Eş Genel Başkanımız Tuncer Bakırhan, haftalık Meclis Grup Toplantımızda güncel gelişmeleri değerlendirdi. 1 Mayıs eylemine katıldıkları için tutuklananların ailelerinin ve çok sayıda konuğun katıldığı grup toplantısında konuşan Bakırhan şunları söyledi:
Çorum Katliamında yaşamını yitirenleri anıyoruz, unutmayacağız
Merhaba hun bixêr hatin. Ez we silav dikim. Çok değerli misafirlerimiz, kıymetli çalışma arkadaşlarım, grubumuza hoş geldiniz. 1 Mayıs'ta tutuklanan arkadaşların ailelerini selamlıyorum. Bu vesile ile 1 Mayıs’ta tutuklanan arkadaşlarımızın derhal serbest bırakılmasını istiyoruz. Onlarla dayanışma içinde olacağız. Bu dava ile ilgileneceğiz. Ne kadar traji-komik değil mi? “En çok darbeye maruz kalan siyasi parti biziz” diyen AKP Genel Başkanı askeri darbe dönemlerinde de 1 Mayıs alanının yasaklandığını biliyor muydu? Bir taraftan askeri darbenin yasakçı zihniyetini 1 Mayıs’ta devam ettiriyor, diğer taraftan da en çok darbeye maruz kalan parti olduklarını söylüyor. İşte böyle bir ülkede yaşıyoruz.
Yarın Çorum Katliamının yıldönümü. Katliamda 57 canımız yaşamını yitirdi, onları minnetle ve saygıyla anıyorum. Çorum Türkiye’deki karanlık odakların, kirli ellerin yaptığı katliamlardan sadece biridir. Çorum Katliamını unutmayacağız. Bu kirli katliamları yapanları da lanetliyoruz. Bu ve benzeri katliamların açığa çıkması için de var gücümüzle çalışmaya devam edeceğiz.
İsrail’in Refah’taki katliamını lanetliyoruz
Yine hep beraber canlı yayınlardan takip ediyoruz. Bugüne kadar hiçbir katliam böylesine canlı yayınlanmıyordu. İsrail ordusu son olarak Gazze'nin Refah kentinde, yerlerinden yurtlarından göçerek çadır ve barınaklarda yaşayan Filistinlilerin yaşadığı alana bombalar yağdırdı. Onlarca insan yaşamını yitirdi. Bu katliamı da lanetliyoruz. Filistin halkı yalnız değildir. Uluslararası devletler kınamakla yetindiler. Biz de bunlara çok şahit olduk. Kürtler, devrimciler, emekçiler defalarca tutuklandığında, katledildiğinde, siyasi iradelerine kayyım atandığında aynı kınama mesajlarını bizler de duyduk. Utangaç bir şekilde kınamakla bu katliamlar maalesef durmuyor. Dünyada hiçbir hukuk durduramıyor, durdurmuyor ya da durdurmak istemiyor. Katliamlara devam eden Netanyahu yönetimini kınıyoruz. Netanyahu dünya tarihine bir katliamcı olarak geçecektir. Devletlere çağrı yapmayacağız, çünkü o utangaç kınama mesajlarını veren devletlerin bir şey yapmayacağını bir kez daha anladık. Ben dünya halklarına, emekçilerin çağrı yapmak istiyorum: Lütfen Filistinlilerin yaşamış olduğu bu katliamlara itiraz edin, ülkenizdeki iktidarlarınızı zorlayın. Yoksa bu utangaç kınamalarla, Filistin halkının canlı yayınlarda katledilmesini daha çok izlemek durumunda kalacağız. Bir kez daha kınıyoruz. DEM Parti olarak, Kürtler ve emekçiler olarak dün olduğu gibi bugün de Filistin halkıyla dayanışma içerisinde olacağız.
