Eş Genel Başkanımız Tülay Hatimoğulları, Ekmek ve Adalet Buluşmalarımız kapsamında bugün Ağrı'daydı. Hatimoğulları, öncelikle Bazid’de esnaf ziyareti gerçekleştirdi, ardından Gürbulak Sınır Kapısında açıklama yaptı. Son olarak halk buluşmasına katılan Hatimoğulları, burada yaptığı konuşmada şunları söyledi:
Biraz önce konuşan ilçe eş başkanımız ifade etti. Bugün sabaha karşı, düğündeki müzisyenler ve yöresel kıyafet giyenler gözaltına alınmış. Kürtçe müzik ve yöresel kıyafetler gerekçe gösterilerek operasyon ve gözaltı yapılmış. Bu operasyon öyle bilindik şekilde evler basılarak yapılmamış; adres belli olduğu halde yan komşuların kapılarını çala çala, adeta mahalleyi taciz ederek bir operasyon yapmışlar. Biz bu hikayeleri 90’lı yıllarda çok gördük. Kürtçe ve Arapça müzik yüzünden basılan düğünlere, damadın ve ailelerin gözaltına alınmasına tanıklık ettik. Şimdi bu iktidar düğünleri basacak kadar, geleneksel kıyafetlerimizi gerekçe gösterecek kadar aklını yitirmiş ve 90’lı yılların o karanlık günlerine, daha da derin dehlizlere bu ülkeyi ve Kürt halkını mahkum etmeyi hedefliyor.
Siz baskı kurdukça Kürt halkı daha çok örgütlendi
Biz buradan, kampanyamızı başlattığımız yerden şunu çok net ifade ediyoruz. Ne Türkiye ne Irak ne Suriye ne de İran’daki Kürt halkına, yani dört parça Kürdistan’a müdahale edemediniz, halkların örgütlülüğünün önüne geçemediniz. Siz baskı kurdukça Kürt halkı daha çok örgütlendi ve demokratik siyasetteki ısrarını devam ettirdi. Bir kez daha Bazid’den mesajımızı veriyoruz: Bizleri ne gözaltılar ne tutuklamalar ne zindanlar ne işkenceler bugüne kadar yıldırmadı, bugünden sonra da yıldıramayacak. Gözaltındaki arkadaşlarımız derhal serbest bırakılsın. Etkinliklerimizi sabote etmek için yapılan bu operasyonlar durdurulsun. Bizler mücadeleye devam edeceğiz. Hiçbir güç bizi bundan alıkoyamaz.
Ekmek ve Adalet Buluşmalarımızın ikinci durağı Bazîd
Sözlerime başlarken, Ekmek ve Adalet Buluşmalarımızın Ağrı Bazid’den başlayarak Kürdistan’ın dört bir yanında devam edeceğini hatırlatmak istiyorum. Startımızı Mardin’deki çiftçi mitinginde Eş Genel Başkanımız Tuncer Bakırhan’ın katılımıyla yaptık. İkinci durağımız burası. Bizlere bu toplantı ve sınırda yaptığımız çalışmalarla hoş geldiniz dediniz. Bizler de hoş bulduk diyoruz. Çok sağ olun verdiğiniz emekler için. Bugün 25 Temmuz, Kenan Budak’ın katledilişinin yıldönümü. Ben özellikle gerçekleştirdiğimiz bu buluşmalar bağlamında Kenan Budak’ı anmanın çok kıymetli olduğunu düşünüyorum. Kenan Budak, DİSK’e bağlı Genel İş’in başkanı iken askeri cuntanın o karanlık döneminde katledildi. O devrimci, sosyalist işçi önderini; işçinin, köylünün, yoksulun yanında olan o önderi saygı ve sevgiyle anıyorum.
