Grup Başkanvekilimiz Meral Danış Beştaş, Meclis’te düzenlediği basın toplantısında gündeme dair değerlendirmelerde bulundu. Beştaş, şunları belirtti:
İsrail’e 300’e yakın ticaret gemisi gidip geliyor ve Türkiye bunlar arasında birinci sırada
İlginç birkaç not var, onları paylaşarak başlamak istiyorum. Erdoğan, Netanyahu için “Şimdiden tarihe adını Gazze kasabı olarak yazdırmıştır” dedi. Biz de Erdoğan’a ve AKP’ye şunu söylüyoruz. Bu kasap ile niye işbirliğiniz devam ediyor? Bir kasapla, terör devleti olarak nitelediğiniz bir devletle niye işbirliğiniz devam ediyor? Bir de bugün “İnsani yardım taşıyan ikinci gemimiz yola çıkıyor” demiş. Kamuoyunda çokça görüldü, her yerde yazılıyor bu. Peki, ticaret gemilerini niye söylemiyorsunuz? 300’e yakın ticaret gemisi gidip geliyor ve Türkiye bunlarda birinci sırada. Bu kasapla neden ticaret yapmaya devam ediyorsunuz?
Erdoğan operadan anlıyor mu?
Diğer önemli bir şey daha var. Çalışan emeklilere ve ÇKS’ye kayıtlı olan emeklilere verilecek beş bin lirayı büyük bir müjde olarak yine ilan ettiler. Müjde vermeye doyamıyorlar ama bunlar müjde değil. O beş bin lira pula döndü. Zaten emekliler açlık ve yoksulluktan dolayı isyan halinde. Bir yandan bir bekleyiş yaratıyor, sonradan müjde diye sunuyor, sanki bir lütufmuş gibi sunuyor. Müjde falan değil. Erdoğan her konuda konuştu, operadan da söz etti. Erdoğan operadan anlıyor mu? Bilmiyorum, soruyorum. Ekonomi kitabı yazmıştı Erdoğan, sık sık söylüyor. Ekonominin durumu ortada. Ekonomiyi batırdı, buhran oldu. Pervin Çakar üzerinden operaya da savaş açmış. Bizce sebep şu; operacıların sesi çok yüksek çıkıyor ya, iyi seslendiriyorlar. Erdoğan’ın sesi üzerine ses çıkmamalı, aslında bundan çok rahatsız. Bu nedenle operaya savaş açmış. Ancak onun karşısında operayı sevenler, sanattan anlayanlar galebe çıkacak bunu biliyoruz.
Saadet zincirinin siyasi ayağı kendileri, bunun ortaya çıkmasını istemiyorlar
Son günlerde bir saadet zinciri tartışması almış başını gidiyor. Dilan Polat’tan sonra şimdi Fatih Terim, Deniz Bank şube müdürü ve birçok kişiyle ilgili tartışılıyor. Türkiye’nin gündemini tamamen işgal etmiş durumda. Bunu ilk başta söyleyeyim; bu konu yeni ortaya çıkmamış. Banka müdürünün başka ifadelerinden anladığımız kadarıyla Nisan ayından beri biliniyor. Peki, neden şimdi açıklandı? Neden şimdi patlatıldı? Geçen hafta Dilan Polat ismi olmasa da mafyatik ilişkilerin, para-saadet zincirinde olanların araştırılması için araştırma önergesi verdik. Fakat AKP-MHP her zaman olduğu gibi bu önergeyi de reddetti. Demek ki bir şey saklıyorlar. Bu saadet zincirinin siyasi ayağı kendileri olacak ki bunun ortaya çıkmasını da istemiyorlar. Oysa ki şu anda tüm Türkiye yurttaşları bunu özellikle soruyor ve merak ediyor. Peki, saadet zinciri nedir? Piramit şeması ya da halk arasında bilinen adıyla saadet zinciri. Sisteme katılan bir üyenin başka bir üyeyi dahil ederek para kazanma yöntemi. Bir üye bir diğer üyeyi çok güzel dolandırıyor. En üstteki kişi de paraları alıp kaçıyor. Meselenin özeti bu. Üretim yok. Türkiye’de üretim bitmiş durumda. Bazı aklıevveller paradan para kazanma yolunu bulmuşlar ve yaşamlarını böyle idame ettiriyorlar, lüks ve şatafat içerisinde yaşıyorlar. Televizyonlarda bunu izliyoruz.
