Bakırhan: Çözümü Kürtlere lütuf, Türklere zül görmemek lazım

Sayın Öcalan’ın tarihi çağrısından sonra yetkili kurullarımız toplanmaya başladı. İlk olarak Parti Meclisi ve İl Eş Başkanlarımız, Eş Genel Başkanlarımız Tuncer Bakırhan ve Tülay Hatimoğulları başkanlığında Ankara’da bir araya geldi. Toplantının açılışında konuşan Bakırhan, şunları söyledi: 

Sayın Öcalan 50 yıldır süren çatışma ve savaşı bitirecek bir çağrı yaptı

Değerli basın emekçileri, Ramazan ayının barış ve kardeşlik getirmesini dileyerek konuşmama başlamak istiyorum. Bugün burada çok önemli bir tarihe tanıklık ediyoruz. Yaklaşık yarım asır önce, bugün bulunduğumuz kentte kurulan partinin önderi, lideri bir çağrı yaptı. Yeniden yapılandırma, dönüştürme çağrısı yaptı, yeni araç, gereçlerle demokratik bir zeminde sürecin gelişmesi gerektiğini söyleyen bir çağrıydı. Önemliydi. 50 yıldır süren çatışma zemininden çıkılmasını ve demokratik bir zeminde sorunların diyalog ve müzakereyle tartışılarak çözülmesine dönük bu çağrı önemliydi, olumluydu. Çağrı yapıldığı andan itibaren ulusal ve uluslararası kamuoyu tarafından yakinen takip edildi. Çatışmaların sürdüğü coğrafyamızda çatışmasız, şiddetsiz, savaşsız bir sürecin işaret edilmesi çok değerlidir, kıymetlidir, önemlidir. Biz de bu çağrıya çok büyük anlam ve kıymet biçtik. Hem Eş Genel Başkanlarla hem de giden heyet verdiği ilk demeçlerde aynı şeyi söyledik. Çağrının ismi de çok önemliydi. İsmi içeriğinden fazlasını anlatan başlıktaydı. Başlık Barış ve Demokratik Toplum Çağrısıydı. 

Sürecin toplumsallaşması ve layıkıyla istenilen aşamaya gelmesi için tartışma yürüteceğiz

Biz de bu çağrıdan sonra ilk toplantımızı yapıyoruz. Çünkü çağrı aynı zamanda bir değişimi, dönüşümü sadece iktidarın önüne koymuyor, aynı zamanda siyasi partilerin, bizim, hepimizin önüne koyuyor. Yeni dönem aynı zamanda bir değişim ve dönüşüm dönemi olacak. Bu değişim, dönüşüm ve önümüzdeki yol haritasını da bugün PM’miz ile birlikte tartışarak belirleyeceğiz. Yeni döneme yaklaşımımızı tartışacağız. Yeni dönemdeki eylem, söylem, planlama politikalarımıza dönük tartışmalar yürüteceğiz. Bir bütünen DEM Parti olarak örgütlü olduğumuz ya da olmadığımız her yerde değişip dönüşerek, sürece uygun eylem ve etkinlikler yaparak bu sürecin toplumsallaşması, bu sürecin doğru anlaşılması, bu tarihi sürecin layıkıyla istenilen aşamaya gelmesi için bir tartışma yürüteceğiz. Kuşkusuz, sorularınız vardır, daha açılmasını istediğiniz bölümler olabilir. Bunu zaten basına kapalı toplantıda hep birlikte daha geniş bir şekilde tartışacağız. 

Parti Meclisimizi çözüm ve barış umudunu büyütmek için topladık

Biz bugün Parti Meclisi üyelerimizi çözüm ve barış umudunu büyütmek için topladık. Nasıl katkı sunacağımızı belirleyeceğiz. Ama bir şeyin de altını çizmekte yarar var. Bugün barışı mümkün kılan, bu barış sürecini mümkün kılan ve bugün aramızda olmayan, emek vererek, bedel ödeyerek bizleri bugünlere getiren bütün yol arkadaşlarımızı, canlarımızı saygı ve minnetle anıyoruz. Eğer bir barış duvarı varsa burada onların emekleri, bedelleri, alın terleri, harçları var. Saygı ve minnetle anıyor, onların barış yoluna çözüm uğruna verdikleri emekleri, bedelleri ve yaşamlarını onurlu bir barışla taçlandıracağımızı da belirtmek istiyorum. Bir selam da Sayın Öcalan’a gönderelim PM’miz huzurunda. Çünkü bütün olumsuzluklarına rağmen, zehirli dillere ve tehditlere rağmen bunu mümkün kılan kendisidir. Çok büyük bir emeği var. Bu çağrıdan dolayı barışı mümkün kılan, Türkiye'de tartışılır hale getiren Sayın Öcalan’a selamlarımızı iletiyoruz.