Bu ülkenin bütün ezilenleri ve sömürülenleri ile buluşacağız
Bizler Ağrı Dağının mağrur eteklerindeyiz. Bizler Ehmedê Xanî’nin memleketindeyiz. Direnen Kürt halkıyla birlikte bugün Bazid’de Ekmek ve Adalet Kampanyamızı daha da geliştirmek üzere buradayız. Ekmek ve Adalet Buluşmalarımızda tam anlamıyla ne yapacağız? Gerek Kürdistan'da gerek Türkiye’de yoksulluğun, işsizliğin, hayat pahalılığının ve açlığın bu kadar derinleştiği bu dönemde değerli halklarımızla, işçilerle ve emekçilerle buluşmalar gerçekleştireceğiz. Yazın sıcağının bizi engellemesine müsaade etmeden Çukurova’ya, Ege’ye, Marmara’ya da gideceğiz, Kürdistan'ın diğer kentlerine de gideceğiz. Üreticilerle, çiftçilerle, esnafla, yoksul kadınlarla ve gençlerle buluşacağız. Kağıt toplayıcılarıyla buluşacağız, emeklilerle, ataması yapılmayan öğretmenlerle, ezcümle bu ülkenin bütün ezilenleri ve sömürülenleri ile buluşacağız.
İktidar IMF’siz IMF politikaları, kemer sıkma politikaları uyguluyor
Bugün Türkiye'de yaklaşık 50 milyon yurttaş açlık ve yoksulluk sınırında yaşıyor. 16 milyon emekli 10 bin TL'lik maaşa mahkum edilmişti ve 2500 TL zam yapıldı. İktidar bunu ne kadar şatafatlı anlattı, izlediniz. Sanki yedi ceddine yetecek bir para verdiler. Oysa verdiği 2500 TL. Düşünün ki o insan kirada oturuyorsa, elektrik ve su faturası ödüyorsa nasıl geçinsin. Biz bunu o iktidara çok soruyoruz, Bazid’deki, Ağrı’daki emekliler adına da soruyoruz. Siz insanlarla alay mı ediyorsunuz? 2500 TL’lik zam ile emekçiyi, emekliyi kurtardığınızı mı zannediyorsunuz? Emekliye büyük bir lütufta bulunduklarını zannediyorlar. Temmuz ayında asgari ücrete zam yapılması gerekiyordu ama yapmadılar. Tasarruf adı altında asgari ücrete zam yapılmadı. Asgari ücretin 17 bin TL olduğunu biliyoruz, bunun bir insanı geçindiremeyeceğini çok çok iyi biliyoruz. Bu para insanların faturalarını yatırmasına yetmez. Düşünün ki bir asgari ücretli 2 çocuğunu okula gönderiyor, gönderebilir mi? Çocuğunun beslenme çantasına bir süti bir parça kek koyabilir mi? Koyamaz. Ama onlar bizleri böyle bir ücretle yaşamaya mahkum ediyorlar. Bakın, bunlar “tasarruf paketi” adı altında bir genelge yayınladılar. Cumhurbaşkanı, Maliye Bakanı “Tasarrufa gideceğiz” dedi. Ülkede IMF’siz IMF politikaları, kemer sıkma politikaları uyguluyorlar. Gidin zenginden tasarruf edin, zenginden vergi alın. Ama onu yapmıyorlar. Esnaftan, yurttaştan, oradan buradan alıyorlar ama Saray’dan asla tasarruf yok.
