Aydınların İstanbul'da yaptığı barış çağrısının ardından Diyarbakır’dan başlayan Demokratik Çözüm ve Özgürlük Yürüyüşü, bugün Ankara’ya ulaştı. Eş Genel Başkanlarımız Tülay Hatimoğulları ve Tuncer Bakırhan, Meclis Grubumuz, yöneticilerimiz ve STK temsilcileri yürüyüşçüleri karşıladı. DBP Eş Genel Başkanı Çiğdem Kılıçgün Uçar, HDK Eş Sözcüsü Meral Danış Beştaş ve Eş Genel Başkanımız Tuncer Bakırhan, burada yapılan açıklamada şunları söyledi:
Çiğdem Kılıçgün Uçar: Mutlak tecrit Türkiye’deki hukuksuzluk rejiminin vesikasıdır!
Türkiye’de demokratik çözüm iradesinin iktidar tarafından askıya alınmasıyla birlikte İmralı’da Sayın Abdullah Öcalan üzerinde başlayan mutlak tecrit rejimi, bugün hala en yoğun şekilde devam etmektedir. Uluslararası hukuk, insan hakları ve ulusal hukukun askıya alınması anlamına gelen tecrit, Türkiye’nin Kürt sorununun demokratik çözümü, demokrasi, hukuk ve adaletten uzaklaşmasının bir vesikasıdır. Tecritle birlikte Türkiye’de hukuk askıya alınmıştır. Sayın Öcalan’a karşı devreye konulan mutlak tecrit ile Türkiye’deki otoriterleşme arasındaki paralellik iktidarın siyasi tercihleridir. Hukuksuzluk ve demokratik çözümün reddedilmesi anlamına gelen mutlak tecrit, iktidarın adil bir yaşamı sağlamayı değil, siyasi tercihlerini esas aldığının kanıtıdır. İmralı tecridi, otoriterleşmenin ve toplumsal kutuplaşmanın kaynağını oluşturmaktadır.
Hukuksuzluk ve adaletsizlik Türkiye halklarının birlikte yaşam umuduna vurulan en büyük siyasi darbedir. Demokrasi, adalet ve hukukun üstünlüğü toplumları bir arada tutan ve yaşatan değerlerdir. Bir iktidar, toplumsal kesimlerin bir arada yaşamasını sağlayan değerlerden uzaklaştıkça toplumsal meşruiyetini kaybeder. Hiçbir kurala, yasaya ve norma uygun olmayan tecrit, her şeyden önce Kürt sorununda çözümsüzlüğü derinleştirmektedir.
Mutlak tecridi bitirin, demokrasi ve hukukun rotasına girin
Ortadoğu’da yüz yıllık düzen değişirken, kaos ve karmaşa bölgeye hâkim hale gelmişken, Türkiye’nin sorunlardan uzak kalmasını sağlayacak tek yol hukukun uygulanmasından, adaletten ve Kürt sorununda demokratik çözüm rotasına girilmesinden geçmektedir. Bu kaos ve karmaşa durumuna karşı iç barış ancak hukuk, demokrasi ve özgürlüklerle sağlanabilir. Birlikte yaşam deneyimi bir yüzyıl daha ancak bu değerler etrafında örülebilir. Bu değerleri esas almayan her uygulama, Türkiye halklarına yapılmış en büyük kötülüktür.
Demokrasi, hukukun üstünlüğü ve barış sürecinin temelindeki krizi çözmenin ilk ve esas adımı mutlak tecridin kaldırılmasıdır. Bu kapsamda, Sayın Abdullah Öcalan üzerindeki mutlak tecridin derhal kaldırılması ve özgür koşullarda barış ve çözüm için rolünü oynama zemininin sağlanması çağrısı yapıyoruz. İmralı tecridinin kaldırılması, halkların kardeşliği, eşitlik ve adalet temelinde bir toplumsal barış ve uzlaşmanın sağlanması için hayati önem taşımaktadır. İktidarı mutlak tecridi bitirmeye, hukuk ve demokrasi rotasına girmeye davet ediyoruz. İktidara, Ortadoğu’daki konjonktürel ve geleceği belirsiz gelişmeler karşısında içeride hukuktan ve demokratik müzakereden uzaklaşmama uyarısı yapıyoruz.
