
Parti Sözcümüz Ayşegül Doğan, devam eden Merkez Yürütme Kurulu toplantımıza ilişkin Genel Merkezimizde basın toplantısı düzenledi. MYK gündemlerini ve güncel gelişmeleri değerlendiren Doğan, şunları söyledi:
Van’da yine aynı kumpas, aynı senaryo
Hepinizi DEM Parti adına selamlıyorum. Yine bir MYK toplantısı arasında karşınızdayım. Elbette Türkiye’de epey zamandır çok sıcak başlıkları konuşuyoruz. Gündemin sıcak olmadığı yıllar, aylar, günler olmayalı da epey bir zaman oldu diyebiliriz. Hep mücadele gerektiren, soluksuz ve bitimsiz bir mücadele gerektiren günler. İşte bugün yine mücadelenin, demokratik direnişin alanlarından biri de Van. Yine kayyım, yine aynı senaryo, yine aynı kumpas. Ve yine buna aldanmayan halkların güçlü direnişini ve kendi iradelerine sahip çıkışını görüyoruz. DEM Parti olarak kar kış, soğuk, yağmur kar demeden bu iradeye sahip çıkmak için demokratik bir şekilde direnen, doğrudan kolluk güçlerinin darp, gözaltı ve işkencesiyle karşı karşıya kalan ama buna rağmen vazgeçmeyen herkesi özel olarak selamlıyoruz. Van’ı niye özel olarak selamlıyoruz? Çünkü Van aslında kazanılmış bir yeri bir daha kazandı. Buna rağmen vazgeçmediler, halkın iradesini tanımak istemediler. Hatırlayacaksınız, Van olağan olmayan koşullarda yapılan bir seçim neticesinde 14’te 14 yapmıştı. Hemen ardından Van halkın iradesini kuşatmaya çalıştılar. Adeta ele geçirmeye çalıştılar. Van halkının bütün kazanımlarını, yüz binlerce insanın tercihini yok saymak, belli rant odaklarına peşkeş çekmek istediler. 2016’dan bu yana sandıkta, seçimde kazanmadıklarını farklı bir şekilde ele geçirmeye çalışıyorlar.
Kayyım rejimine karşı mücadele uzun soluklu ve kolektif olmalıdır
Dün Eş Genel Başkanlarımız Van’daydı. Orada ifade ettiler, biz de buradan tekrar edelim. Sanki bu şekilde kayyım atanan bu iller ve ilçeler Türkiye’nin bir parçası değilmiş gibi birtakım görüntüler çıkıyor ortaya. Bu görüntülere karşı rahatsızlığımızı defalarca dile getirdik. Bunun olmaması için yaptığımız diplomatik görüşmeler de sonuçsuz kalıyor. Bundan medet umanlara bir kez daha şu çağrıyı yapıyoruz: Boşuna bu beyhude çabalara girişmeyin. Halkın iradesine saygı duymamak, “milli irade” diyerek gelip bugün darbecilikle anılmak bu iktidarın yapmaması gereken bir şeydir. Zaten yara bere içinde bir Türkiye demokrasisinden bahsediyoruz. Bu kayyım rejiminin kalıcı hale getirilmek istenmesiyle ne oluyor? Bu yaralanmış hal çok ağır ve sistematik bir şekilde darbelenmeye devam ediyor. Bu nedenle biz diyoruz ki bütün demokrasi güçleri kayyım meselesine yalnızca Kürt coğrafyasına mahsus bir meseleymiş gibi yaklaşmamalı. Bu uyarıyı yıllar önce yapmıştık. Yine bu kürsüde bunu defalarca hatırlattık. İlk Hakkari’ye kayyım atandığında, neden daha çok ses çıkarmamız gerektiğini, neden demokratik muhalefeti büyütmemiz gerektiğini, neden bu alanı genişletmememiz gerektiğini her defasında bıkmadan usanmadan anlatmaya devam ettik. Bugün yine bu çağrıyı yapıyoruz. Bu mücadele, yani kayyım rejimine karşı yan yana geliş, uzun soluklu ve kolektif bir mücadele olmak durumundadır. Meşguliyetler yaratıp muhalefeti kendi iç sorunlarına gark etmeye çalışan, toplumun büyük bir kısmında huzursuzluk ve endişe yaratmak isteyen ve muhalefetin genişlemesini hazmedemeyen bir yönetim anlayışıyla karşı karşıyayız. İşte buna verilecek en güçlü cevap, bu demokratik mücadeleyi ve bu alanı genişletmek olabilir. Bunun en korkulan senaryo olduğunu nereden biliyoruz? Biz biliyoruz, anlatıyoruz. Kent uzlaşısına yönelik yürütülen bir operasyonla adeta yıllardır söylediğimiz şey ifşa edilmiş oldu. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, kent uzlaşısı soruşturması kapsamında gözaltılar yaptı; yetinmedi, tutuklamalar yaptı. Peki, soruşturma kapsamına alınan kent uzlaşısı nedir? Gizli saklı bir şey miydi? Hayır, en iyi sizler biliyorsunuz.
