Eş Genel Başkanlarımız Tülay Hatimoğulları ve Tuncer Bakırhan bugün Hatay’daydı. Sabah saatlerinde kanaat önderleriyle birlikte Samandağ’daki Hızır Türbesi önünde Suriye’deki Arap Alevilere yönelik saldırılara ilişkin yapılan basın açıklamasına katılan Eş Genel Başkanlarımız, ardından Rojava’da devam eden saldırılara karşı yapılan nöbette STK ve demokratik kitle örgütleriyle bir araya geldi. Burada açıklama yapan Bakırhan, şunları söyledi:
Hatay’da depremin yarattığı tahribat devam ediyor
Değerli kurum ve siyasi parti temsilcileri; Ankara, Kırşehir, Adana ve Mersin’den sembolik olarak bugün Hatay’daki açıklamamıza katılan siz değerli katılımcılar hepinizi saygıyla selamlıyorum. Ali İsmail Korkmaz, Abdullah Cömert ve Ahmet Atakan şahsında Gezi Direnişinde, demokrasi ve özgürlük mücadelesinde yaşamını yitiren bütün canları saygı ve minnetle anıyorum. Hatay halkının iradesi olan ve şu anda cezaevinde bulunan Can Atalay şahsında, cezaevindeki tüm siyasi tutsakları saygı ve sevgiyle selamlıyorum. Buradan hepinizin selamlarını cezaevlerindeki canlara gönderiyorum. Hatay ciddi bir deprem felaketi yaşamıştı ama hala inşa edilmedi. Depremde yaşamını yitiren canlarımızı da saygı ve minnetle anıyoruz. Türkiye’nin geliştiğini ve güçlendiğini söyleyenler, Hatay’da depremin yaralarını sarmakla meşgul olurlarsa daha iyi olacak. Hatay yaralarıyla baş başa. Depremin yarattığı tahribatlar devam ediyor. İnsanlar konteynerlerde yaşamaya devam ediyor. İktidarı, başta Hatay olmak üzere, deprem bölgesindeki halkımızın yaralarını sarmaya davet ediyoruz.
Suriye’de dayatılan tekçi kimlik anlayışına itiraz ediyoruz
Günlerdir başta sınır kentlerimizde olmak üzere bir dizi toplantı, buluşma, görüşme ve sınır nöbeti yapıyoruz. Burada tek bir amacımız var. Yanı başımızda Suriye’de, Ortadoğu'da bir savaş ve çatışma süreci yaşanıyor. 100 yıl önce orada halkları ve inançları suni sınırlarla ayıran tekçi ve mezhepçi ulus devletler maalesef halkları ve inançları bir arada tutamadı. Demokrasi ve özgürlükleri geliştiremedi. Bugün o ulus devletlerin tamamında halkların kanı akıyor. Bugün o ulus devletlerin tamamında tekçi bir kimlik ve inanç dayatılıyor. Bu tekçiliği reddeden halklar da katledilmeye çalışılıyor. Tam da bugün Hatay’da buna itiraz ediyoruz. 100 yıl önce denediğiniz zulüm politikalarına rağmen hala kimliğiyle özgürce yaşamak isteyen halkların mücadelesine saygılı olacaksınız. 100 yıl önce Suriye’de kurduğunuz rejim tutmadı, çöktü. Şimdi yerine gelen yönetimin de bir önceki yönetim gibi tekçi olmaması gerekiyor. Alevileri katletmemesi, Alevilerin canına ve malına kast etmemesi gerekiyor. Alevilerin kutsal saydığı ibadet merkezlerine saldırmaması gerekiyor.
