Kadın Meclisimiz, yeni dönem politik mücadele hattını tartışmak üzere Genel Merkezimizde toplandı. Toplantının açılış konuşmasını Kadın Meclisi Sözcümüz Halide Türkoğlu gerçekleştirdi. Türkoğlu, şunları söyledi:
Arama kurtarma çalışmalarını genişletmeyen iktidar Rojin’in ölümünde baş şüphelidir
Değerli basın emekçileri, sevgili kadınlar DEM Parti Kadın Meclisi toplantımıza hepiniz hoş geldiniz. Hem ülke gündemini hem kadın gündemini detaylı bir şekilde konuşacağımıza ve güçlü planlamalarla toplantımızdan çıkacağımıza olan inancımla hepinize hoşgeldiniz diyorum. Sevgili kadınlar; konuşmama 18. günün sonunda cansız bedeni Van Gölü Molla Kasım sahilinde bulunan sevgili Rojin Kabaiş’i anarak başlamak istiyorum. Rojin şahsında katledilen ve kaybedilen tüm kadınları saygıyla anıyorum. Sadece anmakla da olmuyor, bunun hesabını sormak gerekiyor, akıbetinin ne olduğunun soruşturulması gerekiyor. Bu cinayetin aydınlatılması gerekiyor. Evet, Rojin ‘in cenazesine 18 gün sonra ulaşıldı. Kürdistan’ın her kentine, her mahallesine mobeseler kurarak neredeyse insanların evlerinin içini izleyen bu iktidar, Rojin’i 18. günün sonunda buldu.
Rojin’in kaybettirildiği ilk günden beri arama ve kurtarma çalışmalarının genişletilmesi gerektiğine yönelik defalarca çağrıda bulunduk. Van Barosu Kadın Merkezi ve hak örgütleri günlerce çağrılarda bulundu. Bu çağrılara sessiz kalan, olay yerine bir hafta sonra termal kamera getiren, arama kurtarma çalışmalarını genişletmeyen bu iktidar Rojin’in ölümünde baş şüphelidir. Bu cinayet tüm yönleriyle soruşturulmadan, failler açığa çıkıp yargılanmadan bu davanın peşini bırakmayacağız. Tıpkı 23 Ağustos’ta katledilen ve 8 Eylül’de cansız bedeni bulunan Narin Güran’ın katliamından sorumlu olduğu gibi, bu iktidar Rojin’in ölümünde de baş şüphelidir.
Kadın cinayetleri politiktir
Narin’in katledilmesinin üzerinden neredeyse 2 ay geçti. Olaya dair her gün yeni bir iddia, yeni bir belge ortaya çıkıyor. Ancak Narin’e ne olduğu, Tavşantepe köyünde neler yaşandığına dair hala somut bir bilgi yok. İyi bilinsin ki bizler Narin’i unutturmayacağız. Bu ülkede kadınlar sokak ortasında katledilirken, bedenleri parçalanırken, bizler bu cinayetlerin üçüncü sayfa haberi olarak kalmasına asla izin vermedik, vermeyeceğiz. Sadece Eylül ayında 34 kadın katledilirken çıkıp katledilen kadınlar için “Öldüren kadar ölenler de suçludur” diyen zihniyet bu cinayetlerden sorumludur. Ayşenur Halil ve İkbal Uzuner’i katleden fail için “sabıka kaydı yok” diyerek psikolojik tanımlarla bu katliamı açıklamaya çalışan zihniyet bu katliamlardan sorumludur. Tüm bunlar bir kez daha göstermiştir ki kadın cinayetleri politiktir ve fail tek bir kişiden ibaret değildir. Kadınları koruyan ve kollayan yasaları uygulamayanlar, İstanbul Sözleşmesi'ne saldıranlar, “Kadın katliamlarının İstanbul Sözleşmesi'nin uygulanmaması ile alakası yok” diyenler, bu zihniyeti besleyenler ve faillere beraat veren erkek yargı kadın katliamlarının sorumlusudur.
