşayan Kürtlerin ve diğer halkların ve inançların da eşit yurttaş olduğu, kendi dilleri ve kimlikleriyle onurlu bir yaşam sürecekleri demokratik toplum öneriyorum" dedi. "Demokratikleşme öneriyorum, demokrasi öneriyorum. Kürt sorununun demokratik yollarla çözümünü öneriyorum. Benim demokratik toplumumda kadın da var, Kürt de var, Alevi de var, ötekileştirilen, yok sayılan bütün halklar ve inançlar da var." Sadece bir bölgeyle sınırlı bir talep değil bu. Ki ne kadar doğru söylediğini bugün bu salondan görüyoruz. İstanbul en büyük Kürt kentidir. Sadece Diyarbakır’a hak Siirt'teki insanlarımızın anadiline özgürlük demek yeterli olur mu? İstanbul’da yaşayan Kürdün anadili yok mu, o da anadilini kullanmayacak mı? Bu devlet ve sistem onun ve Türkiye’de bulunan bütün dillerin özgürce konuşulduğu, eğitim gördüğü, öğrendiği bir yol izlemek zorunda kalacak.
Selahattin Eyyübi’nin yönettiği topraklarda öteki yoktu
Öcalan’ın çağrısı sadece bölgeye sıkışan, sadece dar temelde tarif edilen bir çağrı değil. Demokrasi istiyor herkese. İşte zaten Kürtlerdeki en büyük, en yüce duygu bu değil mi? Yüzyıllar önce Selahattin Eyyübi Ortadoğu'da nasıl bir yönetim izlemişti biliyor musunuz, Selahattin Eyyübi’nin yönetim olduğu topraklarda öteki yoktu. Çünkü herkes eşitti. Selahatitin Eyyübi’nin yönettiği topraklardaki adalet saygıyla, gıptayla karşılanmıyor muydu? Üzerine onlarca kitap yazılmadı mı? İşte biz bu gelenekten geliyoruz. Sayın Öcalan Selahattin Eyyübi’den günümüze kadar ötekinin olmadığı, herkesin eşit olduğu, insanca yaşadığı, dilinden, kimliğinden dolayı dışlanmadığı bir sistem öneriyor. Selahattin Eyyübi’yi güncelleyerek aslında hem bize hem Türkiye halklarına önemli bir zemin ve fırsat sunuyor. Bunun için bu çağrı sadece Kürtlere değil, ezilene, sömürülene, alın terini alamayana, sokakta katledilen kadına, aş iş bulamadığı için göçmek, yurtdışına çıkmak zorunda kalan gençlere, sürgünde olanlara, cezaevinde olanlara, ötekileştirilenlere, herkesedir.
Sayın Öcalan’ın demokratik toplum önerisi bir arada yaşamanın rotasıdır, bu rota bizim pusulamızdır
Niye biz Türkiye’nin dört bir tarafında geziyoruz? Niye Karadeniz'den Trakya'ya kadar bunu anlatıyoruz? Çünkü diyoruz ki "bu senin içindedir de. Bu senin çocuğunun geleceği içindir." Onun için bu çağrıyı birincil ağızdan, bizlerden yaptığımız açıklama ve demeçlerden izlerseniz çok seviniriz. Birilerine göre yenildiler, birilerine göre yahu burada bir pazarlık var, Kürtler iktidarla iş tutuyorlar, başka bir şey yapmaya çalışıyorlar. Ama vicdanlı olan insanlar meseleyi çarpıtmaz, algı yaratmaz, algı yapmaz. Vicdanlı olan bu Ramazan ayında biraz inancı olan insan der ki Öcalan 85 milyon insana demokrasi istiyor, adalet istiyor. 85 milyona insanca yaşayacağı bir zemin istiyor. Sayın Öcalan’ın demokratik toplum önerisi bir arada yaşamanın rotasıdır. Bu rota bizim pusulamızdır, rotası demokratik toplum olan, rotası Sayın Öcalan olan bir halk en fırtınalı denizlerde, en karanlık gecede bile yolunu bulur. Biz de bulacağız, ne kadar onur duysak azdır. Selahattin Eyyübilerden günümüze kadar öteki yaratmayan, öteki yapmayan, ötekileştirmeyen bir geçmişin devamcılarıyız, çocuklarıyız.
