Doğan: “Bijî Serok Apo” sloganını yasaklayabilirsiniz, Sayın Öcalan’ın Kürt meselesinin çözümündeki rolünü nasıl yasaklayacaksınız?

Parti Sözcümüz Ayşegül Doğan, Genel Merkezimizde yaptığı basın toplantısıyla gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Doğan, şunları söyledi: 

Irkçılar iş başında

Herkesi DEM Parti adına sevgi ve saygıyla selamlıyorum. Pek çok açıdan geçmişin karanlık yıllarını anımsatan olayların yaşandığı bir on günü geride bıraktık. Bu arada bir yasama yılını da geride bıraktık. Onu da bilahare değerlendireceğiz, takdirlerinize sunacağız. Ama önce son on günde yaşadıklarımızı birlikte hatırlayalım. Neden karanlık yılları hatırlatıyor? Bu sabah uyandığımız bir gündemle başlayalım. Dün Van il binamız ablukaya alındı, yine halay gerekçesiyle. Gece ev baskınları yapıldı, ardından Van İl Eş Başkanlarımız Gülşen Kurt ve Veysi Dilekçi’nin de aralarında bulunduğu çok sayıda DEM Partili gözaltına alındı. Doğrudan yöneticimiz olanlar da var gözaltında, yöneticimiz olmayanlar da Barış Anneleri de var. Belli ki birileri, bazı güçler ya da odaklar; geçmişten çok iyi tanıdığımız bir blok ya da bloklar harekete geçmiş durumda. Bir başka deyimle ırkçılar iş başında. Bir avuç da olsalar seslerini gür çıkarmanın, linçler ve ırkçılık yapmak için yeni saldırılar düzenlemenin peşindeler. 

Böyle olsa olsa sonunuzu hızlandırırsınız, güç kazanamazsınız

Yine belli ki geçmiş iktidarlar gibi bu iktidar da yaşananlardan ders çıkarmıyor, görmüyor, işitmiyor ve en tehlikelisi de öğrenmiyor. Nasıl bir maliyetle Türkiye’yi karşı karşıya bıraktığını görmüyor. Bu maliyeti ekonomik açıdan söylüyorum. Bir de can kayıplarına neden oluyor. Bu politikalar onlarca yıldır sürdürüldü, kimse sonuç alamadı, hiçbir iktidar bununla iktidarını güçlendiremedi. Eğer böyle güç kazanacağını düşünenler varsa, onlara DEM Parti adına seslenmek istiyorum: Böyle olsa olsa sonunuzu hızlandırabilirsiniz, böyle güç kazanamazsınız. 

Ne oluyor son on gündür? Kürtlerin günlük yaşamlarına, kendilerini ifade etme biçimlerine, sloganlarına, halaylarına, demokratik siyaset haklarına kadar uzanan bir saldırı devam ediyor. Adını koyarak söyleyelim, ki buna kızıyorsunuz, hop oturup hop kalkıyorsunuz, herhangi bir zeminde bunu bu şekilde ifade ettiğimizde. “Olur mu öyle şey, Kürtler bizim zenginliğimizdir başımızın tacıdır, etle tırnağız” diyorsunuz. Kürtler kimseyle “et ile tırnak” değil. Et ve tırnak benzetmesinin kendisi bile üstenci bir bakış açısının yansıması olarak dilde tezahür ediyor. Dilde başlıyor bu ayrımcılık, bu nefret suçu. Kürt düşmanısınız. Bunu bu şekilde adlandırmak zorundayız, doğru haliyle ifade etmek zorundayız.