Sayın Öcalan acı dolu tarihe cesur ve tarihi bir müdahalede bulundu

Ülkenin dört bir yanında, her iki yakasında da halklar çok büyük acılar yaşadılar. Bunu sanırım en fazla gören, bilen, içinde olan sizlersiniz. Bu süreç tam da bu acıları gidermeye dönüktü, bir daha acı yaşanmasın diye yapılan bir çağrıydı. Önümüzdeki dönem acılarımız var evet ama acıları yarıştırmadan ortak geleceğimizi inşa etmek için tartışacağız, çalışacağız. Türkiye halkları bu acılardan sonra onurlu bir barışı fazlasıyla hak ediyor. Onurlu bir barış bu topraklara kesinlikle gelmeli. Sayın Öcalan’ın çağrısı da acı dolu geçmişe yapılan cesur ve tarihi bir müdahaledir. Kangrene dönüşmüş, acıya yol açmış Kürt-Türk ilişkilerini yeniden düzenlemek istiyor, bunun düzenlenmesi için yeniden bir adım atıyor. Aslında Sayın Öcalan’ın çağrısı yeni değil. Kamuoyu da bilir, 93’lerden beri, yaptığı bu çağrıya benzer çağrılar yaptı, yol haritaları açıkladı. Ama maalesef bu çağrılar ve yol haritaları dikkate alınmadı. Kimi dönemler sabotajlara, provokasyonlara denk geldi, bozuldu. Bütün olumsuzluklara rağmen, sabotajlara rağmen, red ve inkarlara rağmen yapılan bu çağrı sabrın, özverinin, aynı zamanda kararlı duruşun da bir sonucudur. Bu çağrı kesinlikle boşta kalmamalı, uzatılan el havada kalmamalı. Bunun için hepimize, en fazla da PM’mize görev düşüyor, muhalefete görev düşüyor, iktidara görev düşüyor. Bu çağrı sadece bir çağrı olarak kalırsa yazık olur. Her birimizin bu çağrının anlamına ve önemine denk bir duruş göstermesi gerekiyor. 

Çağrının bir muhatabı da Meclistir, yasal ve anayasal düzenlemeler yapılmalıdır

Çağrının somut adımlara dönüşmesi, siyasi ve hukuki düzenlemeler artık kaçınılmazdır. Çağrı bekleniyordu evet çağrı yapıldı. Çağrı sonrası örgüt olumlu ve pozitif bir cevap verdi. Artık hukuki ve siyasi düzenlemeler de bir an önce hayata geçirilmelidir. Ertelenmemelidir. Önüne kimi bahaneler konulmamalıdır. Bu konuda meclise tarihi bir rol düşüyor. Belki meclis son 50 yılda çok önemli rol oynamayla karşı karşıyadır. Bu çağrının bir muhatabı da Meclistir. Adımların atılması, yasal ve anayasal düzenlemeler için meclis çok önemli bir zemindir. Umarım önümüzdeki günlerde Meclis de bu konuda bir yol alır ve bu çağrıya uygun düzenlemeleri yapar. 

Bu sürece karşı çıkışın tek bir anlamı olabilir o da acılardan, ölümlerden rant elde etmektir

Yeni bir hikaye yazma dönemindeyiz. Çatışmaların olmadığı, insanların yaşamlarını yitirmediği, bu ülkenin enerjisinin ve ekonomisinin boşa harcanmayacağı, bir arada eşitçe yaşayacağımız bir hikayeyi yazmak bugün daha mümkündür. Onun için çok kıymetlidir. Bu sürece katkı sunmak, destek sunmak lazım. Bu süreç sadece alkışlarla ve eleştirilerle gidecek bir süreç değil. Biz alkışlıyoruz ama bize de büyük görevler düşüyor. Bunları da layıkıyla yerine getirmek için dünden daha fazla çalışması gerekenler bugün bu salonda oturan siz değerli PM üyeleri ve il eş başkanlarımızdır. Yine bu süreci eleştiren, karşı duran kimi çevreler de var yaygın olmasa da onları da bu tavırlarını tekrar gözden geçirmeye davet ediyorum. Allah aşkına 50 yıldır acılar yaratan, ülkeyi çürüten, çökerten bir sorunun, silahların ve çatışmaların ortadan kalkmasını sağlayacak bu çağrının neyine itiraz edilir, niye karşı çıkılır. Bunu anlamakta gerçekten güçlük çekiyorum. Olsa olsa bunun tek bir sebebi olabilir. Demek ki bu çatışmalı ve acılı süreçten birileri palazlanıyor, rant elde ediyorlar. Başka bir anlamı yok. Çatışma ve şiddet olmasın demokratik zeminde sorunlarımızı çözelim önerisine kim niye karşı çıkabilir? Bu sorunun cevabını gerçekten keşke bilsek, anlasak. 

