Eş Genel Başkanımız Tuncer Bakırhan, İzmir’de düzenlediğimiz ekoloji buluşmasına katıldı. Buluşmada ekolojistlere ve partililerimize hitap eden Bakırhan, şunları söyledi:
Hûn bixêr hatin li ser çavan hatin. Ez we hemûyan yek bi yek silav dikim. Hepinize çok teşekkür ediyorum. Sanırım ekoloji, doğa ve yaşamla ilgili böylesine kapsamlı değerlendirmeleri başka bir toplantıda duymamıştım. Dönem dönem Ekoloji Komisyonumuz raporlar sunuyordu. Belli ki Türkiye’nin her yerinde böyle kıyım var ama Ege Bölgesi sanki biraz daha özel seçilmiş. İktidar bütün Türkiye’de doğayı ve yaşamı kırarken Ege’de biraz daha fazla kırıyor. Konuşmama başlamadan önce Deniz Poyraz’ı saygıyla anıyorum. Deniz Poyraz şahsında da yaşam için, doğa için, özgürlük için, demokrasi için yaşamını yitiren bütün arkadaşlarımızı saygı ve minnetle anıyorum.
Cudi’deki orman kıyımına Akbelen’deki kırımla aynı derecede karşı çıkmamız gerek
Akbelen’den Cudi’ye, Kaz Dağları’ndan Bergama'ya dünyada ve Türkiye'nin dört yanında doğayı ve yaşamı savunan ve bunun için direnen bütün insanlarımızı selamlıyorum. Direnişlerini destekliyoruz. Ekmek ve Adalet Kampanyamızın temel sebebi tam da bunlardır. Türkiye’nin en temel iki meselesi var: Biri ekmektir, onu hep birlikte yaşıyoruz, diğeri de adalettir. KHK’lilerden yargının içinde bulunmuş olduğu duruma kadar, yargı ve adalet konusunda Türkiye’nin yaşamış olduğu açmazları ve eksikleri hep birlikte görüyoruz. Dünyanın genelinde emperyalist-kapitalist sistem en başta doğaya, yaşama düşmandır. Sistem doğası gereği zaten doğayı ve yaşamı katlediyor. Çünkü daha fazla ranta, pastadan daha fazla pay almaya ihtiyacı var. Doyumsuz olan, bir türlü iştahı bastırılamayan, demokrasiyi ve özgürlüğü engel olarak gören bir sistemle karşı karşıyayız. Dolayısıyla ekoloji mücadelesini, adalet mücadelesini, ekmek mücadelesini biraz da dünyamızı bu hale getiren bu sistem karşısında bir mücadele olarak görüyoruz. Kıymetli görüyoruz, değerli görüyoruz. Her birimizin kendi çeperimizden yapmış olduğu mücadele bir nevi bu kıyıma ve yok etmeye karşıdır. Dün emekliler buluşmasında söylemiştim. Birikim var, nitelik var, çok kıymetli çalışmalar var, emek var. En büyük eksiklik ise bu zeminlerin tamamını ortak bir havuzda bir araya getirememek. Cudi’deki orman kıyımını Akbelen’deki kırımla eşleştirmemek, Cudi ve Akbelen’i aynı derecede savunmamak en büyük eksikliktir. Sistemin uyguladığı ikili hukuk karşısında ortak bir mücadele ve duruş ortaya koymamaktan kaynaklı her birimizin doğası, demokrasisi, kültürü ve yaşamı bir biçimiyle mahvediliyor, yok ediliyor.
