Doğan: Kötülük çağının tanıkları olmak zorunda değiliz, buna karşı mücadele edeceğiz

Parti Sözcümüz Ayşegül Doğan, Genel Merkezimizde düzenlediği basın toplantısıyla gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Doğan, şunları söyledi: 

MYK masamızda planlamalar, öneriler ve yeni yol haritası var

MYK arası yine bir açıklama ile karşınızdayım. Yine oldukça sıcak gündem başlıkları var ve MYK masamızda bu başlıklara ilişkin enine boyuna değerlendirmeler, planlamalar, öneriler ve yeni yol haritası var. Mücadele ortaklığına ilişkin de yeni planlamalar yapılıyor. Şu saate kadar olgunlaşan, kararlaşan ve kamuoyu ile paylaşılabilir hale gelebilir her şeyi bu açıklama içerisinde sizlerle paylaşacağım. Ama önce günlerdir tüm Türkiye’nin ve yalnızca Türkiye’nin de değil aslında uluslararası gözlerin de kilitlendiği, uluslararası medyanın da takip ettiği bir cinayetle başlamak istiyorum. Tabii ki Narin ile başlamak istiyorum. Tıpkı MYK’da da, günlerdir ilgili kurumlarımızda da hem yerelden hem merkezden yakından takip edildiği gibi. 

Narin cinayeti tek başına bir cinayet olarak ele alınamaz, çürümenin fotoğrafıdır

Ülke adeta bir yas evine döndü. Bunu tekrar tekrar hatırlatan tek siyasi partiyiz. Nedenlerini Narin cinayetinde, Narin'in hunharca katledilmesinde bir kez daha gördük. Bir kez daha hatırlatacağız, hatırlatmaktan, unutturmamaktan vazgeçmeyiz. Affetmeyeceğiz ve buna karşı mücadele etmeye devam edeceğiz. Ülke adeta bir yas evine döndü dedik. Her birimizin içinde, bu ülkede yaşayan herkesin özellikle de bazı insanların özel olarak içinde yas köşeleri var artık. Adı değişiyor, dönemler değişiyor, iktidarlar değişiyor ama bu hal değişmiyor. Bir gün adı Roboskî, bir gün Ceylan, bir gün Cemile, bir gün Uğur, bir gün Leyla. Ama nedense bu çocuk ölümleri, katlediliş biçimleri, sonrasında yürütülen yargı ve adalet arayışı, üstünü örtenler ve mücadele edenler… İşte bunlar değişmeyenler. O halde Narin cinayeti tek başına bir cinayet olarak ele alınamaz. Ne yazık ki ortaya saçılan, dökülen bir çürümenin fotoğrafıdır.

Bu ülkede her zaman cezalandırma değil, cezasızlık politikaları desteklendi

Türkiye’de hiçbir çocuk kazara hayatını kaybetmiyor, hiçbir kadın kazara ölmüyor. Üstü örtülmek istense de, paylaşılmak istenmese de, paylaşılan verilerin bazıları dahi bu söylediklerimizi teyit ediyor. TC’de yaşayan, bu ülkede nefes alan herkesin, çocuk sahibi olsun ya da olmasın, insanım diyen, insani değerler için mücadele ediyorum diyen, buna dair sorumluluk duyan herkesin bakması gereken, çok kolay erişebileceği, bazı medya kuruluşlarının kamuoyu ile paylaşmaya çalıştığı bazı istatistikler var. Ne yazık ki bunlar rakam değil, can. Sorumsuzluğun, kendilerince işlettikleri hukukun yani hukuksuzluğun ağır bedelleri. Nereden erişiyoruz buna? Adalet Bakanlığı'nın web sitesinden. Adalet İstatistikleri 2023 başlığından ulaşıyoruz. Bakın çocukların cinsel istismarı ile ilgili rakamları paylaşalım. 66 bini aşan bir dosya sayısından bahsedililiyor. On binlerce çocuk bu ülkede istismar ediliyor. Bunların bazılarıyla ilgili davalar açılıyor, bazılarıyla ilgili de açılmıyor. Biliyorsunuz şöyle sözlerle de bu ülkede her zaman cezalandırma değil, cezasızlık politikaları desteklendi, benimsendi. Buna ilişkin neredeyse bunu besleyen hatta doğrudan besleyen açıklamalar yapıldı yetkililer tarafından. İşte Narin’in öldürüldüğü zamanlara bakarken -zamanlar diyoruz, çünkü ne zaman öldürüldüğünü bilmiyoruz- nasıl oldu, ne oldu, niye bu kadar kalabalık ilişkiler ağı çıkıyor bu cinayetin ardından? Ya da çıktığına dair ihtimaller kamuoyunu neden bu kadar meşgul ediyor? Çürümeden bahsettik evet çürüme var. Çürüten ne, savaş. Bu ülkede bir savaş var. Bu ülkede yaşanan hiçbir şeyi bu savaş gerçekliğinden ayrı ele almak mümkün değil. Ne kadın ne çocuk ölümlerini ne istismar vakalarını ne tacizi ne de tecavüzü. Bu savaşın bir doğrudan etkilerini yaşıyoruz toplum olarak bir de dolaylı etkilerini yaşıyoruz. Dolaylı etkileri bazen adli vakalar gibi görünüyor. Değil. Bakın günlerdir kamuoyu Tavşantepe sonrası Susurluk olayını hatırladı. Eğer Susurluk hatırlatılabilseydi, layıkıyla araştırılabilseydi, o gün yaşananların bugüne etkilerinden toplum özgürce bahsedip konuşabilseydi, belki bugün Tavşantepe’de Narin bu kadar kolay katledilemeyecekti. 

