Eş Genel Başkanlarımız Tülay Hatimoğulları ve Tuncer Bakırhan, Gezi Davası tutukluları Çiğdem Mater ve Mine Özerden’i Bakırköy Kadın Cezaevi’nde ziyaret etti. Ardından, cezaevi önünde her pazar günü yapılan “Özgürlüğe ses ver” eylemine katıldı.
Burada konuşan Hatimoğulları, şunları söyledi:
Tutuklu ailelerimizle dayanışmak için buradayız
Değerli basın emekçileri, değerli Barış Anneleri, tutsak aileleri ve yakınları hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum. Bizler bugün ve yarın Gezi Davası’nda tutuklanan değerli arkadaşlarımızı ziyaret ediyoruz. Bugün Bakırköy Kadın Cezaevi’nde Çiğdem Mater ve sevgili Mine’yi ziyaret ettik. Ama Gezi ile ilgili açıklamamızı yarın Silivri Cezaevi’ndeki ziyaretimizi de gerçekleştirdikten sonra orada yapacağız. Değerli ailelerimiz, cezaevlerinde devam eden baskılar, cezaevlerinin adeta bir işkencehaneye dönüşmesini protesto etmek amacıyla her pazar günü olduğu gibi bugün de burada bulunuyorlar, açıklama yapıyorlar, yetkililere sesleniyorlar, taleplerini iletiyorlar. Bizler de bugün Türkiye’nin asli gündemlerinden biri olan cezaevleri sorununu bir kez daha gündeme taşımak üzere ve burada bulunan tutuklu ailelerimizle dayanışmak için iki eş başkan olarak bu açıklamaya katıldık.
İmralı’daki tecrit bir an önce son bulmalıdır
Bugün cezaevlerinde yaşananlar 1980 dönemindeki askeri cunta döneminin hapishanelerine tıpatıp benzemektedir. Bugün dışardaki sıkı yönetim uygulamalarının aynısının cezaevlerinde devam ettiğini biliyoruz. Kürt sorununun demokratik ve barışçıl yöntemlerle çözülmesinin önünde oluşturulmuş olan tecridin ve bariyerin ne kadar güçlü durduğunu görüyoruz. Biz buradan bir kez daha çağrımızı yineliyoruz. Bugün İmralı’daki tecrit bir an önce son bulmalıdır. Hasta mahpuslar başta olmak üzere bütün mahpuslara karşı kötü muamelenin, insanlık dışı muamelenin, insan haklarına aykırı olan muamelenin, yasalara aykırı olan muamelenin bir an önce on bulmasını talep ediyoruz.
Hasta mahpusların durumları yeniden gözden geçirilmelidir
Bugün hasta tutsaklar cezaevlerinde en ağır koşullarda bulunduruluyorlar. ATK’ya başvuranlar sürekli geciktiriliyor. ATK, mevcut iktidarın adeta cezalandırma müeyyidesinin bir parçası halinde olan açıklamalar ve raporlar veriyor. İkinci bir değineceğimiz noktaysa cezaevlerinde özellikle F tipinden sonra geliştirilen L tipi ve şimdi S tipi cezaevleri. Bu sistemle cezaevleri, mahpuslara işkencenin içinde bir işkence, tecrit içinde bir tecrit, hapishanelerin içinde ayrıca bir tecrit uygulaması haline getirilmiştir. Bizler bu sistemin insan haklarıyla bağdaşan hiçbir yönü olmadığını ifade ediyoruz. Ve buradan bütün yetkililere sesleniyoruz; bu sorunlar derhal giderilmelidir, hasta mahpusların mutlaka ve mutlaka durumları yeniden gözden geçirilmelidir.