Kayyımı kanıksatmak isteyenlere karşı ortaklaşıp mücadele yürütmeliyiz
Burada kent uzlaşısını seçim süreci boyunca ve seçimden sonra konuştuk. Herhangi bir siyasi partiyle yapılan bir seçim ittifakının adı değildir kent uzlaşısı. Ayrıca bir siyasi partiyle seçim ittifakı da pekala yapabilirdik. Bu da son derece tabii ve haklı bir şey olurdu. Bunu hiçbir savcının soruşturma yetkisi de yok. Kent uzlaşısı, bir kentin toplumsal dinamiklerinin tamamının, ulaşabildiğimiz kadarıyla en geniş kesimlerinin önerileriyle belirlenen adaylar demekti. Yani yaşadığımız yerellerin yönetimine dair söz ve karar sahibi olmak demekti. Yani yerel demokrasiyi güçlendirmekti, yerinden yönetimin nasıl olduğunu uygulamada bizatihi göstermekti. Yalnızca Türkiye’nin batısında mı uyguladık? Hayır. Kent uzlaşısının bir ayağını da birinci parti olarak çıktığımız yerlerde halk oylaması ile uyguladık. Yüz binlerce delegenin katıldığı, canlı yayınların yapıldığı, pek çok insanın ilgi duyduğu belki de Türkiye’de ilk kez denenen bir yöntemle seçtik belediye eş başkan adaylarımızı. O yüzden atanan bu kayyımlar herhangi bir mesele olarak ele alınamaz, sıradanlaştırılamaz. Apaçık bir darbedir! O kadar darbe oluyor ki Türkiye’de, darbe kelimesi ve darbenin yarattığı ağır travmalar neredeyse kanıksanır hale geldi. İşte bu kanıksama haline karşı mücadele etmeliyiz. Kanıksama duygusu yaratmak isteyenlere karşı ortaklaşıp mücadele yürütmeliyiz. Yüz binlerce delegenin oyuyla seçilecek insanlar, sonra hukuk dışı yöntemlerle iradeleri yok sayılacak. Halk oylamasından geçip sonra da 31 Mart seçimlerinde yüz binlerce insanın oyuyla seçildi bu insanlar. Elbette direnecekler, iradelerine sahip çıkacaklar. Elbette vazgeçmeyecekler kendi kazanımlarından. Halkın seçtiğinin yerine devletin bir temsilcisinin atanmasına kimsenin gönlü razı gelmeyeceği gibi hiç kimse de politik olarak bunu kabul etmez. Bu bir varlık meselesi aynı zamanda. Bunu böyle görmek ve değerlendirmek gerekir.
