Eş Genel Başkanımız Tuncer Bakırhan, Ankara’da sivil toplum örgütleriyle buluştu. Buluşmada konuşan Bakırhan, şunları söyledi:
Hûn bixêr hatin li ser çavan hatin. Ez we li ser navê DEM Partiyê silavên xwe pêşkêş dikim. Em ketine pêvajoyeke giran, xebateke mezin dikeve ser milê me hemûyan. Em ê bi hev re bixebitin, em ê yekîtiya xwe xurt bikin. Em ê li hemberî vê pergala ku me nas nake, li hemberî pergala kedxwar û neyarên kurdan em ê têkoşîneke mezin bidin. Rojên xweş û ronî li pêşiya me ne. Ez cardin we hemûyan silav dikim. Hûn bixêr hatin.
Şeffaf olacağız, açık olacağız
Değerli arkadaşlar, çok değerli kurum temsilcileri, siyasi parti temsilcileri, çalışma arkadaşlarımız, hepiniz hoş geldiniz. Biz bu toplantıları birçok kentte yaptık. Özne olarak gördüğümüz halklarımızla, emek meslek örgütleriyle, kadın arkadaşlarımızla birlikte tartışarak yol alıyoruz. Genel seçimlerden sonra aslında halkımız bize sarsıcı eleştiriler ve öneriler yapmıştı. Merkeziyetçi bir yaklaşımdan bahsederek eleştirilerini sunmuşlardı. Biz de bundan sonraki süreçte yapacağımız her işte halklarımızla ortaklaşarak yol alacağımızı belirtmiştik. “Şeffaf olacağız, açık olacağız. Nerede ne yapıyorsak kesinlikle haberiniz olacak. İyisiyle kötüsüyle ortaya çıkacak sonuçları beraber göğüsleyeceğiz. Bu süreci beraber karşılayacağız” demiştik.
Birlikte olduğumuzu görmek bizi cesaretlendiriyor
Bu çerçevede de günlerdir kentleri dolaşıyoruz. Benzer toplantılar yapıyoruz. Çok önemli düşünceler iletiliyor. 30 yıldır mücadele ediyoruz ama bazen gittiğimiz yerde bir sivil toplum örgütü temsilcimizin, vatandaşımızın, annemizin söylediği şey o kadar değerli, o kadar anlamlı, o kadar yol açıcı oluyor ki biz de büyük bir güç alıyoruz. Yalnız olmadığımızı, birlikte olduğumuzu görmek bizi cesaretlendiriyor. O nedenle şimdiden toplantımıza başarılar diliyorum, çok kıymetli görüş ve düşüncelerinizi merakla bekliyorum. Ankara belki diğer kentler gibi güçlü olduğumuz bir kent. Kürdistan’daki kentler gibi değil ama buradaki nitelik ve anlam diğer kentlerimizden çok farklıdır. Soldan, sosyalist mücadeleden, kadın mücadelesinden gelen, gençliğinden beri bu çalışmalara katılan, çeşitli kurumlarda yöneticilik ve başkanlık yapmış olan birçok arkadaşımız var. Çoğu kentte böyle bir bileşeni görmek zor. Eminim toplantımızda da bu nitelik ve kapsayıcılık bize yol gösterecektir.
Dünya hiçbir dönem olmadığı kadar bir kriz ve kaos içindedir
Geçen gün BM Genel Sekreteri çok önemli bir şey söylemişti. “Dünyamız bir kaos çağına girmiştir” demişti. Normalde gerginlikleri ve çatışmaları önleyecek hakem rolünü oynayacak, çatışmalara, savaşlara ve adaletsizliklere daha barışçıl bir perspektif ve çerçeveyle yaklaşacak kurumun en önemli aktörü bir kaos çağından bahsediyor. Evet, doğru söylüyor. Dünya hiçbir dönem olmadığı kadar bir kriz ve kaos içindedir. Dünyada ciddi bir belirsizlik var. Bu belirsizlik de insanları ciddi bir umutsuzluğa sevk ediyor. Hangi hegemonik gücün, hangi emperyalist ülkenin, başka bir coğrafyadaki hangi ülkeye savaş açacağını, orada çatışmayı teşvik edeceğini hiçbirimiz bilmiyoruz. Kendi halinde yaşayan bir Ukrayna’nın bugün ne halde olduğunu hep birlikte izledik. Kimsenin savaş beklemediği bir yer. Genelde savaşlar Ortadoğu coğrafyasında yaşadığımız bölgede çıktığı için bizi şaşırtmıştı ama şimdi Ukrayna halkı perişan. Orada bir işgal var. Orada da Filistin’de olduğu gibi bir katliam söz konusu. Dünya öylesine belirsiz ki yarın ne olacağını hiç kimse kestiremiyor. Yani BM de kestiremiyor, bizler de kestiremiyoruz. Kendi halindeki insanlar bir anda göç yollarına düşmek için çabucak ellerinin altındaki valizleri yükleyip yollara dökülebiliyor. Suriyelilerin, Afganların, Ukrayna’da yaşayan halkların, Filistin halkının yaşadığı bir durumdur bu. Tabii ki Rojava’da Kürtler de bunu yaşıyor.