Hiç kimse bu tarihi çağrıyı dar partisel çıkarlarına heba etmemelidir

Dolayısıyla alkışlanacak ve sadece desteklenecek bir süreç değil, herkesin sorumluluk alacağı, bu çağrının başarıya ulaşması için katkı sunacağı bir süreçte olduğumuzu da belirtmek istiyorum. Hiç kimsenin ama hiç kimsenin bu süreci heba etme gibi bir lüksü yoktur. Bu süreç heba edilmemelidir. Çağrı demokratik Türkiye isteyen herkese büyük sorumluluklar yüklüyor. Bu sorumluluktan kimse kaçmasın. Demokratik Türkiye deyip sonrasında çeşitli gerekçeler ve bahanelerle bu sürecin ilerlemesinin önünde engel olmak gerçekten Türkiye halklarına yapılacak en büyük kötülüktür. Çağrıyı kesinlikle dar, partisel çıkarlar, grupsal çıkarların önüne koymak da aslında bu ülkeye yapılacak en büyük kötülüktür. Halkların ortak geleceğini esas alan bir çağrı. Ortak geleceği esas alan bir çağrı alkışlanır, desteklenir. Bu çağrı heyecanlandırır. Ülkenin çatışmasız bir zeminde siyaset yapmasını sağlayacak bu çağrının kesinlikle desteklenmesi gerekiyor. Barış hepimize kazandıracaktır. Evet Kürtlere kazandıracak. Çünkü en büyük zulmü, en büyük antidemokratik uygulamaları yaşayan Kürtlerdir. Sadece Kürtlere kazandırmayacak, eşit yurttaş olmak isteyen Alevilere, diğer inançlara kazandıracaktır, emekçilere kazandıracaktır. Çünkü bu ülkenin 3-4 trilyon doları savunma ve güvenliğe harcanıyor. İşte bu barışın gelmesiyle birlikte aynı zamanda bu savunmaya, şiddete, çatışmaya ayrılan bütçe de emekçiye, emeklilere, toplumun dört bir yanına harcanacak ve ülke kazanacaktır. 

Çoklu krizler yerine çoklu kazançları yaşayacağımız bir döneme girdik

Ülkemiz hep çoklu krizlerle tarif ediliyor. İlk defa çoklu krizlerle değil, çoklu kazançlarla anılacak, tartışılacak bir sürecin başlangıcındayız. Çoklu krizler yerine çoklu kazançların olacağı bir süreci birlikte yaşayacağız. Çağrıya sahip çıkmak gerçek Türkiye vatanseverlerinin ve yurtseverlerinin görevidir. Vatanseverim, yurtseverim diyenler en fazla bu çağrıya sahip çıkmalıdır. Bu vesileyle Sayın Öcalan’ın özgür çalışma  ve yaşam koşulları da oluşturulmalıdır. Daha önce ce bunu defalarca söyledik. Bu çağrıyı yapan Sayın Öcalan’ın uygun koşullarda bu sürece katkı ve destek sunmasının bence yol ve  yöntemi bulunmalıdır. Sayın Öcalan'ın demokratik mücadelesini özgür bir ortamda yürütmesi de aynı zamanda artık bir zorunluluktur. Bu süreç heba edilecek bir süreç değildir. Kağıt üzerinde kesinlikle kalmamalıdır. Kağıt üzerinde bu çağrıyı bırakacak olanlar tarih önünde çok büyük bir sorumluluk ve yük altına gireceklerdir. Çağrı yenme ve yenilme çağrısı değildir. En önemlisi de burasıdır. Kimsenin yendiği, kimsenin de yenildiği yok. Ama Türkiye’nin, halklarımızın kazanacağı bir süreç emrediyor bu çağrı. Bunu yenme ve yenilmeden çıkarıp ülkenin kazanacağı, ülkenin refah ve huzura kavuşacağı bir şekilde düşünmek lazım. Çözümü Kürtlere lütuf, Türklere zül olarak görmemek gerekiyor. Kimsenin lütuf yaptığı, kimsenin de kaybettiği bir süreç değildir.

