Eş Genel Başkanımız Tülay Hatimoğulları, Ekmek ve Adalet Kampanyamız kapsamında Antalya’da turizm, tarım ve inşaat işçileri ile STK temsilcileri ve emeklilerle bir araya geldi. İl yöneticilerimiz, PM ve MYK üyelerimiz ve Antalya Milletvekilimiz Saruhan Oluç’un katıldığı buluşmada konuşan Hatimoğulları, şunları söyledi:
Hepinizi sevgiyle ve saygıyla selamlıyorum. Ekmek ve Adalet Buluşmalarımız çerçevesinde bugün Antalya’dayız. Bu organizasyonda emeği geçen Antalya İl Örgütümüze, katılım gösteren bütün değerli kurumlara, işçi ve emekçi kardeşlerimize, sendika temsilcilerine çok teşekkür ediyorum. Hepiniz hoş geldiniz.
Sizlerle birlikte bu ülkede yaşanan bütün sorunlara çözüm üretmeye çalışıyoruz
Bizler Türkiye ve Kürdistan’ın dört bir tarafında ekmek demeye, adalet demeye devam ediyoruz. Biraz önce Saruhan vekilimiz de gayet detaylı ifade etti, kampanyamızın esas çıkış sebebi, DEM Parti olarak Türkiye’de yaşayan bütün işçilerin, emekçilerin, ezilen ve sömürülenlerin tarihsel mücadelesine katkı sağlamaktır. İşçinin ve emekçinin hakkını, adaleti, barışı, kardeşliği ve eşitliği savunan bir siyasi parti olarak bizler bu buluşmalara çok fazla değer veriyoruz ve bunları sürdüreceğiz. Başlangıcımız Mardin’de tarım mitingiyle oldu, Doğubayazıt ile devam ettik. Batman’da birçok sektörden işçiyle buluşmalar gerçekleştirdik. Ev emekçisi kadınlarla, emeğiyle geçinen ve geçinemeyen her kesimle şehir şehir buluşuyoruz. Toplum öyle bir hale gelmiş ki bir dokun bin ah işit. Dilimiz, dinimiz, inancımız, mezhebimiz, coğrafyamız farklı olsa da yaşadığımız bir ortak sorun var ki bu ülkede açlık var, bu ülkede yoksulluk var. Bu ülkede insanlar artık kuru ekmeğe muhtaç. Bu ülkede insanlar adaleti ve özgürlüğü mumla arar duruma geldi. Ülkede hangi taşı kaldırsak altından yığınla sorun çıkıyor. Bu buluşmalarda en büyük hedefimiz, ezilen ve sömürülen bütün kesimlerle bir araya gelmek, sorunları tespit etmek, dinlemek ama bunun yanı sıra bir de çözüm önerilerimiz için kafa yormak. Bu ülkenin kaderini, bu yoksulluğu nasıl değiştirebiliriz? Bu ülkede insanların yatağa aç girmesini nasıl engelleyebiliriz? Bu ülkede 6,5 milyon çocuk doğru düzgün süt içemiyor. 6,5 milyon çocuk bu ülkede beslenemez hale gelmiş. Batman’ın işçileriyle buluştuğumuzda, yaylada çobanlık yapan emekçi kardeşlerimizle buluştuğumuzda sorunlarını dinledik. Bugün insanlar kendi sürülerini beslemek için bir çobanı dahi istihdam edemeyecek duruma gelmiş. 300-500 baş hayvan besleyen ailelerin bunu 100’e indirdiğini gördük. Çünkü saman pahalı, aşı pahalı, veterinerlik hizmeti pahalı. Bu masrafları çıkamıyorlar.