Vekalet savaşlarında halklar yaşamını yitiriyor
İşin ilginç yanı savaşları çıkaran hegemonik güçlerken, orada yaşamını yitirenler emekçiler, ezilenler, halklar oluyor. Yani bugün Suriye’deki, Filistin’deki, başka coğrafyalardaki vekalet savaşlarında yine oradaki emekçiler, halklar yaşamını yitiriyor, perişan oluyor, göç yollarına düşüyor. Kadınlar, çocuklar çok acı şeyler yaşıyorlar. Ama egemenler savaşları dizayn ederek, dışarıdan destek vererek, o bölgelerin yer altı ve yer üstü kaynaklarından, konumundan yararlanmak istiyor. Evet, Hüseyin Taka da burada. Kendisi bizim sosyalist yoldaşlarımızdan, geçmişten beri mücadelenin içerisinde. Muhtemelen 30 yıl önce onlar da bu değerlendirmeyi yapıyordu. Hegemonik güçler, emperyalist güçler savaş çıkarır rant elde eder, halkları karşı karşıya getirir. Bunu bilen biz emekçiler, biz ezilenler, biz Ortadoğu halkları, kendini ve kimliğini yaşamayan tüm halklar bunun karşısında ne yaptık sorusuna çok anlamlı bir cevap veremiyoruz. Düşmanı iyi tarif ediyoruz, ne yaptığını da biliyoruz. Yaptıklarının en büyük sonuçlarını da biz çekiyoruz. En büyük acıları biz yaşıyoruz. Ama maalesef dünya halkları, dünya emekçileri, sol dünya sadece tahlil etmekle yetinir durumda. Adil bir dünya için, eşitlikçi bir dünya için, savaşın olmadığı bir dünya için, artı değerin dünya halkları arasında adil bir şekilde pay edildiği bir dünya için biz emekçilere, devrimcilere, Kürtlere, Alevilere ve dünyanın diğer halklarına, ezilenlerine çok büyük görev ve sorumluluklar düşüyor.
Türkiye’nin yüzde 70’i açlık ve yoksulluk sınırı altında yaşıyor
Biz dünyanın neresinde olursa olsun bu savaşlara ve çatışmalara karşıyız. Bizi buraya getiren ortak noktalarımızdan biri savaş karşıtı olmamızdır, barışçıl bir anlayışa sahip olmamızdır. Ancak maalesef demek ki yeterince bir araya gelemiyoruz, örgütlenemiyoruz ve bir barış hareketi ortaya koyamıyoruz. Bu yanlışlara itiraz edemiyoruz, dur diyemiyoruz. Demediğimiz için her gün yanı başımızda savaşlar ve işgaller oluyor, katliamlar oluyor. Üzülüyoruz, gözyaşı döküyoruz ama engelleyemiyoruz. O zaman bu durum karşısında biz de kendimizi gözden geçirmek durumundayız. Bu durumu gözden geçirerek ciddi bir mücadele zeminini örmek, ciddi ittifaklar kurmak, mağdur olanlarla dayanışmak, yaşananları başka hiçbir insanın yaşamaması için mücadele etmek gibi bir zorunluluğumuz var. Çünkü biz bu sorunları önlemek için bile bile bu mücadeleye başlamış insanlarız. Rojava’da çocukların başına top mermisi yağdığı zaman, eğitim, sağlık ve enerji sahaları tahrip edildiği zaman buna itiraz etmediğimiz müddetçe, bugün Rojava yarın başka bir yer olur. Önce Rojava sonra Karabağ’ı birlikte izledik. Bir bahane ile nerede bu savaşla politikalarıyla karşı karşıya kalacağımızı tam kestiremiyoruz. Türkiye dünyanın bir prototipidir. Türkiye’nin yüzde 70’i açlık ve yoksulluk sınırı altında yaşıyor. Beraber yaşıyoruz. Buradaki emekçi arkadaşlar da işsiz arkadaşlar da bunu biliyor. Yüzde 70’i bizim gibi barış istiyor, huzur istiyor, refah istiyor. Yüzde 70’i “Kürt anadilini konuşsun bunun bize ne zararı var?” da diyordur. Alevi’nin cemevi ibadethane olsun, yasal statüye kavuşsun demeyen var mı? Camiye giden cemevine de gitsin. Bunun bize ne zararı var?
