Bakırhan: Kürtler çözümü Ankara’da arıyor ama Ankara çözümsüzlükte ısrar ediyor

Eş Genel Başkanımız Tuncer Bakırhan, haftalık Meclis Grup Toplantımızda yaptığı konuşmada gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Bakırhan, şunları söyledi: 

Merheba hevalino hûn bi xêr hatin, li ser seran li ser çavan hatin. Ez we hemûyan bi rêzdarî silav dikim. Çok değerli konuklar, çok değerli il ve ilçe örgütlerimiz, çalışma arkadaşlarım, hepiniz hoş geldiniz. 

Halklarımız kayyım değil demokrasi istiyor 

Geçen hafta yine kayyım atamalarıyla güne uyandık. Esenyurt’la başlayan, Batman, Halfeti ve Mardin’le devam eden bir irade gaspıyla yine karşı karşıya kaldık. Eş Genel Başkanımız ve milletvekillerimizle birlikte kayyım atanan kentlerimize aynı gün gittik. Çok garip tablolarla karşılaştık. Sizin de yabancısı olmadığınız ama daha da abartılmış tablolarla karşılaştık. Yine belediyelerin önüne bariyerler kurulmuştu, yine TOMAlar ve kolluk güçleriyle belediyelerin etrafı çevrilmişti. Ancak bu gaspa karşı halkımız, halklarımız da sokaktaydı. “İrademizi geri istiyoruz, irademize kayyım atayamazsınız. Bu bir siyasi darbedir, kabul etmiyoruz” diyerek seslerini yükseltmeye devam ediyorlardı. En başta Batman’daydık. Batman şanına uygun bir direniş, bir mücadele ortaya koydu. Binlerce insan hep bir ağızdan, “3 dönemdir atamış olduğunuz kayyımları tanımıyoruz, bu irade gaspından vazgeçin” diyorlardı. Binlerce insan Halfeti’de, Mardin’de sokaklardaydı ve bu uygulamaları kabul etmediklerini söylüyorlardı. İnsanlar sokakta direnirken ve bu darbeyi kabul etmiyorken, Batman kayyımı hemen ilk iş olarak Kürtçe hizmet üretmeyi durdurdu. Mardin kayyımı da gelir gelmez ayağının tozuyla 420 emekçiyi işinden etti. İşte kayyım böyle bir şeydir. Kayyım Kürt halkına düşmanlıktır dediğimizde, bazıları “düşmanlık” kelimesinden alınıyorlar. Ama kayyımın düşmanlık olduğunu dosta düşmana, dünyanın dört bir yanına anlatıncaya kadar söylemeye devam edeceğiz. Halklarımız kayyım değil demokrasi istiyor, kendi iradelerine saygı istiyor. 

Batman’da sokağa salınan paramiliter güçler gençlere, kadınlara saldırıyor 

Batman’da bir anne Kürtçe çok güzel bir şey söyledi, “Av bi bêjingê nayê komkirin” dedi. Yani, elekle su toplayamazsınız, dedi. Size soruyorum: Kayyım elekle su toplamak değil midir? Başka bir anlamı var mı bunun? İki dönem denenmiş atamalardan dolayı iktidar çok net cevabını almış ama buna rağmen yine üçüncü defa denemeye kalkıyor. Hiçbir sonuç alamayacağı, halkların kabul etmeyeceği bir uygulamadır. Ayrıca Batman’da başka şeyler de vardı. Batman’da çeteler, paramiliter güçler sokağa salınmış. Kim oldukları belli değil. Kirli sakalları ve gözlükleriyle gençlere ve kadınlara saldırıyorlar, onları yerlerde sürüklüyorlar. Kimilerinin neredeyse boyunlarını kesecek bir noktada hareket eden, kim oldukları belli olmayan bir sürü güç var. İçişleri Bakanına soruyoruz: Batman’daki bu belirsiz güçler kim? Hangi provokasyonun peşindeler? Bunun cevabını lütfen halka verin. Tekrar söylüyoruz; çekin elinizi Batman’dan, çekin elinizi Edip Solmaz’ın bize bıraktığı o anlı şanlı, temiz mirastan. 

