Eş Genel Başkanımız Tuncer Bakırhan, Ekmek ve Adalet Buluşmaları kapsamında bugün Mersin’deydi. Sabah saatlerinde yerel basınla bir araya gelen Bakırhan ve beraberindeki heyet, ardından Karaduvar Balıkçılar Kooperatifini ziyaret etti, daha sonra ise Kazanlı’da örtü altı üreticileri ile buluştu. Burada konuşan Bakırhan, şunları söyledi:
Belediyeler DEM Partinin değil sizindir, halkımızın belediyeleridir
Buraya gelerek bizi onurlandıran değerli halkımızı, sizleri saygıyla selamlıyorum. En son konuşan arkadaşımız çok değerli bilgiler verdi. Kendisine teşekkür ederim. Hoşyar ve Nuriye arkadaşlarımız burada. Akdeniz Belediye Eş Başkanlarımızla birlikte birkaç yerde görüşme ve ziyaretler yaptık. Eleştiriler vardı ama belli ki siz üreticilerle, halklarımızla çok yakın ve sıcak temasları var. Bunun büyüyerek devam etmesi gerektiğini düşünüyorum. Bu yerel yönetimler, DEM Parti’nin değil; sizin, bizim, hepimizin, bu bölgede yaşayan emekçilerin ve yoksulların yerel yönetimleridir. Minnet duymanıza gerek yok. Belediyelerimizin asli görevlerinden biri küçük çiftçimizle, tarımla uğraşan, örtü altı üretim yapan esnafımızla, balıkçı esnafımızla dayanışmaktır. Bunu yapmaya da devam edecekler.
AKP belediyeciliği rant ve talan belediyeciliğidir, onların tek amacı sermayeyi zengin etmektir
Keşke olanaklarımız biraz önce bizden talepte bulunan siz değerli halkımızın bütün taleplerini karşılamaya yetseydi. Ama siz de bilirsiniz ki bu hükümet uzun bir dönem belediyeleri talan etti, borca batırdı. Burada zaten bir AKP belediyeciliği var. Anlatmaya gerek yok, bir talan belediyeciliği yaptılar. Aldıkları paranın birkaç misli borç bıraktılar. Bölgede de yine bu anlayışın kayyım versiyonu vardı. Onların derdi çiftçiler, üreticiler, emekçiler, yoksullar halklar, inançlar değildir; onların tek bir amacı var o da sermayedarı zengin etmek, yandaşı zengin etmek. Üretimi ortadan kaldırarak birkaç tane yandaş firma aracılığıyla dışarıdan ithal eden ikameci bir düzen. Yani çiçeği, eti, balı, karidesi, kalamarı Vietnam’dan getirip burada pazarlamak. Tarım, hayvancılık ve turizm merkezi olması gereken bir ülkede, arkadaşlarımızın da dediği gibi, bırakın patatesi samanı bile ithal eder duruma geldik. Iğdır, Kars, Ağrı’da hayvancılıkla uğraşan çiftçilerimiz, inanın, dönem dönem Irak’tan, İran'dan saman ithal ediyor. Düşünün, 22 yılda ülkeyi ne hale getirdiler.
Şam’dan alışveriş yapılırken Suriye bir iç savaş zemini haline getirildi
Sadece ekonomi değil, demokrasi de özgürlükler de böyle. Arap Alevi arkadaşlarımız buradadır. Onlarla sık ve yoğun bir temasımız var. Hatta Eş Başkanımız da Arap Alevisi'dir; sizlerdendir, kardeşinizdir, yoldaşınızdır. Sadece ekonomi değil mesele. İnsanların inancına, diline, kültürüne… İki kelime anadiliyle konuşan insanlarımızın Meclis’te sesini kısıyorlar. Sadece Kürtçe konuşunca değil Arapça konuşunca da kısıyorlar. Süryanice konuşunca da kısıyorlar ve adına da “bilinmeyen dil” diyorlar. İşte tam da biraz önceki arkadaşımızın dediği gibi dış politikanın sonuçlarını yaşıyoruz. Yani Suriye kardeş bir ülkeyken, eşler ve ailelerle birlikte ortak ziyaretler yapılırken, Şam’dan alışveriş yapılırken bir anda bir iç savaş zemini haline getirildi. Bunda bu sistemin, bu iktidarın da payı büyüktür. Suriye ile kavga eden, İran’a dost mu olur, Güney Kürdistan Bölgesi ile dost mu olur? Suriye’deki Kürtlerin Araplarla ve diğer halklarla oluşturduğu statüyle dost mu olur? Hayır. İçeride de halklara, inançlara, emekliye, asgari ücretliye, çiftçiye düşman.