Belediyelerimiz olanaklarını zorlayarak hizmetlerine devam edecek
Saray sadece son 5 ayda 5 milyar lirayı Örtülü Ödenekten kullanmış. Örtülü Ödeneğin ne anlama geldiğini iyi bilirsiniz. Örtülü Ödenekte karanlık işler çeviriyorlar. Muhtemelen ÖSO’ya maaş ödüyorlar. Türkiye'nin Suriye ile görüşmek istemesine sinirlenip Türk bayrağını Afrin’de yakan işte o çetelere Örtülü Ödenekten kuvvetle muhtemel maaş ödüyorlar. Örtülü ödeneklerden kendi yandaşlarına, kendi çocuklarına sınırın diğer yanında, başka ülkelerde gelecek sağlıyorlar. İşte bunlar bizleri tasarrufa mahkum ediyorlar. Özellikle belediyeler üzerindeki tasarruflar ne hikmetse bu dönemde akıllarına geliyor. Çünkü belediyelerin çoğunluğu artık AKP ve küçük ortağı MHP'nin elinde değil. Nasıl biz muhalefet belediyelerinin kaynaklarını azaltabiliriz, nasıl onların halka hizmet etmesinin önüne geçebiliriz diye bu tasarruf paketine belediyeleri de katarak belediyelerin elini kolunu bağlamaya çalışmışlar. Şunu çok iyi bilsinler ki belediyelerimiz, eş başkanlarımız ve meclis üyelerimiz, dişleriyle ve tırnaklarıyla kazıyarak halkımızın onları layık gördüğü bu makamın halkın hizmetine sunulması için emek vermekten geri durmayacak. Belediyelerimiz bir biçimiyle kaynaklarını sağlayacak, bir biçimiyle mutlaka ama mutlaka halkın hizmetine belediyelerin olanaklarını sunacak. DEM Parti belediyeleri, bu tasarruf paketlerine rağmen en iyi şekilde emek harcayacak, halkımızın ve kentimizin ihtiyaçlarını karşılayacak.
Hakkari’deki kayyım adaletsizliğinden derhal vazgeçin
Buluşmalarımızın adı biliyorsunuz ki “ekmek ve adalet”. Yaşadığımız en büyük adaletsizliklerden biri de kayyımdır. Kayyım, Kürt halkının seçme ve seçilme hakkının elinden alındığı, Anayasa’ya aykırı ve yasaları çiğneyen bir uygulamadır. Çok söyledik, söylemekten de vazgeçmeyeceğiz. Hakkari’deki kayyım geri gönderilene ve seçilmiş belediye meclisi tarafından seçilen kadın eş başkanımız başkanvekili olarak atanana kadar biz bu konudaki direnişimizi sürdüreceğiz. Bir kez daha diyoruz ki Kürt halkı bu coğrafyanın kadim halkıdır, Kürt halkı bu ülkenin asli yurttaşıdır. Onlara üvey evlat muamelesi yaparak, onların seçme ve seçilme hakkını ellerinden alarak bir adaletsizliğe daha imza atmış oluyorsunuz. Bu adaletsizlikten derhal geri dönmelidir merkezi hükümet. Buradan hükümete çağrımızdır.
Sınır kapılarından Kürtler faydalanmasın istiyorlar
Biraz önce Gürbulak Sınır Kapısından seslendik bütün Türkiye’ye. Hep diyoruz ya siyasal, toplumsal, inançsal olarak ayrımcılıkla karşı karşıya kalıyoruz. Bu ayrımcılığa bu topraklarda en fazla maruz kalan halk Kürt halkıdır. Kendi kentimizin gümrük kapısında bile bir çifte standartla karşı karşıya kalıyoruz. Gerçekten ben de ilk duyduğumda hayretler içinde kaldım. Bugün “ihtisas gümrüğü” uygulamasıyla çok sayıda ürünün burada gümrük işlemlerinin yapılmayıp Mersin’e, İstanbul’a gümrük işlemleri için gönderilmesi akıl alır gibi değil. Gürbulak Sınır Kapısı tarihi İpek Yolunun kapılarının Ortadoğu'ya, Orta Asya’ya, Çin’e kadar açıldığı bir nokta. Bu kadar önemli bir sınır kapısında bu işlemleri yapmayıp Mersin’e, İstanbul’a göndermenin anlamı ne? Maliyeti iki, üç katına çıkarmak anlamına geliyor. Bu da satın alacak yurttaşa daha pahalıya satmak anlamına geliyor. Ama esas amaç Kürtlerin faydalanmaması. Bu kadar ikili bir hukuku bu sınır kapısı deneyimine bile baktığımızda görebiliyoruz. Bunları asla kabul etmiyoruz.