Kötülük çağının tanıkları olmak zorunda değiliz, buna karşı mücadele edeceğiz

Biz hep söylüyoruz bölgede özel savaş politikaları uygulanıyor diye. İşte bunlar savaşın dolaylı etkileri. Doğrudan ve dolaylı etkileri üzerine hep birlikte düşünmeliyiz. Biz bu kötülük çağının tanıkları ya da mağdurları olmak zorunda değiliz. Buna karşı mücadele edebiliriz. Evet öfkeliyiz, üzgünüz, acımız çok büyük. Bu acıyı, bu öfkeyi birlikte örgütlemezsek, isyanımızı ortaklaştırmazsak, ''Bir daha asla Narinler yaşanmasın'' demezsek, bunu yalnızca yaşandığı gün konuşursak ve unutturmak isteyenlere örgütlü mücadelemizle sürekli hatırlatmazsak korkarız ki bu son olmayacak. Bu son olsun istiyoruz. Bu kötülük çağının, bu canavarlar zamanının tanığı ve mağduru olmak için değil, birlikte mücadele eden özneleri olmak için. Çünkü en çok biz direnenler biliriz buna karşı mücadele etmenin ne demek olduğunu. Sormalıyız, sorgulamalıyız delillerin neden karartılmak istendiğini.

Türkiye’de çocuklar çocukluklarını yaşayamıyor

Bu olayların yaşandığı günlerde getirilen yayın yasağına ilk defa rastlamıyoruz. Ülkece aşinayız. Yapılan ne olur bu tür facialarda? Korkunç dehşet anlarında yapılan ilk şey internet yavaşlatılır. Bakın bunu depremde de yaşadık. Üstelik insanların birbirleriyle iletişim kurabilecekleri ve belki de bazı canların kurtarılabileceği son anlarda yapıldı. İnternet yavaşlatıldı, yayın yasağı getirildi. Bir fısıltı gazetesi çıkartılır ortaya ama bunun önü kesilmez. Bu bilgi kirliliği hebilerek desteklenir, öyle bir hal oluşturulur ki kamuoyunda bu durum yalanlarla, dezenformasyonlarla başka türlü bir algının zemini ve aracına dönüştürülür. Buna izin vermemeliyiz. Biz DEM Parti olarak buna izin vermeyeceğiz. Türkiye’de çocuklar çocukluklarını yaşamıyorlar. Hakları korunmuyor, şiddete, istismara maruz bırakılıyorlar. Bunun takipçisiyiz, buna karşı mücadele eden bir siyasi partiyiz. Ve bu mücadeleyi yükselterek, büyüterek, genişleterek devam ettireceğiz. O kadar çok hikaye var, o kadar çok çocuk ve kadın hikayesini anlatabiliriz ki say say bitmez demeyelim lütfen. Sayalım, hatırlayalım, hiçbir hikayeyi unutturmayalım. Savaş nedeniyle, yoksulluk nedeniyle, zorla göz nedeniyle elinden çocukluğu, kadınlığı ve hatta insanlığı alınmış insanları hatırlatalım. 