Biraz önce Karaduvar’daydık, oradaki balıkçı arkadaşlar ilginç bir şey söylüyor. “Burada soğuk hava deposu olmadığı için karidesi çöpe dökmek zorunda kalıyoruz ya da ucuza satmak zorunda kalıyoruz. Uzakdoğu’dan, Vietnam’dan, Çin’den karides getiriyorlar” diyorlar. Ben Karslıyım, ailem hayvancılıkla uğraşıyor. Hayvan besliyor insanlarımız 6 ay kar kış altında, büyük zorluklar var. Arjantin’den, Brezilya’dan Angus getiriyorlar. Çok ucuz olduğu için değil. Birkaç AKP’li firma kazansın, bölgedeki esnaf iflas etsin, hayvancılık yapmasın, tarımla uğraşmasın, metropollere göçüp ucuz iş gücü olsun diye bunu yapıyorlar. Bu politika bilinçsiz değil. AKP çok bilinçsiz bir parti değil. İnanın attığı her adımı, söylediği her sözü bilinçli. Türkiye toplumunu, Türkiye halklarını üretimden koparmak istiyor. Sermaye dostu bir iktidar olduğu için hepimizin sermayeye ucuz iş gücü olmasını istiyor.
Tarım ve hayvancılık ülkesini dışarıdan ithal eder hale getiren bir iktidarla karşı karşıyayız
Düşük kredi vermedikleri zaman Kazanlı’daki örtü altı üretim yapan çiftçimizin zarar edeceğini onlar bilmiyorlar mı? Sigorta yapmadığı zaman don vurduğunda zarar edip serasını kapatacak ya da ucuz paraya satacak. Demirören’e milyarlarca lira faizsiz kredi verecek, borcunu da silecek ama Karaduvar’daki balıkçıların mazot almasını şartlara bağlayacak. Defter tut, bilmem ne yap... Yahu, zaten o prosedürü yerine getiren insan dünya kadar masrafa girecek. Niye ÖTV’siz mazot alsın ki? Bu iktidar her şeyi bilerek yapıyor. Halklar umurunda değil, emekçiler umurunda değil, emekliler hiç umurunda değil. Burada emekli arkadaşlar da var, onların yaşadıklarını anlatmaya gerek yok. Alın 12 bin 500 TL ile ailenizi geçindirin diyorlar. Nasıl geçinsin insanlar? Böylesine duyarsız olan, toplumu hiçe sayan, üreticiyi ve yoksulu hiçe sayan bir iktidarla karşı karşıyayız. Biraz önce bir arkadaşımız söyledi; bunun bir suçlusu da bence bizleriz, siyaset kurumudur, muhalefet kurumudur. Çiftçi dostu, emekçi dostu zeminlerin ortak bir mücadele birliğinde bir araya gelmemesi de bu iktidarın böylesine kötü yönetmesinin sebebidir. Biz kendimize dersler alacağız. Şimdi siz söylediniz. Üretiyorsunuz, binbir zorlukla pazarlamaya gelince bir altyapı yok. Kime satacaksınız? Tefeciye, tüccara satmak zorunda kalacaksınız. Sebzedir, çiçektir, balıktır ama soğuk hava deposu yok. Onu uzun süre koruyacak burada bir mekanizma yok. Ne yapacak? Zararına, yok pahasına ya da karın tokluğuna ürettiğini satmak zorunda kalacak. O aracılar ayrı bir mesele. Burada yerlerde domates var ama Ankara’da emekliler, emekçiler domates biber nerede daha ucuz diye marketleri dolaşıp saatlerce fiyat kontrolü yapıyor. Tarım ve hayvancılık ülkesini dışarıdan ithal eder hale getiren bir iktidarla karşı karşıyayız.
