Eş Genel Başkanımız Tülay Hatimoğulları, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü kapsamında deprem bölgesi Hatay’da kadın buluşmalarına katıldı. Hatimoğulları; Defne, Serinyol, Samandağ, Dörtyol ve Hatay merkezde kadınlarla bir araya geldi. Samandağ’daki buluşmada konuşan Hatimoğulları, şunları söyledi:
Depremin yıkıntıları arasında birbirimize ellerimizi çok güzel uzattık
Merhaba sevgili kadınlar, hepinizi sevgiyle selamlıyorum. Gerçekten depremden sonra ilk kez böyle bir toplantıya katılıyorum ve çok duygulandım. Depremin ilk gününden itibaren buradaydım, hep birlikteydik, enkazları birlikte kaldırmaya çalıştık. Hep birlikte enkaz altında kalan insanların çığlıklarını duyduk. Geceleri sürekli rüyalarımızda o insanların çığlıkları vardı. Biz hala bu travmayı atlatamadık, atlatmamız da çok zor. Ama o depremin yıkıntıları arasında birbirimize ellerimizi çok güzel uzattık. Türkiye’nin ve dünyanın dört bir yanından toplumsal dayanışma ağlarıyla birbirimize çok güzel sahip çıktık. Devlet burada yoktu ama biz hepimiz buradaydık. Almanya’dan, İsviçre’den, Avrupa’dan, Arabistan’dan, Katar’dan yardımlar aktı buraya. Buradaki insanlar bizi unutmadı. Yurt dışındaki birçok dernek ve kurum desteğini bizden esirgemedi. Türkiye’de vicdan sahibi herkes; Türkiye’nin solcuları, devrimcileri, yurtseverleri, sosyalistleri, Kürt halkı bize elini uzattı. Biz ilk suyu, ilk bisküviyi bu gelen yardım ağlarından, toplumsal ağlardan aldık. İlk suyu onlardan içtik, ilk ekmeği onlardan yedik. Gerçekten o zaman devlet yoktu. Hiç unutmuyorum ki siz de biliyorsunuz; sabahın 4’ünde belki bir canı kurtarırız diye Kız Meslek Lisesinin karşısında çöken binanın oradaydık ve bir tane kepçe bulamadık. Ama şimdi enkaz kaldırmak için AKP’nin yandaş holdingleri -hani o Türkiye’yi soyup soğana çevirenler, bütün kaynaklarımızın peşkeş çekildiği o holdingler- ihaleler için burada. İhale açıldığı zaman Antakya ve Samandağ’ın dört bir yanında ne kadar iş makinası olduğunu görmedik mi?
Seferberlik ilan etmediler, OHAL ilan ettiler
Bu ülke büyük bir yıkım yaşadı. Kentlerimiz tarihin belki son 600 senesinde yaşanmış en büyük yıkımı ve en büyük can kaybını yaşadı bu depremde. 11 ilimizi etkisine almış olan bu depremde hükümete düşen en temel görev neydi, seferberlik ilan etmekti. Ama seferberlik ilan etmediler, OHAL ilan ettiler. Bizi daha sıkı bir şekilde faşistçe, otoriterce yönetmek için; mallarımıza, mülklerimize, evlerimize, küçücük bahçelerimize, gecekondularımıza el koyup kamulaştırmak için OHAL ilan ettiler. Seferberlik ilan etmiş olsalardı, iş makinaları Maraş’ta, Hatay’da, Adıyaman’da olurdu ve biz bu kadar canımızı kaybetmemiş olurduk.
Deprem konutları için kullanılması gereken vergileri çarçur ettiler
Deprem bir doğal afet ama bu doğal afetin yarattığı sonuçları ne yazık ki bu sistem derinleştirdi, AKP iktidarı daha çok derinleştirdi. Gölcük Depreminden sonra deprem vergisi uygulamasıyla çok büyük paralar toplandı. Arkadaşlarımız hesap yaptılar, o toplanmış paralarla kaç deprem konutu yapılabilir diye. Bir milyon depreme dayanıklı konut yapılabilirmiş. Ama ilgili bakan nasıl bir açıklama yaptı? Deprem vergileri nerede diye sorduğumuzda, “Biz otoyol yaptık” dedi.
Otoyol mu lazımdı bize bu deprem ülkesinde, yoksa deprem konutu mu? Otoyolu da yapın, bir şey demiyoruz ama yolu yapacak kaynaklar vardı. Ancak onlar deprem konutları için kullanılması gereken o vergileri ne yazık ki çarçur ettiler, harcadılar, çaldılar. Bunu en iyi sizler biliyorsunuz. Çünkü bunun acısını en çok siz çektiniz.
