Eş Genel Başkanımız Tuncer Bakırhan, Konya İl Örgütümüz tarafından gerçekleştirilen halk buluşmasına katıldı. Bakırhan, burada yaptığı konuşmada şunları söyledi:
Merheba gelê me yê Anatolyaya Navîn, gelê Kurd gelê Tirk hûn bi xêr hatin li ser seran li ser çavan hatin. Silavek jî ji dayikên me yên aştiyê re, ji hevalên em yên jin re, hûn jîbi xêr hatin. Ez bawer im ev yekîtiya me dê vê pirsgirêkê çareser bike. Înşelah careke din em hatin vir em ê tiştên baştir biaxivin, em ê aştiyê biaxivin, azadiyê biaxivin. Ez ji niha de ji bo coşa we ji bo pêşwaziya we spas dikim. Ji wr hemûyan re silavên xwe pêşkêş dikim.
Değerli İç Anadolulu hemşerilerimiz; değerli Kürtler, Türkler, emekçiler, ezilenler, Barış Anneleri; yılmadan mücadelesiyle bize örnek olmuş Nagehan Akarsel’in yoldaşı kadınlar, hepiniz hoş geldiniz! Bugün burada konuşuyorsak, bugün İmralı’nın kapısının kilidi açılıyorsa, Sayın Öcalan’ın düşünceleri Kürtlerle ve Türklerle, Türkiye halklarıyla buluşuyorsa, bu sizin dinmeyen mücadelenizin, emeğinizin ve ödediğiniz bedellerin karşılığıdır. Onun için, bütün asimilasyon, ret ve inkar politikalarına rağmen İç Anadolu’da, Konya’da dilini, kültürünü ve kimliğini onurluca yaşayan ve yaşatan sizlere ne kadar çok teşekkür etsek azdır. Sağ olun, var olun.
Murat Bozlakların, Leyla Güvenlerin, Nagehan Akarsellerin, Faik Candanların mücadelesi boşa gitmedi
Yine bugün beni duygulandıran bir resimle karşılaştım. Rahmetli Murat Bozlak sizin hemşerinizdi, bu coğrafyanın insanıydı. Bozlak’la HADEP’te birlikte çalışma fırsatı bulduk. Onun yoldaşlarıyla bu salonda böylesine coşkulu bir şekilde bir arada olmak beni mutlu etti. Demek ki Murat Bozlakların Leyla Güvenlerin, Nagehan Akarsellerin, Faik Candanların mücadelesi boşa gitmedi. Dilimizle, kimliğimizle, farklılıklarımızla bu ülkede demokratik bir zeminde eşitçe ve kardeşçe bir arada yaşayacağımızın sözünü onlara veriyoruz. Artık aramızda olmayan bütün yol arkadaşlarımızı bir kez daha Konya’da sizin huzurunuzda rahmet ve minnetle anıyorum.
100 yıldır devam eden ret ve inkar politikalarını artık kimse devam ettiremeyecek
Dedeoğlu ailesinden yaşamını yitirenleri de minnetle anıyorum. Dedeoğlu ailesinin yaşadığı katliama benzer katliamlar defalarca yapıldı. Kürtler 21 defa başkaldırdı ve bastırıldı ama bu ülke de bu kadar başkaldırı ve bastırmanın sonucunda bir yol alamadı. Kürtler, “Varız” dedi. Kürtler, “Hakikat ve hak mücadelesi veriyoruz” dedi. Dillerini ve kimliklerini istediler. Bu verimli coğrafyada Türkiye halklarıyla birlikte yaşamak istediklerini dün de söylediler bugün de söylüyorlar. Şimdi artık bu sistem şunu çok iyi anlamalıdır. Artık Dedeoğullarını katlederek, Leyla Güvenleri tutuklayarak, Selahattin Demirtaşları ve Figen Yüksekdağları tutsak ederek bu mücadeleyi bitirmek, durdurmak olanaksızdır. Çünkü sizler haklı bir davanın sahiplerisiniz. Haklı bir dava yürütüyorsunuz. Kürt olmamızdan kaynaklı, emekçi olmamızdan kaynaklı, insan olmamızdan kaynaklı haklarımızı kullanmak istiyoruz. Demokratik bir zeminde yaşamak istiyoruz. İnşallah başlayan bu tartışmalar bir sürece evrilir ve bu süreç de onurlu bir barışa evrilirse, kendi kimliğimizle ve dilimizle bu ülkede kardeşçe, eşit ve özgürce yaşayabiliriz diyoruz. DEM Parti olarak barış istiyoruz. DEM Parti olarak Kürt meselesinin demokratik yollarla çözümünü istiyoruz. Geleneğinden geldiğimiz bütün partilerle birlikte asla pes etmedik, baskılar karşısında yılmadık. Onurlu bir barış ve demokrasi ortamı istedik. Bugün Konya’da olduğu gibi, böylesine kitlesel ve coşkulu bir şekilde, yediden yetmişe tüm Kürtler, emekçiler, Kürt dostları, devrimciler, bileşenlerimiz ve ittifaklarımız bir arada güçlü bir şekilde hak arama mücadelesinde olursak, emin olun onurlu bir barışı kimse engelleyemeyecektir. Onurlu bir barışın karşısında kimse duramayacaktır. 100 yıldır devam eden ret ve inkar politikalarını kimse devam ettiremeyecektir. Bizi bugüne getiren siz değerli halkımız karşısında tekrar saygıyla eğiliyorum.