İnsanların günlük yaşamı üzerinden suç icat edilemez

Niye böyle diyoruz? Neden özellikle iktidara sesleniyoruz? Çünkü siz bu ülkeyi yönetiyorsunuz, olan biten her şeyin sorumlususunuz. Bugün yaşadığımız tablonun da sorumlusu sizsiniz. Kürtlerin günlük yaşamı üzerinden suç icat ediliyor. Mahkeme kararlarını dahi örnek vermek istemiyoruz. İnsanların günlük yaşamları üzerinden suç icat edilemez, hele de 21. yüzyılda. Böyle yaparak ırkçılık normalleştirilmeye çalışılıyor. Günlük hayatın parçasıymış gibi bir algı yaratılmaya çalışılıyor. Bu çok tehlikeli bir algı yaratma girişimi. Nasıl oldu bütün bunlar? 21 Temmuz’da başladı Mersin’den Hakkari’ye, Siirt’ten Aydın’a. Öncesi de var tabii. Meclis’te saldırıya uğradık. Bir milletvekili kürsüde konuştuğu için bütün Türkiye'nin gözleri önünde saldırıya uğradı. Hiçbir şey olmamış gibi devam edildi. Bunların hiçbirinin tesadüf olmadığını biliyoruz. Hepsini birbiriyle bağlantılı olarak değerlendirdiğimizin de bilinmesi gerekiyor. Mersin’den Hakkari’ye, Siirt’ten Aydın’a farklı kentlerde süren yeni bir operasyon, yeni bir süreç başlatıldı. Ne hikmetse Kürtlerin katıldığı düğünlerin, sokak etkinliklerinin görüntüleri taranıp bulunuyor ve ne hikmetse sosyal medyada bunu paylaşan, servis eden bir akıl çıkıyor ortaya. Bu görüntülerin bazıları bugünlerin, bazıları da geçmişe ait. 

Ne yapalım, sizin verdiğiniz playlistlerle mi halay çekelim?

İçişleri Bakanlığı etiketlenerek, göreve davet edilerek paylaşılıyor bu görüntüler. Üstelik bu hesapların bazıları gerçek bazıları da değil. Bu hesapların kimler tarafından yönetildiğine, neden devreye konulduğuna bakmayan, bunlarla ilgili işlem yapmayı hiç düşünmeyen İçişleri Bakanlığı hemen etiketlemelere yanıt veriyor. Hazırlıklı olduğunu düşünüyoruz. Aksini ispatlamak İçişleri Bakanlığının sorumluluğunda. Kendilerini buradan aksini ispata davet ediyoruz. Hazırlıklı olduğu bu davetlere adeta hızlıca yanıt veriyor. Haksız hukuksuz bir şekilde “gereği yapıldı” diyor. Yetmiyor gözaltı ve tutuklama işlemi yapılıyor. Kadınlar, gençler, erkekler halay çektikleri için; Kürtçe şarkı eşliğinde eğlendikleri, düğüne katıldıkları için tutuklanıyor. Onlarca insan şu anda tutuklu. Sebep? Halay çekmişler, istedikleri Kürtçe şarkı eşliğinde halay çekmişler. Ne yapalım, sizin verdiğiniz playlistlerle mi halay çekelim? Bu mudur Türkiye’nin geldiği nokta? Hani siz nefret suçunu kaldırmıştınız?

