Eş Genel Başkanımız Tuncer Bakırhan, haftalık Meclis Grup Toplantımızda yaptığı konuşmada gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Bakırhan, şunları söyledi:
Merheba hûn bi xêr hatin, li ser seran hatin. Ez we bi rêzdarî silav dikim. Değerli kurum temsilcileri ve çalışma arkadaşlarımız, Sakarya ve Kocaeli’den katılan analarımız; hepinizi saygıyla selamlıyorum, hoş geldiniz, sefalar getirdiniz. Kobanî Kumpas Davası mahkeme kararından hemen sonra Eş Genel Başkanlarımızı ziyaret etmiştik. Cuma günü de Ali Ürküt’ü, Günay Kubilay’ı, Nazmi Gür’ü, İsmail Şengül’ü, Bülent Parmaksız’ı, Alp Altınörs’ü ve büyük emektar ve fedakar arkadaşımız Doğan Erbaş’ı cezaevinde ziyaret ettik. Hepinize çok selamları vardı. Onlar bize moral verdiler, güç verdiler. Sağlıkları ve moralleri yerinde. Halkımızın mücadelesini dikkatli bir şekilde takip ediyorlar. Kobanî Kumpas Davasında ceza alan arkadaşlar dayanışmanız ve desteğiniz için sizlere selam ve sevgilerini gönderdi. Biz de Kobanî Kumpas Davasından tutsak edilen arkadaşlarımızın şahsında cezaevlerinde bulunan bütün siyasi tutsaklara selam ve sevgilerimizi gönderiyoruz.
Yas-ı Muharrem Orucu Hak katında kabul edilsin
Alevi yurttaşlarımızın 12 gün süren Yas-ı Muharrem Orucu başladı. Hak, hakikat aşkına, geçmişten günümüze kadar mücadele eden, bedel ödeyen, emek veren, yaşamlarını yitiren bütün canlarımızı minnet ve saygıyla anıyoruz. Hüseyni çizgi egemenlere karşı ezilenlerin direniş mücadelesidir. Bugün de Hüseyni duruş, mazlumların mücadelesine ışık ve kaynak oluyor. Bu amaçla tutulan Muharrem oruçlarının Hak katında kabul edilmesini diliyoruz.
Alişer ve Zarife’yi anıyoruz
Yine bugün hak için, hakkı için, kimliği için, insanca yaşam için mücadele eden Alişer ve Zarife’nin Koçgiri’de katledilmelerinin 87’nci yıldönümü. Onları da bu vesileyle sevgi ve minnetle anıyoruz.
Fransa'daki seçim sonuçları bizlere de çok önemli bir ders verdi
Bu hafta sonu Fransa’da parlamento seçimlerinin ikinci turu yapıldı ve beklentilerin dışında bir sonuç ortaya çıktı. Fransa'daki demokrat, sol sosyalist güçler bir araya gelerek ortak bir ittifak oluşturdular. Fransa'da halk cephesi oluşturarak çok önemli bir sonuç aldılar. Onları da buradan içtenlikle kutluyoruz aldıkları sonuçtan ve yaptıkları ittifaktan dolayı. Yükselen aşırı sağ ve faşizm dalgasına karşı demek ki bir araya gelince, birlikte hareket edince Fransa’daki gibi çok önemli sonuç alınabiliyormuş. Fransa'daki sonuçlar bizlere umut oldu, moral oldu. Tekrar onları tebrik ediyoruz. Fransa'daki seçim sonuçları bizlere de çok önemli bir ders verdi. Eşitsizlik var, adaletsizlik var, Türkiye’de yaşayan milyonlarca insan bu haksızlık ve hukuksuzluk sisteminden olumsuz bir şekilde etkileniyor. Ama bir türlü bir araya gelip dayanışma içerisinde ortak bir mücadele zemini öremediğimiz için bugün yaşamış olduğumuz sonuçlarla karşı karşıya kalıyoruz. Umarım ki Fransa’daki bu dayanışma, bu güç birliği önümüzdeki dönem başta Türkiye olmak üzere dünyanın birçok yerinde benzer güç birliklerinin hayata geçmesine vesile olur.
