Bakırhan: Devletin olanakları savaşa var ama Adıyaman’daki depremzedeye yok!

Eş Genel Başkanımız Tuncer Bakırhan ve beraberindeki heyet, 6 Şubat Depremlerinin 2’nci yıldönümünde Adıyaman’daydı. Bakırhan, depremin yaşandığı saat olan 4:17’de yaşamını yitirenleri anmak üzere yapılan anmaya katıldı, ardından mezarlığı ziyaret etti ve daha sonra da gerçekleştirilen halk buluşmasına katıldı. Burada konuşan Bakırhan, şunları söyledi:

Merheba ez we hemûyan silav dikim. Serê me sax be, serê gelê me sax be, serê gelan sax be. Adiyamanê êşeke pir mezin dît. Înşelah ji vê şûnde em rojên wisa nebînin. Bila ev êş bibe êşa dawî.

Hükümet olmak felaketlerin önlemini almaktan geçer

Çok değerli Adıyamanlı canlar, yoldaşlarım, hepinizi saygıyla selamlıyorum. Hüseyin Başkan da söyledi. Yaşadığımız bu cinayetlerin üzerinden 2 yıl geçti. Deprem bir felakettir, evet, biliyoruz. Ama canları asıl götüren ve bu büyük yıkımı yaratan ihmaldir, sorumsuzluktur, önlem almamaktır. Meselenin gereklerini tam olarak yerine getirmemektir. Kader diyorlar. Fakirin, fukaranın, yoksulun ölümüne kader diyorlar. Kader olmadığını hepimiz çok iyi biliyoruz. Gelirken yıkılmış bir binanın önünden geçtim. Yanında da temeli atılmış bir bina var ve hemen altından su çıkıyor. Suyun üzerine inşa edilen binanın bir depremde ne hale geleceğini zaten hepimiz deneyimledik, gördük. Yalova’da, Muş Varto’da gördük. Hükümet olmak tam da bu ve benzeri felaketlerin önlemini almaktan geçer.

Deprem vergisiyle köprü ve yol yapmışlar

Japonya’da da her gün deprem oluyor. Bizim bu yaşadığımız katliamlardakinden daha fazla insanın yaşamını yitireceği büyüklükte depremler oluyor ama orada kimse yaşamını yitirmiyor. Niye? Orada sorumlu bir hükümet var, sorumlu yerel yönetimler var. Bir insanın canının ne kadar kıymetli olduğunu bilen yönetimlerle yönetiliyor dünya. Biz de ise insanın, canın kıymeti yok. Her şeyi mal ve rant için düşünen ve bunun alt yapısını yapan bir iktidarla karşı karşıyayız. Düşünün deprem için 2002’den beri deprem vergileri kesiliyor. İsmi ne? Deprem Vergisi, “Mehmet Şimşek harcama vergisi” değil. İsmini öyle koysalardı derdik ki Mehmet Şimşek bu parayı istediği gibi harcayabilir. Ama deprem için toplanan paraları başka şeylere harcıyorlar. Yol yapmışlar, köprü yapmışlar. İnsan canından daha kıymetli işler yapmışlar. Utanmıyorlar, sıkılmıyorlar, bir de bununla övünüyorlar. İşte tam da yitirdiğimiz canlarımızın sorumluları bunlardır, önlem almayanlardır.

Utanmadan deprem bölgelerinde yaptıkları üç beş binanın önüne geçiyorlar, yaralarımızı sarıyormuş gibi yapıyorlar

