Eş Genel Başkanımız Tülay Hatimoğulları, İlerici İttifak (Progressive Alliance) Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Çalışma Grubu'nun 29-30 Haziran tarihlerinde İstanbul'da gerçekleştirdiği çalıştaya katıldı. Çalıştayın kapanış konuşmasını yapan Hatimoğulları, şunları söyledi;
Artan savaşlar kadınların daha çok katledilmesine neden oluyor
Bugün İstanbul’da yan yana gelmemiz, İlerici İttifak'ın toplumsal cinsiyet eşitliği üzerinde toplantısını gerçekleştirmesi eminim verimli bir sonuç elde etmiştir. Toplumsal cinsiyet eşitliği için önümüzdeki dönemlerde neler yapılabileceği, ülkeler arası kadın hareketinin dayanışmasının bu konularda neler yapabileceği konusunda eminim çok değerli tartışmalar yürüttünüz. Bu konuda da ben hepinize başarılar diliyorum. Tabi sadece bölge bağlamında değil, dünya ölçeğinde artık çok kutuplu bir dünyadan bahsetmek mümkündür. Dolayısıyla bu çok kutuplu dünyada savaşların ve çatışmaların dünya ölçeğinde artmasının aynı zamanda sağcı, ırkçı, erkek egemen sistemlerin daha fazla gelişmesine ve kadınların bu konuda daha fazla bedel ödemesine neden olduğu, kadınların daha fazla katlediliği, daha çok tacize ve tecavüze uğradığı, daha çok şiddete maruz kaldığı bir dönemden geçtiğimiz küresel ölçekte çok açık.
3'üncü dünya savaşı olasılığına karşı barış konusundaki ısrarımızı güncel tutmalıyız
Savaşlar ne yazık ki Kafkasya'yı sarmış durumda. Bir yandan Rusya-Ukrayna savaşı, bir yandan İsrail-Filistin çatışması ve savaşı, öte yandan Suriye’de Rojava’da Kürt halkına dönük baskılar devam ediyor. Aynı zamanda şu anda Kızıldeniz’de savaş gemileri namlularını bölge halklarına çevirmiş durumda. Bölgede devam eden oradan Kafkasya'ya yayılan bir savaş atmosferi var. Ama bu küresel ölçekteki savaş ve çatışmaların bütün ülkeleri ilgilendirdiği bir dönemi yaşamaktayız. Bu dönemde olası bir 3’üncü dünya savaşından bahsediliyor ve 3’üncü dünya savaşı önceki dünya savaşlarına benzemeyecek. O dönem 50 milyon insanın yaşamını kaybettiği 2. Dünya Savaşı'ndan sonra şimdi günümüzün teknolojisiyle gerçekleşecek bir savaşta dünya nükleer tehditle karşı karşıya, yok olmakla karşı karşıya. İnsanlık yok olmakla karşı karşıya. Dolayısıyla bu anlamıyla kadın hareketi başta olmak üzere, ekoloji hareketleri başta olmak üzere barış konusundaki ısrarımızı sürekli güncel tutmamız ve mücadele etmemiz gereken bir dönemden geçiyoruz.
Sağcılığın gelişmiş olması kadınların sömürülme biçiminini katmerli hale getirmekte
Militarizm yaşamımızın her yerinde, bu şiddet yaşamımızın her yerinde. Yanıbaşımızdaki coğrafyalara baktığımızda her yer şiddet sarmalı içindeyken kadınlara yönelik sistematik taciz ve tecavüzün, kadınlara yönelik sistematik şiddetin yaşamın her alanını sardığını görüyoruz. Sağcılığın ve ırkçılığın dünya ölçeğinde gelişmiş olması biz kadınların 5 bin yıllık ezilme ve sömürülme biçimini daha da katmerli hale getirmektedir. Sevgili Şirin Tekeli şunu söylemiştir, “Faşist dönem herhangi bir tarihi dönemden çok daha fazla kurban almıştır bizden”. Bu otoriterleşmenin arttığı dönemde kadın katliamlarının, kadına yönelik şiddetin çok daha fazla arttığını görüyoruz.