İradeye Saygı Yürüyüşü kayyımlar konusunda yaptığımız son çalışma değil
Biliyorsunuz günlerdir sokaklardayız, mücadele ediyoruz, yürüyoruz. Eylem ve etkinlik yapıyoruz. Hakkari’de belediyemize kayyım atandığından bugüne kadar hiç durmadık, ayaktayız. Türkiye’deki sol ve sosyalist çevrelerle, kadın örgütleri ve gençlerle birlikte elimizden gelen azami mücadeleyi ortaya koyuyoruz bu gaspı önlemek için. Direniyoruz, direnmeye devam edeceğiz. Kayyım atandığı ilk günden bugüne kadar bütün belediyelerimizin önünde nöbet tuttuk. Her yerde halkımızla birlikte “irademize saygı gösterin” diyerek sesimizi yükselttik, yükseltmeye de devam edeceğiz. En son İradeye Saygı Yürüyüşü düzenledik. Türkiye'nin dört bir yanından Türk’ü, Kürt’ü, Alevi’si, emekçisi, ezileni, kadını, genci bir araya gelerek Van’da buluştu ve Van’dan Hakkari’ye kadar da birlikte yürüdük. Hakkari’ye vardık, kayyım gaspına karşı açıklamaları yaptık. İradeye Saygı Yürüyüşü bizim kayyımlar konusunda yaptığımız son çalışma değildir. Onun öncesinde de birçok çalışma yapmıştık, sonrasında da yine iradeye saygı duymaları için daha kapsamlı, derin ve güçlü çalışmalar ve etkinlikler yapacağız.
Kayyım bölgenin hakikatine uygun değil; bu anlayıştan derhal vazgeçin
Kayyımın Hakkari başta olmak üzere bir daha asla bölgede atanmaması için elimizden gelen bütün çabayı ortaya koyacağız. Sanıyorlar ki gün geçtikçe Hakkari’deki bu gaspı unutacağız, kanıksayacağız. Hakkari’deki bu gasp hiçbir zaman olağan bir hale gelmeyecek, unutmayacağız. Kayyımı gönderinceye kadar güçlü bir şekilde mücadelemize devam edeceğiz. Şeyh Bedrettin bir gün heyetiyle birlikte kervanla giderken önünü kesiyorlar. Önünü kesenlerden biri, “Yolculuk nereye? diye soruyor. Şeyh Bedrettin “Yolculuğumuz hakikatedir” diyor. İşte bizim yolculuğumuz da Bedrettinlerin yolculuğudur, hakikatedir, hakkadır. Böyle de devam edecek. Kayyım kesinlikle bölgenin hakikatine, ruhuna uygun değil. Bölgenin bağrından çıkmış bir uygulama değil. Bu kayyımcı anlayışı uyarıyoruz; bir an önce kayyımdan, kayyımcı anlayıştan vazgeçin. Eğer cesaretiniz ve gücünüz varsa, ikinci parti oldunuz, buyurun her anlamda Türkiye’deki emekçiler, yoksullar sizinle yarışmaya hazır. Ama sandıkta cesareti olmayanlar çeşitli gerekçelerle kayyım atıyorlar. Kendi gücünün karşılığını ölçmek isteyenleri sandığa davet ediyoruz. Biz her zaman buna hazırız.
Onların 5 yılda yapamadıkları hizmeti belediyelerimiz 3 ayda yaptı
Değerli arkadaşlar, bakın bu kayyımları niye atıyorlar? Aslında onu en iyi siz bilirsiniz. Bölgede yaşayan insanlarımız bunu çok iyi biliyor. Çok değil 3 aylık bir süreç geçti. Bu 3 ay içerisinde öylesine çalışmalar yaptılar ki, öylesine hizmetler yürüttüler ki belediyelerimiz, onların 5 yılda yapamadıkları hizmetlerin tamamını birçok belediyemiz sadece 3 aya sığdırdı. Hepsini burada uzun uzadıya anlatmayacağım. Belki adını ilk defa duyduğunuz belediyelerimizin yapmış olduğu birkaç hizmeti sayacağım.
Halfeti Belediyesini biz kazandıktan sonra tekrar gasp etmek istediler. Urfa vekillerimizin büyük emeğiyle birlikte ona cesaret edemediler ve hak eden belediye başkanına verdiler. 460 milyon borçla devraldık belediyeyi. Belediye başkanları belediyeye girdikleri zaman araca mazot alacak para yoktu. Buna rağmen 3 ayda belediye yönetimimiz ne yaptı? Hem 3-5 yılda yapılmayacak hizmetleri 3 ayda yaptı hem de 900 bin liraya yakın para artırdı. Ne yaptılar? Harama, israfa ve rüşvete geçit vermediler; halkın her kuruşunu hizmete harcadıkları için hem hizmet üretip hem de para artırdılar. İşte bizim belediyecilik anlayışımız Halfeti’de uygulandığı gibidir.