Deprem her yerde oluyor ama insanlar yaşamlarını yitirmiyor. Niye burada on binlerce insan yaşamını yitirdi? Bakanın kendisi cevabını veriyor: Alt yapı yok, imar planına uygun bir çalışma yok; rantçı ve talancı bir anlayışla çalışan yerel yönetimler ve Çevre ve Şehircilik Bakanlığı var. Ruhsatı senden alamayınca gidip Çevre ve Şehircilik Bakanlığından alıyorlar. Ben de belediye eş başkanlığı yaptım Siirt’te. Orası da deprem fay hattına yakın kurulmuş bir şehirdir. Alışmışlar, bizden önce ruhsatları kolayca alıyorlarmış. Biz vermeyince de gidip Ankara’dan Çevre ve Şehircilik Bakanlığından alıyorlardı. Bakan veya bürokratlar, “Yerel yönetimler size ruhsat vermiyor, ben niye vereyim?” demiyordu. Sözde inanıyorlar ama deprem vergilerini de başka şeylere harcayacak kadar yüzsüzler. Böyle bir şey olabilir mi? On binlerce insan yaşamını yitirmiş, tek bir bürokratın ya da hükümet temsilcisinin istifa ettiğini gören oldu mu? Bir tane normal bakanlığın, bir müdürlüğün sebep olduğu can kaybından dolayı bakanlar, milletvekilleri, başbakanlar istifa ediyor. Peki, bu kadar insan yaşamını yitirdi, bir tane yargılanan hükümet yetkilisi gördünüz mü? O da yok. Bir de utanmadan deprem bölgelerinde yaptıkları üç beş binanın önüne geçiyorlar, yaralarımızı sarıyormuş gibi yapıyorlar.

Adıyaman’ın hangi yarasını sardılar?

Adıyaman’ın hangi yarasını sardılar? 64.186 bin konut teslim edeceklerdi. 20 bine yakın konut teslim edilmiş, konutların üçte ikisi yok. İki yıl geçti. İstifa yok, sözünde durma yok. Buna sebebiyet verenler yargılanmıyor. İmarda çalışan birkaç memuru, katliamlarda payı olmayanları göstermelik olarak yargılıyorlar. Kendilerini aklamaya çalışıyorlar. Gelip burada caka satacaklar. Her yer toz toprak, çamur. Hükümet yetkilisi gelecek diye bir gecede asfalt döküyorlar. O da zannedecek ki Adıyaman’ın her yeri böyle. Adıyaman’ın her tarafı inşa edilmiş diyecekler. Bizi artık kandıramazlar. Milleti kandıramadıkları için Adıyaman’ı kaybettiler. Kimse inanmıyor emin olun. Ama hesabını verecekler. Buna kader deyip işin içinden çıkamayacaklar. Bir gün mutlaka bu katliamlarda, bu can kayıplarında payı olanlar demokratik bir yargı karşısında yargılanacaktır. Hiçbir iktidarın hükmü sonsuz değildir. Adıyamanlılar, Maraşlılar, Antakyalılar bunu unutmayacak. Biz bunu unutmayacağız. Beş milyon insan göç etti. Belki daha fazla. Çünkü bu verileri de enflasyon sonuçlarını belirleyen TÜİK gibi kurumlardan alıyoruz. 5 milyon insan. Dışarıda, metropollerde kaybolmuş. İşsiz güçsüz kimsenin sormadığı, nerede kaldığını merak etmediği bir süreci yaşıyoruz.

Deprem bölgesinde Kürtlerin ve Alevilerin olduğu yerlere ayrımcılık yapılıyor

Adıyaman’da yuvalar yıkıldı, canlarımız enkaz altında kaldı. Sağ kalanlar ise yağmur, çamur, toz, duman içinde kaldı. Bu yetmiyor; bir de büyük bir ayrımcılık var. Kürtlerin, Alevilerin olduğu özellikle kırsal bölgelerde zaten bir şey yok. İnsanlar kendi olanaklarıyla ayakta kalmaya çalışıyorlar. Ayrımcılık depremde bile var. Antakya’da Alevi yurttaşların yaşadığı bölgelerdeki o toz, toprak, moloz yığını her şey orta yerde duruyor. Göçün, gidin diyorlar. Ellerinden gelse bizi buharlaştıracaklar. Bunları kabul etmiyoruz. Siz şahitsiniz. Depremin ilk üç günü büyük devletimiz neredeydi? Tişrin Barajına anında İHA’ları SİHA’ları gönderiyorlar; dağda bir kuş uçsa hemen bir F-16 kaldırıyorlar. Ama depremde üç gün insanlar bağıra bağıra, gözümüzün önünde, canlı yayınlarda yaşamlarını yitirdi. Bu bile değil bir bürokratın, bir hükümetin istifa etmesi için yeterli bir sebeptir. Ama kime söylüyoruz, nereye söylüyoruz, anlayacaklar mı?

20 metrelik F tipi cezaevi hücreleri gibi yerlerde daha kaç yıl sizi tutacaklar?

