Hatimoğulları: Barış biz kadınların elleriyle gelecektir

Eş Genel Başkanımız Tülay Hatimoğulları, Kadın Meclisimiz ve HDK Kadın Meclisleri tarafından bileşen ve ittifakların kadın yapılarıyla birlikte HDK'nin “Barış için 1 Milyon İmza” çağrısını desteklemek üzere İstanbul'da yapılan açıklamaya katıldı.

HDK Eş Sözcüsü Meral Danış Beştaş, kadınlar adına ortak bir metin okudu. Ortak metinde şu ifadeler yer aldı: 

Kadınlarla değişir dedik, mücadelemizi ördük, kazanımlarımızla bugünleri doğurduk.
 
Dünya tarihinin erkeklerin savaşı üzerine kurulduğunu biliyoruz. Kadınlar savaşın değil barışın safında durur. Adil ve eşit bir yarın için kadınlar barışı önceler. Kadın özgürlükçü bir toplumun yeniden inşası için ve kadın kazanımlarına dönük her türlü saldırıyı bertaraf edebilmek için yüzyıllardır mücadelenin öncüsü olmuşlardır. Rojava’da IŞİD çetelerine karşı kadın direnişi tüm dünya için örnek teşkil etmektedir. Ayrıca Nikaragua gibi birçok örnekte de kadınların, kadın hakları ve yaşamları için verdikleri mücadeleyi hepimiz biliyoruz. 
 
Barış yalnızca savaşın, çatışmanın ve kavganın yokluk hali değildir. Barış, yaşamın tüm olanaklarının toplumun tüm kesimlerine adil ve eşit bir biçimde dağıtılmasıdır. Barış, kadın özgürlükçü bir toplumdur. Barış, kadın katliamlarının sona ermesidir, kadın düşmanı politikaların terk edilmesidir. Kadınlar barışı yalnızca istemekle kalmadılar, kalmayacaklar. Kadınlar adil, özgür ve çoğulcu bir toplumun inşası için mücadele eden en kıymetli öznelerdir. Nasıl ki Rojava’da mücadeleyle kadın özgürlükçü bir toplum için barış kazanıldıysa; bugün de her kesimden barış özlemi içinde olan kadınlar Türkiye'de barış için iradelerini ortaya koymaktan geri durmayacaktır.

Yüzyıllardır patriarkal kapitalizmin kıskacındayız; her türlü ayrımcılığa, eşitsizliğe ve kadın kırımına maruz bırakıldık. Bugün hala her türlü kadın kazanımımız, iktidarın ve küçük ortağının en belirgin hedefidir. 

Kadın olmak bu ülkede başlı başına mücadele sebebiyken; bir de mülteci kadın olmak, işçi kadın olmak, Kürt kadın olmak, sosyalist kadın olmak, Barış Annesi olmak, hapishanede bir kadın olmak yani özcesi muhalif bir kadın olmak bizleri acı ve mücadele içinde pişirdi. 
Kadın mücadelesinin derin geleneğinden aldığımız güç ve umut bugün bizleri cesaret ve kararlılıkla barışı kazanmaya götürecektir. Bu coğrafyaya barışı kadınlar getirecektir! 

Savaşta yaraları saran tarafın kadınlar olduğunu da eklemek gerekir. Yine savaşın en çok kadınları vurduğunu söylemeye dahi gerek yoktur. Evlatları ölen onlar çünkü. Beyaz tülbentleri ile barışın sembolü haline gelen Barış Annelerinin toplumsal duruşu ve barış karşısındaki ödün vermeyen yaklaşımı buna en yakın örnektir.
 
Yine tarihteki yakın örneklerden bir diğeri de Kuzey İrlanda Kadın Koalisyonunun barış sürecindeki rolü ve estirdiği ilham rüzgarıdır. Örneğin Kuzey İrlanda Kadın Koalisyonu, Kıbrıs'taki(CWBC) iki toplumlu barış sürecine de damga vurmuş bir oluşumdur. 
 
Barış ve uzlaşma süreçlerine kadınların anlamlı katılımını teşvik etme ve toplumsal cinsiyet perspektifini müzakerelere dahil etme çabalarının çok şeyi değiştireceği şüphesizdir. 
 
Yıllardır Galatasaray Meydanı'nda mücadelelerini sürdüren Cumartesi Annelerinden Plazo De Mayo Annelerine, Belfast’tan Ortadoğu’ya uzanan süreçlerde kadının rolü tartışmasızdır. Ancak anlaşma süreçlerine kadınlar dahil edilmemiştir. Kadınların bu dahil edilmeme hali, yapılan anlaşmaların savaşları bitirmemesine yol açmaktadır. Zira paylaşıma dayalı savaşlarda çıkar dengeleri farklı işliyor ve insancıl hukuka yer verilmiyor. Oysa savaşların yarattığı derin travmalar ve büyük yoksulluklar en çok kadınlar tarafından yaşanıyor. Bu nedenle kadınların dahil olacağı süreç ve anlaşmaların mutlaka kalıcı barışı getireceği gerçeğini hiç unutmamak gerekir. 
 
