
Eş Genel Başkanımız Tuncer Bakırhan, haftalık Meclis Grup Toplantımızda gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Bakırhan, şunları söyledi:
Mêvanên ezîz hûn bi xêr hatin, li ser çavan li ser seran hatin. Çok değerli il ve ilçe örgütlerimizi,Tekirdağ’dan gelen bütün yurttaşlarımızı saygıyla selamlıyorum. Umarım iyi bir grup toplantısı yaparız. Hoş geldiniz. Hazır Tekirdağ’ın rüzgarını arkamıza almışken iyi olacağına inanıyorum. Hepinize selam, sevgi ve saygılarımı iletiyorum.
Özgür gazetecilik geleneğinden taviz vermeyen özgür basın çalışanlarının Kürt Gazeteciler Gününü kutluyorum
Değerli arkadaşlar bugün Kürt Gazeteciler Günü. 127 yıl önce Kahire’de ilk Kürt gazetesi olan Kürdistan gazetesi açılmıştı. O gün bugündür 22 Nisan Kürt Gazeteciler Günü olarak kutlanıyor. 127 yıl önce sürgünde başlayan Kürt gazeteciliği bugün de son derece zor koşullar altında varlığını ve çalışmalarını sürdürüyor. Bu coğrafyada hakikatleri yazma çabasını sürdüren çok sayıda gazeteci katledildi, birçok gazeteci gerçekleri yazdığı için hapishanelerde ömrünü geçirdi. Özgür gazetecilik geleneğinden taviz vermeyen ve hakikatleri yazma konusunda kararlılık gösteren tüm özgür basın çalışanlarını Apê Musa şahsında kutluyor, anıyor ve Kürt Gazeteciler Gününü kutluyorum.
Sırrı Süreyya Önder birçok rahatsızlığına rağmen asla çalışmalardan geri kalmadı
Geçtiğimiz hafta çok talihsiz bir olay yaşadık. Meclis Başkanvekilimiz ve İmralı Heyeti Üyemiz, aynı zamanda barış için büyük emek veren barış emekçisi Sayın Sırrı Süreyya Önder çok ciddi bir kalp krizi geçirdi. Hemen hastaneye kaldırıldı, büyük bir operasyon geçirdi. Biz de Eş Genel Başkanlar olarak 3 gün orada kaldık. Arkadaşlarımız hala orada. Biliyorsunuz, Sırrı Süreyya Önder barış çalışmalarını yürütüyordu, İmralı Heyetindeydi. Birçok rahatsızlığı bulunmasına rağmen asla çalışmalardan geri kalmadı. Sağlık sorunlarına rağmen çalışmalara aktif bir şekilde katıldı. Umarız ki yakın zamanda iyileşir, aramıza döner ve kaldığı yerden daha güçlü bir şekilde devam eder. Buraya gelmeden önce hem hastane yönetiminden hem de hastanede bulunan arkadaşlarımızdan bilgi aldık. Durumu stabil. Yani hala direniyor, mücadele ediyor, bu durumu yenmeye çalışıyor. Yeneceğine olan inançla bir kez daha ailesine, sevenlerine ve partimize geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum.
Görülmemiş bir dayanışma ve sahiplenme ortaya çıktı
Ben hayatımda böyle bir şey görmedim. İlk günden beri Türkiye’nin bütün renkleri, siyasi partiler ve demokratik kitle örgütleri hastane önündeydi. Mesaj gönderdiler, aradılar, Sırrı Süreyya Önder’in sağlık durumunu yerinde incelediler, ilgilendiler. Gerçekten görülmemiş bir dayanışma ve sahiplenme ortaya çıktı. Bu vesileyle süreci en başından beri takip eden, bizi arayıp soran Cumhurbaşkanı Erdoğan’a, Meclis Başkanı Numan Kurtulmuş’a, ana muhalefet partisi genel başkanına, siyasi parti genel başkanlarına ve yöneticilerine, bileşen partilerimize ve ittifak güçlerimize teşekkür ediyorum. Dayanışmalarından ve sahip çıkmalarından dolayı teşekkür ediyorum. Sayın Mesut Barzani şahsında, bizi yurt dışından arayan siyasi parti liderlerine, siyasetçilere ve sanatçılara da teşekkür ediyorum. Türkiye’nin ve Kürdistan’ın birçok yerinden kurum ve kişiler bizi aradı. Dünyanın her yerinden. Ayrıca aydınlar, sanatçılar, demokratik kitle örgütleri, bireyler, kadınlar, gençler… Herkes oradaydı, bizimle dayanışma halindeydi. İlgilenen, arayan soran herkese bir kez daha teşekkürlerimi iletiyorum.
