Parti Sözcümüz Ayşegül Doğan, Genel Merkezimizde basın toplantısı düzenleyerek güncel gelişmeleri değerlendirdi. Doğan, şunları söyledi:
Ez we hemûyan bi rêzdarî, bi dostanî silav dikim. Em ê van rojan bêhtir bi Kurdî biaxivin. Ji ber ku tundiya li ser ziman, huner û çanda Kurdî, helwesta qedexekirina zimanê Kurdî berdewam dike. Lewma min xwest ez bi Kurdî dest pê bikim. Cardin ez we silav dikim. Ez ê niha derbasê mijarên daxuyaniyê bibim. Ez ê bi Tirkî berdewam bikim. Dawiyê ku pirsên we hebin em ê bi Kurdî bibersivînin.
Vandallıktan kahraman hikayesi çıkarılmak isteniliyor
Sevgili arkadaşlar değerli kamuoyu bizleri izleyen her zamanki gibi gözü gönlü kulağı ve dikkatleri bizde olan herkesi DEM Parti adına sevgi ve saygıyla selamlıyorum. Olağanüstü koşullar zaman zaman kısa ve net açıklamaları gündeme getirebilir. Aslında bugün de öyle bir gün. Ama Türkiye’de ne zaman olağanüstü koşullar olmadı ki diye soranlar da son derece haklı bir soru soruyorlar. Peki bugün neden olağanüstü koşullar diyor ve altını çiziyoruz? Sizler de takip ettiniz şiddet artık sokaktan Meclis’e ve Meclis’ten sokağa, hapishanelerden halaylara, stadyumlardan düğünlere hayatın bir parçası haline dönüştürülmeye çalışılıyor. Adeta bir rutin haline dönüştürülmeye çalışılıyor. Vandallıktan kahramanlık hikayesi çıkarılmak isteniyor. Üstelik buna da itiraz edilmesin isteniyor. Zorbalık ve nefret yine kahramanlar yaratıyor. Bu daha önce de gördüğümüz bir sahneydi ne yazık ki. Ez cümle iktidar bir varoluş pratiği olarak şiddeti hayatın tüm alanlarına yaymaya devam ediyor. Peki bunu nasıl yapıyor? Bunu belli bir gerilimi, bir düşmanlığı, karşıtlığı, ırkçılığı ya da işte buradan beslenen bi tansiyonu canlı tutmaya, diri tutmaya çalışarak yapıyor. Hatta zaman zaman canlandırarak yapıyor. Yıllardır bunu en çok kimler üzerinden görüyoruz; Kürtler, Ermeniler, Aleviler, kadınlar, gazeteciler, işçiler, emekçiler, öğrenciler, meslek örgütleri yani itiraz eden herkes üzerinden tekrar tekrar gündeme geliyor. Şiddet taciz ve tecavüz failleriyle uğraşmayanlar halay çekenleri tespit ediyor ve Kürtçe önce yaya yazılarını silmek için gece mesaisi yapmaya devam ediyorlar. Onlar mesai yapmaya devam ede dursunlar bir yandan buna karşı güçlenen bir itirazın da örgütlendiği de buradan tekrar duyuralım. Hatırlatalım. Dönüp tarihe bakınca bunu görmek mümkün.
İktidar artık Kürt düşmanlığını saklamıyor
Sevgili arkadaşlar mevcut iktidar artık Kürt düşmanlığını saklamıyor. Bunu zaten böyle adlandırmıştık. Gizleme ihtiyacı duymuyor. Sırtını devlet gücüne yaslayanlar Kürtlerin düğünlerini dahi mülki amirliklerin iznine bağlamaya çalışıyor. Yani jandarma, kaymakam, vali düğünlere önceden yapılacak başvuruyla izin verir, konulacak kuralları belirler ve uygun görürse yapılabilir hale getirmeye çalışıyor. Öte yandan bu iktidarın en çok övündüğü şey Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın çok sık söylediği şey. Ne diyor? ''Kürt meselesini çözdük'' diyor ve bağlıyor. Diyor ki artık anneler evlatlarıyla hapishanelerde Kürtçe konuşabiliyorlar. Bu, bu iktidar döneminde oldu diyor. Bizzat Cumhurbaşkanı Erdoğan bunu söylüyor ve onlarca açıklamasında bunu söyledi. Peki şimdi ne yapılmaya çalışılıyor? Nerede ise tek kelime Türkçe bilmeyen mahpusların yakınlarıyla Kürtçe konuşmaları engellenmeye çalışılıyor. Buna olmayan hukuki kılıf bulunmaya çalışılıyor.