Bu ülkede kadınların can güvenliği yoktur, adalet fail erkeklerin lehine işliyor
Değerli arkadaşlar; bugün adliyeler faillerin beraat edildiği yerler haline gelmiştir. Adalet fail erkeklerin lehine işlemeye devam etmektedir. Bakın Siirt’te kayınpederi tarafından 15 yaşından beri sistematik bir şekilde istismara uğrayan Z.Ç’nin 2003 yılından bugüne adalet haykırışı bunun en açık göstergesidir. Kayınpederi tarafından istismara uğruyor, hamile kalıyor, şayet konuşursa ailesinin tamamının katledileceği söyleniyor ve kayıtlara geçen bu olayda tecavüz eden erkek beraat ediyor. Her şey alenen ortadayken faili beraat ettiren yargı, kadın cinayetlerini meşrulaştırmıştır. Yine Manisa'da Sudenaz Atak’a şiddet uygulayan ve 18 suç kaydı bulunan fail Yılmaz Akman’ın ilk duruşmada adli kontrolle serbest bırakılması, kadın cinayetlerine açık davetiye çıkarmaktan başka bir şey değildir. Yine Karabük’te katledilen Gabonlu üniversite öğrencisi Dina’nın 18 Ekim’de görülen davasında tek bir gelişme olmaması bu ülkede kadınların can güvenliğinin olmadığının göstergesidir.
Kadın yoksulluğu Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı'nın utanç tablosudur
Tüm bu cinayetler işlenirken kadınların yaşamlarını korumaktan sorumlu olan Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı'nın bu konudaki samimiyetsizliği Sayıştay’ın 2023 raporunda tescillenmiştir. Rapordaki bulgularda ne usulsüzlük deseniz var. İhalelerin yapım aşamasında yaşanan usulsüzlükler, kişi ve kurumlar tarafından yapılan bağışların mali tablolarda yer almaması, işçiler için ayrılan kıdem tazminatı karşılıklarının mali tablolarda eksik görülmesi ve ilgililerine ödenemeyen yaşlı ve engelli aylıkları ile doğum yardımlarının bütçe emanetleri hesabında izlenmemesi… İşte sevgili kadınlar, kadınların yaşamlarından sorumlu olan bakanlığın tablosu bu! Ben buradan söz konusu bakanlığa söylüyorum: Kadınlar yoksulluğun en derinini yaşarken, engelli, hasta ve yaşlı bakımı kadınların omuzlarına yüklenmişken açığa çıkan bu tablo sizin utanç tablonuzdur.
Kadınların emeğinin değersizleştirilmesine izin vermeyeceğiz
Kadınların emeğinden çalmanıza, ev içi emeğin değersizleştirilmesine izin vermeyeceğiz. Yaşanan bu usulsüzlüklere ve hak gaspına karşı derhal açıklama yapılmalıdır. Özellikle de ilgililerine ödenmeyen yaşlı ve engelli aylıklarının, doğum yardımlarının bütçe hesabında işlenmemesinin nedenleri derhal açıklanmalıdır. İşçilere ayrılan kıdem tazminatlarının mali tablolarda eksik işlenmesi derhal açıklanmalıdır. Bu bütçe mali tablolarda işlenmemişse nerededir? Kim ya da kimler için kullanılmıştır? İyi bilinsin ki bizim olanın gasp edilmesine asla izin vermedik, vermeyeceğiz.
Harran Üniversitesi'ndeki istismar çete üyeleri derhal bulunmalı ve yargılanmalıdır
Değerli arkadaşlar, Rojin’in ölümü özel savaş politikalarından bağımsız değildir. Bugün özellikle Kürdistan’da genç kadınlar üzerinden yürütülen bu politikalar sonucunda onlarca kadın cinayeti yaşanmıştır. Musa Orhan ve onun gibiler hala elini kolunu sallayarak bu toplumda dolaşırken hiçbir kadının can güvenliği yoktur. Hakkari’de genç kadınları tehdit ederek fuhuşa zorlayan, uyuşturucuya sürükleyen, içerisinde üniformalıların olduğu çete elini kolunu sağlayarak dolaşmaya devam ediyorken kadınların can güvenliği yoktur. Harran Üniversitesi'nde, Munzur Üniversitesi'nde yaşanan istismar olayları bunun en açık göstergesidir. Harran Üniversitesi'nde genç kadınlar çeteler eliyle istismar edilmiştir. Özel evler tutulduğu iddia edilmiştir. İddia edilen olayın içerisinde kimler yok ki? Akademisyenler, şube müdürleri, daire başkanları… Üniversite yönetimi bu iddialara karşı detaylı araştırma soruşturma başlatmak yerine bunun üniversiteyi karalama kampanyası olduğunu söylemiştir. Kim niye üniversiteyi karalasın? Bu olayın üzerinin örtülmesine izin vermeyiz. Bu çetenin üyeleri derhal bulunmalı ve yargılanmalıdır.
