Doğan: Kızıltepe’de yapılacak tarım mitingiyle Ekmek ve Adalet Kampanyamızın startını veriyoruz

Parti Sözcümüz Ayşegül Doğan, Genel Merkezimizde yaptığı basın toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Doğan, şunları söyledi: 

Mültecilere yönelik saldırıların ardında yatan gerçeğin taciz olmadığını tarihten çok iyi biliyoruz

Türkiye siyaset tarihi açısından aslında korkunç olaylarla dolu, hem bizi geçmişe götüren hem bugüne dair çok önemli ipuçları içeren hem de maalesef yarınla ilgili emarelerle dolu bir haftayı geride bırakıyoruz. Hem siyaset tarihi açısından hem yargı hem hukuk hem özgürlükler hem de demokrasi açısından baktığımızda tam da böyle bir hafta ile karşı karşıyayız. 30 Haziran’dan başlayalım. Türkiye’de birçok kentte mültecileri hedef alan ırkçı saldırılar var. Nasıl başladı? Kayseri’de 7 yaşında bir kız çocuğuna taciz iddiası üzerinden alevlendirildi. “Taciz mağduru Türk değil Suriyeli” diyen Kayseri Emniyet Müdürünün yatıştırmaya yönelik açıklaması, bir utanmazlık silsilesi. Bir dizi olay çıktı ortaya. Önce Kayseri’de başladı; ardından Konya, Hatay, Antep, Bursa, Antalya ve Urfa’ya yayıldı. Bu saldırıların ardında yatan gerçeğin taciz olmadığını biz tarihten çok iyi biliyoruz. Hangi tarihten biliyoruz? 6-7 Eylül’den, Maraş’tan, Sivas’tan, Çorum’dan biliyoruz. 

“Türkiye’de Suriyelilerin ne işi var?” diyenler Türkiye’nin Suriye’de ne işi olduğunu sormalı

Bu tür taciz, istismar ve tecavüz karşısında kıllarını dahi kıpırdatmayanlardan biliyoruz. Çocuk istismarı diye sokağa çıkanlar Antalya’da henüz 17 yaşındaki Ahmet Handan El Naif isimli bir çocuğu sokak ortasında öldürdü. Peki, nedir bu, yaşananları nasıl tanımlamak gerekiyor? Dünü, bugünü ve yarını ilgilendiren bir durum olarak tanımlıyoruz. Uzun zamandır iktidarından muhalefetine, medya kuruluşlarından sosyal medyaya kadar yürütülen bir mülteci karşıtlığının ve bununla ilgili propagandanın bir sonucunu gördük. Öyle ki sosyal medyada bununla ilgili capslar, görseller yapıldı. “Türkiye’de Suriyelilerin ne işi var?” diyenlere “Türkiye’nin Suriye’de ne işi var, ne işi vardı, neden böyle bir politika yürüttü?” diye soran yurttaşlar var. Biz de buradan bu soruyu tekrar DEM Parti olarak yüksek sesle hatırlatalım. Kayseri neresi? Kayseri Türkiye’de en fazla mülteci nüfusuna sahip 11 şehirden biri. Türkiye Mülteci Konseyinin hazırladığı rapora göre o gün başlayan ve gece boyunca devam eden linçlerin ardından 107 dükkan yağmalandı, tahrip edildi, yabancı plakalı araçlar saldırıya uğradı, bazıları ateşe verildi. 

Barışın daha fazla yara almaması için acil tedbirler alınmalı

İfadelere göre bölge adeta bir savaş alanına benziyordu. Konsey Başkanı Doktor Hekmad yöneticilere sesleniyor. Biz de buradan bunu bir kez daha ifade edelim. “Biz mültecilerin güvenliğini sağlamak için iktidar gerekli politikaları üretmeli” diyor ve sorumluları, sorumluluk taşıyanları göreve davet ediyor. Hem Türkiye’de yaratılan bu iklimin hem de Suriye politikasında filizlenen bu kin ve nefretin sorumlusu hükümettir. Kendilerini bu sorumluluğa karşı duyarlı hissetmeye ve acilen önlem ve tedbir almaya davet ediyoruz. Bu sorumlulukla yüzleşmeye ve mültecilere yönelik organize saldırılar karşısında zaten mahrum olduğumuz toplumsal barışın daha fazla yara almaması için acil tedbirler almaya davet ediyoruz. 