Belediyelerimiz kadınlar için “JIN Kart” uygulamasını hayata geçiriyor
Yine Ergani Belediyemiz asimilasyona karşı yaz ayları boyunca parklarda ve bahçelerde çocuklara Kürtçe hikayeler, Kürtçe boyama kitapları dağıtıyor. Çocuklar ve gençler Kürtçe öyküler okuyorlar, Kürtçe boyama kitaplarıyla birlikte kendi dillerini öğrenmeye çalışıyorlar. Yine Şırnak’ta Deşta Darê, yani Sırtköy Belde Belediyemiz var. Evet küçük bir beldedir ama 3 ayda neredeyse Sırtköy’ün bütün altyapı çalışmalarını bitirmek üzereler. Yine Şırnak Gundikê Mele, Balveren Belediyemiz var. Orası geçimini hayvancılıkla sağlayan, hayvancılık yapmadığı zaman metropol yollarına düşen, göç eden bir beldemizdir. Arkadaşlarımız o kadar yaratıcı bir hizmet hayata geçirdiler ki oradaki köylerimiz göç etmesin, hayvancılık gelişsin, aile ekonomisine katkı sunulsun diye. Ne yaptılar? Çoban istihdamı yaptılar, halkımızın sürülerini belediyenin istihdam ettiği çobanlarla birlikte yürütüyorlar. Küçük ama çok önemli bir çalışma. Yine Siirt Belediyemiz. Yazın sıcağında kavrulan ilimizde yıllardır yapılmış ama atıl olan, neredeyse büyük bir göl kadar olan bir havuz vardı. Arkadaşlarımız o havuzu hayata geçirdiler. Ayrıca halkımız ucuz yemek yesin diye çok modern, çok düzgün, çok iyi yöresel yemekler yapan Batman’daki gibi bir kent lokantasını hayata geçirdiler. İnsanlarımıza ucuz yemek vermek için. Buradan kendilerini tebrik ediyorum. Siirt’e ayrımcılık yaptığımı düşünmeyin, gerçekten arkadaşlarımız güzel çalışıyor. Bütün başkanlarımız iyi çalışıyor. Yine Diyarbakır, Mardin, Van ve Batman belediyelerimizin yaptıklarını anlatmaya gerek yok. Yeni ve farklı bir şeyler olduğunu kente girdiğiniz zaman hissediyorsunuz. Bu belediyelerimizde “JIN Kart” uygulaması var. Kadın arkadaşların yararlandığı bu hizmeti hayata geçiriyorlar. Bu kartlarla ulaşıma gücü yetmeyen, ekonomisi yetmeyen kadın arkadaşlarımız belediyenin hizmetinden bedava yararlanıyorlar.
Halkımızın nefes alması için Hakkari'de olduğu gibi sahada olacağız
Yine Tatvan’a gitmiştik. Belediye Eş Başkanlarımızı kutluyorum. Verdikleri sözü unutmamışlar. Van Denizinin kenarında dünya kadar çöp ve hafriyat birikmişti. Arkadaşlarımız 3 ayda 32 ton çöpü ve 500 kamyon hafriyatı deniz kenarından toplayarak insanların gidip oturup nefes alabileceği bir Tatvan yarattılar. Onları da tebrik ediyoruz. Zaten AKP belediyelerini tarif ederken moloz ve hafriyat belediyeciliği demiştik. Onun en iyi görüntüsü Tatvan’da vardı, onu da temizledik.
Türkiye’nin dört bir yanında neyi konuşuyoruz? Asgari ücrete zam yapılmıyor, emekçiler geçinemiyor, çalışanlar hakkını alamıyor. Belediyelerimiz geldiği günden beri sendikalarla yapılan toplu sözleşmelerde, emekçinin insanca geçinebileceği yüksek oranda ücretlerle sözleşmeleri yeniliyorlar. O belediyelerimizi de tebrik ediyoruz. Bütün bunları en iyi bir anne özetlemişti. Kürtçe demişti ama ben Türkçe söyleyeyim. “Vallahi nefes aldık” demişti. İşte tam da halkımız nefes almasın diye, biraz önce sıralamış olduğum hizmetlerden yararlanmasın diye kayyım atıyorlar. Biz de onun için kayyıma karşıyız. Halkımız nefes alacak, hizmet alacak. Nefes alması ve hizmet görmesi için de Hakkari'de olduğu gibi sahada olacağız, mücadele edeceğiz, yollarda olacağız, direneceğiz. Bir daha kayyım atanmaması için elimizden gelen bütün mücadeleyi ortaya koyacağız.