Tatil için Yunanistan’a gitmenin çok ucuz hale gelmesinin nedeni esnaf değildir
Bizler bugün Antalya’dayız. Antalya’nın kendine özgü sorunları olduğunu çok iyi biliyoruz. Birazdan sendika temsilcisi arkadaşlarımız bu sorunların belki çok daha katmerlisini ifade edecek. Çünkü bu sorunları yaşayanlar bu salondaki siz değerli işçi ve emekçi kardeşlerimizdir. Türkiye’nin bütün coğrafyasını düşündüğümüzde, normalde yılın 12 ayı turizm yapılabilecek bir ülke. Sadece denizi kumu yok. Bu ülkede farklı halklar ve inançlar yaşıyor. İnanç turizminden tutalım da kültür turizmine kadar her şey yapılabilir. Bu ülkenin gelişmesi, insanların karnının doyması, bu coğrafyanın iç ve dış turizm açısından tanıtımının güçlü bir şekilde yapılması istense yılın 12 ayı sadece Antalya’ya, Ege’ye değil, Kürdistan coğrafyasından Karadeniz’e, Marmara’ya ülkenin dört bir yanında turizm geliştirilebilir. Ancak geliştirilmiyor. Bu dönem Antalya’ya gelen turist sayısında düşüş yaşandığını görüyoruz. Neden? Çünkü hayat pahalandı. Geçen yıl tatilini burada yapabilecek insanlar şimdi buraya gelmiyor. Yunanistan’a gitmek çok ucuz bir hale geldiyse bunun sebebi AKP’nin dediği gibi esnaf, otel işletmecisi tek başına değildir; işçisi, emekçisi zaten hiç değildir.
İktidar turizmi batırdı sorumluluğunu da emekçilere ve çalışanlara atıyor
Bunun en önemli nedeni, TÜİK’in açıkladığı sahte enflasyon oranlarının dahi yüksek olmasıdır. Ki TÜİK’in enflasyon rakamını ne açıklıyorsa, bunu 2 ile çarpmamız gerektiğini biz zaten biliyoruz. Bugün ENAG’ın açıkladığı enflasyon oranları TÜİK’in açıkladığı rakamların iki katı. Hayatı bu kadar pahalılaştırıyorlar, sonra başta tuzu kuru Erdoğan olmak üzere Türkiye’deki iç turizmin yurt dışına, Yunanistan’a gitmesinin faturasını, turizm bölgesindeki işletme sahiplerine, işçiye ve küçük esnafa atmaya çalışıyorlar. Bunu kabul etmiyoruz. İktidar bu ülkede turizmi geliştirecek bir politika izlemiyor. Mesela biz Iğdır’ın yaylalarına gittik. Çoğu yaylayı, ki bunlar gezilecek görülecek yerler aynı zamanda, güvenlikçi politikalar adı altında yasaklıyorlar. Oraya asker girebiliyor ama sivil yurttaşlar giremiyor. Bu anlayışı sürdürdüğünüz sürece, turizmi geliştirmeniz mümkün değildir. Turizm sektöründe çalışan arkadaşlarımızın, emekçi kardeşlerimizin yaşadığı sorunlar diz boyu. Ucuz iş gücü, sigortasız ve güvencesiz çalışmak, çok yoğun emek. Turizm sektöründe çalışanlar çok fazla ek mesai yapıyor. Uluslararası ölçeklerde belli bir standardı vardır bunun. 12 ila 15 oda temizlemesi gerekirken bir emekçinin, Türkiye’de bu sayı 30’dur. Yani bu durumda işçi iki katı çalışıyor. Aldıkları ücret ise oldukça düşük. Hastalıklarında hiçbir güvence yok. Stajyer öğrenciler mesela o kadar kötü koşullarda çalıştırılıyor ki onların sigortaları yaptırılıyor.