Sırrı Süreyya Önder’in sağlık durumunun birleştirici gücü aynı zamanda barışın da ortak paydası oldu
Tabii en önemlisi de orada bizim derdimizi çeken hastane emekçilerine teşekkürlerimi sunmak istiyorum. Sırrı Süreyya Önder’in sağlığına kavuşması için çabalayan hastane emekçilerine, doktorlara da teşekkür ediyorum. Gördük ki tüm farklılıklara rağmen insanlar Sırrı arkadaşımızın sağlığı sebebiyle ortak bir duyguda buluştu. Bu çok önemlidir. Sevgili Sırrı’nın birleştirici gücü, sağlık durumunun birleştirici gücü aynı zamanda barışın da ortak paydası oldu. Sadece hastalıklarda, sadece acıda ve tasada değil; barış sürecini tartıştığımız bugünlerde de ortak duygu ve dayanışma içerisinde olmayı umuyoruz ve istiyoruz.
Barış bir toplumun iyileşmesidir, toplumsal şifadır
Sırrı Süreyya Önder arkadaşımızı sanırım bu ülkede tanımayan çok az. Bu topraklarda sadece siyasete damgasını vurmadı; ülkenin sanatına ve sinemasına en önemlisi de umuduna katkı sunan, çok büyük bir umut emekçisi olan bir arkadaşımızdır. Çok büyük iz bıraktı bu konularda. Onun barış için gösterdiği çabaya, halklar için yürüttüğü mücadeleye hepimiz tanıklık ettik. Sırrı arkadaşımız için bu büyük dayanışma da aslında halkların gönlündeki yerini bir kez daha ortaya çıkardı. Paylaşılan dilekler, edilen dualar vardı. Gecenin bir yarısı Siirt’te Mahsut Hoca -kendisi bir Arap yurttaşımızdır- Sırrı Süreyya Önder’e dakikalarca dua etti. Bunların tamamı bize bir şey gösterdi. Toplumun barışla kurduğu bağ güçlü. Toplum canlı ve güçlü bir şekilde, Sırrı Süreyya Önder’in barışa verdiği emeği sahiplendi. Bu çok değerli ve çok kıymetliydi. Milyonlarca insan onun sağlığını kendi sağlığı gibi hissetti. Bu dayanışmada gerçekten çok berrak ve sade bir umut vardı, siyaset yoktu. Bu dayanışmada barışa güçlü bir refakat vardı. Biz bunu önemsiyoruz. Çünkü biliyoruz ki barış aynı zamanda sağlıktır. Barış bir toplumun iyileşmesidir. Barış, toplumsal şifadır. Bu ülkenin her karışında, her köyünde, her parça toprağında barış uğruna bedel vermiş insanlar vardır.
Barışın tarihi artık takvimlerde yazsın
Takvim yapraklarını çevirdiğimizde her gün yitirdiğimiz insanları da anıyoruz. Artık istiyoruz ki bundan sonra çevirdiğimiz takvim yapraklarında yitireceğimiz insanlar olmasın. Artık barışın takvimini çevirelim, barışın tarihi artık takvimlerde yazsın diyoruz. Şifa dileğimiz yalnızca bir kalbin iyileşmesi için değil. Çatışmaların ürettiği bütün hastalıkların ve ötekileştirmelerin de iyileşmesini diliyoruz. Barışın şifası önce Sırrı arkadaşımıza, sonra bütün ülkeye yayılsın; umut büyüsün, yaşam büyüsün. Em cardin dibêjin hevalê Sirri duayê me bi te re ye, duayê gelê Kurd, gelên Tirkiyeyê bi te re ye. înşela tu yê di demeke kurt de vegerî ser karê xwe. Em ê bi hev re doza aştiye berdewam bikin. Ji te re ji gelê me re derbasî be.
