Hatimoğulları: 50+1, 40+1’e de inse bizim için erkek+erkek demektir

Eş Genel Başkanımız Tülay Hatimoğulları, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Uluslararası Mücadele ve Dayanışma Günü vesilesiyle düzenlenen Parlamento Kadın Grubu Toplantısında konuştu. Hatimoğulları, şunları söyledi: 

Sel felaketinde Amed ve Batman’da yitirdiğimiz canları anıyorum

Sevgili kadınlar, sevgili kız kardeşlerimiz, hepiniz Grup Toplantımıza hoş geldiniz. Bu hafta yaşadığımız ağır sel felaketinde Amed’de, Batman’da yitirdiğimiz canları buradan anıyorum. Ailelerine başsağlığı dileklerimi iletiyorum, yaralılara acil şifalar diliyorum. Zonguldak’ta 12 kişilik mürettebattan halen haber alınamıyor. Umarım ki onlardan da güzel haberler alırız. Ne yazık ki yaşadığımız her afette ağır bedeller ödüyoruz hep beraber. 

Mirabal Kardeşlerin mirasını daha da büyüterek ileriye taşıyacağız 

Bugün 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Uluslararası Mücadele Günü, dolayısıyla bugün grubumuzu sadece siz değerli kadınlarla birlikte yapıyoruz. 25 Kasım 1960’da Mirabal Kardeşler, Dominik Cumhuriyetinde Trujillo diktatörlüğüne karşı özgürlük, eşitlik ve adalet mücadelesi verdikleri için işkence edilerek katledildiler. Mirabal Kardeşleri saygı ile anıyorum. Onların miraslarını bıraktıkları yerden devralarak, daha da büyüterek ileriye taşıyacağız. Mirabal Kardeşler ve yoldaşları Dominik Cumhuriyetinde diktatörlüğe karşı verdikleri mücadele ile ülke çapında bir kelebek etkisi yarattılar. Hepimiz biliriz ki kelebeklerin ömrü kısadır ama kelebekler kanat çırptıklarında doğada birçok canlıyı harekete geçirirler. İşte yarattıkları kelebek etkisine bu faşist diktatörlük tahammül etmedi ve onları işkence ederek katletti. 

Mücadelede yitirdiğimiz kadınların bayraklarını asla yerde bırakmayacağız

Erkek-devlet şiddetine karşı evde, sokakta, alanlarda, meydanlarda, fabrikalarda, tarım arazilerinde, işyerlerinde, zindanlarda direnen kadınlar gibi. “Jin, jiyan, azadî” şiarını evrenselleştiren Jîna Mahsa Amînî gibi, Deniz Poyraz gibi. Filistin’den Rojava’ya, Afganistan’dan Amerika’ya, Arjantin’den Şili’ye ve İran’a kadar erkek egemenliğine boyun eğmeyen, isyanlarını haykıran kadınlar gibi. Biat etmeyen, inat eden kadınlar gibi. Selam olsun mücadelede yitirdiğimiz bütün kız kardeşlerimize! Selam olsun yoldaşlarımıza! Onları saygıyla anıyoruz, bayraklarını asla yerde bırakmayacağız.  

“Jin, jiyan, azadî” şiarımızı dilimizden düşürmedik, düşürmeyeceğiz

Bizler bir 25 Kasım’ı daha ne yazık ki savaşların gölgesinde ve erkek devlet şiddetinin kadınlar üzerinde kurduğu tahakkümün her türlü şiddetine maruz kalarak geçiriyoruz. 21 yıllık AKP iktidarı 21’inci yüzyılda bizleri evlerimize hapsetmek istiyor. Sadece son 2,5 yılda 1079 kadın erkekler tarafından katledildi. Her gün en az bir kadın katlediliyor. Kadın cinayetlerinde kaybettiklerimiz yaşamlarını tesadüfen kaybetmiyor. Onlar erkek egemen anlayışın sonucu katlediliyor, bu iktidarın düşman siyasetinden dolayı katlediliyor, cezasızlık siyasetinden dolayı katlediliyor. Kadınlar “Benim can güvenliğim yok; eşim, kardeşim, abim, sevdiğim insan ya da hiç tanımadığım bir erkek tehdit ediyor, koruma verin” diyor ama devlet koruma vermiyor. Devlet korumadığı için kadınlar katlediliyor. Erkek yargı kadın katillerine haksız tahrik indirimi uyguladığı için, kadınları katleden erkekler elini kolunu sallayarak 3-5 sene sonra dışarı çıktığı için kadınlar her gün katledilmeye devam ediyor. AKP iktidarı ortaklarıyla beraber farklı cinsel yönelimlere sahip insanları nefret suçlarının hedefi haline getirdiği için onlar katlediliyor. “Kadın yaşam özgürlük” şiarımızı dilimizden düşürmedik. Bizler yaşam hakkımız için mücadelemizden bir an bile geri durmadık. Buradan bir kere daha haykırıyoruz: Kadın Yaşam Özgürlük, Jin Jiyan Azadî, Mara Haye Hirriye ve bu mücadele başarıya ulaşana dek bu sloganlar sokaklarda yankılanmaya devam edecek.