Türkiye’de yaşanan her toplumsal olay ekonomimizi vuruyor; barışı savunmalıyız
Turizm işçilerinin en çok talep ettiği konulardan biri, İLO’nun Turizm Çalışanlarının Çalışma ve Yaşam Koşullarını İyileştirilmesi Sözleşmesinin imzalanmasıdır. Ama Türkiye İLO’nun bu sözleşmesini imzalamaktan ısrarla imtina etmektedir. Burada elbette ekmeği ve adaleti doğrudan ilgilendiren bir nokta daha var. Son yıllarda Türkiye’de darbeler, çatışmalar, 10 Ekim ve Suruç katliamları gibi yaşadığımız çok acı olaylar oldu. HDP mitinginin bombalandığı dönemleri hatırlayın. Bu olaylar bizleri bir yandan siyasi, insani, toplumsal olarak etkilerken, bir yandan da ekonomik anlamda büyük darbe vuruyor. İlişkiler geliştirilmeli, uluslararası barışı her yerde savunmalıyız. Türkiye’de Kürt sorununun barışçıl ve demokratik koşullarla çözülmesi sadece Kürt halkının problemi değildir.
Kürt halkının diline, düğününe, kültürüne karşı yeni operasyonlar başlattılar
Düğünlerde, halaylarda Kürtçe müzik çalındığı için, geleneksel kıyafetler giyildiği için Kürt halkına dönük yeni bir operasyon başlattılar. Bizleri 90’lı yıllara götürüyorlar. Kürt halkına bu şekilde müdahale edilerek İstanbul’dan Batman’a kadar her yerde operasyonlar gerçekleşti. Kürt halkı 50 yıla yakın bir dönemdir dört parça Kürdistan’da mücadelesini yürütüyor. Geri adım attı mı, atmadı. Atacak mı? Elbette bu kadar örgütlenmiş bir halk, bu baskılar karşısında şimdi de geri adım atmayacak. Ekonomik adaletin de önünü açmak için Kürt sorununun barışçıl ve demokratik yöntemlerle çözümündeki ısrarımızı sürdürelim. Bu sorun çözülmediği müddetçe Türkiye’nin rahat yüzü görmeyeceğini hepimiz biliyoruz. Tarihin yakın dönemlerine baktığımızda, bunun böyle olduğunu hepimiz biliyoruz. Ekmek ve Adalet Buluşmamızda bir kez daha barışı hep birlikte alkışlarımız ve zılgıtlarımızla Saray’ın duyacağı şekilde hep beraber haykıralım. Alkışlarımız ve zılgıtlarımız barış için olsun.
AKP ekonomik büyüme için bütün yatırımı inşaata yaptı
Hangi taşı kaldırsak altından yığınla sorun çıkıyor. İnşaat işçilerinin yaşadığı sorunlardan sadece birkaçını sizlerle paylaşmak istiyorum. İSİG’in verilerine göre, günde 3 ila 5 işçi iş cinayetlerinde yaşamını kaybediyor. İşçilerin iş cinayetlerinde yaşamını kaybetmesini pekala patronlar ve devlet engelleyebilir. İş güvenliği sağlanmadığı için, işçinin sağlığı düşünülmediği için ne yazık ki yine en ağır darbeyi inşaat işçileri alıyor. İnşaat işçisi neden çok? AKP, iktidara geldiğinden bu yana inşaat sektörünü büyütmeye çalıştı. Normalde ekonomik büyüme olacaksa fabrika açmak lazım. Bunlar ne yaptı? Fabrikaları kapattılar. Bu 22 sene boyunca Türkiye tarihinde görülmemiş özelleştirmeler ve fabrika kapatmalar gerçekleşti. Ekonomiyi nerede büyüttü AKP? Fabrika açmadı, işçi istihdam etmedi, gerçek bir ekonomik büyüme sağlamadı. Ne yaptı? Bütün yatırımları inşaatlara yaptı. Dolayısıyla büyük bir iş gücüne ihtiyaç duyuldu. Bu iş gücünde Kürt gençlerinin çok yoğun bir şekilde çalıştığına tanıklık ediyoruz. Ama ücretler düşük, sigortasız ve güvencesiz. Her ay 30’un üzerinde işçinin hayatını kaybettiği bir sektör. Bu sektördeki örgütlenme çok anlamlı ve çok kıymetli. Burada örgütlenmek gibi bir görev ve sorumluluğumuz olduğunun altını çizmek istiyorum.