Kara para ve mafyatik ilişkilerle halk sömürülmeye devam ediyor
97 yılında Kenan Şeranoğlu'nun kurduğu titan saadet zincirini hatırlayanlar vardır. 35 bin üyeye ulaşan bir örgüttü aslında. Peki, devlet gerçekten bundan bihaber miydi? Asla bihaber olamaz. Buna ilişkin 2011’den bu yana Çiftlik Bank, Anadolu Bank, Solucan Bank, deterjan pazarı gibi onlarca şey yaşandı. Şimdi de Fatih Terim fonu. Şunu söyleyelim; ucu tam Susurluk’a, Mehmet Ağar’a kadar uzanan bir ağdan söz ediyoruz. Bu kapatılmaya çalışılıyor aslında. Mehmet Ağar’ın Bodrum-Marina’yla ilgili meseleleri pandemi zamanında önce güçlü bir şekilde gündeme gelmiş ve yine üzeri örtülmüştü. En fazla hayal satılan dönemin AKP iktidarı döneminde olması tesadüf mü? Tabii ki değil. Hayal satılmaya çalışılıyor. AKP onlarca hayal sattıkça, köprüyü satan Sülün Osmanlar da kartopu gibi çoğalmış vaziyette. Tarihin en eski dolandırıcılık yöntemlerinden olan Ponzi Sistemi ve saadet zinciriyle hayal satmaya devam ediyorlar. Peki, gerçek ne? Halk yoksulluk içinde, deprem bölgesinde insanlar konteynerlerde yaşıyor, sel felaketlerinde yaşamlarından oluyorlar. Öğrenciler barınma krizi yaşıyor, yapılmayan asansörlerde maalesef hayatlarını kaybediyorlar. Kara para ve mafyatik ilişkilerle ayrıca halk sömürülmeye devam ediyor.
Dolandırıcılık, kara para ve fon dolandırıcılığı zeminini yaratan siyasi iktidardır
Bunun birçok ayrıntısı var ama dikkat çeken birkaç hususu sizinle paylaşmak istiyorum. Seçil Erzan isimli şube müdürü bu kadar para almış, dekont ve belge vermemiş. Ortada ne dekont var ne belge var. Araştırdığımız kadarıyla kaşeli, imzalı bir A4 kağıdı vermiş. Para yatıracak, para çekecek, sermayesini değerlendirecek, nasıl belge almaz? Ben bankaya gidip yüz lira yatırsam, onun dekontunu almak isterim. Ya da çektiğimde onun yine dekontunu almak isterim ve vermek zorundalar. Burada baştan bir kokuşmuşluk, hile, yasa dışılık ortaya çıkıyor. Milyonlarca doları bir de banka hesaplarından havale etmiyor bu ünlü futbolcular. Garip bir şey, elden bavullarla para götürüyorlar. Bir kere burada çetecilik, mafyacılık var. İnsan düşünmez mi milyon dolar yatırıyorum ama çantayla götürüyorum ne yapıyorum diye. Bir tıkla havale edebilecekken paraları çantalara dolduruyorlar. Burada suçlu sadece banka müdürü mü? Dolandırılan da bu işin parçası değil mi? Birlikte yapmıyorlar mı? Bunu vatandaşın takdirine sunuyorum. Tabii ki Fatih Terim’in adı da mümkün olduğunca kullanılmıyor, bunun da farkındayız. Kızı için, damadı için. Seçil Erzan ile en yakın kişi, her yerde adı geçiyor ama hiçbir şey olmamış gibi davranmaya devam ediyor. Bir soruşturma yok, bir kovuşturma yok. Seçil Erzan bas bas bağırıyor, “Bu Fatih Terim fonudur” diyor. Fakat bunu dikkate alan yok. Hatta Amerika’da Seçil Erzan, Fatih Terim’e bir ev de almış. Bunu öğreniyoruz açıklamalarında. Tüm bu tabloda adıyla para toplanmasına rağmen Fatih Terim şikayetçi bile değil. Şimdi herhangi bir ortalama zekaya sahip yurttaş bunun içinde bir organize iş olduğunu aslında anlayabilir, o kadar zor bir şey değil. Tabii ki yasa dışı olduğu çok açık bir şekilde ortada. Biliyoruz ki bu olayda siyasi ayak tabii ki ortaya çıkarılmayacak. Seçil Erzan’ın bu işte yalnız olduğuna inanmamızı kimse beklemesin. Dolandırıcılık, kara para, fon dolandırıcılığı bunların hepsi biraz önce de söyledim organize işler. Ortaya çıkan çürümenin, kokuşmanın hiç siyasi ayağı yok. Nerede bu siyasi ayak? Bu zemini yaratan bizzat siyasi iktidar değil mi? İnsanlar bu kadar rahat milyon dolarla oynuyor, sosyal medya hesaplarından lüks ve şatafatı ilan ediyor ve burada siyasi ayak yok! Hukuku askıya alan, adaleti ortadan kaldıran, yargıyı siyasallaştıran bu iktidarın ta kendisidir.
