Parti Sözcümüz Ayşegül Doğan, PM ve MYK toplantılarımıza ilişkin Genel Merkezimizde basın toplantısı düzenledi. Doğan, şunları söyledi:
Kürt Gazetecilik Günü kutlu olsun
Hepinizi DEM Parti adına sevgi ve saygıyla selamlıyorum. Bugün Kürt Gazetecilik Günü. O yüzden girişte hemen önce bunu kutlamak istiyorum. Çünkü bu bir hakikat yolculuğudur, ağır bedellerle bugüne getirilen bir hakikat yolculuğudur. Îro Roja Rojnamegeriya Kurdî ye, pîroz be. Li hemû rojnamegerên ku rojnamegeriya Kurdî kirine û heta niha berdêlên gelek mezin dane pîroz be. Gelek nav hene, me yek bi yek nikaribin wan bi bîr bînin jî em xwedî li keda wan derdikevin, xwedî li dîroka wan derdikevin û careke din dibêjin ev roj bila li Rojnamegeriya Kurdî hezar carî pîroz be, serkeftî be.
31 Mart akşamı ve 1 Nisan sabahı sonrası, yani Van’da yaşananlar sonrası aslında burada ilk kez buluşuyoruz. Eş Genel Başkanlarımız çeşitli değerlendirmeler yaptılar. Ayrıca çeşitli buluşmalar ve toplantılarda yaptığımız yazılı ve sözlü açıklamalarda da DEM Parti olarak bu seçim sonuçlarına nasıl yaklaştığımızı defaatle ifade ettik.
Seçim sonuçları DEM Parti’nin bu ülkenin umudu olduğunu bir kez daha gösterdi
Biz diğer siyasi partilerden farklı olarak, bütün ilgili kurullarımızda 31 Mart seçim sonuçlarını tartışarak Parti Sözcüsü olarak karşınıza böyle çıktık. Nerelerde tartıştık? Parti Meclisimiz toplandı. Seçim sonuçlarından çıkan mesajları ve bundan sonraki yol haritamızı iki gün aralıksız bir şekilde değerlendirdik. Şimdi sizlerle bunları paylaşacağız. Merkez Yürütme Kurulumuz biri Van’da olmak üzere, 31 Mart seçimlerinden bu yana en az 3 defa toplandı. Zaman zaman olağanüstü toplanması gerekti. Kadın Meclisimiz toplandı ve bütün bu toplantı sonuçları neticesinde çıkan sonuçları yazılı olarak da paylaştık. Ama şimdi DEM Parti olarak, 31 Mart seçimlerinde kimlerin neden kaybettiğini ve kimlerin neden kazandığını çok net bir biçimde anlatmak için buradayız. Her türlü baskıyı göze alarak seçim çalışmalarında en güçlü, kararlı, canlı ve coşkulu bir şekilde yer alan kadınlara ve gençlere başta teşekkür etmek istiyoruz. Tabii tüm DEM Parti gönüllülerine aslında minnettarız. Çünkü çok çeşitli baskı türleriyle karşı karşıya kalmalarına rağmen vazgeçmediler, direndiler ve neticede böyle bir başarılı sonucu ortaya çıkardılar. Ortaya çıkan sonuç DEM Parti’nin bu ülkenin umudu olduğunu, demokratik geleceğinin ve özgür ve onurlu bir arada yaşamın garantisi olduğunu da bir kez daha göstermiş oldu.