Suriye'de Kürtlerin statüsünü tanımayan hiçbir rejimin ayakta durma şansı yoktur
Ortadoğu'da yeni gelişmeler oluyor. Suriye merkezli bir rejim değişikliği oldu. Suriye’de Kürtleri, diğer halkları ve inançları yok sayan tekçi ve baskıcı rejim gitti, yerine yeni bir rejim geldi. Bu rejimin karakterinin ne olduğunu daha bilmiyoruz. Bu rejim, 60 yıllık Esad yönetim anlayışını devam ettirirse yazık olur Suriye'ye. Buna yeni dememiz o zaman doğru olmaz. Yeni rejim en başta Kürtleri, Alevileri, Hıristiyanları, Ezidileri, diğer halkları ve inançları kapsamalı. Suriye iktidarı yeni ortaya çıkan bu süreci demokrasiye evriltebilir oradaki halklarla birlikte. Suriye'de Kürtlerin statüsünü tanımayan hiçbir rejimin ayakta durma şansı yoktur.
Uluslararası demokratik kamuoyunu Kürtlerle dayanışmaya davet ediyorum
Onun için buradan Suriye'deki yeni yönetime seslenmek istiyoruz: Buradaki bir avuç ırkçının, milliyetçinin Kürtleri reddeden inkar eden politikalarının oyununa gelmeyin. Kürtlerin kendi kanıyla, canıyla ve emeğiyle yaratmış oldukları Kuzey ve Doğu Suriye'ye, Rojava'ya dönük kötü niyetinizden vazgeçin. Kürtler o coğrafyanın onurlu bir halkıdır. Kürtler büyük bedel ödedi. Herkes IŞİD barbarlığının önünden kaçarken, ülkeler devrilirken, yönetimler tanklarını toplarını bırakırken; o örgülü saçlı kadın yoldaşlarla, orada Kürtlerle dayanışan Türkiyeli devrimcilerle birlikte dünya IŞİD belasından kurtuldu. En başta demokratik değerlere inanan dünya insanlığının Kürtlere bir vefa borcu var. Eğer bu dünya IŞİD karanlığından ve zulmünden kurtulduysa bunu Kürtlere borçludur. O nedenle uluslararası demokratik kamuoyunu Kürtlerle dayanışmaya, Kürtlerin oradaki statüsünün gerçekleşmesi için çalışma ve dayanışma içinde olmaya davet ediyorum. Kürtler oranın yerli halkıdır. Kürtler bin yıllardır Afrin’de, Qamişlo’da, Kobanî’de yaşıyor. Umarım Suriye'nin hem yeni yönetimi hem Türkiye’deki iktidar, Kürtlerin orada emekleriyle elde etmiş olduğu mevcut durumu, statüyü tanır. Umarım Suriye, 2011 öncesi Suriye gibi olmaz; demokratik ve kapsayıcı olur. Kürtlerin ve diğer halkların kardeşçe ve eşitçe demokratik bir rejimde yaşamasını sağlarız.