Tecride sessiz kalmak hukuksuzluğa ortak olmaktır
Muhalefet partilerini ve sivil toplum kuruluşlarını da mutlak tecridin kaldırılmasıyla ilgili tarihsel sorumluluklarını yerine getirmeye davet ediyoruz. Mutlak tecride karşı sessiz kalmak, hukuksuzluğu, savaşı ve demokrasiden uzaklaşmayı onaylamak anlamına gelmektedir. Mutlak tecride karşı olmak ise hukuksuzluklara karşı olmak, barışı ve demokrasiyi savunmaktır. Toplumsal uzlaşı ve barışın temel hak ve özgürlüklerin sağlanmasından geçtiğini kimse unutmamalıdır. Aydın, yazar ve bilim insanları Türkiye halklarının demokratik bir arada yaşamı için tarihsel bir sorumlulukla karşı karşıyadır. Düşüncemiz ne olursa olsun, hukukun uygulanmasını istemek ortak paydamız olmalıdır. Bu ortak paydanın açık ve aleni şekilde ihlal edildiği mutlak tecride karşı herkes kalemini oynatmalı, sözünü söylemelidir.
Son olarak, halk egemenliğinin tecelli ettiği TBMM’nin mutlak tecridin kaldırılması, Kürt sorununun müzakereye dayalı çözümü ve Türkiye’nin demokratikleşmesi için sorumluluk alması tarihi bir görev olarak önünde durmaktadır. Barış ve demokrasi isteyen herkes tecride karşı sesini yükseltmelidir diyor; demokratik, adil ve hukukun üstünlüğünü esas alan bir ülke için mutlak tecridin kaldırılmasını sağlamaya dair çağrımızı yineliyoruz.
Meral Danış Beştaş: SİHA’lar 2 gazeteciyi katletti
Savaşın katlettiği iki gazeteci gerçeğiyle başlamak istiyorum. Nazım Daştan ve Cihan Bilgin, tıpkı buradaki basın mensupları gibi halka hizmet eden, hakikatin peşinden koşan, haberleri anı anına takip eden iki çok değerli gazeteciydi ve SİHA’lar onları katletti. Bilerek, isteyerek, hedef alarak gazetecileri öldüren bir realite ile karşı karşıyayız. Öncelikle Cihan ve Nazım şahsında, bugüne kadar yaşamını yitiren, bu uğurda büyük bedeller ödeyen ve şu anda bizlerle olmayan bütün gazetecileri saygı ve minnetle anıyorum. SİHA’ların bu katletme pratiğini ve katilliğini de kınıyorum. Gazeteciler öldürülecek insanlar değil; tam tersine onların önünün açılması, hakikatler ile halkların ve toplumun buluşması en büyük görev olarak onların da bizim de önümüzde duruyor. Yandaş medya sabahtan akşama, akşamdan sabaha ellerinde çubuklarla haritalar önünde halkı manipüle etmeye ve yanıltmaya devam ediyor. Ne savaş realitesini ne Kürt meselesini ne tecrit meselesini ne de Rojava’da yaşananları objektif bir şekilde vermiyorlar. Ama onlar ayrıcalıklı gazeteciler ki onlara gazeteci demeye de bin şahit ister.
Adalet Bakanlığının tecrit açıklaması herkesin aklıyla alay etmektir
Demokratik Çözüm ve Özgürlük Yürüyüşünde bulunan arkadaşlar bugün Ankara’ya ulaştılar. Bu yürüyüşün 85 milyon tarafından duyulması gerekiyor. Türkiye’yi aydınlığa çıkaracak olan, Türkiye’ye rahat nefes aldıracak olan bu yürüyüşteki taleplerdir. Tecrit, bütün ısrarlara ve direnişe rağmen devam ettiriliyor. Oyalama da devam ettiriliyor. En son Adalet Bakanı, “Niye acele ediyorsunuz, sabredin” dedi. Bu açıklama herkesin aklıyla alay etmektir. Acele etmesi gerekenler onlar. 45 aydır dört duvar arasında bir hücrede Sayın Öcalan mutlak bir tecrit altında tutuluyor. Üstelik Abdullah Öcalan Türkiye halklarını savunan bir siyasi aktör. Halkları savunuyor, halkların demokratik çözümünü savunuyor. Mutlak tecride rağmen büyük bir sabırla, dirençle ve inançla bu uğurda çözüm üretmek için büyük bir mücadele yürütüyor.
Halkların tek çözüm modeli bugünkü dünyada sadece Rojava örneğidir
Tecrit artık konuşmamız gereken bir mesele olmaktan çıkmalıdır. İmralı Ada Hapishanesinin kapıları sonuna kadar açılmalıdır, Abdullah Öcalan özgürlüğüne kavuşmalıdır.