Kürt’ün yönetimde söz ve karar sahibi olmasını istemiyorsunuz
Yıllardır yerel demokrasiyi güçlendirmek için çalışıyoruz. Bunu da buradan açıkça ilan ediyoruz, gizlemiyoruz. Savcılık sanki gizli bir örgütlenme yapısı varmış gibi, sanki bunu keşfetmiş gibi hukuk adına gerçekten ibretlik bir metinle böyle bir soruşturma yürütüyor. Böyle bir şey olabilir mi? Bir de bir illiyet kurmaya çalışıyorlar. Neymiş efendim mesele? Kürtler siyasi denge ya da siyasi unsur olabilirlermiş ve kent uzlaşısı formülasyonu da bunun için bulunmuş. Ayrıca örgüt de bunun için açıklama yapmışmış. Kurulan illiyete bakar mısınız? Hukukla bir ilgisi var mı, ortada bir delil var mı? Ne var? Siyasi bir kanaat ve yorum var. Peki, bu siyasi kanaat ve yorumla iş yapan kim? Güya hukukçu. Bu ırkçılık değil de nedir? Başka bir anlamı olabilir mi bu kadar apaçık yapılan bir ırkçı girişimin? Kürtler kazanmasın, Kürtler seçilmesin, Kürtler konuşmasın, Kürtler hiçbir masada olmasın. Ne demek Kürt’ün yönetimde söz ve karar sahibi olmaması? Bu, bunun mesajı. Bu kadar açık. Keşke biz yanılsaydık. Keşke ilk Esenyurt’a kayyım atadığınızda ve biz bu tespiti yaptığımızda, o günden bugüne yaptığınız uygulamalarla aksini hem Kürt halkına hem de Türkiye halklarına iktidar olarak gösterebilseydiniz. Ama öyle olmadı. Aksine bunu teyit eden adımlar atılıyor. Bunlardan vazgeçilmesi gerekiyor.
15 Şubat’ta kayyım atayarak nasıl bir mesaj vermek istiyorsunuz?
Kayyım atarım, nerede seçilirseniz yok sayarım, soruşturma başlatırım, görevden alırım… Bu mesajlarla, demokratik siyaset yapmak isteyenlere böyle bir alan yok denilmek isteniyor. Bu ülkenin Kürtleri, bu ülkenin muhalifleri ve devrimcileri neden siyaset yapamasın, neden seçemesin? Neden eşit yurttaşlık hakları yok sayılsın? Siz hangi yetkiyle ve neye dayanarak böyle bir şey yapıyorsunuz? Bir de Van’a kayyım operasyonunun yapıldığı günün simgesel anlamı tartışılıyor. 15 Şubat’ta kayyım atayarak nasıl bir mesaj vermek istiyorsunuz? Bunu açıklaması gerekenler bu ülkeyi yönetenlerdir. Biz bunların Kürtlere, ülke halklarına siyaset yaptırmamak için üretilen ve yargının da araçsallaştırıldığı kumpaslar olduğunu biliyoruz. Kobanî Davasından tanıyoruz, Gezi Davasından tanıyoruz. Birtakım torbalar oluşturup siyasi iktidarın çıkarı için ihtiyaç hasıl olduğunda o torbaların içine bu başlıklarla ülkenin muhaliflerini yerleştirmeye çalışıyorsunuz. Bunu çok iyi görüyoruz.
Buluşmalarımız çeşitli şekillerde devam edecek
Buluşmalarımızda karşılaştığımız sorular var. Ekranları başında izleyen DEM Parti gönüllülerinin ve bir sebeple de olsa ilgilerini buraya yönelten insanların merak ettiği sorular var. Biz uzun zamandır zaten alandayız, halk buluşmaları yapıyoruz, toplantılar yapıyoruz Ekmek, Adalet ve Barış Buluşmalarımız sürüyor. Çok ilgi gören bir buluşma serisi gerçekleştirdik ve tamamladık Toplumsal Barış ve Özgürlük Buluşmalarını. Çeşitli şekillerde bu buluşmalarımız tabii ki devam edecek. Hem Ekmek, Adalet ve Barış Buluşmaları bir yandan devam ediyordu hem de Toplumsal Barış ve Özgürlük Buluşmaları. İstanbul’dan Mersin’e, Hatay’a ve Tekirdağ’a, Nazilli’den Adıyaman’a, Malatya’dan Diyarbakır’a, Maraş’a ve Antep’e kadar pek çok şehirde 44 merkezde insanlarla bir araya geldik. Yalnızca DEM Partililerle değil. Aynı zamanda STÖ’ler, barolar ve derneklerle bir araya geldik. Gittiğimiz yerellerin farklı dinamikleriyle ve siyasi partilerle bir araya gelmeye çalıştık. Onların da bu tartışmalara ilişkin görüşlerini, önerilerini, katkılarını, itirazlarını ve kaygılarını duymaya çalıştık. Biz de olanları anlatmaya çalıştık. Neticede ne çıktı? Ülkenin dört bir yanındaki işçilerin, emeklilerin, öğrencilerin, işsizlerin tüm bu krizler karşısında en başa koydukları şeylerden biri ekmek mücadelesi ise diğeri de adaletten, demokrasiden, barıştan yoksunluktur. Bu yoksunlukları yaşamak zorunda değil bu ülke. Bu yoksunlukların tamamı bugüne kadar milli güvenlik endişesi ya da bölünme paranoyasıyla yaşatıldı bu insanlara. Hiç kimse buna mecbur da değil mahkum da değil. Bu bir kader de değil Türkiye ve Türkiye halkları için. İnsanlar bunu değiştirmek istiyorlar ve bunun için mücadele ediyorlar.