Kadınlar çok güçlü bir direniş sergilemeye devam ediyor
Türkiye'den sadece küçük bir örnek vermek isterim. Geçtiğimiz hafta 7 kadın katledildi, erkekler tarafından katledildi. Kadınlar bu şekilde ne yazık ki şiddete maruz kalıyor. Kadına yönelik şiddetle ilgili elbette her ülkenin çok farklı deneyimleri var. Ama bir ortak paydası vardır ki kadın mutsuz, kadın şiddet görüyor, kadınlar katlediliyor. Mesela Hindistan’da kadınlara yönelik toplu tecavüzleri, Afganistan'da kadınların yaşadıklarını, Nijerya’da Boko Haram gibi örgütlerin kadın ve kız çocukları üzerinde estirdikleri terörü, İran’da kadına yönelik baskıları sizler çok iyi takip ettiniz. Bütün dünyaya mal olan Jîna Mahsa Amina’nın gösterdiği direnişin, Kürt kadınlarının Jin Jiyan Azadî direnişinin sadece İran’da değil bütün dünyada yankılandığını biliyoruz. Bu da her birimizin direniş örneğinin göstergesidir. IŞİD ve siyasal İslam bölgeye çok büyük zararlar veriyor ne yazık ki. Özellikle IŞİD ve benzeri örgütlerin özetlersek siyasal İslamın bölgeye etkilerine baktığımızda kadına dönük şiddetin katmerlenerek buralarda arttığını çok iyi görüyoruz. Kadınlar buna karşı çok güçlü direniş sergiledi, sergilemeye devam ediyor.
Türkiye'de siyasal islamın etkisiyle kadına yönelik şiddet arttı
Türkiye’deki siyasal İslamın etkilerinden kısaca bahsetmek istiyorum. IŞİD bütün dünyada kadına yönelik şiddeti arttırmak ve kadınsız bir sistemi ve düzeni kurmak, halksız ve kendi şiddetleriyle bir düzen kurmak istedi, ne yazık ki bunun birçok ülkeye negatif yansımalarını gördük. Türkiye'de siyasal İslamın etkisiyle kadına yönelik şiddetin katmerlendiğini, kadına dönük sömürünün derinleştiğini görüyoruz. Kadını adeta bir doğum makinası olarak görmek istiyorlar, eve hapsetmek istiyorlar. Kamusal alandan kadınları koparmak istiyorlar. Birçok ülkede benzer örnekleri yaşamakla beraber kendi ülke deneyimlerimiz de bunun en açık göstergelerindendir.
Kadınların yasal kazanımlarını ortadan kaldırmayı hedefleyen bir paket çıkarılmak isteniyor
Eminim sunum yapan Türkiyeli ve Kürdistanlı arkadaşlarımız bahsetmiştir, ben kısaca Türkiye’deki kadın hareketinin en önemli gündemlerinden birkaç başlığı sizlerle paylaşmak istiyorum. Kadına yönelik şiddet ve kadın katliamları kadın hareketlerimizin, Türkiyeli ve Kürt kadın hareketinin en önemli gündemlerindendir. Şimdi bir yargı paketi görüşülüyor parlamentoda. Kadına yönelik şiddetle mücadele konusunda kadınların yasal bütün kazanımlarını ortadan kaldırmayı hedefleyen bir paket iktidar tarafından çıkarılmak isteniyor. Soyadını kullanma kanununu kaldırmak istiyorlar. Bunun gibi bir konuda kadın hareketleri olarak çalışma içindeyiz. Yine bölgemizi ilgilendiren sorunlar var. Kürt sorununun sadece Türkiye için değil Türkiye, Suriye, İran ve Irak için barışçıl ve demokratik yöntemlerle çözülmemiş olmasından kaynaklı savaş ve çatışmalar derileşiyor, bundan dolayı Türkiye ve Kürt kadın hareketinin en temel gündemi bölgede barış politikasının tesis edilmesidir. Bununla ilgili yoğun çalışmalar içerisindeyiz.