Bu iktidar bir kayyım hükümetidir

Mardin’deydik. Bir vatandaşımız, “Darbe deyince eskiden akla Kenan Evren gelirdi ama şimdi bu iktidar geliyor” dedi. Aynısını Halfeti’de de bir yurttaşımız söyledi. Ortak akıl böyle bir şeydir. “Bu iktidar bir kayyım hükümetidir, kayyım iktidarıdır” dedi. Halkımız aslında bu iktidarın ne olduğunu Halfeti’den Mardin’e kadar dört bir yanda net bir şekilde dile getirdi. Halfeti Belediye Eş Başkanımız niye alındı? Bir başka vatandaşın dosyası gerekçe gösterildi, kendi dosyasından dolayı görevden alınmadı. Nasıl bir hukuk düzeni olduğunun, nasıl bir anlayışla yönetilmiş olduğumuzun en iyi gösterisi budur. Bu iktidar asla kumpastan, tuzaktan ve hileden vazgeçmiyor. “DEM Parti’nin adaylarını Kandil belirledi” diyorlar. Vallahi buna söyleyecek çok şey var ama sabrınıza sığınarak adaylarımızı kimin belirlediğini şimdi bu videoda izleyelim. Sonra da bu söze cevap verelim. (Video izlettirildi) 

Adaylarımızı Kandil değil halklarımız belirledi 

Burası Kandil miydi arkadaşlar? Hep beraber neyi izledik? İnsan biraz sıkılır ya! Yalanın da bir ölçüsü var. Dünyanın hiçbir yerinde denenmemiş, bu kadar iddialı söylüyorum, yüz bin delegenin oy kullandığı ve 3 bin aday adayının yarıştığı önseçimler yaptık. Basına ve kamuoyuna açık olan bu önseçimlerle belediye eş başkanlarını, belediye meclisi ve il genel meclisi adaylarını belirledik. Tam bir demokrasi şöleniydi. Aday belirleme siyasetini en demokratik ve en kapsayıcı şekilde uygulayan partinin adaylarına ne diyorlar? “Kandil belirlemiş”. Bunu artık vatandaşın vicdanına bırakıyorum. Bizim adaylarımızı halkımız, halklarımızı belirledi; adaylarımız halkımızın onayından geçti. Bizim adaylarımızı kişiler belirlemedi. Böyle yapmaya da devam edeceğiz. Onurlu halklarımızın oy kullanarak seçmiş olduğu belediye eş başkanlarımıza ve belediyelerimize kayyım atanmasına karşı bu demokratik siyaseti büyüterek devam edeceğiz. 

Bizim idiğimiz bellidir, adalet ve barıştır; ne idiği belirsiz olanlar atadığınız kayyımlardır 

Yetmiyor, bir de belediye eş başkalarımıza “ne idiği belirsiz” diyor. Emin olun bunlara cevap vermekten hicap duyuyor insan. Bizim idiğimiz belli, bak burada adalet barış, demokrasi isteyen insanlarız. Ne idiği belirsiz olanlar senin atamış olduğun kayyımlardır. Aç açıkta olan insanın hakkını yemektir; hırsızlık, yolsuzluk yapmaktır. Bizim defterimizde, bizim mücadelemizde asla böyle şeyler olmaz. Bu topraklarda barış, demokrasi, hak ve hakkaniyet mücadelesi veren bir geleneğiz biz. Ne idiği belirsiz insanlar arıyorsanız kendi etrafınıza, çevrenize bakın.

Kürtlere terörist demeleri yetmiyormuş gibi etki ajanlığıyla muhalif olan herkese terörist diyorlar 

Bunlar önce minareyi çalıyorlar, sonra kılıfına uyduruyorlar. Atasözlerinin, AKP-MHP iktidarı döneminde, ne kadar sahici olduklarını bir kez daha görmüş olduk. Önce minareyi çalıyorlar, sonra kılıfına uyduruyorlar. Terör filan diyorlar. Tam safsata, tam bir yalan! Öyle pervasızlaşmışlar ki ayakları bir çakıla değse, canları sıkılsa DEM Partili belediyelere kayyım atıyorlar. Saray’ın aşçısı güzel çorba yapmayınca canları sıkılıyor, belediyelerimize kayyım atıyorlar. Yetmiyor bir de “terör” diyorlar. Bu terör yalanına sadece kendileri inanıyor. Bizim partide terör yok, terörist yok. Siz Kürtlerin tamamına terörist diyorsunuz. Şimdi bu da yetmiyor, Etki Ajanlığı Yasasıyla Türkiye’nin tamamına, muhalif olan herkese terörist demeye çalışıyorlar. Bu yasanın da karşısında duracağız. Muhalif olan herkesi terör kavramına sıkıştırarak muhalefet yapmasını engellemek demokratik siyasetle bağdaşmaz. 

