Bakırhan Çanakkalede: Barış gelince adaletin kapıları hepimize açılacak, hepimizin ekmeği büyüyecek

Eş Genel Başkanımız Tuncer Bakırhan, Çanakkale'de Ekmek Adalet ve Barış Buluşmasına katıldı. Burada konuşan Bakırhan, şunları söyledi:

Mardin’den Çanakkale’ye Türkiye’nin demokratik bir zemine kavuşmasını istiyoruz

Gelê me yê hêja, dayikên aştiyê, mêvanên delal hûn bi xêr hatin li ser çavan li ser seran hatin. Ez we hemûyan silav dikim. Çok değerli kadın arkadaşlar, siyasi parti temsilcileri, kurum temsilcileri, çok değerli yol arkadaşlarım hepinizi saygıyla selamlıyorum. Hoş geldiniz. Şimdi takip ediyorsunuz. Çok tarihi günlerden geçiyoruz. Aslında Türkiye'nin önümüzdeki günlerde nasıl bir istikamette yürüyeceği, gerçekten demokrasi mi yoksa şu ana kadar devam ettiği şekliyle yok sayan baskıcı tutumuyla mı devam edip etmeyeceğini hep birlikte göreceğiz. Biz DEM Parti olarak Ekmek, Adalet ve Barış Buluşmalarıyla Mardin’den Çanakkale’ye, Mersin’den Samsun’a kadar Türkiye’nin demokratik bir zemine kavuşmasını istiyoruz. Türkiye’nin artık şu ana kadar uyguladığı farklılıkları, inançları yok sayan, emekçileri ezilenleri yok sayan, doğayı talan eden, ağacımızı, yeşilimizi, suyumuzu ranta kurban eden bu yaklaşımlarından vazgeçmesini istiyoruz. Bunun mücadelesini veriyoruz. Onun için bugün Çanakkale’deyiz. Denizin, doğanın, canlıların özgürce yaşadığı, suyun özgürce aktığı, dağların maden şirketlerine peşkeş çekilmediği bir ülke mücadelesi yürütüyoruz. Bizi bölgeye sıkıştıran, bizi sadece bölgenin sorunlarını dile getiren, Türkiye’nin temel meselelerini görmeyen bir yerden göstermeye çalışarak Türkiye toplumunda bir algı oluşturuluyor. Ama biz ne kadar Mardinlilerin, Amedlilerin partisi isek bir o kadar Çanakkalelilerin, Samsunluların, Kilislilerin de partisiyiz. 

Cudi’deki ağaçla Kaz Dağlarındaki ağacın kaderi aynıdır 

Biz Türkiye'nin partisiyiz. Kadınların partisiyiz. Her ne kadar bu iktidar tarafından umutları çalınsa da gençlerin partisiyiz. Emin olun DEM Parti öylesine renkli, Türkiye mozaiğine uygun bir partidir ki eğer DEM Parti’yi oluşturan renklere baksanız benim ne kadar doğru söylediğimi anlayacaksınız. Öyle bir partiyiz ki Süryanisi, Asurisi, Ermenisi, Müslümanı, Alevisi, Türkü, Kürdü, Arabı, genci, kadını olarak herkesin aktif olarak içerisinde yer aldığı tam da Türkiye’nin mozaiğine uygun bir parti görürsünüz. Onun için Çanakkale bizim için önemlidir. Onun için Balıkesir, Kazdağları önemlidir. Cudi’deki ağaç bizim için ne ifade ediyorsa Kaz Dağlarındaki ağaç da onu ifade ediyor. Cudi’nin kaderiyle Kaz Dağlarındaki ağacın kaderi birdir, bizim kaderimizin bir olduğu gibi. Bizler bir arada olursak hem Cudi ve Kaz Dağlarındaki yeşili, ağacı, canlıları korumuş oluruz, hem de yüzyıldır yok sayılan Kürdün kendi anadilini, kimliğini de korumuş olacağız. Onun için Çanakkale’deki siz değerli arkadaşlarımızın, partimize, adalete, ekmeğe barışa sahip çıkmasını çok önemsiyoruz ki çıkacağınıza da inanıyoruz. Türkiye'nin tek kurtuluş reçetesi bizdedir. Diğer siyasi partiler ya ağırlıklı olarak bir inancı temsil ediyor ya da bir milliyeti temsil ediyor, ya sermayeye hizmet ediyor ya da gerçekten Türkiye’nin sorunlarının tamamına değinmiyor. DEM Parti herkesin partisidir ve herkesi temsil ediyor. Herkesin sorunlarını kendi sorunları olarak görüyor ve görmeye devam edecek. Niye bize baskı yapılıyor? Bugün cezaevlerinde hangi siyasi partinin bizim arkadaşlarımız kadar tutsağı var? İşte tam da bu zalim, bu sömüren, emekçinin, yoksulun, Kürdün hakkını yok sayan sisteme karşı biz demokratik muhalefet yaptığımız için adliye koridorlarında, cezaevlerindeyiz. Ama hiçbir zaman Selahattinlerin, Figenlerin, Leylaların, Ayşelerin cezaevinde dahi olsa mücadelesinden bir milim taviz vermediği bir geleneği de temsil ediyoruz. Biz onun için gururluyuz, onurluyuz, her yerde aynı şeyi konuşuyoruz.