Sayın Öcalan sadece örgütünü fesh etmiyor, yüzyıllık bu inkarcı sistemi de fesh ediyor
Bu çağrı ile birlikte mücadele bitmemiş, aracı değişmiş oluyor. Sayın Öcalan ilkelerinden taviz vermiyor tam tersine ilkelerine sımsıkı bağlı. Biz yeni mi Sayın Öcalan’ın demokratik cumhuriyet, demokratik ulus dediğini duyduk? 93’ten beri aynı şeyleri duyuyoruz. Demokrasi her şeyin ilacıdır. Onun için bu mücadelenin yeni bir startla yeniden daha güçlü bir şekilde başlaması çağrısıdır. Bize diyor ki bugüne kadar bu sistem Kürt sopası ile, tırnak içinde onlar terör diyorlar ya bununla Kürdü dövdü, muhalifi dövdü, kadını dövdü, sosyalisti dövdü. Ben bu anti demokratik sistemin elinden bu sopayı alacağım. Sizin daha demokratik bir zeminde siyaset yapmanızı sağlayacağız. Bugüne kadar çeşitli bahanelerimiz vardı, diyorduk ki çatışma var, insanların yaşamını yitirdiği bir yerde gidip komşumuza kendimizi anlatamıyoruz. Ama şimdi kimin adil, adaletli, hakkaniyetli, kimin ne istediğini, kimin istediği şeyin komşusuna katkısı olmasını dilediğini açık bir şekilde topluma anlatabiliriz. Bu çağrı hepimizedir. Sanılıyor ku Sayın Öcalan bu çağrıyı sadece kendi partisine yaptı ama değil. Sayın Öcalan tam da bu çağrıyı bize yaptı, Kürtlere, Türklere, Alevilere, emekçilere, ezilenlere yaptı.
Sayın Öcalan, 100 yıllık Kürdü yok sayan bu anlayışa da "kendini fesh et" diyor
Adaletin olmadığı, demokrasinin olmadığı, hakkın hukukun olmadığı, ezenin rahat yaşadığı, ezilenin her anlamda inim inim inlediği bu coğrafya yeni bir kapı aralamıştır. Yeni bir yol açmıştır. "Demokratikleş, inkarcı politikalarından vazgeç" demiştir. Sayın Öcalan kendi örgütünü fesh ediyor ama yüzyıllık inkarcı bu sistemi de aslında fesh ediyor. 100 yıllık kürdü yok sayan bu anlayışa da "kendini fesh et" diyor. 100 yıldır Alevileri küçümseyen, aşağılayan bu mantığa diyor ki kendini değiştir, kapsayıcı ol. Bu topraklar Kürtlerin, Türklerin ve diğer halklarındır. Birlikte inşa ettikleri bir coğrafyadır. Çanakkale’de hepimizin dedeleri var. Kars’ta 1071’den önce Türk ve Kürtlerin ittifakıyla dirildi. Ani kenti Şeddadilerin oldu, Kars Selçuklularda kaldı. Bu yeni bir ittifak değil. Biz bin yıllardır bir aradayız. İttifaklarımız oldu. Ne olduysa 1924 yılından sonra tekçi, yok sayan, herkesi tek milliyete sıkıştıran anlayış Kürtlerin ayağa kalkmasına, devlete isyan etmesine neden oldu, devletin de bunu bastırması haline getirdi. Sayın Öcalan bu kozu da almak istiyor. Diyor ki 100 yıllardır bir arada yaşayan bu halklar ittifak yaptığı zaman kazandılar, işbirliği yaptığı zaman büyüdüler. Ne zamanki kardeş olan Kürtleri inkar ettiniz, o zaman da bu ülkenin işleri kötüye gitti. Dışarıda itibar yok. Ekonomi desen yürümüyor. Demokrasi desen mikroskopla arasan bile bulamıyorsun. Yargı desen bir sopaya dönüşmüş. Sadece Kürt olmak ekonomik olarak en dipte olmayı gerektiren bir kafayla karşı karşıyayız. İşte Sayın Öcalan örgütüyle birlikte bu anlayışı da fesh ediyor. Bu anlayışa "böyle yönetemezsiniz" diyor. Onun için önemlidir. Lütfen sadece bir sayfalık bir metin gibi okumayın bu çağrıyı.