10 gün yardım gelmedi o karda, çamurda. Organize olduk. Sivil toplum örgütleri, demokratik kitle örgütleri, insanlar ellerinde ne varsa gece gündüz sizinle dayanışmak için seferber oldular. Sanki Kuzey ve Doğu Suriye’ye yardım gönderiyormuşuz gibi engelliyorlardı. Niye? Onu da bilemedim. 10 gün yardım gelmedi, su gelmedi ya! Neredeyse bazı insanlarımız susuzluktan kırılacak. Soba gönderiyorduk, sobalar gelmiyordu. Böylesine duyarsız, böylesine her şeyi kendisinde merkezileştiren, dayanışmadan korkan bir anlayış olamaz. Şimdi de tozu, dumanı, işsizliği, aşsızlığı çadırlarda ve konteynerlerde yaşayan halklarla alay edercesine Adıyaman’ın bütün billboardlarını donatmışlar. Orada yazan ne doğru? Yüzde kaçı doğru? İki yıl geçti sorunlar hala orta yerde duruyor. Mezarlığa gittik, sokağa girdik, caddeye girdik; her şey hala orta yerde duruyor. Ama Saray’a yakın medya kanallarını açtığınızda her şey güllük gülistanlık. Evleri gösteriyorlar. Banyosu şöyleymiş, mutfağı böyleymiş, çocuk odası böyleymiş. Hani gören var mı içinizde? İnsanların işletmeleri yıkıldı, ekmek kapıları ortadan kalktı. Hanginize kredi verdiler? Hanginize işletmenizi devam ettirebilmeniz için yer verdiler, katkı sundular, destek sundular? 4-5 bin liralık gıda yardımı yapıyorlardı, kimi yerlerde onu da kaldırdılar. Kartları da vermiyorlar artık. 20 metrelik F tipi cezaevi hücreleri gibi yerlerde daha kaç yıl sizi tutacaklar? Daha kaç yıl orada kalmanızı isteyecekler?

Devletin olanakları savaşa var ama Adıyaman’daki depremzedeye yok!

Devletin olanakları savaşa var, Kuzey ve Doğu Suriye’ye var, HTŞ liderini kırmızı halılarla karşılamaya var. Ama Adıyaman’ın emekçisine, yoksuluna, Alevi’sine, Kürt’üne gelince olanak yok. Olanak yoksa o zaman istifa edin! Elektrik sorun, barınma sorun, sağlık sorun, iş olanağı yok… Ne yapsın depremzede? Bugün acaba Cumhurbaşkanı burada ne diyecekti? Bürokratları ona ne anlattı? Gece yarısı atılan asfaltı, sanki deprem bölgelerinin her tarafında varmış gibi mi düşünüyor? Bütün yaralarınızın sarıldığını mı düşünüyor? Merak ediyorum. Çarşı projesi yapacaklardı Adıyaman’da. Biz de sevinmiştik. Bir taraftan bir yıl içinde konutlar yetişir diye düşündük. İki yıl geçmiş daha yeni temel atıyorlar. Kim bilir kaç yıl sürecek? Belli değil. Bittiğinde kime verileceği belli değil. Söz veren, büyük büyük laflar eden ama asla yerine getirmeyen bir pratikle maalesef karşı karşıyayız. Kusura bakmayın. Böyle olumsuz şeyler anlatmak istemezdim.

