Bakırhan Gebze’de: Nerede bir işçi direniyorsa DEM Parti onun yanındadır

Eş Genel Başkanımız Tuncer Bakırhan, Ekmek ve Adalet Buluşmaları kapsamında Kocaeli’de işçi ve emekçilerle bir araya geldi. Buluşmaya milletvekillerimiz, PM üyelerimiz, Sebahat Tuncel ve çok sayıda kişi katıldı. 

Tuncel: Eğer barış yoksa ne ekmek ne adalet olur

Sebahat Tuncel, ekonomik krizin etkilerinin herkes tarafından hissedildiğini belirterek, “İşçi sınıfının tek derdi ücretler olmaz. Biz yeni, eşitlikçi, özgürlükçü bir yaşam inşa etmeye çalışıyoruz. Bunu geliştirmenin yolu bir yandan sınıf mücadelesini geliştirmektir. Öte yandan eşitsizliği artıran, kutuplaşmayı derinleştiren bir gerçeği hepimizin görmesi lazım. O da savaştır. Sevgili arkadaşlar eğer barış yoksa ne ekmek ne adalet olur. Bir ülkede savaş ve çatışma varsa orada her türlü yolsuzluk, çürüme ve adaletsizlik baş gösterir” dedi. 

Kürtlerin halay çektikleri için gözaltına alınması bir soykırım politikasıdır

Kürtlerin kendi dilini ve kimliğini geliştirme hakkına sahip olduğunu dile getiren Tuncel, “Asıl mesele bu hakların gasp edilmesidir. Biz bu haklarımızı talep ettiğimiz zaman terörist oluyoruz. Bu işçi sınıfını niye mi ilgilendiriyor? Çok ilgilendiriyor. Barış, işçi sınıfının temel gündemi olmak zorunda” dedi. Aynı zamanda sınıf öncülüğü iddiasında bulunan kesimlere de eleştiride bulunan Tuncel, “Biz haklarımızı talep ettiğimiz için Sevgili Selahattin Demirtaş, Figen Yüksekdağ ve adını sayamadığım kadar arkadaşlarımızla birlikte rehin tutulduk. İşçi sınıfı önderi olduğunu iddia edenlerin bir gün buna karşı çıktığını görmedik. HDP bileşenlerini bunun dışında tutuyorum. Biz Filistin halkı için sokağa çıkıyoruz, o zulme karşı çıkmak zorundayız. Orada bir katliam var, soykırım var. Filistin bayrakları ile sokaklara çıkıyoruz. Ama Kürt halkının hakları için işçi sınıfı neden sokaklara çıkıp eylem yapmıyor? Şimdi Kürtler şarkı söyledi diye, halay çekti diye gözaltına alınıp tutuklanıyor. Bu bir soykırım ve sömürge politikasıdır. İşçi sınıfının, “Kürt kardeşlerimizin diline, kültürüne dokunma” demesi gerekiyor. Bunu niye görmüyoruz?” dedi. 

Kürt halkı işçi sınıfının derdine, işçi sınıfı Kürt halkının derdine yanmak zorundadır

Tuncel “Baskılar Bizi Yıldıramaz” sloganına karşılık, “Merak etmeyin, baskılar kimseyi yıldıramıyor. Bizi yıllarca rehin tuttular, çıktık yine buradayız, yine konuşuyoruz. Ama biz kardeşlik köprüsü kurmak istiyoruz, Denizlerin kurmak istediği kardeşlik köprüsünü kurmak istiyoruz” dedi. Tuncel Türkiye’de ırkçılığın körüklendiğini belirterek buna karşı halklar ittifakının kurulması gerektiğini söyledi. Tuncel, “Kürt halkı işçi sınıfının derdine, işçi sınıfı Kürt halkının derdine yanmak zorundadır” dedi. 

İmralı kapılarının kapatılması Türkiye barışı önündeki en büyük engeldir

Her tarafta hak mücadelesinin ayrı ayrı yürütüldüğünü belirterek, “Bu mücadeleleri birleştirmek zorundayız, işte o zaman başarılı oluruz” diyen Tuncel “Eğer biz Cudi ile Akbelen’i birleştiremezsek, Kürt meselesini Kürt’ün sorunu olarak görürsek barış olmaz. İmralı’da Sayın Öcalan ve arkadaşları üzerinde ağır tecrit var. Bu meseleyi Kürtler konuşuyor, dostlarımız da Kürtlerin sorunu olarak görüyor. Oysa İmralı kapılarının kapatılması Türkiye barışı önündeki en büyük engeldir. Bunu görmemiz gerekir. Tecrit Türkiye halklarının sorunudur” şeklinde konuştu.