Başka Narinlerin öldürülmemesi için isyanımızı birlikte yükseltmeye ihtiyacımız var

Herkesin hikayesine Türkiye’de yaşayan duyarlı ve sorumlu insan haklarına saygılı, demokratik değerlere bağlı yurttaşlar olarak sahip çıkmalıyız. Kaybedilen, öldürülen çocukların ve adaletin sağlanamadığı bir sonla biten hikayelerin, haklarıyla var olamayanların, yaşamıyla öncelenmeyenlerin, öznelliği kabullenilmeyenlerin aileleri, mücadele eden insanlardır. Onların aileleri buna karşı mücadele edenlerdir. Narin’in asıl ailesi Türkiye kamuoyunun vicdanıdır. Narin’in asıl ailesi Türkiye’de adalet mücadelesini sürdürenlerdir. Tıpkı Leyla’nın, Cemile Çağırga’nın, Roboskî’deki çocukların ailesi olduğu gibi. Yıllar geçti. Biz o gün o ilişkileri toplum olarak, o katliam sonrası ortaya çıkan ilişkileri, Bilgeköy’ü tartışsaydık, farklı olurdu. Mardin’de yaşananların ardından koruculuk sistemi çok tartışıldı, üzerinden yıllar geçti, konuşulmuyor, tartışılmıyor. Narin’in cinayeti Narin’e kavuşmayı bekleyen pek çok insanı bir yandan umutsuzluğa sürükledi, ama öte yandan bir mücadele azmine ve birlikteliğe sürüklemek zorunda. Başka Narinlerin ölmemesi, öldürülmemesi için, bunun üstünün örtülmemesi için bir araya gelmeye, birlikte ses çıkarmaya, isyanımızı, itirazımızı, reddimizi birlikte yükseltmeye ihtiyacımız var. 

Narin cinayetinin ardındaki hakikat nedir? 

Bu cinayetin ardından DEM Parti’ye ''bu cinayetten siyasi rant devşirmek istiyor'' diyenler ve hatta ''DEM Partililer o köye gittiler ama köyde oyları olmadığı için orada söyletmek istediklerini söyletemedikleri için bugün bize bu şekilde saldırıyorlar'' diyenlere de DEM Parti olarak söyleyeceklerimiz var. Bunu daha önce burada başka bir vesile ile tekrar hatırlatmıştım. Bir kez daha DEM Parti adına hatırlatmak isterim. Bir dönemin İçişleri Bakanı, bugün mecliste milletvekilleri de bulunan ve bizimle ilgili de böyle açıklamalar yapan parti ile ilgili bakın ne diyor? Bir kere büyük bir devlet aklı olduğunu söylüyor. Nasıl bir akıl bu? Kamuoyu merak ediyor. Tavşantepe’de ne vardı? Ne gizleniyor? Bu cinayetin ardındaki hakikat nedir? Kamuoyundan ne gizleniyor? Yargıya intikal etti deyip şimdiden gelebilecek cevapları öngörebiliyoruz. Bu konu işte yargı konusu, bu konuya dair konuşamayız. Biz yargı konusunun nasıl konuşulduğunu iyi biliyoruz. Kobanî davasından biliyoruz. Yargıya nasıl talimatlar yağdırıldığını biliyoruz, en üst düzeyde bizatihi Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından. Hem İçişleri Bakanı'na hem de Adalet Bakanı’na şimdiden buradan söylüyoruz. 

Tavşantepe’de ne yapılmak istendi, ne yapılmak isteniyor?

Hiçkimse kamuoyunun merak ettiği, toplumun onlarca gündür Narin ile ilgili her türlü ayrıntıya, bilgiye erişmek istediği bugünlerde ''olay yargıya intikal etti, bu yargısal bir süreçtir, biz bu olaya dair açıklama yapamayız'' demesin. Neyi merak ediyor biliyor musunuz kamuoyu? Biz buradan soralım. Toplum adına, Türkiye adına soralım. Mermiler olduğu iddia ediliyor. Bunu merak ediyorsunuz, sizin adınıza soruyoruz: Neyin mermileri? Tavşantepe’de ne yapılmak istendi, ne yapılmak isteniyor?  Kimin ya da kimlerin arka bahçesine dönüştürülmek isteniyor ya da istendi Tavşantepe? Bu soruları bugün iktidar olan blok yetkililer açıklamak durumundalar. Bunlar üstü örtülebilecek, unutturabilecek iddialar değil. 