Suriye’deki yeni rejim farklılıkları tanımak zorundadır, aksi halde çatışmalar devam eder
100 yıl önce Kürtler Rojava’da kimliksizdi, bugün de onlara kimliksizliği dayatırsanız biz burada yok deriz. Kürt’üyle, Türk’üyle, Alevi’siyle ve emekçisiyle yüz yıl önce yaşamış olduğumuz inkarı ve reddi Suriye’de yeniden halkalara dayatamazsınız. Onun için buralardan haykırıyoruz. Evet Suriye’de rejim değişti ama o rejim Kürtleri kapsamadan demokratik bir rejim olmaz. Alevilerin ibadet merkezlerini basarak, Alevileri tehdit ederek ve katlederek demokratik bir rejim oluşturamazsınız. Hıristiyanların, Dürzilerin, gayrimüslimlerin, orada yaşayan tüm kimlik ve inançların birlikte ortak bir demokratik rejimde yaşamaları, Suriye'yi demokratik bir rejime kavuşturabilir. Görüyoruz ki iktidarı alanlar, ellerinin tozu ve kanıyla yüz yıl önceki politikaları tekrar uygulamaya çalışıyor. Kürtlerin statüsüzlüğüne evet diyecek miyiz? Hayır! Kürtler IŞİD barbarlığına karşı direnerek bugün bulunmuş olduğu o topraklarda özgürce yaşıyor. Kürtler, yüz yıllık politikalara, ret ve inkar eden soykırımcı ve zalim iktidarlara boyun eğmedi. Kürtler direndi, mücadele etti. Şimdi bu yeni rejim demokratik olacaksa Rojava’nın, Kürtlerin oradaki statüsünü tanımak zorundadır. Orada bulunan halkların farklılıklarını tanımak zorundadır. Aksi halde kaos ve çatışmalar devam edecektir.
Yeni rejimin farklılıkları reddeden siyasetine geçit vermeyeceğiz
Çatışmaların, kanın ve savaşın kimseye hayrı yok. Bu topraklar, bu coğrafya yeterince kan ve zulüm gördü. Artık bu coğrafyanın barışa ihtiyacı var. Rojava halkları “Barış istiyoruz” diyor. Türkiye’de biz barış istediğimizi söylüyoruz. Aleviler güvenli bir ortamda, barışçıl bir ortamda birlikte yaşamak istediklerini söylüyor. O zaman, barış politikalarının karşısına savaş politikalarını koyanlara bir kez daha yapacakları şeye katılmayacağımızı, itiraz edeceğimizi söylüyoruz. Oradaki yönetimin farklılıkları reddeden siyasetine geçit vermeyeceğimizi Suruç’ta da Nusaybin’de de söyledik. Bugün de burada söylüyoruz ve söylemeye devam edeceğiz.
Türkiye’de toplumsal barışın sağlanması, Suriye’deki halkların da güven içerisinde yaşamasını sağlar
Türkiye’de de son dönemde bir görüşme trafiği var. Heyetimiz Sayın Öcalan ile görüştü. Hemen peşinden siyasi partilerle görüşmeler yaptı. İmralı’da Sayın Öcalan’ın söylemiş olduğu çerçeveyi Türkiye kamuoyu ile paylaştı ve paylaşmaya da devam edecek. Biz Türk’ün, Kürt’ün, Türkiye’de yaşayan inançların ve halkların barışını sağlayabilirsek, Suriye’de de bunu rahatlıkla sağlayabiliriz. Suriye’de Rojava’nın statüsüne dönük gerçekten barışı isteyen bir yönetim varsa ve samimiyse, Türkiye’deki bu tartışma ve görüşmeler, aynı zamanda Rojava ve Suriye’deki halkların güven içerisinde bir arada yaşamasını sağlayabilir. Onun için barışı önemsiyoruz. Onun için kent kent dolaşıp anlatmaya çalışıyoruz. Türkiye’nin ekonomisi ve enerjisi Kürt’ün hakkını almaması için bugüne kadar harcandı. Emeklinin yoksul kalmasının sebebi tam da bu sistemin savaşa harcamış olduğu trilyon dolarlardır. Asgari ücretin böylesine düşük olmasının sebebi de süren çatışma ve savaş politikalarıdır. Eğer Türkiye barışını sağlayabilirse -ki bu konuda hem Sayın Öcalan hem DEM Parti hem Kürtler hazır olduğunu defalarca söyledi- savaşa giden trilyon dolar emekçiler, emekliler, yoksullar, ezilenler, barınamayan evsizler, öğrenciler ve deprem bölgelerinin yeniden inşası için harcanabilir.
Kürt’ün bir yüzyıl daha statüsüz kalmasını istemek barış önündeki en büyük engeldir
Barışın kendisini dayattığı bir yerde ön koşul sunmak, Kürt’ün bir yüzyıl daha statüsüz kalmasını istemek barış önündeki en büyük engeldir. Kürtler birlikte yaşamak istiyor Aleviler gibi. Kürtler eşit olmak istiyor Türkiye'de yaşayan diğer halklar ve inançlar gibi. Biz barış talebimizi en üst düzeyde devlet ve iktidar yetkililerine ilettik. Peki, ne yapacağız? Bugün Hatay’da olduğumuz gibi, yoksullarla ve emekçilerle bir araya gelerek güçlü bir mücadele ve irade ortaya koyacağız. Barışı toplumsallaştırarak bu iktidarı barış politikalarına çekebiliriz.