Ağrılılar sınır kapısında 15 saat bekletiliyor
Sınır kapılarının olduğu kentler geçimlerinin önemli bir bölümünü sınır kapısından sağlar. Bir sınır kentinde doğan büyüyen bir yoldaşınız olarak, bizim de ailelerimiz doğu ticareti yaptı, Suriye’den ürünler getirip sattı. Böyle ekmek getirdiler evlerimize. Peki, siz günübirlik gidip gelen binlerce Bazidliye, Ağrılıya neden bu işkenceyi yapıyorsunuz? Bakın birinci işkence harç pulu. 500 TL’ye çıkarılması zarara sokmak demek. İki paket sigara, iki paket çay getiren bir yurttaşımız 500 TL’lik pul varken bunun parasını nasıl kazansın? O yüzden, bu uygulamalar kaldırılmalıdır. Sadece bu da değil. Biraz önce yine burada yönetimden arkadaşlarımız anlattı. Bazidliler, Ağrılılar sınır kapısında 12-15 saat bekletiliyor. Bu bir işkencedir. Bu işkenceyi Kürt halkına neden yapıyorsunuz? Diğer sınır kapılarında bu uygulamaya rastlayamazsınız. Buraya özel bir şey. Çok enteresan bir durum ve bu durumun derhal son bulması gerekiyor. Bunun için DEM Parti olarak Bazid halkının, Ağrı halkının yanında dün olduğu gibi bugün de olmaya devam edeceğiz. Mücadele etmeye devam edeceğiz.
Kürdistan’da hayvancılığı bitirmekle halkı yoksullaştırmayı amaçlıyorlar
Bahsetmek istediğim çok önemli konulardan biri de tarım ve hayvancılık. Bugün Türkiye'nin, başta Kürdistan olmak üzere, en önemli geçim kaynağı tarım ve hayvancılık. Bakın AKP iktidara gelmeden önce Türkiye tarım ihracatında dünyada ilk 9 ülke arasındaydı. Ama şimdi Türkiye buğdayı da pamuğu da bunların ürünleri olan kumaşı da ipliği de ithal eder duruma geldi. Bir helal akreditasyon getirdi AKP, dışarıdan gelen et dini değerlerimize uygun mudur diye test edeceklerdi. Sadece İskenderun Limanından bir örnek vereceğim. Oraya gemilerle gelen angusların yaydıkları kokular mahallelere kadar ulaştı ve ölü hayvanlar günlerce bekletildi. İskenderun halkı ayağa kalktı, isyan etti. İşte bunlar bizi buna mahkum ediyor. Oysa Ağrı’da hayvancılık desteklenirse az mı üretim olur? Kürdistan'ın dört bir tarafında bu kadar güzel meralar varken hayvancılığı niye bitirdiniz? Çünkü amaç halkı yoksullaştırmak, amaç Türkiye halklarını yoksullaştırmak. Tarımı bitirdiler; kota getirerek bitirdiler, desteklemeyerek bitirdiler, teşvik vermeyerek bitirdiler, mazota zam yaparak bitirdiler, elektriğe zam yaparak bitirdiler. DEM Parti olarak en çok ilgilendiğimiz konulardan biri tarım politikalarıdır. Çünkü Türkiye’de, Kürdistan’da yoksullukla mücadele etmenin en önemli yolu tarımı yeniden canlandırmaktır, güçlü bir tarım üretiminin sağlanması için gerekli politikaları izlemektir. DEM Parti’nin yönetimlerde, özellikle merkezi hükümette yer aldığı zaman en çok üzerinde duracağı konulardan biri de budur. Elektrik desteği, teşvik, saman desteği sağlanırsa Ağrılı da Bazidli de Iğdırlı da Karslı da gayet iyi üretim yapar ve Türkiye’nin et ithalatına asla ihtiyacı kalmaz. Ama bunlar kendilerine yerli ve milli diyorlar ya, hepsi yalan. Hepsi yalan, hepsi sahte. Tarım da bile eğer bizi ithalata mahkum etmişlerse, buğdayın bile Rusya’dan gelmesini bekliyorsak bilin ki bunların yerliliği de milliliği de yalandır.