Genç kadınlar özel savaşın hedefidir
Munzur Üniversitesi'nde bir öğretim görevlisinin genç kadınları istismar etmesi, bu ülkede özel savaşın geldiği boyutu göstermektedir. Bu kişiye dair geçen seneden kalma şikâyet dilekçeleri var. Soruyoruz; bu dilekçeler işleme alınmış mıdır? Bu kişi neden hala öğretim görevlisi olarak devam ediyor, neden görevden alınmıyor? Bu kişi kimler tarafından korunuyor? Genç kadınları istismar eden bu kişi derhal görevden alınmalıdır. Genç kadınlar özel savaşın hedefidir. Buna karşı “Jin, Jiyan, Azadî” diyerek sokağa çıkan üniversiteli genç kadın öğrenciler bu yüzden faşist güruhların saldırısına uğramaktadır. Uğruna binbir emek verdiğimiz, kadın yoldaşlarımızı kaybettiğimiz Jin Jiyan Azadî felsefemizin terörize, illegalize edilmesine asla izin vermeyeceğiz.
Genç kadınlarla dayanışmamızı büyüteceğiz
Bolu Üniversitesi'nde, Koç Üniversitesi'nde kadın cinayetlerine karşı “Jin Jiyan Azadî” sloganı atan kadın öğrencilere yönelik ırkçı ve faşist gruplar örgütleyerek gerçekleştirilen saldırılar ne genç kadınları ne de bizleri yıldıramaz. Saldırıya uğrayan kadın öğrencilere dayanışma duygularımızı buradan sizler aracılığıyla gönderiyor, Jin Jiyan Azadî terörize edilecek bir slogan değildir, aksine kadın özgürlük mücadelemizin temel motivasyonu olan Jin Jiyan Azadî yaşatır diyorum. Yetkilileri buradan siz değerli basın mensupları aracılığıyla da uyarıyorum. Bugün üniversiteli genç kadınların başına gelecek her şeyden bu iktidar sorumludur. Sizler genç kadınların yaşamlarını korumakla yükümlüsünüz. Sizler Fatma Akbaş’ın çığlığını duymak, onun yaşamını korumak zorundasınız. Fatma Akbaş daha 19 yaşında bir üniversite öğrencisi. Başına gelenleri sosyal medya platformundan anlatıyor. Nasıl bir çetenin eline düşürüldüğünü, bir yıldır nasıl tehdit edildiğini anlatıyor. Anlatırken yaşadığı kaygı bedenine, sesine ve gözlerine yansıyor. Fatma’yı tehdit eden, genç kadınları tuzağa düşüren bu çete üyeleri hakkında derhal işlem başlatılmalıdır. Yaşanan bu olay tüm detaylarıyla araştırılmalı, bu çete üyeleri cezalandırılmalıdır. Fatma Akbaş’ın başına gelebilecek en küçük şeyden bu iktidar sorumludur. Genç kadınlarla dayanışmayı büyüterek Fatma’nın başına bir şey gelmesine asla izin vermeyeceğiz.
Etki ajanlığı teklifi derhal geri çekilmelidir
Bu çeteler gücünü cezasızlık politikalarından alıyor. Bu çeteler erkek egemen iktidarın kadın düşmanı politikalarından güç alıyor. Bugün bu politikalarla ülke adeta bir çete-mafya devleti haline gelmiştir. Bakın çıkardıkları yasalar da bu çete-mafya-devlet anlayışını ortaya koyuyor. Bu ülkede yedisinden yetmişe adalet haykırışına kulaklarını kapatan Adalet Bakanlığı tepkiler üzerine kadınların evlendikten sonra da kendi soyadını kullanma hakkını gasp etme üzerinden hazırlanan 9. Yargı paketinden çıkarmak zorunda olduğu etki ajanlığı düzenlemesini yeniden meclis gündemine getirdi. “Devletin güvenliği veya iç ya da dış siyasi yararları aleyhine hareket edenler” etki ajanı olarak suçlanacak. Bu kavramın alt metni sivil toplum örgütlerini, uluslararası kuruluşlarla çalışmalar yapan kadın kurumlarını, derneklerini, hak örgütlerini, gazetecileri; yani muhalifleri susturmak ve sindirmektir. İşledikleri suçların, adaletsizliklerinin duyulmasını önlemektir. Biz kadınlar buna izin vermeyiz. Bu teklif derhal geri çekilmelidir.
