Eş Genel Başkanımız Tuncer Bakırhan, İzmir İl Kongremizde gerçekleştirdiği konuşmasında şunları söyledi:
Li ser seran li ser çavan hatin. Rêhevalên Rehşanê, rêhevalên Deniz Poyraz, dayikên me hûn jî li ser seran û li ser çavan hatin.
Cezaevindeki yoldaşlarımıza Ege’den sıcak selamlarımızı yolluyoruz
Çok değerli Egeli halklarımız, kurum temsilcileri, kadın arkadaşlar, gençler, bileşen ve ittifak partilerimizin temsilcileri, yöre dernekleri, emek ve meslek örgütleri, basın mensupları hepinizi saygıyla selamlıyorum. Hoş geldiniz, sefalar getirdiniz. Değerli arkadaşlar, eski il başkanımız Çerkez Aydemir şahsında HEP’ten bugüne kadar partilerimizde çalışmış, emek vermiş, hayatlarını yitirmiş bütün arkadaşları saygı ve minnetle anıyorum. Parti Meclis üyemiz sevgili Tevfik Çakar’ı da saygı ve minnetle anıyorum. İzmir’in değerli yiğit evlatları il eş başkanlarımız Berna Çelik ve Çınar Altan’ı da cezaevlerinde onlarla birlikte yatan Neriman Birlikler, Nihat Türk, Nilay Gülsever yoldaşlarımıza da Ege’den sıcak selamlarımızı ve sevgilerimizi gönderiyoruz. Berna ve Çınar eş başkanlar şahsında Selahattin Demirtaş’lara, Figen Yüksekdağ’lara, Leyla Güven’lere, Sebahat Tuncel’lere de selamlarımızı gönderiyoruz.
Deniz Poyraz’ın gerçek katilleri yargılanana dek mücadelemiz devam edecek
Değerli halklarımız biraz önce Deniz Poyraz yoldaşımızın annesi hepimizi çok duygulandırdı. Deniz Poyraz göz göre göre katledildi. Şimdi de uydurma bir mahkeme süreciyle katili yargılandı. Katili demek eksik kalır, Deniz’i katleden bir kişi değildi. Deniz’i katledenlerin arkasındaki katilleri de Kürt halkı, emekçiler, devrimciler çok iyi tanıyor. Biz bu katliamın sadece bir kişi tarafından işlenmediğini çok iyi biliyoruz. Deniz Poyraz şahsında aslında bu ülkede katledilen Kürtlerin, devrimcilerin, emekçilerin nasıl bir hukukla yargılandıklarına hep birlikte şahitlik ediyoruz. Çok iyi bilsinler ki yargı onları aklasa dahi Kürtler, emekçiler, devrimciler asla bu katilleri ve bu katliamları yapanları affetmeyecektir. Bir gün demokratik bir yargı karşısında gerçek katiller yargılanıncaya kadar da mücadelesini devam ettirecektir.