Türkiye’de en yoğun baskının olduğu iller Kürt illeridir
Niye sormuyoruz bunları? 24 saat açın hem Saray medyasını hem de sözde muhalefet medyasını varsa yoksa seçim, DEM Parti. Yoksulluk nerede? Geçinemeyip intihar eden yüzlerce insan nerede? Niye bu kadar intihar sayısında yükseklik var diye insan bir sormaz mı? Hadi Saray medyasını anladık. Peki, muhalif medya toplumun cinnet toplumu haline geldiğini nasıl görmüyor? Onların işi toplumu aydınlatmak, bu anlarda bilgi vermek değil mi? Hadi onu geçtik. Kaç gündür izliyorsunuz. Elimizde iki harita çıkıyoruz kürsüye. Türkiye haritasına bakarsanız, en düşük payı alan iller Kürt illeri. Türkiye’de en yoğun baskının olduğu iller Kürt illeridir. Üçüncü bir harita daha eklediler. Türkiye’de AKP’nin kaçak seçmen kaydırdığı bütün yerler Kürt illeridir. Şimdi ben muhalifim, demokratım deyip iki de bir DEM Parti neden aday çıkardı, kiminle anlaştı gibi doğru olmayan haberler yapanlar mı bu ülkeyi demokratikleştirecek? Dünyada ezilen, savaştan dolayı bedel ödeyen halkların derdine onlar mı çare olacak? Hayır olmayacaklar. Ne yapacağız? Demek ki örgütleneceğiz. Birbirinden farklı olmayan bu iki tarafa da taraf olmayacağız.
Bu seçimlerde bir umut olmak gerekiyor
Belediyenin işi hizmet üretmektir. Belediyenin işi nedir? Kendi kentinde susuz, yolsuz, ulaşım sorunu yaşayan insanlara hizmet götürmek değil midir? Bunlardan farklı kimse bir şey söyleyebilir mi? Söyleyemez. Bunu AKP’li de gelse yapıyor ki o biraz daha fazla yapıyor ama diğeri götürmüyor diyebilir miyiz? Diğeri ondan daha demokratik, daha kapsayıcıdır diyebilir miyiz? Tabii ki örnekleri muhtemelen vardır. Toptancı bir yaklaşım içerisinde değilim ama bu yerel seçimlerde bize düşen, ezilenlere düşen bu iki blok arasında genel anlamda taraf olmamak. Alevi’nin, Kürt’ün, emekçinin, ezilenin yolu olan ve bizim adına demokratik yerel yönetimler anlayışı dediğimiz anlayışla Türkiye halklarını buluşturmamız gerekiyor. Kazanırız, kazanmayız matematiksel olarak meseleyi değerlendirmemek gerekiyor. Yerel yönetimler sadece belediye değildir; sadece belediyenin sunduğu yol, su, ulaşım hizmetleri değildir. Yerel yönetimler kentin dokusuna, kimliğine, çok kültürlülüğüne, çok dilliliğine uygun anlayışla hizmet etmelidir. Türkiye’nin tamamı uyuşturucu ve kriminal bir zemine çekilmeye çalışılıyor. İşte bunu önleyen, istihdam yaratan, kadının yaşama katılımını sağlayan, bütçesini adil ve eşitlikçi kullanan, ihalesini şeffaf yapan, kentin her bir kuruşunu doğru hizmete harcayan bir mantıkla hizmet etmelidir. Bunlarda hangisi var? Hatay’da mı var, Antalya’da mı var, ya da başka yerlerde mi var? Bu soruyu sorun. Bu seçimlerde emekçilerin ve ezilenlerin sesini yükseltmek gerekiyor. Bir umut olmak gerekiyor. “Biz de varız, sizden farklı düşünüyoruz, eleştiriyoruz, itiraz ediyoruz. Demokratlık bu değil, sosyal demokratlık bu değil, yerel yönetimler bu değil” demek gibi bir zorunluluğumuz var. Bu çerçevede seçimlere hazırlanıyoruz. Kürdistan’da yeni bir şey yapalım dedik. Faşizan baskı altında olmamıza rağmen Türkiye demokrasisine bir model sunalım dedik. Bu yöntemi de işte çok şükür eş başkanlık gibi demokratik yerel yönetimlere, Türkiye ve dünya demokrasisine örnek bir model olarak sunduk. Gururluyuz, mutluyuz. Arkadaşlarımıza da bir kez daha teşekkür ediyorum.