Kadınların çadır ve konteyner kentlerde yaşadığı istismar çok ciddi boyutta
25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele kapsamındaki etkinliklerle deprem bölgesinde siz değerli kadınlarla buluşmak istedik. Sabah Ballıözde’ydik. Buradan da devam edeceğiz Defne’ye, Serinyol’a, Dörtyol’a. Sevgili kız kardeşlerim hepinizin yüzüne tek tek baktığımda görüyorum; 8 Martlarda, 25 Kasımlarda o çarşı meydanında birlikte olduğumuz kadınlar burada. Bizler kadına yönelik şiddetle mücadele konusunda duyarlı bir topluluğuz. Elimizden geldiğince Samandağ’da güçlü bir mücadele yürüttük. Şimdi ne yazık ki deprem bizde başka bir travmayı geliştirdi. Depremde kadın olmanın ne kadar zor olduğunu bu salonda bulunan siz kadınlar en iyi biliyorsunuz. Depremden sonra bütün hayatlarımızı o küçücük konteynerlere, çadırlara sığdırdık. Ama hayatlarımızı tam olarak kuramadık, kuramayız da. Bugün Ballıöz’de kadınlarla sohbet ettik. “Çadırlarımız yırtılmaya başladı. 9 aydır aynı çadırları kullanıyoruz, hepsi su alıyor” dediler. Bunu en iyi siz bilirsiniz. Çok az ifade ediliyor ama kadınların çadır ve konteyner kentlerde yaşadığı istismar çok ciddi. Erkeklerin şiddetleriyle karşı karşıya kalıyorlar, erkeklerin cinsel tacizleriyle karşı karşıya kalıyorlar. Bu da depremin hiç konuşulmayan bir yüzü. Bu da ne yazık ki bizim realitemiz oldu. Dolasıyla burada 25 Kasım ile ilgili uzun bir tarihçe anlatmayacağım. Bunları buradaki bütün kadınlar benden daha iyi biliyor. Biz yaşamın her yerinde şiddete maruz kalıyoruz her şekilde. Şimdi en büyük şiddeti yaşadığımız çadırlarda, konteynerlerde, evsiz barksız yaşamlarımızı idame ettirmeye çalıştığımız mekanlarda yaşıyoruz.
Burada yaşayan Arap Alevilerinin göç etmesini istediler
Bu iktidardan en büyük talebimiz neydi? Meclis kürsülerinde milletvekillerimiz bunu defalarca dile getirdi ve bunun mücadelesini en güçlü şekilde verdi. Hastaneler ve okullar öncelikle yapılsın dedik, yapmadılar. Özellikle Antakya’da 1- 1,5 saat yol gidiyor insanlar çocuklarını okula göndermek için. Bir anne dedi ki “Külüstür bir arabam var, 1 saatlik yol gidiyorum ve orada çocuğumu bekliyorum. Çünkü hiç bilmediğim bir yere çocuğumu gönderiyorum”. Çok mu zordu yıkılmış okulların yerine okul, hastane yapmak? Ama yapmadılar, çünkü burada yaşayan Arap Alevilerinin göç etmesini istediler. Bu iktidar depremi Allah’ın lütfu olarak gördü. Bizden kurtulmak istedi bu iktidar. Bizi toprağımızdan, çarşımızdan kovmak istedi bu iktidar. Ama biz gitmedik ve bunun öncülüğünü siz kadınlar yaptınız. “Gitmedik, buradayız; kendimize ve kentimize sahip çıkıyoruz” diyen kadınlar olduk. İnanın ki bu çarşı merkezinde elimizde reyhanlar ve bahurla yaptığımız yürüyüş herkes tarafından görüldü. Kadınların kendisine ve kentine sahip çıkması çok değerliydi. Dikmece’de kadınların topraklarına ve zeytinliklerine sahip çıktıkları direniş çok anlamlı.
Birçok Alevi köyünü, mahallesini acil kamulaştırmaya tabi tuttular
Birçok Alevi köyünü, mahallesini acil kamulaştırmaya tabi tuttular. Dikmeceli kadınlar gitmiyoruz dediler tıpkı Akbalenli kadınlar gibi ve Akbelenli kadınlarla çok güzel bir buluşma gerçekleştirdiler. Ama esas direnişi kendi topraklarında yaptılar. Şimdi ne oldu? Kamulaştırmalar iptal edildi, tapular iade edildi. Böyle devam etmesini sağlamamız lazım. Bir başka yerde kamulaştırma olduğu zaman hep birlikte direnmemiz lazım. En son rezerv alanla ilgili bir kanun geçti Meclis’te. Esas hedefleri İstanbul ama bizim kentimiz de hedefte. O düzenleme ile Hatay rejimini bütün Türkiye’de uygulamak istiyorlar. Rezerv alan ilan etmek ne demek? “Ben şurayı rezerv alan ilan ediyorum” dediğinde orada tasarruf hakkı iktidarda. İstedikleri müteahhitlere verecekler, istedikleri kuleleri dikecekler ve yandaşlarına bizim topraklarımızı peşkeş çekecekler. Biz büyük bir direnç gösterdik bu yasaya karşı ama ne yazık ki AKP ve MHP tarafından geçirildi. Umuyorum ki bunu AYM iptal eder. Biz kendi kentimizde depreme dayanıklı yapıların inşa edilmesini savunuyoruz. Kendi toprağımız sıvılaşmışsa, eğer orada bir inşaat yapılmayacaksa zaten yapılmamalıdır. Buradaki insanlar bunları anlamayacak insanlar değil. Bizler depreme dayanıklı konutlar istiyoruz ama gelişigüzel istimlak ve kamulaştırmaya asla evet demeyeceğiz, dememeliyiz. Tıpkı Dikmeceli kadınlar gibi. Ben burada Dikmeceli kadınların direnişini bir kez daha selamlıyorum.
