Halide Türkoğlu: İktidarın normalini Kürt halkına ve kadınlara düşmanlığından biliriz

Kadın Meclisi Sözcümüz Halide Türkoğlu, Genel Merkezimizde düzenlediği basın toplantısında kadın gündemine ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Türkoğlu, şunları söyledi:

25 Mayıs’ta 1000’nci oturumunu gerçekleştirecek olan Cumartesi Annelerinin/İnsanlarının direnişini selamlıyorum

Kadın Meclisimiz adına hepinizi selamlıyorum. Konuşmama başlamadan önce gözaltında kaybettirilen Cemil Kırbayır’ın kardeşi Fatma Kırbayır’ı saygıyla anıyorum. Berfo Ana’nın da Fatma’nın da hak ve adalet mücadelesi mücadelemizdir. Bu vesileyle 25 Mayıs’ta Galatasaray Meydanında 1000’nci oturumunu gerçekleştirecek olan Cumartesi Annelerinin/İnsanlarının direnişini şimdiden selamlıyorum. Mücadeleleri mücadelemizdir. 

Kobanî Kumpas Davasında verilen cezalarla iktidarın normalinin düşmanlık hukukundan bağımsız olmadığını gördük 

Hukuksuzluklarla, adaletsizliklerle, yolsuzluklarla, kadına yönelik şiddet ve katliamlarla, kumpas davalarıyla dolu bir ülke gündemine hep birlikte şahitlik ediyoruz. Bunların sonuçlarını yine hep birlikte yaşıyoruz. İktidarın “normalleşme” süreçlerini en iyi bilen de biz kadınlarız. 31 Mart yerel seçimlerinden sonra büyük bir hezimet yaşayan iktidar, “normalleşme” ve “yumuşama” gibi kavramlarla kendi normal politikalarını, Kobanî Kumpas Davasında arkadaşlarımıza yüzlerce yıllık ceza vererek göstermiştir. Her kriz yaşadığında bir normalleşmeden bahsediyorlar. Pandemi sürecinde yüzlerce insan hayatını kaybederken “normalleşme yaşıyoruz” diyerek yine yüzlerce insanın hayatını kaybetmesine neden oldular. Deprem felaketinden sonra iktidarın başka bir normalleşme sürecini hep birlikte hatırlıyoruz. İktidar yaşadığı her krizde bir normalleşme süreci başlatmıştır ve bu ne yazık ki iktidarın bekasının normalleşme sürecidir. İşte Kobanî Kumpas Davasında verilen cezalarla da bu iktidarın normalinin düşmanlık hukukundan bağımsız gelişmediğini bir kez daha gördük. 

Arkadaşlarımıza verilen yüzlerce yıllık cezaların hukuki hiçbir dayanağı yoktur

Öncelikle şunu söyleyeyim; bu iktidarın normalini Kürt halkına düşmanlığından biliriz, Kürt halkının özgürlük mücadelesiyle dayanışma içerisinde olan sosyalistlere ve kadınlara düşmanlığından biliriz. Kadınların haklarına ve kazanımlarına saldırılarından, İstanbul Sözleşmesinden çekilmesinden biliyoruz. İlk günden beri bu davanın siyasi bir kumpas davası olduğunu söyledik. Kobanî’de insanlık suçu işleyen IŞİD’i aklama davası olduğunu söyledik. Davada verilen karar da bunu açık bir şekilde göstermiştir. Arkadaşlarımız, Kobanî üzerinden yapılan suçlamaların tamamından beraat etmiştir. Çöktürme Planı kapsamında gizli tanık beyanlarıyla hazırlanan binlerce sayfalık iddianameleriyle Kobanî Kumpas Davası çökmüştür. Arkadaşlarımıza verilen yüzlerce yıllık cezaların hukuki hiçbir dayanağı yoktur. Bu cezalar siyasi saiklerle verilmiştir. 