Kayyıma karşı durmazsak ülkenin dört bir yanına yayılması olasıdır

Erdoğan “Yargı dirayetli durdu, tebrik ediyorum” dedi. Gerçekte ortada bir yargı var mı? Hangi yargıdan bahsediyor? Dirayet dedikleri, apaçık Kürtlerin, Türklerin, emekçilerin, yoksulların iradesine kayyım atamaktır. Kayyım atanmasını onaylıyor, bir de tebrik ediyor. “Temiz adaylar gösterseydiniz” diyor. Vallahi bizden temizi var mı onu çok bilmiyorum. Temizliğin ölçüsü nedir? Keşke temizliği ölçen bir alet olsaydı da kimin ak kimin kara olduğunu hep birlikte anlasaydık. Sayın Erdoğan, memlekette terörist yaftası yapıştırmadığınız tek bir insan kaldı mı? Ne yapacağız peki? Siyaset kayyımı Mehmet Uçum’u Mardin’e mi aday yapsaydık? Batman’a ihale kayyımı Cengiz Holdingi mi aday yapsaydık? Biz yapsaydık da kim oy verecekti ki bunlara? Bir de temiz adaylardan bahsediyor. Bakın açık şekilde ifade edelim: Kayyım artık Kürtlerin sorunu değildir. Bunu dün de söylemiştik ki Esenyurt’ta bir kez daha ortaya çıktı. Batman, Halfeti ve Mardin’e atanan kayyım, aynı zamanda Ankara ve İstanbul’daki halk iradesinin de tehdit altında olduğunu net bir şekilde ortaya koyuyor. Kayyıma karşı hep birlikte durmazsak, kayyım sadece Kürt coğrafyasında kalmaz; Türkiye’nin dört bir yanına önümüzdeki dönem yayılması olasıdır. Onun için kayyımcı zihniyete karşı herkesi ortak mücadele etmeye, bu kayyımcı anlayışı durdurmaya davet ediyorum. 

Kayyımlarla yerel demokrasiyi ortadan kaldırmalarına izin vermeyeceğiz

Bunlar istiyor ki seçimleri bir daha yapmasınlar. Yerel demokrasiyi ortadan kaldırmak istiyorlar. Yerel yönetimleri ortadan kaldırmak istiyorlar. Ama biz buna izin vermeyeceğiz. Halfeti Belediye Eş Başkanımız Saniye Bayram, “Biz imkansızlıklar, yokluklar ve kıtlıklarla bu noktaya geldik. Halfeti halkı bunu unutmaz” dedi konuşmasında. Sadece Halfeti değil Kürtler, emekçiler, ezilenler bu kayyımcı anlayışı kesinlikle unutmayacak. 

Lütfen yerel seçim öncesi Halfeti’nin fotoğrafı ile 7 ay sonrasını karşılaştırın ve Halfeti’deki değişimi görün. Nasıl hakkaniyetli, nasıl adaletli ve kapsayıcı bir hizmet sunulduğunu göreceksiniz. En iyi hizmet üretilen belediyelere kayyım atıyorlar. Bunu halk yutmaz. Mardin, Batman ve Halfeti’de yürütmeyi durdurma için başvurduk mahkemeye. İdare mahkemesi bir karar verecek. İdare mahkemesi, tarihi ve siyasi büyük bir sorumluluk altındadır. Bu antidemokratik, bu halk iradesine düşman anlayışın bir daha kayyım atamaması için lütfen yaptığımız bu başvuruyu hakkaniyete uygun, siyasi erkten etkilenmeden bir sonuca ulaştırın. 