Bugün bu coğrafyada hep birlikte yaşıyorsak bunda Kürtlerin emeği, kanı, canı var
1 Ekim ile birlikte Türkiye'de de yeni bir tartışma süreci yaşıyoruz. Bahçeli’nin el uzatmasıyla başlayan, Bahçeli'nin “Türkiye barışı” dediği bu tartışmaların sonraki adımı İmralı’daki kapıların açılması oldu. Heyetimiz İmralı’da Sayın Öcalan'la bir görüşme yaptı. Sizler de takip ettiniz. İmralı hala durduğu yerdedir. İmralı onurlu bir barış istiyor. İmralı, Kürtlerin diğer halklar ve inançlarla birlikte bu ülkede kendi dili ve kimliğiyle eşit bir şekilde yaşamasını istiyor. İmralı, savaş ve çatışma istemiyor. Ama İmralı ret ve inkar politikalarının da son bulmasını istiyor. İmralı diyor ki, Türkler ve Kürtler yüzyıllardır tarihin en kritik süreçlerinde ittifak yaparak bugüne geldi. Malazgirt'ten Kurtuluş Savaşına kadar Türkler ile Kürtler dayanıştığı için, birlikte mücadele ettiği için bugün bu coğrafyada yaşıyoruz. Bugün bu coğrafyada hep birlikte yaşıyorsak bunda Kürtlerin de emeği, katkısı, kanı ve canı var. Dolayısıyla bu toprakları yöneten insanlar da tarihsel Kürt-Türk ittifakına uygun bir söylem, dil ve pratik ortaya koymak zorundadır. İmralı'nın mesajlarını hep birlikte aldık. İmralı barıştan yana, DEM Parti ise barış ve çözüm olsun diye her gün sokak sokak, ev ev, köy köy dolaşıyor. Bugün ben burada konuşurken, birçok arkadaşım da Türkiye’nin dört bir yanında çeşitli vesilelerle yapılan toplantılarda bu süreci anlatıyor. Kürtler ne istiyor? Onurlu bir barış istiyor. Peki, iktidar barış istiyor mu? İktidar da barış istemeli. Bakın biz onurlu bir barış diyoruz, onlar hala tutuklamaya devam ediyor. Yahu cezaevlerinde yeriniz kalmadı! Cezaevlerinde doluluk oranı yüzde 120. Cezaevleri kapasitesini aştı. Eğer cezaevleri çözüm olsaydı, bugün biz böyle yüzlerce kişiyle burada olmazdık. Eğer cezaevleri çözüm olsaydı, Nusaybin’de Qamişlo halkı ile dayanışmak için binlerce Kürt sınıra yürümezdi. Rojava’nın statüsünü tanı demezdi. Suriye’de oyun bozucu değil oyun kurucu ol demezdi. Demek ki bu politikalardan vazgeçmeniz gerekiyor. Herkesin barış istediği bir yerde, hala kayyım atamaya devam ediyorlar. Bir taraftan barış tartışmaları yürütülecek ve görüşmeler yapılacak, diğer taraftan kayyım atanacak. Bunu kimse kabul etmez.
Kürtler bütün aktörleriyle sürece aktif bir şekilde destek vermeye hazırdır
Bir taraftan barış, diğer taraftan kayyım olmaz. Bir taraftan barış eli, diğer taraftan Rojava’da katliam olmaz. Nazımlar, Cihanlar katledilemez, edilmemeli. İktidarı samimiyete ve ciddiyete davet ediyoruz. Doğru bir dil kullanmaya davet ediyoruz. Bu iyi bir dil değil. Tehdit ederek, parmak sallayarak, cezaevlerinin yolunu göstererek, mahkemelerin kapılarını göstererek barış yapmak zorlaşır. İktidarı temiz bir dil kullanmaya, mevcut politikaların sonuç almadığını görmeye, aklı selime davet ediyorum. İktidarı, yüzyıllardır bir arada bu coğrafyada yaşayan Kürtlerin ve Türklerin barışını sağlamaya davet ediyorum. Bunun koşulları var. Kürtler, başlayacak olan bir sürece bütün aktörleriyle ve kurumlarıyla aktif bir şekilde destek vermeye hazırdır.
İktidarı tehdit etmeyen ve zehirlemeyen bir dile davet ediyorum
Bakın BM’de 205 ülke var. Türkiye’nin dışındaki 204 ülke, Suriye'de Kürtler bir statüye kavuşsun istiyor. Kürtlerin hakkı hukuku sağlansın istiyor. Bu 204 ülke Kürtleri görüyor, tanıyor, biliyor, hakkını hukukunu kabul ediyor; bir Türkiye kabul etmiyor. Sizlere soruyorum: 204 ülkenin, “Kürtlerin hakkı hukuku tanınmalı” demesine karşı Türkiye'nin hala reddeden, inkar eden, parmak sallayan bu politikalarına ne diyeceğiz, bunları nereye koyacağız? Onun için Türkiye'yi dünya kamuoyunun olduğu yere davet ediyorum, demokratik değerlere davet ediyorum. İktidarı tehdit etmeyen, zehirlemeyen bir dile davet ediyorum. Konuşurken ağzımdan çıkan her kelimeyi 50 defa süzerek konuşuyorum. Niye? Kullandığımız bir kelime Türkleri, Türkiye'de yaşayan diğer halkları incitmesin, bu süreci zehirlenmesin diye. Ama karşımızda öyle bir dil yok. Bunu da beraber sağlayacağız. Bizi bugüne getiren, yılmadan direnen, hiçbir karşılık beklemeden kimliğine ve geleceğine sahip çıkan siz halklarımızın bu ret ve inkarcı sistemi de o noktaya getireceğine eminim. Bugünleri de hep beraber göreceğiz.