Gazetecilik faaliyetleri 6 yıl 3 ayla cezalandırıldı; halkın haber alma hakkının yanındayız

1 Temmuz, Türkiye’nin çok kıymetli çabalarla hazırlayıp imzaya açtığı, hatta ilk imzacısı olduğu, Meclis’te oybirliğiyle onayladığı İstanbul Sözleşmesi’nden bir gece yarısı Cumhurbaşkanı kararı ile çekildiği tarihin yıldönümü. Üzerinden 3 yıl geçti. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun verilerine göre sözleşmeden çıkılmasından bu yana en az 963 kadın öldürüldü. Yine Bianet Çetele’nin tespit edebildiği verilere göre son 6 ayda 19 kadın, erkek şiddetiyle öldürüldü. 

Peki, bu hafta başka ne oldu? 8 gazeteciye daha hapis cezası verildi. Yalnızca gazetecilik yaptıkları için, yalnızca gazetecilik faaliyetleri yüzünden 6 yıl 3 ayla cezalandırıldılar. Elbette gazetecilerin yanındayız ve onların da savunduğu halkın haber alma hakkının yanındayız. Bunu sonuna kadar savunmaya da devam edeceğiz. 

Açık Radyo hepimizin radyosu olmaya devam edecek

Peki, ne oldu başka? Açık Radyo’nun yayın lisansı iptal edildi RTÜK tarafından. Müthiş bir fırsatçılıkla yapıldı. Açık Radyo nasıl bir yayıncılık yapıyor bakalım. “Kainatın tüm seslerine, renklerine ve titreşimlerine açık bir radyo ve yayıncılık anlayışından” bahsediliyor. Sizce böyle bir yayıncılık anlayışı kapatılabilir mi? Herhangi lisans iptali bu yayıncılık anlayışının devam etmesini engelleyebilir mi? Engelleyemez. Açık Radyo hepimizin radyosu olmaya devam edecek ve kainatın bütün seslerine, renklerine ve titreşimlerine açık yayıncılığıyla yapacak bunu. 

31’inci yılında Madımak’la hala yüzleşilmedi

2 Temmuz, Sivas Katliamının 31. yıldönümüydü. Devlet ve akıl verenleri ilk günden itibaren Madımak’ta yakanlara yakın durdu. Ne yazık ki cezasızlıkla sırt sıvazladı. Zaman aşımı kararına ilk tepki “hayırlı olsun” oldu. 31. yıldönümünde Madımak’la halen yüzleşilmemiş ve cezasızlık politikalarıyla bu katliamların sayısı artmış olmasına rağmen bu mücadeleden vazgeçmeyeceğiz. Adalet sağlanana kadar bu mücadelenin devam edeceğini, o gün yakılan canlar şahsında bir kez daha ifade ediyor ve onları saygıyla anıyoruz.

10 Ekim Katliamında IŞİD’e beraat kararı çıktı 

Yine bu hafta olanlarla devam edelim. Bir kez daha 10 Ekim Ankara Gar Katliamı Davasında karar açıklandı. Kobanî Kumpas Davasında olduğu gibi bu davada da tabiri caizse IŞİD’e beraat kararı çıktı. Nasıl oldu, savunma komisyonundan alıntıyla ifade etmek istiyorum. “Bu son kararla yargı 10 Ekim Ankara Gar Katliamı ile ilgili bir daha dosya kapağını yüzümüze kapattı. Oysa yıllardır kaldırdığımız her dosya kapağının altında devletin yüzünü görüyoruz”. Gerçekler aydınlatılmadı. Suç tanımı yapılmadı ve bütün sorumlular cezalandırılmadı. Mahkeme zabıtlarında ne yazarsa yazsın herkes gerçeği biliyor ancak bilmekle değil yargılamakla adalet gelecek” diyor avukatlar. Demek ki mücadeleyi büyütmek ve adalet sağlanana kadar tüm bu katliamların birbiriyle bağlantılı ve aynı akıl verenlerin eliyle çıktığını bilerek mücadele etmek gerekiyor.  

Acılarımızı ancak ortak mücadeleyle sağlanabilecek bir adalet hafifletir

Maalesef bu toprakların örtbas edilmiş katliamlarla yüklü geçmişini yeniden hatırlıyoruz. Her güne neredeyse bir katliam düşüyor. Toplu mezar fışkırıyor. Binlerce kayıp insan var. Faili belli ama meçhul kabul edilmek istenen insanlar gömülü bu coğrafyada. 