Pişmeyen yemeğin hesabını bizden değil sistemden soracaksınız

Grup toplantımızı yaparken bütçe görüşmeleri komisyonda devam ediyor. Kadınlar bu ülkede ve dünya ölçeğinde gittikçe yoksullaşıyor. Dünya sermayesinin sadece yüzde 1’ine kadınlar sahip. Sermayenin yüzde 99’unu erkekler yönetiyor. Kadınların yoksulluğuna merdiven altı işçilik, evde parça güvencesiz ve düşük ücretle çalışmak ekleniyor. Evde pişmeyen yemeğin hesabı bizden soruluyor. Oysa pişmeyen yemeğin hesabını sistemden soracaksınız. Çocuğumuzun yatağa aç girmesinin nedeni de bizden soruluyor. Oysa bunun nedeni bu sistem ve ekonomiyi yöneten iktidarın kendisidir. 

Kadın Bakanlığı kuracağız ve bütçesini ayrı görüşeceğiz

Pandemi ile birlikte iş yükümüz daha da ağırlaştı. Evde yaşlı ve hasta bakımı tamamen bizim üzerimize kalmış durumda. Depremde çadırlarda ve konteynerlerde hayatı inşa etmek ve kurmak yine biz kadınlara kaldı. Bakın geçen bir video yayınlandı. Kadınlar bu yağan yağmurda terlikle dolaşıyor. Devlet, depremzede kadınlara bir ayakkabı bile vermedi. Bir ayakkabı verecek gücü olmayan bu devlet depremin rantını kapmaya çalışıyor. Hayatın gerçekleri böyle iken Meclis’teki bütçede kadının adı yok, çocuğun adı yok. Bu bütçede farklı cinsel yönetimlere sahip insanlar yok, engelliler yok, engelli kadınlarsa hiç yok. Deprem formalite icabı var. Bu bütçe toplumsal cinsiyete ve insana duyarlı olmayan bir bütçe. Bu bütçede ne var? Bu bütçede sermaye var, yandaşa kaynak var, yolsuzluklara kapı aralamak var. Var da var. Biz bütçemizi kendi ellerimizle yapacağız. Komisyon aşamasında her bakanlığın bütçesi ayrı ayrı görüşülüyor ya işte sevgili kadınlar, biz HEDEP’li kadınlar olarak Kadın Bakanlığı kuracağız ve bu bakanlığın bütçesi ayrı görüşülecek.

Bütçeden hakkımızı olanı söke söke alacağız

Kadınların görünen ve görünmeyen ev emeğinin sömürüsüne son vermek için mücadele ediyoruz. Bunun için erkek egemen sistemin kapitalizmle ortaklığına son vereceğiz. Eşit işe eşit ücret mücadelemizi sürdüreceğiz ve bunu başaracağız. Kreş ve yaşlı bakım evlerini kuracağız. Kadın istihdamını sağlayacak kooperatiflerin önünü açacağız. Kış koşullarında depremzedelerin yaşadıkları sorunları çözüme kavuşturana dek bu sorunları dile getirmekten, gündem yapmaktan hiç geri durmayacağız. Bütçeden hakkımız olanı söke söke alacağız.