Yenidoğan çetesi sağlık sisteminin çöktüğünün göstergesidir
Değerli arkadaşlar; işte “Yenidoğan Çetesi” bu ülkenin nasıl bir cehennem haline geldiğinin son örneğidir, yeni doğan bebeklerin yaşamlarının nasıl hedef alındığının göstergesidir. Toplumun çöküşü için her gün yeni bir çete ortaya çıkıyor. Rant ve talan düzeni bebeklerin yaşamlarına kastetmiştir. Sağlık sisteminin nasıl çökertildiği bir kez daha ortaya çıkmıştır. Kamu kaynaklarını sömürmek için bebeklerin yaşamına kıyan bu çete üyelerinin siyasi-devlet uzantıları derhal açığa çıkarmalı ve hak ettikleri cezaya çarptırılmalıdır. Kadınların nasıl doğum yapacağına kadar söz kuran Sağlık Bakanı derhal bu konuya dair açıklama yapmalıdır, hatta istifa etmelidir. Kadınların, bebeklerin, toplumun sağlığını bozmalarına izin vermeyeceğiz.
Savaş karşıtı en güçlü cepheyi oluşturacağız
Erkek devlet şiddetine, özel savaş politikalarına karşı en güçlü mücadeleyi yürütmek başta biz kadınlar olmak üzere tüm toplumun sorumluluğundadır. Demokrasiden, eşitlikten, özgürlükten yana olan tüm kesimler özel savaş politikalarına karşı ses yükseltmelidir. Bu sadece bir kadın sorunu değildir, gençlerin sorunu değildir. Bu toplumsal bir sorundur ve toplumsal refleksi en güçlü şekilde örgütleyerek bu politikaları boşa çıkaracağız. Özel savaş politikaları karşısında örgütlenmek, kadına yönelik şiddet ve katliamlar karşısında örgütlenmektir. AKP-MHP erkek egemen iktidarının Kürt halkına ve kadınlara yönelik saldırılarına karşı mücadeleyi büyütmektir. Savaş karşıtı en güçlü cepheyi oluşturmaktır. Çünkü bugün kapitalist erkek egemen iktidarlar eliyle Ortadoğu halklarına, coğrafyasına yönelik saldırıların ilk hedefi kadınlardır. Ukrayna-Rusya savaşında, İsrail’in Filistin halklarına yönelik saldırılarında, Lübnan’da, Afganistan’da, İran’da, Irak’ta bizzat bunları en acı ve en ağır şekliyle yaşıyoruz.
Kadınların yaşamlarından çalınan bütçeye karşı en güçlü muhalefetimizi yapacağız
Kendi yaşadığımız coğrafyada da Kürt halkına ve kadınlara düşmanlık üzerinden uygulanan savaş politikalarını iliklerimize kadar hissediyoruz. Ortadoğu’da halkları birbirine kırdırarak savaşı körükleyen kapitalist erkek egemen iktidarların savaşlarına karşı, halkların bir arada özgür ve eşit yaşamasına dönük en güçlü paradigmayı ortaya koyan Sayın Öcalan bu yüzden tecrit altındadır. Bugün yaşanan kadına yönelik şiddet, katliamlar, kadın yoksulluğu tecridin derinleşmesinden bağımsız değildir. Bakın, daha 3 gün önce bu ülkenin 2025 yılı bütçesi açıklandı. Açıklanan bütçede savaşa ayrılan miktar 1 trilyon 608 milyar. Savunma harcamaları için 913,9 milyar lira, iç güvenlik için 694,5 milyar lira ödenek öngördüklerini söylüyorlar. Açıkça söylüyoruz: savaşa ayrılan bu bütçeyle öngördükleri şey, tecridi derinleştirerek kadın katliamlarını, yoksulluğunu meşrulaştırmaktır. Öngördükleri şey, kadına yönelik şiddeti ve kadın yoksulluğunu artırmaktır, kadın emeğinden daha fazla çalınmasının önünü açmaktır. Bu bütçeyi asla kabul etmeyeceğiz. Kadınların yaşamlarından çalınan bu bütçeye karşı bulunduğumuz her yerde en güçlü kadın muhalefetini yapacağız. Tarlalarda, fabrikalarda, evlerde, işyerlerinde, mahallelerde, mecliste kadınlarla en güçlü birlikteliği oluşturarak bu bütçeyi reddedeceğiz. Savaş ve şiddet politikaları karşısında onurlu barışı savunacak, bunu öreceğiz. “Özgür ve Eşit Yaşamda Israrcıyız, Savaşa Karşıyız” şiarıyla hazırladığımız deklarasyonu tüm kamuoyuyla paylaşmıştık. Bu ülkeye gelecek onurlu barışın öncüsü biz kadınlar olacağız.