Mahpusların yakınlarıyla Kürtçe konuşmaları engelleniyor
Bazı iddialar var. İddia değil, evet cezaevlerinde mahsupların yakınlarıyla yaptıkları telefon görüşmelerinde Kürtçe konuşma sebebiyle engellendikleri doğru. Aileler bu konuda bize başvuruda bulunuyorlar. Yetmedi. Aynı zamanda ben Şırnak milletvekili olarak Şırnak Cezaevi 1’inci müdürüyle görüştüm ve bana 5275’ten ve ilgili yönetmeliklerden bahsetti. Yani yazılı ibrazla mahpus yakınları neymiş efendim Türkçe bilmediklerini ispat etmek durumundalarmış. Şırnak'tan bahsediyorum. İnsanların yüzde 90’ının Kürtçe konuştuğu bir popülasyondan bahsediyorum. Burada tutuklu yakınlarına yazılı ibraz şartından bahsetti cezaevi müdürü yaptığımız telefon görüşmesinde. Şimdi bunların yanı sıra cezaevlerinde yargı üzerinde bir yargı sistemi gibi kurulmuş başka bir mekanizma daha var. Gözlem ve İdare Kurulları. Serbest bırakılmaları gereken insanların özgürlükleri keyfi bir biçimde kısıtlanıyor.
Bu, iktidarın hazin bir sona yaklaşma hikayesi olarak görülebilir
Gelelim gözaltı ve tutuklama gerekçelerindeki yaratıcılığa. Bir önceki açıklamamızda özellikle altını çizdiğimiz gözaltı ve tutuklamalardan bahsediyorum. Halaylar ve bu halaylarda atılan sloganlar, seçilen Kürtçe şarkılar. Yani devletin istediği ya da ilgili kişilerin her kimlerse istediği parçaların, şarkıların çalınmadığını iddia ettikleri ve bastıkları düğünlerde, kına gecelerinde bir de buna gerekçe bulmuşlar. Yaratıcılığı kamuoyunun taktirine bırakalım.
Ne diyorlar, ''eylemin örgüt üyeliğine dönüşeceği kanaatine varılması, örgüt propagandası içeren şarkılarla halay çekmek, örgütü moral ve motivasyon vermek amacıyla halay çekmek''. Bunu kamuoyunun takdirine bırakıyoruz. Şarkılardan, sloganlardan, halaylardan, düğünlerden, kına gecelerinden korkan bir iktidar. En son İstanbul’da böyle bir etkinlik de basıldı. Nişan için bir araya gelen insanlardan korkan bir iktidara dönüşen bu iktidarın iktidarlaşma ve güç kazanma hikayesine dönüp baktığımızda, geçen onlarca yıla dönüp baktığımızda ancak hazin bir sona yaklaşmanın hikayesi olarak görülebilir şu an. Kürt düşmanlığının meşrulaştrılma çabası bunlarla sınırlı değil. Sosyal medyada da yayılıyor bir yandan. Bunu da ilk kez görüp deneyimlemiyoruz. DEM Parti’nin bugün tesis ettiği siyasi gelenek olarak baktığımızda bunu görüyoruz. Nasıl yapılıyor bu? Buna bir takım gerekçeler bulunuyor, sonra bir takım hesaplardan, tıpkı halay furyası başladığı zaman olduğu gibi işte çeşitli platformlardan yayılmaya çalışıyor.