Türkiye halkları kararlılık ve sahicilik görmek istiyor
Buluşmalarda bize neler sorulduğunu buradan daha önce paylaşmıştım. “Devlet, iktidar son gelişmeleri bir sürece evriltecek kararlılığa sahip midir?” Bu soru Tekirdağ’dan Şırnak’a kadar sorulan bir soru. Aynı soru fakat farklı kesimler tarafından soruluyor. Farklı dillerde soruluyor ama insanlar aynı kaygıları taşıyor. Kararlılık görmek istiyorlar. Sahicilik görmek istiyorlar. Yaşadıkları güvensizliğin telafi edilmesini istiyorlar. “Süreci hukuki ve siyasi zemine çekecek bir hazırlık var mı?” diye soruyorlar. Sayın Öcalan’ın aylar önce gönderdiği bir mesajdı. Daha sonra bunun çeşitli şekillerde genişletilmiş haline ilişkin mesajlar da geldi DEM Parti İmralı Heyetinin yaptığı görüşmelerden sonra. Kamuoyu merak ediyor bunların yanıtını. “İçeride tutuklu çocuğu, sevdiği, annesi, babası olanların, sürgünde yaşamak durumunda kalan insanların akıbeti ne olacak?” diye soruluyor. “Eğer bir demokratik siyaset hazırlığı varsa, demokratik siyaset alanı neden bu kadar çok kuşatılıyor operasyonlarla ve yargı kumpaslarıyla?” Bunlar bize soruluyor ve biz de tekrarlıyoruz halkların bu sorularını. Yine tecrit soruluyor. DEM Parti İmralı Heyetinin yaptığı görüşmeler var ama sonuçta bir iletişimsizlik hali de sürüyor. Çeşitli kesimler Sayın Öcalan ile görüşmek istiyor ama bu sağlanmıyor. Bunun ne zaman sağlanacağı da en başta sorulan sorulardan biri. “Özgür çalışma koşulları oluşturulmadan Öcalan bu tartışmalara nasıl bir katkı yapabilir?” diye soranlara ilgili bakanlıkların ve yetkililerin cevap vermesi gerekiyor. Bu sanki ülkenin bakanlarını ya da yetkililerini ilgilendiren bir tartışma değilmiş gibi davranmak ve bunu sürdürmek imkansız. Bundan vazgeçilmesini talep ediyoruz.