Ağrı’da ilk yapılması gereken tam teşekküllü bir hastanedir
Buluşmalarımız süresince sadece sorun konuşmayacağız, çözüm önerilerimizi de konuşacağız. DEM Parti olarak savunduğumuz ekonomi politikalarından sadece birkaç başlığı paylaşmak istiyorum. İhtiyaç sahibi bütün hanelere mutlaka bir aylığın bağlanması. Eğitimin ve sağlığın ücretsiz bir biçimde kamu tarafından sağlanması. Madem vergi veriyoruz, verginin karşılığı da bu kamu hizmetidir. Eğitim ve sağlık bunun başında gelir. Ağrı’da, Bazid’de hastaneyle ilgili yaşadığınız sorunu çok iyi biliyoruz. Bazidliler, Ağrılılar tam teşekküllü bir hastane olmadığı için Erzurum’un yolunu tutmak zorunda kalıyor. Oysa ilk yapılması gereken, asgari düzeyde yapılması gereken tam teşekküllü bir hastanedir. Bunu bütün halklarımız gibi Ağrı halkı da fazlasıyla hak ediyor. Asgari ücret mutlaka ve mutlaka yoksulluk sınırının yarısı kadar olmalıdır. Emekli maaşı aynı şekilde olmak zorundadır. Vergi adaletsizliğiyle mücadele etmek zorundayız, vergi adaletini sağlamak zorundayız. Meclis’te şu anda eğer kavga etmeyi bırakırlarsa, bizim vekillerimize saldırmayı bırakırlarsa bu yasanın görüşülmesi bekleniyor. Gelen vergi paketinde yediğimiz içtiğimiz her şeye, soluduğumuz havaya kadar ek vergi getirilecek. Oysa biz temel gıdaların vergisinin sıfırlanması gerektiğini ifade ediyoruz. Azdan az, çoktan çok verginin alındığı bir sistemin sağlanması gerektiğini düşünüyoruz. Ağrı, Türkiye'de yapılan incelemelerde en yoksul olan kentler arasında yer alıyor. Ağrı ve benzeri bütün kentlerimize özellikle SGK prim desteğinin sağlanması gerekiyor. Bu acil bir çağrı olarak önümüzde duruyor.
Gelir kaynakları adil bir biçimde paylaştırılmalı
Esnafın, üreticilerin, çiftçilerin kredi borcu o kadar yüksek ki faiz bile işliyor. Burada faizsiz kredi sağlanması, biraz önce bahsettiğimiz teşvik için çok önemli. Merkezi hükümet bu konuyla ilgili ne olursa olsun mutlaka karar almalıdır. Esnafın, üreticinin, çiftçinin, hayvancılık yapanın 250 bin TL’ye kadar olan borcu silinmelidir. Bu talepler hayal değil hepsi gerçek olabilir. Türkiye’deki gelir kaynakları adil bir biçimde paylaştırılırsa bunun pekala olacağını biliyoruz. Çok önemli bir şiardır: Ekmek olmazsa adalet olmaz, adalet olmazsa ekmek olmaz. Bizim için bu buluşmalar böyle bir hayati önem taşıyor. Bu buluşmalarda bir yandan yoksulluğumuza, işsizliğe, haksızlığa çözüm ararken bir yandan da ülkede adaletin tesis edilmesi için elimizden gelen her türlü mücadeleyi sürdürmeye devam edeceğiz.
