Eş Genel Başkanımız Tuncer Bakırhan, Mersin’de düzenlenen il kongremize katıldı. Bakırhan, yaptığı konuşmasında şunları söyledi:
Apê Tahir’i kaybettik, halkımızın başı sağolsun
Değerli Mersinli yoldaşlar, Mersin’deyken emektar, fedakar, bütün ailesiyle büyük bedeller ödemiş ama şu anda aramızda olmayan Osman Aka ve Osman Yiğitçi şahsında HEP’ten bugüne kadar yaşamını yitirmiş bütün yol arkadaşlarımızı saygı ve minnetle anmak istiyorum. Yine her mahallemizde çalışma yürütmüş, emek vermiş, en genç yaşında bu mücadeleye büyük katkılar sunmuş, şu anda Sincan Cezaevi’nde bulunan Aynur Aşan şahsında, Selahattin Demirtaşları, Gültan Kışanakları, Figen Yüksekdağları, Leyla güvenleri, Sebahat Tuncelleri, binlerce tutsak yoldaşımızı bir kez daha Mersin'den selamlamak istiyorum. Selahattin Demirtaş derken aynı zamanda bir üzücü haber aldık kongreye gelirken. Selahattin Demirtaş’ın sevgili genel başkanımızın babası Tahir Demirtaş’ı maalesef kaybettik. Tahir amcayı bilirsiniz belki ömrü cezaevleri önünde geçti. Nurettinlerle başlayan Selahattinlerle devam eden bu cezaevi nöbetinde hiç bir zamanda yılmadı. En başından beri barış ve demokrasi mücadelemize büyük katkılar sundu. Bu vesile ile Mersin'de bu salonda bulunan herkes adına başta Eş Genel Başkanımızın ailesinin ve Kürt halkının başı sağolsun.
Bu kumpas davalarını kuranlardan hep birlikte hesap soracağız
Zor bir süreçten geçiyoruz. O kadar zor ki bu ülkeyi yönetenler maalesef bir türlü Türkiye halklarının yaşamış olduğu yoksulluğu, işsizliği, özgürsüzlüğü bir türlü anlamadılar. Onlara göre gayet mutlu ve huzurlu bir ülkede yaşıyoruz. Çünkü onlar asgari ücretle geçinmiyorlar, onlar 7 bin 500 lira emekli maaşıyla geçinmiyorlar, onların kombileri açık ve çocukları yaşamlarını devam ettiriyorlar. Ama başta Mersinli Kürtlerin, Türklerin, Arapların, Alevilerin diğer etnik ve inanç gruplarının nasıl yaşadıklarının onlar için bir önemi yoktur. Evet zor bir süreç. Toplumu anlamayan, toplum karşıtı, kendi çıkarları ve menfaatleri için çalışan bir iktidar ve yönetimle karşı karşıyayız. Biz bu gerçekliği bilerek umudumuzu korumaya devam ediyoruz, umudumuzu koruyacağız. Bir gün bu talancılardan, bu cezaevlerine kumpas davalarıyla attıkları ama annelerinin, babalarının taziyesine gidemeyen yoldaşlarımızın da özgür olduğu günlerde, bu yolsuzluğu, bu hukuksuzluğu, bu çözümsüzlüğü, bu antidemokratik uygulamaları yapanlardan hesap soracağımız günlere dair umudumuzu koruyoruz, korumaya devam edeceğiz.
Kürt sorunu çözümsüz bırakıldığı için Türkiye bir hırsızlık, yolsuzluk cumhuriyetine dönüştü
Değerli halkımız, Kürt sorunu Türkiye’nin en büyük sorunudur. Bunu kimse öteleyerek, böyle bir sorun olmadığını söyleyerek maalesef ülkeyi yönetemez. Kürt sorunu en büyük sorundur diyoruz ama Kürt sorunu sadece Kürtleri ilgilendiren bir sorun değil. Değerli halkımız işte yaşadığımız bütün bu hukuksuzluğun, haksızlığın sebebi de Kürt meselesinin çözülmemiş olmasındandır. Yaşadığımız sorunların perde arkasında da Kürt meselesinin çözülmeyişi var. Soframızdaki ekmeğimizin küçülmesine neden olan bu sorun çözülmediği için soframızdaki zeytinin eksik olmasının sebebi de Kürt meselesinin çözülmüyor oluşudur. Maalesef bu iktidar 21 yıldır bu sorunla bir türlü yüzleşmedi yüzleşmek istemiyor. Aksine Kürt sorunu gibi bir sorun olmadığını söyleyip duruyorlar. Kendileri yetmiyor küçücük ortaklarıyla birlikte Kürt meselesinin olmadığını söylüyorlar. Çözülmeyen bu sorundan dolayı Türkiye bir yolsuzluk hırsızlık cumhuriyeti haline geldi. Bu sorun çözülmediği için Türkiye toplumu büyük bir çürüme içerisindedir. Geçmişte haksızlık yolsuzluk yapanlara bu toplum selam vermezdi. Ama maalesef bu sorunu çözmeyenler büyük bir baskı politikasıyla yaşamlarına devam ediyorlar. Kulaklarını gözlerini kapatmış bir şekilde ülkeyi yönetmeye devam ediyorlar.
