Kadın Meclisi Sözcümüz Halide Türkoğlu, düzenlediği basın toplantısıyla gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Türkoğlu, şunları söyledi:
25 Kasım’da her türlü baskıya rağmen meydanları terk etmedik
Değerli basın emekçileri, ekranları başında bizleri izleyen değerli halklarımız ve sevgili kadınlar, hepinizi saygıyla selamlıyor , basın toplantımıza hoşgeldiniz diyorum. Biz kadınlar açısından yoğun ve bir o kadar mücadele dolu iki haftayı geride bıraktık. Konuşmama başlamadan önce 25 Kasım Günü her türlü zulme, baskı ve şiddete rağmen alanları meydanları terk etmeyen kadınların direnişini, umudunu ve kararlılığını selamlıyorum. Yine hak arayışlarının dün 100’üncü gününe giren Agrobay kadın işçilerinin direnişleri direnişimizdir diyerek mücadelelerini selamlıyorum. “Galatasaray Meydanı bizimdir” diyen Cumartesi Annelerinin, Barış Annelerinin mücadelesi “yolumuzun ışığıdır” diyorum. Erkek-devlet şiddetine karşı diz çökmeyen, boyun eğmeyen Figen, Gültan, Sebahat ve Ayla şahsında cezaevindeki tüm kadın yoldaşlarımıza selamlarımızı iletiyoruz.
TRT Kürt halkının, Kürt kadınların vergileriyle de yayın yapıyor
Bir selam da Kürt dilini, kültürünü, sanatını her türlü saldırıya rağmen koruyan, icra eden kadın sanatçılarımıza gönderiyoruz. Pervin Çakar şahsında gerçekleştirilen saldırıların temelinde kutuplaştırıcı siyaset olduğunu bir kez daha vurguluyoruz. Bizlerin vergileriyle yayın yapan TRT, arşivlerinden Pervin Çakar’ı çıkarmış. Ben sizler aracılığıyla buradan TRT’ye tek bir söz kullanacağım. TRT Kürt halkının, Kürt kadınların vergileriyle de yayın yapıyor. Sizin haddiniz değil arşivlerden bunu çıkarmak. Şunu da söyleyelim. Yok sayarak, arşivlerden çıkararak Kürt kadınların sesini, sözünü, sanatını, özgürlük mücadelesini dünyaya duyurmasına engel olamadınız, olamayacaksınız.
Kadınları Makbule Özer için dayanışmaya çağırıyoruz
Defalarca söyledik, teşhir ettik bir kez daha teşhir ediyoruz. Bu iktidarın Kürt düşmanlığı, kadın düşmanlığı sınır tanımıyor. Erkek egemen medyasıyla, yargısıyla, TRT’si ile Adli Tıp Kurumu ile defalarca kez tescillendi.81 yaşındaki Makbule Özer annemiz hakkında ATK cezaevinde kalabilir diye rapor düzenlemiş. Bu raporu düzenleyenler, bu rapora onay verenler insanlık suçu işlemiştir. Utanın diyoruz utanın. Ben buradan bu raporu düzenleyen ATK üyelerine sesleniyorum. Siz vicdanınızı hangi taşın, hangi kayanın altına koydunuz. 81 yaşında tekerlekli sandalyede yaşamını sürdüren, astım hastası olan ve yüzde 61 engelli olduğu raporlarla ortaya konan bir kadını cezaevine göndererek aciz, utanmaz bir kararı alacak kadar nasıl insanlıktan çıkabildiniz. Adalet bir gün bu raporları hazırlayanlara da lazım olacak. Makbule Özer’i cezaevine göndermek demek, onun yaşamını riske atmaktır. Bu hukuksuzluğa derhal son verilmelidir. Hak ve adalet mücadelesi yürüten kadınları, Makbule Özer için dayanışmaya çağırıyoruz. Makbule Anaya bu zulmü yaşatmaya çalışanlara karşı hep birlikte ses olalım, engel olalım.