Kurtuluş Savaşı'nda Malazgirt'te olan Kürtlerin dili ve varlığı yok sayılıyor

Dün Mardin’deydim. Mardin’de bizim kongre divanımızda Süryanilerin, Arapların, Kürtlerin temsilcisi vardı. Biz bütün renkleri temsil ediyoruz. Amed’deydim. Miting için Amed'e gelen Kürdistan coğrafyasındaki insanlar hep bir ağızdan Türkiye'ye demokrasi diyorlardı. Kürt sorununa demokratik çözüm diyorlardı. Kaz Dağlarındaki ağaçlara özgürlük diyorlardı. Balıkesir’de sermayeye peşkeş çekilen maden ocaklarının peşkeş çekilmesinin engellenmesine dönük bir irade ortaya koyuyorlardu. Kürtler bu ülkenin en temel dinamiklerinden birisidir. Kürtler Malazgirt'ten Kurtuluş Savaşı'na kadar bu ülkedeki diğer halklarla birlikte bedel ödedi. Alın terini bu topraklara döktü. Bu toprakların özgürleşmesi için canını verdi. Öyle değil diyecek tek bir insan var mı? Malazgirt'te beraberiz, Kurtuluş Savaşı'nda beraberiz, Çanakkale’de dedelerimizin kanı, alınteri olacak ama bu sistem Kürt yok diyecek. Kürt diline yok diyecek. Kürtlerin anadilini öğrenmesine eğitim görmesine hayır diyecek. Kürdün iradesine kayyım atayacak, Kürdün iradesini cezaevine yollayacak. Böyle kardeşlik olmaz, böyle adalet, böyle barış olmaz. İşte tam da bugün söylediğimiz gibi adalet için ekmek için barış için buradayız. Ekmeği bölüştürürken bile adaletsizlik yapıyorlar. Türkiye’nin tamamının olan ekmeği bölüştürürken iktidara yakın sermayeye büyük bölümünü veriyorlar, emekliye, emekçiye, asgari ücretliye de geçinemeyeceği oranda veriyorlar. Bu da büyük adaletsizliktir buna karşı da mücadele ediyoruz. Onun için Çanakkale’nin renklerine, geçmişteki mirasına, bütün renkleri bir araya toplayan, bütün renklerin bir arada cephede savaştığı tarihsel kimliğine büyük önem ve değer biçiyoruz. 

Bu ülkede ekmeğin bölüşümünde adaletsizlik var, 50 milyon açlık sınırının altında yaşıyor