HÜDA PAR’a soruyoruz; bir devlet aparatı değilseniz nesiniz? 

Şimdi gelelim söz konusu partiye. Daha bugün bizimle alakalı açıklama yapmış. Yine dönemin İçişleri Bakanı'nı hatırlatarak soruyorum. HÜDA PAR adımı, Türkiye’nin 20-30 yıl içerisinde Doğu ve Güneydoğu'da muhafazakar politika açısından yalnız kalan, kendi kodlarına göre yalnız kalan AKP ve Tayyip Erdoğan, bu dönemin en büyük akıllarından bir tanesi olduğu için, bu çok önemli bir sosyolojik adım, stratejik ittifak ve çok önemli bir devlet aklıdır. Şimdi tekrar soruyoruz: Siz bir devlet aparatı değilseniz nesiniz? Diyarbakır’ın ortak yaşamını, bir aradalığını, farklı kültürlerin bir arada yaşamını ve kültürünü hedef alan girişimlerinizin sebebi bu stratejik aklın planlaması değilse nedir? Asıl siz siyasi rant devşirmek istiyorsunuz. Asıl siz siyasal mühendislikle yaklaşıyorsunuz bölgeye. Ama ne Diyarbakır, ne DEM Parti buna izin verir, ne DEM Parti gönüllüleri, ne de bunun için bunca bedel ödemiş halk ve halklar buna izin verir. Hiç kimse böyle küçük hesaplarla, geçmişten bildiğimiz ve gördüğümüz, acı bedellerle aşina olduğumuz planlarla, oyunlarla yeniden sahne almayı aklının ucundan geçirmesin. Çünkü bunun karşısında özgürlük, eşitlik, demokrasi ve bir arada yaşam ve adalet için mücadele eden güçlü bir siyasal parti, onun temsil ettiği bir gelenek var. Bize siyasi rant devşirmek isteyenler önce bir dönüp geçmişlerine baksınlar, neyle anılıyorlar? Domuz bağıyla, Konca Kuriş cinayetiyle anılıyorlar. Bunları hatırlatmak gerekiyor. Aynı zamanda iktidar milletvekili biraz önce bir açıklama yapmış, yeni düştüğü için teyit edemedim ama muhtemelen doğrudur.  

Bizi hedef gösterenler dönüp 30 yıllık siyasal tarihimize baksın

Diyor ki siyaseti bırakıp bir dönem konuşmayacağım. Yine geçmiş dönemde kendisine hatırlatma yapmak isterim. Bu ülkede bakanlık yapanlar komisyon başkanlığı yapanlar, JİTEM’in doğrudan yaptığı işleri vaktiyle susarak örtbas ettiler. Yıllar yıllar geçti emekli oldular ve bunları itiraf etmek durumunda kaldılar. Eğer bugün biliyor olmanıza rağmen devletin bu küçük savaştan ve rantan beslenen aklını korumak için sustuğunuz şeyler varsa sizi DEM Parti olarak bunları açıklamaya davet ediyoruz. Açıklayın. Toplum yararına olan şey budur. Eğer siz size oy verenleri temsil ettiğinizi düşünüyorsanız bunları açıklamak zorundasınız. Bilip de susmak olmaz. Ortada hunharca, belli ki organize bir biçimde işlenmiş cinayet var, biliyoruz ama bazı şeyleri açıklamamamız gerekiyor. Eğer buna da ''Yargıya intikal etmiş bir süreç. Bunu söylemek istedim, o yüzden susmayı tercih ettim'' gibi bir yanıt vermeyi düşünüyorsanız önden söyleyelim. Bir kez daha hatırlatalım. Buna kimse inanmaz, artı bu ölümleri hiç kimse sıradanlaştıramaz, hiç kimse bizleri, Türkiye toplumunu bu ölümlere ve katliamlara alıştıramaz. Milletvekillerimizi hedef alarak, DBP Eş Genel Başkanımız Çiğdem Kılıçgün Uçar’ı hedef alarak, sosyal medyadan ya da doğrudan kendisine ölüm tehditleri göndererek bizi vazgeçireceğini düşünenler varsa lütfen dönüp en az 30 yıllık siyasal tarihlerimize baksınlar. 