 

Bakırhan: Teqez emê rojêk welatek azad û demokratîk ava bikin

Merhaba, hun bi xêr hatin serseran serçavan hatin. Di serî de hevalên jin, dayikên aştiyê, hevalên ciwan hun bixêr hatin. Karkerên Kurd, Tirk, Erep, Çerkez, Laz karkerên Tirkiyeyê hûn jî bi xêr hatin serseran çavan hatin. Em îro ji bo kampanyaya dad û nanê hatin. Heya dad tûne nan tûneye. Ji bo ku dad hebe jî divê ku em xebatek xurt têkoşînek mezin bidin. Lewma divê em ji bo nan Kurd, Tirk, Erep, Çerkez, Elewî, Sunî jin, mêr bi hev re têkoşînek mezin û xurt bidin. Wê demê emcama xebatên xwe bistînin. Emê di welatek aza û demokratik de bijîn. Ev yek di destê me de. Ez bawerim ku di rojên pêş de van yekan pêk bînin. Ez bawerim emê rojek welatek azad, demokratîk ava bikin. 

Mersen işçilerinin direnişini selamlıyorum

Tuzla, Gebze, Yalova ve İzmit’in dört bir yanından buraya gelen işçileri, emekçileri, kadınları, gençleri, halklarımızı saygıyla selamlıyorum. Hepiniz hoş geldiniz. Sadece Kürt’ü değil aynı zamanda emekçiyi inkar eden, hakkını ve hukukunu yok sayan bu sistem karşısında yılmadan greve giden Mersen işçisi arkadaşlarımızı saygıyla selamlıyorum. Onların direnişlerini selamlıyor, başarılar diliyorum. 

AKP döneminde sermaye yüzde 500 oranında kar elde ediyor

İzmit bir işçi ve emekçi havzasıdır. İzmit Türkiye’de emekçilerin aynasıdır. Türkiye’de eğer emeğin gündemi nedir, emek hangi haldedir, emek vermiş olduğu çalışmanın karşılığını alabiliyor mu, emeğin hakkı var mı diye bakacaksanız İzmit’e bakmanız lazım. İzmit’te Türkiye’nin dört bir yanında olduğu gibi büyük bir emek sömürüsü var. Emekçiler ve işçiler yok sayılıyor, güvencesiz çalıştırılıyor, sendika kurmaları engelleniyor. İşçileri görmeyen, ne yaşadıklarını bilmeyen, bilse dahi bunun için kılını kıpırdatmayan işçi düşmanı, Kürt düşmanı, halklar düşmanı bir iktidarla karşı karşıyayız. 22 yılda AKP-MHP iktidarı ne yaptı? Ciddi bir ekonomik kriz yarattı; işçileri, emekçileri büyük bir krizle ve kaosla karşı karşıya bıraktı. 22 yıldır emeği sömürdükçe sömürüyor. Emeğin hakkını sermayedarlara peşkeş çekmeye devam ediyor. Ne oldu 22 yıl içinde? Yoksullaştık, emeğimizin karşılığını alamıyoruz. 17 bin lira asgari ücrete mahkum edildiğimiz, 12 bin lira emekli maaşıyla geçinmek zorunda kaldığımız bir Türkiye'de AKP iktidarı döneminde sermaye karına kar katıyor. İşçiler emeğinin karşılığını almıyor ama AKP iktidarı döneminde sermaye yüzde 500 oranında kar elde ediyor. Onun için diyoruz ki AKP işçi, emekçi düşmanıdır. “AKP nedir?” diye sorarlarsa; AKP’nin sermaye dostu, yandaş dostu, emekçi düşmanı olduğunu rahatlıkla söyleyebilirsiniz.