Milli irade ile demokrasiye darbe yan yana olmaz

Son dönem tartışmalarına birçok siyasetçi de girdi. En son Meclis Başkanı da açıklamalar yaptı. Sayın Kurtulmuş, “Bir eli silahta, bir eli sandıkta siyaset olmaz. Siyasetin sandıktan başka hiçbir yere el atmaması lazım” dedi. Emin olun ki benim elimde hiç silah olmadı. Hep siyaset yaptık. Hiçbir arkadaşımızın elinde silah olmadı. Biz siyaset yaptık. Zaten siyaseti demokratik zeminin çözüm adresi olarak gördüğümüz için sizin bu hakaretlerinize, zulmünüze ve işkencelerinize yıllardır dayanıyor ve siyaset yapıyoruz. Bu zemine inanmasaydık, bu kadar yoğun baskınız karşısında buralarda oturmazdık. Sayın Kurtulmuş o zaman size soruyorum: Peki, halkın iradesine atanan bu kayyımlara da bir çift sözünüz var mı? Halkın iradesini gasp eden bu kayyımcı anlayışa Meclis Başkanı olarak bir şey söyleyecek misiniz? Bir elde milli irade söylemi, diğer elde kayyımla demokrasiye darbe yapmak yan yana olur mu? 

Milli irade ie demokrasiye darbe yan yana olmaz. Bu vesileyle, Meclis’te grubu bulunan bütün siyasi partileri ve Meclis Başkanını bir günlüğüne de olsa göreve davet ediyorum. Gelin Meclis’i toplayalım ve bu kayyım yasasını bir günde görüşerek çıkaralım. Demokrasi önünde engel olan bu yasayı ortadan kaldıralım ve halkın seçtiği yöneticilerin bir sonraki seçime kadar o kenti yönetmesinin önünü açalım. Bu konuda da sayın Meclis Başkanına büyük görevler düşüyor. 

İktidar yoksulun ve emekçinin çektikleriyle ilgilenmiyor

Ekonomi zaten bildiğimiz gibi, hiç anlatmaya gerek yok. Vatandaşın yaşadıkları ile bize çizilen tablo arasında bir uçurumun olduğunu sanırım bilmeyen yok. Kayyımın olduğu bir ülkede açlık ve yoksulluk olur, aşsızlık ve işsizlik olur. En son çok üzücü tabloya tanık olduk. Kayyım yerine keşke ülkeyle ilgilenseydiler, açlık yoksulluk çeken ailelerimizle ilgilenseydiler. İzmir’de 5 çocuk yanarak hayatını kaybetti. Babaları cezaevindeydi. Anneleri ise en büyüğü 5 yaşındaki çocuklarını doyurmak için iş arıyordu, para kazanmak için dışarıdaydı. Kayyımla böylesine ilgilenenler, İzmir’de yaşamını yitiren bu beş canımızın geleceğiyle ilgilenseydiler, böyle bir tabloyla karşı karşıya kalmazdık. Yine yakın zamanda 78 yaşında bir insanımız inşaattan düşerek yaşamını yitirdi. Türkiye siyasetinin gündemi bu değil. Türkiye siyaseti yoksulun ve emekçinin çektikleriyle ilgilenmiyor. Bu onları ilgilendirmiyor. Mehmet Şimşek’in ekonomi politikası Türkiye’yi uçuruma götürüyor ama Batmanlı Mehmet Şimşek dönüp kendi hükümetine, “Batman benim kentim, iyi yönetiliyordu. Yüzde 65 gibi en yüksek oyla kadın belediye eş başkanının seçildiği bir kente neden kayyım atıyorsunuz?” sorusunu sormadı. Bu soruyu sormayan, yanarak hayatını kaybeden 5 canın hesabını da tabii ki sormaz! İşte bu iktidar böyle bir iktidardır. 

Kayyım rejimi yangında yaşamını yitiren insanlardır, açlıktır, iflastır 

Aslında bu tabloyu en iyi Cumhurbaşkanlığının yıllık raporu açıklıyor. Cumhurbaşkanının her yıl açıklanan raporunda aynı zamanda açlık itiraf ediliyor. İlk ve yüksek öğretimde okuyan 632 bin öğrenci yemeğe muhtaç bir halde yaşıyor. Yani halkımızın ilkokula gönderdiği çocuklar okuldan aç dönüyorlar. Yüksek öğretimde, ailelerinin göndermiş olduğu kıt kanaat parayla okullarını tamamlamak isteyen gençler okulda aç kalıyorlar. 11 milyon 114 bin insan, yaşamını sosyal yardımlar almadan devam ettiremiyor. 11 milyon yahu! Yoksulluktan dolayı 300 bine yakın çocuğun bakımı yapılamıyor. Yani sütü, maması, bezi alınamıyor. 23 milyon icra dosyası var bu ülkede. Dünyada sanırım en fazla icra dosyası olan ülkede yaşıyoruz. Kayyım rejimi; icra dosyasıdır, yangında yaşamını yitiren insanlardır, açlıktır, iflastır. 