Asıl sizin gittiğiniz yol yol değildir, ortak yaşam kültürüne dönük saldırı planlarından vazgeçin

40 yıldır tehditler, şantajlar, ölümler, asit kuyuları, zorla göç, faili belli cinayetler ve daha neler neler bizi bu mücadeleden, adalet, eşitlik, özgürlük mücadelemizden, barış arayışımızdan vazgeçirmedi, vazgeçiremez. Bizi bunlarla vazgeçirebileceğini düşünenlere bir kez daha sesleniyoruz. Siz dönün kendi tarihinize, kirli ve karanlık ittifaklarınıza bakın. Asıl sizin gittiğiniz yol yol değildir. Bu yoldan dönün, bir an önce dönmenizi tavsiye ederiz. Ortak yaşam kültürüne dönük saldırı planlarından vazgeçin. Bu tutmayacak hesaplardan ve gayretten vazgeçin. Özel savaş politikalarıyla kadınların, çocukların, gençlerin çocukluk, kadınlık, gençlik haklarına dönük saldırılarınızdan vazgeçin. Bu konuyu çok yakından takip ediyoruz. Kamuoyundaki bazı soruları da buradan tekrar ifade ettik bu soruların bir an önce yanıtlanması gerektiğini söylüyoruz.

Savaşa karşı örgütlü mücadele diyoruz

Bu ülkede hiçbir şey kazara yaşanmaz ve tesadüf değildir. Elbette Kürt coğrafyasında yaşananlar hiçbir zaman tesadüf olmamıştır. Bugün 11 Eylül. Üzerinden 4 yıl geçti, Van’da helikopterden atılan insanların failleriyle alakalı hiçbir şey yapılmadı. Bu kamuoyuna unutturulmaya çalışıldı, haber yapan gazeteciler ise tutuklandılar. Onlar bunu haber yapmasaydı kamuoyu haberdar olmayacaktı. Alelade bir olay ya da adli bir durum gibi kayıtlara geçecekti. Dolayısıyla bugün yaşananlara, Narin’den yola çıkarak baktığımız tabloya daha geniş bir tarihsel arka planla bakmak zorundayız. Bölgenin değerlerine, feodaliteye, sosyolojisine, aile yapısına, geleneksel kodlarla sınırlı kalamayız. Bugün ortaya çıkan fotoğraf TC devleti ve bu devletin yönetim biçimi, iktidarlara rağmen değişmeyen sistemi ile ilgilidir. Bir yerde adaletsizlik, demokratik değerlerden yoksunluk, savaş varsa, onlarca yıldır varsa, çözmek mümkünken çözüm konuşmak, diyalog tercih edilmiyorsa ortaya maalesef bunlar çıkar. ''Aman efendim herşeyi Kürt sorunu ile ilintilendiriyorsunuz'' diyenlere de bu bölümü tekrar hatırlatırım. Evet savaş çürütür, yoksullaştırır, savaş bir yalnızlaştırma aracıdır. Savaş çocukları, kadınları ve gençleri en önde ve doğrudan hedef alır. O nedenle biz DEM Parti olarak bir kez daha savaş değil savaşa karşı örgütlü mücadele diyoruz. Kadın ve cins kırımına karşı Jin Jiyan Azadî Kadın Yaşam Özgürlük diyoruz, bunu yasaklamak, hedef almak bunun yaygınlanmasını engellemeyecektir. 

Konferanstan sonraki kararlarımızı kamuoyu ile paylaşacağız

Bir başka gündemimiz yarın itibariyle Merkezi Örgütlenme Konferansımız başlıyor. Bu aldığımız kongre kararlarından biriydi. Yarın ve öbür gün Kadın Konferansımız var, ardından Karma Konferansımız olacak. Bu konferanstan sonra örgütlenmeye ilişkin yapılacak tartışma ve bunun sonucunda ortaya çıkacak kararları da paylaşacağız.