22 yıllık AKP iktidarı döneminde 40 bin işçi iş kazalarında katledildi; böyle bir rakam ancak savaşlarda olur

Sadece geçen Haziran ayında 137 işçi emekçi arkadaşımız güvenli koşullarda çalışmadıkları için iş kazalarında yaşamını yitirdi. Kendileri gitti, aileleri perperişan kaldı. Çocukları ekmeğe muhtaç kaldı. 6 ayda 878 işçi, Haziran ayında 137 işçi yaşamını yitirdi. 22 yıldır AKP iktidardır ve bu 22 yılda 40 bin işçi çalışırken yaşamını yitirdi. 40 bin ancak savaşlarda yaşanabilecek bir kayıptır. Ama bu iktidar işçi dostu olmadığı için, sermayeyi koruyup kolladığı için, yoksul Kürt ve Türk çocukları iş güvenliği tedbirleri alınmadığı için inşaattan düşürüyor, zehirleniyor. Bu 40 bin insanımız yaşamını yitirdi ama tek bir sermayedar hesap vermedi. İktidar iş kazalarında yaşamını yitirenler için fıtrattır diyor. İşte biz DEM Parti olarak işçinin ölümüne fıtrat diyenlerin karşısındayız, biz DEM Parti olarak Mersen işçilerinin yanındayız.

Nerede bir işçi hakkını arıyorsa, demokrasi istiyorsa DEM Parti onun yanındadır


Bu sömürü çarkı ve düzeni karşısında emeğini arayan, demokrasi isteyen, insanca yaşam mücadelesi veren emekçi ve işçilerin yanındayız. DEM Parti olarak başta Meclis olmak üzere tarlalarda, sokaklarda, fabrikalarda nerede bir işçi direnişi varsa oradayız. Nerede işçiler, emekçiler, KHK’liler ve kadınlar emeğinin karşılığını arıyorsa oradayız. Halklarımız nerede direniyorsa DEM Parti oradadır. AKP sermaye dostu ise biz işçilerin, emekçilerin dostuyuz. AKP sermaye ile yol arkadaşlığı yapıyorsa, bizim yol arkadaşlarımız işçilerdir, emekçilerdir, emeklilerdir. Bu böyle olmaya devam edecektir. Bizim partimizin mayasında emek vardır. Emek bizim mücadele gerekçelerimizden biridir. DEM Parti’nin olduğu her yerde emek savunusu vardır. 

Emekçiler bir araya gelmedikçe sermaye dostları iktidarlarına devam edecektir

22 yılda Türkiye’yi sermayeye cennet yaptılar. Ama 22 yılda Türkiye’yi işçi ve emekçiler için cehenneme çevirdiler. İşçiler, emekçiler çocuklarına yiyecek götürmek için bazı geceler uyumuyor. 17 bin liralık asgari ücretle yaşanılan, kiranın en düşüğünün 15-20 bin olduğu bir ülkede işçilerin ve emekçilerin nasıl çabalayıp didindiklerini siz bilirsiniz. Çünkü hep birlikte yaşıyorsunuz. Nazım Hikmet, “Gündüzleri sömürülmeyen, geceleri aç yatağa girilmeyen günler için mücadele ediyoruz” diyordu. DEM Parti olarak, işçilerin ve emekçilerin sömürülmediği demokratik bir Türkiye mücadelesini daha büyük bir kararlılıkla devam ettireceğiz. Kürt emekçiler ile Türkiye’deki emekçiler bir araya gelmedikçe bu sermaye dostları iktidarlarına devam edecektir. 31 Mart’ta Türkiye’deki emekçiler, yoksullar ilk defa bir araya geldiler, aynı duyguyu taşıdılar. 31 Mart’ta bu sermaye düzeni kaybetti. Birlikte omuz omuza mücadelemizden sonra da AKP-MHP iktidarı önümüzdeki dönem daha büyük kaybetmeye mahkumdur. 