“Kendimizi Demokrat Parti’nin devamı sayıyoruz” diyenler darbe bildirisini okuyanlarla bugün kol kola
Son yüzyıla baktığımız zaman darbelerin en fazla gerçekleştiği ülkelerin başında maalesef Türkiye geliyor. Neredeyse her on yılda bir darbe oluyordu. Son 22 yılda ise bir biçimde birkaç yılda bir darbe oluyor. Darbeler sadece tank top, asker dipçiği ve postallar değil. Siyasi darbeler de oluyor, bürokratik darbeler de oluyor. Türkiye’de askeri darbelerle birlikte bu darbelerin sayısı da çok fazladır. Her gün halkın iradesine dönük işlenen hukuksuzluklar bir darbe değil de nedir? Kürt halkının seçmiş olduğu iradesinin yerine kayyım atayıp seçilmiş insanları cezaevinde tutsak etmek bir darbe değil midir? Darbe illa ki postal mıdır, tank mıdır? Darbenin en alasını 22 yıldır hep birlikte emekçiler, ezilenler, Aleviler, kadınlar, sol ve sosyalist çevreler olarak yaşıyoruz. Dün 27 Mayıs Darbesinin yıldönümüydü. Bu darbede de yine anayasa rafa kaldırılıp feshedildi. Bu ülkede başbakan ile iki bakan idam edildi. Bu darbeyi de kınıyoruz. “Kendimizi Demokrat Parti’nin devamı sayıyoruz” diyenler darbe bildirisini okuyup idamların önünü açanlarla bugün kol kola birlikte iktidarda bulunuyor. Demokrat Parti’nin nasıl devamı oluyor, bunu da anlamakta güçlük çekiyoruz.
Her yerde askeri ve siyasi darbelere karşı duracağız
27 Mayıs sonrasında gelişen 12 Mart, 12 Eylül, 28 Şubat ve daha nice müdahale de darbe mekaniğinin Türkiye'de hala güncel olduğunun en iyi göstergesidir. Bu darbe mantığından kimlerin faydalandığını hep birlikte yakın zamandaki askeri ve siyasi darbelerden gördük. Darbeden kimlerin zarar gördüğünü de biz yaşayarak gördük. Şu anda bu salonda bulunan birçok arkadaşımız hem askeri hem siyasi darbelerden dolayı işkence gördüler, tutuklandılar, cezaevine girdiler. Yani darbenin yararlananları belli. Darbenin zarar görenleri ise bizleriz. Dolayısıyla bizler her yerde emekçilerle, ezilenlerle birlikte askeri ve siyasi darbelere karşı duracağız. Biraz önce söyledim. Erdoğan dün “Türkiye'nin en fazla darbe girişimine maruz kalan hükümetiyiz” diyor. Peki siz darbe girişimine maruz kaldıysanız, biz ne olduk? 12’nci partimiz, insaf! 11 partimiz kapatılmış ya da kapatılmak zorunda bırakılmış. Binlerce yöneticisi, eş başkanları, milletvekilleri, belediye başkanları cezaevlerinde tutuluyor. Cezaevlerinde bizden dolayı yer kalmadı. O yüzden S tipi, Z tipi cezaevleri açmaya devam ediyorlar. Beyefendi de “en fazla darbeye maruz kalan parti biziz” diyor. Buna gülüp geçmek gerekiyor. Sanırım herhalde farkında değiller ne yaptıklarının. 15 Temmuz’a “Allah’ın lütfu” diyenler sanki kendileri değildi.
Karanlık gider, mücadele kalır
Kobanî Kumpas Davası, Gezi Davası, HDP Kapatma Davası… Bugüne kadar süren bütün rehin davalarının tamamı açık birer darbedir. Biz bunları darbe olarak adlandırıyoruz. Bugün de Gezi’nin yıldönümündeyiz. Bu vesileyle halkların mücadelesini tekrardan selamlıyoruz. Gezi halkların haklı itirazıdır. Dün olduğu gibi bugün de bu haklı itirazın yanında duracağız. Karanlık gider, Gezi kalır; karanlık gider, mücadele kalır diyoruz. Gezi demokratik bir hak talebidir. Bu böyle bilinsin. Gezi yargılanamaz. Bu vesile ile Gezi’de yaşamını yitiren devrimcileri ve yurttaşlarımızı saygıyla anıyoruz. Gezi nedeniyle tutsak olan arkadaşlarımıza da buradan selam ve sevgilerimizi yolluyoruz.