Rojava’daki Kürtler Türkiye için tehdit değil, aksine Türkiye'nin güvenliği için en önemli sigortadır
Buradan bir çağrı daha yapmak istiyoruz: Qamişlo neyse, Mardin odur; Kobanî neyse Urfa odur; Rojava’daki Kürtler neyse, Türkiye'deki Kürtler odur. Birbirinden ayrıştıramazsınız. Onun için izleyeceğiniz politika Kürtlerin onurunu kırmamalıdır. Kürtlerin hangi duyguları yaşadığı bilinciyle hareket edilmelidir. Qamişlo’ya, Kobanî’ye atılan her top bizim yüreğimizi dağlıyor. Artık bu gerçekliğin Türkiye'yi yöneten iktidar tarafından net bir şekilde görülmesi gerekiyor. Kürt Rojava'da statüsünü alacak, dilini konuşacak, oradaki halklarla birlikte kendini yönetecek. Bunun Türkiye'ye ne zararı var? Bugüne kadar Kobanî’den, Qamişlo’dan atılan tek bir mermi gördünüz mü? Kürtler orada Türkiye için tehdit değil, aksine Türkiye'nin güvenliği için en önemli sigortadır. Çünkü Kürtler barışçıldır, demokratiktir. Kürtler bir söz verdiği zaman sözünde durur, ihanet etmez, hançerlemez. Onun için Türkiye’yi Kuzey ve Doğu Suriye Yönetimi ile diyalog kurmaya davet ediyorum.
Bir sorununuz varsa, gidin 25 milyon Kürt’ün kardeşleriyle, Mazlum Abdi ile konuşun
Nasıl Hakan Fidan ve MİT müsteşarı gidip HTŞ ile görüştüyse, Türkiye yetkililerini de Türkiye'de yaşayan 25 milyon Kürt’ün yoldaşlarıyla, kardeşleriyle, akrabalarıyla görüşmek için Kuzey ve Doğu Suriye'ye gitmeye davet ediyorum. Bir sorununuz varsa, gidin Mazlum Abdi ile konuşun, Kuzey ve Doğu Suriye Yönetimi ile konuşun. Bu meseleler konuşarak çözülebilir. Biz dünyanın neresinde olursa olsun kendi kimliğimizle, birlikle yaşadığımız halklarla, komşularımızla kardeşçe yaşamak istiyoruz. Bu Türkiye’de de Suriye’de de diğer ülkelerde de böyledir. Aksini söyleyenler yalan söylüyor, bahane arıyor; Kürt’ün iradesini ve kimliğini tanımıyor ama bunu açıkça ifade edemediği için bahane arıyor. Bir gözümüz Kuzey ve Doğu Suriye'de olacak, bir gözümüz buradaki tartışmalarda olacak. Türkiye’nin demokrasi ve özgürlüklere kavuşması için, Türk’üyle, Arap’ıyla, Çerkes’iyle, Alevi’siyle, solcusuyla, sosyalistiyle, samimi Müslümanıyla hep birlikte inşallah bu sistemi barış, demokrasi ve onurlu bir gelecek için zorlayacağımızı belirtmek istiyorum.