Artık özgür olması gerekiyor, zamanı çoktan geldi geçti. Şu an içinden geçtiğimiz konjonktür ile Türkiye’deki demokratik çözüm ve mutlak tecridin kaldırılması ve Suriye’de Baas rejiminin çökmesiyle ilgili tartışmalar, Rojava'ya yönelik başlatılan saldırılar ve buradaki değerlendirmeler doğrudan iç içedir. Rojava'da yaşayan halklar; başta Kürt halkı olmak üzere, Türkmenler, Araplar, Aleviler, Durziler, Ermeniler ve Süryaniler orada kendi çözüm modellerini yaşama geçirdi. Halkların tek çözüm modeli bugünkü dünyada sadece Rojava örneğidir. Şimdi ona göz dikilmiştir. Oraya göz dikenler aynı zamanda bu mutlak tecridi devam ettirenler ve demokratik çözümü engelleyenlerdir.
Sayın Öcalan’ın mutlak tecrit altında tutulduğu her saat hepimiz kaybediyoruz
Rojava’ya saldıran her SİHA, oraya düşen her kurşun, atılan her bomba Türkiye’deki çözümü de demokratikleşmeyi de doğrudan engellemektedir. Yönetenlere şu çağrımızı açıkça yapıyoruz: Türkiye sınırları içinde yaşayan yaklaşık 25 milyon yurttaşın, Kürt’ün yakınlarını katlederek bu işi çözemezsiniz. Gelin, yaşamda birleşelim; gelin, özgürlüklerde birleşelim; gelin, demokratik çözümde birleşelim. Biz bunun için mücadele ediyoruz ve etmeye devam edeceğiz. Sayın Öcalan’ın mutlak tecrit altında tutulduğu her saat hepimiz kaybediyoruz. Bu herkese kaybettiriyor. Çözümü ve demokratikleşmeyi öteliyor. Türkiye’nin dış politikasını da barışa ve çözüme değil savaşa yönlendiriyor. Bu konudaki çağrıları daha fazla duymazdan gelmeyin, İmralı kapılarını açın. Şu anda milyonlarca insan, yapılan bütün araştırmalara göre, çözüm ve barıştan yana olduğunu ortaya koymuştur. Trabzon'dan Hakkari’ye, Hakkari’den Konya’ya ve İzmir’e herkesin ihtiyaç duyduğu şey demokrasidir, hukukun üstünlüğüdür, hak ve özgürlüklerdir. Biz bunları savunurken, gazetecileri katledenler yanlış yoldadır. Bu yanlıştan bir an önce dönün. Tekrar Nazım Daştan ve Cihan Bilgin’i saygı ve minnetle anıyorum.
Tuncer Bakırhan: Gazetecileri katleden anlayışın 21’inci yüzyılda nerede durduğunu Türkiye kamuoyunun vicdanına bırakıyoruz
Değerli basın mensupları; bugün sizin gibi Suriye’de, Rojava’da kamerasıyla ve fotoğraf makinasıyla haber kovalayan, gerçekleri yazan iki gazeteci arkadaşımız Nazım Daştan ve Cihan Bilgin katledildi. Bu katliamı kınıyoruz. Gazetecileri katleden bir anlayış 21’inci yüzyılda nerede duruyor? Bunu da Türkiye kamuoyunun vicdanına bırakıyoruz. İstanbul’da, Türkiyeli aydınların Kürt sorununa demokratik çözüm için yaptıkları açıklama ve başlattıkları kampanya sonrasında, bölgede bulunan siyasetçiler, emek-meslek örgütleri, tutsak aileleri ve halklarımız Amed’den yola çıkarak bugün Ankara’ya geldi. Kar kış demeden demokratik çözüm için yollara düşen ve bugün temsili olarak bizimle burada bir arada bulunan yürüyüşçü arkadaşlarımı tebrik ediyorum. Türkiye barışına ve demokratik çözüme kararlı bir şekilde sahip çıkıyorlar. Umarım ki önümüzdeki günlerde Türkiye halkları ve emekçileri de buna sahip çıkar. Barışın, demokrasinin ve özgürlüklerin hakim olduğu bir ülke yaratma mücadelesine katılacaklarına eminim.
Yüz yıldır süren inkar politikalarının yerine Kürt’ü kabul eden bir sürecin kapısını hep beraber aralayabiliriz
Kürt meselesi yüz yıldır bilindik klasik yöntemlerle bitirilmeye çalışıldı. “Kart-Kurt” denildi, “Güneş Dil Teorisi” denildi. Gazeteciler faili meçhule gitti. “Kürt’üz, demokratik çözüm istiyoruz” diyen siyasetçiler katledildi. Onlarca ayaklanma oldu. Bunlara karşı da bastırmalar, yok saymalar oldu. Yüz yıldır Türkiye’de denenmeyen yol ve yöntem kalmadı. Köyler boşaltıldı, yaylalar yasaklandı. Geçen yüzyılda devlet ve iktidar birçok yol yöntem denedi ama başaramadı. Geldiğimiz aşamada, 25-30 milyon Kürt’ün, “Biz Kürt’üz, Kürt olmaktan kaynaklanan demokratik haklarımızı kullanmak istiyoruz. Bu ülkede eşit yurttaş olmak istiyoruz” demesini bir türlü bitiremediler. 100 yıldır devam eden bu yok sayma ve inkar politikalarının yerine Kürt’ü kabul eden, Kürtlerin demokratik bir zeminde eşit yurttaş olarak yaşamalarını sağlayan bir sürecin kapısını hep beraber aralayabiliriz.