Gültan Başkanın Amed Belediyesi’nde uyguladığı politikalara izin verilseydi dünyada “Amed Deneyimi” diye bir model olacaktı
Bunu yapanlar kesinlikle tarihte çok anlamlı ve önemli bir şekilde anılacaktır. Adaylarımız belirlendi. Batıda da kent uzlaşısı dedik. Kent uzlaşısı denilince hemen akla bir adres geliyor. Niye öyle onu da çok anlamadım. Sanki başka siyasi parti yokmuş, demokrat insanlar yokmuş, başka bir araya geleceğimiz güç yokmuş gibi direkt bir parti adres olarak sunuldu. Hatta bu konuda kimileri bize rota belirlemeye çalışıyor. Ama bu sefer eyvallah yok. Bedelini ödeyenleri, emeğini verenleri, burada vicdanında hissedenleri, en doğru adayları seçmek gibi vicdani bir sorumluluk var. Bir kere dedik ki sağcı, ırkçı, milliyetçi olmayacak, kadın düşmanı olmayacak. Ekoloji bizim kırmızı çizgimizdir. Asla çevreyi peşkeş çekmeyecek koruyacak. Gençleri uyuşturucu belasından, bu umutsuzluktan ve çaresizlikten kurtaracak adaylar olsun dedik. Çevresine ailesine çalışmak yerine o kentte yaşayan halka çalışacak adaylar olsun dedik. O çerçevede de davranıyoruz. Türkiye’de birkaç yerde kent uzlaşısı çerçevesinde kimi partilerle görüşmelerimiz sürüyor. Ama çoğunlukla emekçilerin, Kürtlerin, ezilenlerin, Alevilerin adaylarını çıkaracağız. İstanbul Büyükşehir’de Meral Danış Beştaş ile Murat Çepni’yi aday olarak çıkardık. Biri Terzi Fikrilerden ilham almış bir gelenekten geliyor. Biri de Batman’dan bugüne Kürdistan deneyimimizden gelmiş bir arkadaşımız. Ankara’da da aday çıkaracağımızı söyledik. Burada Sevgili Gültan Kışanak ile Öztürk Türkdoğan arkadaşımızı aday gösterdik. Burada kazanacak mıyız diyebilirsiniz. Elinizi vicdanınıza koyun; bu adaylarla diğer siyasi partilerin adaylarını bir kefeye koyun, hangisi iyiyse ve halklar uğruna bedel ödüyorsa ona verelim. Kim kazanacak sorusu yerine gittiğimiz her yerde kim iyidir, kim demokratiktir, kim kadın dostudur, kim bedel ödüyor sorularını soralım. Önce kendimiz motive olabilirsek, kafamızdaki mecbur kaldığımız kimi adresleri yıkıp “burası adrestir” diyebilirsek, aşamayacağımız engel kalmaz. Gültan Başkanın aday olmasının önünde herhangi bir engel yok. Kendisi hukuksuz bir şekilde tutuklu yargılanıyor. Aslında şimdi aramızda olması gerekiyordu. Umarım yakın zamanda aramızda olur ve kendi seçim kampanyasını da yürütür. Çok özel çalıştık, Ankara bizim için çok önemlidir. Üniversitelerinde devrimcilerin yetiştiği, emek mücadelesinde sendikaların ve direnişlerin merkezi olan bir kentte; emekçilerin, Alevilerin, Kürtlerin yaşadığı bir kentte alternatif neymiş: İki milliyetçi ırkçı aday. Biz buna mecbur muyuz? Gültan Başkan bizim için çok özeldir. 12 Eylül’den beri bu mücadelenin içerisindedir. Gültan Başkanın Amed Belediyesi’nde uyguladığı politikalara izin verilseydi, eminim dünyada “Amed Deneyimi” diye bir model olacaktı. Muhtemelen üzerinde tezler ve dersler verilecekti. O kadar mütevazıydı. Halktan bir emekçi gibi yönetti. Ne giyim kuşamı ne yaşamı değişti. Ne çocuğu ne eşi bir anda farklılaştı. İşte biz buyuz. Bizim yerel yönetimler anlayışımız Gültan Kışanak’tır, Edip Solmaz’dır. Onlarınki de Ankara Büyükşehir Belediye Başkanıdır, Böcek’tir, Savaş’tır.