Kürt meselesi çözülürse bu ülkeye hukuk ve demokrasi gelir
Değerli halkımız Kürt sorunu aslında çok basit. Bir inkar sorunudur. Kürtler var, yaşıyor, Kürtler bu coğrafyanın insanıdırlar, dili ve kültürleri var. Ama Kürtler inkar ediliyor. İşte biz devrimciler ve Kürtler, birlikte bu inkar ve retçi sistemi boşa çıkarmak için, Kürt realitesini kabul ettirmenin mücadelesini yürütüyoruz. Kürt meselesi çözülmediği müddetçe ne bu işsizlik ne bu yoksulluk son bulmayacaktır. Kürt meselesi bu ülkedeki bütün meselelerin ana eksenini oluşturuyor. Bugüne kadar Kürtler anadillerini konuşmasın, Kürtler kimliklerine kavuşmasın, dünyanın dört bir yanında Kürtler statüsüne kavuşmasın diye bu ülke 8 yüz milyar dolara yakın para harcadı. Ekonomi bakanlarının üç beş milyar için İngiltere tefecilerini dolaştığı bir süreçte 800 milyar doların ne kadar anlamlı ne kadar büyük bir para olduğunu sanırım anlatmaya gerek yok. İşte İzmir’den bir kez daha sesleniyoruz; bu coğrafyanın, bu toprakların, bu cumhuriyetin kurucu ve asli unsuru olan Kürtlerin artık inkar edilmemesi, katledilmemesi, reddedilmemesi ve statülerinin tanınması gerektiğini belirtiyoruz. Kürt sorunu çözülürse 7 bin 500 liraya mahkum olan emekliler daha yüksek ücret alır. Kürt meselesi çözülürse bu ülkeye hukuk gelir, demokrasi gelir, asgari ücretle geçinen yurttaşlar daha insani koşullarda yaşar. Kürt meselesi çözülürse doğayı talan eden, bir avuç sermayeye peşkeş çeken bu iktidar doğayı çok rahatlıkla tahrip edemez. Kürt meselesi çözülürse bu ülkeyi hukuk ve demokrasi yönetir. Çeteler ve çetelerin arkasındaki güçler hukuka talimat veremez, emir veremez. Kürt meselesi çözülseydi Kobanî Davası diye bir kumpas davası olmayacaktı. Kürt meselesi çözülseydi kayyım rejimi dediğimiz, halkımızın oylarıyla alın teriyle seçmiş oldukları belediyelere kayyımlar atanmazdı. Kürt meselesi çözülürse Rojava’da alın teriyle kanıyla canıyla dünyaya örnek bir devrim yaratan, Jin Jiyan Azadî diyerek Rojava’yı özgürleştiren Kürtler bir statüye kavuşurdu.
MKM’nin konserinin yasaklanması bu ülkenin ayıbıdır
Şimdi siyaset tarafından yeni bir moda takip ediliyor. Sadece Kürtler inkar edilmiyor; dilleri, kültürleri de inkar ediliyor. En son MKM’nin konseri iptal edildi; yani iktidar ve ortakları istedikleri yerde konser yapma hakkına sahiptirler, istedikleri sanatçıları dinleme serbestiyetleri var; ama Kürtler Kürtçe dinleyemeyecek, Kürtçe dinlemeleri yasaklanacaktır. İşte bu sistemi, MKM konserlerini yasaklayan bu anlayışı iyi tanımamız gerekiyor. MKM’nin konseri yasaklanıyor. Bizim Meclis’te Kürtçe konuşmalarımız engelleniyor, engellendiği yetmiyormuş gibi bir de tırnak içerisinde X dil konuştu diye tutanaklara geçiriliyor. Gerçekten bu, ülkenin en büyük ayıbıdır. Bizler bu büyük ayıbı ortadan kaldırmak için DEM Parti, siz İzmirli devrimciler, demokratlar, ilericilerle beraber daha güçlü mücadele ederek bu yasakları, bu inkar ve red politikalarını boşa çıkartacağımıza emin olabilirsiniz.