Meclis’e getirdikleri torba yasalarla doğayı katlediyorlar, yandaşa peşkeş çekiyorlar
AKP, sermaye dostudur, sermaye için çalışıyor. Bu konuda da hiçbir kural kaide tanımıyorlar. Buna en çok Meclis’te şahit oluyoruz. Her seferinde bir torba yasa getiriyorlar ve o torbanın içinde bahsettiğiniz meselelerin üstünü örterek Meclis çoğunluğuyla yasayı geçiriyorlar. Dağlar madene açılıyor, ormanlar katlediliyor. Yaşamın diğer alanlarında kendi yandaş sermayelerinin biraz daha zenginleşmesi için habire Meclis’ten paket geçiriyorlar. Direniyoruz, kavga ediyoruz. Hak arayan muhalif partilere pervasızca saldırıyorlar ki Meclis’in -zaten bir anlamı yoktu- daha bir anlamı kalmasın. Bu konuda herhangi bir kaygıya kapılmanıza gerek yok. Çünkü arkamızda sizler varsınız, bu rengarenk mozaik var. Çok kıymetli bir birikim ve nitelik var. Yıllardır demokrasi ve özgürlük mücadelesi arayan Kürtler, eşit yurttaşlık hakkı isteyen Aleviler var, emekliler var, emekçiler var, inanç grupları var. Sizin bize verdiğiniz güçle birlikte bu doğa ve yaşam kırımına karşı başta Meclis olmak üzere her alanda elimizden geldiğince direnmeye, mücadele etmeye çalışacağız.
Orman Kanunu AKP döneminde 32 defa değiştirildi
Orman Kanunu’nda 1956’dan itibaren yaklaşık 50 yılda 15 defa değişiklik yapılmış. Ama AKP’nin 21 yıllık tarihinde Orman Kanunu’nda 32 değişiklik yapılmış. Bu değişikliklerin tamamının kıyım, yıkım ve rant için olduğunu biraz önce sizler de söylediniz. Nerede bir dağ görüyorlarsa hemen akıllarına maden sahası geliyor. Nerede bir nehir görüyorlarsa akıllarına HES’ler geliyor. Onların derdi doğa, yaşam, canlılar değil. En son sokak hayvanlarıyla ilgili çıkan yasayı hep birlikte izlediniz. Caddelerde ve sokaklarda yaşam hakkı olan, kent hakkı çerçevesinde bizimle birlikte yaşaması gereken hayvanları katledecek yasayı AKP-MHP kavga ve gürültüyle geçirdi. Bunların zaten iktidarlarının mayası budur: Yok etmek, yok saymak, asimile etmek ve varsa ranta dönüştürülecek tek bir ağaç için bile yasal-anayasal düzenleme yapmak. Dünyanın incisidir Ege. Birçok romanda ve şiirde yer alan, birçok ressamın resmettiği Ege’nin halini sizden dinleyince biraz umutsuzluğa kapılmadım değil. Demek ki ekolojiyle ilgili sizinle daha fazla çalışmak, öneri ve eleştirileriniz çerçevesinde DEM Parti olarak durmamız gerekiyor.
İzmir'in göbeğinde bir Çernobil var
Gaziemir’in hemen ilerisinde okul var ve en büyük nükleer atıklar orada. Resmen İzmir'in göbeğinde bir Çernobil var. İlla bir felaket olacak, insanlar yaşamını yitirecek, çeşitli hastalıklara yakalanacak, sonra fark edecekler.
Ege’yi dünyanın çöplüğü haline getirdiler
Dünyanın gemi söküm merkezi haline getirdiler İzmir’i, Aliağa’yı. Düşünün dünyada dört tane gemi söküm merkezi var: Hindistan, Pakistan, Bangladeş ve Türkiye. Kaçıncı sıradayız bilmiyorum ama bu kar hırsı Türkiye’yi muhtemelen birinci sıraya getirir. Yani dünyanın çöplüğü haline getirdiler Ege’yi. Ege onlara oy vermiyor diye neredeyse toptan yok edecekler. Ellerinden gelse kibriti çakıp yakar, komple haritadan silerler. Öylesine pervasızca davranıyorlar. Ege’nin dünyanın çöplüğü haline getirilmesi de ilginçtir. Bunların hepsiyle uğraşacağız. Kuş Cenneti deniliyordu, şimdi kuşlar için cehennem oldu. Eğer bir meselede dolar ve euro varsa bunların insanlığı, İslamlığı, adaleti ve vicdanı ortadan kalkıyor. Dolarla yatıp kalkan bir iktidardan bahsediyoruz. Bir de vatanseverlikten bahsediyorlar. Bunları dinleyenler de zanneder ki gerçekten vatanı seviyorlar. Dünyanın çöplüğü haline getirilmiş, doğa ve yaşam katlediliyor. Dağ taş siyanürle altın arıyorlar. Her gün Kürdistan’da ormanlar yakılıyor. Müdahale etmek isteyen belediyelerimiz engelleniyor. Gidip yangınları söndürmek isteyen insanlar tutuklanıyor. Böyle bir şey dünyada var mı? Orman söndürmeye gidiyorsun ve tutuklanıyorsun. Çünkü kendisinden saymıyor, kendisinden görmüyor. Doğaya da öyle yaklaşıyor.