Doğru zamanda 85 milyonla barış dalgasını yakalarsak bu ülkenin kaderini değiştiririz
Hem dünyada hem bölgemizde fırtınalı bir dönemden geçiyoruz. Küresel dengeler alt üst olmuş durumda. Büyük güçler arasında kıyasıya bir kavga ve rekabet var. Böylesi bir dünyada, hala iç barışını kuramamış, siyasetini normalleştirememiş ve hukukun işlemediği bir ülke emin olun ki çok zorlanır. Böylesi bir süreçte ayakta kalması çok zorlaşır. Ayağını yere sağlam basmayan bir ülke, emin olun, fırtınalarda savrulur. İşte tam da bu nedenle, bugün Türkiye için Barış ve Demokratik Toplum Süreci sadece bir tercih değil zorunluluktur. Bu süreç Türkiye’nin en büyük şansıdır, en büyük fırsatıdır. Umarım bu şans ve fırsatı hep birlikte değerlendiririz. Çünkü şunu çok net görüyoruz. İç barışını sağlamış bir Türkiye 85 milyon insanıyla bu fırtınalara karşı hazır olur. Büyük şair Shakespeare, yazdığı ilk oyununda aynen şöyle der: "İnsan ilişkilerinde gelgitler vardır. En yüksek dalgayı doğru zamanda yakalayan başarıya ulaşır." Biz de diyoruz ki içinden geçtiğimiz bu barış süreci tam da böylesi bir dalgadır. Doğru zamanda 85 milyonla bu dalgayı yakalarsak ülkenin kaderini değiştiririz. Bu ülke demokrasi ve adaletle buluşur. Ama bu barış dalgasını eğer elimizden kaçırır ve ıskalarsak emin olun ki 85 milyon olarak ekonomiden demokrasiye kadar birçok alanda ceremesini çekeriz. Dolayısıyla Shakespeare'in dediği gibi bu dalgayı yakalayabileceğimiz en önemli aşamadayız. Umarım herkes bu dalgayı yakalamak için siyasi iradesini ortaya koyarak Türkiye’yi yeni döneme ve demokratik bir zemine kavuşturur.
Barışı sağlarsak bu ülke ayağa kalkabilir, karnımızı doyurabiliriz
Unutmayalım ki barış gecikirse ekmek küçülür, umut azalır, özgürlük daralır. Dolayısıyla, barışın gelmesi ekmeğimize, umudumuza ve özgürlüğümüze katkı sunacaktır. Bu yüzden doğru zaman bugündür, yarın değil. Bir gün bile gecikmeden barışa ulaşmak için var gücümüzle hep birlikte mücadele etmeliyiz. Bugün milyonlarca yurttaş sadece barış değil aynı zamanda geçim istiyor, aş istiyor, iş istiyor, huzur istiyor. Bir parça nefes almak istiyor. Bakın rakamlarla bunlar net bir şekilde ortada. Aile Bakanlığının 2024 verilerine göre 3 milyon 600 bin aile aşırı yoksulluk içerisinde. Yani 4’le çarpsanız yaklaşık 14-15 milyon insanımız aşırı yoksulluk içerisinde. 9,5 milyon insanımızın genel sağlık sigortasını devlet ödüyor. Çünkü bu insanlar geçinemediği için ay sonunda 780 lirayı biriktirip kendi sağlık sigortalarını ödeyemeyecek durumda. Ülkenin yarısı neredeyse 22 bin lira maaşla geçinmek zorunda. Bütün bu tabloya baktığımızda görüyoruz ki barış sadece siyasetin meselesi değildir; sofradaki ekmeğin, okuldaki çocuğun, hastanedeki hastanın da meselesidir. Çünkü sürüncemede bırakılmış bir barış kronik enflasyon gibidir. Yakıcıdır, yıkıcıdır. Barışı sağlarsak bu ülke ayağa kalkabilir. Barışı sağlarsak karnımızı doyurabiliriz. Barışı sağlarsak çocuklarımıza umutlu ve mutlu bir gelecek yaratabiliriz. Barış berekettir. Gelin, bu bereketi 85 milyon olarak birlikte yaşayalım; birlikte ekmeğimizi büyütelim, barış içinde huzurlu bir Türkiye’de yaşayalım.