Değerli arkadaşlar Türkiye'nin en temel sorunu ekmek, adalet barıştır diyoruz. Ekmek isteyenleri jopluyorlar, geçinemiyoruz diyeni dövüyorlar bu ülkede. Adalet isteyenleri Selahattinler Figenler gibi cezaevlerine yolluyorlar. Barış diyenlere dava açıyorlar. Barış diyenlere adres olarak mahkemeleri gösteriyorlar. Bu ülkede 50 milyonun üzerinde insan açlık sınırının altında yaşıyor. Bu ülkenin yüzde 30’unun bu karda kışta, bu soğukta evini ısatamadığını biliyor musunuz? Düşünün her 3 insanımızın evinde kombi, soba yanmıyor. Böylesine bir yoksulluk düzeninde, böylesine bir ekonomik adaletsizliğin olduğu bir ülkede yaşıyoruz. Ama bu ülkeyi yönetenlere sorduğumuzda maşallah hepimiz refah içerisinde yaşıyoruz. Mutluyuz, mesuduz, hiçbir sorunumuz yok. Bu ülkeyi hem içeride hem dışarıda kıskananlar, bu ülkenin iktidarına haksız eleştiriler yapanlar var diyorlar. Sanırım ekonomi bakanının emeklilerin, asgari ücretlilerin nasıl geçindiğinden haberi yok. 14 bin lira ile nasıl geçinilir? Ekonomi Bakanı ve bu iktidar bi zahmet bunun cevabını versin. 22 bin lira asgari ücretle nasıl çocuk okutulur, nasıl mutfakta yemek pişirilir, nasıl kombi yakılır, bunların cevabını biz bulamadık. Buyursun 22 bin lira yeter diyenler bunun cevabını versinler. Bu soruların cevabı verilmediği müddetçe bu ülkede ekonominin iyi olmadığını, iyi gitmediğini haykırmaya devam edeceğiz. İnsanlar yoksul perişan, açlıkla mücadele ediyorlar. Bir Türkiye düşünün insanlar karnını borçla doyuruyorlar, borç borç. Belki bu salonda da aynı tablo var, bir sonraki aya borçla giriyoruz. Kredi kartlarına borçlanarak çocuklarımızın kursağına ekmek koyuyoruz. Böyle bir ülkede ekonomide adalet var diyebilir miyiz? Ekonomi iyi gidiyor diyebilir misiniz? Hiç kimse diyemez, kusura bakmayın. Adaletsizlik olduğunu haykırmaya devam edeceğiz. 

Türkiye özgürlük ve demokraside en gerilerde ama sefalet endeksinde şampiyon

Memur ve emeklileri anlatmaya gerek yok muhtemelen burada memur, emekli ve asgari ücretle çalışan bir çok kardeşimiz var. Emin olun onlar dünyanın en büyük savaşını veriyorlar, geçim savaşı. Onların çektiklerini çok iyi biliyoruz, ne yaşadıklarını yüreğimizde hissediyoruz. Buna itiraz ediyoruz. Bu ülkede eğer adalet ve barış olacaksa önce emeklilerin, emekçilerin, memurların, alınteri ile geçinen insanların insanca yaşayacakları koşullar sağlanmalıdır. Türkiye demokrasi, özgürlükler anlamında dünyanın en geri kalmış ülkelerinden biridir ama hakkını vermek lazım sefalet endeksinde maşallah en üstlerdedir. Yani sefalette Türkiye dünyada bir kaç ülke ile birlikte en üstte yarışıyor. İşte bizim itirazımız bu sefalet düzeninedir, bu antidemokratik düzenedir, bu emekçiyi yok sayan, doğayı talan eden, gittikçe bizi yoksullaştıran düzenedir. İktidar yanlısını her gün zenginleştiren düzenedir. Bugün üzerinden geçtiğimiz köprüyü yaparak, elimizdeki parayı garantili geçiş ücreti olarak yandaş sermayeye veren bu düzenedir. Bu düzene itiraz edeceğiz. İnşallah hep birlikte, el birliği ile, buradaki bütün renklerle burada bir arada mücadele ederek hem adaleti hem demokrasiyi hem de barışı bu topraklara getireceğiz. 