“Jin Jiyan Azadî” felsefesiyle insanlığa karşı işlenen suçlarla yüzleşmekle barış olur
İyi bilinsin ki; Rojava Kadın Devrimine saldırarak, Federe Kürdistan bölgesinde işbirlikçiler eliyle ilhak ve işgal politikalarını hayata geçirerek barış olmaz. Kadın katillerini cezasızlık politikalarıyla ödüllendirerek, kadınların haklarını ve kazanımlarını gasp ederek, İstanbul Sözleşmesinden geri çekilerek, kadın yoksulluğunu gidermek yerine tecritte ısrar ederek, bu yoksulluğu derinleştirerek barış olmaz. Özgürlükten, barıştan yoksun olduğumuz sürece yoksul olacağız. Barış, Kürt sorununda demokratik çözümün en önemli muhatabı olan Sayın Öcalan üzerindeki tecridi kaldırarak olur. Sayın Öcalan’ın toplumla koparılmak istenen bağının önündeki engelleri kaldırmakla, İmralı kapılarının açılmasıyla olur. “Jin Jiyan Azadî” felsefesiyle kadınlara, gençlere ve insanlığa karşı işlenen suçlarla yüzleşmekle barış olur.
Dayanışmayı büyüterek bu topraklarda onurlu barışı inşa edeceğiz
Bu toprakların en onurlu mücadelesini yürüten ve her türlü zulme rağmen onurlu barış demekten vazgeçmeyen Barış Annelerine saldırmakla bu ülkede hiçbir şey inşa edemezsiniz. Bizler Jin Jiyan Azadî felsefesini yaşamsal kılarak bu topraklarda onurlu barışı inşa edeceğiz. Afganistan'da Taliban rejimine karşı direnen kadınlarla, İsrail’in soykırımına karşı Filistin’de direnen kadınlarla, İran faşist molla rejiminin kadın düşmanı politikalarına karşı cezaevlerinde direnen kadınlarla, Rojava Kadın Devrimi'nin öncüsü kadınlarla dayanışmayı büyüterek bu topraklarda onurlu barışı inşa edeceğiz.
Binlerce öğretmenin ataması yapılmazken iktidarın derdi öğretmenlerin nasıl giyineceği
Sevgili kadınlar; yapılan bu saldırılar aynı zamanda kadın özgürlük mücadelemizden ne kadar korktuklarının da göstergesidir. Çünkü kadın özgürlük mücadelemiz büyüdükçe erkek egemen iktidarları sarsılıyor. Şunu çok iyi bilin ki kadın özgürlük mücadelemiz devam edecek. Kazanımlarımıza saldırıları bu yüzdendir. İktidarları sarsılmasın, kadınlar toplumun öznesi olmasın diye cinsiyetçi kodlarıyla, medyasıyla, yargısıyla, eğitim modeliyle saldırmaya devam ediyorlar. Özellikle cinsiyetçiliği derinleştiren eğitim politikalarıyla toplumu dizayn etme çabalarına bir yenisi daha eklendi. Öğretmenlerin nasıl giyineceği! Evet, bu ülkede eğitimdeki fırsat eşitsizliği, kız öğrencilerin okumasının önündeki engeller her geçen gün artırılırken, yoksulluktan dolayı eğitimler yarıda bırakılırken, binlerce öğretmenin ataması yapılmazken bu iktidarın derdi öğretmenlerin nasıl giyineceği.