Asıl Kürtlerin demokratik haklarını reddedenler bu ülke için güvenlik tehdididir
Değerli arkadaşlar bu söylediğim şey şaka değil. Geçen yıllarda üniversitelerde Kuş Dili Bölümü açıldı. Kuş dili. Evet, Kuş Dili Bölümü açılsın, canlıya, toprağa, doğaya saygılı bir parti olarak buna bir itirazımız yok. Kuşların dilini dahi merak eden, bunun için üniversitede bölüm açan bu hükümet Kürt dilini reddediyor ve inkar ediyor. Yine Kürtlerin büyük değerleri, geçmişte bize büyük örnek olmuş şahsiyetleri başta Yılmaz Güney, Ahmet Kaya ve en son da Şeyh Sait üzerinden bir Kürtlük tartışması yürüyor. Neymiş? Küçük ortak, “Kürtler bu ülkede bir güvenlik tehtididir” diyor. Biz küçük ortağa İzmir’den diyoruz ki, Malazgirt'ten girdiğiniz zaman biz kardeştik, yer ve yurt edinmeniz için o kapıları açan bu halkı bugün tehdit olarak görüyorsun. Osmanlı’yı geçtik Kurtuluş Savaşı’nda 1919 ve 1923 yılları arasında bu ülkenin diğer halklarıyla birlikte onurluca bu cumhuriyeti savunan, kan döken, bedel ödeyen, bu cumhuriyetin kurulmasına katkı sunan Kürtleri Bahçeli bir tehdit unsuru olarak görüyor. İzmir’den Bahçeli'ye şunu söylüyoruz; 1919’larda Kürt pirlerine, seydalarına, şeyhlerine eğilen sizler asıl güvenlik tehdidisiniz. Sizler asıl bu ülke için büyük bir tehlikesiniz. Bu ülkenin kurucu unsuru olan Kürtler hiçbir zaman tehdit olmamışlardır. Her zaman Türkiye’de Arabı, Türkü, Kürdü ile eşit haklara sahip demokratik bir cumhuriyette yaşamak istiyorlar. Asıl Kürtlerin demokratik haklarını reddederek, bu ülkede eşitçe yaşama haklarını reddederek faşizan ırkçı tekçi Türkçü bir anlayış ortaya koyanlar güvenlik tehdidir. Em dibêjin zimanê me rûmeta me ye, dîroka me ye, jiyana me ye. Emin olsunlar ki ne Bahçeli ne de Kürtleri inkar eden bu iktidarın; dilimizi, kültürümüzü, geleceğimizi ve mücadelemizi hiçbir politikayla boşa çıkaramayacaklarını belirtmek istiyorum.
Kürtler kardeşinse Deniz Poyraz’ı katledenleri adil bir mahkemede yargılarsın
AKP 1920’lerin gerisine düştü. Kürt sorununda, inanç sorununda, bu ülkede yaşayan diğer etnik ve inanç gruplarının tamamında 1920’lerin çok gerisindedir. 100 yıl geriden gelen, 100 yıl önceki politikaların gerisinde kalan bir iktidar Kürtlere 'ümmetiz kardeşiz birlikteyiz din kardeşiyiz' diyemez. Kürtler kardeşinse Siirt’in kayyımına ne diyeceğiz, Mardin’in kayyımına ne diyeceğiz? Kürtler kardeşinse Deniz Poyraz’ı katledenleri adil bir mahkemede yargılarsın. Kürt kardeşse Afyon’a Burdur’a neden kayyım atanmıyor; Amed’e, Mardin’e, Van’a niye atanıyor? Kürt kardeşse Meclis’te iki kelimelik selamlama neden X biçiminde geçiyor? Önümüzdeki dönem başta hükümet ve küçük ortak olmak üzere biz Türkiye’nin emekçileri, devrimcileri, sosyalistleri olarak Kürtlerle daha büyük bir dayanışma içinde olmaya devam edeceğiz, bizim Kürt dilini, kültürünü savunmak gibi bir sorumluluğumuz olduğunu belirtmek istiyorum.
Cumhuriyetin demokratikleşmesinin önündeki engeller red ve inkarcı politikaları aşmakla çözülür
Aslında bu cumhuriyetin demokratikleşmesinin önündeki en büyük engel tam da bu red ve inkarcı politikaları aşmakla çözülür. Eminim, umuyorum ve umutluyum ki biz Türkiye’nin değerli halkları, emekçileri, bu red ve inkar politikalarını aşarak daha demokratik, daha eşitlikçi, daha özgür bir Türkiye’de çocuklarımızın yaşamasını sağlayacak bir demokratik cumhuriyeti mutlaka yaratacağız. Şimdi soruyorum Bahçeli’ye; 1919’da Kürtler olmasaydı acaba bu meclis olur muydu, acaba içerisinde yaşadığımız bu coğrafya olur muydu, acaba siz şimdi iktidarın nimetlerinden yararlanır mıydınız? Tabii ki bir cevabı var. Hayır! Dolayısıyla bu cumhuriyetin harcında Kürt kanı ve Kürt emeği var. Başta Bahçeli ve iktidar olmak üzere herkes Kürt realitesini, statüsünü, Kürtlerin demokratik haklarını tanımak zorundadır. Tanımayanlara da bugün İzmir’de olduğu gibi hep birlikte tanıtacağız, kanıtlayacağız. Biz bu topraklarda bin yıllardır varız, vardık, var olmaya devam edeceğiz. Ne küçük ortak ne de onların baskıcı asimilasyoncu politikaları engelleyemeyecektir.