Eskiden devlet çete ve mafyayı kontrol ederdi, bugün çete ve mafya devleti kontrol ediyor
Yine tecrit üzerinden Kürt meselesinde çözümsüzlüğü dayatmak da aslında bu darbe mekaniğini canlı tutmaktır. Tecrit kimin işine geliyor, tecritle neyin üstü örtülmeye çalışılıyor Türkiye halkları çok iyi biliyor. Son 70 yıldaki darbelerin yürütücülerine, bildirilerine ve sonrasına bakıldığında tek bir parti görülecektir. Sürekli bu darbelerde MHP’yi görüyoruz. 1970’lerdeki kriz ve kaosa bakın yine MHP’yi göreceksiniz. 90’lardaki kriz ve kaosun baş aktörü yine MHP’dir. Çünkü bunlar varlığını krizden, kaostan ve darbelerden alıyor. Bugün de AKP’yi yanına alarak demokratik siyasete ve toplumsal taleplere her gün darbeler yapıyor. Bu iki siyasi partinin genel merkezleri, siyasi darbelerin planlandığı ve yürürlüğe konulduğu yerler olarak tarihe geçecektir. AKP ve MHP’nin genel merkezleri, parti merkezi değil darbelerin karargahı haline gelmiştir. Eskiden devlet, mafya ve çeteleri kontrol ederdi, hiçbir çete ve mafya devletin bilgisi olmadan tek bir çöpü kaldırıp başka bir yere koymazdı. Cinayetler dahil olmak üzere. Bugünün Türkiye’sinde ise mafyalar ve çeteler artık devleti kontrol ediyor. Yargıda varlar, sanatta varlar, sporda varlar, siyasette varlar. Medyada zaten haddi hesabı yok. Çete zihniyeti Türkiye’nin her yerine sirayet etmiş durumdadır. Düşünün tuğgeneral olmuş, sınırda insan kaçakçılığı yapıyor. Her şey aleni bir şekilde ortadayken yargılanmak yerine emekliye sevk ediliyor. Başsavcı bu suçu örtbas etme karşılığında daire alıyor. Resmi çakarlı araçlar Türkiye’de katilleri taşıyor. Bunu görmeyen yok ama bir tek yargı görmüyor.
Kimse kalkıp bu çete düzenini bize kamu düzeni olarak satmasın
Kimse kalkıp bu çete düzenini bize kamu düzeni olarak satmasın. Türkiye toplumu artık buna inanmıyor. Ankara’nın ortasında cinayet işlendi, tüm detayları sonuçlarıyla birlikte ortada. İşlem yapan yok. Buyurun haydi işlem yapın. Tabii ki yapmazlar. Peki, niye işlem yapmıyorlar? Çünkü beka dedikleri şey bu çete düzeninin bekasıdır. Onlar beka dedikleri zaman aklınıza çocuklarımız, gençlerimiz, ülkemizin demokratik geleceği gelmesin. Onların beka dedikleri şey tam da bu çürümüş düzeni korumaktır, bu çürümüş düzenin bekasıdır. Bir yıl öncesine kadar çete ve mafyayı koruyan bir bakanlığımız vardı. Oysa gerçek şimdi anlaşılıyor. Bakanın ismi tutanaklarda uyuşturucu işiyle anılıyor. Bunu biz söylemiyoruz, bu bir iftira değil. Çeteler ve mafyalar gözaltına alınırken verdikleri ifadelerle tüm bunlar sabittir.