Demir parmaklıkları ve bu soğuk duvarları hep beraber parçalayacağız
Ve yine cezaevlerindeki en yaygın sorunlardan bir tanesi de cezaevlerinde ceza süresini tamamladığı halde özellikle müebbet alan mahpusların bilerek ve istenerek infazlarının yakılması. Mahpuslar yürütme ve inceleme kurulları ile görüşmelere çağrıldıklarında onlardan adeta siyasi görüşlerini gözden geçirmeleri ve “pişmanlık yasası” dediğimiz uygulamanın bir benzerinin kabul edilmesi talep ediliyor. Oysa orada buna itiraz eden, bu hukuki olmayan duruma itiraz eden mahpusların infazları yakılıyor ve tahliyeleri gerçekleşmiyor. İşte cezaevlerinde yaşanan bu kadar ağır hak ihlallerinin bir an önce son bulması için aileler her pazar günü Bakırköy Cezaevi önünde sesini yükseltiyor. Biz de DEM Parti olarak bu sese ses katarak, yaşanan ağır insan hakları ihlallerine karşı insan haklarını savunmak üzere, özgürlüğü savunmak üzere siz değerli ailelerimizle bu mücadeleyi ve dayanışmayı sürdüreceğimizin bir kez daha altını çiziyoruz. Mutlaka başaracağız, mutlaka bu demir parmaklıkları ve bu soğuk duvarları hep beraber parçalayacağız. Siyasi görüşlerinden dolayı hiçbir insanın hapishaneye girmeyeceği demokratik bir Türkiye’yi, demokratik bir cumhuriyeti hep beraber inşa edeceğimizin sözünü buradan bir kez daha veriyoruz.
Bakırhan, şunları söyledi:
Türkiye’deki cezaevleri demokrasinin olmadığının en iyi göstergesidir
Ben de buraya gelen bütün aileleri, Türkiye’nin en temel sorunu olan cezaevleri sorununu dile getiren, bıkmadan yorulmadan her hafta burada bulunan kadın arkadaşları ve tüm arkadaşları saygıyla selamlıyorum. Sizin şahsınızda cezaevinde bulunan bütün tutsaklara da selam, saygı ve sevgilerimi gönderiyorum. Bir ülkede demokrasi ve özgürlüklerin olup olmadığını anlamanın en iyi yolu cezaevlerine bakmaktır. Bugün Türkiye’de 350 bine yakın tutsak cezaevlerindedir. Bugün Türkiye'de anadilini konuştuğu için kadın arkadaşlarımız cezaevindedir. Bugün Türkiye'de insanlar halay çektiği için cezaevindedir. Düşüncelerini ifade ettiği için cezaevindedir. Hakkını, hukukunu aradığı için cezaevindedir. İradesine sahip çıktığı için cezaevindedir. Yani Türkiye’deki cezaevleri Türkiye’de demokrasinin olmadığının en iyi göstergesidir. Haksız yere cezaevine atıyorlar, yargı darbesiyle insanları, canlarımızı, kardeşlerimizi, hakkımızı, hukukumuzu aradıkları için cezaevine atıyorlar. Sadece haksız yere cezaevine attıklarıyla yetinmiyorlar, bir de cezaevinde işkence yapıyorlar, bir de cezaevlerinden cenazelerini çıkarıyorlar. Haksız cezalarla cezaevlerinde tutuyorlar yetmiyor bir de infazlarını yakıyorlar. Yetmiyor, hasta tutsakları hastaneye götürmüyorlar. Yetmiyor, ailesine işkence yapıyor, ailesinden uzak illerdeki cezaevlerine gönderiyorlar.
Sizler bizleri cezaevlerine doldurduğunuz müddetçe ekonomi batacak
İnsanların çocuklarını, kardeşlerini, annelerini, babalarını görmelerini engelliyorlar. Lanet olsun bu adaletsizliğinize, bu hukuksuzluğunuza, bu ahlaksız düzeninize! Siz bu adaletsizliği yaptığınız müddetçe bugün burada olduğu gibi Kürtler, emekçiler, ezilenler, kadınlar, gençler böyle direnmeye, böyle cezaevindeki tutsakları sahiplenmeye devam edecekler. Bıkmadınız mı, yorulmadınız mı? Memleketi batırdınız, memleketin ekonomisini bitirdiniz. Dünyanın dört bir yanında Türkiye’de özgürlük yok deniliyor, Türkiye’de demokrasi yok deniliyor ama siz hala aynı hızla devam ediyorsunuz. Sizler bizleri cezaevlerine doldurduğunuz müddetçe ekonomi batacak, ekonomi bitecek, dışarıdaki ve içerideki itibarınız yerlerde sürüklenecek. Siz böyle devam ettiğiniz müddetçe işte böyle gün görmeyeceksiniz. Liranız pul oldu, itibarınız sıfır oldu. Kimse artık Türkiye’ye demokratik bir ülke diyemiyor. Artık yeter, bitirin!