Türkiye halkları yıllardır kanayan bu yaranın artık ertelenmeden, ötelenmeden çözülmesini istiyor
“Kayyımlar, gözaltılar, tutuklamalar, antidemokratik uygulamalar, iktidar bununla ne yapmaya çalışıyor?” diye soruyorlar. Rojava’ya, Kuzey ve Doğu Suriye’ye yönelik operasyonlar soruluyor; bombalamalar, hedef alınan gazeteciler, katledilen insanlar soruluyor. Bu soru kataloğu çok uzun. Ben önümdekilerden size seçkiler yapıyorum. İşte özeti budur. Türkiye halkları bu ülkeyi yönetenleri tutarlı ve ciddi davranmaya davet ediyor. Bu meselenin çözümüne ciddiyetle yaklaşmaya davet ediyor. Türkiye halkları tüm tarafları ezberlerini bozmaya davet ediyor. Türkiye halkları yıllardır kanayan bu yaranın artık ertelenmeden, ötelenmeden çözülmesini istiyor. Buna da hazır. Bir tarafta demokratik değişim ve dönüşüme hazır bir halklar gerçeği, diğer tarafta buna antidemokratik uygulamalarla cevap veren bir iktidar gerçeği çıkıyor ortaya. Bu görüntüye dair açıklamaya, tatminkar bir yanıta ihtiyacı var insanların. DEM Parti olarak, bu tartışmaların bir sürece evrilmesi için en başından beri elimizden geleni yapacağımızı, hatta daha fazlasını yapacağımızı söyledik ve en çok buna odaklandık. Olumsuz gelişmeler yaşanmasın diye de görünür ya da görünür olmayan çok büyük bir çaba ve gayret içindeyiz. Hangi akılla ve kimler tarafından nasıl kurgulandığını biliyor olsak da sözün ağırlığını da hesaba katarak konuştuğumuz bilinmeli. Çok ağır sözler söylenebilir, çok ağır konuşulabilir, bambaşka tespitler de yapılabilir. Ama bu, meseleye ciddiyetle yaklaşmamak olur. Meseleye bu şekilde yaklaşmayan bir iktidar aklıyla karşı karşıyız. Bu aynı zamanda Sayın Öcalan’ın sergilediği tutumu doğru anlamamak ve buna karşı ciddi bir tutum sergilememek anlamına gelir. Oldukça sancılı, yıllara yayılmış bir meselenin çözümü söz konusu olan, Türkiye’nin demokratikleşmesi söz konusu olan. Türkiye’de birlikte, eşitlikçi bir kardeşlik hukuku içinde yaşamdan bahsediyoruz. Herhangi bir şeyden bahsetmiyoruz. O yüzden sorumlu, tutarlı ve ciddi bir yaklaşıma davet ediyoruz.
DEM Parti İmralı Heyeti görüşmeler tamamlandıktan sonra geniş kapsamlı bir açıklama yapacak
Yine merak edilen bir başka meseleye ilişkin bilgi vermek isterim. MYK’mızın da gündeminde olan bir konu. İmralı Heyetinin ziyaretleri. Bu ziyaretlerin bir ayağı Irak Kürdistan Bölgesi’nde gerçekleşiyor. 28 Aralık’ta ve 22 Ocak’ta Sayın Öcalan ile iki kez görüşen DEM Parti İmralı Heyeti 15 Şubat’tan bu yana da Hewlêr’de. Süleymaniye’ye geçecekler. Dün ziyaretin ilk görüşmesi Sayın Mesud Barzani ile oldu. Sayın Mesud Barzani’ye Öcalan’ın mesajı iletildi. Bu sürece dair bir değerlendirme yapıldı. Biliyorsunuz Barzani Basın Ofisinden de bir açıklama geldi bu konuya ilişkin. Türkiye’deki yeni sürecin ilerlemesine destek vermeye ve bu konuda üzerine düşeni yapmaya hazır olduklarını söylediler. Bugün yine Hewlêr de Sayın Neçirvan Barzani ile görüştü heyetimiz. Yarın Süleymaniye de birtakım görüşmeler olacak. Daha önce de açıklandığı üzere o görüşmeler de Sayın Bafil Telabani, Sayın Kubat Talani, Hero Talabani ve Sayın Şannaz İbrahim Ahmed ile yapılacak. Görüşmeler tamamlandıktan sonra heyetimiz buraya dönecek ve yapılacak istişarelerden sonra geniş kapsamlı bir açıklamayla kamuoyunu bilgilendirecek. Burada yapılan ziyaretler ve siyasi partilerle yapılan görüşmelerden sonra da bu yapılmıştı.