Ödenen bedellere hafıza olacağız ve hesabını soracağız

Cezalandırılmak istenen Kürt halkıdır, Kürt halkının elde ettiği kazanımlardır, kadınlar öncülüğünde gerçekleştirilen Kobanî devrimidir, kadın kazanımlarıdır. Buna izin vermeyeceğiz. Sevgili Figen Yüksekdağ’ın da dediği gibi son sözü direnenler söyler. Biz de Figen Yüksekdağ, Pervin Oduncu, Zeynep Ölbeci, Zeynep Karaman ve buradan adını sayamadığımız tüm tutsak kadın yoldaşlarımıza sözümüzü yineliyoruz. Kadınların son sözü direnişi ve mücadeleyi büyütmektir. Aysel Tuğluk’a sözümüzdür. Hesabını soracağız. Bizler direnerek ve daha çok mücadele ederek birbirimize özgürlük olacağız. Ödenen bedellere hafıza olacağız ve hesabını soracağız. Kobanî Devrimi bir kadın devrimidir diyerek, bulunduğumuz her yerde bunu savunacağız. Ev ev, kapı kapı dolaşarak kadın örgütlülüğünü büyüterek çalışacağız. Kadın dayanışmasına olan inancımızla alanları, sokakları, meydanları kadınların direnişine bürümekle yol açacağız. Cezaevlerinde rehin tutulan tüm arkadaşlarımız için daha fazla örgütlenecek, dayanışmamızı ve mücadelemizi büyüteceğiz. Hiç kimsenin yaşamlarımızdan çalmasına izin vermeyeceğiz. Ben bu vesileyle bu davadan tahliye edilen Sevgili Gültan Kışanak, Sebahat Tuncel ve Ayla Akat’a sevgilerimi ve umuda dair kadın dayanışmasının gücünü, kararlılığını ve inancını iletiyorum. Hoş geldiniz bize ve mücadeleye. Yine yerlerine kayyım atanarak yıllarca cezaevlerinde rehin tutulduktan sonra tahliye edilen, geçmiş dönemdeki Belediye Eş Başkanlarımız Sara Kaya ve Nurhayat Altun’a sevgilerimizi ve selamlarımızı iletiyorum. Tahliye edilen tüm arkadaşlarımıza bir kez daha aramıza hoş geldiniz, dayanışma getirdiniz diyorum.

Adında adalet uygulamalarında ise her türlü adaletsizliğin olduğu bir bakanlık

22 yıl boyunca heybesini baskı, zor, şiddet, hak gaspı ve irade gaspıyla büyüten ve kumpaslarla var olmaya çalışan, adaletten yoksun bir iktidar ve bu iktidarın güdümünde olan bir bakanlık gerçekliğiyle karşı karşıyayız.  Evet, bu ülkede bir Adalet Bakanlığı var. Adında adalet uygulamalarında ise her türlü adaletsizliğin olduğu bir bakanlık. 25 yıldır Sayın Öcalan’a uygulanan mutlak tecride karşı “tecrit yoktur” diyen bir bakan. Cezaevlerinde yaşanan hak ihlallerine karşı sessizliğini koruyan bir bakan. 75-80 yaşındaki anneler barış istediği için cezaevlerine konulurken, tek bir söz söylemeyerek bu tutuklamaları onaylayan bir bakan var. 

Öcalan’a özgürlük isteyen anneler 3 haftadadır Ankara’ya geliyor ama engelleniyorlar

“Sayın Öcalan’a özgürlük, Kürt sorununda demokratik çözüm” diyerek ülkenin dört bir tarafından anneler üç haftadır Ankara’ya geliyor. Adalet Bakanlığına giderek taleplerini iletmek isteyen anneler, her defasında Genel Merkezimizin kapısından dahi çıkamıyorlar. Niye? Çünkü iktidarın talimatıyla annelerin çıkışları kolluk güçleri tarafından engelleniyor. Bu engellemenin adı barış talebine karşı savaşta ısrardır. Bu engellemenin adı hakikatin kamu önünde bilinmesini engellemektir. Annelerin mücadelesi, kadınların mücadelesi savaşsız ve sömürüsüz bir yaşam içindir. Soruyoruz Sayın Adalet Bakanına: Annelerle görüşmekten neden kaçıyorsunuz, neden korkuyorsunuz? Bu ülkede en onurlu mücadeleyi veren annelerle görüşmek neden sizi korkutuyor? Korkmayın; bıkmadan usanmadan barış talebini haykıran kadınlardan, annelerden bu ülkeye zarar gelmez.