İktidar olduğumuzda tarımda devrim niteliğinde değişikliklere imza atacağız
Türkiye’nin en önemli gelir kaynaklarından biri tarım. AKP iktidara geldiğini günden bu yana bütün yatırımları 5’li Çetesini ve taşeron firmalarını güçlendirmek için harcadı, tarımı bitirdi. Türkiye buğday ithal edecek bir ülke midir? Türkiye pamuk, saman, et ithal edecek bir ülke midir? Bu mümkün mü? Türkiye geçmiş dönemde tarım ve hayvansal ürünlerde en büyük ihracatı sağlayan ilk 9 ülke arasındaydı, şimdi ise tamamen ithalata bağımlı kalmış durumda. İthalat firmaları da yine yandaşlar. Siz gidip ithalatçı olmak isteseniz olamazsınız, çünkü yandaşlarına veriyorlar. Samanı bile insanlar ithal edecek duruma geldi. Tarımı bitirdiler. Biz Hatay’da ve pek çok kentte hayvan yetiştiricileriyle buluştuk. Hepsinin bahsettiği ortak şey, giderlerin çok pahalı olması. “Çok masraf yapıyoruz, bu masrafların altından çıkamadığımız için üretimi durdurmak, işimizi küçültmek durumundayız” diyorlar. Iğdır’da domates toplayıcılarıyla bir araya geldik. Zaten yevmiye alanlar hiçbir şekilde geçinemiyor. Küçük üreticiler de çok mağdur durumda. Tohumu ithal eden, her şeyi dışa bağımlı hale getiren bir anlayış var. DEM Parti olarak bu ülkeyi yönettiğimizde emin olun ki ilk adım atacağımız konu tarım olacak. Tarım politikalarında köklü, devrim niteliğinde değişikliklere imza atacağız. Yapılacak olan ilk şey çiftçileri ve üreticileri desteklemektir, girdi maliyetlerini düşürmektir. Mazot, gübre ve aşılama maliyetlerini kamu eliyle, yani doğrudan devlet katkısıyla sağlanması gereken hizmetler olarak görüyoruz. İlk icraatlarımızdan biri bu olacak. Bu iktidarın bize yaptığı en büyük kötülük en güzel tarım arazilerini imara açmaktır. Turizm bölgesi yapacağız diyerek imara açıyorlar. Maden ocaklarına, taş ocaklarına peşkeş çekiliyor. Yani bu ülkede ekolojik yıkımın da bir numaralı sorumlusu AKP’dir. Kürt’ü, Türk’ü, Laz’ı, Arap’ı, Çerkes’i, Alevi’si, Süryani’si 72 millet olarak bu ülkede açlığa mahkum değiliz. 50 milyon yurttaşımız açlık ve yoksulluk sınırında yaşamak zorunda değil. Bugün Türkiye’de fıstık üreticileri protestolarını Antep’te gerçekleştiriyor, domates üreticileri eylemlerini gerçekleştiriyor, çok sayıda irili ufaklı işçi grevi var, itirazlar var. Çalıp çırpan, yandaşlarına bu ülkenin bütün kaynaklarını peşkeş çeken bu anlayışa halktan yüksek itirazlar var. Bu itirazları örgütlemek, yan yana getirmek, güçlü bir birlikteliği sağlamak hepimizin görevidir. DEM Parti olarak buluşmalarımızla bu örgütlülüğün daha fazla büyümesine katkı vermeye hazırız. Doğrudan bu çalışmaların içindeyiz ve olmaya devam edeceğiz.