AKP Filistin’e ağlarken bir yandan da gemilerle İsrail’e çelik ve malzeme gönderiyor
Biz depremden konuşurken yanı başımızda Gazze’de Filistinli kardeşlerimiz bizim depremde yaşadığımız yıkımı insan eliyle yaşıyor. İsrail şimdi 2 milyona aşkın Filistinlinin yaşadığı Gazze’yi gece gündüz bombalıyor. Bu savaşa sözüm ona AKP iktidarı karşı çıkıyormuş gibi yapıyor. Biliyorsunuz kafelerde protestolar yapıyorlar. Oysa döktüğün o kahvenin parasını sen İsrail’e zaten ödüyorsun? İsrail için fark eder mi kahveyi dökmüşsün ya da içmişsin. Hiçbir şey fark etmez. Ama bizim çağrımız ne oldu bu iktidara? Sahte gözyaşı dökme, yaklaşan yerel seçimlerde kendi tabanını konsolide etmek için Filistin sorununu kullanma dedik. Sen İsrail ile bütün askeri anlaşmalarını feshetmelisin dedik. Çelik ihraç ediyorsun, anlaşmaları feshetmelisin dedik. Sadece 7 Ekim’den bu yana 300’e yakın çok büyük yük gemisiyle Türkiye’den çelik ve çeşitli malzemeler gönderilmiş İsrail’e. İşte bunları kes, protesto edeceksen bunları yap, kahveyle uğraşma.
Filistinli kadınların yaşadıklarını en çok siz anlayabilirsiniz, biz anlayabiliriz. 2006’da Güney Lübnan’ın İsrail tarafından bombalandığı dönemde bir konferans çağrısı olmuştu. O zaman ben de gitmiştim ve savaş bölgesini dolaşmıştık. Sığınak delici bombalar kullanılmıştı. İnanın depremdeki görüntülerin aynısıydı. Bunu insan eliyle yapıyorlar, bunu kabul etmemiz mümkün değil. Biz kendi sorunlarımıza sahip çıkarken, yanı başımızda katledilen Filistinli kardeşlerimizle dayanışmayı da mutlaka büyütmeliyiz. Filistin’in sesi olmalıdır Samandağ. Filistinli kadınların sesi olmalıyız hep beraber.
Büyük yıkıma rağmen kentinizi ve evinizi sahiplenişinizi tarih yazacak
Sözlerime son vermeye yaklaşırken şu sözü anımsadım. Depremde her şeyini kaybetmiş bir kadın şöyle demiş: “Ben saksıdaki çiçekleri kurtarmayı başardım”. İşte biz de hayatlarımızı o saksıdan kurtardığımız çiçekler gibi yeniden yeşerteceğiz. Asla umutsuzluğa kapılmayalım, asla bu kenti terk edeyim demeyelim. Bu kenti bugüne kadar terk etmedik ki 10 aya yakın bir zaman geçti. Bize yaşatılan bu kadar olanaksızlıklara rağmen taleplerimizi haykırmaya, sesimizi yükseltemeye devam etmeliyiz, edeceğiz.
Biz parti olarak dün olduğu gibi bugün de depremzedelerin her yerde sesi soluğu olmaya devam edeceğiz. Vekilken de tüm konuşmalarımda depremi hiç atlamadım. Diğer vekil arkadaşlarımız da bu konuda duyarlılık gösterdiler. Şimdi de Eş Genel Başkan olarak yaptığım grup toplantılarının hepsinde mutlaka deprem gündemi oluyor. Biz burası unutulsun istemiyoruz. Çünkü burası unutulursa çok şeyimizi kaybederiz. Biz kendimizi unutturmayacağız; bu umutla, bu dayanışmayla yaşayacağız. Bizler umudumuzu Samandağ’ın, Antakya’nın, Defne’nin, İskenderun’un topraklarına gömeceğiz ve oradan hayatlarımızı yeniden yeşerterek yeniden var olacağız. Antakya geçmişte de çok yıkıma uğramış, depremler yaşamış bir kent. Ama insanlık burada ısrar etti. Şimdi de sizin ısrar ettiğiniz gibi. Kentin yerle bir olduğu 600 yıl önceki depremde bile insanlık gitmemiştir. Biz şu an hep birlikte tarih yazıyoruz. 100 yıl sonra insanlar sizin burada kalışınızı görecek; evinizi, bahçenizi, ağacınızı sahiplenişinizi görecek. Mutlaka burada hayatı yeniden yeşerteceğiz. Katılımınız için hepinize çok çok teşekkür ediyorum.
23 Kasım 2023