TTB iktidarın şiddet politikalarına karşı halkın sağlığını savunduğu için hedef alındı
Dün akşam saatlerinde AKP-MHP faşizminin bir hukuksuzluğuna daha hep birlikte şahitlik ettik. Türk Tabipler Birliği Merkez Konseyinin görevden alınmasına dönük verilen skandal karar, kayyım darbesinin devam ettiğinin son göstergesidir. Alelacele Merkez Konseyi üyelerinin yerine Konya, Malatya, Erzurum, Samsun ve Denizli Tabip Odası başkanları geçici olarak atanması da bunun somut örneğidir. TTB iktidarın sağlığını değil; iktidarın savaş ve şiddet politikalarına karşı halkın sağlığını, toplumun sağlığını, kadınların sağlığını savunduğu için hedef alınmıştır. AKP-MHP faşizminin işlediği insanlık suçlarının yarattığı tahribatı teşhir ettiği aslında kayyım atanmıştır. Dün olduğu bugün de söylüyoruz. Ne kayyım rejiminiz ne sindirme politikalarınız gerçeklerin üzerini örtemeyecek. TTB Merkezi Konseyi’nde yer alan, kadınlar başta olmak üzere halkın sağlığını, toplumun sağlığını savunan hekimlerin onurlu mücadelesi biz kadınların da mücadelesidir. Şebnem Korur Fincancı ve yol arkadaşlarının yanındayız, dayanışmadayız.
2024 bütçesi haklarımızı ve özgürlüklerimizi gasp eden bir bütçedir
Hepinizin bildiği gibi 2024 yılı için hazırlanan ve komisyon aşaması tamamlanan bir bütçe dönemindeyiz. Her zaman olduğu gibi bu yıl da halkın, kadınların gündeminden bihaber kapalı kapılar arkasında erkekler eliyle hazırlanan bir bütçe teklifi ile karşı karşıyayız. Komisyon aşamasında olduğu gibi genel kurul aşamasında en güçlü kadın muhalefetini gerçekleştireceğimizden kimsenin şüphesi olmasın. Çünkü bu bütçe; haklarımızı ve özgürlüklerimizi gasp eden bir bütçedir. Her bir kalemi kadın düşmanlığı üzerinden kurulmuş bir bütçedir. Her bir kalemi Kürt düşmanlığı, halk düşmanlığı, işçi, emekçi düşmanlığı üzerinden kurulmuş bir bütçedir. Bu iktidarın bakanları utanmadan sıkılmadan gelip komisyonda ballandıra ballandıra geçmiş bir yıl içerisinde bu düşmanlığı nasıl yaptıklarına dair faaliyetlerini sundular. Bundan sonra da bu düşmanlığı nasıl devam edeceklerinin faliyet bütçesini ortaya koydular. Bizler açısından komisyonlar bakanlar tarafından yapılan her bir sunum, her bir faaliyet, her bir bütçe teklifi kadına karşı işlenen suçların teşhiri olmuştur. Savaşa ayırdıkları bütçe ile kadınların boğazından, sofrasından nasıl çaldıklarını ve bundan sonra nasıl çalacaklarını ortaya koydular. Dağları, ormanları, ağaçları doğayı nasıl katlettiklerini ve bundan sonra nasıl katledeceklerinin resmini çizdiler.
Türkiye’de 12 milyon kadın bakım emeğinden dolayı çalışma hayatına dahil olamıyor
Adından kadının çıkarıldığı bakanlığın bütçesindeki başlıklar ve bu başlıklara kalem kalem ayrılan bütçe bu iktidarın da, bu bakanlığın da utancıdır. Kadına yönelik şiddetle mücadeleden sorumlu bir bakanlık. Onlar öyle tanımlıyor kendilerini. Ancak gelin görün ki uygulamalar, politikalar ve sonuç bambaşka bir şekilde ilerliyor. DİSK Genel İş’in 2023 “Kadın Emeği” Raporundaki tespitler bunun en açık göstergesidir. Evet bu raporların verilerini kullanıyoruz. Çünkü bakanlık kadın yoksulluğu verilerini açıklamıyor, çünkü veri yok. Bakanlığın kadın yoksulluğunu giderme gibi bir derdi de yok. O yüzden bizler sendikaların, kadın örgütlerinin emeği ile hazırlanan raporlardan tablonun sadece bir kısmını görebiliyoruz. DİSK Genel İş Kadın Emeği raporuna göre; Türkiye geneli kadın istihdamı halen erkek istihdamının yarısı kadardır. Son 5 yılda kadın istihdamı sadece 1,9 puan artabilmiştir. Türkiye’de 12 milyon kadın bakım emeği, ailevi ve kişisel sebeplerden ötürü çalışma hayatına dahil olamıyor. Çalışan kadınların ise yüzde 32,5’i kayıt dışı çalıştırılmaktadır. 3,3 milyon kadın sosyal güvenceden yoksun bir biçimde çalıştırılmaktadır. Eşini kaybetmiş ve hiçbir geliri olmayan kadınlara 1.000 TL reva görülürken kendi yandaşlarına, bürokratlarına 5 yerden maaş bağlanıyor. Hasta, engelli, yaşlı ve çocuk bakımını üstlenmek zorunda kalmış kadınlara 5.098 TL veriliyor. Halkın bütçesiyle bu ülkede “bir adam ve ailesi” her gün lüks ve şatafat içinde saraylarda özel besleniyor. Kadına reva görülen tablo budur işte.