Tüketiciyle doğrudan buluşmanızın önüne dünya kadar engel koyuyorlar
Yetmiyor, sermaye vergi indirimi sağlıyor. O batık bankalar konkordato ilan eden o büyük büyük sermayedarlar emin olun iflas etmiyorlar, onların sermayeleri başka bir zeminde kendisini büyütüyor. Vergi üzerine vergi koyuyor. Yetmiyor, tüketiciyle doğrudan buluşmanızın önüne dünya kadar engel koyuyor. İstiyor ki bu meselelerde sizi batağa batırsın. Krediyi şarta bağlıyor. Zaten kredi faizleri çok yüksek. Hadi kredi alalım dediğinde bir üretici, kendisinden tapu isteniyor. Alacağı kredinin kat kat üzerinde. Zaten o kadar parası, altyapısı olan bir insan senin kredine ihtiyaç duyar mı? Duymaz. Kendi servetiyle, sermayesiyle üretimini ve pazarlamasını yapar. Onun önünü de kesiyor. O kadar zeki insanlar ki Tarım Bakanı geçen ne diyor? “Meyve ve sebze mevsiminde tüketilmeli”. Mevsiminde tüketin, gerisini dökülsün. Kola tüketin diyorlar. Meyve ve sebzeyi mevsiminde tüketin diyerek bir darbe de oradan vuruyorlar. Tarım sigortasını, sera sigortasını söylediniz. Binbir engel ve koşul var. İnsanlar o prosedürü yerine getirmek yerine, “Don vuruyorsa vursun, fırtına vuruyorsa vursun” diyor.
Üretimi teşvik edecek, üreticinin tüketiciyle buluşması için gerekli zemini örgütleyeceğiz
Biz sizin yoldaşınız. Arap, Kürt, Türk demeden sizin burada anlattıklarınızı yüreğinde hisseden ve bunun duygusunu yaşayan bir parti ve gelenekten geliyoruz. İsterdik ki bugün iktidarın, hükümetin yapması gereken şeylerin tamamını biz yapsaydık. Ama koşullarımız, elimizde bulunan yerel yönetimlerin olanaklarının tamamı bunları karşılamaya yetmiyor. Ama Nuriye ve Hoşyar Başkan notlarını aldı. Balıkçıları ziyaret ettiğimizde de orada notlarını aldılar. Yerel yönetimlerimiz bu konuda daha duyarlı olacak. Sizler için ne yapmaları gerekiyorsa olanakları ölçüsünde yapmalılar. Bir arkadaşımız sordu, politikanız nedir, diye. Üretimi teşvik edecek, üreticinin zarar etmesini engelleyecek, üreticinin tüketiciyle buluşması için gerekli olan zemini örgütleyecek bir çalışma içinde olacak. Tarımı anladık, derdinizi anladık. Türkiye’nin dört bir tarafında aynı sorunları dinledik. Trakya'da ayçiçek üreticileri de aynı şeyi söylediler. Daha önce Mardin Kızıltepe’ye gidip buğday üreticileriyle bir araya gelmiştik. Buğdayın bir kilogramının çiftçiye maliyeti 8-8,5 lira arasında. 9 lira taban fiyat koymuşlar. Allah aşkına, aylarca ailesiyle 40-45 derece sıcaklık altında buğday üreten insan neredeyse maliyetine taban fiyat koyar mı? Böyle bir iktidarla karşı karşıyayız.