Sayın Öcalan, sürece ivme kazandıracak gelişmelerin herkesin ortak beklentisi olduğunu dile getirmiştir
Dün heyetimiz sayın Öcalan ile görüşmek için İmralı’ya gitti. Verimli, önemli ve değerli bir görüşme gerçekleştirdiler. Elbette görüşmenin önemli gündemi Sırrı Süreyya Önder’in sağlık durumuydu. Sayın Öcalan geçmiş olsun dileklerini iletmiştir. Çok önemli bir aktör olduğu için üzüntülerini belirtmiştir. Ancak yürütülmekte olan ve ivme kazanması gereken çözüm tartışmaları ile sürecin genel değerlendirmesi de aynı şekilde ele alınmıştır. Sayın Öcalan’ın yüksek bir tempoyla ve moralle çalışmalarını sürdürdüğünü arkadaşlarımız bize iletti. Sayın Öcalan, önümüzdeki haftalarda sürece ivme kazandıracak gelişmelerin yaşanmasının, herkesin ortak beklentisi olduğunu dile getirmiştir. O da süreçten umutlu. Önümüzdeki günlerde bu sürecin ivme kazanacağını düşünüyor. Sayın Öcalan’ın çalışmalarını bu çerçevede yaptığını arkadaşlarımız bize aktarmıştır. Yapılan bu görüşme kurullarımız tarafından değerlendirilecek, ardından kamuoyuna görüşmeyle ilgili bir açıklama yapılacaktır.
Cezaevlerinin boşalması Türkiye’ye rahat bir nefes aldıracaktır
Değerli arkadaşlar, içinden geçtiğimiz bu süreçte iki büyük adım şarttır. Birincisi sağlam bir hukuki zemin, ikincisi güçlü bir siyasi irade gerekiyor. Önümüzdeki günlerde zaten Grup Başkanvekillerimiz Adalet Bakanı ile bir araya gelecek. Sadece Adalet Bakanı ile değil; aynı zamanda Meclis Başkanıyla ve Meclis’te grubu bulunan siyasi partilerle de temaslarımızı sürdüreceğiz, bir araya geleceğiz. DEM Parti olarak, barış ve demokratik çözüm için üzerimize düşen her sorumluluğu yerine getirmek amacıyla 7/24 çalışma içerisindeyiz. Buradan iktidara ve muhalefete de sesleniyoruz: Türkiye siyaseti artık normalleşmeli. Barış süreci ivme kazanmalı ve devlet demokrasiye duyarlı hale gelmelidir. Başta İnfaz Kanunu ve cezada adalet olmak üzere yasal düzenlemelerin yapılması; hasta tutsaklardan tutalım siyasi nedenlerle cezaevlerinde tutulanlara kadar, cezaevlerinin boşalması Türkiye’ye rahat bir nefes aldıracaktır. Gelin, bunun önünü hep birlikte açalım.