Kaderimiz birdir, Batman’a birlikte karşı dursaydık Esenyurt'a kayyım atanmayacaktı 

Adaleti anlatsak sanırım 5 güne bitiremeyiz. En son örneği Siirt'e atanan kayyımdır. Benim de milletvekili olduğum bir dönem de belediye eş başkanlığı yaptığım Siirt'te 3 defadır bütün devlet olanaklarına rağmen Siirt'in Kürdü Arabı Türkü bu iktidara kırmızı kart göstermiştir. Bu iktidarı sandıkta açık farkla yenmiştir. Sandıkta Arabın Kürdün iradesine yenilen bu iktidar 3 dönemdir havadan sudan gerekçelerle Siirt halkının iradesini gasp ederek kayyım atamıştır. Böyle adalet olur mu? 22 yıldır bu ülkeyi yöneten bir iktidar Siirt'te sandıkta kaybediyor 3 defadır ve bu kentin ekonomisini çarçur eden belediyeleri borçlandıran kayyımda ısrar ediyor. İşte bu adaletsizlik örneği Türkiye’nin karnesidir. İçeride ve dışarıda Türkiye'nin karnesi bu soygun yapan, talan yapan kayyımcı anlayıştır, kayyımcı zihniyettir. Şimdi Kürt illeriyle yetinmiyorlar önce Kürdistan coğrafyasında zulmü ekiyorlar sonra sizlere ihraç ediyorlar. İşte Esenyurt'ta kayyım atadılar şimdi İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu ile uğraşıyorlar. İşte biz Kürdistan coğrafyasında Siirt, Batman, Mardin'e kayyım atandığında Türkiye coğrafyasının tamamında ortak bir duruş, ortak bir red, ortak bir itiraz ortaya koyabilseydik bugün burada kayyımlar tartışılmayacaktı. Buradaki siyasi iradenin gasp edilmesi için yargı sopası kullanılmayacaktı. Cudi'de ormanlar yanarken, Siirt'te ormanlar kesilirken, Dersim'de doğa katledilirken itiraz edebilseydik Balıkesir'deki maden ocakları olmayacaktı. Kaz Dağları gasp edilmeyecekti. Demek ki bu sistemin pratikleri bize bir şey öğretiyor, bize bir ders veriyor. Nedir o ders? Diyor ki Türkiye’de yaşayan Türklerin ve Kürtlerin kaderi birdir. 

22 yıldır dövülüyorsak ortak mücadele etmeyişimizden kaynaklıdır

Kötülük her yerde kötülük olarak algılanmalı ve bu kötülüğe karşı ortak durmalı diyor bu ders bize. Ama biz maalesef onun gereklerini yerine getirmiyoruz. Kürtleri döven sistemin bir gün dönüp bizi döveceğini hesaplamıyoruz. İşte bu sistem 22 yıldır bizi dövüyorsa bizim birarada olmayışımızdan, birlikte mücadele etmeyişimizden kaynaklıdır. Sizleri ortak mücadele etmeye, Türkiye halklarının çıkarlarını ortak savunmaya, parti ayrımı yapmadan omuz omuza mücadele etmeye çağırıyorum. Her birimizin bir partisi, bir kimliği olabilir. Her birimizin bir mahallesi olabilir. Diğer mahalledeki zulme karşı çıkmadığımız müddetçe emin olun o zulüm dönüp dolanır er ya da geç bizim mahalleye de uğrar ve bize de bu zulmü yaşatır. 

Kime yöneldiğine bakmadan zulüm nereden gelirse gelsin karşısında duracağız

Yargı eliyle dizayn edilen Türkiye siyasetindeki bu uygulamalara itiraz ediyoruz. Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ alındığı zaman itiraz etmemiş olabilirler ama biz onurlu bir geleneğin temsilcileriyiz. Denizlerin Mahirlerin Sakinelerin geleneğinden gelen bir gelenek olarak, haksızlıklara itiraz edeceğiz. Sadece bize geldiği zaman değil bizim dışımızdaki bir kardeşimize, bir ağaca, ovaya, nehre geldiği zaman da itiraz edeceğiz. İşte bizim farkımız budur. İşte DEM Parti’nin farkı budur. Zulüm nereden ve kimden gelirse gelsin biz karşısında duracağız. Apê Musalar gibi Vedat Aydınlar, Mehmet Sincarlar, Sêvê Demirler gibi. 