Paraya sıfır ekleyen bir başkan olarak tarihe geçin

Erdoğan geçen gün yine kendisini ekonomist ilan edip enflasyonla ilgili düşüncelerini söyledi. “Enflasyon düşüyor” dedi. Sayın Erdoğan, 2009’da 200 liralık banknotları bastığında, 200 lirayla 132 dolar alınıyordu, şimdi 200 lirayla 5 buçuk dolar alınıyor. Enflasyon nasıl düşüyor? O gün 200 lirayla markete gidenler ailesinin bütün ihtiyaçlarını karşılıyordu, şimdi bin lirayla markete gidenler küçük bir poşet alıp çıkamıyorlar. Bugün 200 lirayı çocukların eline verseniz, onlar bile razı gelmiyor. 200 lira çöp oldu. 5 liralık, 10 liralık, 20 liralık banknotlara zaten kimse bakmıyor. Sayın Erdoğan zulmünüzle ve birçok antidemokratik uygulamalarınızla zaten tarihe geçtiniz. Bari 100 liranın arkasına bir sıfır atıp bin liralık banknotlar çıkarın, paraya sıfır ekleyen bir başkan olarak da tarihe geçin. 

Merkez Bankası bugüne kadar 12 defa enflasyon tahmininde bulundu ama hiçbirini tutturamadı

Biliyorsunuz asgari ücret tartışmaları var. Her asgari ücret tartışıldığında Merkez Bankası yetkilileri önümüzdeki dönem enflasyonun düşeceği yönünde kimi beyanlarda bulunuyorlar. Yine bir Merkez Bankası yetkilisi “Gelecekte enflasyonun düşmesini bekliyoruz” diyor. Yani ne diyor? Yani diyor ki asgari ücrete zammı tartışıyorsunuz, çok fazla vermeyin enflasyon düşecek, fazla zam yapmayın. Bunlar hem bizim açlığımızla doyuyorlar, yetmiyor bir de aklımızla dalga geçiyorlar. İnşallah 31 Mart’ta olduğu gibi, bizim aklımızla oynadığını düşünenlerin akıllarıyla önümüzdeki sandıkta nasıl oynacağımızı ortaya koyacağız. Merkez Bankası bugüne kadar 12 defa enflasyon tahmininde bulundu ama hiçbirini tutturamadı. 12 defa üst üste enflasyon tahmini tutturamayan Merkez Bankasının yetkilisi 13. defa enflasyonun düşebileceği konusunda beyanlarda bulunuyor. Bu enflasyon değerlendirmesi yapan yetkililer eğer 6’lı ganyan oynasaydı, bahis kuponu oynasaydı belki daha rahat tuttururlardı. Ancak enflasyonu bir defa bile tutturamadılar. Zaten bu TÜİK verileriyle tutturma şansları da yok.

Asgari ücret en az 35 bin lira olmalı ve yılda iki kez güncellenerek artırılmalıdır

Dünyada ilk defa halkına, emekçilere, çalışana açlık teklif eden bir iktidarla karşı karşıyayız. Bize açlık teklif ediyorlar. Bize bir şey teklif etmiyorlar. Ancak biz sizin tahminlerinize güvenerek geleceğimizi heba etmeyeceğiz. Asgari ücret konusunda da partimizin tutumu nettir. Asgari ücretliler insanca yaşayabilecekleri bir ücret almalıdırlar. Asgari ücret en az 35 bin lira olmalıdır ve yılda iki kez güncellenerek artırılmalıdır. Onun için bu bütçe görüşmelerinde, DEM Parti olarak asgari ücret tartışmalarında, geçmişte olduğu gibi doğru bir yerde duracağız. Ezilen ve emekçilerin hakkını sonuna kadar arayacağımızı da belirtmek istiyorum. 