Devletin iskeletine çeteler sızdı, iskelet çürüdü
Yıllarca devletin iskeleti bürokrasidir diye anlatmaya çalıştılar. Bürokrasi, bürokrasi, bürokrasidir. Evet, şimdi bürokrasiye çeteler sızdılar. Bürokrasi çete ve mafyaların eline geçti. İskelet dediğiniz şey çürüdü, çöktü. Uyuşturucuyla mücadelenin en büyük amaçları olduğunu söylüyor hükümet yetkilileri. Buradan İçişleri Bakanlığına ve AKP hükümetine sesleniyorum; uyuşturucu ile mücadele etmek istiyorsanız, iktidarınızın içinde çöreklenmiş çetelere dur deyin. Çürümeye son vermek mi istiyorsunuz, JİTEM ittifakını bitirin. JİTEM ittifakı ile bu ülkeyi yönetiyorsunuz. JİTEM ittifakı devam ettikçe katiller çakarlı araçlarla olay yerine taşınacaktır, rüşvet alanlar ve insan kaçakçılığı yapanlar yargılanmayacaktır. Çürümeyi önlemenin en önemli yollarından biri bu JİTEM ittifakına son verilmesidir.
Türkiye gri listeden çıkmak istiyorsa öncelikle MHP ve AKP’nin kol kanat gerdiği çeteleri tasfiye etmeli
MHP ile ittifak bugün AKP’nin işine geliyor olabilir. Ancak emin olun, 70’lerden günümüze kadar bütün kaos ve krizlerin baş aktörü olan MHP, AKP’nin sonunu da yavaş yavaş getirecektir. Gittiğimiz her yerde, sokakta, mitingde, gezdiğimiz kentlerde gerçek AKPliler bu ittifaktan rahatsız. Bu rahatsızlıkları hepimiz biliyoruz ama Saray bilmiyor. Çünkü Saray’ın işine geliyor. Fakat nasıl bir sonla AKP karşılaşacak bununla hepimiz şahit olacağız. Türkiye gri listeden çıkmak istiyorsa önce MHP ve AKP’nin kol kanat gerdiği çeteleri tasfiye etmesi gerekiyor. Tüm bu yapılar ve yarattığı çürüme, savaşın darbe mekanizmasının ve bundan beslenen siyasetin ortaya çıkardığı sonuçtur. Türkiye bu hakikatlerle yüzleşmezse daha büyük çürüme ile karşı karşıya kalacaktır. Çözüm çok basit; güçlü demokrasi, gerçek adalet, hakikat ve yüzleşme, Kürt sorununun demokratik çözümü, darbe ve vesayet mekanizmasının tasfiye edilmesi. Bunlar olmadan biraz önce bahsettiğim olumsuzlukların tamamını biz 85 milyon insan birlikte yaşamak zorunda kalacağız.
Her şeyi kapatma sevdanızdan önce o ağzınızı kapatın
Yine bir küçük çözüm önerimiz daha var. Tuttuğu takım küme düşüyor diye “bu sene düşme kalksın” diyen, oyu düştüğünde “baraj kalksın” diyen, hoşuna gitmedi diye “güneş doğmasın” diyen, fikren ve siyaseten baş edemiyor diye “DEM Parti kapatılsın” diyen toplum ve akıl düşmanı bu anlayışa bir önerimiz var. Lütfen her şeyi kapatma sevdanızdan önce o ağzınızı kapatın. Türkiye’ye en büyük hayrınız bu olacaktır.
Ülkede siyaset de yargı da güç odaklarına göre şekilleniyor. Kimi zaman cemaatler, kimi zaman siyasete bağlı çıkar ve mafya grupları yargıda etkili oluyor. Yargıtay seçimlerinde “şucular”, “bucular” diye konuşulmadı mı? Çok net bir şekilde al ver pazarlığı yapılmadı mı?