Amed’de barış isteyenlere işkenceye yapanlara karşı işlem başlatılmasını bekliyoruz

Siz de merak ediyorsunuz, 1 Ekim’den beri Türkiye’de bir tartışma süreci var. Sayın Bahçeli'nin el uzatmasıyla başlayan ve şimdi Türkiye kamuoyunun yoğun olarak tartıştığı bir süreç, adına bir sürü şey diyorlar ama biz tartışma süreci diyoruz. Çünkü henüz bir çözüm sürecine evrilip evrilmeyeceğini bilmiyoruz. Henüz bir barış süreci midir değil midir biz de bilmiyoruz. Çünkü biz barış süreci diyemiyoruz çünkü Siirt'e kayyım atanıyor. Biz bir çözüm süreci diyemiyoruz çünkü dün Amed’de insanlar barışı haykırıyor gençlere öyle bir zulüm uyguladılar ki öylesine darp ettiler, öylesine büyük işkence yaptılar ki bugün bir arkadaşımız Vedat Özer yoğun bakımdadır. Vedat Özer arkadaşımıza geçmiş olsun diyoruz, umarım en kısa sürede sağlığına ulaşır. Bu zulmü yapanları, bu işkenceyi yapanları kınıyorum. Bir an önce bu tartışmayı başlatanların bu işkenceyi yapanlar hakkında da gerekli işlemleri yapmalarını bekliyoruz. İşte bütün bu uygulamalardan dolayı bu sürecin adını koyamıyoruz. Ama bu sürecin bir barış süreci olmasını, bir çözüm süreci olmasını istiyoruz. Bunu canı gönülden istiyoruz. Biz samimiyiz, bizim uzattığımız elde takiye yok, yalan yok. Bu el eğer bir eli tutuyorsa bütün samimiyeti ile bütün açıklığı ile bütün inancıyla tutuyor. Çünkü bizim geldiğimiz kimlik ve gelenekler el uzatana ihanet etmez, elini uzatıyorsan samimiyetle uzat, uzatmayacaksan da elini it diyor. Biz elimizi uzatıyoruz ama karşımızdakilerin de samimi olmasını istiyoruz. 

Qamişlo’daki kardeşlerimiz öldürülürken siz hangi amaçla bu sürecin adını barış süreci koyuyorsunuz?

Bir taraftan çözüm tartışmaları diğer taraftan Kuzey ve Doğu Suriye’ye SMO çeteleri eliyle saldırılar. Böyle bir şey olabilir mi? Burada çözüm tartışmaları, burada barış tartışmaları, Kuzey ve Doğu Suriye'deki kardeşlerimize, Kürtlere top tüfek sopa kötülük. Böyle olmaz, bir barış olacaksa Türkiye’yi de bölgeyi de Suriye’yi de Kuzey ve Doğu Suriye'yi de kapsamalıdır. SMO çeteleri her gün Kürtlere saldırtılıyor. Tişrin Barajı oradaki Kürtlerin Arapların Ermenilerin Hristiyanların birlikte yaşadığı bir zemindir, her Allahın günü oraya saldırı oluyor. Kuzey ve Doğu Suriye'de bunlar olurken burada bunun adına nasıl barış süreci diyeceğiz? Nusaybin'deki kardeşlerimiz demeyecek mi Qamişlo’daki kardeşlerimiz dövülürken öldürülürken siz hangi amaçla bu sürecin adını barış süreci koyuyorsunuz? İktidarı samimi ve sahici olmaya davet ediyorum. Ortadoğu’daki gerçekleri görmeye davet ediyorum. Ortadoğu’daki bu ateş çemberinin hemen kıyısında Türkiye’yi demokrasiye davet ediyorum. Kürt meselesini demokratik yollarla çözmeye davet ediyorum. Biz bu konuda samimiyiz. Dün Amed’de onbinlerin toplandığı miting alanında da aynı şeyi söyledik. Samimiyet bekliyoruz. Öyle iyi sözlerle olabilecek bir şey değil. Somut pratik bekliyoruz. Vedat Özerlerin darp edilmediği işkence görmediği bir süreç bekliyoruz. Miting yapıyoruz miting sonrası gençler kadınlar yerlerde sürüklenerek gözaltına alınıyor işkence ediliyor. Böyle bir Türkiye olabilir mi? Kürt nasıl inansın, Çanakkale’deki insanlar nasıl inansın bunun bir süreç olacağına? Bu devlet oyundan vazgeçmeli, samimi olmalıdır. Kaç defadır çözüm ve barış süreci deniliyor, Kürtler iyi niyetleriyle ellerini uzatıyor ama bir biçimiyle bozuyorlar. Bu kez öyle olmasın. 