Bu tarihsel fırsatı hesaplarla heba etmek yerine başarılı olabilmesi için sorumlu olmak gerekir
Sayın Neçirvan Barzani ile yapılan görüşmeden sonra kendilerinin yaptığı açıklamayı takip etmişsinizdir. Aynı ciddiyet ve sorumlulukla bu sürecin destekçisi olduğunu söylüyorlar. Tıpkı dün Sayın Mesud Barzani’nin ofisinin yaptığı açıklama gibi. Biz tüm bu gelişmeleri DEM Parti olarak çok önemsiyoruz. Büyük bir önem veriyoruz bu buluşmalara. Bu süreçte bir barış umudu yaratabilmek, demokratik çözüm umudu yaratabilmek, bunu kalıcı hale getirmek ancak birleşerek ve daha çok yan yana gelerek yapabileceğimiz bir şey. Yani Kürtler birleşe birleşe kazanacak, devrimciler birleşe birleşe kazanacak, demokratlar birleşe birleşe kazanacak. Bu ülkenin devrimcileri ve muhalifleri, bu sisteme karşı mücadele eden ve başka bir dünyanın mümkün olduğuna inanan insanlar olarak adil ve demokratik bir Türkiye için yan yana gelerek ve itirazlarımızı demokratik bir şekilde örgütleyerek bu sistemi değiştirebiliriz. Antidemokratik uygulamalara hız vererek, toplumun farklı kesimlerinde olan kaygıları kaşıyarak, kutuplaşmayı artırmayı hedefleyerek zaman kazanma ve oyalama planları yapılıyorsa, eğer böyle hesaplar varsa nafiledir. Bunlardan vazgeçmek gerekir. Çok kıymetli bir zaman dilimindeyiz. Türkiye’nin önünde tarihsel bir fırsat var. Bu fırsatı birlikte değerlendirebiliriz. Bu tarihsel fırsatı bu tür hesaplarla heba etmek yerine, ona güç vermek ve başarılı olabilmesi için sorumlu olmak gerekir. Yine net bir biçimde söyleyelim ki kent uzlaşısından hiçbir koşulda vazgeçmeyeceğiz. Çünkü kent uzlaşısı, bir uzlaşı ufkunu genişletmektir. Bir uzlaşı fikrini büyütmek demektir. Korkulacak ya da ilegalize edilecek, başka şekillerde illiyetler kurularak yaftalanacak bir ufuk değildir. Aksine demokratik bir Türkiye tasavvurudur, demokratik bir Türkiye tahayyülüdür. O yüzden biliyoruz ki kent uzlaşısı büyüdükçe demokrasi gelişecek, bu ülkede bugüne kadar yaşanan hak ve özgürlükler konusundaki yoksunluklar da azalacak. DEM Parti olarak yineliyoruz: Silahsız, şiddetsiz, çatışmasız, demokratik, eşit ve adil bir dünyanın ve Türkiye’nin mümkün olduğuna inanıyoruz. Bu tarihi fırsatı kaçırmamak, heba etmemek, güçlendirmek için hem inisiyatif alıyoruz hem sorumlu davranıyoruz hem de bu durumun ciddiyetinin farkındayız.
Pirs: Tê gotin ku Hevşarederê Tetwanê hatiye binçavkirin, gelo sedem çi ye, ev yek rast e an na? Piştê vê binçavkirinê îhtimal heye ku qeyûm bavêjin wir jî? Ya din jî gelo Lijneya Îmraliyê dê cardin biçin gireva Îmraliyê an na?
Spas dikim ji bo pirsa we. We 3 pirs bi hev re kir. Yek operasyona Tetwanê we pirsî. Dema me amadekarî dikir ji bo civîna çapemeniyê ev agahî gihîşt me. Rast e Hevşarederê me yê Tetwanê hatiye binçavkirin. Lê derheqê naveroka vê binçavkirinê de hîn zanyariyên zelal nînin. Komîsyona me ya hiquqê jî li ser disekine. Dema em agahiyên zelal bistînin em ê derheqê vê yekê de we jî agahdar bikin.