800 milyar dolar işsizliğe harcansaydı Türkiye hem bölgenin hem de Ortadoğu'nun en büyük ekonomisine sahip olacaktı
Kürt meselesinden dolayı Kürt dilini konuşmasın diye bu hükümet, bugüne kadar ülkeyi yöneten bütün iktidarlar 800 milyar dolar ile 1 trilyon dolar arasında para harcadılar. Bakın en büyük yoksulluğu ve işsizliği yaşayan bu kentten şunu belirtmek istiyorum. Bu 800 milyar dolar eğer işsizliğe harcansaydı Türkiye halklarının aş bulmasına ve refahının artmasına harcansaydı bugün Türkiye hem bölgenin hem de Ortadoğu'nun en büyük ekonomisine sahip olacaktı. Ama ne diyor iktidara gelenler 'Kürt Kürtçe konuşmasın kimliğine sahip olmasın iradesi ortaya çıkmasın, varsın ülke batsın' diyorlar. Kürt sorununu çözemediler ülkeyi batırıyorlar. Şunu iyi bilmeleri gerekiyor ki bu meselenin var olduğunu söyleyen, bu meselenin demokratik yollarla çözülmesini isteyen biz Kürtler Araplar Aleviler her seferinde bu ülkede bir sorun olduğunu ve Türkiye’de yaşadığımız bütün kötülüklerin sebebinin bu sorunun çözümsüzlüğü olduğunu belirteceğiz ve bunu haykırmaya devam edeceğiz.
Siz Kürt anasını görmesin diye bu ülkenin trilyon dolarlarını har vurup harman savurup harcıyorsunuz
Mermiye ayrılan paraları bize anlatmaya çalışıyorlar. Biz işsiziz diyoruz ülkeyi yönetenler 'mermiye ne kadar para verdiğimizden haberdar mısınız' diyor, biz çocuğumuzu okula gönderemiyoruz diyoruz iktidar diyor ki 'Rojava'ya Suriye’ye attığımız topların maliyetini biliyor musunuz?' Evet mermi top pahalı biz de size şunu soruyoruz. Rojava’da yoksul Kürde niye mermi atıyorsunuz niye top atıyorsunuz? Yüzyıldır Kürtlerle niye savaşıyorsunuz? Hani hepimiz müslümandık, hani Kürtler de ümmetti, ümet kardeşiydi? İktidardakilere soruyorum ümmetsek Filistinli ile dayanışıyorsan Kürtle de dayanış. Filistin halkıyla en çok biz dayanışıyoruz ve Filistin halkının özgürlük mücadelesinin her zaman yanındayız ama hükümete diyoruz ki daha dün Rojava'da eğitim kurumlarını, sağlık kurumlarını, oradaki elektrik tesislerini bombalayarak Kürtlere kardeşiz diyemezsiniz. Kürtler sizin bu yalanınızı, kendilerine dönük bu düşmanlık politikalarını çok iyi biliyorlar. Eğer kardeşsek önce Kürt sorunu çözülecek. Eğer kardeşsek Siirtlinin Vanlının iradesine kayyım atamayacaksın. Eğer kardeşsek Kürt çocukları üniversiteyi bitirdiklerinde mülakat adı altında 'HDP’li misin, Kürt müsün, DEM Partili misin' diye sorular sorarak onları elemeyeceksiniz. Evet biz kardeş olmak istiyoruz, kardeşlik mücadelesi yürütüyoruz, ama siz kardeşlik istemiyorsunuz, siz ayrımcılık yapıyorsunuz, siz Kürtlere düşmanlık yapıyorsunuz, siz Rojava'ya düşmanlık yapıyorsunuz. Siz Kürt anasını görmesin diye bu ülkenin trilyon dolarlarını har vurup harman savurup harcıyorsunuz.