İktidar temsilcileri Trump’ın seçilmesini fırsata çevirmek istiyor

Yine dünyada önemli gündemlerden biri son yapılan ABD seçimleriydi. Bu seçimler en başta Ortadoğu olmak üzere hepimizi yakından ilgilendiriyor. Umarım yeni seçilen ABD yönetimi Ortadoğu’daki, Filistin’deki, Suriye’deki bu çatışma ve şiddetin diyalog ve müzakereyle çözülmesi yönünde bir irade ortaya koyar. Bunu temenni ediyoruz. Ortadoğu’da çözüm, şiddeti yaymak değildir. Şiddeti yaymak yıkım getirir. Bunu yakın zamanda Ortadoğu’daki gelişmelerden gördük. Şimdi iktidar temsilcileri Trump’ın seçilmesini fırsata çevirmek istiyor. Günlerdir yorum yapıyorlar. Neredeyse kutlama yapacaklar. Niye? Bunu Rojava'ya yönelik bir askeri operasyonun zemini haline getirmeye çalışıyorlar. İktidar izlediği politikalarla bugüne kadar büyük krizler yaratı. Şimdi bu krizleri Rojava’ya, Kürtlere saldırarak ortadan kaldırmaya çalışıyor. Bu krizler böyle çözülmez. Rojava'ya savaş açarak, saldırarak bu krizleri ortadan kaldırmanız imkansızdır. İktidar temsilcileri ısrarla Trump’ın seçilmesini ve yeni dönemi bir fırsat penceresi çerçevesinde değerlendiriyor. Türkiye için bir fırsat penceresi varsa -ki var- bunu Kürt sorununu demokratik yollarla çözerek açmış olur. Yoksa fırsat penceresini ondan, bundan, dışarıdaki başkentlerden medet umarak açamazlar. Trump’tan medet umarak Washington’da soluğu almak, bu ülkede yaşayan halklara en büyük kötülüktür. Trump’a gideceğinize, kendi meseleleriniz oturup kendiniz çözebilirsiniz. Çözüm Washington’da, Moskova'da, Tahran’da değildir; çözüm Amed’de ve Ankara’dadır. Bunu demeye devam edeceğiz. 

Kürtlere elimi sımsıkı tutun diyen Erdoğan kayyımlara sımsıkı tutunmaya çalıştı

1 Ekim’den beri Türkiye’de önemli tartışmalar yürüyor. Sayın Bahçeli’nin el uzatması ile başladı ve partimizin ortaya koyduğu güçlü çözüm iradesiyle toplumda bir umut oluştu. Bütün bu süreçte iktidar cephesinde ne yaşandığını anlatmaya çalışacağım. Sayın Erdoğan Bahçeli’nin açıklamalarından sonra uzun süre sessizliğini korudu. En son bu meseleyle ilgili yaptığı konuşmada da “Kürt kardeşim, senden bu eli samimiyetle sımsıkı tutmanı bekliyoruz” dedi ama bir hafta geçmeden Kürt halkının iradesine kayyım atadı. Kürtlere elimi sımsıkı tutun diyen Erdoğan kayyımlara sımsıkı tutunmaya çalıştı. Sayın Bahçeli de Sayın Öcalan üzerindeki tecridin kaldırılmasından, Kurucu Meclis ruhundan, Umut Hakkı ve demokratik siyasetin öneminden bahsetti. Bu açıklamaları önemli bulduğumuzu belirtmiştik. Peki, ne oldu Bahçeli’nin bu açıklamalarından sonra? Sayın Öcalan’a 3 aylık disiplin cezası verildi. Hemen ardından belediyelerimize kayım atandı. Bahçeli, “Kayyımlar için yargı kararını bekleyin” dedi, Erdoğan ise kayyım savcılarını tebrik etti. Bahçeli konuşuyor, Erdoğan önüne set çekiyor. Bakalım bu ikili arasındaki tartışmalar nereye evrilecek? 