Bi awayekî eşkere êrişê destkeftiyên gelê Kurd dikin
Pirsa duyemîn we li ser ihtimala qeyûm li ser Tetwanê bû. Em cardin dubare dikin. Qeyûm xirabiyeke mezin e, qeyum nenaskirina îradeya gelê Kurd û nenaskirina îradeya gelan e. Ev bi salan e bi qeyûman dixwazin destkeftiyên gelê Kurd û gelên Tirkiyeyê binpê bikin. Em dizanin çawa bi kar tînin. Xirabiyeke civakî ye, xirabiyeke çandî ye, xirabiyeke hunerî ye. Bi her awayî dixwazin êrişê destkeftiyên gelê Kurd bikin. Em li hemberî vê yekê nerazîbûna xwe tînin ziman. Berxwedana gelê Wanê li ber çavan e. Li ceza digerin ji bo ku bikaribin qeyûman tayîn bikin. Ne ji ber ku ev kes sûcdar in li şûna wan qeyûman didin rûnîştandin. Tiştekî wiha nîne. Divê dev ji vê yekê berdin, divê amadekariya qeyûmên din neyê kirin. Eger aqlê wan hebe, niha derfeteke gelek mezin û dîrokî ki ber Tirkiyeyê ye. Ev derfet divê ji bo aştiyê, ji bo çareseriyeke demokratîk, ji bo proseya aştiyê bê bikaranîn. Daxwaza Partiya DEMê ev e. Ev bûyera ku gel nerazîbûna xwe yekser tînin ziman bandoreke neyîni dike li van nîqaşên çareseriyê û aştiyê.
Em bi dilgermiyeke mezin têkiliyên yekîtiyê yên di navbera Kurdan de dişopînin
Belê we got gelo şande dê biçe gireva Îmraliyê an na? Hêviya me ew e. Hêviya me rakirina tecrîda gireva Îmraliyê ya li ser Rêzdar Ocalan e. Niha xuya ye, her kes dibîne, kes nikare vê yekê veşêre jî. Eleqeyek gelek mezin heye ji bo nîqaşên çareseriyê û aştiyê. Her kes bendewar e û her kes dibêje gelo dê çi bangewazî ji rêzdar Ocalan were. Divê rêya wê derê vere vekirin. Divê şandeya me hezar caran biçe wir pêwist be divê hin şandeyên din jî biçin serdana Rêzdar Ocalan. Em dibêjin şandeya me ya Îmraliyê li wir in. Ji bo çi çûne, ji bo çi diçin serdana rêzdar Barzanî? Ji bo proseya aştiyê. Ev mînakeke gelek mezin e, ger ku em bikaribin pirsgirêka Kurd li Tirkiyeyê çareser bikin, em bikaribin destkeftinê Kurdan û gelan biparêzin ev yek ji bo Rojhilata Navîn jî gelek girîng e. Aramî ji wir re jî lazim e, ji ber ku bi hev re hatine girêdan. Pirsgirêka Kurd ne tenê pirsgirêka Tirkiyeyê ye pirsgirêka heremî ye. Ya Rojhilata Navîn e, pirsgirêkeke navneteweyî ye. Xwezî kesên ku di çareseriya vê pirsgirêkê de aktor in bikaribûna seranser hevdu bidîtina. Ne li ser peyamên şandeyan rû bi rû hevdu bidîtina. Axaftin, guftûgokirin, temas, şirovekirin ne tiştekî xirab e. Pêwistiya gelan e, pêwistiya gelê Kurd e. Tifaqa navxweyî tiştekî gelek girîng e. Em bi dilxweşiya gelek mezin van hevdîtinan dişopînin. Daxwaza me jî ev e.
Öcalan’ın mektupları ilgili yerlere ulaştı
Bu arada bir bilgi vermek isterim. Günlerdir kamuoyunda tartışılıyor. Öcalan’ın mektubu gitti mi, gitmedi mi diye bir tartışma var. Sayın Öcalan’ın mektubu hem Kandil’e hem Avrupa’ya hem de Kuzey ve Doğu Suriye’deki ilgililere ulaştırılmış. Bunu zaten açıkladılar kendileri de. Verilen söyleşilerden de takip ediyoruz. Bunu biz de teyit etmiş olalım. Mektupların nerelere gittiği soruluyor. Kandil’deki KCK’li yöneticilere ve Kuzey Doğu Suriye’de SDG’ye ulaştırılan bir mektup var. Avrupa’da da KCDK-E’ye ve KNK’ye ulaştırılan bir mektup var. Bu konuda yapılan açıklamaları biz de medya üzerinden takip ediyoruz. DEM Parti İmralı Heyeti dışında İmralı’da Sayın Öcalan ile başka bir temasımız yok. Heyetimizin aktarımını da sizlere oldukça açık ve şeffaf bir şeklide yapıyoruz. Teşekkür ederim.
17 Şubat 2025