Dünyada kadınlar hiçbir şeye sessiz kalmıyor, mücadelelerini sürdürüyor
Biz biliyoruz ki dünya ölçeğinde kadına yönelik şiddete karşı, bizlere dönük artan taciz ve tecavüzlere karşı biz bütün dünyada en fazla direnen kadın hareketiyiz. Bölgede ve dünyada böyledir. Dünya ölçeğinde de takip edebildiğimiz kadarıyla öyle olduğunu görüyoruz. Şili’de tecavüzlere karşı yükselen ve bütün dünyada kadına yönelik şiddete karşı bir eylem biçimine dönüşen çok önemli bir performans çalışması olmuştu. Bir eyleme ve bir tutuma dönüşmüştü. "Yolumuza çıkan tecavüzcü sensin." Bu ses Şili’den yükseldi ama bütün dünyada yankılandı. Bizler de geçen dönemde parlamentodaki kadın milletvekilleri olarak bu eylemi Mecliste de gerçekleştirdik. Sadece alanlarda, meydanlarda değil. Yine aynı şekilde biraz önce bahsettim, Jîna Mahsa'nın bölgede feodal sistemin, dinin siyasete etkisinin ürünü olarak kadınlar üzerindeki en güçlü direnişi Jin Jiyan Azadî sloganıyla bütünleştiğini görüyoruz. Bu demek oluyor ki dünyada kadınlar hiçbir şeye sessiz kalmadı ve kalmıyor ve mücadelelerini sürdürüyor.
Savaşların bitirilmesi, adil bir ekonomik programın bütün dünya ölçeğinde yaşama geçirilebilmesi sağlanmalıdır
Değerli kadın arkadaşımız, tabi ki biz kadına yönelik şiddetten bahsederken, kadın katliamlarından bahsederken, kadınlara yönelik en büyük şiddetin yaşanan yoksulluk olduğunun da altını çizmemiz gerekiyor. Dünya ölçeğine yaşanan ekonomik krizin, küresel ölçekte sermayenin yaşadığı krizin elbette faturasını milyarlarca insan ödemektedir. Birkaç bin insanın, bir küçük zümrenin kar elde etmesinin karşılığında milyarlarca insan açlık ve yoksullukla karşı karşıya. Ve dünyada sermayenin neredeyse tamamına erkekler sahip. Dünya ölçeğinde kadınların sahip olduğu sermaye payı yüzde 1’in altındadır. Yüzde 99 kusuruna erkekler sahiptir. Savaşlara da onlar karar veriyor ve sermaye düzeninin nasıl bir sömürü ağı içinde olacağının kararını da yine erkekler veriyor. Fakat yoksulluğun en ağır bedelini kadınlar ödüyor. Bir yandan savaş ve çatışmalar, bir yandan yoksulluk. Ve kadınların ödediği en önemli bedellerden biri de göç yollarını tutmalarıdır. Ki dünya ölçeğinde şu anda son dönemlerde çok yoğun bir göç hareketi var. Özellikle dünyanın doğusundan batısına doğru yoğun bir göç hareketi var. Göçün durdurulmasının en önemli formülü şudur ki biz bu mesajı her fırsatta bütün dünyaya vermeye çalışıyoruz; savaşların ve çatışmaların bitirilmesi, adil bir ekonomik programın bütün dünya ölçeğinde yaşama geçirilebilmesini sağlamaktır. Aksi takdirde ne savaşların ne de göçlerin önüne geçmek mümkün değildir.
Toplumsal cinsiyet eşitliği sağlanana dek mücadelemizi her alanda sürdürmeye devam edeceğiz
Biz aynı zamanda mücadelemizi kadın yoksulluğuna karşı mücadele olarak da formüle ediyoruz, etmeliyiz de. Değerli arkadaşlar bizler DEM Parti olarak dünyada ve Türkiye’de erkeklik sözleşmesi etrafında ortaklaşılarak sömürülen kadınların emeğinin görünür kılınması için mücadele etmeyi, kadın bedeni üzerinden kurulmak istenen tahakkümlere başkaldırmayı ve farklı kimliklere yönelik tekçi rejimin baskılarına karşı sesimizi yükseltmek için politika yapmayı kendine görev edinen ve sorumluluklar ortaya çıkaran bir partiyiz. Bu görev ve sorumlulukları siz değerli dostlarımızla beraber paylaşmak, görüşmek, onları daha ileri bir seviyeye taşımak istiyoruz. Şu anda bu toplantının da buna hizmet edeceğine yürekten inanıyoruz. Bu mücadelenin en önemli ayağı elbette toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlamak, ekonomik, toplumsal, siyasal, kültürel, sosyal, ekonomik alanda erkek egemen sistem nedeniyle geri plana itilen kadınların yaşadığı eşitsizliğe karşı fiili ve gerçek bir eşitliğin sağlanması hepimizin önünde duran en önemli görevdir. Bizler toplumsal cinsiyet eşitliği sağlanana dek mücadelemizi her alanda ve her yerde, hem ulusal hem de uluslararası ölçekte sürdürmeye devam edeceğiz.