Kobanî Kumpas Davasının hakimi “Atadedeler” çetesine üye çıkmadı mı?
Ne iktidarın taht kavgalarını izleyecek zamana ne de muhalefetin iktidar olmasını bekleyecek sabra sahibiz
Ankara Üniversitesinde devrimci yurtsever öğrencilere palayla saldıran kişi Adana Ceyhan’a savcı olarak atanmadı mı? Şimdi Ceyhan’da pala hukuku mu işleyecek? Ankara Emniyetinde taht oyunlarıyla her gün karşı karşıyaydık. Şimdi taht savaşları olarak devam ediyor. İşte bu toz duman içerisinde bizlere de çok büyük görev ve sorumluluklar düşüyor. Bu ülkenin devrimcileri, Kürtleri, kadınları, gençleri, halkı savunan bileşenlerin tamamı bir araya gelmedikçe ve yeni güçlü bir mücadele yolu açılmadıkça bu tabloyu Türkiye halkları fazlasıyla yaşamaya devam edecek. Bizim sorumluluğumuz sadece bunları dile getirmek değil; bunların karşısında güçlü bir şekilde demokratik mücadele zeminini örmek ve bir araya gelmektir. DEM Parti tam da bunun siyasetini yürütüyor ve önümüzdeki dönemde daha güçlü yürütmeye devam edecek. Biz ne iktidarın taht kavgalarını izleyecek zamana ne de muhalefetin iktidar olmasını bekleyecek sabra sahibiz. Memleket çürüyor, batıyor. Barış, demokrasi, özgürlük, aş ekmek diye insanlar haykırıyor. Dolayısıyla hep birlikte barış, özgürlük, aş ekmek diyeceğimiz bir sürece hep birlikte girdik. Cumhuriyetin ikinci yüzyılında bu ülkenin yeniden inşası için önce mafya ve çete siyasetinin temizlenmesi gerekiyor. Yaşanabilir bir ülke için demokrasiyi büyütmek, demokratik alanı genişletmek gerekiyor. Demokratik dönüşüme de Kürt meselesinin çözümüyle başlanmalı. Emin olun ki Kürt meselesi çözülmediği müddetçe bu çeteler, mafyalar, çıkar grupları Türkiye’de her yere nüfuz edecektir.
Demokratik bir ülke için Kürt halkının statüsünü tanıyan, eşit yurttaşlığı esas alan bir Türkiyelilik tek çözümdür
Demokratik bir ülke için Kürt halkının statüsünü tanıyan, eşit yurttaşlığı esas alan ve herkesi kapsayan bir Türkiyelilik tek çözüm yoludur. Tekrar ediyorum: Demokratik bir ülke için Kürt halkının statüsünü tanıyan, eşit yurttaşlığı esas alan, herkesi kapsayan bir Türkiyelilik tek çözüm yoludur. Demokratik dönüşümün tapu senedi demokratik anayasa olacaktır. Demokratik anayasa ekonomik krizin de uluslararası krizin de yoksulluğun da savaşın da şeffaf bir yönetimin de çözümüdür. Bu aynı zamanda Türkiye halklarının ortak talebidir. Bu ülkenin, yeni yüzyılın başlangıcında yapacağı en iyi şey demokratik bir anayasa yapmaktır.