Yerel seçimlerden önce her yerde Kürtçe şarkılarla propaganda yaptılar

Tüm Türkiye kamuoyuna hatırlatayım; bizatihi Cumhurbaşkanı Erdoğan söylüyor, aylar önce Dünya İnsan Hakları Gününde katıldığı “İnsanlığın Yüzü” programında konuşuyor: “Türkçenin yanı sıra başka dil ve lehçeleri öğrenme fırsatı verdik.” Böyle mi öğrenme fırsatı verdiniz? “Bu dillerde siyasi propaganda yapma olanağı sağladık. Onlara radyo ve televizyon açıktı” diyor. Bitmiyor. Kürtçe yasaklanmış mıydı sorusuna şöyle cevap veriyor? “Evet yasaktı. Bugün Kürt vatandaşlarımız ve kardeşlerimiz Kürtçe her türlü siyasi propagandayı yapabilirler. Biz bu yolu açtık” diyor. Yine bitmiyor. “Nefret suçu ilk kez dönemimizde ceza mevzuatına girdi” diyor. Peki, bugün yapılan nedir Sayın Cumhurbaşkanı? Buradan DEM Parti olarak soruyoruz: Bu nefret suçu değilse, ırkçılık değilse, ayrımcılık değilse nedir? Belli ki ceza mevzuatımıza yeni bir şey daha girmiş: “Kürt olmak suçtur. Kürtler dilini konuşamaz, halay çekemez, seçemez, seçerse ben bu seçimini kabul etmeyebilirim. Seçilemez. Hapsederim, tutuklarım”. Demek ki ceza mevzuatına nefret suçu “Kürtler ve diğer halklar hariç” şeklinde girmiş. Bugün bunu savunanlar, buna sessiz kalanlar, görmezden gelenler, daha dün 31 Mart yerel seçimlerinden önce her yerde Kürtçe şarkılarla sözüm ona partilerinin propagandasını yapıyordu. Özellikle Adalet ve Kalkınma Partisinin yöneticileri, milletvekilleri, aday adaylarına soruyoruz: Niye Kürtçe şarkılar eşliğinde propaganda yaptınız?

“Bijî Serok Apo” demek AYM’ye göre suç değil

Niye o zaman Kürtçe sever ve Kürt sever oldunuz? Bugün ne oldu da Kürtçe şarkı söylemek, slogan atmak, halay çekmek ya da sizin beğenmediğiniz müzikler eşliğinde halay çekmek suç oldu? Niye Kürtlerin günlük yaşamında kullandığı her şey suç haline dönüştürülmeye çalışılıyor? Niye düğünde, sokakta halay çeken kadınlar, erkekler ve gençler evlerine yapılan baskınlarla işkence edilerek gözaltına alınıyor? Sizin içinizi kıpır kıpır eden nedir? Malum İçişleri Bakanı böyle diyor. İşkence mi içinizi kıpır kıpır ediyor. Bunu kabul etmiyoruz. Halay videosunda gözaltı ve tutuklama gerekçeleri arasında sayılan sloganlar var. Mesela “Bijî Serok Apo” ki “Yaşasın Başkan Apo” demek. Hakikat bir gün bir türküde, şarkıda, sloganda, halayda, yürüyüşte, toplumsal etkinlikte, siyasi arenada ama mutlaka bir şekilde karşınıza çıkar. Bugün çıktığı gibi. Bir kere bu sloganı atmak, “Bijî Serok Apo” demek, “Yaşasın Başkan Apo” demek suç değil. Bunun ilgili AYM, Yargıtay, AİHM kararları var. Bu kararlara göre bu sloganı atmak ifade özgürlüğü kapsamında değerlendiriliyor. 

Kimse kendi iktidar kavgasını Kürtler üzerinden yapmasın

Daha bugün Kürdistan ibaresi baskılı, yeşil kırmızı sarı renklerin ve Mezopotamya ambleminin, güneşin olduğu bir tişört giydiği için örgüt propagandası suçundan cezalandırılmak istenen bir başvuru ile ilgili AYM bir karar verdi. Haziran ayında verdiği karar bugün yayımlanmış. AYM bunun suç olmadığın karar vermiş. Yani ifade özgürlüğü hakkının ihlali olarak değerlendirmiş. Ortada mahkeme kararları var. Bu kararlara rağmen hangi akıl, neden böyle hareket ediyor? Kim, neyi, neden kışkırtmak istiyor? İktidar bloku bu linç kültürünü neden kendi pusulasına dönüştürmek istiyor? Neden sonunu hızlandırmak istiyor? Hakikaten uyarıyoruz DEM Parti olarak. Kürtler bu kışkırtıcılığa gelmeyecek kadar deneyimli bir halk. Kürtlerle birlikte mücadele eden Türkiye demokrasi güçleri de öyle. Bunun için çok ağır bedeller ödediler. DEM Parti’nin temsil ettiği siyasi gelenek işte bu kışkırtıcılığa gelmeyecek kadar, bu küçük hesaplara düşmeyecek kadar, bu oyunlara prim vermeyecek kadar tecrübelidir. Hiç kimse kendi iktidar kavgasını Kürtler üzerinden yapmasın. DEM Parti olarak tavsiyemiz budur. Küçük iktidar kavgalarınızı Kürtler üzerinden, Türkiye demokrasi güçleri üzerinden yapmaktan vazgeçin. Kürtler bu tür küçük hesaplara, oyunlara gelmeyecek direngen bir halktır. 