Eş başkanlık sisteminin bütün dünyaya yayılması için önemli çabalar içindeyiz
Zaten biz DEM Parti olarak eş başkanlık ve eşit temsiliyet sisteminin siyasette sirayet etmesi, varlık göstermesi için mücadele ediyoruz ve bunu da biraz önce bahsini ettiğimiz bu hedeflere ulaşmak için atılmış bir adım olarak görüyoruz, eminim bizim bu deneyimimizi sizler de yakinen takip ediyorsunuz. Bu adım çok önemli bir adım. Böyle bir deneyim zaten Türkiye'de ve bölgede ilktir. Alman Yeşiller'i bu anlamıyla çok önemli bir deneyime sahip. Biz de bu deneyimin bütün Türkiye'ye yayılması konusunda Ortadoğu’ya, Afrika’ya, dünyanın her yerine ve her alana yayılması hususunda önemli çabalar içerisindeyiz. Eş başkanlık ve eşit temsiliyet, kadına yönelik siyasette pozitif ayrımcılık bunlar çok önemli kazanımlardır. Ve kolay elde etmedik, o kadar zor elde edildi ki, ben burada sizlerin huzurunda Kürt kadınlarına ve Türkiye kadın hareketine çok teşekkür ediyorum. Ben bir Arap kadın olarak ayrıca teşekkürlerimi sunmak istiyorum. DEM Parti’de, büyük bir onurla farklı halkların temsilinin olduğu bir partide bir arada olduğumuz bir çalışma içindeyiz. Özellikle bir Arap kadın olarak da Kürt kadınlarının bölgeye ve dünya kadın tarihine kazandırmış oldukları bu önemli adım için kendilerine ayrıca teşekkürlerimi sunmak istiyorum.
Kobanî’den tutuklu bulunan herkesin serbest bırakılması gerekiyor
İzniniz olursa partimizin birkaç gündeminden bahsetmek istiyorum. DEM Parti olmadan önce adımız HDP idi. Sürekli hakkımızda kapatma davası açıldığı için bizler isim değiştirerek yolumuza devam ediyoruz. Büyük bir onurla söylemek istiyorum ki bütün baskılara rağmen bizler geri adım atmıyoruz. Çok ciddi baskı görüyoruz. Bizlere dönük gözaltılar ve tutuklamalar çok fazla. Özellikle Kürt kadınlarına yönelik baskılar çok fazla. Onlarla dayanışma içinde olan sol sosyalist kadınlara dönük baskılar çok fazla. Yine bildiğiniz üzere Kobanî kumpas davasıyla ilgili karar açıklandı ve bu kararlarda içinde eş başkanlığımızı yapmış olan Figen Yüksekdağ ve Selahattin Demirtaş'ın olduğu çok sayıda arkadaşımıza 400 küsür sene hapis cezası verildi. Bu davanın AİHM tarafından takip edildiğini ve AİHM kararlarının olduğunu biliyoruz. Burada yine sizlerin huzurunda kamuoyuna şu çağrıyı bir kez daha yapmak istiyoruz. İktidar ve yetkililere şu çağrıyı yapmak istiyoruz. AİHS'e taraf olan bir ülke olarak Türkiye’nin AİHM kararlarını uygulaması gerekiyor. Ve Kobanî’den tutuklu bulunan herkesin serbest bırakılması gerekiyor.