Savaşların yarattığı ölümler, kayıplar, travmalar, zorunlu göçler, mültecilik, yoksulluk, milliyetçilik, patriyarkal sistem, cinsel şiddet, hatta savaş ganimeti olarak görülen ya da fetihin kadın bedenine dönük yansımalarını içeren cinsel şiddet, ülkelerde barış mücadelesinin yöntemlerini belirleyen ortak etkenler olarak gözlemlenmektedir.
 
Diğer taraftan, tüm bu yaşanmışlıklar ve savaşın yol açtığı yaralar, toplumun farklı kesimlerinden kadınların hem kolektif hem de bireysel bir şekilde barış mücadelesine dahil olduğunu da göstermektedir. Örneğin konvansiyonel annelik rollerinden hareketle mücadele yürüten kadınlar, anti-militarist feministler, örgütlü ve sistematik faaliyet gerektiren travmaların iyileştirilmesi gibi alanlarda çalışmalar yürüten kadın kurumları ve barış çalışmaları yürüten karma örgütlerdeki kadınlar, barış mücadelesinin başlıca aktörleridir.
 
Barış süreçleri kadınlardan azade yürütülemeyeceği gibi, kadın mücadelesi birikimlerinin barışa evrilen yolda sağlayacağı katkı da tartışmasızdır. Toplumun yarısı olan kadınların, kendi yaşadıkları deneyimlerin artık kendi hikayesini yazacağına inancımız tamdır. Bizler yeni bir hikaye yazabilir ve dünyanın gidişatını barış üzerinden şekillendirebiliriz. 

 

Hatimoğulları: Barışı tesis edersek hayatlarımızın nasıl değişeceğinin altını çizmek üzere buradayız

Eş Genel Başkanımız Tülay Hatimoğulları da şunları söyledi: 

Bugün HDK’nin başlatmış olduğu çok değerli bir çalışma için buradayız. Savaşın karanlığından çıkıp barışın aydınlığında buluşmak için düzenlenen “Barış İçin 1 Milyon İmza” kampanyası başlamış durumda. Bugün de barışa neden bu kadar ihtiyaç duyduğumuzun, bir milyon imzanın barışa nasıl hizmet edebileceğinin ve bu topraklarda barışı tesis edersek hayatlarımızın nasıl değişeceğinin altını bir kez daha çizmek üzere buradayız.

Değerli Türkiye halkları, hepinizin takip ettiği üzere bütün dünya bir savaşın eşiğinde. Sermayenin yaşamış olduğu krize, hem Ortadoğu’da hem Rusya ve Ukrayna savaşına baktığımızda, dünya apaçık bir şekilde bir dünya savaşının arifesinde. Bu yaşanan koşullar 1. ve 2. Dünya Savaşını hazırlayan koşullarla çok benzerlik gösteriyor. Sadece Ortadoğu'yu, Rusya’yı, Ukrayna’yı değil bütün dünyayı kaygılandırması gereken bir durum. Savaşın ve çatışmaların en fazla yoğunlaştığı Ortadoğu ve Kuzey Afrika coğrafyasında yaşananlara dönüp baktığımızda halkların ne kadar acı çektiğini, kanın ve gözyaşının ne kadar aktığını hepimiz görüyoruz. Bütün dünya bu süreci izleyip görüyor. Bu savaş ve çatışmaların küresel ölçekte yaygınlaştığı bir dönem gerçekleşirse -ki ümit ediyoruz bunlara asla tanıklık etmeyiz- 1. ve 2. Dünya Savaşından farkı ne olacak? 

Emperyalist güçlerin verdiği paylaşım savaşlarında halkların mücadelesi de filizleniyor 

Nükleer silahlar kullanılacak ve dünya dediğimiz gezegen yok olmakla karşı karşıya kalacak. Bu süreçler bu ciddiyetle ele alınmalıdır. Bu coğrafyada ve dünyada barışa he zamankinden daha çok ihtiyaç var. 2010 yılından bugüne kadar “Arap Baharı” adı altında bu coğrafyada yaşananlara dönüp baktığımızda, emperyalist güçlerin burayı bir Arap kışına, halkların kışına çevirdiğini görüyoruz. Bu coğrafyada sadece birkaç senedir yaşanan deneyime ve ödenen bedellere baktığımızda barışa ne kadar ihtiyacımızın olduğunu bir kez daha görüyoruz. Gazze’de 50 binin üzerinde kadın ve çocuk hayatını kaybetti son bir yıllık süreçte. Suriye adeta kan gölüne dönmüş durumda. Küresel sistem kendini yeniden kurarken ve konumlandırırken halkların ne düşündüğüne bakmıyor ama bizler bakıyoruz. Emperyalist güçlerin verdiği paylaşım savaşlarında halkların filizlenen mücadelelerini de hep beraber görüyoruz. 