Partimiz seçimlerde eşitsiz koşullara rağmen böyle bir sonuç ortaya çıkardı
Malumunuz müthiş bir umutsuzluğun ve yılgınlığın hakim olduğu bir ortamda gittik 31 Mart seçimlerine. İktidar neredeyse devletin bütün olanakları ve imkanlarıyla sahadaydı blok olarak. DEM Parti, esasında daha önceden de belirttiğimiz üzere bir siyasi partiyle rekabet halinde değildi; devletin bütün olanaklarını ve aygıtlarını kullanan bir blokla mücadele etti. Yarıştı diyemiyorum, çünkü yarış eşit koşullarda olur. DEM Parti son derece eşitsiz koşullarda, eşitliğin asla gözetilmediği koşullarda böyle bir sonuç ortaya çıkardı. Yalnızca bu kadar mı? Yalnızca devletin olanaklarıyla sahada olan bir iktidar mı vardı karşımızda? Hayır. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın bizzat kendisi seçim sürecinde dedi ki oy yoksa hizmet yok. Hem de öyle bir yerde söyledi ki bunu, henüz deprem yaralarının sarılmadığı yerde söyledi. Merkezi hükümet ile yerel yönetimlerin nasıl bir korelasyon içerisinde olması gerektiğini, ancak iktidara oy çıkarsa yerel yönetimlerin destekleneceğini adeta tehditkar bir üslupla söyledi. Ya oy verirsiniz ya da hizmet yok demeye getirdi ve bunu açık açık söyledi. Bu olanları hatırlamak gerekiyor. İşte biz Parti Meclisimizde ve MYK’da bunları konuştuk.
Kayyım seçmenle halkın iradesi orada yaşamayan insanlar tarafından gasp edildi
Kayyım rejimi bir nevi kayyım seçmenle kalıcı hale getirilmek istendi. Bu fotoğraf da en çarpıcı haliyle Şırnak’ta Tümgeneral Ömer Keçecigil İlkokulunda tüm dünyanın gözü önünde ortaya çıktı. 5940 taşımalı seçmen oraya taşındı. Şırnak’ta yaşamayan ve Şırnak’ta yaşamayacak olan, sadece o gün oy kullanmak üzere götürülmüş ve kullanılmış kolluk güçleri aracılığıyla Şırnak halkının iradesi dünyanın gözleri önünde gasp edildi. Yalnızca Şırnak mı, değil. Sandıklarımız yakıldı, bazı yerlerde veri akışı durduruldu. Kars’ta mesela. Bitlis, Uludere ve daha pek çok yerde taşımalı seçmenle, yani kayyım seçmenle halkın iradesi orada yaşamayan insanlar tarafından gasp edildi. Gasp edilen bu yerleri de aslında DEM Parti kazandı. Bu eşit olmayan koşullardaki yarışta, kolluk güçlerinin bu şekilde kullanılması suç olmasına rağmen “Konuş, sen nerelisin?” diyen Süleyman Sağlucak bu en doğal sorusu, olağanüstü bir hale getirildi. Çünkü yaşanan olağanüstüydü. Neredeyse sıkıyönetim koşullarında ortaya çıkabilecek bir fotoğraftı. Bu fotoğrafta tepki gösteren Süleyman amca, insanların oy kullanma haklarını engelleme iddiasıyla ifadeye çağrıldı. İfadeye çağrılan başka insanlar olduğunu biliyorum. Şu dakikalarda belki Şırnak İl Eş Başkanımız ifade veriyor olabilir bu nedenle. Kim kimin oy kullanma hakkını engelliyor? Aslında hakkında soruşturma açılan, ifadeye çağrılan Süleyman amcanın o gün “Konuş, sen nerelisin?” diye sorduğu soru bir suç duyurusudur. Demokratik bir ülkeden bahsetmek istiyorsak, Süleyman amca ile ilgili değil o fotoğrafı ortaya çıkaranlar hakkında bir soruşturma yürütülmesi gerekir. Kim ne hakla orada yaşayan insanların iradesini gasp edebilir? Hangi anlayışa sığabilir bu?