DEM Parti’nin, bileşenlerinin ve ittifaklarının ortaya koymuş olduğu mücadeleyi durduramayacaksınız
Dolasıyla Ege’yi HES’lerin, RES’lerin, JES’lerin merkezi haline getirdiler. Bunlar karşısında bizim de yapacaklarımız var. Böyle konuşarak, bu salonlarda analizler yaparak bu kıyımı durduramayız. Çok basit yapacağımız birkaç şeyle çocuklarımızın geleceğini etkileyecek bu yaklaşımları durdurabiliriz. Zor değil. 31 Mart’ta bahsettiğiniz çevrelerin tamamı, siyasi partilere rağmen, parti üstü bir yaklaşım ortaya koyarak bu iktidara, yaşama karşı tavrından dolayı gereken dersi verdi. Vatanlarını seviyorlar ama Muğla’da suyuna, ağacına sahip çıkan annelerimizi, ninelerimizi dövüyorlar. Önce Kürt illerinde dövmeye başladılar, şimdi de Ege’ye, Marmara’ya, ülkenin dört bir yanına yaymaya çalışıyorlar. Bir de bir küçük ortakları var. Biraz önce söylemiş olduğum bu yasaların geçmesi konusunda resmen bir kalkan görevi görüyor, tetikçilik yapıyor Meclis’te. Utanmadan ‘’ırmağının akışına ölürüm’’ diye Kürtçeden çaldıkları bir türküyü söyleyip duruyorlar. Yahu, ırmağın akışı mı kaldı vicdansızlar? Irmak mı kaldı? Dağ mı kaldı, orman mı kaldı? İşte bu doğa düşmanlarına, bu çakma milliyetçilere, bu sermaye dostlarına karşı biz doğayı ve yaşamımızı savunmaya devam edeceğiz. Bu konuda çok rahatız. İnanıyoruz, güveniyoruz. Onların elindeki yargı ve kolluk kesinlikle bizi durduramayacak. Bu konuda DEM Parti’nin ve bileşenlerinin, ittifaklarının ortaya koymuş olduğu mücadeleyi biliyorsunuz. Yani onların cezaevi de yargısı da copu topu da bizleri durduramayacaktır.
Denizlerin, Mahirlerin, Mazlumların Türkiye halklarının kardeşliği konusunda ortaya koyduğu duruş bize çok önemli bir çerçeve sunuyor
Bize düşen en önemli görevlerden biri Akbelen’deki ağaçla Cudi’deki fideyi aynı görmek ve aynı yaklaşımı sergileyerek savunmaktır. Emin olun bu sistemin en fazla korktuğu şeylerden biri bölgede yürütülen demokrasi ve özgürlük mücadelesi ile sizin ekoloji mücadelenizin, emeklilerin ve emekçilerin mücadelesinin buluşmasıdır. En büyük korkulu rüyaları budur. Bunu gerçekleştirmek bizim elimizdedir. Bir donanıma, geçmişe, mirasa sahibiz. Geçmişte Denizlerin, Mahirlerin, Mazlumların Türkiye halklarının kardeşliği konusunda ortaya koydukları duruş, bugün ne yapmamız gerektiği konusunda bize çok önemli bir çerçeve sunuyor.