Savaşların kararını kadınlar değil erkek egemen sistem veriyor

Bu savaşların kararlarını biz kadınlar vermiyoruz. Küresel savaşların, bölgesel savaşların kararlarını erkekler ve erkek egemen sistem veriyor. Sermaye düzeni veriyor bunun kararını. Kadınlar dünya sermayesinin sadece yaklaşık yüzde 1’ine sahipken, yüzde 99’una erkekler sahip. Bu güç işte bu savaşlara karar veriyor. Aslında üreten kadınlardır. Bugün dünyada bütün üretimin neredeyse yarısından fazlasını kadınlar yapıyor. Kadınlar hayatı yeniden üretiyor. Bu savaşlara ve çatışma süreçlerine kadınlar karar vermediği halde en ağır bedeli biz kadınlar ödüyoruz. Rojava deneyimine dönüp baktığımızda, orada kadınların hayatı nasıl kurduğunu, nasıl geliştirdiğini, kadın özgürlükçü bir sistemin ve özyönetimin nasıl oluştuğunu görebiliyoruz. Kadınların siyasi ve toplumsal olarak etkin oldukları bir siyasi hat geliştiği zaman, kadın özgürlükçü anlayışla bir süreç geliştiği zaman, bunun nelere kadir olabileceğini Rojava deneyiminden görebiliyoruz. 

Barış talep eden sivillere dönük sayısız bombardıman gerçekleşti 


Biz burada sevgili kadınlardan ve Türkiye halklarından barış için imza talep ederken, ne yazık ki yanı başımızdaki coğrafyada savaş ve çatışma devam ediyor. Tişrin Barajında 8 Ocak’tan bugüne kadar sivillere dönük sayısız bombardıman gerçekleşti. Siviller hayatlarını kaybediyor. Tiyatro sanatçısı Bave Teyar katledildi. Orada barış talep etmek üzere tuttukları nöbette katledildiler. Yine aynı şekilde Qamişlo Eş Başkanı Menice Haco Heyder de katledildi. Barış talep ettikleri için katledildiler. Tiyatroya, sahneye bomba düştü, kan aktı. Sevgili Bave Teyar’ın katledilmesi sahnelere, sanata kanın nasıl aktığını bize gösteriyor. Oysa bu insanlar oraya barış talep etmeye gitmişlerdi. Onlar barış nöbeti tutmaya gitmişlerdi. 

Savaşın kadınlara yönelik tahribatını anlatmaya zaman yetmez


Buradan çağrımızı yineliyoruz. Türkiye’de mevcut iktidarın, bir yandan “barış eli uzatıyorum” demesine, öte yandan Tişrin’de sivillerin bu şekilde katledilmesine izleyici kalamayız. Barışı bundan dolayı istiyoruz. Gerçekten bir barış tesis edilsin istiyoruz. Demokratik zeminde onurlu bir barış tesis edilsin istiyoruz. Barış için mutlaka ya bir yol açacağız ya bir yol bulacağız. 

Değerli Türkiye halkları, bizler çoğu zaman Kürt sorununu görmezden gelebiliyoruz. Oysa Kürt sorununun bu coğrafyada yaratmış olduğu tahribatı, Türk halkına ve diğer halklara, işçi ve emekçilere, kadınlara ödetilen bedeller bağlamında değerlendirdiğimizde ne kadar büyük olduğunu hep birlikte görürüz. Bunları görürsek, barışı daha çok talep edebiliriz. Bunların acısını hissedersek, barışı daha çok talep edebiliriz. Savaşın yarattığı yıkımı kadınlar açısından değerlendirdiğimizde, gece gündüz konuşsak da anlatmaya zaman yetmez. 