Adalete ve ekmeğe ulaşmak için mücadele etmemiz gerekiyor

İşçiler uzun çalışma sürelerine mahkum ediliyor. Güvence yok, sigorta yok. Bu havzada çalışan işçilerin yüzde 90’ı taşeron işçisidir. Dünyanın hiçbir yerinde çalışan işçilerin yüzde 90’ı taşeron işçisi değildir. Taşeron düzenini getiren de bu işçi düşmanı iktidardır. Taşeron sistemi demek sermayenin daha fazla kazanması, işçi ve emekçinin daha az ücret alması demektir; sendika hakkının yok sayılması, güvencesiz çalışma demektir. Onun için DEM Parti olarak önümüzdeki günlerde bu taşeron sistemi karşısında da güçlü bir mücadele yürüteceğiz. Adalet yoksa ekmek yok. Adalete ulaşmak için, ekmeğe ulaşmak için mücadele etmemiz gerekiyor. Türkiye’nin yüzde 80’i emekçidir, yoksuldur, ezilendir ama Türkiye’nin kaymağını yiyen yüzde 10 Türkiye’nin 80-90’ını yönetiyor. Bu tablo karşısında kendimizi sorgulamalıyız. Bu kadar çoğunlukta olmamıza rağmen 17 bin lira asgari ücretle çalışıyorsak, suçun büyüğü iktidarındır ama birazı da bizimdir. Bu sömürü düzenine karşı fabrikalarda, sokaklarda, caddelerde hep birlikte Kürt, Türk, Arap demeden bir araya gelip omuz omuza mücadele edebilirsek; çocuklarımız için daha iyi bir Türkiye, geleceği olan bir Türkiye, umudu olan gençlerin yaşadığı bir Türkiye olabilir. Sermaye vahşidir. Sermayede vicdan yoktur, sermayede ayıp yoktur. Sermaye daha fazla karına kar katmaya çalışır, cebimizde olanı daha fazla almaya çalışır. Onun için bu sermaye düzenine, bu sömürü düzenine, savaş düzenine karşı mücadele boynumuzun borcudur. 

Sömürü düzenine karşı örgütlü mücadele ortaya koyabilirsek alın terimizin hakkını alabiliriz

Saray’ın bir dakikalık gideri ne kadar? 3 tane emekli maaşı kadar. Saray’ın bir saatlik masrafı 180 tane emeklinin maaşı kadar. 365 günde Saray ne kadar masraf ediyor? Saray’a tasarruf yok, Saray’da bütçeyi kısmak yok ama emekçiye 17 bin lira ila geçinin diyorlar. Çocuklarına şatafat, çocuklarına gelecek ama emekçilere ve yoksullara baskı, zor, zulüm ve taşeron sistemi. İşte Mersen işçilerinin bundan dolayı desteklenmesi gerekiyor. Mersenleri çoğaltabilirsek, bu sömürü düzenine karşı örgütlü ve güçlü mücadeleler ortaya koyabilirsek emeğimizin hakkını alabiliriz, alın terimizin hakkını alabiliriz. 17 bin liraya razı olursak, 12 bin 500 lirayla geçinmek için didinirsek vallahi AKP iktidarı yıllarca devam eder ve bu sömürü düzeni bizi ezdiği gibi çocuklarımızı, torunlarımızı da ezmeye devam eder. 

Hakkımızı TÜİK’e helal etmiyoruz

Dün Ankara’da bir emekçi tişört giymişti; önünde “AKP’ye hakkımı helal etmiyorum”, arkasında da “TÜİK elini cebimden çek” yazıyordu. İşte o emekçinin tişörtüne yazdığı slogan milyonların sloganıdır. Hakkımızı bu iktidara helal etmiyoruz. Hakkımızı sermayenin dostu olan, sermaye düzenine rant taşıyan bu iktidara helal etmiyoruz. Hakkımızı 3 kuruş daha az maaş alalım diye enflasyon rakamı ile oynayan TÜİK’e helal etmiyoruz, etmeyeceğiz. 

Çocuk mamasından vergi alıyorlar ama kaymaklı büyük rant ihaleleri alan sermayeden vergi almıyorlar

12 Eylül Darbesi olduğunda TUSİAD Genel Başkanı Halit Narin şunu söylemişti işçilere: “Şimdiye kadar siz güldünüz, bundan sonra gülme sırası bizde.” Yani ne demek istemişti? Darbe işçileri ezmek için yapıldı. Sermayeyi koruyup kollamak ve zenginleştirmek için yapıldı. Peki, Recep Tayyip Erdoğan ne dedi? “Bizimle birlikte grev denilen olaylar ortadan kalktı”. 12 Eylül mantığı ile 22 yıllık AKP-MHP iktidarının mantığı aynıdır. Grev olmayacak, işçinin ve emekçinin maaşı kısılacak. İşçi ve emekçilere tasarruf tedbirleri uygulanacak ama sermayeye vergi muafiyeti ve teşvikler verilecek. AKP’nin bir milletvekili çıkıp itiraf etti, “Birçok büyük şirketten vergi almıyormuşuz” dedi. Çocuk mamasından vergi almasını biliyorlar, çocuk bezinden vergi almasını biliyorlar ama kaymaklı büyük rant ihaleleri alan sermayeden vergi almıyorlar. 