Milyonlar sefalete mahkum ama bütçeyi bir avuç savaş baronu yiyor
En sevimsiz gündemlerden birisi olan ekonomi gündemine biraz değinmek istiyorum. Böyle bir tabloyu Türkiye emekçileri, yoksulları, çalışanları hak etmiyor ama elden ne gelir? Gerçekten hak yiyen bir iktidarla karşı karşıya olduğumuz için yine bu gündeme değinmek zorunda kalacağız. Halkın sofrası yine yangın yerine dönmüş durumda, milyonlar sefalete mahkum edilmiş ama Türkiye'nin bütçesini bir avuç savaş baronu, sermayedar ve rantçı yiyor. Onlara peşkeş çekilmeye devam ediliyor. TÜİK de bunları açığa çıkarmak yerine enflasyonu nasıl daha düşük gösterebilir onu düşünüyor. Enflasyon farkını emekçiler, yoksullar almasın diye hileye başvuruyor; yoksulların sofrasından, işinden ve aşından çalmaya çalışıyor. Bakın TÜİK’in verilerine göre zengin ile fakir arasındaki fark son dönemlerde 15 kata çıkmış. Asgari ücretliler ve emekliler açlık sınırının altında bir ücret alıyor. Açlık sınırı 19 bin lira ama hükümet asgari ücretlilere 17 bin lira veriyor, emeklilere 10 bin liraya veriyor. Hatta 4 milyon emekliye kök maaş diye icat ettikleri şeyi veriyorlar. Enflasyon farkını vermemek için çeşitli hilelere, çeşitli yol ve yöntemlere başvuruyorlar. 4 milyon emeklinin kök maaştan dolayı enflasyon farkı almasını engelliyorlar. TÜİK dediğimiz şey emekçiye ve işçiye düşmandır. Büyük bir haksızlık ve hukuksuzluk yapıyorlar. Bunu yapanlar akşamları nasıl başını o yastığa koyuyor anlamakta güçlük çekiyorum. Büyük bir vicdansızlık yapıyorlar. Günü geldiğinde TÜİK’in bu hilelerinin, hurdalarının hesabını demokratik bir yargı karşısında soracağız. Emekliler ve emekçiler bunları yaşarken utanmadan bir de ne demişlerdi? 2024 yılı kimin yılı olacaktı, emeklilerin yılı olacaktı.
TÜİK Saray’ın isteğiyle enflasyon rakamlarını belirliyor
Bunlar “çözüm süreci” dediler, çatışma ve savaş başladı; “barış” dediler, bu ülkede hiç olmadığı kadar halkları karşı karşıya getirecek politikalar izlediler, “emekliler yılı” dediler, emeklileri perişan ettiler. Aman bizim için özel yıl ve gün ilan etmeyin. Ama size bir önerimiz var; 2025 yılını “sermaye yılı” ilan edin de biraz onların cebine düşün, onların cebinden çalın. TÜİK Saray’ın isteğiyle bu enflasyon rakamlarını belirliyor. 20 milyon emekçi hak ettiği ücreti almasın diye hilelere başvuruyor, kumpas kuruyor TÜİK. Bütün bunlar yetmiyormuş gibi zam olmayan sabahımız var mı? Çaya, yakıta, sigaraya, süte, suya, köprü geçiş ücretine, yani her şeye zam yapılıyor ama asgari ücrete zam yok. İnsanların insanca yaşayacakları bir ücret yok, tartışması da yok. Ama ülke onlara göre iyi gidiyor. Evet geçmişte de bu tür sorunlar vardı, hala birçok ülkede de var ama Türkiye’de olduğu kadar sağlık, barınma ve beslenme sorunu yok. Dünyanın her yerinde gıda fiyatları düşerken Türkiye’de artıyor. Barınma için devletler olanaklar yaratırken; Türkiye’de hiçbir şey yok, Kira artışı serbest, kiralar artıyor. İnsanlar sağlıktan yararlanamıyor, bu yüzden yaşamını yitiriyor ama beyefendiler gayet mutlu bir ülkede yaşadığımızı düşünüyorlar.