Tehditlerinize asla pabuç bırakmayız
Değerli halkımız, bunlar 'biz Kürt sorununu çözdük' dese de biz barışı savunmaya devam edeceğiz tüm baskılara rağmen, bütün antidemokratik uygulamalara rağmen, cezaevindeki yoldaşlarımız gibi sokakta da, Meclis'te de, her yerde de dimdik duracağız. Seyit Rızaların durduğu gibi asla baş eğmeyeceğiz, asla boyun eğmeyeceğiz. Şeyh Saitlerin hak arama mücadelesini, kimlik arama mücadelesini devam ettireceğiz. Vedat Aydınların, baş eğmeyen onurlu ve dik duruşuna bugün de yarın da öbür gün de sahip çıkacağız. Biz barışı savunduğumuz için özellikle son birkaç aydır işitmediğimiz hakaret, küfür, tehdit kalmadı. Sadece hükümet değil, onun küçük ortağı da aynı hakaretleri ve tehditleri savuruyor. Zannediyorlar ki Apê Mûsaların, Cegerxwînlerin, Mahirlerin, Denizlerin, Mazlumların yoldaşları bu tehditlerden korkarak mücadele etmeyecek. Çok büyük yanılıyorsunuz. Biz tehditlerinize asla pabuç bırakmayız, biz sizin gardiyanlarınızı da polislerinizi de, coplarınızı da, dipçiklerinizi de çok iyi gördük. Biz 19 yaşlarında cezaevlerinde işkencelerinizle tanıştık, yine baş eğmedik, boyun eğmedik, mücadele etmeye devam edeceğiz. Buradan bir kez daha iktidar ve ortağına sesleniyoruz, onurlu ve şerefli olmak Türk ve Kürt gençlerinin ölmesini engellemekle olur, onurlu olmak Kürt halkının, Alevi inancına sahip yurttaşlarımızın eşit haklara sahip vatandaşlar olmalarını sağlamaktır. Gençlerin ölümünü kutsayanlar, gençlerin ölümü üzerinden siyaset yapanlar ne onurludur ne de şereflidir.
Hani biz kardeştik, Arapça, İngilizce, Fransızca konuşmak serbest de niye Kürtçe yasak?
Bu ülkeye uzun süredir düşmanlık tohumları ekiyorlar. Nasıl bir kin, nasıl bir nefretse anlamakta insan güçlük çekiyor. Biz Kürt'üz diyoruz onlar yok diyorlar, biz parlamentoda halkımıza Kürtçe selamlama gönderiyoruz, bize kardeş diyenler yüz yıldır bu ülkede aynı durakta bekleyen halkların, 30 milyon Kürt'ün kullanmış olduğu dile 'bilinmeyen bir dil' diyor. Peki Kürt sorunu böyle mi çözülecek? Hani biz kardeştik? Arapça konuşmak serbest, başka bir dille konuşmak serbest, İngilizce, Fransızca konser vermek serbest, parlamentoda konuşmak serbest ki tabiki serbest olsun ama Kürtçe konuştuğu zaman bilinmeyen dil diye meclisin kayıtlarına geçiyor. O bilinmeyen dili bugün Mersin'de kongremize katılan bu coşkulu halkımız sizlere gösterecektir. O bilinmeyen dilin ne kadar asil, ne kadar kutsal, ne kadar değerli ve 15 bin yıllık bir geçmişi olduğunu Mersin’deki halkımız sizlere gösterecektir. İnşallah önümüzdeki yerel seçimlerde de o bilinmeyen dilin sahipleri sandıkta sizlere boyunuzun ölçüsünü aldıracaktır.
Bu gidişatı durduracağız, ne savaş olsun ne ülke yoksullaşsın ne de insanlar hayatını kaybetsin
Değerli halklarımız dünyanın her yerinde bir iktidar savaşı kutsuyorsa bilin ki orada bir sahtekarlık vardır. İnanın dünyanın kuruluşundan bugüne kadar savaş isteyen herkes bilin ki kendi pisliklerinin kötülüklerinin üzerini örtmeye çalışıyorlar. Her yerde bu böyledir, Irak’ta da Suriye’de de dünyanın her yerinde de böyledir. Savaşı kutsayanlardan kaçının. Savaşı kutsayanlarla yan yana durmayın, barışı kutsamak varken savaşı kutsayanlara gerekli dersleri verin. Savaşı zenginler çıkarıyor ama sıvasız evde yaşayan canını veriyor. Savaşı zenginler çıkarıyor çocukları ölenler 7500 tl emekli maaşıyla geçinenlerdir. Bu nasıl savaştır? Bu savaşı isteyenlerin çocukları refah içerisinde zevk u sefa içerisinde yaşarken yoksulların çocukları ölüyor. İşte biz bu gidişatı durduracağız, ne savaş olsun ne yoksullar ölsün ne de Kürtler ölsün. Ne savaş olsun ne de ülke yoksullaşsın diyeceğiz ve barışı savunmaya devam edeceğiz. Onların hakaretlerine ve tehditlerine rağmen. Onlar tehdit ettikleri bu halkın evlatlarının kim olduğunu henüz bilmiyorlar. Biz onlara bunu hatırlatacağız. Savaş tamtamları çalanlara Mersin'den sesleniyoruz, biz diyoruz ki biz halklar olarak bu savaş tamtamlarını çalanlardan daha cesur olacağız. Mersin'in her sokağında her mahalesinde her salonunda yaşasın barış, yaşasın halkların demokratik mücadelesi diyerek bu savaş tamtamlarını çalanlara en büyük dersi vereceğimize eminim.