Bu ülkeye en büyük zararı tecrit politikalarında ısrar edenler vermektedir

Kadın cinayetlerine karşı mücadele edenlerden, kadın yoksulluğuna ve işsizliğine karşı direnenlerden, kadın özgürlük mücadelesi yürütenlerden korkmayın. Onlardan bu ülkeye zarar gelmez. Bu ülkeye en büyük zararı tecrit politikalarında ısrar edenler vermektedir. Sayın Öcalan üzerinde tecridi derinleştirerek Kürt sorununda çözümsüzlüğü dayatanlar, bu ülkeye en büyük zararı vermektedir. Adalet Bakanlığı derhal annelerin taleplerini dinlemeli ve bu haklı talepleri hayata geçirmelidir. Unutulmasın ki annelerin barış talebi başta biz kadınlar olmak üzere demokrasiden, eşitlikten ve özgürlükten yana olan tüm kesimlerin talebidir.
 
Yeni işkence sistemi arkadaşlarımızın zorla adli koğuşlarda tutulmasıdır
 
Cezaevlerinde yaşanan hak ihlallerine derhal son verilmelidir. Bakın cezaevlerinde yaşanan hak ihlallerine her gün bir yenisi ekleniyor. Sibel Örkmez ve Sedanur Uğur Van’da yaşanan irade gaspını protesto ettikleri için tutuklandı. Kadın Koordinasyonu ve PM Üyemiz Senem Eriş ise Mayıs Şehitlerinin anmasına katıldığı için tutuklandı. Her üç arkadaşımıza da gözaltına alındıkları ilk günden itibaren işkence edilmiştir. Yeni işkence sistemleri ise arkadaşlarımızın zorla adli koğuşlarda tutulmasıdır. Sibel ve Sedanur defalarca kez siyasi koğuşa geçmek istediklerini söylemelerine rağmen bu talep reddedilmiştir. Arkadaşlarımız yakın zamanda 30 adli tutsağın saldırısına uğramıştır. Koordinasyon Üyemiz Senem Eriş yine polise mukavemet gerekçesiyle kendi isteği dışında zorla adli koğuşta tutulmaktadır. Polise mukavemet diyerek arkadaşlarımızı adli koğuşlarda tutmak tecridin farklı biçimlerde cezaevlerinde nasıl uygulandığının da göstergesidir.
 
Saray’ın bir saatlik masrafını kısarak onlarca kadına istihdam alanı yaratılabilir
 
Savaş ve şiddet politikalarının yarattığı yoksulluk kadınları her geçen gün daha fazla etkiliyor. Bakın yakın zamanda tasarruf tedbirleri diyerek bir genelge yayınladılar. Bu genelge biz kadınlar açısından aynı zamanda iktidarın fuzuli ve keyfi harcamalarının itirafı niteliğindedir. Kamuoyuna yansıyan verilere göre Saray’ın 1 dakikalık gideri neredeyse iki asgari ücretli çalışanın maaşına denk geliyor. Bu ülkede kadınlar başta olmak üzere insanlar yoksullukla ve işsizlikle sınanırken, çalışanlar ise sömürü koşullarına razı edilmektedir. Emekçiler açlık sınırının bile altında ücrete mahkûm edilirken, egemenlerin sarayında 1 dakika da 36 bin lira harcanmaktadır. Bu demek oluyor ki Saray’ın kaynakları her gün bir saat kısılsa 2 milyon 160 bin TL tasarruf edilecek. Saray’ın bir saatlik masrafını kısarak onlarca kadına istihdam alanı yaratılabilir, kadın yoksulluğunu gidermeye dönük bütçe oluşturulabilir. Kadınlar kendi yaşam alanlarında üretime dahil olabilir. Bu genelge Saray’ın giderlerinden kısılmayacağının, kadınların bütçesinden çalmaya devam edileceğinin de itirafıdır. Bu iktidarın kadın yoksulluğunu gidermeye dönük bir derdi yok, kadınların bedenlerine ve kararlarına nasıl müdahale ederim derdi var.