Hep beraber barışı güçlü şekilde haykırabilirsek, bu iktidar barış politikalarına gelmek zorunda kalır
Barış tartışmalarının yürütüldüğü bu süreçte, bizler evimize kapanırsak, sessiz kalırsak ve bu etkinliklere katılmazsak devlet istediği politikaları bize dayatacaktır. Onurlu bir barış istiyor muyuz, evet. Onurlu bir barış istiyorsak partimize, partimizin çalışmalarına, demokratik kitle örgütlerinin yapmış olduğu etkinliklere daha güçlü katılmamız gerekiyor. Yüz binlerle, milyonlarla Diyarbakır’daki Newroz Meydanından, İstanbul’daki emekçi semtlerinden ve Türkiye'nin dört bir yanından eğer barışı güçlü bir şekilde haykırabilirsek bu iktidar barış politikalarına gelmek zorunda kalır. Onun için bizlere büyük görevler düşüyor.
Suriye’deki Alevilerle ve Kürtlerle dayanışma içindeyiz
Çözüm tartışmalarıyla ilgili görüşmelerden kamuoyunu sürekli bilgilendireceğiz. Heyetimiz halklarımızdan bir şey gizlemeyecek. Bir barış olacaksa, sizin bilginiz dahilinde olacak, sizin katıldığınız bir süreç şeklinde yönetilecek. Bizler, Suriye’de de barışı savunmak, istemek zorundayız. Ancak Suriye'deki yeni yönetimin ilk pratikleri maalesef kötü bir fotoğraf ortaya koydu. Bizler buradan Suriye'deki Alevilerle, Kürtlerle, gayrimüslimlerle dayanışma içinde olduğumuzu ifade ediyoruz. Alevilerin ibadethanesine attıkları o bombaların, o kurşunların bizim yüreğimizde patladığını bir kez daha belirtmek istiyorum.
Suriye yönetimiyle yakın ilişkiniz varsa Alevilerin katledilmesini durdurun
Suriye yönetimi ile yakın ilişkiler içinde olduğunu söyleyen iktidara da çağrı yapmak istiyorum. Maşallah her gün araçlarla Şam’a kadar gidip gelebiliyorlar. Suriye’nin yeni yönetimiyle bürokratlar ve iktidar yöneticileri görüşebiliyor. Madem Suriye yönetimi ile yakın ilişkiniz var; o zaman Alevilerin katledilmesini durdurun, Alevilerin ibadet merkezlerinin tarumar edilmesini engelleyin. Kürtlere dönük bugüne kadar olan politikalarınızı bir kenara bırakın ve Kürtlerin Suriye’de kendi kimlikleri ve haklarıyla eşit yurttaş olarak yaşamasını sağlayacak bir politika üretin. Kürt’ü yok sayan, Alevilerin katledilmesine ve kaçırılmasına göz yuman bu iktidara biz samimi olmadığını söyleriz. Eğer samimilerse, yeni Suriye yönetimiyle görüşerek Alevilerin ve gayrimüslimlerin güvenli bir ortamda yaşamalarını sağlayacak bir çağrı yapmaları gerekiyor.
Suriye’de Aleviler ve Kürtler kendilerini güvende hissettikleri zaman iyi niyetli olduğunuza inanırız
Hakan Fidan daha dün, “Biz orada ezilen, yok sayılan, baskı altında olan bütün halkların hamisiyiz” dedi. Madem hamisisiniz; o zaman büyüttüğünüz, beslediğiniz ve güç verdiğiniz şu anki Suriye yönetiminden bu yok sayan politikalarını bir kenara bırakmasını isteyin ki biz de sizin samimiyetinize inanalım. Kaldı ki Kürtler ve Aleviler hami istemiyor, özgürce yaşamak istiyor. Bugüne kadar yaptığınız hamasete artık kimse inanmıyor, pratiğe ihtiyaç var. Aleviler orada güvende hissederse, Kürtler güvende hissederse, sizin iyi niyetli olduğunuza inanırız. Aksi halde burada yapılan hamasete ne Antakyalı Aleviler ve gayrimüslimler ne de Kürtler inanır.