Çağrı yapıldı, örgütü cevap verdi, şimdi yanıt iktidar ve devletin kendisindedir

Sayın Öcalan çok önemli bir risk aldı, çok önemli bir sorumluluk aldı. Şimdi sizin huzurunuzda soruyoruz. Peki iktidar bu süreçte ne yapacak, devlet ne yapacak, çözüm projeleri nedir, bu meseleyi nasıl çözecekler? O konuda da toplumun kamuoyunun bizlerin de beklentisi var. Çağrı yapıldı, örgütü cevap verdi. Şimdi yanıt iktidar ve devletin kendisindedir. Buyurun, çağrının amacına ulaşması için sizler ne yapacaksınız sorusu orta yerde duruyor. Sayın Erdoğan, önceki gün çağrıyı sahiplenen bir açıklama yaptı. Bu çağrıyı baltalamaya çalışanlara müsade etmeyeceğini ifade etti ama zamana yayılmamalı. Somut adımlar atılmalı bu konuda. En büyük baltalamanın önüne, somut adımlar atmanın geçebileceğini belirtmek istiyorum. 

Sayın Bahçeli, sürece yönelik sabotajlara izin vermemenin yolu yasal düzenlemelerdir

Yine burada sizin huzurlarınızda bir şeyi daha belirtmek istiyorum. En başta iktidarı ve iktidar mensuplarını ve herkese aynı zamanda bir çağrıdır bu söyleyeceklerim. 40 yıllık klişe sıfatlarla muhataplara hitap edilme artık terk edilmelidir. Yeni bir dönem ve süreç bu, biz buna böyle inanıyoruz. Bir kandırmaca, oyalama süreci değilse, klasik ve klişe laflarla muhataplarına hitap eden dilin terk edilmesi bir adımdır. En baştan en sona kadar herkese bunu söylemek istiyorum. En fazla da iktidara ve mensuplarına söylemek istiyorum. Yine Bahçeli’nin çağrıya ve PKK’nin tutumuna ilişkin vurgularını kıymetli buluyoruz. Dün açıkladı. "Bu çağrının kundaklanmasına izin vermeyeceğiz" dedi. Kıymetliydi. Evet izin vermemenin yolu kardeşlik hukukunu koruyacak demokratik ve hukuki güvencelerdir Sayın Bahçeli. O yüzden hukuki güvencelerin bir an önce hayata geçirilmesi gerekiyor. Çünkü uzayan her süreç enfekte olmaya müsaittir. Geçmişte de görüldü, dünya deneyimlerinde de görüldü. Bu süreç uzatılarak enfekte edilmemelidir. Hepimize düşen en büyük sorumluluklardan biri budur. 

Asrın çağrısına uygun bir değişim ve dönüşümü hepimizin yaşaması lazım

Çağrı demokratik dönüşüm çağrısıdır. Değişim ve dönüşüm herkes içindir. Değişim ve dönüşüm sadece iktidar için demek eksik kalır. Bizi de ilgilendiren bir meseledir. Bir rotadır değişim dönüşüm. Bu çağrı aynı zamanda bizleredir. Onun için bugün toplandık. Fikriyatımız ilkelerimiz nettir, duruyor. Bu konuda bir esneme yok. Zaten ilkelerimiz fikriyatımız biliniyor. Demokratik eşitlikçi adil bir Türkiye’de herkesin kendi kimliği ve inancıyla eşitçe özgürce yaşadığı fikriyat orada duruyor, burada bir geri adım yok ama bu çağrının hayata geçmesi için bizim de yapmamız gerekenler var. Biraz önce zehirli dili, 40 yıl önceki o klişe dili eleştirmiştim. Bizim de dilimize tavrımıza dikkat etmemiz, eksiklerimizi cesurca ele almamız, yeni bir yol açacak bir dile, pratiğe, eylem ve etkinliğe ihtiyacımız var. PM’miz, örgütümüz bu konuda tecrübelidir, eminim iyi bir dil, pratik örgütlenme, 85 milyonu bu meseleye dahil edecek bir planlama ile en büyük katkıyı biz bu sürece sunacağız. Asrın Çağrısına uygun, asrın dönüşümünü bizler de hep birlikte herkes sağlamak zorundadır. Bizim siyaset ve örgütlenme biçimimiz Asrın Çağrısına uygun olmalıdır. Bunu yapacağımıza eminim. Türkiye’de yaşayan halkların kaderi barıştır, bu barışı inşa edeceğimize olan inançla hepinizi selamlıyorum, hepimize başarılar diliyorum. 

2 Mart 2025