Sayın Öcalan’ın çağrısı kan gölüne dönmüş Suriye’de bile çözüme kapı araladı
Bir arada yaşayacağız, birlikte yaşayacağız. Ama kendi kimliğimizle, ama eşitçe, ama Kürdün dövülmediği, sövülmediği, cezaevine konulmadığı, çocuğunun alın terinin hakkını aldığı bir Türkiye öneriyor Öcalan. Allah aşkına şu ana kadar söylediğim bir şeye itirazı olacak kimse var mı? Değerli arkadaşlar bu çağrı sadece Türkiye’de, bizlerle de sınırlı değil. Bakın Suriye’de Şam Geçici Hükümeti'nde cumhurbaşkanı geçici, demokratik olmayan geçici olur çünkü. Orada bütün halkların onayını almayan, demokratik yollarla seçilmeyen geçici olur. Geçici Şam Hükümeti ile kalıcı Kuzey ve Doğu Suriye Yönetimi arasında bir mutabakat metni imzalandı, okudunuz. İşte Sayın Öcalan’ın çağrısı ile o kan gölüne çevrilmiş coğrafyada da bir kapı araladı. Suriye demokratik olsun, Kürt kendi statüsüyle, diliyle, kimliğiyle, oradaki Araplarla, Alevilerle, Hıristiyanlarla, Dürzilerle, Êzidîlerle birlikte yaşasın dedi. Bir mutabakat metnine döndü, o da sizin emeklerinizin sonucundadır. Bu çağrı sadece Türkiye ile sınırlı değil. İnşallah çok kıymetli sonuçlar yaratacaktır.
Biz kendimize, fikriyatımıza ve örgütlü gücümüze güveniyoruz
Biliyorum kafanızda soru işaretleri var, bunlara güvenilir mi diyorsunuz yüzde 99’unuz değil mi? Hepiniz başınızı sallıyorsunuz. Biz kendimize güveniyoruz. Kendine güveniyorsan, güçlüysen, örgütlüysen, bugün bu salonda olduğu gibi Ramazan ayında bir pazar tatilinde bu salonu dolduruyorsan, pürdikkat dinliyorsan ve pusulan doğru ise merak etme. Karşındakinin yanlış olmasının, ne düşündüğünün bir önemi yoktur. Biz zaten karşıdakinin ne düşündüğüne baksaydık şimdi hepimiz tekiz Türküz diyor olacaktır. Biz kendimize güveniyoruz, vicdanımıza güveniyoruz. Selahattin Eyyübilerle başlayan Öcalanlarla devam eden, ötekilerin olmadığı bir fikriyata, paradigmaya güveniyoruz. Yanlış yapanlar değişecek. 21’inci yüzyılda değişmeyenlerin, yanlışını, eksiğini, tekçiliğini, mezhepçiliğini dayatanların kaybettiği bir dünyada yaşıyoruz. Artık ötekileştirme, öte sayma ve yok saymanın son merhalesindeyiz. Samimiler mi bakacağız, biz kimsenin niyetini okuyacak bir duruma sahip değiliz. Sayın Öcalan çağrısını yaptı mı, yaptı. Ben demokraside, Kürtlerin demokratik haklarında buluşmaya, bu meseleyi tartışmaya varım dedim mi, dedi Bunun gereklerini yapacak olan artık bu ülkeyi yönetenlerdir. En önce Sayın Öcalan’ın 12 metrekarelik hücredeki yaşam ve iletişim koşullarının sağlanmasını lazım. 200 yıllık bir sorun, son 50 yıldır Türkiye’nin ve dünyanın temel gündemlerinden birinden bahsediyoruz. Onun için bu meseleyi yaratan zeminlerin ortadan kaldırılması gerekiyor. Kürtse Kürt Aleviyse Alevi Türkse Türk biz nasıl saygı gösteriyorsak herkes de bize saygı göstermek durumundadır. Kürdün iradesinin dikkate alındığı, yerine kayyım atanmadığı, yerel demokrasinin geliştiği, kayyımların olmadığı, Kürdün anadilinin özgür olduğu, anadilini özgürce yazdığı ve konuştuğu, eğitimini gördüğü, Türkiye’de yaşayan bütün renklerin tek bir milliyete ve inanca sıkıştırılmadığı bir Türkiye vallahi çok güzel olur. Kimsenin kimsenin diline, inancına karışmadığı, aşağılamadığı, horlamadığı, kimliğinden dolayı ötekileştirmediği bir Türkiye yaşanmaz mı? Savunuruz. Kürtler 7’den 70’e kafalarındaki soru işaretlerine rağmen, tereddüte rağmen, bunların yıllardır uyguladığı anti demokratik uygulamalarına rağmen bu fırsat penceresinin yanındadır ve birlikte değerlendirelim diyor. Gerisi bu ülkeyi yönetenlerin sorunudur.