En büyük yolsuzluk fonunu oluşturan bizzat AKP iktidarıdır
En büyük yolsuzluk fonunu oluşturan bizzat AKP iktidarıdır. Sayıştay raporlarına yansıdı. AKP belediyelerinde yolsuzluk zinciri kurulmuş, saadet zinciri oluşturulmuş. Şimdi iktidardaki yolsuzluklar ve Fatih Terim adı altında yapılan vurgunlar birbirinden ayrı ele alınabilir mi? Alınamaz. Üzüm üzüme baka baka kararır. Tabii ki parası olan da bakıyor iktidardakiler çalıyor biz neden çalmayalım, neyimiz eksik diyor. Fon adı altında bavullarla kaçırılan paralar, yapılan büyük vurgun ve dolandırıcılıklar… Artık tuz koktu. Tam bir yerli ve mili çürüme yaşanıyor. Hani onlar yerli ve mili demeyi çok seviyorlar ya. Asıl yerlilik burada. Bunun yazanı da oynayanı da AKP iktidarı. Yolsuzluklarla Mücadele Kanunu bütün ısrarlı taleplere rağmen çıkarılmadı, programda vardı ve programdan çıkarıldı. İktidar yolsuzlukla mücadele iddiasıyla yola çıktı, sonunda Yolsuzlukla Mücadele Kanunu rafa kaldırıldı. Tweet atanlar cezaevinde, barış ve demokratik siyaset isteyenler cezaevinde ama vurguncular, çeteler, mafyalar, dolandırıcılar iktidardan siyasi iltimas görüyor. Bu ülkenin temel iki sorunu rant yasaları ve vergi istismarlarıdır. İktidar torba kanunlarla arazileri, ormanı, dereyi, peşkeş çekiyor kendi yandaşlarına, çetelerine. Etik yasası, yolsuzlukla mücadele kanunu çıkarılmadı, çünkü AKP’den bir direnç var. Tabii insan kendi kendisiyle mücadele eder mi? Yolsuzluk yapıp mücadele kanunu çıkarırsan, kim kiminle mücadele edecek? Zaten yolsuzluk yapan sensin. İktidar toplumu çürütmeye devam ediyor. Kendi çürüdüğü için çürütüyor. Biz bunun peşini bırakmayacağız.
Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülen torba yasa çuvallama yasasıdır
Bir torba yasa şu anda Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülüyor, hem de bütçe Genel Kurula gelmeden önce. Alelacele yine verilen sözler var, yine rant var, yine vurgun var. 80 madde. Bir de utanmadan uyumlaştırma yasası olduğunu iddia ediyorlar. Halbuki bir çuvallama yasasıdır. Bir oldubittiye getirmek istiyorlar. Her zaman söylediğimiz gibi torba kanun yöntemi. Yüzde 70’lere vardı. Saray’da hazırlanıyor ve tıpkı hazır giyim ürünü gibi Meclis alelacele çalışıyor. Alan belli satan belli, aslında ikisi de aynı kişi. İktidar kendi yandaşlarına vermeye karar veriyor. Yandaşı alıyor. Bir cepten diğer cebe gidiyor aslında. Bu normal hale getiriliyor ama asla normal değil. Bu yasama yöntemi ne demokratiktir ne müzakerecidir ne de Anayasaya uygundur. Halk iradesi gasp ediliyor.
AKP’nin önceliği enflasyon değil yandaşları, sermayedarlarıdır
Ülkede resmi enflasyon yüzde 62 ama bağımsız kuruluşlara göre yüzde 126’ya dayanmış. Emekliler 7500 lira gibi bir sefalet ücretine mahkum edilmiş ama öncelik bunlar değil. Öncelik her zamanki gibi sermayedarlarda ve AKP yandaşlarında oluyor. Bu 80 maddede bir dolu gerekçe saymışlar. AKP eskilerine ulufe dağıtmaya devam ediyor. Birisi huzur hakkı başlığı adı altında. Sahada çok karşılaştığımız bir şey. Gittiğimiz illerde AKP’nin aday adayları çok olur. Yüzlerce hatta binlerce olur. Seçilemeyecek yerde olan kişilere sordum neden diye. “Benim titrimde AKP aday adayı yazacak. Ben yarın öbür gün iş alacağım. Doktorsam tayinimi alacağım, avukatsam istediğim davaları alacağım” dediler. Bu gerçek, hayat bu. AKP ile bir temasınız varsa mutlak bir fayda görürsünüz mantığı yerleştirildi. Bu da tam öyle bir şey. Eski bakan mısınız, vekil misiniz, aday adayı mısınız mutlaka boş kalmazsınız. Ya bir üniversiteye ya bir kuruma yönetici olursunuz. Orada da boş kalmazsınız huzur hakkı alırsınız, iki üç yerden birden maaş alırsınız. Pek çok kamu kurumuna, bankalara yönetim kurulu üyesi olarak atanırsınız. Orada da huzur hakkı adı altında birkaç toplantıya gireceksiniz ve ballı maaşlarınızı alıp yiyeceksiniz. Zehir zıkkım olsun! O bizim vergilerimizle oluyor. Erdoğan bir nevi bürokratik makam dağıtarak AKP’nin eskilerine ulufe dağıtıyor, mükafatlandırıyor. Halkın parasıdır bunlar. Zaten iki üç maaş alıyorlar. Vicdansızlığın dibidir bu. 7500 lira ile geçinmek zorunda olan emekli bir yanda; 5-6 maaş alanlar, huzur hakkı adı altında yeni paralar alacak olanlar bir yanda. AKP’nin gerçeği budur. Halk görsün.