Çok açık bir biçimde kayyım rejimi iflas etti
Peki, DEM Parti açısından 31 Mart seçimlerinde ne çıktı ortaya? Tartışmasız bir gerçek şu ki günlerce belki aylarca sürecek bu tartışma. Hem iktidar hem de muhalefet açısında kolay yorumlanabilecek sonuçlar ortaya çıkmadı. Çok açık bir şekilde söylemek gerekirse iktidar bloku açık bir yenilgiye uğradı. Bu yenilgiyi çeşitli alt başlıklarla birlikte okumak gerekiyor. Türkiye, kalıcı hale getirilmek istenen bu otoriter rejime dur dedi. İtiraz edenler, sandıkta itirazlarını en güçlü bir şekilde oy kullanarak gösterdiler. Dolayısıyla DEM Parti için yerel yönetimler seçimleri yalnızca bir belediye seçimi değildir, Türkiye için de yalnızca bir belediye seçimi değildir. Türkiye’de Kürtlerin ağırlıklı olarak yaşadığı yerler 8-10 yıldır kayyım rejimiyle yönetiliyordu. Bu kayıyım rejimi çeşitli bahanelerle, artık mızrak çuvala sığmasa da sanki orada yaşayan insanların isteği doğrultusunda oluyormuş gibi anlatılıyordu. Her defasında özellikle eş başkanlık sistemi nedeniyle krimanilize edilmeye çalışıyordu. Bu nedenle hala seçilmiş pek çok belediye eş başkanımız hala hapiste. Pek çoğu yargılanıyor. Peki, ne çıktı ortaya? İnsanların kayyım rejimini istemediği ortaya çıktı. Çok açık bir biçimde kayyım rejimi iflas etti. İflas eden bu rejime ve ortaya çıkan bu sonuca karşı ne yaptı iktidar bloku? Alelacele ortaya çıkan başarıyı gölgelemek için hukuken izahı olmayan bir müdahalede bulunmak istedi ve Van Belediye Eş Başkanımız hakkında İl Seçim Kurulunun çok önemli bir üyesinin muhalefet şerhine rağmen bir süreç başlatmak istedi. Nereden geri döndü bu süreç? Van’daki sokak direnişinden, demokratik güçlerin yan yana gelerek biz artık kayyım rejimine izin vermeyeceğiz çığlığının ve itirazının büyümesiyle Van müdahalesinin önüne geçildi. Bu seçimde, umutsuzluk ve karamsarlıkla boynu bükülebilir sanılanlar kazandı. Bu seçimde gelecek umudu kazandı. Bu seçimde sokak kazandı. Bu seçimde İstanbul’dan Cizre’ye, Amed’e Newroz alanlarını dolduranlar ve oradan korkusuzca taleplerini haykıranlar kazandı. Sınır güvenliği gerekçesiyle askeri sefer düzenlemeye heveslenenler ise bu seçimde kaybetti.
DEM Parti olmadan bu ülkede bir yol açmak mümkün değildir
Bu seçimde bir kez daha görüldü ki DEM Parti Türkiye partisidir, DEM Parti Kürtlerin partisidir; DEM Parti kadınların, gençlerin, ezilen halkların, umudun, emekçilerin, işçilerin, öğrencilerin partisidir. Bu nedenle gelecek umudu kazandı. Ve şunu bir kez daha söylüyoruz; 1 Nisan itibariyle artık Türkiye siyasetinde denklem kurmak isteyen herkes DEM Parti’yi hesaba katmak zorundadır ve DEM Parti’yi hesaba katmadan bir yol bulamayacağı gerçeğiyle yüzleşmiştir. Yani DEM Parti olmadan bu ülkede bir yol açmak mümkün değildir. Bu ne demek? Kadınlar, gençler, Kürtler, ezilen halklar, emekçiler, işçiler, öğrenciler olmadan bu ülkede bir yol açamazsınız. İşte aslında sandıktan da bu çıktı. Dolayısıyla DEM Parti sandıktan çıkanı büyük bir itiraz ve bir başarı olarak görüyor. Bunu seçim sonuçları da bir şekilde matematiksel olarak bize söylüyor. Ancak sayıların da üzerinde ortaya çıkan bir irade var. DEM Parti 78 merkezde kazandı her türlü hile, oyun ve usulsüzlüğe rağmen. Tüm bunlarla mücadele etti, bunlara göğüs gerdi ve bütün provokasyon zeminlerini boşa çıkarma marifetini ve kabiliyetini gösterdi.