Kadın-erkek eşitliği fıtrata değil onların karanlık zihniyetine aykırı

Bu iktidar kadınlara o kadar kötü davrandı ki, o kadar büyük kötülükler yaptı ki saymakla bitmez. İstanbul Sözleşmesinden bir gece ansızın vazgeçtiler. Şimdi de ortaklarıyla beraber 6284 Sayılı Kanuna göz dikmişler, nafaka hakkımıza göz dikmişler. Bununla mı yetiniyorlar? Hayır, biz kadınları tamamen eve hapsetmek istiyorlar. Kamusal alandan, işten, okuldan, her yerden alıp bizi evlerin içine hapsetmek istiyorlar. “Elinizin hamuruyla erkek işine karışmayın” diyorlar. Mantıkları tamamen bu. Biz de onlara diyoruz ki; Ey Erdoğanlar, ey Erdoğancıklar, ey kendini siyasetin merkezinde sananlar, ey “kadın-erkek eşitliği fıtrata aykırı” diyenler, bizler sizin köhnemiş zihniyetinizle sonuna kadar mücadele edeceğiz. Kadın-erkek eşitliği fıtrata aykırı değil. Onların karanlık zihniyetine aykırı. O karanlık zihniyetle hep beraber mücadele edeceğiz. 

Başörtümüzü ve eteğimizin boyunu siyasi malzeme olarak kullanmalarına asla izin vermeyeceğiz

Özellikle ekranları başında bizi izleyen HEDEP’e hiç oy vermemiş kadınlara seslenmek istiyorum. Bahsini ettiğim yasal değişiklikler gerçekleştiği zaman sadece biz belli bir kesimin kadınları etkilenmiyor. Herkes etkileniyor. AKP’ye ve diğer siyasi partilere oy veren kadınlar da etkileniyor. Nafaka hakkı hangi partiye mensup olunduğuna, hangi etnisiteye ait olduğuna bakılmaksızın bütün kadınların elinden alınmış oluyor. Bu iktidar son genel seçimlerden sonra düğmeye bastı ve kadınları daha çok ayrıştırmak için politika geliştiriyor. Biz kadınları başörtümüzle, kılık kıyafetimizle, eteğimizin boyuyla ayrıştırmaya çalışıyorlar. Başörtümüz, eteğimizin boyu onların siyasi malzemesi değil. Siyasi malzeme olarak kullanmalarına asla izin vermeyeceğiz. Başörtüsü mücadelesi veren kız kardeşlerimize, vakti zamanında Türkiye Kadın Hareketi ve Kürt Kadın Hareketi ortak bir dayanışma gösterdi. Biz HEDEP’li kadınlar olarak aynı yerdeyiz. Herkesin kılık kıyafetinde özgür olma hakkı vardır. Bunu hiç kimse siyasi malzeme haline getirmeye sakın ola kalkmasın. Kıyafetlerimizi, yaşam tarzlarımızı ne AKP ne HÜDA-PAR belirleyebilir! Kadınları bölmek isteyenlere karşı daha güçlü bir dayanışmayı, başı açık ya da örtülü fark etmez, bütün kadınlar olarak ortaya koyacağız. Buradan özellikle başörtülü kız kardeşlerime seslenmek istiyorum: Başımız açık ya da kapalı olabilir, eteğimiz uzun ya da kısa olabilir, önemli değil. Biz kadınlar özgürlüklerimiz için bir arada olmalıyız, dayanışmayı büyütmeliyiz, el ele vermeliyiz ve bu iktidarı alaşağı etmeliyiz. 

50+1 bizim için erkek+erkek demektir!

Bugün konuşacak çok şeyimiz var. AKP iktidarı ve diğerleri kadınların siyasetteki temsil oranını düşük tutuyorlar ve mevcut kadın milletvekillerine kürsüde doğru dürüst söz vermiyorlar. Biz defalarca o parlamento kürsüsünden ifade ettik. Kadınlar daha çok söz kullanmalı. Kadınlar siyasette daha belirleyici olmalı. Bu iktidar kadına o kadar düşman bir iktidar ki; HEDEP’li kadınların, Kürt Kadın Hareketi ve Türkiye Kadın Hareketinin el ele vererek geliştirmiş olduğu eş başkanlık ve eşit temsiliyet sistemimize göz diktiler. Koca koca adamlar “siyaseti biz yaparız, adamlar olarak yaparız” diyor ve bize müdahale ediyor. Bu hafta Erdoğan 50+1’i gündemleştirdi. Günlerdir basın sadece bunları yazıyor. Erdoğan anayasayı canı istediğinde buruşturulacak kağıt, canı istediğinde oynanacak oyuncak zannediyor. 50+1’i sen getirdin. AKP iktidarı tek adam rejiminin inşa edilmesinin öncülüğünü yaptı. Onun şahsi öncülüğü senin şahsında cisimleşti. 50+1 bizim için erkek+erkek demektir. Bu 40+1’e de inse erkek+erkek demektir. HEDEP olarak bütün siyasi partilerin doğrudan temsil hakkını savunuyoruz. Demokratik bir sisteme ihtiyacımız var. Erdoğan’ın oyları düştüğü için anayasayla oynamasına ihtiyacımız yok. Bu nedenle, bu tartışmalar içinde bu şekilde yerimizi alacağız.

