Grup Başkanvekillerimiz Gülistan Kılıç Koçyiğit ve Sezai Temelli, Erzincan İliç ilçesinde Anagold Madencilik’in faaliyet yürüttüğü Çöpler Madeni’nde siyanürlü liç dağının kayması sonucu açığa çıkan durumun tespiti ve sorumlularının açığa çıkarılması için Meclis Başkanlığına araştırma önergesi verdi:
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞINA
Erzincan İliç ilçesinde Anagold Madencilik’in faaliyet yürüttüğü Çöpler Madeni’nde siyanürlü liç dağının kayması sonucu açığa çıkan durumun tespiti, sorumlularının açığa çıkarılması, madendeki iş sağlığı ve güvenliği açıklarının denetlenmesi, etkisi uzun yıllar sürecek ekolojik tahribatın belirlenmesi ve onarılması amacıyla Anayasa’nın 98., İçtüzüğün 104. ve 105. maddeleri gereğince Meclis Araştırması açılması için gereğini arz ve teklif ederiz.
GEREKÇE
Yıllardır çeşitli meslek odalarının, bilim insanlarının, ekoloji aktivistlerinin, bölge yurttaşlarının ve avukatların yapmış olduğu uyarılara rağmen faaliyetlerine devam eden Erzincan İliç ilçesi Çöpler Madeni dün (13.02.2024) ne yazık ki göz göre göre gelen bir felaketin sahnesi olmuştur. Yüzde 80’i Kanadalı maden şirketi SSR Mining’e, yüzde 20’si ise Çalık Holdinge ait olan Anagold Madencilik şirketinin altın çıkarmak için faaliyet yürüttüğü Çöpler Kompleks Madeni’nde, siyanürlü liç yığınında kayma meydana gelmiş, ilk açıklamalara göre en az 9 işçi toprak altında kalmıştır.
Doğa ve insan sağlığı için çeşitli tehditler barındıran siyanürle altın arama faaliyetlerine dair kamuoyunda itirazlar sıkça gündeme gelmiş, Erzincan İliç’teki vahşi madencilik pratiği de hem konumu hem de yaratacağı tahribat yüzünden bu itirazlardan nasibini almıştır. Partimiz tarafından da konu hem ilgili komisyonlarda doğrudan ilgili Bakana sorulmuş hem de soru ve araştırma önergeleri ile gündeme getirilmiştir. Ancak iktidar hiçbir uyarımızı dikkate almamıştır. Keban, Karakaya ve Atatürk barajlarını besleyen Fırat Nehri’ne 350 metre mesafede bulunan maden sahası siyanür ve sülfürik asit yüklü atıklarla kilometrelerce etki alanı bulunan toprağı, suyu ve havayı zehirleme potansiyeline sahiptir. Çeşitli kimyasallara maruz bırakıldıktan sonra ayrıştırılan altından arta kalan sıvı atık için maden sahası yakınında bir atık havuzu oluşturulmuş, bu havuz Türkiye’nin en büyük ikinci siyanür havuzu olma özelliğini taşımaktadır. Siyanürle birlikte 38 ayrı kimyasalı içerisinde barındıran 66 milyon tonluk zehir havuzunun Bingöl Yedisu Fay Hattı’nın üzerine inşa edilmesine izin verilmiş, deprem tehlikesine rağmen facianın tepesine konumlandırılan bu atık havuzu halk ve uzmanlar için ciddi endişe yaratmıştır.
Çöpler Madeni’nin ilk Çevre Etki Değerlendirme (ÇED) çalışmaları 2007-2008’de yürütülmüş, 2008’de verilen “ÇED Olumlu” kararında 18 yıl sürmesi planlanan faaliyetlerde 100 milyon ton kaya (pasa) ve 52 milyon ton cevher çıkarılacağı belirtilmiştir. Fakat işletme sürekli kapasite artırıma gitmiş, 2014’teki ÇED raporunda pasa 173 milyon tona, 2021’de 420 milyon tona çıkarılmış, 85,3 milyon ton cevher çıkarılması planlanmıştır. Dolayısıyla son olarak, dönemin bakanı Murat Kurum’un imzasını taşıyan ÇED olumlu raporu ile maden alanının 3 kat artırılmasına izin verilmiştir. Patlatma yöntemiyle madeninin çıkarıldığı bu alan, Çöpler Köyü’ne 2, Bahçeler Mahallesi’ne 2,2, Sabırlı Köyü’ne 2,8, İliç ilçesine 3,7 kilometre uzaklıkta, proje alanı olarak belirlenen bin 746 hektar alanının kadastro kayıtlarına göre yüzde 45’i orman, yüzde 43’ü hazine ve yüzde 5’i mera arazisidir.