Bu ülkede suçların, günahların üstü hep bayrak ve marşla örtülmeye çalışıldı
2019 yerel seçimlerine oranla da -tüm bu eşitsiz koşulları göz önünde bulundurarak- kazandığı 79 merkezle birlikte belediye sayısını artırdı. İçişleri Bakanı, Adalet Bakanı, AKP Sözcüsü art arda DEM Parti’nin bazı belediyeleriyle -başta Mardin ve Diyarbakır Büyükşehir Belediyeleri ve ardından Sur Belediyesi- ilgili birtakım müfettişler görevlendirdiklerini söylediler ve birtakım girişimler için hevesli oldukları görülüyor. Bu konuya dair MYK’mız sıcağı sıcağına bir açıklama yaptı. Bu vesileyle tekrar hatırlatalım. Bu ülkede 80’lerde, 90’larda, öncesinde sonrasında ve 2000’li yıllarda soygunların, yolsuzlukların, usulsüzlüklerin, hortumlamaların üstü maalesef çok kutsandığı söylenen ama değer verilmeyen, en çok bunu ifade edenlerin değer vermediği, yani iktidarların değer vermediği bayrak ve marşla örtülmeye çalışıldı. Ve ne söylenerek yapmaya çalışıldı? “Onlar sahip çıkmıyor, onlar saygı duymuyor bu ortak sembollere ve değerlere” denilerek yapıldı. Ama artık bunun da miadı doldu. Buna kanacak bir Türkiyeli de yok, bir Kürt de yok bu ülkede. Dolayısıyla hiç kimse DEM Parti’ye bu şekilde parmak sallayarak başka provokatif girişimlere heveslenmemeli ve bu yola tevessül ve tenezzül etmemelidir. Beklenen de bu değildir. Nitekim 31 Mart seçimleri totalinde Türkiye açısından baktığımızda aynı zamanda şunu söylüyor. Kutuplaştıran değil uzlaştıran, ayrıştıran değil bir araya getiren, ayıran ve uzaklaştıran değil mesafeleri yakınlaştıran eşit, özgür ve onurlu bir arada yaşam isteminin yansıması olarak okunmalıdır.
Kürt sorununun demokratik çözümü için yeni adımlar hem iktidar hem de muhalefet tarafından atılmak zorundadır
Parti Meclisimiz seçim sonuçlarını etraflıca değerlendirdi ve bazı sonuçlara ulaştı. Yazılı olarak da açıklanıyor rutin bir biçimde. Ben bazı maddelerin özellikle altını çizmek istiyorum. Sandıktan çıkan temel meselelerden biri DEM Parti açısından Kürt sorununun demokratik ve barışçıl çözümü. Bunu seçim süreci boyunca söyledik, öncesinde de söyledik. Yıllardır bunu söyleyen, savunan bir parti geleneğinden geliyoruz, demokratik ve barışçı bir çözümün mücadele ve müzakere partisiyiz. Bu hem iktidar hem de muhalefet açısından böyle değerlendirilmeli. Kürt sorununun demokratik çözümü için yeni adımlar hem iktidar hem de muhalefet tarafından atılmak zorundadır.
Bir başka önemli konu ise seçim sürecinde de devam eden özgürlük yürüyüşü. Bir kolu Van’dan bir kolu da Kars’tan başlayıp günlerce süren, onlarca vekilimizin katıldığı ama pek çok medya kuruluşunun algı ve dezenformasyon merkezi olarak çalıştıkları için görmek istemediği yürüyüş. Bu yürüyüş tecride karşı bir yürüyüştü. Toplumsal barışın önündeki en büyük engel olduğunu düşündüğü için DEM Parti de bu yürüyüşe destek vermişti. Ve bu yürüyüş daha sonra Newroz alanlarında aynı talebin net bir şekilde ortaya çıktığını bize gösterdi. Çözümsüzlük politikalarına, savaş dayatmalarına, sınır ötesi operasyon heveslerine ve Sayın Öcalan şahsında uygulanan dünyada nerdeyse benzeri olmayan bu ağırlaştırılmış tecride de hayır demiş oldu 31 Mart seçimlerinde oy kullanan DEM Parti gönüllüleri.