Ant olsun ki en büyük kariyerimizi onların saltanatını yıkarak yapacağız 

Biraz önce izlediğiniz sinevizyonda Sevgili Gültan Kışanak ne güzel söylemiş değil mi? “Ant olsun ki biz kadınlar en büyük kariyerimizi sizin saltanatınızı yıkarak yapacağız” demişti. Buradan cezaevlerinde siyasi rehine olarak tutulan bütün kadınlara, Gültanlara, Figenlere, Sebahatlere, Aylalara, Hüdalara, Semralara ve adını sayamadığımız bütün siyasi rehine kız kardeşlerimize ve yoldaşlarımıza selam ve sevgilerimizi gönderiyorum. Ve ant olsun ki en büyük kariyerimizi onların saltanatını yıkarak yapacağız. 

Savaşların bitmek bilmediği çok acılı bir coğrafyada yaşıyoruz. Kürtlerin özgürlük mücadelesi 40 yıldır devam ediyor. Kürt halkı çözüm dedikçe bu iktidar ne yazık ki savaş dedi, çatışma dedi, tecrit ve asimilasyon dedi. İsrail de Filistin halkına aynısını yapıyor, fark eden hiçbir şey yok. Savaş yıkıcıdır, acıdır, kandır, gözyaşıdır. Bunu en iyi biz kadınlar biliriz. Çünkü bunun bedelini en fazla biz kadınlar ödüyoruz. Ankara'nın göbeğinde, kaçırılan Êzidî kız çocuklarının nasıl satıldıklarına hep birlikte tanıklık etmedik mi? Göç eden kadınlar, çocuklar, çektikleri acılar… Sınırların tellerinde sadece tenleri değil ruhları paramparça oluyor. Yine aynı kadınlar ve çocuklara Akdeniz'in derin suları mezar olmuyor mu? İşte savaş budur. Nusra'nın, IŞİD’in eline düşen kadınlar 21. yüzyıl köle pazarında satılıyorlar. Bunlar yetmiyor aynı zamanda fidye için de kadınları kullanıyorlar. Kürtlerin çocuklarının cenazeleri kargo ile gönderiliyor, mezarları tahrip ediliyor. 

Sınırları aşan barış mücadelesini hep birlikte örgütlemeliyiz

Bugün Uğur Kaymaz’ın ölüm yıldönümü, Uğur Kaymaz’ın da mezarı tahrip edildi. Ben burada onu saygıyla anıyorum. Bütün bunlara rağmen Kürt anaları diyor ki; acımız çok büyük ama Kürtler onurlu bir barışa kavuşana dek mücadelemiz devam edecek. Yani yaşadıkları bütün acılara rağmen analar hala barış diyor. Bu ne büyük onur, bu ne büyük mücadele azmi! Biz Türkiyeli kadınlara; Türk, Kürt, Arap, Çerkes bütün halklardan kadınlara düşen en önemli görev, Barış Annelerinin uzattığı barış elini hep birlikte tutmak, barışı haykırmak, bunun mücadelesini vermektir. Sınırları aşan barış mücadelesini hep birlikte örgütlemeliyiz. Asla vazgeçmeyeceğiz. Çatışmalara, faşist rejimlerin yaşamlarımızı cendere altına almasına müsaade etmeyeceğiz. 