Bütçeye kadınların oluru yok, isyanı var
Hal böyleyken hiç kimse kadınlardan bu bütçeye olur bekleyemez. Bu bütçeye kadınların oluru yok isyanı var diyoruz. Bir daha söylüyoruz. Bu bakanlığın adı; kadını değil aileyi koruma bakanlığıdır. Aileyi koruma bakanlığı derken bunu açmak gerekiyor. Aslında erkek egemenliğini koruma bakanlığı demek daha doğru olabilir. Kadına yönelik şiddeti önlemek değil, kadını şiddet gördüğü ailenin içerisinde hapsetme bakanlığıdır. Kadın emeğinin sömürüsüne karşı değil, kadını kamusal alanın dışına itme bakanlığıdır. Kadınların haklarına ve kazanımlarına göz dikme bakanlığıdır. Ne hasta bezinden, ne ilaç fiyatlarından, ne de kadının yaşadığı yoksulluktan, yoksunluktan haberi olmayan; bu şiddeti görmeyen, bu şiddeti pekiştiren, cezasızlık politikaları ile kadın cinayetlerini meşrulaştıran bir iktidar, bir bakanlık kadınları temsil edemez. Kadınlar adına söz kuramaz, bütçe oluşturamaz. Zaman, aşımızdan, ekmeğimizden, soframızdan, emeğimizden çalarak kadın yoksulluğunu meşrulaştıran bu bütçeye karşı sesimizi, isyanımızı daha fazla büyütme zamanıdır. Kadın Bakanlığımızı kuracak, söz ve karar yetkisi kadınlarındır diyeceğimiz, bir yaşamı hep birlikte inşa etme zamanıdır. Bunun için örgütlenmeye ve birbirimizin yaşamlarına sahip çıkmaya, dayanışmaya devam ediyoruz.
25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Gününde 3 kadın katledildi
Bizler bu iktidarın kadına yönelik şiddetle mücadele gibi bir derdinin olmadığını defalarca kez söyledik. Söylemeye de devam edeceğiz. Bıkmadan, usanmadan tekrar edeceğiz. 10 ayda 287 kadın katledildi. 183 kadın “şüpheli bir şekilde” yaşamını yitirdi. 13 Kasım’da Ankara Mamak’ta bu iktidarın silah verdiği ve övündüğü bekçilik sisteminin bekçisi tarafından bir kadın katledildi. 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Gününde 3 kadın katledildi. Bu ülkede 25 Kasım günü Samsun’daki KYK yurdunda genç bir kadın yaşamını yitirmiş halde bulundu. Hani şu bozuk asansörlü, denetimsiz, genç kadınların yaşamlarını tehlikeye atan KYK yurtlarında oldu bunlar. Zeren Ertaş’ın ölümüne neden olan yurtlarda oldu bunlar.
Erkek-devlet şiddetine karşı mücadeleden geri adım atacak tek bir kadın yok
Bu katliamlar başka bir yerde, başka bir ülkede olmadı. Bu ülkede, AKP-MHP’nin iktidar olduğu bu ülkede oluyor, bu ülkede yaşanıyor. Tüm bu katliamların karşısında direnen, mücadele yürüten kadınlar da erkek devlet şiddeti ile karşı karşıya kalıyor. Bu şiddet 25 Kasım günü bir kez daha kendini gösterdi. Yasaklamalarla, engellemelerle, gözaltılarla kadınlar sindirilmek susturulmak istendi. Bu, havaya söylenmiş bir söz değil. Bu durum kadın mücadelemizden, kadınların isyanından ne kadar korktuklarının net göstergesidir. “İzahı olmayanın mizahı olur” derler ya ben bu korkuyu bir örnekle açıklamak istiyorum. Şırnak’ta 25 Kasım günü pankart açarak yürümek isteyen kadınlar bu iktidarın hedefi oldu. Yürüyüş engellenmek istenirken, kadın yoldaşlarımız durumu protesto etmek amacıyla pankartlarını açarak oturma eylemi başlattılar. Görüntüyü görmüşsünüzdür, bir kolluk aniden bariyerlerin arasından fırlayarak pankartı çekmeye çalışıyor. Korkusu, kaygısı kadınların eline düşmeden pankartı çekmek. Doğru duydunuz arkadaşlar kolluk pankartı çalmak istedi. Çalarken yaşadığı korku ve kaygı işte bu iktidarın kadın mücadelemizden nasıl korktuğunun resmidir. Biz kadınlar bu korkuyu, kaygıyı çok iyi anlıyoruz ve bir kez daha cevap veriyoruz. Korkunun ecele faydası yok. Alışacaksınız, ikna olacaksınız, direnen ve direnerek özgürleşen kadınların mücadelesi sizin iktidarınızı sarsmaya devam edecek. Erkek-devlet şiddetine karşı mücadeleden geri adım atacak tek bir kadın yok. Olmayacaktır. Kendinizi buna ikna etmenizi tavsiye ediyoruz.
