Eş Genel Başkanımız Tülay Hatimoğulları, Antep Şahinbey ilçe binamızı ziyaret etti. Hatimoğulları, burada yaptığı konuşmada şunları söyledi:
Antep her zaman devletin özel uygulamalar uyguladığı bir yer oldu
Hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum. Ziyaretimizle Antep programımızı başlatmış oluyoruz. Kürdistan’ın batıya açılan kapısı olarak Antep her zaman devletin özel uygulamalar uyguladığı bir yer oldu. İl örgütümüz, ilçe yöneticilerimiz çok yoğun baskılar altında kaldı. Önceki dönemlerde gözaltı ve operasyonlarla ilgili buraya çokça gelmiştik. Tüm baskılara ve devletin amansız saldırılarına rağmen il örgütümüz burada onurlu bir şekilde dimdik ayakta durmayı başardı. Ben burada emeği geçen başta Barış Annelerimiz olmak üzere hepinize sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum.
Yine Antep’te devrimci yurtseverliğin gelişmesine büyük katkılar sunan yoldaşlarımızı anmadan geçemeyeceğim. Burhanettin Bolu, Vakkas Dalkılıç, Abdulsamet Sakık… Onlar büyük emek harcadı ve mücadeleyi bugüne taşıdı. Devrimci mücadele ve emek mücadelesindeki Mustafa Yılmaz, köylü yoldaş Mehmet Ayık ve Mustafa Kırmızı’yı sizlerin huzurunda saygıyla anıyorum. Antep, ödenmiş bütün bedellerin üzerinde bugüne kadar mücadele ede ede gelmiş bir il örgütümüz oldu. Evet, zaman zaman eksiğimiz olmuştur, duraksamalarımız olmuştur ama hiçbir zaman mücadele burada kesintiye uğramadı. Bundan sonra da yine sorunları aşacak ve kesintilere yol vermeyecek şekilde mücadelemizi kesinlikle sürdüreceğiz.
Dünyada devam eden savaş ve çatışmaların bir an önce bitmesini istiyoruz
Dün MGK toplantı yaptı ve 7 maddelik bir sonuç metni açıkladı. Bu 7 maddenin içindeki 3 madde Azerbaycan-Ermenistan sorununa, Rusya-Ukrayna savaşına ve İsrail’in Filistin’in saldırısına değiniyor. Bu üç yerdeki savaş ve çatışmaların bir an önce bitmesi, acil ateşkes ilan edilmesi, Filistin-İsrail arasındaki ateşkes sürecinin de uzatılması vurgusu yapılmış. Bizler elbette Türkiye’de, Ortadoğu’da ve bütün dünyada devam eden savaş ve çatışmaların bir an önce bitmesini istiyoruz. Rusya-Ukrayna savaşının barışla sonuçlanmasını istiyoruz. Azerbaycan-Ermenistan sorununu uluslararası güçlerin oyuncak haline getirmesini kabul etmiyoruz. Orada sorunların halkların talebi doğrultusunda çözülmesini istiyoruz. Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi olarak dün olduğu gibi tarihsel geleneğimiz gereği olarak da mazlum Filistin halkının yanında olduğumuzu bir kez daha ifade ediyoruz. İşte MGK, aldığı kararda ateşkesin tamamen bir sürece yayılarak devam etmesini istiyor. Fakat aynı MGK’nın aynı 7 maddelik belgesinde Rojava’ya saldırıya devam, Kürt halkına saldırıya devam deniyor. Ağlayan Filistinli kadınlara sözüm ona sahip çıkarken, katledilen minicik bebeklere sözüm ona sahip çıkarken; Rojava’da Kürt çocuklarının katledilmesine, sivil alanların İHA ve SİHA’lar ile bombalanmasına kapı açıyor. Bunu kabul etmemiz mümkün değil. Zaten kendi evinde barışı sağlayamayan bir rejimin bölgede barış talep etme ne hakkı ne hukuku ne de meşruiyeti vardır. Bir an önce Rojava’da devam eden saldırıların son bulmasını talep ediyoruz. Kürtlerin Suriye'de elde etmiş olduğu statünün hukuksal bir zemine kavuşmasının mücadelesini Türkiye’deki Kürt halkı ve bütün halklar olarak vermeye devam edeceğiz.