Alevi yurttaşların sorunları, bizim sorunumuzdur
AİHM bir karar verdi ve “Alevilerin Cemevleri ibadethane statüsünde olmalıdır” dedi. Maalesef Kürt’e uyguladığı yaklaşımın aynısını Alevilere de uyguluyorlar. Bırakalım Cemevlerinin statüsünü tanımayı ve Alevileri anayasal yurttaş olarak kabul etmelerini, Kürtlere atadıkları kayyımların aynısını Kültür ve Turizm Bakanlığı'na bağlı bir birim tarafından Alevilere de atamak istiyorlar. Sanıyorlar ki Alevi dedelerini, Pirlerini, Mürşitlerini maaşa bağlarlarsa Aleviler de “Tekiz, Türk’üz, Sünniyiz” diyecekler. Orada ciddi yanılıyorlar, Alevi yurttaşların sorunları, bizim sorunumuzdur. Onlar da Kürtler gibi bu topraklarda eşit, özgür oluncaya kadar, inançları resmi statüye kavuşuncaya kadar hep birlikte mücadele edeceğiz.
Mutlak tecrit ne yasaldır, ne anayasaldır, ne vicdanidir
Biz, “Kürt meselesi çözülsün” diyoruz, onlar tecrit politikası uyguluyor. Biz diyoruz ki tecrit politikaları uyguladığınız müddetçe ekonomi battı bitti. Tecrit politikalarınız Türkiye’yi yoksullaştırdı, mafya anlayışını kimi yerlerde Türkiye’yi yönetecek hale getirdi. Şimdi tecrit politikası sonlansın diye, Sayın Öcalan üzerindeki tecrit kaldırılsın diye yaklaşık 20 gündür cezaevlerinde binbir zorluk altında yaşamını devam ettirmeye çalışan, direnen tutsak yoldaşlarımız açlık grevinde. Mutlak tecrit ne yasaldır, ne anayasaldır, ne vicdanidir, ne hukukidir. Sayın Öcalan, 2015 yılında çözüm olsun diye, demokrasi olsun diye, Türkiye’deki bütün halklar ve inançlar demokratik bir cumhuriyette kardeşçe yaşasın diye büyük bir irade ve inanç ortaya koydu. Biz Türkiye’yi bu devlet aklının ve iktidarın Kürtleri reddetme, onlarla savaşma oyunlarını, düşmanlaştırma politikalarını bir kenara bırakarak, küçük ortağın aklını bir kenara bırakarak tekrar aklı selime sağduyuya davet ediyoruz. Kürt gerçekliği red ve inkarla çözülemiyor.