İktidara çağrı: Bir gün de siz mümin olun 7500 lira ya da asgari ücretle geçinin
Şimdi hükümet çıkmış, biz açıkladığımız zamanda çok sinirleniyorlar, emekli maaşı 7500 TL asgari ücret açlık sınırının altında. Diyoruz ki emekli nasıl geçinecek, cevabı yok. Peki diyoruz ki Türkiye toplumunun yüzde 70’i 80’i asgari ücretle geçiniyor. Bu asgari ücretle bir kişi 4 kişilik bir ailenin kirasını, eğitimini, sağlığını, giyimini nasıl karşılayacak diye soruyoruz. Hükümetin verdiği cevap nedir biliyor musunuz, diyorlar ki ‘mümin olan sabreder’ yahu hep biz mi mümin olacağız biraz da Sayın Erdoğan mümin olsun, bakanları mümin olsun, milletvekilleri mümin olsun, çifte maaş alan bürokratları mümin olsun. 150 bin lira maaş alan AKP’li bürokratlar mümin olsun, bir gün de onlar sabretsin, birgün de onlar emekli maaşı ve asgari ücretle geçinsinler söz veriyorum hepimiz müminlikle sabredeceğiz. Yoksul mümin sabretsin, fakir 7500 lira ile zar zor yaşamını sağlasın ama kendileri “gavur arabalarına gavur telefonlarına” sahip olsunlar. Vallahi Mersin halkı da seyitlerimiz de dedelerimiz de pirlerimiz de kimin mümin olup olmadığını çok iyi biliyorlar.
Bu iktidara göre Kürtsen, muhalifsen, Aleviysen, hakkını arıyorsan düşmansın
Değerli Mersin halkı siz de bu sorunları çok yaşıyorsunuz. Gençlerimiz iş bulamıyor, emin olun rakamları gördüğüm zaman şaşırdım. 728 bin üniversite öğrencisi harçlık bulamadığı için, ücretini karşılayamadığı için, yurtta yer bulamadığı için okulu bırakmış. 728 bin öğrenci okulu bırakmış ama bizim Milli Eğitim Bakanı'na sorsanız herşey çok iyi gidiyor, yurtsuz öğrenci yok, ulaşım sorunu yaşayan öğrenci yok. Siz Mersin’lilere soruyorum gerçekten memleketi yönetenlerin bu bakanların söyledikleri doğru mudur? Büyük bir yalandır! Gençler iş bulamıyor. Hele Kürtsen, muhalifsen, Aleviysen, hele 'kimliğim hakkım' diyorsan zaten sen bir düşmansın. 'Okulu bitiremiyor iş bulamıyor. Çünkü babası DEM Partili, annesi kardeşi DEM Partiye oy vermiştir.' En başta eleniyor gençlerimiz, göç etmek zorunda kalıyor. Asıl bu iktidarın yarattığı en büyük sorun göçtür. Lütfen gençlerimiz kentlerine sahip çıksın lütfen ailelerinin yaşadığı yerde yaşasın. Gençleri göç yollarına düşürenler Kürtlere devrimcilere demokratlara büyük kötülük yapıyorlar. Gençlerin olmadığı bir mücadele, gençlerin mücadele etmediği bir ülke asla demokratik olmaz. Lütfen çocuklarımıza sahip çıkalım. Göç yollarına vurmayalım. Göç yolları asimilasyon demektir, en başta Kürdistan’ın gençsizleşmesi demektir. Gençlerimiz yoksa kimliğimiz de olmaz, mücadelemiz de olmaz. Bizim için büyük anlam ifade eden gençlerin yerinde yurdunda yaşaması, doğasına diline kültürüne sahip çıkması için bütün ailelerimizi büyük bir duyarlılığa davet ediyorum.
'Kürtler kendi kimliği ve kültürü ile yaşamasın ne olursa olsun' diyorlar
Gençler göç ediyor bir taraftan da göç etmeyenlere uyuşturucu bataklığına kriminal işlere bulaşması için yönetenler en büyük kötülüğü yapıyor. Düşünün bir zamanların Akdeniz’i Çay Mahallesi Toros’u Tarsus’u, demokratik mücadelenin en sıcak merkezleri, diline kültürüne mücadelesine sahip çıkan bu mahallelerimiz şimdi uyuşturucu trafiğinin en yoğun olduğu mahalleler haline geldi. Size soruyorum Mersin İl Binası önünde bir açıklama yaptığınız zaman bütün kolluk kuvvetleriyle kameralarıyla oradalar. Türkiye'nin dört bir tarafını kameralarla cihazlarla kontrol eden bu hükümet Akdeniz’de Mersin’de Adana’da uyuşturucuyu kimin sattığını görmüyor mu? Çok iyi görüyor biliyor. Ama diyor ki 'Kürt çocuğu ya toprak altına girsin ya göç etsin ya uyuşturucuya bulaşsın ne olursa olsun ama kimliği ile halkıyla birlikte yaşamasın.' Değerli genç arkadaşlarım. Mahallelerimizi uyuşturucu bataklığından koruyacağız, uyuşturucuyu bilinçli bir politika ile evimize mahallelerimize caddelerimize kadar sokan bu iktidar karşısında mahallemizi gençlerimizi sahipleneceğiz. Değerli halklarımızın duyarlı olması çağrı yapıyoruz.