Bir yandan çözüm isteyen, diğer taraftan henüz kendi içerisinde netleşmemiş olan bir Cumhur İttifakı var

Muhalefet cephesinde de bu son tartışmalara dönük çok kıymetli açıklamalar oldu. Sayın Özgür Özel, Sayın Babacan, Sayın Davutoğlu, Sayın Erbakan ve Sayın Karamollaoğlu meselenin çözümüne destek olacaklarını belirttiler. Bunlar önemlidir. Türkiye’de ilk defa henüz bir süreç olmasa da bu tartışmaların muhalefet cephesinden bu kadar güçlü bir karşılık bulmasını biz önemli buluyoruz. Aleviler ve kurumları da bizim ne yaşadığımızı iyi bildikleri için çözümün yanında olduklarını belirttiler. Emek ve demokrasi güçleri, bileşenlerimiz “Onurlu bir barış olacaksa biz de varız” dediler ve bu açıklamaları desteklediler. Tabii bu süreçte çözümsüzlük ve inkar siyasetine sarılanlar da oldu. En kolayını seçtiler, alacakları üç beş fazladan oyu Türkiye’nin demokratik geleceğinin önüne koydular. Adının anlamı eşitlik olanlar, söz konusu Kürtler olunca katliam ve soykırım çağrısı yapmaktan da geri durmadı. Değerli Türkiye halkları, işte tablo bu. Bir yandan çözüm isteyenler, diğer taraftan henüz kendi içerisinde netleşmemiş bir Cumhur İttifakı var. Birinci yüzyılın ilk başlarında Kürtler Türk halkıyla stratejik bir ortaklığı esas aldı, ortak vatanda eşit yurttaşlar olarak yaşamayı kabul etti ama bu taahhüde kimse uymadı. Yok saydılar. Akabinde isyan ve bastırmayla geçen bir acılı yüzyıl yaşadık. Ancak ne isyanlar bitti ne çözüm geldi ne de Türkiye bu isyan ve bastırma siyasetinden hiçbir şey elde etti. Yüz yıldır büyüyerek, derinleşerek Kürt meselesi bugüne geldi. 

Sayın Öcalan’ın da dediği gibi akan kan bu coğrafyanın bağrından akıyor

Bakın Sayın Öcalan 2013 yılında açıkladığı çözüm deklarasyonunda aynen şunu söylüyor: “Akan kan Türk’üne, Kürt’üne, Çerkes’ine, Arap’ına bakmadan bu coğrafyanın bağrından akıyor.” İşte bizler bu tarihi fırsatı değerlendirmediğimiz için bugün bu toprakların bağrından hala kan akmaya devam ediyor, çözümsüzlük gittikçe derinleşiyor. Kürt meselesi ile Türkiye’nin demokratikleşmesi meselesi hala orta yerde duruyor. Kürtler çözümü Ankara’da arıyor ama Ankara çözümsüzlükte ısrar ediyor. Kritik tarihsel kavşaklarda Türk-Kürt ittifakı gerçekten büyük katkılar sağlamıştır. Acıda ve sevinçte bir ortaklık var. Geçmişte yaşanan acı tecrübelerden artık ders alalım. Geleceği birlikte inşa edelim. Barışmaktan, müzakere etmekten korkmayalım, kaçınmayalım. 

Bakırhan’dan Erdoğan’a: Türk ve Kürt barışını sağlayacak engelleri kaldırın, birinci derecede sorumlu sizsiniz

Sonuç olarak ortada Kürt sorununun çözümüne dair bir çağrı var, fakat iktidar cephesinde muhatap kim belli değil. Sayın Bahçeli’nin dediğini bütün dünya duyuyor ama Erdoğan duymamazlıktan geliyor. Bahçeli sözünü tekrarlıyor, AKP etrafında dolanıyor. Sayın Meclis Başkanı da son dönemlerdeki tartışmalara ilişkin açıklamalarda bulundu. Kurtulmuş, “Bu konuda atılacak adımlar Türkiye’yi rahatlatır, çözüm adresi Meclis’tir.” Madem atılacak adımlar Türkiye’yi rahatlatacak ve çözüm yeri de bugün çatısı altında bulunduğumuz Meclis, buna engel olan kim? Bence bunun cevabını siz verin. Engeli tespit edip kaldırarak, Türkiye’nin geleceğine katkı sunarak bu meseleyi çözelim. Sayın Erdoğan Mustafa Kemal’in ölüm yıldönümünde Anıtkabir defterine aynen şöyle yazdı: “Barışın, adaletin egemen olduğu bir Türkiye inşa edene kadar durmadan dinlemeden yürüyeceğiz”. Kürtler demokratik çözüm iradesini ortaya koydu. Tarihi bir barışı sağlamanın ve demokratik çözümü bu ülkeye armağan ederek tarihte yer almanın önündeki engel nedir? Sayın Erdoğan’a sormak istiyorum. Buyurun, tarihin önünde Türk ve Kürt barışını sağlayacak engelleri kaldırın, birinci derecede sorumlu sizsiniz. 