Kürt meselesinin çözümü için muhatapları ile oturun, tartışalım
Kürt meselesi Türkiye’nin en temel meselesidir. Kürt meselesinin çözümünün en büyük aktörlerinden birini İmralı Cezaevi’ne koymuşsunuz. Sayın Abdullah Öcalan diyor ki Kürt meselesini diyalogla, müzakereyle çözelim. Niye çözmüyorsunuz? Diyalog ve müzakere bu ülkeyi bölmez. Kürdü, muhalifi cezaevine atan, işkence eden, cenazesini çıkaran bu anlayış Türkiye’yi böler. Kürt meselesinin muhattaplarıyla çözülmesi bu ülkeye zarar vermez. Sizin bu uygulamalarınız bu ülkeye zarar veriyor. Niye? Kürt ''ikili hukuk uygulanıyor'' diyor. Muhalif ''ikili hukuk uygulanıyor'' diyor. Dolayısıyla bir an önce bu akıl tutulmasından, bu vahşetten, bu işkenceden, bu ırkçılıktan, bu faşizmden vazgeçerek, önce hasta tutsakları, sonra haksız yere tutsak ettiğiniz siyasi tutsakları, en son da cezasını çekmiş insanları, infazını yakmış insanları özgürlüğüne kavuşturun. Kapıları açın. Cezaevlerinin kapılarının açılması demek Türkiye’nin demokrasiyi ve özgürlükleri tartışması demek, Kürt meselesinin tartışılması demektir. Cezaevlerinin kapılarının açılması tecridin kırılması, kaldırılması demek, Türkiye’de yaşayan 85 milyon insanın kardeşçe, insanca, bir arada yaşamasının zeminini hazırlar. Bu ülkede birlikte yaşıyoruz. Kürde cezaevi, Kürde işkence, muhalife cezaevi, muhalife işkence! Nerede demokrasi, nerede özgürlük? Sen var desen kim inanır? Dünyada insan hakları konusunda, cezaevlerindeki uygulamalar konusunda Türkiye dünyanın en geri ülkelerindendir. Neredeyse beğenmediğimiz İran, Suriye’deki demokrasi bile Türkiye’nin önündedir. Ayıptır, utanın! Tecriti kaldırın, Kürt meselesinin çözümü için 2015’te yaptığınız gibi tekrar diyalog ve müzakere masasını ortaya koyun. Muhataplarıyla oturun. İnsanca tartışalım. Kimse bu ülkeyi görmek istemiyor. Hakkımızı istiyoruz. Kendi elbiselerimizle birlikte halayımızı çekmek istiyoruz. Dilimizi konuşmak, kültürümüzü yaşatmak istiyoruz. Biz kimsenin dilini, kültürünü, halayını, horonunu yasaklamak istemiyoruz; aksine onları zenginlik olarak görüyoruz. Bizim zenginlik olarak gördüğümüzü siz de zenginlik olarak görün ve bir an önce bu uygulamalardan vazgeçin.
İşkenceyi ve tecridi ortadan kaldıracağımıza inanıyoruz
Her hafta buraya gelen bütün arkadaşlarımızı, onurlu insanlarımızı, kadınları, yoldaşlarımızı saygıyla selamlıyorum. Çok onurlu, çok değerli bir iş yapıyorsunuz. Emin olun o içerideki insanların sesi, soluğu olduğunuz için dünyanın en mutlu, en onurlu insanları sizlersiniz. Buna hep birlikte devam edeceğiz. Bu vahşeti, bu işkenceyi, bu tecridi, cezaevindeki infaz yakmaları, insanlarımızı orada öldüren bu işkenceci anlayışı ortadan kaldıracağımıza inanıyoruz. 31 Mart’ta bu uygulamaları yapanlara Türkiye halkları çok önemli bir ders verdi. Ama anlamak istemiyorlar. Ama inşallah yakın zamanda bir daha sandık kurulduğunda bu uygulamaları yapanlara Türkiye halkları gereken cevabı vererek bu ülkenin daha fazla özgürleşmesini ve demokratikleşmesini sağlayacaktır. Hepinizi saygıyla selamlıyorum, emeğinize sağlık.
4 Ağustos 2024