Cezaevinde insanlar bedenlerini açlığa yatırarak Kürt sorununun barışçıl ve demokratik çözümünü istiyor
Kürt sorununu bölgede devam eden savaş ve çatışmalarla ifade ediyoruz ama sadece bu da değil. Kürtlerin demokratik zeminde verdiği mücadeleye ve Kürt halkıyla dayanışan Türkiye’deki bütün sol sosyalist bileşenlere saldırılar ne yazık ki hız kesmiyor. Sayın Öcalan üzerindeki tecrit devam ediyor. Yıllardır uygulanan ağır tecrit kabul edilemez seviyeye ulaşmıştır. Başta CPT olmak üzere, bütün uluslararası hukuk ve hak örgütlerini göreve davet ediyoruz. Biraz önce bir annemizle konuştuk, %90 engelli çocuğunun cezaevinde neler çektiğini anlattı. Yüzde 90 engeli olan bir insanı cezaevinde tutan bir vicdansızlık Filistin halkıyla dayanışacakmış. Yalanın daniskası bu! Cezaevinde koşullar çok ağır. Türkiye’nin yasalarına göre cezaevlerinde hiçbir ağır hasta tutsak kalmamalıdır. Ancak raporlar ortadadır, ATK yanlı davranmaktadır. Derhal hasta tutsaklar serbest bırakılmalıdır. Sayın Öcalan’ın üzerindeki ağırlaştırılmış tecridin ortadan kalkması ve fiziki özgürlüğüne kavuşması için ayın 27’sinde cezaevlerinde açlık grevleri başladı. Bunun bir diğer anlamı şudur; Kürt sorununun barışçıl ve demokratik çözümünü istiyorlar. Yani insanlar bedenlerini açlığa bu nedenle yatırdılar. Umut ediyoruz ki bu açlık grevleri ağır tablolarla sonuçlanmaz ve taleplerinin yaşama geçmesiyle birlikte zaferle son bulur.
Antep’i karanlık oyunların kenti haline getirmeye çalışan iktidardan hesap soracağız
Antep 2011’den bu yana en fazla Suriyeli göçü alan illerimizden oldu. Bir sınır ili olarak Antep’in yükü her anlamda çok ağırlaştı. Aynı zamanda IŞİD, EL Nusra gibi katliamcı, tecavüzcü, kadın düşmanı örgütlerin yuvalandığı bir yer oldu. Antep düğün katliamı daha dün gibi aklımızda. Katliamın gerçekleştiği günün ertesi sabahı ben de buraya gelmiş ve katliama bizzat tanıklık etmiştim. Daha sonra mezarlığa gitmiştik. Bir fotoğraf vardır, dünyanın ömrü billah unutamayacağı bir fotoğraf. Yan yana dizilmiş mezarlar kazılmıştı. Orada biz 54 canımızı işte o toprağın altına verdik. Kimin aracılığıyla oldu bu, IŞİD eliyle oldu. Ama IŞİD’in önü açıldı. Mevcut iktidarın bu örgütlerin önünü açması deyince yine aklımıza Ankara Gar Katliamı geliyor. Orada 103 barış güvercinini kaybettik biz. Barış talep etmek için, barışı haykırmak için gitmişlerdi. O katliamın davasını da kesintisiz olarak izleyen biri olarak şunu çok net gördüm; bu katliamların hepsinin içinde Antep MİT’in ve Antep Emniyet Müdürlüğünün doğrudan dahli vardır. Emniyet Müdür Yardımcısının sorgusunda da bulunmuştum. Orada akıl almaz bir sahneye tanıklık ettik. Sanki bir film izliyormuş gibi. Adım adım bu katliamın Antep'ten nasıl örgütlendiğini ve Ankara’ya nasıl ulaştığını göreceksiniz. Ama Antep bunları hak etmiyor. Antep IŞİD, Nusra gibi örgütlerin burada kümelenmesini, onların hücre örgütlenmelerini hak eden bir yer değil. Antep halkı olarak, IŞİD’in Türkiye’ye çektirdiği acılara ve ödettiği bedellere çanak tutan bu anlayışa hep birlikte karşı çıkmamız lazım. Antep’i karanlık oyunların kenti haline getirmeye çalışan bu iktidardan elbette bir gün hesap soracağız.