Cezaevindeki açlık grevindeki yoldaşlarımızla birlikte mücadele içinde olacağız
Tecrit politikalarınız sadece Sayın Öcalan’a değil, Ege’de yaşayan emekçiye, yoksula, Trakya’da, Tekirdağ’da yaşayan tarımla hayvancılıkla geçinen halklarımıza da olumsuz yansıyor. Zam, enflasyon, işsizlik, adaletsizlik olarak yansıyor. Biz cezaevindeki tutsakların taleplerinin yanındayız. Cezaevindeki yoldaşlarımızla birlikte mücadele içinde olacağımızı bir kez daha dile getirmek istiyoruz. Bugün 31 yıl cezaevinde yatarak şimdi bizim yanımızda olan yoldaşlarımı da selamlamak istiyorum. Ben de bir süre Bolu Cezaevi'nde 30 yıllık arkadaşlarla kalmıştım. Değerli yoldaşlarımız ve cezaevlerindeki bütün arkadaşlarımız bir gün özgürleşir, burada bizimle bu havayı teneffüs ederek bu anti demokratik düzene karşı ve daha demokratik bir Türkiye kurulması için mücadele eder.
Ege’nin incisi İzmir hak ettiği yatırımı almalı ve İzmir'in kıymeti bilinmelidir
Değerli halkımız İzmir’i biliyoruz. Gaziemir’deki nükleer atıklar burada sermayeye peşkeş çekilen RES’lerle, yine Aliağa Bergama Efem Çukuru'nda yaşam alanları tehdit ediliyor. Bilerek tehdit ediyorlar. Çünkü bu topraklarda demokrasi ve mücadelenin mayası vardır. Bu toprakları tahrip etmek istiyorlar, doğasını tahrip etmek istiyorlar. Bu topraklardaki halkları karşı karşıya getirmek istiyorlar, bu toprakları da Kürdistan coğrafyası gibi kendi toprakları olarak görmüyorlar. İzmir 21 yıldır bu iktidar döneminde yatırım almadı. İzmir Amed gibi, Van gibi, Mardin gibi bu iktidar nezdinde üvey evlattır. İşte tam da burada İzmirli emekçileri, yoksulları Mardin’de, Diyarbakır’da, Siirt'te, Batman’da bir köprü olmaya çağırıyoruz. İnanın iktidarın size uyguladığı politikaların aynısı Kürdistan'da da uygulanıyor. Bizler üvey evlat değil, bu coğrafyanın asli unsurlarıyız. Dolayısıyla iktidarı bu ikili hukuktan vazgeçmeye çağırıyoruz; Ege’nin incisi, Türkiye’nin en güzel, en kadim şehri olan İzmir hak ettiği yatırımı almalı ve İzmir'in kıymeti bilinmelidir.
Diyarbakır'da kayyıma sessiz kalındığı müddetçe doğamız iktidar ve onun yanındaki çetelere peşkeş çekilecektir
Yakın zamanda yağmur yağdı, sel oluştu, alt yapı yok. Çünkü hükümet desteği yok. Alt yapı için yerel yönetimler desteklenmiyor. Kıyı kanunu diye bir kanun var. Deniz ve göllerin olduğu yerden 100 metre sonrasına yapılaşma kurabilirsin ama maşallah İmar Bakanlığı aracılığıyla kıyıların tamamı AKP’ye, yeşil sermayeye, 5'li çeteye rant alanı olarak açıldı. Diyarbakır'da kayyıma sessiz kalındığı müddetçe kıyılarımız, ormanlarımız, doğamız bu iktidar ve onun yanındaki çetelere peşkeş çekilecektir. Derdimiz birdir, mücadelemizi ortaklaştırmak ittifak yapmak birlikte bu zalim bu zulüm politikaları karşısında durmak gibi bir politikamız var. İzmir’in mayasında bir dayanışma ve demokrasi kültürü olduğunu biliyoruz. İnanıyoruz ki önümüzdeki yerel seçimlerde İzmir'de bu zulüm politikalarına, bu bizi üvey evlat olarak gören, İzmir'i kendinden saymayan, Kürdü kendinden saymayan politikalara hep birlikte karşı durarak bu politakaları boşa çıkaracağız. Kaderine terk edilen bir İzmir var. İnşallah bir gün İzmir'i de bu kaderine terk edilmiş halinden çıkaracak ve hakettiği yere hep birlikte getireceğimizi belirtmek istiyorum.