Bu iktidarı göndermek gerekiyor
Enflasyonun yüzde 150-200 olduğu bir ortamda, taban fiyat neredeyse bir yıl önceki fiyatla aynı. Evet, bu iktidar usulsüzlük yapıyor, tarımı bitirmek istiyor. Arap Alevi halkımızın yaşadığı toprakları çölleştirmek istiyor. Sizi göçertmek istiyor, sizi bu topraklardan uzağa götürerek toprağınızdan koparmak istiyor. Ayrımcılık yapıyor. Kars hayvancılıkla geçiniyor ama bir tane et entegre tesisi yok. Süt fabrikası özelleştirildi, şeker fabrikası özelleştirildi. Hayvanı orada besliyoruz ama Konya’da, Kayseri’de, Nevşehir’de kestirmek zorunda kalıyoruz. Size de bize de aynı prosedürü uyguluyor. Kürt’e uygulanan hukuk nasılsa, Arap Alevisi’ne de aynıdır, siz emekçilere de aynıdır. Burada soğuk hava deposunun olmaması başka ne anlama gelebilir? Onun için bu iktidarı göndermek gerekiyor. Bunun için yerel seçimlerde bir irade ortaya konuldu ama bu AKP-MHP iktidarını göndermeye yetmiyor. Türkiye’nin çevremizdeki ülkelerle barış içinde bir ülke olmasını istiyorsak, alın terimizin hakkını almak istiyorsak bu hükümetin savaş politikalarına da karşı çıkmamız gerekiyor. 40 yılda Türkiye sırf Kürtler anadilini konuşmasın, Kürtlerin demokratik hakları karşılanmasın diye 2,5 trilyon dolar para harcadı. 2,5 trilyon dolar nedir? 3-4 tane Türkiye'yi yeniden inşa edecek paradır. Dedim ya bilerek yapıyorlar. Suriye’deki, Libya’daki savaşa -ki şimdi Güney Kürdistan’a üs yapıyorlar- ayırdıkları parayı siz çiftçiler için ayırsaydılar emin olun tek bir sorununuz kalmayacaktı. Savaş, çatışma seviyorlar; kendilerini ırkçılık, milliyetçilik üzerinden var ediyorlar. Ürünümüzün değerini almak istiyorsak işte bu savaş politikalarına da karşı çıkmalıyız. Yine “Türkiye Yüzyılı” dediler biliyorsunuz. Türkiye Yüzyılı Iğdır’da, Kars’ta tezek parası oldu. İnsanlar parasını ödemediği için doğalgaz kullanamıyorlar, odun kömür de zaten yok. Tezek bile bulamayan aileler de var.
Önce adaleti sağla, sonra sarayını yap
Bize neyin müjdesini veriyorlar? Dün Adalet Bakanını dinlediniz değil mi? Dünyanın en büyük adalet sarayını Ankara’da yapıyorlarmış. Bu adalet sarayı Kazanlı’daki, Karaduvar’daki çiftçilerin karnını doyuracak mı, taleplerini karşılayacak mı? İçinde adalet yoksa sarayının ne kadar büyük olduğunun önemi var mı? Adalet mi var ki en büyük adalet sarayını yapıyorsunuz. Önce adaleti sağla, sonra sarayını yap. İşte böyle bir hükümetle karşı karşıyayız. Ne diyorlar? Uzay çalışmalarına hız vermişler. Günlerdir Türkiye’nin dört bir yanını dolaşıyoruz. Hele bir patates üretelim, üreticilere sahip çıkalım, onlara uygun projeler yapalım. Adalet sarayınız gibi uzay çalışmalarınızı da ondan sonra hızlandırabilirsiniz. Tamamen yalan, algı ve kandırma üzerine kurulmuş siyasal İslamcı bir akılla karşı karşıyayız.
İktidarın eli emekçinin, üreticinin, halkın cebinde; hiç sermayenin cebine el attıklarını gördünüz mü?