Derin yoksulluğa karşı hep birlikte sesimizi çok güçlü çıkarmalıyız
Antep şu anda Türkiye ölçeğinde en hızlı sanayileşen ve en çok teşvik alan kentlerden biri. Burada işçiler ve emekçiler bulunuyor. Ne yazık ki Türkiye’nin en pahalı şehirlerinden biri haline gelmiş durumdadır. Bugün Antep’teki kiralar, savaş ve deprem göçünden dolayı Türkiye ortalamasının çok üstündedir. Antep suyu en pahalı tüketen konumundadır. Bir işçi havzası olan Antep’te işçi örgütlenmesine gitmemiz gerekiyor. Eş Genel Başkanımız salı günkü grup toplantısında açıkladı. Asgari ücret en az 25 bin TL olmalıdır. Bugün insanların, değil bir kebap ve Antep baklavası yiyecek, bir simit yiyecek parası yoktur. Çok derin bir yoksullukla karşı karşıyayız. Buna karşı hep birlikte sesimizi çok güçlü çıkarmak durumundayız.
AKP belediyelerinin kayyım atadığı HDP belediyelerinden öğrenecek çok şeyi var
Antep Belediyesi iktidarın elinde, belediyenin icraatlarına baktığımızda AKP’nin rantçı icraatlarının tamamını görüyoruz. Yeşil alanları, deprem için ayrılmış sığınma alanlarını bile imara açmışlar. Meclis kararlarına baktığımızda yüzde 80-90’ı imarla ilgili. Yani hizmet kararları değil. Yüzüncü Yıl Parkında kamulaştırma bir türlü giderilemedi ve orası kamuya açık değil. TRT ve Köy Hizmetlerinin arazileri imara açıldı. Dülükbaba Ormanı geleceği belirsiz tehlike altında. Türkiye’nin her yerinin olduğu gibi Antep’in de sesini ve nefesini bu rantçı, çıkarcı, paracı anlayış kesmek istiyor. Ve Nurdağı’nda yaşanan yıkımı hepimiz biliyoruz. Şubat’ta yaşadığımız depremden Antep de nasibini almıştır. Ama hala depreme dayanıklı konutlar yapmama konusunda bir ısrar var, önlem almama konusunda bir ısrar var. Nurdağı’nda yıkılan binalar AKP yandaşı müteahhitler tarafından yapılmış. En çok onlar yıkıldı. Çünkü denetimsizler. Sadece rant anlayışıyla yapılıyor. Bunu kabul etmemiz mümkün değil. AKP belediyelerine diyoruz ki sizin kayyım atadığınız HDP belediyelerinden öğrenecek çok şeyiniz var.
Onlar kayyım atadı diye zannetmesinler ki o belediyeler sahipsiz, hepsini söke söke alacağız!
Yerel seçim sürecine girmiş durumdayız. Bu yerel seçimlerde partimizin tutumunu ortaya koyduk. Diyoruz ki AKP’li belediyelere; kayyım atayarak, halkın iradesini, halkın seçme ve seçilme hakkını ortadan kaldırarak hiçbir şeye hizmet edemezsiniz. Böyle bir sistemi sürdüremezsiniz. Halk kendi iradesi ile belediyelerini alacak. Bu konuda en kararlı şekilde çalışmalarımızı başlatmış durumdayız. Kayyım atanmış bütün belediyelerimizi kesinlikle geri alacağız. Az farkla kaybettiğimiz bütün belediyeleri de kazanacağız. Kapı kapı ev ev gezerek, buradan Mardin’i ve Urfa’yı gerekirse telefonla arayarak oylarımızı şimdiden konsolide etmek ve çalışmalarımızı sürdürmek zorundayız. Biz böyle bir yola baş koymuş durumdayız. Onlar kayyım atadı diye zannetmesinler o belediyeler sahipsiz. Belediyelerimizi söke söke alacağız onların elinden.