İktidarın kadına yönelik şiddetle mücadeledeki karnesini, katledilen yaşamlarla açıkladık
Evet sevgili arkadaşlar; 25 Kasım günü kadınlara saldıran, Diyarbakır’da 65 yaşındaki kadını işkenceyle gözaltına alan, “Gülistan Doku nerede?” sesine kulak tıkayan, İstanbul’da gece yürüyüşüne barikat kuran iktidar; utanmadan, sıkılmadan aynı gün bir genelge yayınladı. 25 Kasım genelgesi. Öncelikle genelgenin içeriğinden bağımsız bir şey söylemek istiyorum. Bir yandan 25 Kasım günü kadına şiddet uygulayan bir iktidar, aynı gün şiddete sıfır tolerans diyerek genelge yayınlamak kadınların aklıyla dalga geçmektir. Kadına yönelik şiddet ve katliamlara karşı mücadeledeki politikaların yetersiz olduğunun tescillenmesidir. Bu ülkede kadına yönelik şiddetle mücadelede isterseniz bin tane genelge yayınlayın, asıl mesele bunun ne kadar uygulandığıdır. Ne kadar hayata geçirildiğidir. Bizler de bu iktidarın kadına yönelik şiddetle mücadeledeki karnesini yukarda verilerle ve katledilen yaşamlarla açıklamıştık zaten. O yüzden biz kadınların, kadın düşmanı bu iktidardan bir beklentisi yoktur. Deneyimleyerek elde ettiğimiz samimiyetsizliği kadınlar nezdinde bakidir. Bu genelgenin içeriği de bir kez daha bunu göstermiştir.
25 Kasım Genelgesi şiddet faillerinin talepleri doğrultusunda hazırlanmıştır
Şiddet uygulayan fail erkeğe öfke kontrol eğitimlerinin verileceği söylenen bir genelge, kadına yönelik şiddetle mücadelede ne kadar samimi olabilir? Bunun alt metnini ben size bir kez daha söyleyeyim. Erkektir, öfkelidir, sinirlidir. Şiddet uygularsa dahi meşrudur. Şimdiye kadar cinnet geçirdi, kendisinden boşanmak istediği için sinirlendi, başkasını sevdiği için tahammül edemedi gibi söylemlerle kadınları katleden fail erkekleri aklamaktır. Bu şiddeti önlemek için öfke kontrol eğitimleri vereceğiz demektir. Bu genelge şiddet faillerinin talepleri doğrultusunda hazırlanmış bir genelgedir. Cumhur ittifakının kadın kazanımlarını pazarlık konusu yaparak kurmuş olduğu kirli ittifakların talebi doğrultusunda hazırlanmıştır. Amaç kadınları korumak değil, kirli ittifakın ortaklarının taleplerini yerine getirmektir. Dün İstanbul Sözleşmesi, nafaka hakkı; bugün ise töre ve namus cinayetleri adı altında işlenen cinayetlerin önüne geçmek için 2006/17 nolu başbakanlık genelgesi ortadan kaldırıldı. Bu genelgenin işlevini genişletmek, en güçlü şekilde uygulamak yerine bir kez daha kadın mücadelesinin bir sonucu olarak yürürlüğe giren genelge yok oldu.