Güney Kürdistan’a, Rojava’ya F16’larla bomba yağdırırken yangını söndürecek araçları yok
Bugün arkadaşlarımızla birlikte yangın bölgelerine gittik. Belediyenin araç ve gereçlerinin o dağlık bölgelere çıkma ve söndürme şansı yok. Ben de belediye eş başkanlığı yaptım, o yüzden biliyorum. Bırakın Siirt Belediyesini, bence dünyanın hiçbir belediyesinin öyle bir aracı, helikopteri, uçağı yok. Maalesef yukarıdan da müdahale etmiyorlar. Bunu Mardin’de 17 insanımızın yaşamını yitirdiği yangında da gördük. İnsanlar o yangında canını yitirirken, uçaklar Güney Kürdistan’a operasyon için havalanıyordu. Güney Kürdistan’a bomba yağdırmak için F16’lar var, Rojava'da Kürt’e suikast yapmak için F16’lar var. Üç tane gösterici Taksim’de, Kızılay’da, Alsancak’ta bir araya geldiği zaman onlarca toma, yüzlerce polis geliyor. Ama canımız yanıyor, evimiz yanıyor, doğa yanıyor, canlılar yanıyor araç yok, helikopter yok. İşte buna itiraz etmek lazım. Bu ülkenin kaynaklarının savaşa, Saray’a, sermayeye gitmesini engelleyecek bir duruş ve mücadele hattı ortaya koymamız gerekiyor. Biz “savaşa hayır” deyip diğer ikisine duyarsız kaldığımız müddetçe yaşayacaklarımız budur. Siz “savaşa giden bütçe yoksula harcansın” demediğiniz müddetçe bu salonlarda konuşmaya devam edeceğiz. Bu yangın bölgesini biz de belediyelerimizle konuşacağız. Eğer iktidar el atmıyorsa biz de kayyımların borç batağına batırdığı belediyelerimizde kalan olanaklarla dayanışma içinde olacağız. Yangın bölgesinde zarar gören insanların zararlarının tazmin edilmesi için, oranın acilen afet bölgesi ilan edilmesi için başta İzmir Milletvekillerimiz olmak üzere parti olarak Meclis’te de bir çalışma yürüteceğiz.
Yaşar Kemal bir romanında, “Orman yandığında ağaçlar da insanlar gibi çığlık çığlığa ağlar”diyor. Ağaçların da bir canı var. Onlar da insanlar gibi çığlık atıyorlar. Bizim mücadelemiz bu çığlığı yüreğinde hissederek bir araya gelenlerin, bu ceberut sisteme karşı itiraz edenlerin mücadelesidir. Ama onlar hayvanların çığlık atmasından hoşnut oluyorlar, ormanların yanmasından zevk alıyorlar. Bu yaşam kırımı karşısında kılını kıpırdatmayan bu sistem hepimizin ortak düşmanıdır. Düşman kelimesi az kalır. Dağ bırakmayan, orman bırakmayan, nehir bırakmayan, emekçinin alın terini Libya'da, Suriye’de, Güney Kürdistan’da savaşa yatıran Saray’ın 1 dakikasına ayırdığı para 3 emekli maaşı kadardır. Bize tasarruf et, emekçiye zam yok, emekliye 12 bin liraya yaşa diyen bu sistem Saray’dan, itibardan, savaştan tasarruf etmiyor. Sermayeye tasarruf et demiyor, tam tersine ormanlarımızı yakanlara, madenin rantını alanlara vergi indirimi uyguluyor, düşük faizle kredi veriyor, sonra faizi de siliyor. Buna düşman dışında başka bir şey deme şansımız var mı? Hepimizin düşmanıdır. Türk’ün, Kürt’ün, ekolojistin, gencin düşmanıdır.