Kürtler anadilini konuşmasın diye 40 yılda 3 trilyon dolar harcadılar

AKP gerçekten bu toprakların; Denizlerin, Mahirlerin, Mazlumların yaratmış olduğu direniş mevzisi olan Türkiye halklarının başına beladır. Bunlar gitmeden işçi ve emekçinin belini düzeltme, rahat yaşama şansı yoktur. Önümüzdeki günlerde bu savaş, sömürü ve sermaye sistemine hep birlikte dur dememiz gerekiyor. Kürtler anadilini konuşmasın, statü sahibi olmasın diye bu ülke 40 yılda 3 trilyon dolar para harcadı. 3 trilyon dolar demek; Türkiye’nin dünya ekonomisi içerisinde ilk 5’e girmesi demektir, işsizliğin ve yoksulluğun ortadan kalkması demektir, geçim sıkıntısının olmaması demektir. Ama onlar işçi ve emekçiyi düşünmüyorlar. Tek dertleri var: Kürtler anadilini konuşmasın, statü elde etmesin, kendi kimliğini ve kültürünü yaşatmasın. Hakkımızı almak istiyorsak savaşa, Saray’a, sermayeye harcanan bu bütçeye karşı çıkmamız, bu savaş düzeni karşısında hep birlikte mücadele etmemiz gerekiyor. Diyarbakır’da insanların halay çektiği için tutuklanmasına ses çıkarmadığımız müddetçe bizim Mersen işçilerimiz daha çok grev yapmak zorunda kalacak. Demokrasi sadece Gebze’de kurulmaz, demokrasi sadece Tuzla’da, Kocaeli’de kurulmaz. İşçiler sadece haklarını fabrikalarda almaz. Alsa bile Türkiye’deki kanayan yara kanamaya devam edecektir. O nedenle hakkımız, hukukumuz ve geleceğimiz için savaşa karşı çıkacağız. Kürtler anadilini konuşmasın diye harcanan 3 trilyonluk bütçenin emekçiye, yoksula, Alevi’ye, Kürt’e, Arap’a, gence harcanması için birlikte mücadele etmemiz artık bir zorunluluktur. Birlikte mücadele etmediğimiz sürece 5’li çeteler büyüyecektir. Birlikte mücadele etmediğimiz müddetçe hakkımız, hukukumuz, grev hakkımız, güvenceli çalışma hakkımız gasp edilmeye devam edecektir. 

Türkiye’nin her yerinde Ekmek ve Adalet Buluşmalarımız sürecek 

Biz burada durmayacağız. Kızıltepe’den başladık, ekmek ve adalet mücadelesini her yere götürüyoruz. Kızıltepe’deydik, Hatay’daydık, Ankara’daydık. Yarın Karadeniz’de olacağız, İstanbul’da olacağız. Türkiye emekçileri ve yoksullarıyla, tarımla ve hayvancılıkla geçinenlerle buluşmaya devam edeceğiz. Ekmek ve Adalet Kampanyamız kadar hiçbir kampanyamız bu hükümeti korkutmadı. Çünkü ekmek ve adalet sadece Kürtlerin ihtiyaç duyduğu bir şey değil. Karadenizli de Tekirdağlı da ekmeğe ve adalete ihtiyaç duyuyor. Cezaevlerinde yatan KHK’liler de ekmek ve adalete ihtiyaç duyuyor. Onun için Ekmek ve Adalet Kampanyasına nerede olursa olsun sahip çıkmanızı bekliyoruz. Ekmek ve adalet talebini iktidarın duyabileceği şekilde büyütmeye katkı sunmanızı bekliyoruz. İşçi sağlığı ve güvenliği, taşeron işçilerin durumu, güvencesiz çalıştırılma, iş kazaları, ücretlerin insanca yaşanacak bir seviyeye çekilmesi ve grev ve toplu sözleşme hakkı için bugün olduğu gibi bugünden sonra da bu çalışmayı Türkiye’nin dört bir yanına yayacağız. Bu buluşmalarla Türkiye’nin her yerinde olduğu gibi Meclis’te de iktidarın bu yalan yanlış politikalarını teşhir edeceğiz ve halkların önümüzdeki günlerde daha güçlü bir şekilde bu zulüm ve savaş düzeni karşısında ayakta durması için büyük bir çaba içerisinde olacağız. Sizleri saygıyla selamlıyorum.

11 Ağustos 2024