Çözümün yolunu açmaya davet ediyoruz

Bu kışkırtıcılık maalesef bir türlü tesis edilemeyen ve en çok ihtiyacımız olan toplumsal barışa zarar verir. Bir arada eşit, adil ve onurlu bir yaşama, işte bu umuda ve bu umut için mücadele eden insanlara karşı kurulan tezgahı görüyoruz. Bu, ülkeye kaybettiriyor. Devlet bu ayrıştırıcı politikalar yerine, devlet olma sorumluluğunun ve yükümlülüğünün gereği olarak yurttaşlarının haklarını ve güvenliğini korumalıdır. Bütün bunların özünde yatan Kürt meselesinin çözümü ve Türkiye’nin demokratikleşmesi için de gerçekçi, sahici, samimi ve güvenilir adımlar atmalı. Bu vesileyle bir kez daha sorumluları çözümsüzlük politikalarını desteklemek ve güçlendirmek yerine çözümün yolunu açmaya, bunu konuşmaya davet ediyoruz. Siz “Bijî Serok Apo” sloganını yasaklayabilirsiniz ama Sayın Öcalan’ın Kürt meselesinin çözümü için bugüne kadar ortaya koyduğu çabalar da dahil olmak üzere çözümdeki rolünü ve bu gerçeği nasıl yasaklayacaksınız? Ya da bu hakikati nasıl ortadan kaldırabilirsiniz? Bu en çok sizin iktidarınızın olduğu dönemde denendi. Bunu en çok siz tecrübe ettiniz. Yasaklamalarla yol alınabilseydi, bugüne kadar pek çok iktidar Kürt meselesini çözmeyip çözümsüz bıraktığı için çözülmez, bugün siyaset arenasında adı dahi hatırlanmaz hale gelmezdi. Artık bir tabela partisi olamayanlar bile var. Size bunu hatırlatırız. Lütfen dönüp Türkiye’nin yakın siyaset tarihine bakın. Bu yöntemlerin alasını gördü Türkiye. Keşke görmeseydi, keşke yaşamasaydı. Keşke güvenlik politikalarını değil halkların bir arada yaşam umudunu güçlendirerek çıkabilseydi buradan. Ama çıkmamayı tercih etti. Öğrenmedi, öğrenmemeyi tercih etti. Peki, ne oldu? Vazgeçmedik. Siyasetimizin özü ve hatta özeti inat, ısrar ve vazgeçmemektir, mücadele etmektir. Bugüne kadar kazandığımız her şeyi bu ısrar, inat ve vazgeçmeme gücüyle kazandık. Evet, çok ağır bedelleri oldu, çok acı bedelleri oldu ama bu eşitlik ve adalet mücadelesinden vazgeçmedik. Yarın da vazgeçmeyeceğiz. Tutuklandık, tutukladınız, tutukladılar olmadı. 

Devletin kuruluş ideolojisinin üzerine oturduğu bazı politikalar değişmiyor

Öldürüldük, asit kuyularına attılar, faillerini gayet iyi bildiğimiz faili meçhul cinayetlerle sınanmaya çalışıldık yine vazgeçmedik. Yapmayın bunu. Bu hesaplar olsa olsa Türkiye’yi karanlığa ve kaosa sürüklemek isteyen güçleri güçlendirebilir. O gün ölüm listeleri hazırlanıyordu, bugün sosyal medyada hedef gösteriliyor insanlar. Değişiyor gibi görünen devlet değişmiyor. Devletin kuruluş ideolojisinin üzerine oturduğu bazı politikalar değişmiyor. Bazı insanlar için, kesimler için, halklar için değişmiyor. Demokratik siyaset hakkını kullanmak istiyoruz; parti kapatıyorsunuz, siyasetçileri tutukluyorsunuz, o yolun bütün çıkışlarını kapatmaya çalışıyorsunuz. Ne oldu? Yine vazgeçilmiyor, mutlaka bir çıkış bulunuyor. Böyle ne bir halkı yok edebilirsiniz ne bir halkın gerçekliğinden vazgeçmesini sağlayabilirsiniz; olsa olsa halaylarımıza, şarkılarımıza, sloganlarımıza sahip çıkmamızı, bunun için mücadele etmemizi sağlayabilirsiniz.