Kadın bedenini savaş aracı olarak görüyorlar 

Çok etkilendiğim bir mektubu sizinle paylaşmak isterim. Vaktinde Ebu Garip Hapishanesinde tutuklu bulunan kadınlar dışarıda savaşanlara mektup gönderiyorlar, “Lütfen ilk olarak Ebu Garip Hapishanesini bombalayın ki biz kurtulalım” diyorlar. Çünkü o dönemde işgalci güçlerin erkekleri tarafından tecavüze uğramışlar ve bir kısmı onların çocuklarını karnında taşıyor. İşte savaş öyle bir şeydir. Kadını işgal ettiği toprağın bir parçası olarak gördükleri için, bayrakla toprakla özdeşleştirdikleri için, işgalci güçlerin ya da savaşan taraflardaki diğer kesimlerin yaptıkları ilk şey kadınlara yönelik taciz, tecavüz ve katliamdır. Çünkü diğer topluma öyle diz çöktüreceklerini düşünüyorlar. Tarih boyunca kadınlara dönük sistematik tecavüz ne yazık ki bir savaş aracı olarak kullanılmıştır. Bunu kabul etmek mümkün değil. Günümüzde de kadın bedenine karşı yürütülen taciz, tecavüz ve istismar yine savaş aracı olarak görülüyor. 21. yüzyıldayız. 21. yüzyılda da bu böyle görülüyorsa, buna karşı en güçlü şekilde mücadelemizi sürdüreceğiz. Yine savaşların ve çatışmaların sonucunda kadın ve çocukların en çok maruz olduğu durum göç yolunu tutmaktır. Bakın bugün Akdeniz suları Ortadoğu, Afrika ve Uzak Doğu’dan gelenlerin, göçmen kadınların ve çocukların adeta mezar yerine dönmüş durumda. Hakikaten buna hiç kimse seyirci kalamaz. Yine Türkiye’de yaşanan çatışmalar. Bunun bedelini biz kadınlar çok ödedik. Siyasetçi kadınlar daha fazla ödedi. Kadınlar her yerde bunun bedelini ödüyor. 

Fotoğrafı büyütmeye ihtiyacımız var

Bugün Türkiye’de kadına yönelik işlenen suçlar, kadın cinayetleri, kadına yönelik şiddetle mücadelede yaşanan devasa eksiklikler, bütün bunlar “terör” parantezine alınarak mücadelemizin önüne geçiliyor. Erkek şiddetiyle katledilen ve şiddetin farklı şiddet biçimlerine maruz kalan kadınların haklarını savunmak için sokağa çıktığımızda terör parantezine alınıyoruz. “Yoksuluz, geçinemiyoruz”, “güvencesiz çalıştırılıyoruz” dediğimizde terör parantezine alınarak bastırılıyoruz. İşte barış istediğimizde, aynı zamanda bu konudaki haklarımızı elde etmek için de barışı istemekteyiz. Barışla neleri kazanacağımızın fotoğrafına bakmaya, o fotoğrafı büyütmeye ihtiyaç duyduğumuz bir dönemden geçiyoruz. 

Türk annesi de Kürt annesi de ağlamasın diye barış istiyoruz

Bu ülkede 50 seneye yakındır devam eden Kürt sorunundaki savaş ve çatışmaların son bulması halinde Türkiye nelere uyanabilir? Sayın Öcalan üzerinde İmralı’da devam eden tecridin tamamen kalkması, Sayın Öcalan’ın barış için çalışabileceği bütün koşulların sağlanması halinde Türkiye halkları neler kazanır, biz kadınlar neler kazanırız? Bunun fotoğrafını en iyi şekilde çizmek ve görünmesini sağlamak gibi bir görevimiz var. Biz barışı ölmemek için istiyoruz. Barışı kimse öldürülmesin diye istiyoruz. Barışı Türk annesi de Kürt annesi de ağlamasın diye istiyoruz. Biz barışı Türkiye’de bu antidemokratik uygulamaların bitmesi için istiyoruz; demokratik bir Türkiye’nin, demokratik bir cumhuriyetin inşa edilmesi için istiyoruz. Biz barışı kadınlar ve çocuklar şiddet görmesin diye istiyoruz. Güvenceli çalışmak için istiyoruz. İnsanların karnı doysun diye o bütçenin ayrılması için barışı istiyoruz. Depremzede kadınların evleri, barınacak yerleri olsun diye barışı istiyoruz.

Barış biz kadınların elleriyle gelecektir

Barış biz kadınların elleriyle gelecektir. Barış asla pasif olan, edilgen olan değildir. Barış asla bir geri adım değildir; tam tersine cesurların işidir. Çünkü barışmak için sorunla hakiki bir yüzleşmeye ihtiyaç vardır. Hakiki bir tarihsel yüzleşme sağlayabilenler barışabilir. Kadınlar olarak barışa olan inancımızla gerçeklerle yüzleşmek ve barışı bu coğrafyada tesis etmek için elimizden gelen her türlü çabayı ve çalışmayı sürdüreceğiz. HDK’nin başlattığı imza kampanyası çok önemli ve değerlidir. Ben buradan bütün Türkiyeli kadınlara seslenmek istiyorum: Demokratik bir ülkede yaşayabilmek için, kanın akmasını engellemek için, huzura ve adalete kapıların açılması için lütfen barış için siz de bir imza atın. Kampanyamızın başlığı “bir milyon imza” ama biz bir milyonu aşmak istiyoruz. Bu nedenle her kadının kampanyamıza destek olması çok önemlidir. 

20 Ocak 2025