Yerel seçimlerde halkın iradesi tecelli edecek
Kürdistan’da ve batıda kazandığımız ya da az farkla kazanamadığımız belediyeler için ön seçim yapacağız. Bunu ilan ettik. Ön seçime katılmak üzere aday olmayı düşünen arkadaşlarımız başvurularını yapmaya başladılar. Halkın iradesi doğrudan tecelli edecek. Bir kent uzlaşmasıyla adaylarımızı belirleyeceğiz. Batıyla ilgili stratejimizi yine daha önce ifade ettik ama burada sizlerin huzurunda bir kere daha ifade etmek istiyorum. Batıda kazanmaya odaklanan bir strateji izleyeceğiz. Elbette mevcut olan rejimin devamından yana değiliz, bu rejimin tasfiye olması için elimizden gelen her türlü mücadeleyi yürüteceğiz. Ancak belediyelerde doğrudan temsil edilmek, doğrudan yönetimlere katılmak konusunda yol ve yöntem neyse o yol ve yöntemlerle yol alacağız. Bunun adına ortak çalışma, güç birliği, ittifak ne dersek diyelim en nihayetinde açık, şeffaf ve demokratik bir zeminin olması konusunda kararlı olduğumuzu Türkiye halklarının bilmesini isteriz.
Halkın iradesi kayyımlardan daha büyüktür
Kayyımlar hırsızlık yaptı. Dün Suruç’u da ziyaret ettik. Belediyenin önünden geçtik. İnanın cezaevlerinde bile o kadar yüksek beton duvar yoktur. Üstüne de mavi deniz dalgası resmi çizmişler. İnsanların iradesiyle, Suruç halkıyla alay ettiklerini sanıyorlar. Ancak Suruç halkı asla ve asla ödediği bedelleri unutmayan bir halk olarak partisine de kendi iradesine de sahip çıkacak. Dün halkla yaptığımız toplantıda bir kez daha gördük; halkın iradesi bu kayyımlardan daha büyüktür ve halk yeniden kendi iradesine sahip çıkacaktır.
Kayyım atanan bütün ilçeleri ziyaretimizde şunu gördük. Yolları kazıyorlar, toz toprak içinde bırakıyorlar. İki dakika o caddede yürüdüğünüzde yüzünüzü silseniz bir toz tabakası çıkar. İşte insanlara bu yollarla işkence uyguluyor bu anlayış. Zannetmeyin sadece cezaevlerinde bize işkence uyguluyorlar; Kürdün, HEDEP’linin, muhalefetin olduğu her yerde yollarla da DEDAŞ gibi kurumlarla da işkence yapmaya çalışıyorlar. Ancak biz bunların hepsini halkın iradesiyle ve örgütlü gücüyle boşa düşüreceğiz. Bunu bütün dünya bir kez daha görecek.
Biz kadınlar her yerde varız, her yerde olacağız
Sevgili kadınlar, Barış Annelerimiz; gerçekten Kürt halkının mücadelesini en güçlü, en onurlu şekilde sizler yürütüyorsunuz. Sizlere çok şey borçluyuz. Bu iktidar, 5 bin yıllık erkek egemen sistemini devam ettirerek, hatta daha da derinleştirerek karşımıza çıktı. Bakın 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü etkinliklerini yeni geride bıraktık. “Vazgeçmiyoruz, her yerdeyiz” şiarıyla alanlara çıktık ve Kürdistan ile Türkiye’nin her yerindeydik. Erdoğan bizim yaptığımız eylemlerden, etkinliklerden, sözümüzden o kadar rahatsız olmuş ki uzun bir 25 Kasım konuşması yaptı. En son çarşamba günü yaptığı grup toplantısında da hızını alamayıp çalışmalarımıza saldırdı. Buradan Erdoğan’a cevap veriyoruz: Biz kadınlar her yerde varız, her yerde olacağız. Siyasette, kamusal alanda, sokakta, her yerde. Bizi başörtüsü üzerinden ayıramazsın. Biz başörtülü ve başörtüsüz kadınlar olarak Kürdistan ve Türkiye’nin demokratikleşmesi için mücadele etmeye devam edeceğiz.
İstanbul Sözleşmesiyle ilgili sözlerimizden o kadar rahatsız olmuş ki Erdoğan, “İstanbul Sözleşmesi ile ilgili yürütülen propaganda asılsızdır” diyor. Kendisinin İstanbul Sözleşmesi ile ilgili aldığı kararın ne kadar haksız, hukuksuz, zalim, kadın düşmanı bir karar olduğunu hatırlatıyoruz. Bizler Jina Mahsa Aminiler, Sakineler, Seveler gibi; Anadolu ve Mezopotamya coğrafyasında mücadele eden, bedel ödeyen bütün kadınlar gibi Jin Jiyan Azadi sloganını sonuna kadar yükselteceğiz. Mutlaka başaracağız. Hepimize kolay gelsin. Yolumuz açık olsun.
30 Kasım 2023