Kadınların bedeni ve yaşamı üzerine söz söylemekten vazgeçin
 
Cumhurbaşkanı çıkıp nüfus artış hızındaki düşüşü değerlendirerek bunun bir “varoluşsal tehdit” olduğunu söylüyor. Bu ülkede tehdit olan nüfus artış hızının düşmesi değil savaş rejiminiz ve politikalarınızdır. Asıl tehdit sizin zihniyetinizdir, asıl tehdit katmer katmer artan kadın yoksulluğunun ve işsizliğinin derinleşerek artmasıdır. Aşımızdan ve ekmeğimizden çalınmasıdır. Bu iktidarın savaş politikalarında ısrar etmesidir tehdit olan. Kadınların bedenleri ve yaşamları üzerine söylemekten vazgeçin. İktidar olanlar çok iyi bilsin ki yoksulluğun kadınlaşmasına izin vermeyeceğiz. Kendi öz gücümüzle, kadın özgürlükçü halkların yönetimi olan kendi yönetimlerimiz için yerel yönetimler anlayışımızla ve toplumsal cinsiyet eşitliği mücadelemizle bulunduğumuz her yerde hakkımızı ve emeğimizi savunacağız.

Kadınların aileyi güçlendirmeye değil yaşamlarını koruyacak yasalara ihtiyacı var
 
Konuşmamın başında da söyledim. Kürt düşmanlığı, kadın düşmanlığı bu ülkenin normalidir. İlgili tüm bakanlıkları ve başkanlıklarıyla bu düşmanlık üzerinden eylem planlamaları yapılmaya devam ediyor. İlk plan 15 Mayıs’ta adından kadının çıkarıldığı Aile Bakanı tarafından açıklandı. “Aileyi Koruma ve Güçlendirme Eylem Planı” diyorlar.  Adından da anlaşılacağı üzere kadını koruma ve güçlendirme değil, kadının içerisinde şiddet gördüğü, katledildiği aileyi güçlendirme üzerinden bir eylem planı! Boşanma, evlilik, doğum üzerinden kurgulanmış bir plan. Ben sizinle sadece bu ayın verilerini paylaşıyorum. Yılları paylaşsam eminim ki hepiniz bu ülkede kadınlara yönelik bir savaş var dersiniz. AKP-MHP’nin inşa ettiği ailenin kadınlara yönelik savaşı. Başlık da bu olurdu. 

Erkek egemenliğini esas alan cinsiyetçi zihniyet ile mücadeleye ihtiyacımız var

2024 Nisan ayında 32 kadın erkekler tarafından öldürüldü, 13 kadın “şüpheli” şekilde ölü bulundu. Nisan ayında öldürülen 32 kadının 19’u evli olduğu erkek tarafından katledildi, 5’i birlikte olduğu erkek, 3’ü akrabası, 2’si tanıdığı biri tarafından, 1’i babası, 1’i kardeşi, 1’i oğlu tarafından öldürülmüştür. Bu ay kadınların yüzde 59’u evli olduğu erkek tarafından öldürüldü. Bu katliamlar aile içerisinde yaşanıyor. Evlerinin içinde dahi can güvenliği olmayan kadınların aileyi güçlendirmeye değil, yaşamlarını koruyacak yasalara ihtiyacı var. Erkek egemenliğini esas alan cinsiyetçi zihniyet ile mücadeleye ihtiyaç var. Her kadın cinayetinde faillerin cinsiyetçilikle, dincilik ve milliyetçilik zırhıyla kendilerini savunduğunu unutmamak gerekiyor. O yüzden bu cinayet ve şiddeti durdurmak için samimiyseniz, binbir emekle kadınların mücadele ve de taleplerine ses olan İstanbul Sözleşmesine ve sözleşmenin tüm maddeleriyle uygulanmasına ihtiyaç olduğunu görürsünüz. Eğer bir eylem planı çıkarılacaksa, kadına yönelik şiddetle mücadele üzerinden çıkarılmalıdır. Kadının içinde şiddet gördüğü aile gerçekten bir aile midir? Erkeğin güçlendirildiği, şiddeti hak olarak gördüğü bir hane hangi kadına ve hangi çocuğa yaşam olabilir ki? Kadın yoksulluğunu giderme üzerinden bir eylem plan çıkarılmasına ihtiyaç var. Binlerce üniversite mezunu genç kadının atamalarının yapılması üzerinden bir eylem planı çıkarılmalıdır. Kadınları evlere hapsetmek üzerinden hayata geçirilmek istenen bu planların hepsini boşa düşürecek olan da kadın mücadelemizdir. Merkezine kadınların eşitliğini ve özgürlüğünü, insan haklarını almayan bir bakanlıktan kadınların hiçbir beklentisi yoktur. Hakkımız olanın gasp edilmesine asla ama asla izin vermeyeceğiz.