Adaylarımızı demokratik bir yöntemle seçeceğiz
Önümüzdeki dönem çok önemli bir tarihi yerel seçim var. Siz de takip ediyorsunuz. Hep birlikte parti olarak bu seçimlere hazırlanıyoruz. Yaklaşık bir buçuk iki aydır da çok yoğun bir çalışma içerisindeyiz. Siz İzmirli değerli halklarımıza ve emekçilere şunu söylemek istiyorum. En başta Kürt halkının iradesine atanan o kayyımları göndereceğiz. Daha sonra AKP’nin elinde olan usulsüzlük ve yolsuzlukla ün yapmış o belediyeleri de rantçılıktan kurtararak demokratik yerel yönetimler anlayışı ile buluşturacağız. Bunun için yoğun bir çaba içerisindeyiz. Bugüne kadar dünyanın hiçbir yerinde belirlenmemiş demokratik bir yöntemle adaylarımızı seçeceğiz. Sadece delegelerimizle ve üyelerimizle değil o kentte yaşayan Arap, Türkmen, Azeri, Laz, Alevi, Kürt bütün bileşenlerle DEM Parti’nin bölgedeki adaylarını belirleyerek halkımızın seçtiği adayları aday olarak göstereceğiz. Merkezin burada hiçbir dahili olmayacaktır. Dünyanın en sade, en yalın, en demokratik yönetimini yine DEM Parti uygulayacak. Eş başkanlığı uyguladığı gibi, kadın kotasını, eşit temsiliyeti uyguladığı gibi, kadın mücadelesine öncülük yaptığı gibi, kadınların çok rahat ve özgür bir ortamda siyaset yaptığı gibi. Demokratik ve şeffaf olduğu gibi, rantçılığa, yoksulluğa izin vermediği gibi yerel yönetimleri aynı şekilde demokratik adaylarımızı demokratik bir yöntemle seçeceğimizi belirtmek istiyorum.
Kürt sorununun demokratik çözümünü savunan siyasi partilerle iş ve güç birliğine açığız
Şimdi Batı’da da dün de PM’yi topladık. Siz değerli İzmirlileri de ilgilendiren bir durumdur. Batı’da da Çerkeslerin, Türklerin, Kürtlerin, emekçilerin, KHK’lilerin, yoksulların, Alevilerin, kadınların, gençlerin, yöre derneklerinin, emek meslek örgütlerinin, yani kentin bütün dinamiklerinin katıldığı kent uzlaşısı ile adaylarımızı belirleyeceğiz. Sadece bir siyasi partiyle, birkaç kurumla, kendi delegeler ve yöntemlerimizle değil İzmir'in bütün dinamikleri ile bir araya gelecek İzmir’i en iyi kim yönetebilir, en demokratik kim yönetebilir, en şeffaf kim yönetebilir sorusunu sizlere sorarak, sizin onayınızı alarak kendi adaylarımızı belirleyeceğiz. Bizler burada oturan bileşenler olarak kadın özgürlükçü, çevreyi ranta açmayan, Kürt sorununun demokratik çözümünü savunan, evrensel insan haklarına inanan, evrensel hukuk düzeni ilkelerine uyan, bu ilkelere uygun olan bütün siyasi partilerle iş ve güç birliğine açık olduğumuzu belirtiyoruz. Kısaca şunu yapmaya çalışacağız; nerede bir emekçi ve ezilen varsa, nerede bir kadın ve Kürt varsa kesinlikle iradesi yönetim kademelerine yansıyacaktır, yani geçmişteki gibi 'kazan kaybettir politikası' yerine hem bölgede kazanacağız hem batıda halklarımızın iradesinin yerel yönetimlere yansıması için bir yol ve yöntem deneyeceğiz. Şimdiden hepimize hayırlı uğurlu olsun. Umuyorum bu yöntemimiz aynı zamanda doğru ve inançlı adaylara da bir zemin açacaktır.