Biz kimseyi tehdit etmiyoruz ama kimsenin tehditlerine de boyun eğmeyiz

Bugün yine Sayın Bahçeli’nin grup konuşmasını dinledik. Birçok şey vardı ama özellikle bizi ilgilendiren boyutlara bakmak gerekiyor. “Günü değil geleceği kurtarmalıyız” dedi. Peki geçmişi inkar ederek geleceği nasıl kurtaracağız? Bunun cevabını bizler bilmiyoruz. Madem dönem, siyaset ve dünya değişiyor, o zaman en önce Sayın Bahçeli dilini değiştirsin. Geleceği zehirli bir dille kuramazsanız. Geçmişi inkar ederek geleceği inşa edemezsiniz. Ortak bir gelecekten bahsediyorsanız, tasfiye ve inkar politikalarından ve bizi tehdit etmekten vazgeçin. Tarihsel ve yakıcı meseleleri konuşurken Kürt halkının tarihsel değerlerine saygı gösterin. Biz kimseyi tehdit etmedik ama kimsenin tehditlerine de boyun eğmeyiz. Bunu en iyi iktidardakiler bilir. Eğilmeyen bir gelenek var. Biz, hakikatlerle yüzleşmeden gelecek kurulmaz diyoruz. Hakikatlerle yüzleşmeden yeni bir dönemi inşa etmenin imkansız olduğunu belirtiyoruz. Bir şeyi kaşıdığımız kanattığımız yok. Geçmişte yaşanan acı tabloların bir daha yaşanmaması için gayet politik bir dille ifade ediyoruz. Dediğimiz şey çok basit. 100 yıldır isyan ve bastırma ikileminin bir şey çözmediğini, ülkeyi kısır döngüye soktuğunu belirttik. Bu mesele sözlerle, keşkelerle ilerlemiyor. Direksiyonda siz varsınız, buyurun gereğini yapın. Sözü bırakıp pratiğe bakın. Biz de görelim geleceği nasıl kurduğunuzu. Türk ve Kürt yüzyılını nasıl inşa ettiğinizi hep birlikte görelim. Emin olun engel olmayız ama zehirleyen, tehdit eden tasfiye dilini de kabul etmeyeceğiz. 

Sayın Bahçeli kararının arkasındaysa o zaman konuşmamızın önündeki engel nedir? 

Bu vesileyle Sayın Bahçeli'ye seslenmek istiyorum. Geçen hafta yaptığınız grup toplantısında ikinci yüzyılın Türk ve Kürt yüzyılı olması gerektiğini söylediniz. Biz bu çerçeveyi önemli görüyoruz. Yıllarca birbirimize söylemediğimiz söz kalmadı ama bir türlü barışı konuşamadık, çözümü konuşamadık. Her hafta siz grup toplantısında kararınızın arkasında olduğunuzu söylüyorsunuz, biz de çözümden yana olduğumuzu belirtiyoruz. O zaman konuşmamızın önündeki engel nedir? Gelin bu kısır döngüden çıkalım. 

Sözlerimin sonuna geldim. DEM Parti olarak tehditlere ve yanlış uygulamalara boyun eğmeyiz. Ancak bu ülkenin çocukları, gençleri, anneleri için onurlu bir barış inşa edebileceksek, bu konuyla ilgili bize doğru atılacak her adıma en az iki adım atarak karşılık vereceğiz. Yaşadığımız yüzyıl kavgaların, tehditlerin, ret ve inkarın devam edeceği bir yüzyıl değildir. İkinci yüzyılın demokratik olması için; emekçilerin, ezilenlerin, Kürtlerin, Alevilerin demokratik haklarına kavuşması için partimiz üzerine düşen bütün görev ve sorumlulukları yerine getirecektir. Toplantımıza katıldığınız için hepinize selam ve saygılarımı iletiyorum. 

12 Kasım 2024