Egemenlere karşı en güçlü mücadeleyi dayanışmayla verebileceğimize inanıyoruz
Aynı şekilde bu dönem üçüncü kez Hakkari'ye kayyım atanmıştır. Seçimlerde açık ara farkla kazanılan Hakkari Belediyesi'ne daha önce kayyım atamalarına rağmen bu seçimde yine halk tercihini bizim partimizden yana yaptı. Ama iktidar yine kayyım politikasını devreye soktu. Ve Eş Başkanımız Mehmet Sıddık Akış’ı tutukladı. Ve belediyeye şu anda kayyım atanmış durumda. Vali şu anda kayyım olaran atanmış durumda. Yani seçilmiş değil atanmış yönetiyor Hakkari’'yi. Bu konuda da tabi ki gerekli adımların atılması için gerek Türkiye içinde gerekse uluslararası ölçekte bizlerin çalışmaları sürüyor. Ben sizlere de bu konuyla ilgili göstermiş olduğunuz dayanışmadan dolayı çok teşekkür ediyorum. Bizimle iletişim kuran tüm dünya ülkelerinden bir çok kesimin bu anlamıyla çok güçlü desteğini ve dayanışmasını gördük. Bu desteğinizi ve dayanışmanızı bizden esirgemeyin lütfen.
Kadınların birbirini kucaklaması gereken bir dönemden geçtiğimiz aşikar
Hepimiz karşılıklı birbirimizin sesi soluğu olmalıyız, dayanışma içinde olmalıyız. Egemenlere karşı en güçlü mücadeleyi bu şekilde verebileceğimize inanıyoruz. Küresel saldırılar çok. Ezilen ve sömürülenlere karşı sermayenin, erkek egemen sistemin patriyarkal saldırıları çok fazla. Bu saldırıları boşa düşürmek için sınırları aşan kadınlar olarak birbirimizi kucaklamamamız, sınır tanımadan birbirimizi kucaklamamız gereken bir dönemden geçtiğimiz aşikar. Bu toplantının böyle güçlü ve manevi bir anlamı da var. Siyasal anlamı olduğu kadar kadınların somut kazanımlarını destekleyecek olan güçlü ve manevi bir anlamı var. Bu nedenle bu çalışmayı ve organizasyonu yürüten kadınlara ayrı ayrı teşekkür ediyoruz.
İstanbul Sözleşmesi'ne dönülmesi için yoğun çaba içindeyiz
Çok önemli bir iş yapıyoruz, bunu daha ileriye taşımanın hep birlikte bizlerin vereceği emekle, ortak mücadele ile mümkün olduğunu biliyoruz. 21. yüzyılda kadın bedeni bir ganimet aracı olarak görülüyor. 21. yüzyılda Êzidî kadınların örneğinde gördüğümüz gibi kadınların köle olarak alınıp satılabildiği bir dönemi yaşamaktayız. Bu bizlere çok acı vermektedir. Bizler toplumsal cinsiyet eşitsizliğine karşı, kimi ülkelerde elbette eşitsizliğin şekli farklılık arz etse de en nihayetinde bir ortak paydası var; o da erkek egemen sistemdir ve kadınların sınır tanımadan buna karşı mücadele etmesi ortak paydamızdır. Bu anlamıyla İstanbul Sözleşmesi çok önemliydi. Biliyorsunuz bu sözleşmeye Türkiye ev sahipliği yaptı ancak şu anda bu sözleşmeden geri çekilmiş durumda. Kadın hareketi olarak bu sözleşmeye geri dönülmesi için yoğun çaba içerisindeyiz. Ben taraf olan ülkeler açısından özellikle söylüyorum, İstanbul Sözleşmesine dönülmesi ve uygulanması çok önemli. CEDAW gibi önemli uluslararası sözleşmelerin yaşam bulması için hep birlikte daha güçlü bir mücadeleye ihtiyacımız var. Bu konuda eminim hep birlikte çok yoğun emek harcayarak mücadelemizi çok daha ileri taşıyacak ve çok daha güçlü sonuçları hep birlikte elde edeceğiz. Sorun çok ama moralimiz yüksek. Kadınların zaten hiçbir zaman bitmeyen moral ve motivasyonu bizleri bugüne kadar getirdi. Ben sözlerimi sevgili Neval El Saadavi'nin sözüyle tamamlamak istiyorum. O geleceğimizin karartılması için bize yönelmiş baskılara karşı hep şunu savunmuştur. "Gelecek istediğim renklerle boyamak üzere hala benim". Evet gelecek her şeye rağmen, her şeye rağmen biz kadınların elinde. Biz kendi geleceğimizi istediğimiz renklerle, özgürlüğün ve eşitliğin renkleriyle boyamak üzere yolumuza devam ediyoruz. Yolumuz açık olsun.
30 Haziran 2024