Diyanet nefret suçlarını körüklemekten vazgeçsin
 
Yine bir eylem planı da bu ülkede çocuk istismarlarına, kadına yönelik şiddet ve katliamlara ses çıkarmayan ve her defasında kadınları hedef alan Diyanet’ten geldi. 4 yıllık stratejik planını açıklayan Diyanet, 2 milyon TL’yi nefret suçlarını örgütlemeye ayırmış. Doğru duydunuz. Yine iktidarın makul ailesini koruma bahanesiyle, güçlendirme adına farklı cinsel kimlikleri, LGBTİ+ bireyleri hedef almak için bütçe ayırmışlar. Cinsiyetçi, kutuplaştırıcı, emeği sömüren, halkı ve kadınları yoksullaştıran, yönetim ilişkileriyle toplumu yozlaştıran, özel savaş politikaların sorumlusu bu iktidar değilmiş gibi; 22 yıldır bu ülkeyi yönetirken kadınları ve gençleri bedenen, ruhsal ve siyasal açıdan sömüren bu iktidar değilmiş gibi Diyanet nefret fetvası vermeye devam ediyor. İyi bilinsin ki biz kadınlar bu ülkede nefret suçlarını körükleyen tüm politikalarla mücadele etmekten vazgeçmeyeceğiz. Yaşam hakkına yönelik gerçekleştirilen bu saldırıyı asla kabul etmeyeceğiz. Diyanet nefret suçlarını körükleyeceğine, düşman hukukuyla kadınları hedef almaktan ve nefret suçu fetvası vermekten vazgeçsin. Halkın ekmeğini, çocukların, kadınların ve gençlerin yaşam hakkını ve geleceğini çalarak yaptığı lüks harcamaların hesabını versin öncelikle.
 
27 Mayıs’ta İstanbul Bakırköy Adliyesinde H.Z.’nin davasında olacağız
 
Kadına yönelik şiddet ve katliamlara dur demek için ben buradan bir çağrıda da bulunmak istiyorum. İstanbul Yedikule Göğüs Hastalıkları Hastanesinde görevli asistan Doktor S.E. 11 Mart 2023’te nöbetçi hemşire H.Z.’ye cinsel saldırıda bulunduğu iddiasıyla gözaltına alınmış, ancak serbest bırakılmıştı. Davanın karar duruşması da 27 Mayıs'ta görülecek. Bizler DEM Parti Kadın Meclisi olarak davayı takip edeceğiz. Tüm kadınlara çağrımızdır; gelin hep birlikte bu davanın takipçisi olalım, bu suçu işleyen failin hak ettiği cezayı alması için mücadeleyi ve dayanışmamızı büyütelim. Ben bu davanın özelinde şu iki noktayı vurgulamak istiyorum. Şayet bugün Çalışma Bakanlığı tarafından İLO 190 imzalanmış olsaydı, çalışma alanlarında toplumsal cinsiyete dayalı şiddet bu kadar derinleşmeyecekti. Bu vesileyle ilgili bakanlığa soruyoruz: İLO 190’nı neden imzalamıyorsunuz? Yaşanan bu şiddet olaylarının artması, bunun acilen imzalanıp hayata geçirilmesini gerektirmiyor mu? Nerede tedbiriniz, nerede samimiyetiniz? Yine son olarak sağlık emekçisi bir kadın cinsel saldırıya uğrarken, bu ülkenin Sağlık Bakanlığı neden davaya müdahil olmak için çaba sarf etmiyor, neyi bekliyor? Varsa bir çabanız bilelim.
 