Şimdi biz burada söyledik ya uyuşturucu, göç, yoksulluk. Biz bunları dile getirdiğimiz için bizlere terörist diyorlar. Ya bunlar kimin terörist olduğunu görmüyorlar. Rojava’daki cinayetleri işleyenleri görmüyorlar, Roboskî’de yoksul Kürt çocuklarını katledenleri görmüyorlar, Ceylan Önkolları Medeni Yıldırımları güpegündüz sokak ortasında katledenleri görmüyorlar. Bize terörist diyenler aynaya bakınca asıl gerçek teröristi görecektir.
DEM Parti’nin çok kültürlü çok kimlikli anlayışına en uygun kentlerden biri de Mersin’dir
Mersin DEM Parti’nin kendisidir. DEM Parti nasıl çok renkli ise nasıl Kürt'ü, Alevi'yi, Asuri'yi Ermeni'yi ve diğer etnik ve inanç gruplarını çalışmalara katıyorsa, nasıl Türkiye'nin en renkli ve kapsayıcı partisi ise Mersin de partimiz gibidir. Dolayısıyla bizim DEM Parti’nin anlayışına en uygun kentlerden birisi Mersin’dir. Eminim ki Mersin halkları, bu mozaiğe sahip olan, saygı gösteren, parlamentodaki o renkli görüntüsüyle Türkiye'deki demokrasi mücadelesine en iyi fotoğrafı ortaya koyan partimize sahip çıkacaktır. Mersin kazanırsa DEM Parti kazanır; DEM Parti bu renkliliği, bütün farklılıkları barındıran fotoğrafıyla kazanırsa emin olun ki Mersinli Araplar da kazanır, Türkler de kazanır, Mersin'de yaşayan herkes kazanır. Bu kadar renkli olan, mozaiği olan Mersin Türkiye'nin 7’nci büyük nüfusuna sahiptir. Peki size soruyorum? Devlet, Mersin'e gerekli olan bütçeden yardımları yapıyor mu? Hayır! Devlet Mersin’i kendi kaderiyle baş başa bırakmış. Mersin, mücadeleci bir ruha sahiptir, Mersin yalan yanlışa karşı mazlumun yanında yer almıştır. İşte bu iktidar kimliğine sahip çıkan, mücadele veren kentleri Amed, Batman, Siirt gibi sevmiyor. Mersin’i de sevmiyor. Dolayısıyla Mersin, ayrımcılık yapan, gerekli olan ilgiyi göstermeyen, bütçeden gerekli olan katkıyı sunmayan bu iktidara karşı partimizde birleşmeli ve buluşmalı. Partimizle birlikte güçlü bir mücadele ortaya koyması gerekiyor.
Değerli arkadaşlar, sizlere soruyorum; şimdi Mersin Limanı var ki Türkiye'nin en büyük limanlarındandır. Normalde bu liman 3-5 milyonluk bir kentin çok rahat bir şekilde yaşamasını sağlayacak bir alt yapıya sahiptir. Peki, Mersin Limanı ne yapıyor? Mersin Limanı resmen durdurulmuş bir noktadadır. Mersin Limanı ne ile gündeme geliyor? Uyuşturucu trafiği ile. Kimle gündeme geliyor? Eski bir bakanla ve onun yanında fotoğraf verenlerle gündeme geliyor. Mersin Limanı'nı uyuşturucu trafiğiyle Türkiye'nin gündemine getiren bu iktidara lanet olsun, yazıklar olsun.