DEM Parti seçmenini yangınlarda hedef gösterenlerle ilgili hukuki komisyonumuz suç duyurusunda bulundu
Ama o platformları hafife almamak gerekiyor. Yalnızca birinden bahsedelim mesela. Eski adıyla twitter yeni adıyla X’ten bahsedersek. Nisan ayı verilerine göre 20 milyon aşkın insanın takip ettiği, izlediği bir platformdan bahsediyoruz. Böyle bir platformda ne yapılıyor mesela. Bir örnek vermek gerekirse daha dün orman yangınlarına son dakika sorti adetleriyle yanıt vermeye çalışan iletişim başkanlığının paylaşımlarını görmüşsünüzdür. Yıllardır İHA’lara SİHA’lara yatırım yapan bir iktidardan bahsediyoruz. Sınır ötesi operasyon hevesiyle ama öte yandan Mardin’den İzmir’e kadar olan yangınlarda nedense gece görüşlü yangın uçaklarına bu ülke yeterince sahip değil. Sorgulanan bu olmuyor. Bunun sorgulanması istenmiyor. Bunun önü alınmak isteniyor. Bu konuya dair soru soranların sesi bastırılmak, kıstırılmak isteniyor bir şekilde. Ama ne yayıyorlar sosyal medya üzerinden ya da ne yayılmak isteniyor, nasıl bir algı örgütlenmeye çalışılıyor? Ege’deki yangın DEM Parti’yle ya da batıda yaşayan DEM Parti seçmenleriyle veya adını koyalım Kürtlerle doğrudan ilişkilendirilmeye çalışılıyor ve bu insanlar yaşadıkları yerlerde hedef gösteriliyor. Yani Ege’de yaşayan Kürtler, Marmara’da, İç Anadolu'da yaşayan Kürtler, Akdeniz’de yaşayan Kürtler oturdukları yerlerde, kullandıkları oylara göre DEM Parti'nin ve önceki partilerimizin aldıkları oy oranlarına göre, mahallelere göre hedef gösteriyorlar. Yangınların sebebi olarak gösteriliyorlar. Kendi sorumluluklarını göstermek, kendi sorumluluklarına dair sorgulamaların kamuoyunda önünü almak için bu düşmanlık, karşıtlık, ırkçılık ve nefret bu şekilde bir yandan pompalanıyor. Bu DEM Parti ile ilişkilendirilmeye çalışılıyor. Söz konusu insanlar bölgeler ve mahalleler bazında hedef gösteriliyor. Ege yangınları sonrası DEM Parti seçmenlerini bu şekilde Twitter’da hedef gösteren bazı hesaplarla ilgili, hukuk komisyonumuz suç duyurusunda bulundu ve bunun takipçisi olacağız.
Bütün olaylar belli bir merkezden sinsice ve planlı olarak yönlendiriliyor
Yangınlarda en çok yaşa ve yaşat hedefi olan siyasi bir parti olarak, en çok çabalayan, sesini duyurmaya çalışan, bu konuda görevlileri taşıdıkları sorumluluğun gereğini yerine getirmeye çağıran bir parti olarak yanan her canlı ile birlikte acı duyuyor ve hissediyoruz. Buna rağmen bunu maksatlı bir biçimde farklı bir şekilde göstermeye çalışanların da yargı önünde hesap vermesi için hukuki süreç başlattığımızı belirtmek isterim. İçişleri Bakanlığı'nın da bu hesaplarla ilgili şu ana kadar işlem yapmış olması gerekirdi oysa, ama hiçbir ses yok. Yine bir sessizlik ve suskunluk. Yine X hesabı üzerinden il ve ilçe örgütlerimiz, Genel Merkezimiz aleni bir şekilde hedef gösteriliyor. Çağrılarda bulunularak toplanma yeri olarak gösteriliyor. Bu hesaplarla ilgili tekrar hükümet yetkilileri ve İçişleri Bakanlığı'nı, DEM Parti ve seçmenini hedef gösterenlere karşı sessiz kalmaktan vazgeçmeye çağırıyoruz. Aksine şu iddialar başka türlü algılanabilir ve gerçek kabul edilebilir. Yani polis refakati eşliğinde olan olayları hatırlatmak isterim İçişleri Bakanlığı ve hükümet yetkililerine. Bütün bu olayların belli bir merkezden sincice ve planlı bir şekilde yönlendirildiğini açık seçik görüyoruz. Haftalardır birlikte takip ediyoruz. Üstelik bunlara yabancı değiliz. Bu tuzağı, tezgahı, bu oyunu görüyoruz, tanıyoruz. Bu kışkırtıcılığa gelmeyecek kadar deneyimliyiz. Neler gördük neler geçirdik, bu sinsi hesaplar ortak mücadele ve direniş tarihinden güç alan dayanışmaya çarpar ve geri döner.