Hız kesmeden seçim yarın olacakmış gibi çalışmalarımızı sürdürelim

Yerel seçimlerdeki tutumumuzu önceki toplantılarda açıklamış olduk. Bu çağrıyı yapmak istiyorum. Lütfen hız kesmeden seçim yarın olacakmış gibi hep birlikte çalışmalarımızı sürdürelim. HEDEP’ten önce geleneğini sürdürdüğümüz siyasi partiler 3 kadın temsiliyeti ile yola çıkmıştı. Şimdi ise kadınlar yüzde 50 temsil ediliyor. Kota sistemi geldi bu partiye. Kota sistemi bütün topluma model olma konusunda çok iddialı. Yerinden ve yerelden demokrasiyi esas alarak kadın özgürlükçü yerel yönetimler paradigmamızla, eşit temsiliyet ve eş başkanlık modelimizi hayata geçirdik. Kadın Daire Başkanlıkları, Kadın Müdürlükleri oluşturduk. Bu müdürlükler bünyesinde kadın eğitim ve ekonomi birimleri oluşturduk. Kadına yönelik şiddetle mücadele için merkezler oluşturduk, kadın sığınakları oluşturduk. Binlerce kadın bu merkezlerde ücretsiz verilen psikolojik danışmanlıktan ve hukuk desteğinden faydalandı. Şiddet gören kadınların kendi yaşamlarını idame ettirebilmesi için çok önemli çalışmalara imza attık. Kadın merkezlerinde meslek edindirme kursları açtık. Açtığımız kurslarda binlerce kadın meslek edindi. Kadınların üretimde yer almasını sağlamak için üretim alanları oluşturduk. Bu ürünlerin aracısız satılabilmesi için Kadın Semt Pazarları, Mor Marketler oluşturduk. İşte biz belediyeleri böyle yönettik. İşte belediyeleri yönetme böyle olmalıdır. Ama kayyımcı zihniyet, belediyelerimizin bu şekilde yönetilmesini engellemek için atanmış olan bir rejime dönüştü. Kayyım sistemi, açtığımız bu kadın kurumlarını ve oluşturduğumuz bu çözüm yöntemlerini yok etmeyi hedefledi. 

Kadın odaklı yerel yönetimlerin nasıl olacağını bir kez daha göstereceğiz 

Buradan kayyımlara diyoruz ki; Sayıştay’daki halinize bakın, yolsuzluğunuza ve hizmetsizliğine bakın. İşte kayyım bu demektir. Rüşvet diz boyu kayyımlarda. Bizlerin bütün bunları topluma çok iyi anlatması lazım. Belediyelerimizde bugüne kadar neler yaptığımızı, kayyımın ne demek olduğunu tek tek anlatmamız lazım. Ey kendini Kaf Dağında zanneden sahte muktedirler; halkımızın evi olan belediyeleri kendi tasarruf alanınızda göremezsiniz. Biz kadınlar bu yerel seçimlerde kayyımcı ve talancı zihniyetten hesap soracağız. Bizim olanı kesinlikle geri alacağız. Yok etmeye çalıştıklarının üzerine daha fazlasını ekleyerek belediyelerimizi yeniden inşa edeceğiz. Kadın düşmanı kayımcı zihniyeti kesinlikle göndereceğiz. Kadın odaklı yerel yönetimlerin nasıl olacağını Türkiye’ye ve bütün dünyaya bir kez daha göstereceğiz. Bunun için bu seçimlerde bizlere büyük görev ve sorumluluklar düşüyor. Büyük bir kararlılıkla hazırlanmalıyız. Özellikle analarımıza seslenmek istiyorum. Sizden rica ediyorum; her biriniz kendi mahallesinde, kendi sokağında çalmadık kapı bırakmasın. Tek tek komşularımıza gidelim. Kime oy verdiğine bakmaksınız her kapıyı çalalım. Şimdiden gidelim ki hazırlıklarımızı yetiştirelim. Mutlaka kapılarını çalalım ve onlara her şeyi tek tek anlatalım. Belediyelerimizin elimizden nasıl alındığını tek tek anlatalım. Eş başkanlarımızı ön seçimle nasıl belirleyeceğimizi tek tek anlatalım. 

Belediyelerimizi AKP’nin atanmışı yönetemez

Belediyelerimizi AKP’nin kaymakamı, valisi, atanmışı yönetemez. Bunu tek tek anlatalım. AKP ile ortakları ve özellikle Kürdistan’daki ortağı buna önem vermiyor ve görmüyor olabilir. AKP görseydi, kayyım atamazdı. Kürdistan’daki ortak, kayyım atanmış diye sevinmezdi. Kürtler bu ülkenin kadim halkıdır, asli yurttaşıdır. Bakın Ankara’da, Konya’da belediye seçimleri olduğu zaman seçilmiş belediye başkanı bu belediyeyi yönetemez diyorlar mı? Demiyorlar. Ama Kürdün seçtiği belediye için bu hakkı kendilerinde görüyorlar. Ama buna haklarının olmadığını herkese anlatmalıyız. Hakkımız olanı almak için büyük bir birlik kurmalıyız. Buradan sizlere soruyorum: Kapı kapı dolaşacak mıyız? Kürdistan’da gitmediğimiz ev kalmayana kadar dolaşacak mıyız? Eş Genel Başkanlar, MYK ve PM olarak biz kentlerimizi tek tek dolaşmaya başladık. Halkımızla birlikte toplantılarımıza şimdiden başladık. Bizler mutlaka başaracağız, bundan hiç kimsenin kuşkusu olmasın. Yeter ki gece gündüz demeden emek verelim.  