İmralı’nın kapısını açın, İmralı’nın yol haritasını Türkiye halkları duysun
Milletvekilimiz Ömer Öcalan’ın İmralı’da Sayın Abdullah Öcalan’ı ziyaret ettikten sonra yaptığı açıklamalar, aydınları ve bölgeden buraya yürüyen demokrasi ve özgürlük yürüyüşçülerini olduğu gibi bizi de heyecanlandırmıştı. Sayın Öcalan, “Siyasal zemin oluşursa, Kürt sorununun demokratik çözümü için ben buradayım, irade sahibiyim” demişti. Biz de 100 yıldır yok sayma politikaları uygulayan iktidara ve sisteme buradan sormak istiyoruz: Sayın Öcalan ben hazırım diyor, siz ne yapıyorsunuz? Rojava’ya SİHA-İHA göndererek bu mesele çözülmez. Rojava halklarının emeği ve canıyla oluşturduğu statüyü yok saymakla, ortadan kaldırmakla bu sorun çözülmez. Bu sorun, diyalog ve müzakereyle çözülür. Dünyada bu sorunlar benzeri yol ve yöntemlerle çözüldü. Bunu en iyi bu iktidar ve devleti yönetenler biliyor. Şimdi bu sorunu çözmenin zamanıdır. İmralı’daki kilidi açın. İmralı’nın demokratik çözüm konusunda söylemiş olduğu sözleri ve yol haritasını Türkiye halkları duysun, konuşsun, tartışsın. Ülkenin enerjisini, ekonomisini ve gençlerini bu sonsuz ve sonuç almayacak çatışmaya ve gerginliğe, savaşa artık harcamayın.
Cumhuriyetin ikinci yüzyılında Kürt sorununun çözülmesi için bütün gücümüzü ortaya koyacağız
Bu ülkede Kürtler vardır. Yok demekle yok olmuyor, cezaevine koymakla yok olmuyor, İHA-SİHA’larla yok olmuyor. “Kürt yok” demekle Kürt bitmiyor, tükenmiyor. Bunu artık kabullenmek gerekiyor. Biz de Demokratik Çözüm ve Özgürlük Yürüyüşçüleri gibi Sayın Öcalan’ın bu süreçte önemli bir rol oynayacağını söylüyoruz. Türkiye'de hiçbir dönem olmadığı kadar demokratik zemin müsaittir. Türkiye halkları, emekçileri barış istiyor. Türkiye’nin aydınları, Kürt sorununun demokratik yollarla çözülmesi için grup kurup onlarca, yüzlerce isimle açıklamalar yapıyorlar. Bu meseleyi duymayan, bu meseleye gözünü kulağını kapatan artık sadece bu iktidarıdır. Buradan iktidara çağrı yapıyoruz: Cumhuriyetin ikinci yüzyılında Kürt sorununun demokratik yollarla çözüldüğü bir zemin için tecridi kaldırın. Bu meseleyi diyalog ve müzakere ile çözün. Rojava’da Rojava halklarının emeğiyle, kanıyla ve canıyla savunup ortak özgür bir yaşam sürdürdüğü Kürtlerin Suriye’deki statüsüne de müdahale etmeyin. Oradaki Kürtler buradaki 25 milyon Kürt’ün kardeşidir, soydaşıdır, canıdır. Suni sınırlarla araya çizgi çekilince akrabalık bağı, duygusal bağ bitmiyor. Biz de arkadaşlarımız gibi, Kürt meselesinin demokratik yollarla çözümü ve Türkiye’nin demokratikleşmesi için, Türkiye halklarıyla ve emekçileriyle konuşarak ve yok sayan iktidar üzerinde demokratik bir basınç oluşturarak Cumhuriyetin ikinci yüzyılında artık bu sorunun çözülmesi için bütün gücümüzü ortaya koyacağız. Bu konuda karar ve inançlıyız. Türkiye halkları savaşa, kana, şiddete ve zulme doydu. Şimdi artık demokratik bir zemin inşa etmenin zamanıdır. Bunun için de Sayın Öcalan’ın rolünü oynaması için İmralı’nın kapılarının açılmasını bekliyoruz, istiyoruz.
20 Aralık 2024