Koca ve Bozan’ın yanındayız
Bakın Erdoğan yaptığı grup toplantısında hayvan haklarıyla ilgili mücadele eden milletvekillerimizden Perihan Koca’yı hedef gösterdi. Bununla da yetinmediler. “Siz hırsızsınız, hırsıza da hırsız denir” diyen Mersin Milletvekilimiz Ali Bozan’a şiddet uyguladılar. Sabah şafak operasyonuyla Bazidlileri gözaltına alan anlayış ile vekillerimize parlamentoda saldıran anlayış aynıdır. Mersin Milletvekillerimiz Ali Bozan ve Perihan Koca her milletvekilimiz gibi emek veren, partimizin paradigmasının hayata geçmesi için mücadele eden iki yoldaşımızdır. Onlara sonuna kadar sahip çıkıyoruz. Onlarla birlikteyiz. Bu haklı davanın bir neferi olarak yaşadıkları şiddeti kınıyoruz.
Kürt sorununun barışçıl yöntemlerle çözülmesi aynı zamanda halkların ekmeğinin büyümesini sağlar
Bizler ekmeğin ve adaletin ne kadar birbirine bağlı olduğunu biliyoruz. Biri olmazsa ötekinin olamayacağını bugün Türkiye’de görüyoruz. Bugün çatışmacı anlayış, Kürdistan’da uygulanan özel harp politikaları, güvenlikçi politikalar Türkiye'nin bütçesini delik deşik etmiştir. Kürt sorununun 2013’te barışçıl ve demokratik yöntemlerle çözümü için adım atıldığı zamanda, bütçeden savaşa ve silaha tek kuruş para harcanmamıştı. Biz hep söyledik, buradan bir kez daha söylüyoruz. Kürt sorununun barışçıl ve demokratik yöntemlerle çözülmesi, barışçı politikaların uygulanması aynı zamanda Türkiye’de yaşayan bütün halkların ekmeğinin büyümesini sağlar.
Savaşa hayır demenin bir anlamı var
Türkiye halklarına buradan bir kez daha sesleniyoruz: Savaşa hayır demenin bir anlamı var. Kürt halkıyla barış ve kardeşlik içinde yaşamak istiyoruz demenin bir anlamı var. Bu iktidar, bu devlet geleneği halkları savaştırarak, çatıştırarak sömürüyor. Bir işçi sendikası grev yapmaya kalktığında aman da aman terör de terör diyorlar. Bunun nedeni bu. Savaşa ayrılan bütçenin ekmeğe ayrılması için, bu haksız ve hukuksuz anti demokratik uygulamaların son bulması için barışın ve adaletin sesini yükseltmemiz gereken bir dönemden geçiyoruz. Ve bu yaptığımız buluşmalarla yaz boyunca adım adım gezerek Türkiye’yi bu mesajları vereceğiz. Sizlerden de ricamız bu buluşmalarımıza destek olmanız, bu alanlarda da hep beraber örgütlenmemiz.
Sözlerimi Ehmedê Xanî’nin bir sözüyle bitirmek isterim: “Herkes bilsin ki güçlüyken adalet, zayıfken cesaret göstermek asalettir.” Evet. Ehmedê Xanî’nin torunları ile birlikteyiz. Güçlüyken adil olmayı, sömürüldüğümüzde cesaretle mücadele etmeyi bizler Ehmedê Xanîlerden, bu topraklarda bedel ödemiş olan devrimcilerden ve yurtseverlerden öğrendik. Mücadelemizde de mutlaka kazanacağız. Mutlaka herkesin karnı doyacak, herkes kendi anadiliyle konuşup eğitim görebilecek, kendi dininin ve mezhebinin gerektirdiği biçimde ibadetini yapabilecek. Bizler 72 milletin bir arada yaşadığı bir coğrafyada ekmeğin sağlanması için, adaletin tesis edilmesi için mücadele etmeye devam edeceğiz. Yolumuz açık olsun. Serkeftin.
25 Temmuz 2024