Bugün 5 Temmuz, Vedat Aydın 33 yıl önce bugün evinden alındı. İki gün sonra Maden yolunda işkence edilerek katledilmiş bedeni bulundu. 33 yıllık bir cezasızlık ve yine bir zaman aşımı. Önümüzdeki 5 güne de bakalım. 10 Temmuz’da kim yatıyor? Sevgili Ali İsmail Korkmaz.  İktidarlar değişiyor ama ne yazık ki bazı kesimlere dönük bazı politikalar değişmiyor. O yüzden diyoruz ki devlet ve akıl verenleri her zaman bu olaylarda sırt sıvazlamayı tercih etti. Biliyoruz ki hiçbirinin faili meçhul değil, hepsinin faili belli. O yüzden hiçbirini unutturmayacağız, unutturmamak bu mücadelenin en önemli parçalarından biri. Hepsinin takipçisi olacağız. Acımız, öfkemiz, tarihimiz ortak. Bu acıları ancak ortak mücadeleyle sağlanabilecek bir adalet hafifletir. 

Halkın cebi, sofrası, her yer yangın yeri 

DEM Parti’nin gündeminde bir yandan bu konular var ama öte yandan hayatın akışı içinde bu mücadeleye dair yeni eylem planları geliştirmek gerekiyor. Peki, neyle boğuşuyoruz? Tüm bunların gölgesinde bırakılmak istenen nedir? Yıllardır söyleyegeldiğimiz üzere savaş politikalarının gölgesinde bırakılan işimiz, aşımız, emeğimiz ve bizden çalınanlar. Memleket yangın yeri. Halkın cebi, sofrası, her şey yangın yeri. Yapılan açıklamaları hatırlatmak dahi istemiyoruz. Bu açıklamaların gerçeklikle uzaktan yakından bir alakası yok. Onlar asgari ücret öyle mi olsun böyle mi olsun diye tartışıp dursun. Bu ülkede işçiler yanıyor, emekçiler yanıyor. Milyonlarca insanı yoksulluk ve sefalete mahkum eden politikalarda ısrar ediliyor, halkın geleceği çalınıyor. Çocukların ve gençlerin geleceği karartılıyor. Bunun bir kader olmadığını biliyoruz. DEM Parti olarak diyoruz ki; bize dayatılan savaşa, ranta, talana, yolsuzluğa, sömürüye, açlığa, yoksulluğa, işsizliğe, tecride, ölüme, darbeye, hapishanelerde işkenceye, irade gaspına, cinsiyetçiliğe, kadın katliamına, doğa katliamına ve ekolojik yıkıma mecbur ve mahkum değiliz. 

Alın terimize ve ekmeğimize göz koyanlara karşı Ekmek ve Adalet Kampanyamızda buluşalım

Bunlara karşı birlikte mücadele edebiliriz ve bu gidişatı birlikte değiştirebiliriz. İşte o yüzden yakında bir kampanya başlatıyoruz. Özgürlük, eşitlik, demokrasi ve emek mücadelemizi Ekmek ve Adalet Kampanyası ile güçlendiriyoruz. Herkesi kampanyamıza katılmaya ve mücadeleyi birlikte büyütmeye davet ediyoruz. Peki, kimleri davet ediyoruz? Asgari ücretlileri, emeklileri, memurları, işçileri, köylüleri, çiftçileri, emekçileri; başta kadınlar ve gençler olmak üzere adaletsizliğe uğradığını düşünen herkesi insana yakışır bir yaşamı mümkün kılmak için kampanyamıza katılmaya ve mücadeleyi büyütmeye davet ediyoruz. İşimize, aşımıza, özgürlüğümüze, alın terimize ve ekmeğimize göz koyanlara karşı Ekmek ve Adalet Kampanyamızda buluşalım. Ranta karşı adalet ve emek mücadelesi için buluşalım. Kamu yararını tamamıyla kendi rant anlayışına göre tanımlayan, böyle politikalar üreten ve yıllardır bunu bir kadermiş gibi bize yaşatmak isteyen sisteme karşı Ekmek ve Adalet Kampanyasında buluşuyoruz. Sosyal eşitlik, adalet ve emeğin özgürleşmesi için bu buluşmaları çoğaltmak çok önemli. 