Mersin’i de demokratik yerel yönetimlerimizle yönetmeye talibiz
Bakın değerli arkadaşlar inanın Türkiye'nin birçok yerinde iki kent arasında 60 km mesafe yok ama her iki kentte de havaalanı olan onlarca kent var. Ya sizlere soruyorum? Türkiye’nin 7’nci büyük nüfusuna sahip Mersin’de neden bir havalimanı yok? Mersin halkları hükümete, onun milletvekiline, onun belediye başkanlarına siz Mersin’i seviyorsanız neden bir havaalanı yok, neden bir havaalanı yapılmıyor sorusunu sorsunlar. İşte bütün bu hazımsızlık sizin kimliğinize ve dilinize sahip çıktığınızdan dolayıdır. Deprem sonrası Mersin büyük bir göç aldı. Zaten 90’larda özellikle Kürdistan coğrafyasında köy yakmalarından dolayı, katliamlardan, faili meçhul cinayetlerden dolayı zorunlu bir göç aldı. Bizim halklarımız kendi köyünde kendi ilinde rahat ve huzurlu yaşayamadığı için buralara geldi. Mersin büyüdü. Şimdi bir de deprem sonrası göç aldı. Bir de Ortadoğu'daki çatışma ve savaşlardan dolayı göç alıyor. Peki bu kadar yoğun göç alan Mersin'in altyapısı buna hazır mıdır? Hayır! Hükümet nerede, devlet nerede? Onun adına siyaset yapanlar nerede sorusunu sorduğumuz zaman başka başka bir şeyler söylüyorlar. İşte değerli halkımız bizler inşallah bir gün iktidar olduğumuz zaman kentler ve insanlar arasında asla ayrımcılık yapmayacağız. Kürt, Türk, Alevi, Arap diye zaten ayrıma gitmeyeceğiz, hepimiz kardeşiz ve hepimiz bu topraklar üzerinde yaşıyoruz. Ama en önemlisi kentler arasında ayrım yapmayacağız. Trabzon’u da, Tekirdağ’ı da, Kayseri’yi de, Mersin’i de, Yozgat’ı da, Amed’i de, Siirt’i de aynı şekilde aynı sıcaklıkla seveceğiz, bağrımıza basacağız. Devlet olanaklarının hepsini adil ve eşit bir şekilde dağıtacağız.
17 bin liraya insanlar nasıl geçinecek, nasıl kira ödeyecek, nasıl kombisini açacak?
Şimdi büyük bir göç var, nüfus arttı, altyapı bitmiyor. Ne oldu? Kiralar 3-5 kat fırladı. Sayın Erdoğan, sayın hükümeti yönetenler, asgari ücreti 17 bin liraya çıkardılar ama büyük bir zam yaptıklarını söylüyorlar. Mersin’de en ucuz ev kirası 10 bin liradan başlıyor. Peki 17 bin lira alan vatandaş 10 bin lirasını kiraya verecek de neyle geçinecek? Kombisini nasıl açacak, çocuğunu nasıl okula götürecek? İşte bu hükümet bu kadar duyarsızdır. Dolayısıyla bu kiralar meselesi, hükümet meselesidir. Lütfen eleştirin, dile getirin. Bu kadar astronomik bir enflasyonda kiraların bu kadar artması da yurttaşımızı, emekçileri yoksulları kirada oturanları büyük oranda eziyor. İnşallah biz geldiğimizde bunları da ortadan kaldıracağız. Şimdi uyuşturucu yetmiyor. Mersin gibi huzur kenti her gün cinayetlerle gündeme geliyor. Bireysel silahlar o kadar çok ki artık her gencin belinde, her insanın belinde bir tane silah var. Peki bu devlet nerede? Kürt açıklama yaptığı zaman boynunu tutan, başını tutan, kolunu tutan, cezaevinde yollayan, yargılayan bu devlet bu kadar bireysel silahlanmanın yüksek olduğu Mersin’de neyi bekliyor? Bu soruyu da bu kentin bürokratına, bu kenti yönetenlere sormak istiyorum.
Mersin’i üvey evlat gördükleri için Nükleer Santral yapıyorlar
Değerli arkadaşlar, bir başka Mersin’in önemli sorunu var. Şimdi bu nükleer santrallerin hastalık yaydığını artık bilmeyen yok. Dünya toplumunun yüzde 90’ı nükleer santrallere karşı ama nükleer santral sevdalısı olan bir hükümetle karşı karşıyayız. Millet kapatıyor, dünya nükleer santrallerini kapatıyor, bunlar Mersin'de nükleer santral açıyorlar. Bunlar hangi akılla yaşıyorlar, neyi takip ediyorlar? Aynı dünyada değil miyiz? Hiç mi bunlara akıl veren yok? İnsanlar artık alternatif doğaya, insana zarar vermeyen enerji kaynaklarına yatırım yaparken AKP nükleer santrallere yatırım yapıyor. Nerede yapıyor? Mersin'de yapıyor. Neden? Mersin'i üvey evlat gördüğü için. Değerli Mersinliler emin olun, bu meselenin de takipçisi olacağız. Çocuklarımızın zehirlenmesine, insanlarımızın kanser olmasına, yaşamlarının doğlarının bozulmasına izin vermeyeceğiz.