Bir kez daha görüldü ki DEM Parti’nin Üçüncü Yol siyaseti kazandı
Yine iktidarın yarattığı ekonomik krizin yükü altında her geçen gün yoksulluğa ve sefalete sürüklenen halkın, en güçlü bir şekilde tepkisini ortaya koyduğunu ve sandığa yansıttığını düşünüyoruz. DEM Parti yeni dönemde, yeni yol haritasında en geniş zeminde demokratik toplumsal ittifakları, yan yana gelişleri hayata geçirmek gibi bir tarihsel sorumlulukla karşı karşıya olduğunun farkında, bunun için temel bir özne olduğunun farkında. Bu dikkat, önem ve hassasiyetle yaklaşıyor sürece. Bu yüzden seçimlerden sonra ilk değerlendirmesini derli toplu olarak sizlere aktarmak istedik. Bir kez daha görüldü ki DEM Parti’nin Üçüncü Yol siyaseti kazandı, 3’üncü Yol siyaseti etrafında toplananlar kazandı. Hayatın her alanında 3’üncü Yol siyaseti ile toplumsal olanı örgütlemenin gereği, barışın ve demokrasinin kazanması için 3’üncü yol siyasetimizin ne kadar elzem olduğu ve bu siyasetin gereklerinin bizler için öncelikli bir görev ve sorumluluk olduğu gerçeği PM ve MYK’da da tartışıldı. Dolayısıyla yeni dönem yol haritamız da 3’üncü Yol siyaseti ile birlikte örülecek.
Hem mücadele etmeye hazırız hem de bu alanı genişletmeye
Biz bir kayyım rejiminden bahsettik. Bu kayyım rejiminin sandıkta nasıl gömüldüğünden de bahsettik. Taşımalı seçmen ve benzeri başka hile ve usulsüzlüklere rağmen nasıl gömüldüğünü de anlattık. Aynı zamanda bir kent uzlaşısı stratejimiz de vardı. Bunun bölgedeki ayağı ön seçimlerle birlikte uygulandı. Bir şehri oluşturan herkesin sürece dahil olduğu kent uzlaşı stratejimiz de başarıya ulaştı. Kent uzlaşısını genişletmek ve 3. Yol siyasetiyle birlikte örmek bundan sonraki hedefimiz. Biz inisiyatif alma ve bu konuda kurucu bir rol üstlenme kararlılığımızı tekrar tekrar hatırlatmamıza gerek duymayacağımız bir tarihsel gelenekten geliyoruz. Yine de anımsatalım ki bunlar için hem mücadele etmeye hazırız hem de bu alanı genişletmeye, büyütmeye ve bu yan yana gelişleri artırmaya hazırız. Ülkenin dört bir yanından, bu sert politikaları kalıcı hale getirilmek istenen otoriter rejime karşı çok net bir şey çıktı: E di bese. Biz de diyoruz ki iktidarının da muhalefetin de edi bese.
1 Mayıs, 31 seçimlerinden çıkan başarımızı ve taleplerimizi bir daha yükseltebileceğimiz bir zaman
Başta Kürt sorunu ve bu ülkenin demokratikleşme meselesi olmak üzere uzlaşı ve diyalog isteyenlerin, derinleşen ekonomik kriz değil artan ekonomik refah isteyenlerin sesi duyulmalı. Bu duygular ile aynı zamanda 1 Mayıs çağrısı yapmak istiyorum. Bu birlikteliği, Newroz alanlarındaki coşkuyu yansıtabileceğimiz bir 1 Mayıs’a gidiyoruz. 1 Mayıs, 31 seçimlerinden çıkan başarımızı ve taleplerimizi bir daha yükseltebileceğimiz bir zaman. İş cinayetlerine, işsizliğe, yoksulluğa, güvencesizliğe, kadın kırımına, doğa talanına, savaş politikalarına ve tecride karşı emeğimiz ve özgürlüğümüz için, emeğimiz ve özgürlüğümüze sahip çıkmak için 1 Mayıs'ta alanlarda yan yana omuz omuza duralım. Batman ve Van’da, İstanbul'da Taksim Meydanında buluşalım ve sesimizi yükseltelim. “Yıkılmadık ayaktayız” diyenlere bunun bir masal olduğunu hatırlatalım. Cumhurbaşkanı Erdoğan “Biz bitti demeden bitmez” dedi ama halklar da şöyle bir gerçeği ortaya çıkardı. Biz bu haline bitti diyoruz dediler. Biz haline itiraz ediyoruz dediler. Biz böyle yönetilmek istemiyoruz dediler. Biz özgür ve demokratik bir ülkede onurlu, eşit ve bir arada bir yaşam istiyoruz dediler. İşte bu yaşamın en büyük garantisi DEM Partidir, gönüllüleridir. Bir kez daha tarih bize şunu gösterdi. Cumhuriyetin ikinci yüzyılında DEM Parti de dahil olmak üzere tüm siyasi partilere tüm halklar çok net bir mesaj verdi. Bu saatten sonra tüm siyasi partilerin bu mesajları halkların verdiği şekilde değerlendirmesi ve yeni yol haritalarını belirlemesi gerekiyor.