Kızıltepe’de yapılacak tarım mitingiyle kampanyamızın startını veriyoruz

19 Temmuz’da Mardin Kızıltepe’de yapacağımız tarım mitingiyle vereceğiz kampanyanın startını. Temmuz ve Ağustos ayı boyunca da Mersin, Kocaeli, Iğdır, Ağrı, Antalya, Aydın, Manisa, İstanbul, Hatay, İzmir ve daha pek çok il ve ilçede emekçilerle buluşacağız. İlerleyen günlerde bunun daha ayrıntılı halini sizlerle paylaşacağız. 

Kayyımda ısrar edenleri halk iradesine hürmete davet etmek için yürüyoruz

Günlerdir DEM Parti olarak alandayız, sokaklardayız. 3 Haziran’dan bu yana gönüllülerimiz ve dostlarımızla sokaklarda, yollardayız. Marmara ve Ege’den başlayan Ankara, Adana, Batman, Diyarbakır üzerinden devam eden ve 3 Temmuz’da Van’da Eş Genel Başkanımız Tuncer Bakırhan’ın katılımıyla süren İradeye Saygı Yürüyüşümüz. Peki, neden yürüyoruz? Kayyımda ısrar edenleri halk iradesine hürmete davet etmek için yürüyoruz. Sandık sonuçlarına saygısı olduğunu söyleyenlere “Kürtleri bu saygıdan muaf tutmaya devam edecek misiniz?” diye sormak için yürüyoruz. “Yargımız hukuku değil kanunu konuşarak kayyım atadı” diyen Sayın Cumhurbaşkanına tekrar soruyoruz: Kürtlere uygulanan hukukun tanımı nedir? Kürt halkı bir tek AKP gibi sistem partilerine oy verdiğinde mi oyunu geçerli sayıyorsunuz? 

 

Yürüyüşümüz 10. günde Hakkari Belediyesi önünde yapılacak açıklamayla son bulacak

Hatırlanacağı üzere 3 Haziran’da Hakkari Belediye Eş Başkanımız yerine kayyım atandı. Yine bir yargı kumpası ile oldu bu, yine eşi ve benzeri görülmemiş birtakım kumpaslarla kayyım atandı. Belediye Eş Başkanımız Mehmet Sıddık Akış’a 19 yıl 6 ay gibi korkunç bir hapis cezası sırf kayyıma gerekçe yaratabilmek için verildi. Aslında o gerekçe bile olmadı. Hakkında bir soruşturma açıldı, Van’da gözaltına alındı ve gözaltında bulunduğu süre boyunca açılan soruşturmayla ilgili kendisine tek bir soru dahil yöneltilmedi, ifadesi alınmadı. Aslında suç işlendi. Biz de bu konuyla ilgili savcılığa suç duyurusunda bulunduk. Olayı hatırlattık. 3 Haziran’dan bu yana yollardayız, alandayız ve iradeye saygıya davet ediyoruz dedik. Birçok kentten gelip Van’da buluşan ve buradan Hakkari’ye doğru yola çıkan yürüyüş kolumuz 6 gün boyunca 40 derece sıcağın altında günlük neredeyse 30 km yol yürüyor. Buradan hepsini sevgi ve saygıyla selamlıyoruz. Yürüyüşümüz 6’ncı gününde. Hakkari’ye ulaşıldığında gasp edilen Hakkari Belediyesi önünde yapılacak açıklamayla son bulacak. Her durakta buluşmalar gerçekleşiyor. Arkadaşlarımız sivil toplum örgütleri, demokratik kitle örgütleri ve yüzlerce insanla bir araya geliyor.