2020 yılında toplu kuş ölümleri, ağaçların ve çeşitli bitkilerin kuruması ile gündeme gelen madenin, kapasite artış talebine ÇED olumlu kararının verilmesinin felaket riski taşıdığını o dönemden öngörebilen yurttaşlar ve avukatlar, deprem riski, su kaynakları ve nehirlerin korunması bakımından bu kararın bilimsel gerçeklere aykırı olduğu gerekçesi ile itiraz etmiş, dikkate alınmayan uyarıların ardından 28 Haziran 2022’de toprağı, suyu, havayı zehirleyen siyanür faciası yaşanmıştır. Atık sahasında siyanür ve diğer kimyasalları taşıyan borular patlamış, toprağı, yeraltını ve dolayısıyla suları da zehirleyen, insan sağlığı için ciddi riskleri barındıran ve ekosisteme geri dönüşsüz tahribatı veren ilk facia o zaman yaşanmıştır. Kamuoyunun baskısıyla açıklama yapan şirket, çevreye verdikleri zararın 8 kg siyanürden ibaret olduğunu iddia etmiş, meslek odaları ve bilim insanları ise hızlı buharlaşabildiği için daha fazla siyanürün ekosisteme karıştığını ve olumsuz etkilerinin Çernobil faciası gibi zaman içerisinde açığa çıkacağını belirtmiştir.
Bu kazanın ardından maden şirketinin faaliyetleri geçici olarak durdurulmuş, 16,4 milyon TL idari para cezası kesilmiştir. Öngörülen faciaların gerçeğe dönüştüğü bu maden sahasına kesilen cezalar, yaratılan yıkımın karşısında anlamsız kalmış, bu madenden 2020’den bu yana yaklaşık 1,5 milyar dolar gelir ve 334,6 milyon dolar kar elde eden bir şirket için caydırıcı olmamıştır. Geçici faaliyet durdurma sonrası çalışmaya devam eden şirket ve buna verilen izinler, öncelenen meselenin bölgede bulunan halkın sağlığı, refahı ve ekolojik tahribatın yaratacağı sonuçlar değil, 2027’ye kadar çalışma izni bulunan şirketin gelirlerinin kesintiye uğramaması olduğunu göstermektedir. Zira 2023 yılında, SSR Mining’e ait 7,2 milyon dolar vergi borcunun silinmesi şirketin ölümcül faaliyetlerinin cezalandırılmaktan ziyade ödüllendirildiğinin ifadesidir.
Israrlı bir biçimde “kapatılsın” uyarılarının dikkate alınmadığı ve profili aktarıldığı gibi olan bu şirketin faaliyetlerine pervasız bir biçimde devam etmesi ne yazık ki 13 Şubat 2024’te ikinci bir felaketin yaşanmasına sebebiyet vermiştir. Ruhsatı iptal edilmeyen maden şirketinin faaliyetleri sonucu kayan siyanürlü liç dağı, Fırat Nehri’ne doğru akmış, yıllar boyu etkisini gösterecek ve çevresinde bütün illere etki edecek zehrin toprağa ve atmosfere karışmasının faili olmuş, sayısını bilmediğimiz işçinin ölümüne sebebiyet vermiştir. Zehir potansiyelinden ve açığa çıkan tehlikeden ötürü arama kurtarma çalışmalarının olağan yürütülemediği, tahribatın da alelade bir tahribat gibi ele alınamayacağı açıktır. Siyanürlü solüsyon, Fırat Nehri’ne karıştığı takdirde uzun vadede doğal kaynakları tehlikeye sokacak, ekolojik yaşam döngüsünü bozacak, tarım ve içme suyuna zarar verecek ve hatta etkisi Basra Körfezi’ne kadar uzanan çok yönlü bir krize neden olacaktır.
14 Şubat 2024