Uluslararası kamuoyu Suriye’deki katliam ve yok sayma politikalarına izin vermemelidir
Suriye de Antakya gibi çok kimlikli bir yer. Suriye de tıpkı Antakya gibi bir mozaik. Bu mozaiğin içinden bir inancı, bir halkı yok sayarsanız, o mozaiği ve güzelliği bozarsınız. Suriye'de bu mozaik içinde yaşayan bütün halklar ve inançlar özgür olmalıdır. Uluslararası kamuoyuna da sesleniyorum: Orada yeni yönetimle görüşmeniz gayet normaldir. Ancak Kürtlerin, Alevilerin, gayrimüslimlerin yaşamış olduğu tehdidi ve tehlikeyi de dile getirin. Uluslararası kamuoyu duyarlı olmalıdır, Suriye’de katliamlara ve yok sayma politikalarına izin vermemelidir.
Gün, birlik olma ve Suriye’deki katliamlara karşı durma günüdür
Bizler bir çağrıyı da halklarımıza yapmak istiyoruz. Bugün barışın yanında durmayacaksak, ne zaman duracağız? Alevi’nin türbesi yıkılırken karşı çıkmayacaksak, ne zaman çıkacağız? Rojava'da Kürtlerin emeğiyle, kanıyla ve canıyla yarattığı Ortadoğu'nun en demokratik ve kadın özgürlükçü zeminini eğer savunmayacaksak, ne zaman savunacağız? Dolayısıyla, bugün beraber olma günüdür. Bugün, birlik olma günüdür; Kürtlerle, Alevilerle, gayrimüslimlerle dayanışma günüdür. 100 yıl önce suni bir şekilde oluşturulan, halkları ve inançları yok sayan bu anlayışa hayır diyorsak; halkların bir arada yaşamasını istiyorsak, bu sorumluluk hepimizin boynunun borcudur. Siirt’ten Kars’a, İstanbul’dan Samsun’a, Adana’dan Mersin’e tüm Türkiye halkları ortak taleplerini haykırmak, Suriye'deki savaşı durdurmak, Türkiye'deki bu sürecin bir barış sürecine evrilmesi için mücadele etmek zorundadır.
Sayın Öcalan'la yapılan görüşmelerin bir barış ve çözüm sürecine evrilmesi için daha fazla mücadele etmeliyiz
Bugün buradayız, yarın başka kentlerde bu buluşmaları ve çağrıları yapmaya devam edeceğiz. Biz beraber ve birlikte olabilirsek, emin olun ki Rojava da statüsüne kavuşur, oradaki Kürt gençleri de canlarını yitirmez, Suriye'deki Aleviler ve gayrimüslimler demokratik bir zeminde yaşar. Önce İmralı’nın kilidi açılır, sonra Sayın Öcalan belki de Türkiye halklarıyla buluşacak bir pozisyona kavuşabilir. 100 yıldır yaşadığımız acıların son bulmasını istiyorsanız, Sayın Öcalan'la yapılan görüşmelerin bir barış ve çözüm sürecine evrilmesini istiyorsanız, Kürt ve Türk gençlerinin yaşamlarını yitirmesini istemiyorsanız, trilyonlarca doların Türkiye halklarına harcanmasını istiyorsanız; biraz daha mücadele etmek, birlikte olmak, daha büyük bir güçle sözümüzü haykırmak zorundayız.
Bu sürecin başarıya ulaşması için herkesi birlikte mücadele etmeye çağırıyorum
İkinci yüzyılın başında ortaya çıkan bu fırsatı değerlendiremezsek, yaşadığımız acıları çocuklarımıza bırakmak zorunda kalırız. Çocuklarımızın bizim yaşadıklarımızı yaşamasını istemiyorsanız, çocuklarımız Selahattinler ve Figenler gibi tutuklanmasın, cezaevini görmesin istiyorsanız, bugünü bir başlangıç olarak kabul edelim ve sürecin başarıya ulaşması için hep birlikte mücadele edelim. Sizlere inanıyorum, çünkü sizler 100 yıllık ret ve inkar politikalarını boşa çıkardınız. Bastırma politikalarına rağmen dik durdunuz, “kimliğimiz onurumuzdur” dediniz. Cezaevlerini, baskıları, faili meçhulleri göğüsleyerek mücadeleyi bugüne getirdiniz. Mücadeleyi buraya getiren onurlu Kürt halkına ve Türkiye halklarına inanıyorum, güveniyorum. Yorulmayan, pes etmeyen, baş eğmeyen sizlerle bu süreci barışa evrilterek Kürtlerin ve Alevilerin eşit ve özgür şekilde yaşadığı bir Türkiye yaratacağız. Hepinize tek tek teşekkür ediyorum. Serkeftin, serkeftin, serkeftin.
4 Ocak 2025