Bir daha susmayana dek kadınlar vardır

Binbir bedel verdik bugünkü kazanımlara erişmek için. Kazanımlarımızdan hiçbir zaman vazgeçmedik, asla vazgeçmeyeceğiz. Tam tersine yeni kazanımları eklemek için mücadelemizi daha fazla büyüteceğiz. “25 Kasım’da vazgeçmiyoruz, her yerdeyiz” şiarıyla Türkiye’nin ve Kürdistan'ın her yerinde olacağız kadınlarla beraber. İrademizi tanımayan, bizi eve hapsetmek isteyen erkek ittifakına karşı en geniş kadın ittifakının özgürlük ruhuyla karşılık vereceğiz. Sözlerimi, bir önceki dönem vekilimiz olan Sevgili Filiz Kerestecioğlu’nun kaleme aldığı ama Türkiye'deki bütün kadınlara mal olmuş şarkının sözleriyle tamamlayacağım: “Susmamız, oturmamız, hep boyun eğmemiz, hayatı seyretmemiz istendi bugüne dek. Suskunduk ve bekledik, yaşandı seyrettik, sonunda yeter dedik. Bir daha susmayana dek kadınlar vardır, kadınlar her yerde”. Vardık, varız, var olacağız. Hepinizi sevgiyle selamlıyorum.

 

Van Star Derneğinden Serap Güvenç: Kadına yönelik her türlü şiddet özgür eşit toplumda, savaşsız bir dünyada yok olacak

Bu ülkede yaşamak için erkek şiddetine, erkek devlet şiddetine karşı mücadele etmemiz, en temel hakkımız sokaklardan çekilmememiz, birbirimizle dayanışmaktan vazgeçmememiz gerekiyor. Cinsiyetçi söylemler üreten ve kadın düşmanı politikaları olan iktidarın kendisi bizim için bir hak ve özgürlük sorunudur. Haklarımızı gasp etmek ve yaşam alanlarımızı daraltmak istiyorlar. Erkek adaleti ve politikaları ile yaşamlarımızı tehdit ediyorlar. Kadın kırımına varan cinayetler ile taciz ve tecavüzün artması ülkenin en acil ve yakıcı sorunlarının başında gelmektedir. Bunların olmaması için direnen kadınlara ise acımasızca saldırılıyor. Kadına yönelik her türlü şiddetin, özgür eşit bir toplumda, savaşsız bir dünyada yok olacağını söylüyoruz. AKP-MHP erkek ittifakının kadın düşmanı politikalarına karşı sesimizi yükseltmek için, eş başkanlık sistemine sahip çıkmak için 25 Kasım’da alanlarda olacağız. 

 

Dayika Aştiyê Narîn Yalçin: Gundên me şewitandin, em koçber kirin lê em bi ser ketin

Gelê xwişkên Kurd hûn hemû li ser seran li ser çavan hatin. Gelê dayikên aştiyê hûn hemû bi xêr hatin. Ez jî dayika aştiyê me, ez barişê dixwazim. Ez dixwazim êdî ev xwîn li ser me bisekine, em azad bin. Em dewa zimanê xwe dikin, em dewa milletê xwe dikin. Înşallah em ê bi ser bikevin. Me ji gundên me derxistin. Em 100 mal bûn, me koçber kirin.Ji aliyekî ve xaniyên me dişewitandin ji aliyê din ve em koçber dikirin. Xaniyên me şewitandin heywanên me kuştin, pezê me kuştin, dewarê me kuştin me koçber kirin. Em hatin li bajaran perîşan bûn. Em nexweş ketin, avahî nedidan me digotin hûn teror in hûn ne baş in. Vê gavê em li Enqereyê ne, halê me baş e. Dîsa em li serê wan in. Em ê bi ser bikevin. Ez azadiyê dixwazim, ez Kurdiya xwe dixwazim. Bi xatirê we hûn bimînin di xêr xweşiyê de. Ez ji başkanê me yê niha re serkeftinê dixwazim. Serkeftin ji bo gelê Kurd.  

21 Kasım 2023