AKP zayıfladıkça hırçınlaşıyor ama gidişi yakındır
Bu ülkede adaletin a’sı kalmamıştır. Geçmiş dönemde de Türkiye adalet ve demokrasi cenneti değildi ama şimdi içinden geçtiğimiz koşullar... Dün parlamentoda kan aktı. Sevgili Can Atalay için muhalefet olarak parlamentoyu özel bir gündemle topladık. Ancak AKP iktidarı gittikçe kaybettiği için daha da hırçınlaşmaktadır. Bu hırçınlığı arkadaşlarımıza ve milletvekillerine parlamentoda şiddet uygulayarak gösterdiler. Bir konunun kendi başlıklarıyla konuşulmasını engellemeye çalıştılar. Ama bu onların gerçekten sonunun göstergesidir. Belediye başkanlarından transfer yaptılar, iki tane de milletvekili transfer ettiler. Tükenmiş bir siyasi parti ve devletin bütün gücünü kullanıyor. Bu son yerel seçimlerde halkın desteğini iyice kaybettikleri dost ve düşman tarafından apaçık şekilde görülmüşken, bu iktidarın iktidarda kalmak için nelere başvuracağına dün parlamentoda tanıklık ettik. Bu bize cesaret veriyor, umut veriyor; bu bizim haklılığımızı gösteriyor. AKP’nin hırçınlaşmasının sebebinin kendi zayıflığı olduğunu gösteriyor. Seçimle kaybettiği yerleri, Hakkari’de kayyımla yaptığı gibi yine kendi yönetimine geçirmeye çalışıyor. Adaletsizliğin daniskası budur. 13’e yakın belediyeyi transfer edecek kadar basitleşmiş olan, siyaseti ve hikayesi tükenmiş olan AKP ve bu rejimin yıkımı pek yakındır. İşçiler ve emekçiler alanlarda, meydanlarda. Kürt halkı alanlarda, meydanlarda. Aleviler şimdi şimdi Hacı Bektaş’ta. AKP iktidarının Hacı Bektaş’la ilgili yaptığı resmi kutlamalara karşı Aleviler isyanda. Bugün Hacı Bektaş’ta Aleviler kendi çalışmalarını sürdürüyor. AKP, Aleviliği resmi ideolojiye hapsetmeye çalıştığı için büyük protestolar yemektedir.
Hesap sorma zamanı şimdidir
İşte bunlar bu iktidarın, bu rejimin tükenişini göstermektedir. Şunu çok iyi biliyoruz; bir rejim tükenirken kitle desteğini görünür şekilde kaybeder, yaşanan işsizlik ve yoksullukla ilgili çareler üretemez hale gelir. Zaten çare üretmediği gibi bu hale gelmemizin ana müsebbiplerinden biri bu iktidarın ta kendisidir. Hesap sorma zamanı şimdidir, daha güçlü dayanışma içinde olma zamanı şimdidir. Kendimizi daha güçlü hissedeceğimiz bir dönemden geçiyoruz muhalefet olarak, emek-meslek örgütleri olarak. O nedenle sözlerimize son verirken, şunun altını kalın kalın çizmek istiyorum: Lütfen daha çok örgütlenelim, lütfen cesaretimizi daha çok toplayalım. Yanı başımızda gerçekleşen işçi eylemine, “bu benim işim değildir” demeyelim, o direnişi güçlendirmek için katkılarımızı esirgemeyelim. Çıkan en küçük itirazı nasıl büyüteceğimize, alanlarda ve sokaklarda nasıl örgütleyeceğimize hep beraber bakalım. Bu rejimin gidişi yakındır. Bizler ekmek için, adalet için mücadele etmeye devam edeceğiz. Ekmek olmazsa adalet, adalet olmazsa ekmek olmaz. Onun için birbirinden ayırmadan hem ekmek hem adalet için mücadele etmeye, örgütlenmeye devam edeceğiz.
17 Ağustos 2024