Çarçur edilen deprem vergileriyle bir milyon konut yapılırdı

Burada böyle siyaset falan da yapmayız biz. Bu tür katliamların, cinayetlerin siyaseti olmaz. Yiten bizim canımız olduğu için, yitenin acısını yüreğimizde hissettiğimiz için bunları konuşuyoruz. Biz kendimizi sizden farklı bir yere koymuyoruz. Sizi kardeşimiz, ailemiz, arkadaşımız, canımız olarak gördüğümüz için bunları konuşuyoruz. Yaraları sarmışlar! Gelip Adıyaman’a baksınlar! Trafik desen yok. Bu toz duman insanı hasta eder. Devlet seferber olsun. Sermayeye yaptıkları vergi indirimlerini, vergi aflarını deprem bölgelerine harcasalardı, 50 defa buraların sorunları bitmişti. Çarçur ettikleri deprem vergisiyle kaç bin konut yapılıyordu biliyor musunuz? 2002 yılından bugüne kadar toplanan deprem vergileriyle tam bir milyon konut yapılırdı. Yani bunun iki katı, üç katı yapılırdı. Deprem vergisi yok, ayrımcılık her yerde sürüyor. İnsanın dili bile varmıyor. Can kaybını yaşayanların kimliğinin bir önemi var mı? Hangi köyün hangi inanca bağlı olduğunun ayrımcılık konusu yapılması ne kadar ayıp, ne kadar günah, ne kadar büyük bir vicdansızlık! Yani Maraş’ta Trabzon Caddesinde oturunca daha mı çok hizmeti hak ediyorsun? Bulamlı olunca hizmetsiz mi kalman gerekiyor? Devlet yoktu. Bu söylediğimin toplamıdır. İlk günden bugüne devlet yok ama dayanışma var. Sizin yaşadığınız sorunları her zeminde dile getiren dostlarınız, kardeşleriniz var. Emin olun ki her konuşmamızın gündemi depremdir, deprem bölgesidir.

Unutmayacağız, affetmeyeceğiz, hesabını soracağız

Türkiye bir deprem bölgesidir. Fay hattının geçmediği neredeyse il, ilçe yok. Peki, deprem bölgesinde önlemler bu kadar mı olur, böyle mi alınır? Önlem almayan bu işin suçlusu, sorumlusu değil midir? Depremdir, doğal felakettir. Başka bir şey de olabilir. Sel de olabilir. Sel yatağına ev kurdurtmuşsan, yerleşim alanı inşa etmişsen, orada yaşamını yitirenlerin sorumlusu sensin. Ama sorumluluğu başkasına atan, sorumlu olarak kendini görmeyen, çaycıyı sorumlu gören, memuru sorumlu gören ve karar verme mekanizmalarında olmamalarına rağmen onları yargılayan bir anlayışla karşı karşıyayız. Ne yapıyorlar? İşyerleri gitti, evler gitti ama onlar tütünle uğraşıyorlar. Deprem yaralarını sarmak yerine Adıyaman’ın tütünü onlara dert olmuş. Tütünle uğraştıkları kadar uyuşturucuyla uğraşsalardı, Türkiye’de hiçbir yerde uyuşturucu satan da içen de kalmazdı. İnsan, bari deprem sürecinde bunu yapmaz! Tütün satana bilmem kaç yıl, bilmem kaç milyon ceza. Aç kalın diyorlar. Ne yapsın insanlar? Tütün yerine neyle geçinsinler?

Acınızı anlıyoruz, yürekten hissediyoruz. Çünkü bizim varlık gerekçemiz sizlersiniz. Emekçiler, emekliler, yoksullardır. Bu her koşulda böyle olmaya devam edecektir. Dayanışacağız. Çınar Belediyesi gibi, Silopi Belediyesi gibi elimizde iki tane belediye bırakmışlardı. O zaman iki tane belediyemizle elimizden geleni yaptık. Keşke imkanlarımız daha fazla olsaydı. Keşke araç gereçlerimiz olsaydı. Devletin üç gün sonra geldiği, on gün sonra yardımları kabul ettiği o süreçte daha fazla yardım yapabilseydik, daha önce gelebilseydik. Olanak da yoktu. Asker kışlasından çıkmadı. Burada şimdi 30 tane Adıyamanlı “Kürtçe anadilinde eğitim istiyoruz” dese, binlerce asker dökülür oraya. İnsanların enkaz altından sesleri kışlalara gidiyordu, kışladan askerin çıkmasına izin vermediler. Biz unutmadık, unutmayacağız. Bunları unutmak, o yitip giden canlara karşı büyük bir saygısızlık olur. Unutmayacağız, affetmeyeceğiz. Hesabını soracağız. Bu katliamların sorumluları yargılanıncaya kadar da bugün burada söylediklerimizi söylemeye devam edeceğiz. Hepinizi tekrar saygıyla selamlıyorum, başınız sağ olsun. Acınızı paylaşıyorum. Umarım bundan sonra felaketler yaşamayız diyor, saygılarımı sunuyorum.

6 Şubat 2025