Ürettiğimizden yararlanmak için 19 Temmuz’da Ekmek ve Adalet Kampanyamızı başlatıyoruz
31 Mart’ta halklar bu uygulamalara iyi bir ders verdi. Belli ki bu yeterli değil. Ama merak etmeyin bu zam zulüm ve sömürü düzeni karşısında DEM Parti var, biz varız. Bu zulüm ve zam sistemine karşı hep birlikte mücadele edeceğiz. Bunun için parti olarak bir kampanya başlatıyoruz: Ekmek ve Adalet Kampanyası. Zaten bu toplumun en temel sorunu ekmek ve adalettir. 19 Temmuz’da Mardin’de tarım mitingi düzenleyerek kampanya startını vereceğiz. Mardin’de başlayacağız ama Türkiye'nin dört bir yanında tarım üreticileriyle, işçilerle, emekçilerle, KHK’lilerle, kadın arkadaşlarla, asgari ücretle geçimini sağlamayanlarla bir araya geleceğiz. Yani nerede bir sorun alanı varsa Ekmek ve Adalet Kampanyamızla birlikte onlara ulaşacağız. Sadece mitingler düzenleyip, nutuk atıp Meclis’e, Genel Merkezimize dönmeyeceğiz. Önce sorunları dinleyeceğiz, çözüm önerilerimizi miting alanlarında dile getireceğiz. En önemlisi de yerel yönetimlerimizle birlikte işçinin, emekçinin, esnafın, tarım ve hayvancılıkla uğraşan insanlarımızın gelirini artırmanın yolunun bulacağız. Ekmek ve Adalet Kampanyamıza, yapılacak etkinliklerimize güçlü katılmanız için sizleri davet ediyorum. Haksız, hukuksuz, bizi yok sayan ve açlığa mahkum eden bu düzeni birlikte direnerek, mücadele ederek ancak geriletebiliriz, yenebiliriz. Emek bizim, üreten biziz. Biz üretiyoruz, biz piyasaya sürüyoruz ama hiçbir şekilde yararlanamıyoruz. Dolayısıyla ürettiğimizden yararlanmak için, geçinmek için Ekmek Ve Adalet Kampanyamız önemlidir. Önümüzdeki günlerde Türkiye’nin dört bir yanında üreticilerle, çiftçilerle ve emekçilerle buluşacağız. Ayrıca DİSK, Hak İş ve Türk İş’in ekonomiye dair açıkladıkları 10 maddelik bir çözüm paketi vardı. O paketi desteklediğimizi buradan ifade ediyorum. O paketteki 10 maddenin tamamına katılıyoruz. Hükümet paketteki önerileri dikkate almalıdır.
Ali İsmail şahsında Gezi Direnişinde hayatını yitiren canlarımızı özlemle anıyoruz
Yine 2013 yılında sokak ortasında dövülerek katledilen Ali İsmail Korkmaz’ın yarın ölüm yıldönümü. Ali İsmail şahsında Gezi Direnişinde hayatını yitiren canlarımızı özlemle anıyoruz. Onların uğruna yaşamlarını yitirdiği demokrasi ve özgürlük mücadelesini, mücadelemizde yaşatacağız. Gezi Davasından Kobanî Kumpas Davasına kadar bütün siyasi davalarda intikam alıyorlar, düşmanlık yapıyorlar. Bu ülkede hiçbir zaman yargı böylesine pervasız, böylesine tarafgir olmadı; böylesine iktidar güdümüne girmedi. Bir ilçe yöneticimizin yargılandığı dosyaya bile iktidar ya da temsilcisi karar veriyor. Ayıptır, yargı hiçbir dönem bu hale gelmemişti. Eskiden göstermelik de olsa bir yargı sisteminden söz edebilirdik ama AKP onu da kaldırdı. Yargıyı tamamen taraflı bir hale getirdi. Ekmek ve adalet dememizin sebebi bu. Adalet yok; Gezi, Kobanî ve Tahir Elçi davalarında yok, Madımak’ta yok, katledilen yurttaşlarımızın davalarında yok. Ekmek de yok. İşte Ekmek ve Adalet Kampanyasının ne kadar önemli olduğunu bu adaletsizlik ve hukuksuzluklarda görüyoruz.
Muhalif olan öğretmenleri fişleme ve eleme teklifi hazırlamışlar
Geçen hafta Milli Eğitim Komisyonunda kabul edilen Öğretmenlik Meslek Kanun Teklifi var. Onlar bir kanun teklifi hazırlayıp ismini ne koymuşlarsa bilin ki o konuda kısıtlamalar başlayacak. Öğretmenlik Meslek Kanunu’nda öğretmenlerin sorunları ile ilgili tek bir madde yok. Öğretmenlerin yaşamını kolaylaştıracak bir madde yok. Ne var? Öğretmenleri tehdit eden, onları terbiye etmeye çalışan, onlara istikamet belirleyen maddeler var. Öğretmenlerin demokratik hakları için mücadele etmelerini engelleyen caydırıcı maddeler var. Muhalif olanları fişleme ve eleme teklifi hazırlamışlar. Bu adaletsizlikler karşısında hep birlikte mücadele etmeliyiz. Meclis Grubumuz bu kanun teklifi karşısında güçlü bir tavır ortaya koyacaktır. Bir ülkede eğitim yoksa gelecek olur mu? Bir ülkede demokratik bir eğitim sistemi yoksa gençlerimizin geleceğinden ve ekonomiden bahsedilebilir mi? Maalesef eğitime de el attılar, onu da bitirmeye çalışıyorlar.