Konferansımızda yeni dönemi nasıl öreceğimizi ve eylem planlamalarımızı konuşacağız

SORU: Yeni yol haritasından bahsettiniz. Bu yeni yol haritasına dair bir netleşme var mı?

Bugün bazı internet sitelerinde de gördük MYK toplantımıza ilişkin, işte demokrasi ittifakı gibi. Muhtemelen bunu soruyorsunuz. Evet biz bir araya gelişleri çoğaltmak, mücadele eden kesimleri yan yana getirip buluşturmak ve bunun Türkiye’nin en önemli gündemi olduğuna ilişkin sürekli olarak tartışma, planlama ve çalışmalarımızı kesintisiz sürdürüyoruz. Yine bizim için çok önemli konulardan biridir. Bunun için mücadele etmekten vazgeçmeyeceğiz. Hatay halkının iradesi şu an içeride, Sevgili Can Atalay. Meclisin Can Atalay’a ilişkin teklifini Meclis Başkanı reddetti. Meclis Başkanı'nın yapması gereken kendi inisiyatifini kullanması. Meclis’in bir üyesi hapiste, Meclis kendi vekiline sahip çıkamıyor. Bunlar tabii ki bizim tartıştığımız ve takipçisi olmaktan vazgeçmediğimiz bazı konular. Bunlara ilişkin yeni yol haritaları konuşuyoruz. Bu Örgütlenme Konferansı'nda da bunları enine boyuna tartışacağız. Yüzlerce delege olacak. Bundan önceki konferansımızda delege yapısını çok daha geniş tutmuştuk. Ama şimdi tartışmaların daha derinlemesine olabilmesi, herkesin istediği sürede konuşabilmesi ve örgütsel sorunları, alandaki sorunları ve sahada karşılaşılan sorunları konuşacağız.  

Çünkü DEM Parti ve temsil ettiği siyasi gelenek hiçbir zaman kolay mücadele etmedi. Ne Meclis’te kolay oldu mücadele DEM Parti’nin temsil ettiği siyasi gelenek için, ne alanda, ne sokakta, ne salonda, ne mahallede; hiçbir yerde kolay olmadı. Hep ağır ve büyük bedellere karşılık olabildi bu. Dolayısıyla bu yeni dönemi nasıl öreceğiz, söylediklerimizi yeni bir yol haritası ile birlikte nasıl bir eylem planlamasıyla yapacağız, bunun takvimini de konuşacağız. 

Çok teşekkürler bizi dinlediğiniz için. Ne Narin cinayetinin, ne Ceylan’ın, ne Uğur’un, ne Cemile’nin, ne Leyla’nın, ne Roboskî’nin, ne Bilgeköyü katliamının unutulmasına izin vermeyeceğiz. Bitirirken parlamentoda bulunan ya da bulunmayan tüm siyasi partilere de DEM Parti adına çağrı yapmak istiyorum. Türkiye kamuoyunda fısıltı ile sorulan bu soruları birlikte soralım. Soralım ki Narin cinayetinin arkasında karanlık görünen bu ağlar, bu ittifaklar açığa çıksın. Açığa çıksın ki yıllar sonra o gün böyle yapsaydık, böyle yapsaydık, korkmasaydık, cesaret gösterebilseydik bunları yaşamazdık demek durumunda kalmayalım. Hiçbir yurttaşımız böyle hissetmesin. Daha demokratik, daha özgür ve eşitlikçi ve barış içinde bir Türkiye için asıl ihtiyacımız olan şey bu soruları tüm partilerin siyasi çıkarları üstünde tutarak sorması, yanıtlarını almak ve aydınlatılmasını istemektir. Vaktiyle bunlar yapılsaydı bugün bambaşka bir Türkiye’den bahsedebilirdik. Bunu araştırma komisyonu isteyerek mücadele etmek de dahil. Asıl çağrım toplumsal alanda büyütmektir. Çünkü bu çocukların, öldürülen bu kadınların, hayatları çalınan bu gençlerin ve Türkiye’deki her bireyin ailesi olarak bu vicdani değerlere sahip çıkmamız gerekir. Narin için bunlara sahip çıkmamız gerekir. 

11 Eylül 2024