Tasarruf adı altında açıklanan paket tam bir şov ve aldatmacadır
Türkiye’de darbeler her zaman sadece direnenleri değil çalışan emekçileri, yoksulları, emeklileri de engellemiştir. En büyük darbe onlara vurulmuştur. Bakın 12 Eylül Darbesi yapılınca “biraz da iş verenler gülsün” diyenler ile 15 Temmuz sonrası “OHAL’i iş verenler için ilan ettik” diyenler aynıdır. Biri asker postalıyla bunu diyor, diğeri siyasetçi kimliğiyle diyor. Darbeler sermayeyi daha da büyütmek için, emekçileri ve yoksulları daha da yoksullaştırmak için yapılıyor. Bu darbe süreçlerinde emekçiler ve emekliler yoksullaşırken, sermayenin karları şaha kalkıyor. Darbeler sermayeye altın çağını yaşattı. Hep beraber görüyoruz ki açıklanan istatistiklerde de sermayenin karları katlanarak artıyor. Bakın 20 Temmuz’da Türkiye'de emeğin milli gelirden aldığı pay Türkiye tarihinin en düşük seviyesindedir. Peki, sermayenin aldığı pay ne kadardır? Türkiye tarihinin en yüksek seviyesindedir. Dolayısıyla askeri ve siyasi darbelerin kimler için yapıldığı da ortadadır. Eğer bugün milyonlarca emekli 10 bin TL’ye mahkum edilmişse, milyonlarca asgari ücretli yoksulluk sınırının altında bir ücretle yaşıyorsa, esnaf günü siftahsız kapatıyorsa, çiftçi ya ekemiyor ya da ektiğini tarladan kaldıramıyorsa tam da bu zihniyetten kaynaklıdır. Şimdi de tasarruf adı altında bir paket açıkladılar. Tam bir şov ve aldatma paketidir bu. Açıklanan tedbirlerin adı tasarruf değil hak gasplarıdır. Açıklanan tasarruf paketinin toplamı bütçe açığının 26’da 1’dir. Onlar da bununla bütçe açığını kapatamayacaklarını çok iyi biliyor.
Servet eşitsizliğini yaratan Erdoğan’ın 22 yıllık politikalarıdır
Ama aldatma, algı oluşturma konusunda her zaman çok mahir oldukları için sanki tasarruf ediyorlarmış gibi toplumu aldatmaya çalışıyorlar. Erdoğan geçen gün, “Servet eşitsizliği tarihin en yüksek seviyelerine çıktı” diyor. Bunu kim diyor? 22 yıldır Türkiye'yi yöneten iktidarın başı diyor. Gören de zannedecek ki DEM Parti Eş Genel Başkanı konuşuyor, bir demokrat sol partinin lideri konuşuyor. E, günaydın! Servet eşitsizliğini yaratan senin 22 yıllık politikalarındı. Emekçiyi ve işçiyi yoksullaştıran senin politikalarındı. Lütfen birisi ona iktidarda olduğunu söylesin. Sanki iktidar olsa bu sorunları çözecekmiş gibi anlıyor. Bakın son 20 yılda servet eşitsizliğinin en çok derinleştiği iki Avrupa ülkesinden birisi Türkiye’dir. Eğer attığınız nutuklarda samimi iseniz buyurun tasarrufu eşitsizliği bitirecek şekilde hayata geçirelim. Buna da varız. Tasarruf, vergi ve ekonomideki tercihleri değiştirmekle mümkün olur. DEM Parti olarak kapsamlı bir vergi reformu öneriyoruz. Az kazanandan az, çok kazanandan çok vergi alınsın. Dolaylı vergilerin vergi geliri içerisindeki payı azaltılsın. Sermayeye yapılan vergi kıyaklarına son verilsin. O zaman gerçekten AKP-MHP iktidarının tasarruf için bir şeyler yaptığını düşünürüz. Ama böyle bir şey yok. Tasarruf diyorlar ama tasarruf yok.