Çözüm olacaksa biz yaratacağız
Biz ne yapacağız, biz bugün olduğu gibi bu anlattıklarımızı her mahalleye, sokağa, kahvehaneye, bakkala götürebilirsek biz de vicdanen bu işe katkı sunmuş oluruz, desteklemiş oluruz. Bu mesele İmralı’da görüşülüp bitecek bir mesele değil. Çözüm olacaksa biz sağlayacağız. Barış olacaksa biz katılırsak olacak. Haklarımızı alacaksak biz güçlü olursak alacağız. Örgütü güçlü olmayan, yönetimi güçlü olmayan, ittifakı güçlü olmayan, bir arada olmayan, birlikte olmayan bir halkın kazanımları da kendi gücü kadar olur. Bizim güçlü olmamamız için hiçbir sebep yok. Biz Türkiye’nin en büyük zeminine sahip olabiliriz. Bu ülkenin yok sayılan Kürtleri, inancından dolayı yok sayılan Alevileri, milyonlarca emekçisi, emeklisi, yok sayılan kadını, genci, ötekileştirilen bütün halkları bir araya koyduğunuz zaman Allah aşkına kim daha büyüktür? Benim dediğim zemin büyüktür. İşte biz diğer siyasi partilerden farklı olarak bu büyük zemine hitap ediyoruz. Biri milliyetçilik yapıyor, biri ulusalcılık yapıyor. Bakın biz bütün renklere hitap ediyoruz. DEM Parti’ye bakarsanız kadını, genci, Kürdü, Alevisi, Türkü, Arabı, Êzidîsi, Süryanisi, Ermenisi ve diğer birçok milliyet ve inancın bir arada mücadele ettiği başka bir zengin resim var mı? İşte Sayın Öcalan’ın söylediği şeylerin siyaset olmadığını, takiye olmadığını bizim yıllardır bir arada yürüttüğümüz mücadelenin fotoğrafı çok iyi gösteriyor.
Bu çağrıyla demokratik toplum yürüyüşümüz başlamıştır
Bu çağrıyla birlikte demokratik yürüyüşümüz başlamıştır. Birlikte yürüyeceğiz. DEM Parti’nin etrafında bir araya geleceğiz. Örgütleneceğiz. Çocuklarımızın geleceğini düşünerek, o annemizin babamızın kullandığı dilin özgürleşebileceğini düşünerek, demokratik bir zeminde birlikte yaşayabileceğimizi düşünerek, her birimiz en az Tuncer Bakırhan, Tülay Hatimoğulları kadar, Meral Danış Beştaş kadar sorumluluk alacağız, yük alacağız. Bu meseleyi anlatacağız. Eğer biz barış meselesine toplumu inandırırsak, barışı toplumsallaştırırsak o sizin kafanızdaki soru işaretlerini gideririz. Biz sahada, sokakta, Newrozda 1 milyonu aşkın insanla Yenikapı'da bir araya gelirsek emin olun kötü niyetli insanlar bile 100 binlere, milyonlara bakarak bu demokratik zemine gelmek zorunda kalacak. Yapacağımız Newrozlarda bu meselenin ne kadar kıymetli olduğunu ve bizim arkasında durduğumuzu egemenlere kanıtlamamız gerekiyor. Şimiden Newroz bayramınızı kutluyorum. Bu süreç hepimize hayırlı olsun. Ji me hemûyan re serkeftin.
16 Mart 2025