Kadınların haklarına, yaşamlarına, kazanımlarına el uzatmaktan vazgeçin
Kadına Yönelik Şiddet İzleme Komitesinin ismi ve katılımcıları değiştirilmiş. Kurulda kim yok ki her türden bakanlık, bakanlıklara bağlı başkanlık özellikle de kadına, çocuğa yönelik işlenen suçlarda her defasında sessizliğini koruyan Diyanet bile var. Kim yok biliyor musunuz? Kadına yönelik şiddetle mücadeleden vazgeçmeyen kadın dernekleri, kadın platformları, örgütleri yok. Samimilerse çıkıp “bu örgütleri dahil edeceğiz” desinler. Kentin sivil toplum kuruluşları demişler. O kuruluşların hangi kuruluşlar olduğunu tahmin etmekte zor olmayacaktır. Kadın özgürlük mücadelemizin “kadının beyanı esastır” ilkesi bu genelge ile hedef alınmıştır. Kanıta dayalı politika üretileceği belirtilen genelgenin sahiplerine şu soruyu sormak istiyoruz. Kanıttan kastınız nedir? Bu ülkede kanıtı olduğu binlerce kadın katledildi. Adliye koridorlarında adalet ararken hedef oldu. Tedbir kararı olmasına rağmen korunamadı. Bunlar kanıtlı olanlar. Peki ya darp raporu alamamışsa, ekonomik şiddete uğramışsa, cinsel şiddete uğramışsa ve bunu kanıtlayacak bir yerde değilse ne olacak? Bu kadın korunmayacak mı? Karakola başvuruya giden kadınları evlerine geri gönderen, darp raporu almaya yönlendirmeyen, işlem yapmayan kolluk bu genelgenin neresindedir? Kadına yönelik şiddetle mücadele kararlılık ister, samimiyet ister, uygulama ister, politika ister. Bu saydıklarımın hiçbiri bu iktidarın ajandasında maalesef ki yoktur. O yüzden bir kez daha uyarıyoruz. Kadınların haklarına, yaşamlarına, kazanımlarına el uzatmaktan vazgeçin. Bizler var olduğumuz sürece yaşamlarımızı savunmaktan, eşitlikten, özgürlükten yana mücadele etmekten vazgeçmeyeceğiz. Kirli erkek ittifakınız taleplerini yerine getirmek için hayata geçirdiğiniz genelgeniz değil İstanbul Sözleşmesi yaşatır diyeceğiz.
Biz kadınlar iktidara karşı kentlerin yönetimlerinde yer alarak mücadelemizi büyütelim
Sevgili kadınlar, hepinizin bildiği gibi yerel seçimler yaklaşıyor. 2016 yılından beri Kürt halkının ve kadınların iradesini gasp eden kayyım rejimine karşı bir kez daha, “vazgeçmedik buradayız, irademize sahip çıkıyoruz” demenin zamanıdır. Eşit temsiliyet eş başkanlık mor çizgimizdir ilkemizin etrafından daha fazla kenetlenme vaktidir. Kadınları siyasetin dışına iten, karar mekanizmalarında yok sayan erkek egemen iktidara karşı kadın özgürlükçü yerel modelimizi savunuyoruz, buradayız demek için tüm kadınlara çağrı yapıyoruz. Kadın merkezlerimizi, sığınaklarımızı, çok dilli Alo Şiddet hattımızı en güçlü şekilde yeniden açmak için, üretim alanlarımızı yeniden oluşturmak için, mor marketler zincirimizi bir kez daha hayata geçirmek için, kadın dostu kentlerimizi yeniden inşa etmek için, kadın dengbêj evlerimizi, kadın kütüphanelerimizi, engelsiz yaşam merkezlerimizi yeniden kurmak için, bizleri evlere hapsetme niyetinde olan bu iktidara karşı kentlerin yönetimlerinde yer alarak mücadelemizi büyütelim.
En çok da genç kadınlar da aday adaylığı başvurusu yapmalı
Bizleri geleceksiz bırakmak isteyen bu iktidara karşı genç kadınlar en çok da çağrımız sizedir; gelin geleceğiniz, yaşamınız ve kentleriniz için değişimin irade gücü olun.Gelin bir kadın partisi olan Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi’ne aday adaylığı başvurusu yapın. Belediye eşbaşkanlıkları, il genel meclis üyeliği ve belediye meclis üyeliklerine başvuru yaparak, kadınların inancı ve kararlılığıyla bu gidişata dur diyelim. Her ilimizde il örgütlerinde oluşturduğumuz kadın başvuru komisyonlarımıza başvuruda bulunun. Kentimizi de kendimizi de yönetecek olan biz kadınlarız. Haydi yerelden kazanmaya, umut biziz, çözüm biziz! Jin, jiyan, azadî diyerek hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum.
1 Aralık 2023