Pirs: Piştî bi salan Erdogan dê biçe serdana Iraq û Herêma Kurdistanê. Hûn vê serdanê û geşedanên li rojhilata Navîn çawa dinirxînin?
Em jî temaşe dikin, em jî peyamên serokkomar û nexşerêya partiya desthilatdar û serokkomar dê piştî îro çawa be em jî dişopînin. Ev peyamên ku ji aliyê raya giştî ve hatine dayîn bi dengê xwe, bi raya xwe, di serî de gelê Kurd û gelê Tirkiyeyê tiştekî dibêje. Gel dibêje bi operasyonên derveyî sînor re tu nikarî pirsgirêka Kurd çareser bikî. Kî bixwaze bi rêya şer nêzîkî vê pirsgirêkê bibe ew dê biçe, nemîne. Kî bixwaze pirsgirêka Kurd çareser bike wê ew bi ser bikeve. Em dixwazin pirsgirêka Kurd bi rêya aştî û diyalogê çareser bibe. Em naxwazin tu kes lêgerîna şer bike. Em ê jî binirxînin û bişopînin. Tişta ku tê dîtin piştî Bexdayê ew ê here Hewlêrê. Hin ziyaretên wî yên dîtir jî hene.
Ji aliyekî ve got me piştî hilbijartinan peyam stendine û em ê rexne û rexnedayîna xwe bidin. Lê ji aliyekî dîtir jî got heta em nebêjin xelas bûye ev xelas nabe. Ev tişt wê çawa netîce bibe em ê jî bibînin. Lê bi vê wesîleyê careke din dixwazim bibêjim ku di sedsala duyemîn a komarê de rêya ku divê bê şopandin rêya jiyaneke wekhev e. Tu kes nikare bibêje ku ez gelên ku li vî welatî dijî nas nakim, di makezagonê de dê ciyê wan nebe, zimanê wan wê neyê naskirin yan jî tiştên ku wan temsîl dike wê bên înkarkirin. Bi tunehesibandinê, bi înkarkirinê, bi rêya şerî ev mesele çareser nabe. Meseleyên aborî jî girêdayî neçareserkirina pirsgirêka Kurd e û girêdayî pirsgirêka demokrasiyê ya navxweyî ye. Niha welatekî demokratîk, welatek ku pirsgirêgên xwe yên navxweyî çareserkirî bi awayekî dîtir dikare rê û rêbazên çareserkirina pirsgirêkên aborî jî bike. Welatekî bi vî rengî kesên ku lê dijîn xwe azad nabînin wê çawa bikare pirsgirêkên xwe yên aborî çareser bike? Ji ber vê yekê em hêvî û daxwaz dikin ku ji bo lêgerîna aştiyê derfetên nş derketine holê. Ev ji aliyê desthilatdarê jî welê ye, ji aliyê muxalefetê jî welê ye. Her du partiyên sereke yên Tirkiyeyê divê vê peyamê baş binirxînin û baş tê bigihin û bi vî rengî nêzîkatiya xwe piştî îro berdewam bikin.
22 Nisan 2024