İktidar direksiyonu 85 milyonun ortak geleceği için çevirmelidir
İktidar da artık içeride ve dışarıda büyüyen tehlikeleri görmekle kalmamalı, gidişata yön vermeli, inisiyatif almalıdır. Direksiyonu 85 milyonun ortak geleceği için çevirmelidir. Yol yokuş, hava sert. Ortadoğu’daki gelişmeleri hepimiz yakından takip ediyoruz. Ama şimdi rotayı halkın selametine, halkın yararına kırma zamanı. Bizler ortak ve demokratik yaşamı örmeye hazırız. Sadece elimizi değil gövdemizi dahi taşın altına koymaya hazır olduğumuzu belirtmek istiyorum. Değerli arkadaşlar, bu kürsüden bir süredir, Sayın Öcalan’ın büyük emeklerle inşa ettiği Barış ve Demokratik Toplum Sürecinin ne kadar önemli olduğunu anlatmaya çalışıyoruz. Çünkü bu süreç, sadece bugünü değil gelecek yüzyılı da belirleyecek kadar önemli ve değerlidir. Bunun için de sık sık tarihe, o büyük hakikat aynasına bakıyoruz. Çünkü geçmiş sadece geçmiş değildir; doğru okunursa bize hem bugünü anlatır hem de yarına dair yol gösterir.
Tarihin kırılma anlarında ardışık hatalar yapıldı, çözüm ve demokrasi hayali akamete uğratıldı
Size tarihteki birkaç kırılma anını anlatacağım. Yaşadığımız, bazılarına şahit olduğumuz kimi örnekleri vermek istiyorum. Tarihteki bu kırılma anlarını, zamanı ve zemini doğru değerlendirebilseydik, bugün başka bir Türkiye’de olurduk, başka şeyleri konuşuyor olurduk. Bugün ekonomiyi, demokrasiyi, haksızlıkları, adaletsizlikleri, hukuksuzlukları konuşmuyor olacaktık. Bu kırılma anlarından ilkinde 1924 yılında ortak mücadeleyle kurulan cumhuriyet demokrasiyi dışladı. Tekçi ve inkarcı bir rejimin yolunu açarak Kürt sorununa ve demokrasi krizine neden oldu. 1950’lerde bütün dünya değişiyordu, çok kutuplu dünyaya geçiş yapıldı. Bir fırsat penceresi açılmıştı ama bu fırsat penceresi de değerlendirilemedi. Bu imkan heba edildi. Daha sonra yine Kürt sorununda inkar ve demokrasi nefreti nedeniyle 1960’ta, 1971’de, 1980’de ve 1997’de tank paletleriyle halkın iradesine, demokratik çözüm umuduna ve demokratik ülke umuduna darbeler yapıldı. 2003’te Sayın Öcalan’ın uzattığı barış eline karşı darbe mekaniği devreye sokularak büyük bir barış imkanı itildi. 1999’da, hala birçoklarının anlamadığı Sayın Öcalan’a yönelik uluslararası komplo devreye sokuldu. Sayın Öcalan’ın barışı inşa etme gücü ve gerçekliği görülmeyerek Türkiye karanlık bir girdabın içerisine sürüklendi. 2015’te Çözüm Süreci buzdolabına sokularak ülkeye bir kara kış yaşatıldı. 15 Temmuz darbe girişiminin ardından başlayan 20 Temmuz OHAL süreciyle Türkiye’de demokrasi ve hukukun bütün damar yolları tıkandı. Geçen yüzyılda ardışık hatalar yapıldı. Türkiye’de Kürt sorununun çözümü ve demokratik ülke hayali akamete uğratıldı.