Kadınlar kazanılmış haklarından vazgeçmeyecek
 
Hepinizin bildiği gibi kamuoyunda da sıcaklığını koruyan bir diğer konu Adalet Bakanlığı tarafından hazırlanan 9. Yargı Paketi. Yargı paketinin taslağının, Kurban Bayramından sonra Meclis’e geleceği kamuoyuna yansıyan bilgiler arasında. Taslak geldiğinde elbette ki en büyük muhalefeti yine biz kadınlar yapacağız. Ancak öncesinde birkaç uyarıda bulunmak istiyorum. Öncelikle Medeni Kanun gibi önemli bir meseleyi torba bir yasayla sunmak başlı başına bir sorundur. Kadınlarla, kadın örgütleriyle tartışmadan ve ortaklaşmadan kadınlar adına yapılan her yasal düzenleme, yasal değişiklik eksiktir, yanlıştır. 9. Yargı Paketinin taslağına dair kamuoyuna yansıyan birkaç bilgiyi sizlerle paylaşmak istiyorum. Bildiğiniz gibi Anayasa Mahkemesi kadınların evlendikten sonra erkeklerin soyadını almasını eşitliğe aykırı bularak iptal etmişti. Ancak 9. Yargı Paketinin taslağında bunun kabul edilmeyeceği, kadınların evlendikten sonra kendi soyadıyla birlikte evlendiği kişinin soyadını almasının zorunlu olduğu belirtiliyor. Bunun teknik aykırılıkları var. Ancak zihniyet olarak kadını aile dışında bir varlık olarak görmediğinizin kanıtı ve dayatmasıdır da. Biz kadınlar varız ve erkeğe göre tanımlanmak zorunda değiliz.

Kadınlar adına karar verme yetkisi kimsenin haddi değildir

Yine aynı taslakta 6284 Sayılı Yasanın en temel işlevlerinden biri olan önleyici ve koruyucu tedbir kararına uymama yaptırımının yolu uzatılmak istenmektedir. Yetkilileri uyarıyoruz. Kamuoyuna yansıyan bu bilgiler doğruysa, bu taslak asla Meclis’e sunulmamalıdır. Anlaşılacağı üzere şimdiye kadar gelen yargı paketlerinin tamamı gibi, bundan sonra gelecek olanlar da yine kendi otoritelerini güçlendirmeye dönüktür. Uyarıyoruz; kadınlar adına karar verme yetkisi kimsenin haddi değildir, esas olan kadınların kararıdır. Aile reisliğini güçlendirecek, 6284 Sayılı Yasaya yönelik her saldırı kadınların bariyerine çarpacaktır. Bu böyle bilinsin. Böyle bir tasarıyı aklından geçirenler, bunu Meclis’e sunmayı planlayanlar iyi bilsinler ki kadınlar kazanılmış haklarından asla vazgeçmeyecek.

Hilvan ve Peri kadınlarındır, gençlerindir
 
Kadın özgürlük mücadelemize olan inançla, 31 Mart seçimlerinde bir kez daha kadın iradesi kazandı. Erkek egemen iktidara, kayyım rejimine karşı kadınlar “eş başkanlık ve eşit temsiliyet mor çizgimizdir” diyerek ısrarını yineledi. Bu iradeye saygı duymayanlar Hilvan ve Peri seçimlerini usulsüzlüklerle iptal ettiler. 2 Haziran’da her iki ilçemizde de bir kez daha kadın iradesi kendini gösterecektir. Bizler DEM Parti Kadın Meclisi olarak Hilvan’da ve Peri’de günlerdir 2 Haziran seçimlerine hazırlanıyoruz. Çalışmalarımızı ilk günkü inanç ve kararlığımızla sürdürüyoruz. Sözlerimi bitirmeden önce Hilvan ve Peri’de yaşayan kadınlara seslenmek istiyorum: Sevgili kadınlar başardık, yine başaracağız. Hilvan ve Peri kadınlarındır, gençlerindir. Bu inanç ve kararlılıkla çalışma ve irademize sahip çıkma zamanıdır. Kendimizi de kentimizi de yönetmemizin vaktidir. 2 Haziran’da bir kez daha Hilvan’da ve Peri’de kadınlar kazanacaktır, eş başkanlık ve eşit temsiliyet ilkemiz kazanacaktır. Bu inanç ve kararlılıkla hepinizi selamlıyorum. Yaşasın Kadın Dayanışması! Jin Jiyan Azadi!

22 Mayıs 2024