AKP darbecilikte çığır açtı
Akdeniz Belediye Eş Başkanlarımız gözaltında. Mersin’deki halklar hep birlikte, “İrademizi gasp ettirmeyeceğiz” diyor. Bizim belediyelerimiz Arap, Türk, Kürt ayırmıyor, herkese eşit hizmet veriyor. Bizim belediyelerimizde yolsuzluk yok, ihalecilik yok. Belediyelerimiz her kuruşunu orada yaşayan emekçilere ve yoksullara hizmet üretmek için harcıyor. Ne yapmış Akdeniz Belediyesi? Boş tarlaları ekmiş, elde ettiği buğdaydan un yapıp fakirlere dağıtmış. Yoksul öğrencilere burs vermiş, yurtlar açmış. Böylesine iyi bir belediyecilik hizmeti sunarken, birileri kafasından başka bir şey geçiriyor. Samimiyete davet ediyorum. AKP-MHP iktidarını bu kayyımcı anlayışı terk etmeye çağırıyorum. AKP darbecilikte çığır açtı. Darbe geçmişte tankla topla yapılıyordu, bugün yargıyla ve kayyım aracılığıyla yapılıyor. Sandık kuracaksın, Mersin’in Akdeniz’in, Mardin’in, Halfeti’nin Kürt’ü, Türk’ü, Türkmen’i oyunu atıp kendi temsilcisini seçecek, “Bu olmadı, kabul etmiyorum” diyeceksin ve kayyım atayacaksın. Bu darbeci anlayışı kabul etmiyoruz. AKP’yi kayyım atadığı bütün belediyelerde kayyımları geri çekmeye, halkın iradesinin tekrar gelmesi için pratik adım atmaya davet ediyoruz. Bu kayyımcı anlayıştan vazgeçmeye davet ediyoruz.
Kayyım atamak Kürtlerin onuruyla oynamak değil mi?
Meclis Başkanı Numan Kurtulmuş çok önemli bir şey söyledi. “Kürtlerin onurunu, Türklerin gururunu gözetecek bir süreç yürütülmelidir” dedi. Evet, Kürtlerin onuru korunmalı, Türklerin gururu kırılmamalı. Buna katılıyoruz. Peki, Sayın Kurtulmuş Kürtlerin iradesine kayyım atamak nedir? Kürtlerin onuruyla oynamak değil mi? Kürtler her gün, “İrademiz onurumuzdur” demiyor mu? Peki, Kürtlerin iradesine kayyım atadığınız zaman onların onuruyla oynamıyor musunuz? Dolayısıyla bu söylediğiniz şeylerin gerçek yaşamda hayat bulması için sözlerin ilerisine geçmeniz gerekiyor. Bir taraftan onur, gurur diyeceksiniz, diğer taraftan seçtiği belediye eş başkanlarına “irademdir, onurumdur” diyenlerin yerine kayyım atayacaksınız. O zaman bu sözlerinize kimse inanmaz.
Bu fırsatı sonuca dönüştürmek için İmralı'nın kapılarını kalıcı bir şekilde açın
Önümüzdeki dönemde bizi zorlu bir mücadele bekliyor. Büyük bedeller ödedik, anlatmaya gerek yok. Gazeteciler ve siyasetçiler katledildi. Cezaevlerinde binlerce kardeşimiz, yoldaşımız var. Artık sistem bunu çok net anlamalıdır. Kürt’ü reddederek, dilini reddederek, iradesine kayyım atayarak, iradesini cezaevine atarak bu sorun çözülmüyor. Bakın bu yöntemle Türkiye ekonomik olarak iflas etti. Bugün emekliler ve asgari ücretliler geçinemiyorsa bunun sebebi tam da bu kirli yöntemlerdir, bu çatışma ve savaştır. Eğer bu savaş ve çatışmalara ayrılan pay emekçiye, emekliye, öğrenciye, asgari ücretliye, kadınlara hizmet olarak sunulsaydı, bugün Türkiye başka bir yerdeydi. Savaşa ve çatışmaya giden trilyonlarca doları, halklarımıza ve emekçilere harcamak gibi bir fırsatı yakaladık. Bu fırsatı sonuca dönüştürmek için İmralı'nın kapılarını kalıcı bir şekilde açın. Sayın Öcalan’ın Türkiye halklarıyla, emekçilerle düşüncesinin buluşmasının önünü açın. Türkiye artık onurlu bir barışı hak etti. Türkiye kana doydu, çatışmaya doydu. Türkiye gençlerini yitirmeye doydu. Türkiye, fakir Kürt ve Türk gençlerin, çocukların toprağa düşmesinden yoruldu. Bütün yolları ve yöntemleri denediniz, ülkenin ekonomisi battı. Şimdi yeni bir yol denemek lazım. Şimdi doğru bir yol denemek lazım. Şimdi samimi bir şekilde onurlu bir barışın olması için herkes üzerine düşen görev ve sorumluluğu yerine getirmelidir. Herkes onurlu bir barış için mücadele etmelidir. Onurlu bir barışı yakalayacağımıza olan inançla hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum. Ji me hemûyan re serkeftin.
11 Ocak 2025