Gelin, hep birlikte bu halayı büyütelim

Buradan Türkiye kamuoyunu bir çağrı yapmak istiyorum: Gelin, hep birlikte bu halayı büyütelim. Nasıl ki Karadeniz horondan vazgeçmez, Ege zeybekten vazgeçmez, Kürtler de halaylarından vazgeçmeyecekler. O yüzden bu halayı hep birlikte büyütelim, bu halaya birlikte duralım. 

Yalnızca halay mı? Kütlerin ağırlıklı olarak yaşadıkları bölgelerde, yani Kürdistan coğrafyasında yollardaki yaya uyarı işaretleri ve yazılara da tahammül edilmiyor. Bunları Türkiye 90’lı yıllarda da yaşadı. Yeşil, sarı, kırmızı renkli bahçelerin peyzaj düzenlemesine bu ülkede, üstelik Ankara’da müdahale etmek istendi. Bu renkler yıllarca yasaklandı. Puşi, slogan, renkler yasaklandı. Trafik lambaları değiştirildi bu ülkede sarı, kırmızı, yeşil renkte oldukları için. Bugün ne yapılıyor? Van Büyükşehir Belediyemiz ve Diyarbakır Büyükşehir Belediyemizin yaya trafiğinin yoğun olduğu caddelere yazdırdığı “Pêşî Peya Hêdî - Önce Yaya Yavaş” uyarı yazısı bir grup tarafından siliniyor. Ne garipse bu gruplar bulunamıyor, kimliği belirsiz kişiler oluyor ama halay çekenleri bulmakta çok mahir bir İçişleri Bakanı var. Ne yazılıyor? “Türkiye Türk’tür, Türk kalacak”. Bunlarla yapılmaya çalışılanları gördüğümüzü, bunun farkında olduğumuzu bilmenizi isteriz. Bir kez daha hükümet yetkililerine ve iktidara sesleniyoruz: Bundan vazgeçin. Bugün ÖHD açıkladı, emniyet ifadelerinde müvekkillerine “Kimler bu düğüne katıldı? Salonun sahibi kim? Halaya kimler müdahale ediyor? Halay çekenler arasında örgütle bağlantılı kimse var mı?” şeklinde sorular yöneltilmiş. Bu yaz dönemi Kürdistan’da ve Türkiye'nin her yerinde düğünlerin en yoğun olduğu dönem. İnsanların evlendiği, halay çektiği, eğlendiği bir dönem. Bunun için düğün de yapmaya gerek yok. Herhangi bir eğlence için insanların bir araya gelip halay çektiği bir dönem. Bu dönemde böyle sosyal medya üzerinden yapılan bir operasyonla Türkiye’yi ve Türkiye’nin çok önemli gündemlerini görmezden gelip Kürtlere yönelik bu açık nefret söylemlerinden ve ırkçılık suçlarından vazgeçin. Kürtlerin kamusal alanda özgürce var olma haklarına ve bu haklarının düşmanlıkla ve ayrımcılıkla karşılanmasına karşı hiçbir şey yapmadan bunu destekleyen bir pozisyonda olmak ve buradan bir nefret dalgası körüklemeye çalışmak geçmişte olduğu gibi bugün de Türkiye’ye kaybettir. İktidar blokuna sesleniyoruz: Kendi iktidar kavganızı Kürtler üzerinden yapmayınız. Toplumu tehlikeli bir ayrışmaya sürüklüyorsunuz. Bu sürükleme halinden vazgeçin. Çözümsüzlük politikalarının peşinde sürüklenerek kendi sonunuzu yaratmayın.  