Hırsızlıklarını yolsuzluklarını gündeme getirdiğimizde terörist diyorlar
Karaca İlyas var, hepiniz biliyorsunuz. Bize de yoğun şikayetler geliyor. Adamların zihniyeti bozuk. Katı atık tesisi kuruyorlar. Ya dünyanın her yerinde katı atık tesisleri var, yok değil. Benim belediye başkanlığı yaptığım Siirt’te de vardı. Orada da getirip kent merkezinin içine kurmuşlardı. Götürmüşler Karaca İlyas'a katı atık tesisi kurmuşlar. Tarım arazilerini bozmuşlar. Oradaki koku, toz, duman Karaca İlyaslıların yaşamını etkiliyor. Siz katı atık tesislerine bunca para harcadınız niye daha uygun bir yerde kurmadınız dediğimizde de terörist diyorlar. Ne diyorsak terörist diyorlar. Bir iktidar en fazla hangi kelimeyi kullanıyorsa bilin ki o kelimeye en yakın insanlar ve o zihniyette olanlar onlardır. Karaca İlyaslı halkımıza seslenmek istiyorum, burada yerel yönetimleri aldığımızda bu sorunu çözmek için elimizden gelen bütün çabayı yapacağız.
Kayyımlar kent düşmanıdır, kadın ve gençlik düşmanıdır, Kürt düşmanıdır
Kayyımları anlatmaya gerek yok. Kayyım demek, yolsuzluk, hırsızlık demektir. kayyım demek kadın düşmanı demektir, genç düşmanı demektir, kent düşmanı, doğa düşmanı demektir. Kayyımlar en başta Kürdistan’a atandığında ilk önce kadın kurumlarını kapattılar, sonra Apê Mûsa Anterlerin, Cegerxwînlerin, Bedirxanların isimlerini yasakladılar. Kürtçe isimleri binaların üzerinden söktüler, yerlerine Türkçe kelimelerle belediye isimlerini yazdılar. Kayyımlar çocuklarımızın anadiliyle kreşte eğitim görmesini engellediler, kayyımlar belediyenin bütçesini çar çur ettiler. Mardin kayyımını duydunuz. Dünyada bu kadar hırsızlık yapan başka kayyım yok. Diyarbakır kayyımının zaten önünden geçilmez. Benim belediye başkanlığı yaptığım Siirt, Batman, Kars öyle. Nereden tutarsan tut, yolsuzluk ve usulsüzlük. Bizim Akdeniz belediyemize de kayyım atadılar.
Uyuşturucu baronları için bir Escobar'ın limanları bir de Mersin limanı bu kadar çok tanınıyor
O kayyımların ne yaptığını en iyi Akdenizli hemşerilerimiz biliyor. Sonra da hile ve oyunlarla Akdeniz Belediyesi'ni aldılar. Ha kayyım ha AKP belediyeciliği. Kayyımla AKP belediyeciliği birbiriyle aynı. Siirt'te kayyım var, usulsüzlük yapılıyor, Muş'ta yapılmıyor mu? En büyüğü yapılıyor. Bakın size Akdeniz'den bir örnek vermek istiyorum. Akdeniz Belediyesi 50 milyon borçlanmak için belediye meclisini topluyor aynı zamanda kimi taşınmazları da satmak istiyor. Demek ki belediye başkanına yetmemiş belediyeye gelen bütçe. Aynı zamanda belediyeyi tekrar alacağımızı çok iyi bildiği için kimi taşınmazları da askeriyeye, bakanlığa devrediyor. Hani o talan mantığı var ya, ne tuttuysam kar. Akdeniz belediye başkanı, belediye meclisini topluyor diyor ki taşınmazları satacağım, bakanlığa devredeceğim, 50 milyon borçlanacağım. Bizim onurlu şerefli belediye meclis üyelerimiz de diyor ki hayır bu taşınmazlar Akdeniz halkınındır, Mersin halklarınındır bunu satamazsın, niye bakanlığa devrediyorsun, niye kadınlara, gençlere hizmet alanı olarak buraları inşa etmiyorsun diye soruyor. Belediye meclisinden bu karar geçmiyor. AKP Belediyesi'nde bu karar geçmediği için 5 belediye meclis üyemizi gözaltına alıyorlar bu kararı geçiriyorlar, hem taşınmazların satış kararını alıyorlar hem de Akdeniz Belediyesi'ni 50 milyon daha borçlandırıyorlar. Size soruyorum bu vicdan mıdır ahlak mıdır islami midir? Bu hırsızlık çapulculuk değilse nedir? Sonra belediye meclis üyelerimiz serbest bırakıldı. Ey kayyımlar ey AKPli belediyeler. Siz zannediyor musunuz ki biz geldiğimizde bu dosyalarınızı açmayacak bu yolsuzluklarınızı ortaya çıkarmayacağız? Emin olun Eş Genel Başkan olarak ilk geleceğim belediyelerden biri Akdeniz Belediyesi olacaktır. Buradaki gençlerimizin bir kuruşunu çarçur etmişlerse yakalarından tutacağız suç duyurusunda bulunacağız, fitil fitil burunlarından getireceğiz.