Bu devri artık kapatmak, eşit ve ortak yaşam devrini başlatmak istiyoruz
Peki, 100 yıllık hatalar sonucu nereye geldik? Ekonomisi batmış, demokrasisi işlemeyen, cezaevlerinde doluluk oranı neredeyse iki katına çıkmış, gençlerin umudunun olmadığı, halkın büyük bir yoksullukla boğuştuğu bir Türkiye. Eğer tarihin kırılma anları doğru değerlendirilseydi, bunlar olmayacaktı. İşte aradan bir asır geçti ama konuştuğumuz dert hala aynı: Kürt sorunu ve demokrasi derdi. Sorunları çözmek yerine halının altına süpürenler, aslında bizden sonraki kuşaklara bu sorunları büyük oranda devrediyor. Darbelerin panzehrinin demokrasi olacağını tarih defalarca bize gösterdi. Birileri anlamak ve görmek istemese de bu böyle. Bu yüzden, artık bu devri kapatmak istiyoruz. Artık birbirini anlama, eşit ve ortak yaşam devrini getirmek istiyoruz. Sayın Öcalan’ın, “Gelecek yüzyılı kaybetmeyelim” sözleri tam da bu nedenledir. Geçmişi inkar etmeden ama geçmişe takılmadan gelecek yüzyılı birlikte inşa etme çağrısıdır Öcalan’ın çağrısı. Gelin, 100 yıllık bu meselenin sırtımızdaki ateşini birlikte söndürelim. Bir acıyı bin kez konuşacağımıza, bir defa insanca ve güçlü bir şekilde çözelim, Türkiye’yi demokratikleştirelim. Hep birlikte bu ülkenin barış hikayesini yeniden yazalım. Yeter ki yüreğimizi koyalım, inanalım, sahici çözümler üretelim. Yeter ki güçlü bir siyasi irade gösterelim. Siz de şahitsiniz; biz irademizi güçlü bir şekilde ortaya koyduk, bu barış sürecine inanıyoruz. Onu demokrasiyle taçlandırmak için 7/24 sizinle birlikte çalışmalarımıza devam ediyoruz, edeceğiz. Biz hazırız, Kürtler hazır. Emekçiler, sosyalistler, kadınlar hazır. Varsa hazır olmak isteyenler, buyurun; Türkiye’yi yeniden demokratik bir şekilde inşa edelim.
Sayın Öcalan’ın barış için katkı sunabildiği koşulların derhal sağlanması gerekiyor
Barış sadece bir varış noktası değildir. Barış başlı başına büyük bir yolculuktur. Hemen bugünden yarına olabilecek bir şey değildir. Barış, büyük bir emek ve çaba istiyor. Barış önemli bir süreçtir. Bu süreci doğru değerlendirmek gerekiyor. Bu sürecin merkezinde de Sayın Abdullah Öcalan’ın olduğunu belirtmek istiyorum. Konuşmamın başında sağlıktan ve barıştan söz etmiştim. Şimdi tüm kalbimle söylemek istiyorum. Nasıl ki kalbe kan gitmeyince kriz baş gösterir ve hayati tehlike ortaya çıkarsa, tecrit de barışın kalbine giden nefesi kesmek anlamına geliyor. Dolayısıyla bu bünyenin yaşaması için, bu bünyenin nefes alması için tecridin bir an önce ortadan kaldırılması gerek. O nedenle bir kez daha diyoruz ki artık bu tıkanıklığı giderelim, artık bu nefesi açalım. Türkiye rahat bir nefes alsın. Sayın Öcalan’ın özgürce çalışabildiği, iletişim kurabildiği, konuşabildiği, barış için katkı sunabildiği koşulların derhal sağlanması gerekiyor. Sayın Öcalan’ın koşullarının iyileştirilmesi aynı zamanda Türkiye’nin iyileştirilmesidir. Sayın Öcalan’ın koşullarının iyileştirilmesi emekçilerin, yoksulların, ezilenlerin dertlerinin iyileştirilmesidir. Umarım ülkeyi yönetenler, memleketi iyileştirerek bu antidemokratik uygulamalardan vazgeçerler. Türkiye’nin siyasetini, ekonomisini ve geleceğini iyileştirmek isteyen bir irade varsa biz buradayız, hazırız.