Birlikte mücadele etmezsek ekmek ve özgürlüğümüz biraz daha kısıtlanacak
Bu saydığımız bütün meseleler de yapılan her uygulama da hepimizi birlikte ilgilendiriyor. Ezilenler, emekçiler, Kürtler, Aleviler, bu ülkede hakkı hukuku gasp edilenler birlikte mücadele etmediğimiz müddetçe bu kanun teklifleriyle ekmeğimiz ve özgürlüğümüz biraz daha kısıtlanacak. Onun için önümüzdeki dönemde bu haksızlık ve hukuksuzluklara karşı ortak mücadele etme dönemidir. Türkiye’deki bütün sol siyasetlere, demokratik yapılara, emek ve meslek örgütlerine, sorun alanlarını temsil eden toplumsal örgütlere seslenmek istiyorum: Bu zulüm karşısında sadece konuşmak yetmiyor, güçlü itiraz etmek, mücadele etmek ve direnmek gerekiyor. Biz bunun için yola çıkıyoruz. Allah yolumuzu açık etsin.
Milliyetçilik ve ırkçılıkla halkın sorunlarını gizlemelerine izin vermeyeceğiz
Adalet yok, ekonomi kötü, irademizi gasp ediyorlar ama Türkiye’nin gündemine bakarsak bunların hiçbiri yok. Alıp başını giden ırkçılık ve milliyetçilik gündemi tartışılıyor. Gündemimizi ırkçılık ve milliyetçilikle zehirlemeye çalışıyorlar. Açlığı ve yoksulluğu, her türlü çete ve mafya faaliyetini, yargıda rüşvet ve kadrolaşmayı sembollerin arkasına gizleyerek gündemden düşürmeye çalışıyorlar. Deniz Poyraz ve Hrant Dink katledilirken, Madımak’ta insanlık suçu işlenirken kullanılan sembol aynı semboldü. Milliyetçilik ve ırkçılıkla halkın sorunlarını gizlemelerine izin vermeyeceğiz. Katliamların üstünü örtmelerine müsaade etmeyeceğiz. Sembollerin üzerinden “Vatan Millet Sakarya” edebiyatıyla halkın nasıl soyulup soğana çevrildiğini hep birlikte gördük. Çok iyi biliyoruz ki bu çakma milliyetçiler vatanı mülkü gasp etmek için, bayrağı suçu örtmek için, marşı hukuksuzluk yapmak için kullanıyorlar. Buna izin vermeyeceğiz. Buna izin vermemeliyiz. Bu ülkenin ırkçılığa ve milliyetçiliğe ihtiyacı yok; ülkede yaşayan bütün renkleri kapsayacak bir dile, politikaya ve demokratik bir anayasaya ihtiyacı var.
Türkiye’nin Suriye politikasındaki savrulma ileride ders olarak okutulur
Türkiye’nin en çok savrulduğu konulardan birisi de Suriye politikasıdır. Birçok uluslararası politikada savuruldu ama Suriye'de ciddi gelgitler yaşadılar. Bu çok önemli bir savrulmadır. Türkiye’nin Suriye politikasındaki savrulmasının ileride ders olarak okutulacağına emimin. Bu dersin adını koymamışlar, ismini biz koyalım. Bu ders, “Kürt düşmanlığının ağır bilançosu” olarak işlenmelidir. Çünkü attıkları her adımda, söyledikleri her sözde, yaptıkları her trafikte Kürt düşmanlığı üzerinden bir diplomasi yürütüyorlar. Ne yaptı AKP iktidarı? Kürt halkına karşı önce Suriye’de IŞİD’le muhatap oldu. Hepiniz izlediniz, burası bir otoban olmuştu. IŞİD militanları burada tedavi ediliyordu. Burayı bir geçiş güzergahına dönüştürmüşlerdi. Sonra IŞİD olmadı. O vahşileri Kürt kadın yoldaşlarımız yendikten sonra oradan el çektiler. Bu sefer ÖSO diye bir şey çıkardılar. İsminde “özgür” olan ama uygulamalarında özgürlüğü yok eden bir örgüte sarıldılar. O da olmadı. Çünkü ikisi de o toprakların hakikatine uygun değildi. Bedrettin’in dediği gibi ikisi de o toprakların bağrından çıkmamıştı. İkisi de o toprakları savaş, kan, ölüm arenası haline getirmek için oraya monte edilmiş insanlık suçu işleyen örgütlerdi. ÖSO olmadı, IŞİD olmadı şimdi ne yapıyor? Esad Esed olmuştu, tekrar Esad oldu. Kardeşine çağrılar yapıyor, görüşmek istiyor. Biz hep söyledik, söylemeye de devam edeceğiz.