Tutukladığınız o suçsuz insanları serbest bırakın

Şu an tutuklanan ve gözaltında bulunan tüm yöneticilerimiz ile halay çektiği için tutuklanan kadınların, erkeklerin ve gençlerin derhal serbest bırakılması gerekiyor. Suç işliyorsunuz. Bu suçtan vazgeçin. Türkiye için vazgeçin bu suçtan. Bunu size söyleyen DEM Parti oluyor, biz yapıyoruz bu çağrıyı. Türkiye'nin içinde bulunduğu ekonomik felaketi görmüyorsunuz. Bunun sebepleri üzerine düşünmüyorsunuz. Düne bakmıyor, bugünü yanlış yorumluyorsunuz. Yarına dair yanlış hesaplar yapıyorsunuz. Dönün bu yanlıştan. Bir an evvel tutukladığınız o suçsuz insanları serbest bırakın. İnsanları etnik kimliğinden dolayı hani ayırmıyordunuz? Bunu gösterin, ispat edin. Sahici olun, samimi olun. Öyle değilseniz de öyle olmadığınızı ortaya koyun. 

Belediyelerimizde bu yasayı uygulamayacağız, mücadeleye devam edeceğiz 


Şimdi yeni bir yasama yılında insanlar Meclis’e gelecek yasa tekliflerini düşünüyor. Çünkü dün nasıl kapattık? Sabah 4’e kadar insan haklarına aykırı bir şekilde milletvekillerini çalıştırarak, insanları sokakta nefeslerini tutmuş şekilde bırakarak, Meclis’ten bir katliam yasası mı yoksa hayvanları koruyacak bir yasa mı çıkacak merak ettirerek beklettiniz. Günlerdir insanlar ayakta, bu katliam yasasına ilişkin itirazlarını yükseltmeye çalışıyor. DEM Parti olarak, gündeme geldiği andan bugüne kadar bu yasa teklifine karşı hem Meclis’te hem sokakta mücadele ettik. Bu yasayı belediyelerimizin uygulamayacağını açıkladık. Buna rağmen Silvan’dan gelen bazı görüntülerle sosyal medyada DEM Parti’nin verdiği bu mücadele manipüle edilmeye çalışılıyor, farklı bir şekilde gösterilmeye çalışılıyor. Buradan özellikle hayvan hakları aktivistlerine DEM Parti olarak bir kez daha söylüyorum. Biz bu yasaya karşı mücadelemize devam edeceğiz. Dün hayır oyu kullandık ve yalnızca oy kullanmakla sınırlı değil mücadelemiz. Belediyelerimizde bu yasayı uygulamayarak bu mücadeleye devam edeceğiz. O yüzden Silvan’da hayvanlar toplanıyor ve barınaklara götürülüyor şeklinde yayılmaya çalışılan ve özellikle sosyal medyada manipüle edilmeye çalışılan bu haberin doğru olmadığını söylemek isterim. Barınaklara tedavi için götürülüyorlar. Zaten ilgili arkadaşlarımız konuyla ilgili açıklama yapacaklar. Hem belediyemiz yapacak hem de Demokratik Yerel Yönetimler Kurulumuz bu konuya dair açıklama yapacak. Dün Meclis’te Grup Başkanvekilimiz ve Eş Genel Başkanlarımız ifade etti, biz de söyleyelim; DEM Parti belediyeleri adına kararımızı sizlere tekrar iletmiş olalım. Biz bu yasayı belediyelerimizde uygulamayacağız. Ne pahasına olursa olsun, bu uygulamaya karşı mücadelemizi sürdüreceğiz. Çünkü yaşamın herkes için bir hak olduğunu düşünüyoruz. Bunun için mücadele ettiğimizi, direndiğimizi bir kez daha hatırlatmak isterim. 

30 Temmuz 2024