Rantçılık, yoksulluk, usulsüzlük yapmayan herkesle oturmaya ve konuşmaya açığız
2019’da öyle bir ders verdik ki kaybettiririz dedik, kaybettirdik. 25 yıldır ellerindeki rantı, iktidarı bir anda alarak ana muhalefetin adaylarının eline geçmesini sağladık. Şimdi biz de kazanacağız daha geniş kesimlerle sadece bir çevre ve kesimle değil kentin temel dinamikleriyle birlikte kazanacağız. Cumhurbaşkanlığı seçiminde sanırım bizim ne kadar bu konuda kararlı olduğumuzu anlamamış olacaklar ki iki turda da Kürt illerinin tüm haritası aynı renk çıktı. Kürt illerinin ortalaması İzmir ortalamasından daha yüksekti. Yani burada şunu belirtmek istiyorum Kürt halkı, emekçiler, bütün baskılara rağmen dediğini yapar. Takiye yapmaz, siyaset yapmaz, kimseye yaranmak için fikir beyan etmez. Biz bu tutumumuzu da geçmişteki tutumlarımız gibi kararlı olduğumuz bir tutumdur. Bu kenti demokratik bir şekilde yönetmek isteyen sadece bir kentin adayı değil, İzmir’in adayı olmak isteyen, Kürt’ü kardeş gören, kadını eşit gören, emekçiyi ve yoksulu görmeyen, onların yaşam standartlarını arttıran, rantçılık, yolsuzluk, usulsüzlük yapmayan herkesle oturmaya ve konuşmaya açığız.
Bir yere eklemlenmeden, bir siyasetin yancısı olmadan başarabiliriz
Şimdi hükümet diyor ki 'bunların siyasi etkisi yoktur'. Yahu iki seçimde de siyasi etkimizin ne olduğunu gösterdik. Öyle bir siyasi etkimiz var ki domuz bağcılarıyla bile ittifak yapacak kadar seni korkuttuk. Öyle bir siyasi etkimiz var ki ergenekoncuların ayağına düştün. Öyle bir siyasi etkimiz var ki korucu başlarının, kimi ağaların elini eteğini öpecek bir düzeye geldin. Siyasi etkimizin olup olmadığını bu seçimde de sana göstereceğiz. Herkese göstereceğiz. Emin olun güçlüyüz, emin olun umudumuz yüksek, kazanabiliriz. Bir yere eklemlenmeden bir siyasetin yancısı olmadan, hatta o siyasetleri de merkeze ve ortak bir iradeye çekerek başarabiliriz. Biz bu ülkenin büyük çoğunluğuyuz. Alevileriyiz, Kürtleriyiz, emekçileriyiz, kadınlarıyız, gençleriyiz, yoksullarıyız. Biz kazanamayacaksak kim kazanacak? Biz inanmayacaksak kim inanacak? Emin olun önümüzdeki seçimlerde bir başarı değil bir zafer tablosu ortaya çıkacaktır. Bu rantçıları, talancıları, bu bizi yok sayan, bizi dikkate almayan, bizi yancı gören, her seçimde kendine mecbur gören anlayışın ikisine de bu seçimlerde ders vererek İzmirlilerin, Egelilerin, emekçilerin, Kürtlerin, kadınların kazanacağı bir seçim olacağını umuyorum ve bu konuda umutluyum. Tekrar bizi onure ettiğiniz için, güç kattığınız için, buraya geldiğiniz için hepinizi saygıyla selamlıyorum. Bugüne kadar kongrelerimizde, yönetimlerimizde yer almış emek vermiş arkadaşları emeklerinden dolayı selamlıyor, teşekkürlerimi iletiyor, yeni seçilecek yönetimimize başarılar diliyorum. Hepinize Kürdü, Türkü, Alevisi, emekçisi, kadınıyla yeni seçilecek İzmir İl Örgütü'müze sahip çıkmaya, birlikte mücadele etmeye ve başarmaya çağırıyorum.
17 Aralık 2023