Tarihsel korku ve ön yargılardan çıkarak Türkiye barışını sağlamak kaçınılmaz bir görev olarak önümüzde
Yarın 23 Nisan. Tam 105 yıl önce bu topraklarda yaşayan farklı halklar ve inançlar el ele vererek, birlikte mücadele ederek bu cumhuriyeti kurdu. Bu farklılıkların büyük çoğunluğu kurucu mecliste yer aldı. Kürdistan mebusu, Lazistan mebusu, diğer halklar ve inançlardan mebuslar da vardı bu kurucu mecliste. Kurucu meclis tamamını olmasa da birçok kimliği tereddütsüzce o kürsüye taşımıştı. Ama bu ortak hikaye 1924’te akamete uğratıldı. Birlikte mücadele eden ve kurucu mecliste yer alan halklar ve inançlar özgür bir yaşama sahip olamadılar. İşte sorunların özü de tam burada başladı. 1915’te Ermenilerle başlayan inkar, geçtiğimiz yüzyılda bu topraklarda yaşayan her halka, kültüre, dile ve inanca yaşatılmaya çalışıldı. Tarih hayatın öğretmenidir. Artık günümüz, ayrılıkları azaltmaktan ve ortaklıklarımızı büyütmekten başka bir şansımız olmadığını ortaya koyuyor. Tarih bunu bize defalarca gösterdi. Umarım bu sefer son olur. Tarihten hep birlikte dersler çıkarırız. Nasıl ki sağlam bir çınar kökleriyle birlikte dimdik duruyor ve yeşeriyorsa bu ülke de köklerinden çoğulculukla bir arada duracak ve yeşerecek. Artık tarihsel korku ve ön yargılardan çıkmak, Türkiye barışını sağlamak kaçınılmaz bir görev olarak önümüzde duruyor.
Gelin, 23 Nisan’ın yapıcı ve ortaklaştırıcı ruhunu yeniden canlandıralım ve gelecek yüzyılı birlikte inşa edelim
Sayın Öcalan, Barış ve Demokratik Toplum Çağrısında, “Günümüzde çok kırılgan bir hal alan tarihsel ilişkiyi kardeşlik ruhu içinde ve inançları da göz ardı etmeden yeniden düzenlemek esas görevdir” demişti. Bu çağrı, sadece bir söz değil; bu ülkenin geleceğine kurulan bir köprüdür. Bu köprüyü cesurca geçmek hepimizin görevdir. Silahlar devreden çıkmalı, biz de buna inanıyoruz. Evet, silahlar devreden çıkmalı ama sadece eldekiler değil zihinlerde de bir silahsızlanma olmalıdır. Ret, inkar ve huzursuzluk da zihinlerde sona ermelidir. Gelin, 23 Nisan’ın yapıcı ve ortaklaştırıcı ruhunu yeniden canlandıralım. Demokratik ulus mutabakatıyla eşit, adil ve demokratik bir anayasa yaparak gelecek yüzyılı birlikte inşa edelim. Birlikte yürüyelim, birlikte konuşalım, birlikte çalışalım, birlikte çözelim. Bu ülkenin en büyük güvencesi, farklılıklarımızı zenginlik kabul eden demokratik bir cumhuriyettir. Kimliklerin ve inançların tanındığı demokratik bir devleti, herkesin kendisini ait hissettiği bir cumhuriyeti kurma çağrısı yapıyoruz. Biz bu çağrının gereklerini yapmaya hazırız. Gündelik siyasi çıkarlardan ve dar hesaplardan kurtulmalıyız. Biz Kürtler olarak, emekçiler ve ezilenler olarak bu ülkeyi, bu coğrafyayı seviyoruz. Bu ülke ve coğrafyada yaşayan 72 milletin inancını da seviyoruz. Biz barışa varız, bu ülkeyi demokratik bir zemine çekmeye varız. Biz barışa hazırız. Eşitlik, adalet ve demokrasi diyenleri de bu inşa sürecine ve mücadeleye davet ediyoruz. Hepinize tekrardan teşekkür ediyorum. Sağ olun, var olun. Önümüzdeki günler çok önemlidir. Bu dönem aynı zamanda hepimize tarihi sorumluluklar yüklüyor. Sorumluluğumuz bellidir. Ev ev dolaşmak ve insanlara bu süreci anlatmak, barışı toplumsallaştırmak. Onurlu bir barışa ulaştırmaktır. Bunu yapacağımıza olan inançla hepinizi saygıyla selamlıyor, başarılar diliyorum.
22 Nisan 2025