Yandaş müteahhitleri kar etsin diye madde düzenliyorlar
Huzur hakkı dışında AYM kararlarına uygun kanun değiştiriyorlar. Kanunlar AYM’ye gidiyor ya işte şurası kanuna aykırı burası aykırı diye. Mahkeme diyor ki bunu uydurmak zorundasın. AYM’nin kararlarını kanuna dönüştürüyoruz. AYM kararları alakart menü değil. İstediğinizi seçip uygulayamazsınız. AYM kararları fiks menüdür. Herkes tarafından uygulanır. Ortada Can Atalay kararı var. Bir de bir yandan bütçeye böyle bir madde konulmuş gerçekten yüzleri hiç kızarmıyor. Hukuktan uzak, keyfi çetecilik yöntemleriyle bu ülke yönetiliyor. Tek adam rejimi yetkiye doymuyor. Bu rejimi güçlendirmek için yetki devirleri yapılmaya devam ediliyor. Bu arada çok iştahlılar. Neredeyse vatandaşı yiyecekler. Neredeyse yamyamlık dönemine dönüp insan yiyecekler. Yetkiye doymuyorlar. Şimdi Cumhurbaşkanına bir yetki daha verilmiş. KDV kapsamını belirleme ve iade hakkının kısmen ya da tamamen kaldırılması veya yeniden konulması yetkisi veriliyor. Halkın parasını kullanma yetkisi Erdoğan’da ya da tek adamda. Bu yetkilerle kime ya da kimlere servet transferi yapacağınıza tek başınıza karar veriyorsunuz. Bu aynı zamanda parlamentonun yetki gaspıdır. Bu yetkinin sahibi parlamentodur. KKM’yi çok konuştuk, önemli bir buluştu onlar için. Yoksullardan zenginlere para aktarımıydı. AKP-MHP iktidarı bu dövizi olan zenginler zarar etmesin diye vergileri toplayıp dövizi olanlara harcamıştı. Şimdi de KKM’cilere vergi istisnası getiriyorlar. Zengine verdikçe veriyorlar, yoksuldan aldıkça alıyorlar. Birileri ölsün ama birileri yatlarda, katlarda lüks hayat sürsün istiyorlar. Ekonomi tercihleri budur işte. Yine yandaş müteahhitlere kolaylık sağlanıyor. Burada da ek süre düzenleniyor. Yani onların yandaş müteahhitleri kar etsinler diye madde düzenliyorlar. Bunun kamu zararına olduğunu biliyoruz.
"Vergiyi düşürüyoruz, yeter ki sen yurt dışından para getir". Bir diğer düzenleme bu. Her türlü sermaye girişine olanak tanınıyor. Yurt dışında getirilen bazı ürünlere istisna ve muafiyet getiriliyor. Bildiklerini okumaya devam ediyorlar. Bu, şirketlerden para dilenme maddesidir.
Vatandaş devlet eliyle yasal ve yasa dışı kumar çukuruna itiliyor
Son olarak kumar haramdı diyorlar ama yaptıkları maddeler hiç öyle haram maram demiyor. Ballı ballı dağıtıyorlar. Şans oyunlarında ikramiye üst sınırını yüzde 83’ten 93’e çıkarıyorlar. Yani şans oyunlarını oynatan şirketler karar aldırabilirlerse dağıtılan ikramiyenin yüzde 93’ünü ikramiye olarak dağıtacaklar. Vergisi de sadece 6 aydaki artış resmi verilerine göre yüzde 2,550 oldu. Buna milyarca liralık bahis operasyonları eklendiğinde, emeğiyle bir ev ya da araba sahibi olma umudu kalmayan yurttaşların yasal ya da yasa dışı kumar çukuruna devlet eliyle itildiğini görüyoruz. Bu düzenleme ile Demirören Grubuna verilerek özelleştirilen Milli Piyangonun yılbaşı ikramiyesi de artırılmak isteniyor olabilir. Bunu önümüzdeki günlerde göreceğiz. Milli Piyango Demirören Grubuna verildiği günden beri yurttaşlar zaten artık piyangoya da inanmıyor.
29 Kasım 2023