Çanakkele’deki Türk ve Kürt ittifakını yeniden kuralım

Çanakkale'deyiz bugün, bilerek isteyerek buraya geldim. Sizleri görmek sizlerle bir arada olmak çok kıymetlidir. İlk defa burada böyle bir etkinliğe katılıyorum. Niye Çanakkale’deyiz? Tam da bu çözümün Çanakkale ruhuna uygun bir çözüm olmasını istiyoruz. Çanakkale ruhuna, Malazgirt’ten Çanakkale’ye Kürt ve Türk ittifakının geçmişteki ortak mücadelesine uygun bir süreç olmasını istiyoruz. Bu Çanakkale'deki şehitlikte hepimizin ataları dedeleri var. Birlikte mücadele ettiler. Orada sadece Kürtler yok Türkler yok Araplar yok, orada Türkiye'nin bütün renkleri var. Bir çözüm olacaksa Çanakkale ruhuna uygun olmalıdır, kapsayıcı olmalıdır. Çanakkale'de bedel ödeyen, herkesin torunlarını eşit gören bir ruhta olmalıdır bu çözüm süreci. Biz diyoruz ki Çanakkele’deki Türk ve Kürt ittifakını yeniden kuralım. Kürtler kimsenin düşmanı değil kimsenin malında canında geleceğinde gözü yok. Malazgirt'te sizinleydi, Kurtuluş Savaşı'nda sizinleydi. Çanakkale'deki mezar taşlarında okursanız sizinle olduklarını görürsünüz. 

İktidarı Çanakkale ruhuna saygı duymaya çağırıyorum

Bugüne kadar her şeyi inkar ettiler ama en doğruyu mezar taşları söyler. Orada Rojavalı gençler de var. Rojavalı gençler Çanakkale’yi kurtarmak için bedel ödüyor o şehitlikte yatıyor ama bu sistem Rojavalılara SMO çeteleri eliyle saldırı düzenliyor. Bu Çanakkale ruhuna aykırıdır, bu Çanakkale ruhunu zedeler. Kuzey ve Doğu Suriye’ye saldırı yapmayın. Sizleri Çanakkale’de şehit düşen Rojavalı insanların dedelerinin ruhları anısına uygun bir pratiğe davet ediyorum. Çanakkale şehitliği nasıl hepimizinse bu topraklar da bizimdir. Beraber kurtardık, beraber kazandık. Şimdi bizim yüzyıllardır birlikte kurduğumuz bu ortak kadere ve kardeşliğe ihanet ediyorlar. Kürt dili yok, Kürt yok diyorlar. Yoksa Çanakkale'de ne geziyorlardı? Yoksa Mustafa Kemal Kurtuluş Savaşı'nı başlatırken önce niye Kürtlerden başlattı? Önce niye Kürtlerin desteğini aldı? Bu ülkeyi kuranlardan daha mı iyi biliyorsunuz Kürtlerin rolünü, gücünü, kardeşliğini, dayanışmasını, dostunu satmadığını? Dolayısıyla Çanakkale ruhuna saygı duymaya çağırıyorum, ihanet etmeye değil. Bizler Çanakkale ruhunun olduğu yerdeyiz. Emin olun ilk günden beri söylüyoruz, Kürt, Türk, Alevi, bu ülkede yaşayan bütün kimlikler, bütün milliyetler kardeştir diyoruz ama demokratik bir zemin olsun diyoruz. Ama demokrasi olsun, Kürt dilini konuştuğu zaman ötekileştirilmesin diyoruz, iradesini seçtiği zaman yerine kayyım atanmasın diyoruz, açlık ve yoksullukla terbiye edilmesin diyoruz. Vicdana, adalete, insanlığa davet ediyoruz. 