Temmuz ayına kadar asgari ücretin ve emekli maaşlarının iyileştirilmesi için bir kampanya yürüteceğiz
Tasarruf şov yapmakla olmaz, asgari ücrete ve emeklilere hakları olan zammı vermemekle olmaz. Ama onlar hem asgari ücrete zam yapmayacağız hem de kiraların sınırı yüzde 25 sınırının üzerine çıkacak diyorlar. Açıkça topluma aç kalın, açıkta kalın, ölün diyorlar. Öyle bir hale geldi ki insanlar park ve bahçelerde çadır kurmak noktasına geldi. Halkımıza, emekçilere ve emeklilere reva görülen bu yaşamı kabul etmiyoruz, etmeyeceğiz. Bunun için bugünden başlayarak DEM Parti olarak Temmuz ayına kadar asgari ücretin ve emekli maaşlarının iyileştirilmesi için bir kampanya yürüteceğiz. Kanun teklifi de verdi arkadaşlarımız. İlkesel tutumumuz da şudur. Yoksulluk sınırı neyse asgari ücret en az onun yarısı kadar olsun. Son açıklanan verilere göre Temmuz ayında yoksulluk sınırı 60 bin liranın üzerinde olacak. O zaman asgari ücret de en az 32 bin lira olsun. Hadi buradan başlayalım. Biraz emekçinin, çalışanın dostu olalım. Yine memurlara verilen seyyanen zam artışı kamu emekçilerine de verilsin. En düşük emekli maaşı da asgari ücret düzeyine çekilsin. Biraz önce saydığım talepleri Temmuz ayında ücretler artıncaya kadar sokaklarda, fabrikalarda, Meclis çatısı altında her yerde emekçilerle ve yoksullarla birlikte kararlı bir şekilde hayata geçirmek için çalışacağız. Onların sesi ve soluğu olacağız. Hep birlikte ücretlerin, maaşların artması için mücadele edeceğiz.
Uyutma dedikleri hayvanları katletmektir
Son olarak birkaç şey söyleyerek konuşmamı bitirmek istiyorum. Bildiğiniz üzere son günlerde sokak hayvanları gündemi var. Maşallah herkes tartışıyor. Biz de yakından takip ediyoruz. Gariptir, yasa tasarısının ismi ne biliyor musunuz? “Hayvan Hakları Yasa Teklifi”. Sanki hayvan haklarını koruyacak, genişletecek bir yasa tasarısı hükümet tarafından Meclis’e sunuluyor gibi anlaşılıyor. Bak burada bile bir aldatmaca var. İçeriğinde hayvan hakları yok, hayvanları katledecek teklifler var. Buna göre sokak hayvanlarını toplayacaklar, barınaklarda 30 gün boyunca misafir edecekler, ilana çıkacaklar. Sahiplendirilen hayvanları sahiplerine verecekler, gerisini de uyutacaklar. Birileri daha uyutmanın ne olduğunu bile bilmiyor. Sanıyorlar ki öyle hayvanlar uyutulacak, gece uyandırılacaklar. Oysa uyutma dedikleri hayvanları katletmektir. Doğaya, insana, canlıya düşman pratikleriyle kalıcı bir çözüm üretmekten yoksun bu iktidar çareyi yine yaşamı yok etmekte, sokak hayvanlarını katletmekte buluyor. Sokak köpekleri diye bir sorun yarattılar. Barınaklar açsaydınız, barınaklardaki hayvanların yaşam koşullarını iyileştirseydiniz, kısırlaştırmak için gerçek bir plan program hayata geçirseydiniz, bugün sokak hayvanlarının bir sorun olduğundan bahsetmeyecektiniz. Unutulmasın ki kentlerin sokakları, havası, suyu ne kadar insanlarınsa bir o kadar da en az o kadar da sokak hayvanlarınındır.
DEM Parti olarak doğanın ve tüm türlerin yaşam hakkını savunmaya devam edeceğiz
DEM Parti olarak doğanın ve tüm türlerin yaşam hakkını savunmaya devam edeceğiz. Bu hakların güvence altına alınması için de bu yasa tasarısına karşı yapacağımız gibi mücadele etmeye devam edeceğiz. Bir talimatla geldiği belli olan bu yasa tasarısının karşısında da en şiddetli ve güçlü muhalefeti yaparak sokak hayvanlarının katledilmemesi için elimizden gelen bütün mücadeleyi ortaya koyacağız. Cardin hun bi xêr hatin ser çavan hatin. Bimînin dixêr û xweşiyê de.
28 Mayıs 2024