Kayyım rejimine karşı geri adım atmayacağız


Şimdi biz de DEM Parti olarak çağrımızı buradan bir daha yenileyelim. Bu utancı taşımak istemeyen tüm Türkiyelilere sesleniyoruz ve Türkiye’deki vicdanlı insanlara sesleniyoruz: 21’inci yüzyılda dünyanın kaç ülkesinde insanlar kendi oylarıyla seçtikleri belediye eş başkanları yerine kayyım atanmasın diye gece gündüz o belediyelerin önünde nöbet tutuyor? Ya da dünyanın kaç ülkesinde insanlar 40 dereceyi aşan sıkacakta veya eksilere düşen soğukta kendi iradelerine saygı gösterilsin diye yürümek durumunda kalıyor? Ya da dünyanın kaç ülkesinde böyle kilometrelerce yol yürüyerek irade tanımazlığa karşı direnmek zorunda kalıyor insanlar? Lütfen bunu bir an düşünün, bir an herkes düşünsün. Hakkari’de ne oluyor? Hakkari’de olanlar Ankara’da yaşayan beni de İstanbul’da yaşayan sizi de İzmir’de yaşayan ötekini de ilgilendiriyor. Niye hepimizi ilgilendiriyor? Niye kayyım meselesi sadece DEM Partililerin meselesi değil? Bu soruları sormaya devam eder, sahici bir sorgulama ve yüzleşmeye başlarsak işte o zaman bu kadar çok sorgulayan insanın iradesi karşısında Hakkari kayyım rejimi için sonun başlangıcı olur. Biz bu konuda kararlıyız. Geri adım atmayacağız. Bulunduğumuz her alanda kayyım rejimine karşı mücadeleyi ve Hakkari’de ortaya çıkan halk iradesini korumaya devam edeceğiz. Buradan bir kez daha DEM Parti olarak iktidara sesleniyoruz: İzahı mümkün olmayan bu utançtan Türkiye adına vazgeçmelisiniz. Sizi bu ülkenin özgürlüğü, eşitliği ve demokrasisi adına bu utançtan vazgeçmeye davet ediyoruz. Hakkari Belediyesinde olması gereken kayyım değil Sıddık Akış ve Viyan Tekçe’dir. Hakkari, kayyım rejimi için sonun başlangıcıdır. Bu konudaki kararlılığımızı belirtiyor ve yeniden bu iradeye sahip çıkmak için yola düşen yürüyüşçüleri selamlıyorum.

Pirs: Derheqê peywendiya navbera Erdoxan û Esad de hûn çi difikirin? 

Derheqê Sûriye de em çi difikirin jixwe di despêka axaftina xwe de min got. Sûriye beşek gelek giring ya polîtîkaya Tirkiyeyê ye ku bi salan e dimeşîne. Mixabin tifaqa wir li dijî Kurdan hatiye avakirin. Ne ji bo ku têkiliyên dostanî bi Kurdan re bê çêkirin. Hem li nav Tirkiyeyê hem jî li derdora Tirkiyeyê tişta ku divê bê kirin çi ye? Çi li Başûr be, çi li Rojava be, çi li Bakur be, çi li Rojhilat be divê li her derê bi Kurdan re têkiliyên dostanî bê avakirin. Pêwendî bi Kurdan re bê danîn. Tê bîra me hemûyan ku Tirkiyeyê wextekî mazûbaniya PYDê kir, hevserokên PYDê wê çaxê çend caran hatin vê derê. Wexta ku xwestin pirsgirêka Kurd bê çareserkirin. Bangawaziya me ew e ku neyartiya Kurdan bê bidawîkirin. 

Pirs: Hûn Meşa Colemêrgê çawa dinirxînin? 

Ji 3yê Hezîranê heta niha kesên ku dengê xwe dane Partiya DEMê, kesên demokrasîxwaz û dostên me dimeşin. Em dibêjin divê li ber îradeya gel rêz bê girtin. Kurd jî wekî hemû welatiyên Tirkiyeyê çûn ser sindoqan û 31ê Adarê îradeya xwe derxistin holê. Li gor îradeya ku li Colemêrgê derket holê hevşaredarên Colemêrgê Viyan Tekçe û Mehmet Siddik Akiş e. Mehmet Siddik Akiş binçav kirin û xwestin ji raya giştî re welê nîşan bidin weku Mehmet Siddik Akiş sûcek kiriye. Di navbera her rûniştina doza wî de herî kêm 10 heyv hebû lê piştî ku bû hevşaredarê Colemêrgê ev dosye dîsa vekirin. Heta bibe Hevşaredar tu astengî dernaxin piştî bû hevşaredar dibêjin em qebûl nakin. Ev tê wê wateyê ku hûn îradeya gel nas nakin. Em lewma dimeşin. Heta ku îradeya gelê Colemêrgê bê naskirin bênavber bimeşin. Em bibiryar in, ev sekneke bibiryar e. Bi rojan e li ber hemû şaredariyên Kurdistanê em nobedê digirin ji bo ku qeyûm neyê avêtin. Ev li tu welatî ne normal e. Ji bo îradeya xwe, ji bo mafên xwe em li ber vê germa havînê dimeşin. Divê em vî dengî bilind bikin. 

5 Temmuz 2024