Bir gün de Tahran’la, Şam’la, Bağdat’la Kürt sorununun çözümü için görüşün
Diyoruz ki yahu bu Tahran’la, Şam’la Bağdat’la Kürt karşıtı muhatap arama yerine, bir zahmet Kürt sorunun çözülmesi için üzerimize ne düşüyor diye görüşün. 30 milyon Kürt Türkiye’de yaşıyor. Yüreğimize bir su serpin. 30 milyon insanın kardeşlerini orada yok etmek için, statülerini ortadan kaldırmak için diplomasi yapıyor; sonra da “Kürt kardeşlerim” diyor. Biz de yiyeceğiz öyle mi? Bu diplomatik faaliyetlerle kesinlikle Türkiye Ortadoğu’da yol alamaz, barışı sağlayamaz; Ortadoğu’yu iyice karıştırır. Kürtler Araplarla, oradaki halklar ve inanç gruplarıyla birlikte bir statü elde etmek istiyor. Bunun Türkiye’ye ne zararı var? ÖSO’dan, IŞİD’den, teröristten daha mı tehlikeli? İşte Kürt’ü tehdit ve tehlike gören ve bütün dış siyasetini bunun üzerine kuran bu iktidar kaybetmeye mahkumdur.
CHP’nin rolü Kürt karşıtı ittifaka arabulucu olmak değildir
Hadi iktidarı anladık şimdi bir de ana muhalefet partisinin başkanının da bu konuda iştahı kabarmış. Sayın Özgür Özel diyor ki Erdoğan ile Esad arasında görüşmeyi sağlamak için arabulucu olabilirim. Burada sizin huzurunuzda bütün kamuoyu karşısında şunları söylemek istiyorum: Sayın Özel Erdoğan ile Esad Kürt karşıtlığı üzerinden bir görüşme ve ittifak yapmaya çalışıyor. Sen bu arabuluculukla Kürt karşıtı bir siyaseti mi örgütlemeye çalışıyorsun? Bunun sana da bize de Türkiye halklarına bir yararı yok. Sizin yapacağınız tek şey Rojava’da, Suriye’de insanların kendi geleceğine kendilerinin karar verebileceği bir dış politikayı savunmaktır. Size mi kalmış Kürtlerin statüsü karşısında bir araya gelmek isteyen iki Kürt düşmanı arasında arabuluculuk yapmak? Bu CHP’ye de size de sizin önümüzdeki dönem yürüteceğiniz politikalara da uygun bir duruş değildir. Lütfen muhalefet olarak Türkiye’nin bölgede barışçıl ve demokratik bir siyaset yürütmesi için rol alın. Arabuluculuk yapmak istiyorsanız Esad ile Kuzey ve Doğu Suriye halklarının sorunlarını birlikte çözmesi için arabulucu olun. Arabulucu olmak istiyorsanız İran’da, Irak’ta, Suriye’de barış siyasetini hayata geçirecek bir politika için arabulucu olun. Suriye’de dünya kadar olumsuzluk yaşanıyor ve iktidarın bundaki payı büyüktür. İktidarın payı burada 4 ise ana muhalefetin payı da 1’dir. Önceki dönem CHP Genel Başkanı Afrin işgal edildiğinde, “Orada güzel şeyler oluyor, iyi hizmet götürülüyor” demişti. Güzel şeyler, iyi hizmetler dediği şey Kürtlerin canına, malına el konulmasıydı. Kürtler sokağa çıkamayacak hale getirildi. Her gün Kürt kadınları, gençleri kaçırılarak fidye isteniyor. İnsanlar sokağa çıkamıyor. 5 bin yıllık kadim Kürt kenti Afrin çetelerin elinde inim inim inliyor. Dolayısıyla CHP’nin buradaki rolü Kürt karşıtı bir siyasete arabulucu olmak değildir, Kürt sorununun Ortadoğu’da demokratik yöntemlerle çözülmesi için eğer üzerine bir görev düşüyorsa çaba içine girmesidir.