Cinsiyetçi eğitim modeline karşı sonuna kadar mücadele edeceğiz
Milli Eğitim Bakanı bir yandan Maarif Eğitim Modeli ile cinsiyetçi eğitim modelini hayata geçirmek isterken, diğer yandan öğretmenlere “Etkili Öğretmenlik için Dış Görünüm ve Giyim Kodları” dersleri vereceklerini açıkladı. Tüm bu uygulamaların cinsiyetçi ve militarist politikalarla toplumu dizayn etme çabaları olduğunu çok iyi biliyoruz. Bu uygulamanın hayata geçmesi demek kadınların daha fazla baskı altına alınması demektir. Eğitim emekçisi kadınların daha fazla mobbinge uğraması demektir. Milli Eğitim Bakanı'nı uyarıyoruz: Haddinizi bilin. Eğitim emekçisi kadınların ne giyeceğine, nasıl giyineceğine karar vermek sizin işiniz değildir. Sizin işiniz; eğitimde bilimsel eğitim politikalarını hayata geçirmektir, kız çocuklarının okumasının önündeki engelleri kaldırmaktır, ataması yapılmayan binlerce genç kadın öğretmenin atamasını yapmaktır, özel okul öğretmenlerinin talebini yerine getirmektir. Tekrar ediyoruz, bu uygulamanın hayata geçmesine izin vermeyeceğiz. Eğitim emekçisi kadınlarla sonuna kadar dayanışma içerisinde olacak ve cinsiyetçi eğitim modeline karşı sonuna kadar mücadele edeceğiz.
Kampanyamız kapsamında yaptığımız çalışmalar motivasyon kaynağımızdır
Değerli arkadaşlar; her zaman söyledik yine söylüyoruz. Tüm bu örgütlü saldırılara karşı örgütlü mücadele haktır. Biz kadınlar her geçen gün bu örgütlülüğümüzü büyüterek AKP-MHP faşizmini geriletmeye devam ediyoruz. “Özgür ve Eşit Yaşamda Israrcıyız, Örgütleniyoruz” şiarıyla başlattığımız kampanya kapsamında yaptığımız çalışmalar temel motivasyon kaynağımızdır. Bir yandan örgütlenme mekanizmamızı hayata geçirecek, diğer yandan kampanyamızın her bir başlığında güçlü planlamalarla sahada olacağız. Nitekim kampanyamızın başlıklarından biri olan “Özgür ve Eşit Yaşamda Israrcıyız, Kadın Yoksulluğuna Karşıyız” şiarıyla Muğla’da ev eksenli çalışanlar, kadın emeği pazarında çalışanlar ve kadın platformları ile bir araya geldik. Denizli’de tekstil işçisi kadınlarla bir araya geldik. Geçim sıkıntısını ve emek sömürüsünü konuştuk. Dayanışmamızı büyüterek emek sömürüsüne karşı en güçlü örgütlülüğü oluşturacağımızın sözünü yineledik.
25 Kasım gündemiyle yeni bir planlama ortaya koyacağız
“Özgür ve Eşit Yaşamda Israrcıyız, Kayyıma Karşıyız” şiarıyla 31 Ekim’de Adana’da 2 Kasım’da Mersin’de paneller, buluşmalar gerçekleştireceğiz. Bir yandan kayyım gerçekliği ile mücadele ederken Van ve Mardin Büyükşehir belediyelerimiz başta olmak üzere her geçen gün kadın mücadelesine ve kazanımlarına yeni bir aşama getiren yerel yönetimleri de kutluyoruz. Çünkü kadın özgürlük mücadelemize güç katıyorlar, bunu yaparken de bir yandan kadın emeği ve istihdamına dair yeni projelerle gündemimize gelirken bir yandan kadınların her yerde olduğunu gösteren kadın kültür festivallerini hayata geçiriyorlar. Ama bir yandan da bu ülkenin gerçekliğiyle kadına yönelik şiddetle mücadelede alternatif kurumsallaşmalarıyla belediyecilikte kadın belediyeciliğini ortaya koyuyorlar. Sevgili arkadaşlar bugün gerçekleştireceğimiz Kadın Meclisi toplantısını da tam da bir yandan alternatifimizi örerken bir yandan kadın mücadelesine güç katarken bu moral ve motivasyonla 25 Kasım kadına yönelik şiddetle mücadele gündemiyle de yeni bir planlama, yeni bir program ortaya koyacağız. Eminim ki bu toplantıda en güçlü şekilde bu planlamaları hayata geçirecek tartışmaları yapacağız. Son olarak şunu söylüyorum. Bu planlamalarla bir yandan inancı bir yandan kararlılığı ve mücadeleyi büyütürken biz kazanacağız, kadınlar kazanacak diyorum. Yaşasın kadın mücadelesi! Jin Jiyan Azadî!
20 Ekim 2024