Gabar’daki, Cudi’deki ağaçların yakılmasını engelleyebilseydik belki İzmir’de durum başka olurdu
İşte böyle bir iktidarla karşı karşıyayız. Ancak kuşkunuz olmasın başaracağız. Bunu sadece bir slogan olarak söylemiyorum. Defalarca bunların yıkım politikalarını, projelerini boşa düşürdük. Doğa ve yaşam düşmanı kayyımlarını nasıl gönderdiysek, bunları da göndereceğiz. Sadece kendimize güveneceğiz. Çeşitli mücadele alanlarındayız, bu mücadele alanlarını ortak bir mücadele alanına dönüştüreceğiz. Siyasi parti, demokratik kitle örgütü, emek-meslek örgütü, aydın, kadın, genç, Alevi demeden Ege’yi dünyanın çöplüğü haline dönüştüren bu sistem karşısında bir duruş içerisinde olabilirsek, inanın başaramayacağımız bir şey yoktur. Biz varız, buradayız. Ekmek ve Adalet Buluşmalarımızı tam da sizlerle buluşmak için düzenledik. Birbirimizden farklı değiliz. Kürdistan’da, Kürt illerinde yaşanan yıkımlar, kıyımlar bir süre sonra Ege’ye, Trakya’ya, Marmara’ya geliyor. Orası laboratuvardır. Gabar’daki, Cudi’deki ağaçların yakılmasını engelleyebilseydik, belki İzmir’de başka bir durum olurdu. “Bu savaşa bu kadar bütçe niye ayrılıyor, orman yangını için araç gereç alınamaz mıydı?” deseydik belki bugün İzmir’de bu yaşadığımız yıkımı yaşamamış olacaktık. Bu durumun tek sorumlusu AKP-MHP iktidarıdır, mafya ve JİTEM ittifakıdır. Artık devletin kolluğu ve yargısı, mahkemesi yetmiyor, şimdi de mafyayla bu yıkımı yapmaya çalışıyorlar. Ama en büyük güç halklarımızdır. Bunun karşısında ne ceberut iktidar ne de mafya, çeteler ve onların doğamızı talan eden sermayesi duramaz.
Hayvanların fermanını çıkarıyorlar adına “Hayvanları Koruma Kanunu” diyorlar
Hayvanların katliam fermanını çıkarıyorlar, ismine “Hayvanları Koruma Kanunu” diyorlar. Kürt sorununa barışçıl çözüm diye birkaç yıl bu memleketi oyaladılar, altından Kürt kıyımı çıktı, Kürtleri cezaevine doldurdular. Şimdi de Hayvanları Koruma Kanunuymuş. Nasıl korumaysa öldürerek koruyorlar. Biz bu kanunu uygulamayacağız. En son Van’da yaptığımız yerel yönetimler toplantısında bütün belediye eş başkanlarımıza da söyledik, ihraç etmeye kadar netiz. Biz bu kanunu tanımıyoruz, uygulamayacağız. Hayvanların güvenli şekilde aşılandığı, tekrar sokaklara ve yaşamlarına döndürüldüğü her projeyi belediyelerimizle birlikte yapacağız. Nitelikli ve zevkli geçen bu toplantıda çok şey öğrendik. İşte bunlar yolumuzu açıyor. İbrahim Akın ve Sevtap Akdağ sizinle daha yakından ilgilenecektir. Bize şimdi ilettiğiniz, kayıt altına aldığımız şeyler yeterli değil. Lütfen yaşamı yok etmeye çalışan bu sistem karşısında elimizde net bilgi ve belgelerin olduğu bir noktaya kavuşmamız için bizden bilgi, birikim ve yaşadıklarınızı esirgemeyin. Emin olun ki bu rantçı sistemin en korkulu rüyası bizleriz, bu salonda oturan sizlersiniz, hepimiziz. Hayvanların ve doğanın katledilmediği, insanların kendi rengiyle eşit yurttaşlar olarak yaşadıkları demokratik ve özgür bir ülkeye kavuşmamız dileğiyle sizleri selamlıyorum.
20 Ağustos 2024