Can Atalay’ın vekilliğinin devam ettiğinin kamuoyuna anlatılmaması için provokasyon yarattılar
Geçen günlerde Meclis muhalefetin çağrısıyla Gezi hükümüllerinden Can Atalay için toplandı. Kamuoyunda doğru bilinen bir yanlışı düzeltmek isterim ve bununla ilgili yaratılmak istenen algıya dair bir şeyler söylemek istiyoruz. Şimdi şöyle bir algı yaratılmaya çalışılıyor. Yalnızca algı değil bununla ilgili doğrudan yetkillerin yaptıkları açıklamalar var. Yine sosyal medya paylaşımları var. ''Meclis Can Atalay gündemli toplandı ama CHP ve DEM Parti provoke etti, buna izin vermedi'' algısı yaratmaya çalışanlara buradan seslenmek istiyoruz Dem Parti olarak. Can Atalay ile ilgili yapılması gereken şey son derece açık. Can Atalay Hatay halkının iradesini temsil ediyor. Temsil ettiği irade gereği de TBMM’de olması gerekiyor, cezaevinde değil. Biz bunu seçildiği günden bu yana söylüyor, çağrılarda bulunuyoruz, buna dair yapılması gerekenleri de hatırlatıyoruz. Yalnızca biz değil neredeyse tüm muhalefet partileri söylüyor. Yalnızca parlamentoda temsil edilen siyasi partiler değil meslek örgütleri, barolar, hukukçular söylüyor. Ama Can Atalay hala hapiste, olması gereken yerde değil. AYM bir karar verdi. Yargıtay’ın ilgili dairesi mealen ''ben AYM kararını tanımıyorum, bu kararı yerine getirmeyeceğim'' dedi. Sürecin sonunda mecliste en son yine meclisi yöneten başkan vekilinin yönettiği bir oturumda karar okundu ve Can Atalay’ın milletvekilliği düşürüldü. AYM son olarak Şubat ayında verdiği kararı Ağustos başında tekrar yayınladı. AYM milletvekilliği yok hükmünde bir kararla kaldırılmış olan Can Atalay’ın vekilliğinin aslında hiç kalkmadığını, Atalay ile ilgili sürecin milletvekili statüsünde devam etmesi gerektiğini söyledi. Şu durumun kamuoyuna anlatılmaması için söyleyecek sözü olmayanlar bir provokasyon yarattılar. Biz değil. Biz o gün ortaya çıkan görüntülerin hiçbir şekilde öznesi değiliz. Meclis’te kanun sorumlusu biz değiliz. Meclis’te kadına yönelik şiddetin sorumlusu biz değiliz. TBMM’nin ve Türkiye siyaset tarihinin sayfalarına böyle bir not düşmenin sorumlusu biz değiliz. Çünkü biz DEM Parti olarak ülkedeki tüm sorunların barışçıl yöntemlerle, diyalog ve müzakere yoluyla çözülmesi için mücadele ediyoruz. Çok ağır bedellere rağmen. Eşitlik, adalet ve özgürlük için mücadele ediyoruz. Tam da bu bağlamda, tam da bu çerçevede Can Atalay ve diğer tutuklu seçilmişlerin olması gereken yer siyasetin yapıldığı yerdir. Partileridir, Meclis’tir, sokaktır, medyadır, alanlardır, mitinglerdir. Ama bakın Türkiye’de cezaevlerinin durumuna. Kobanî davasından Gezi davasına kadar yalnızca fikirlerini açıkladıkları için insanlar hala hapiste. AYM kararlarına, AİHM kararlarına rağmen. Bu konuda sorumluluk taşıması gereken, bu konu ile yüzleşmesi gereken iktidar bloğudur, muhalefet değil.