Mersin’de sorun çok, Mersin çok kimlikli ama ekonomik kimliği yok. İnşallah ona bir ekonomik kimlik de kazandıracağız. Tarım kenti ama her taraf imar altında neredeyse tarım alanı kalmadı. Turizm kenti ama yatırım yok. Liman kenti ama ticaret dışında her şey yapılıyor. Uyuşturucu ticaretiyle Escobar’ın hakim olduğu limanlar bir de Mersin limanı dünyanın her yerinde biliniyor. Esrar eroin gibi kriminal işlerini yapanlar tarafından biliniyor. Kolombiya’ya gidin Türkiye nerede diye sorun bilmezler Mersin limanı nerede derseniz hemen gösterirler.
Kürt sorununun çözüm muhatabı Sayın Öcalan'dır
Cezaevlerinde açlık grevleri var. Biz de o tezgahlardan defalarca geçtik ama halkımızın yanındayız. Niye açlık grevi yapıldığını siz biliyorsunuz ama Türkiye kamuoyu bilmiyor. Cezaevindekiler diyorlar ki artık yeter, gençlerimiz ölüyor, ekonomi battı bitti, Türkiye çürüyor, büyük bir yoksulluk işsizlik var. Bunların temelinde de Kürt meselesinin çözülmeyişi yatıyor. Bu Kürt meselesini çözün diyor cezaevindeki yoldaşlarımız. Kürt meselesini çözün diyorlar, Kürt meselesini çözmek için Sayın Öcalan üzerindeki mutlak tecridi kaldırın diyorlar. Cezevindeki yoldaşlarımız diyor ki Türkiye halkları iki yıl rahat nefes aldı o iki yılda da çözüm süreci vardı. Diyor ki tekrar halkların rahat nefes alması için demokrasi için barış için sayın Öcalan üzerindeki tecridi kaldırarak müzakere edin diyaloga geçin. Bu sorunu çözün, bu sorunun muhatabı Sayın Öcalan diyorlar. Ama maalesef iktidar kulaklarını kapatmış bir şekilde Türkiye’yi uçurumun kenarına getirdiler. İnşallah Mersinli Alevilerle Türklerle Kürtlerle birlikte, bizi tanımayan bizi yok etmeye çalışan dilimize kültürümüze düşmanlık eden bu anlayışı hep beraber göndereceğiz. Umudumuzu koruyoruz. Bu salondaki coşku beni o kadar çok sevindirdi ki eminki bundan sonra biraz daha güçlenecem kendimi dinamik hissettim. Bizi de cezaevindeki yoldaşlarımızı da ayakta tutan bu inancınız bu gücünüzdür. Kesinlikle ona layık olacağız. Bizler büyük oranda partimizi yeniledik vekillerimizi yeniledik, sözümüze anlam kattık, Kürt'ün emekçinin yoksulun ezilenin parlamentodaki sesi sözü olduk. Son 3 aydır arkadaşlarımızın yaptığı çalışmalar çok kıymetlidir. Dilimizi kültürümüzü savundukları için bundan taviz vermedikleri için onurlu bir duruş sergileyen arkadaşlarımıza teşekkürlerimi iletiyorum.
Kayyımlarınız, saldırılarınız işe yaramadı kaçak seçmenleriniz de işe yaramayacak
Cezaevindeki arkadaşlarımızın sesi ve soluğu olacağız, birgün cezaevleri özgür olacaktır. AKP baskıyla elde edemedi, kayyımla da yürümüyor, kimse kayyımları istemiyor. Şimdi kaçak seçmen diye bir şey keşfettiler. Siirt'ten Şırnak'a onlarca kentte, daha önce 7 seçmenin oy kullandığı adreste 1400 seçmen kaydetmişler. 90 seçmenin oy kullandığı adrese 2 bin seçmen yazmışlar. Nereden getirmişler bu hayali seçmenleri Giresun’dan Gümüşhane'den Trakya'dan Marmara'dan. Böyle bir adaletsizlik olabilir mi? Bileğini bükemediği siz değerli halkımızın bileğini şimdi kaçak seçmenlerle bükmeye çalışacaklar. Bu oyunları boşa çıkaracağız. Gasp ettiğiniz kentleri alacağız. Ne baskılarınız ne zulmünüz ne cezaevleriniz ne de kaçak seçmenleriniz onurlu halkımızın mücadelesini asla yenemeyecektir. 2023 yılı zor oldu mücadele ile geçti. Ama çok onurlu bir duruş ortaya konuldu. 2024 yılının Türkiye'de yaşayan herkese hayırlı olmasını, büyük bir coşku ve mücadele ile geçmesini diliyorum.
31 Aralık 2023