“Ankara’daki kadınlar uygun görüyorsa başımın üzerinde yeri var”
İki dönem kayyım atandı, ne diye bizi suçladılar? Rant sağlıyorlar dediler. Aradan 8-10 yıl geçti, bir belediyemizin yolsuzlukla ilgili ceza aldığını ya da yargılandığını duydunuz mu? Diğerlerini hiç anlatmaya gerek yok. Önümüzdeki yerel seçimler bizim için çok önemlidir. Bizim en kıymetlimiz, en niteliklimiz, en bedel ödeyenimiz o kır saçlarıyla umutlu ve doğal, dışarıyı bizim gibi hisseden, yaşayan, kafa yoran bir kadın. Buraya adaylığını koyması devrimci bir duruştur. Onlarca insana gidin Ankara’ya tenezzül etmez. Burayı kabul eden devrimcidir, bizim gözdemizdir, yiğittir, kahramandır, fedakardır. Gültan Başkan, “Partimiz, halklarımız, Ankaralılar, Ankara’da yaşayanlar, Ankara’daki kadınlar uygun görüyorsa başımın üzerinde yeri var” dedi.
Aklı haramda olanlar kaçak seçmen taşıyorsa, biz de helal seçmenlerimiz için çaba içinde olmalıyız
Son olarak şunu söyleyeyim; kaçak seçmen meselesi ciddi bir meseledir. Sizi de çok ilgilendiriyor. Çünkü Kürdistan coğrafyasını devlet gerçekten ekonomiyle terbiye etmeye çalışıyor. Dolayısıyla yaz kış demeden o coğrafyadan insanlarımız buraya inşaatlarda ya da kimi yerlerde mevsimlik işçiler olarak çalışmak için geliyor. Seçim geldiği zaman da onun maliyeti 2-3 gün yoldur. Seçmen oldukları yerlerde oy kullanmıyorlar. Şimdi bu haramcılar, başını seccadeye koyup aklı haramda olanlar oraya kaçak seçmen taşıyorsa, biz de helal seçmenlerimizi oraya göndermek için Ankaralılar olarak ciddi bir çaba içinde olmalıyız. Herkes kendi apartmanına, komşusuna, iş yerindeki arkadaşına sormalıdır. Bu aynı zamanda bizim parti olarak siz değerli arkadaşlarımızdan da bir isteğimizdir. Lütfen biz bu haram anlayışa karşı seçmenleri yerellerine gönderelim. Rakamlarla söylemeyeceğim. Siirt’te 1500 oy ile belediyeyi aldık, 6900 kaçak seçmen taşımışlar. 6900’ün bir tanesi bile Siirtli değil. Muhtemelen yüzde 99’u Siirt’i görmemiş. Sadece seçim günü uçaklarla ve özel helikopterlerle gidip oy kullanıp dönecekler. Belki kim aday onu da bilmiyorlar.
İlkelerimize uygun anlayışa sahip insanlarla kimi kentlerde uzlaşı sağladık
Muhalefet partilerinden, neden DEM Parti bu 32 yerleşim yerinde rakamlarla isimlerle neyi açıklıyor diyen kimseyi duydunuz mu? AKP ile kapalı kapılar ardından anlaşıyorlar diyen o vicdansızlar bir gün dedi mi ne oluyor Kürt illerinde? Çünkü onları Kürtler ilgilendirmiyor. Devlet orayı zaten kafasında ayırmış, bölmüş. Bu ekonomik veriler onu gösteriyor. Kürt ise kayyım da atanır, cezaevine de girer, hukuksuzlukla da karşı karşıya gelir. Dolayısıyla biz onlara bakmayacağız, işimize bakacağız. Kent uzlaşısı sağladığımız yerleri de açıklayacağız. Gizli saklımız yok. Biz siyasi partilerle bir şey yapmadık, kentteki adaylarla yaptık. Bahsettiğimiz ilkelere uygun anlayışa sahip insanlarla oturduk ve kimi kentlerde uzlaşı sağladık ama dediğim gibi birçok yerde adaylarımızı bugün açıkladık. Hepimize başarılar diliyorum, hepimize kolay gelsin. Veli Saçılık buradaydı, adayımızdır. Kendisine teşekkür ediyorum. Böylesine devrimci bulmak çok zor. Bolu’ya aday olduğunda orada ne yapacağını, nerede kalacağını sormadı bile. Sana teşekkür ediyorum, başımın tacısın, başarılar diliyorum. Hepimize kolay gelsin, yolumuz açık olsun. Umarım bu seçim ve sonrasında daha adil ve eşitlikçi bir Türkiye kurma mücadelesinde daha gelişmiş güçlü yol ve yöntemler bularak gerçek bir demokratik deneyim hazırlarız.
17 Şubat 2024