Yaşananlar bizi yıldırmıyor, yıldırmayacak
Sırtını devlet gücüne yaslayanlara DEM Parti adına bir kez daha seslenmek, aynı zamanda bu aklı diri tutmak isteyenleri uyarmak istiyoruz. DEM Parti çok kimlikli, çok dilli bir ülkede olması gerekeni savunuyor. Olması gereken bu kimliklerin, dillerin, kültürlerin hayatın her alanında özgürce kendilerini ifade edebilme hakkıdır. Yani yaşama ve yaşatma hakkını savunuyoruz. Yani DEM Parti’nin temsil ettiği siyasi gelenek bastırmaya, susturmaya, göz korkutmaya, zaptetmeye çalışanın karşısında hep direndi. Direnenin, itiraz edenin yanında durdu, durmaya ve birlikte mücadele etmeye devam edecek. Yaşananlar bizi yıldırmıyor, yıldırmayacak, vazgeçirmiyor, vazgeçirmeyecek. Ama unutmuyoruz da bir yandan. Bunların hepsini unutturmamak ve hatırlatmak için mücadeleye devam ediyoruz. Bu kışkırtıcılığa gelmeyecek kadar deneyime ve bir tarihsel arka plana sahibiz. Yetkilileri ve ilgilileri de tekrar buradan DEM Parti adına uyarmak istiyoruz. Yapılmaya çalışılanı görüyoruz, bunu tanıyoruz. Bu çok tehlikeli bir tuzak, tezgah. Son derece tehlikeli bir yere doğru sürüklüyor Türkiye’yi. Bundan vazgeçmek gerekiyor.
Sonlandırırken şunu da söyleyeyim, iki gün sonra MYK’mız toplanıyor. Elbette bu gündemlerle toplanacak yani Kürtlere, kadınlara, Alevilere, Ermenilere, gençlere, öğrencilere, meslek örgütlerine, hak savunucularına biraz önce anlattığım gibi en çok onlara dönük olan bu saldırılara ilişkin yapılması gerekenlere dair, bundan sonrasına dair bir gündemle toplanacağız. Tabiki bunların başında Kürtçeye, Kürt kültürüne, kimliğine dönük saldırılar ve bu saldırılar karşısında büyütülmesi gereken mücadele alanlarına dair konuşacağız.
Yasakçı zihniyetiniz halaylarımızı durduramaz, halaylarımız daha da büyüyecek
Unutmayalım ve tekrar hatırlatalım, bugün halayları yasaklayanlar şunu bilsinler ki her şenliğin sonu Türkiye’de halayla biter. Mesela Ege’de zeybekle başlıyorsanız şenliğe sonunda mutlaka halayla noktalarsınız. Bu İç Anadolu'da da Karadeniz'de de ve Kürdistan’da da böyledir. Dolayısıyla bizi halay ısrarımızdan yasaklarla vazgeçirmeye çalışan anlayışa bir kez daha sesleniyorum. Bu yasakçı tutumunuz ancak ve ancak bu halayı büyütebilir, bu halayı durduramaz küçültemez, bu halaydaki sesi ve itirazı yükseltebilir. Çok teşekkür ederim tekrardan.
19 Ağustos 2024