Türk bayrağını yakanlar Demirci Kawa’nın heykelini yıkanlardır, bu konuda uyarmıştık
2019’da Afrin’de Demirci Kawa’nın heykelini yıktıklarında kimsenin sesi çıkmadı. Türkiye bayrağı yakıldığında Afrin’de ne olup bittiğini gördüler. Demirci Kawa’nın heykeli yıkıldığında, bu çeteler insanlığa ait ne varsa tamamını yakıp yıkacak demiştik. İşte Türkiye Cumhuriyeti bayrağını yaktıklarında bunu gördünüz. Ama hala yanlış politikada ısrar ediyorlar. Niye Kürtler de benim kardeşimdir demiyorsun, niye Kuzey Doğu Suriye’de yaşayan halklarla görüşmüyorsun? Esad ile de görüş, Kuzey ve Doğu Suriye halklarıyla da görüş. Biz Kuzey Doğu Suriye halklarımızın Esad ile görüşmesine karşısına değiliz. Biz Türkiye’nin Esad ile görüşmesine karşı değiliz. Ama doğru bir görüşme olmalıdır, çözüm için görüşme olmalıdır. Oradaki halkları tekrar karşı karşıya getirecek bir siyaset yerine barışçıl bir siyaset uygulansın diye tabii ki görüşme ve arabuluculuk olabilir. Ama karşıtlık için, yok etmek için, statüyü ortadan kaldırmak için kim ki görüşüyorsa ve arabuluculuk yapıyorsa, Kürtler bunları not ediyor, yeri ve zamanı geldiğinde hatırlatır.
Türkiye toplumu da Kürtlerin tasfiye edilmesini değil demokratik haklarına kavuşmasını istiyor. Toplum biraz önce saydığım suç örgütlerini kimsenin desteklemesini istemiyor. Suç örgütleri yerine oradaki halkların iradesinin dikkate alınmasını istiyor. Toplum Türkiye’de yaşama tutunmaya çalışan milyonlarca mülteci Suriyelinin barışçıl ve özgür bir şekilde tekrar kendi yurtlarına dönmesini istiyor. Toplum mültecilerin burada katledilmesini, ırkçı saldırılarla karşı karşıya kalmasını istemiyor.
Çözüm yıllardır Ortadoğu barışını ve halkların eşitçe bir arada yaşamasını savunan Sayın Öcalan ile görüşmekten geçer
Biraz önce söyledim; ilkesel olarak biz Kuzey ve Doğu Suriye halklarının da Türkiye’nin de Esad ile görüşmesine karşı değiliz ama bu, çözüm ve barış için olmalıdır. Ancak Şam’la, Tahran’la, Bağdat’la Kürt karşıtı yapılan her görüşme, her ittifak, her diplomasi bir gün çürümekle, bir gün kesinlikle karşılığını bulmayacak bir siyasete dönmekle yüz yüzedir. Er ya da geç orada bir çözüm olacak. Size düşen bu çözüme katkı sunmaktır. Çözüm Ankara’da, Şam’da ve Tahran’da savaş mekiği dokumakla olmaz; çözüm Diyarbakır’da, Kobanî’de, Hewler’de, Kirmenşah’ta barışı aramakla olur. Çözüm Kürtlerin demokratik haklarına kavuşacağı bir siyaseti yürütmekle olur. Bu hem bölge halklarının yararına olur hem de 22 yıldır yapacağınız en hayırlı iş olur. 22 yılda hayırlı bir iş yapın da o işle birlikte sizi analım.
Çözüm, Kürt halkının iradesini tanımaktan geçer; çözüm, yıllardır Ortadoğu barışını ve halkların kardeşçe ve eşitçe bir arada yaşamasını savunan Sayın Öcalan ile görüşmekten geçer. Sayın Öcalan sadece Kürt meselesi ile ilgili bir muhatap değil aynı zamanda tezleri, birikimi ve çözüm önerileriyle Ortadoğu barışına katkı sunacak çok önemli bir aktördür. Bunun için çözüm tam da bu süreçte Sayın Öcalan ile görüşmekten geçer. Bu denkleme, barış ve çözüm denklemine dahil etmekten geçer.
Değerli arkadaşlar; Türkiye’nin dört bir yanından buraya gelerek bize güç veriyorsunuz. Bizi sokaklarda, kilometrelerce yürüdüğümüz o yollarda ayakta tutan, direngen kılan, mücadeleci kılan sizin bu dayanışmanızdır. Bunun için tekrar teşekkürlerimi sunuyorum, selam ve saygılarımı sunuyorum.
9 Temmuz 2024