Sayın Öcalan Ortadoğu girdabında Türkiye'ye önemli bir fırsat penceresi açtı

Değerli arkadaşlar Kürt sorununda bir fırsat ortaya çıktı. Sayın Öcalan kendisiyle görüşen heyetimize çok önemli mesajlar verdi. Sayın Öcalan bu Ortadoğu girdabında Türkiye’ye o kadar önemli bir fırsat penceresi açtı ki gelin Çanakkale ruhuna uygun, kardeşçe, bir arada, birlikte eşit haklarla yaşayalım diyor. Buna itiraz edecek kimse var mı? Bir arada olmak, eşit olmak insan vicdanına göre, dinimize ve inancımıza göre de en doğrusu değil mi? Birlikte yaşayalım ama sen Alevi değilsin ve Alevi gibi yaşayamazsın, birlikte yaşayalım ama sen Kürt değil, Türksün, birlikte yaşayalım ama sen kadın değilsin, özgür davranamazsın, yasalarım seni katlettirir, yasalarım seni katledeni yargı aracılığıyla aklar. Birlikte yaşayalım ama gençlerin umudunu beşli çeteye peşkeş çekeceğim. Böyle bir dünya yok. Birlikte yaşayacağız, bir arada olacağız ama kardeşçe, eşitçe bir arada olacağız. 

Sayın Öcalan’ın mesajında Çanakkale ruhu olacak

Kamuoyu çok merak ediyor. Sayın Öcalan çağrı yapacak mı, çağrısında ne diyecek? Bunlar günlerce yorumlanabilir. Biz Sayın Öcalan’ın yanında değiliz ama Türkiye'nin demokratikleşmesine, Kürt sorununun demokratik yollarla çözülmesine dönük çok önemli bir çağrı yapacağını biliyoruz. Türkiye’yi rahatlatacak, 85 milyon insanın tekrar kardeşçe, eşitçe bir arada yaşamasını sağlayacak mesajların geleceğini biliyoruz. Ama kısaca şunu söyleyeyim. Sayın Öcalan’ın mesajı Çanakkale ruhuna uygun olacak, mesajlarında Çanakkale ruhu olacak. Bu kadar kısa ve net. Dolayısıyla bugün burada bir arada olduğumuz bütün kardeşlerimi, yoldaşlarımı, hangi milliyetten, inançtan olursa olsun bu salonu dolduran hepinizi yapılacak çağrıya sahip çıkmaya davet ediyorum. Çünkü oradan Çanakkale ruhuna uygun bir açıklama gelecek. Bu sürece destek vermenizi istiyorum. Barış sadece Kürtlere kazandırmayacaktır, en başta emekliye, emekçiye, asgari ücretliye, kombisini yakamayan yüzde 30’a da adalet getirecektir.

Barış gelince adaletin kapıları hepimize açılacak

Barış Kürde, Türke, Araba, Aleviye, kadına, gence eşit işleyecektir. Kürtlere barış ama emekçilere sömürü olmayacaktır. Bu süreç hepimizi ilgilendiriyor. Bu sürecin sonunda barışa ulaşabilirsek emin olun hepimiz rahat, demokrasi içinde, refah içinde yaşayacağız. Onun  için barış sadece Kürdün sorunu değil, hepimizin sorunudur. Hepinizin bu meseleye aynı hassasiyetle sahip çıkması yanında durması gerekiyor. Sizleri yapılacak çağrıya, bu sürece aktif katılmaya ve destek vermeye çağırıyorum. İnşallah bir daha geldiğimizde daha büyük salonlarda Çanakkale’nin bütün renklerini bir arada bulunduran bir salonda toplantılar yapacağımızı umuyorum. Barış gelince adaletin kapıları hepimize açılacak. Adaletin kapıları Kürt siyasetçilerine de, Gezi’ye de, Gazi'ye de, Alevilere de, kadınlara da açılacak. Eğer bu süreç başarıya ulaşırsa hepimizin ekmeği çoğalacak. Bu çok önemlidir. Ekmek için, adalet için, barış için bu sürece canı gönülden destek ve katkı vermenizi diliyor, hepinize başarılar diliyoruz. Bugün tarihi önemdeki kardeşliğimizi ortaya koyan en iyi örneklerden biri olan Çanakkale'de olmakdan dolayı mutlu olduğumu belirtiyor, hepinize sevgilerimi iletiyorum. 

9 Şubat 2025