Cumhurbaşkanlığının 8 aylık bütçesi 65,5 milyar. Elini kaldırıp dua eden, bilimsel eğitime karşı çıkan Diyanet İşleri Başkanı her yıl bir Mercedes değiştiriyor. Aslında Tofaş da var, Renault da var, TOGG da var ama Mercedes’e binmesini biliyor. 8 ayda 70 milyara yakın bir bütçesi var Diyanet İşleri Başkanının. Hangi üretimi teşvik etmiş, hangi işsizliği önlemiş, ne hizmet sunmuş? Alevi inancını reddeden, cemevlerine ibadet statüsü tanımayan bir anlayışın harcamaları, bizim sorunlarımızı ortadan kaldırabilecek bir oranda. İşte böyle çarpık bir düzenle karşı karşıyayız. Yine Mehmet Şimşek politikaları var. Enişte-damat politikaları bizi batırdı, bitirdi. Peşinden bir stand-upçı geldi, adam espri yapıyordu. Gerçi stand-upçılık da bir yetenek ister ama onu yapmaya çalışan bir maliye bakanımız vardı. O şimdi gitti, yerine Mehmet Şimşek modeli geldi. Bu model de daha çok emekçinin, çiftçinin yoksullaştığı ama sermayenin karını artırdığı bir düzen. Bankaların yıllık karına bakın. Bizim kazancımız düşerken, bankalar karlarını kat kat artırıyorlar. Niye, tefecilik yaptıkları için. Bankaları denetlemeyen, bankalardan vergi almayan Mehmet Şimşek programı, sizin ürettiğiniz ürüne vergi üstüne vergi koymaya çalışıyor. Yani üretmeyin diyor.
Seçimde yenildiler diye yerel yönetimlerde tasarruf tedbirleri açıkladılar. Yerel yönetimler onlarda iken çalıp çırpıyorlardı. Akdeniz örneği bunlardan biridir. Sigorta primlerinden AKP bir anda vergi almaya başladı. Onlarda iken alınmıyordu. Ama muhalif partilere geçince iş değişti. Belediyelerin iş yapmaması, size destek sunmaması için tasarruf tedbirleri diye bir politika çıkardılar. Böylesine iki yüzlü bir siyasetle karşı karşıyayız. Tasarruf adı altında emeklinin, asgari ücretlinin, çiftçinin cebine el atıyorlar. Sermayenin cebine el attıklarını gördünüz mü? Emekliler yılı ilan ettiler 2024 yılını. Allah aşkına böyle bir şey olabilir mi? Emekliler geçinemiyor, emekliler perişan!
Mazot, üretim ve maliyetler sorununu tek tek çözemeyiz; tek çözüm bu iktidarı göndermektir
Mehmet Şimşek ekonomi programı, Erdoğan-Bahçeli ekonomi programı bizi yoksullaştıran, zengini daha çok zengin yapan bir programdır. İnşallah el birliğiyle birbirimizin yarasına merhem olarak, bir arada durarak, bu yoksulluk ve zulüm düzenine itiraz ederek bugünleri aşacağız. Bu konuda umudumuz yüksektir. Yerel seçimde bir irade ortaya çıktı. Bu iradeyi büyütmek de boynumuzun borcudur. Gübre, mazot, taşıma maliyetleri… Evet başka maliyetler de var. Bunları tek tek çözmek zordur. Bunun tek bir çözümü var o da bunları göndermektir. Göndermeye var mısınız, birlikte hareket etmeye var mısınız? Size söz veriyoruz. Meclis’te iki vekiliniz var; Perihan Koca ve Ali Bozan. Mersin’in turizm kenti olmamasının, tarım ve üretim için önemli bir merkez olmamasının nedenlerini sürekli soruyorlar. Sürekli rahatsız etmeye çalışıyorlar, sürekli anlatıyorlar.
Taleplerinizin çözüme kavuşması için elimizden geleni yapacağız
Ekmek ve Adalet Buluşmaları kapsamında sizden almış olduğumuz bu önerilerin ve taleplerin hem Meclis zemininde hem de yerel yönetimlerimizde çözüme kavuşması için elimizden geleni yapmaya çalışacağız. AKP’nin 22 yıllık döneminde ülke zengine bostan, çayır oldu. Bize de sabır diliyorlar. Sabretmeyeceğiz. Sabretmesi gerekenler ezilenler, aş ve ekmek arayışında olanlar değil AKP’nin sermayedarlarıdır. Bir gün mutlaka emekçinin ve yoksulun alın terinin karşılığını aldığı, Arap Alevi halkımızın inancını eşitçe yaşadığı, topraklarında doyduğu bir Türkiye’ye kavuşacağımıza inanıyorum. Hepinize başarılar diliyorum.
18 Eylül 2024