Eş Genel Başkanımız Tülay Hatimoğulları, haftalık Meclis Grup Toplantımızda gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Samandağ Rezerv Alan Mağdurları, 10 Ekim Barış Derneği, SYKP temsilcileri ve il-ilçe örgütlerimizin katıldığı grup toplantısında konuşan Hatimoğulları, şunları söyledi:
Kürsülerden ahkam keserek gerçeği ters yüz edemezsiniz
Değerli arkadaşlar, değerli konuklarımız hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum, hoş geldiniz. Belediye eş başkanlarımızın ve dolayısıyla halkın iradesini bir kez daha yok saydılar. Siz bu uygulamayla -onlar çok rahatsız oluyor bizim bu sözlerimizden ama özellikle biraz önce bu kürsüden konuşan iktidarın küçük ortağı kulağını açarak dinlesin- Kürtlere “seçme ve seçilme hakkınız yok, bu ülkenin asli yurttaşı değilsiniz” demiş oluyorsunuz. Kürt halkı ve onunla dayanışma içinde olan halklara ve demokrasi güçlerine “siz ulusal güvenlik sorunusunuz” demiş oluyorsunuz. Bunu milyonlarca insana diyorsunuz. Bu kürsülerden ahkam keserek bunu ters yüz edeceğinizi sanıyorsanız büyük yanılıyorsunuz. Bunlar dışarı çıktıklarında “bizde eşitlik var, Kürtlerle kardeşiz” diyorlar. Etle tırnak edebiyatı yapmaya devam ediyorlar. Biz artık bu tiyatroyu fazlasıyla izledik ve çok sıkıldık. Bu tiyatro artık son bulmalıdır.
Hakkari’den İstanbul’a halk direniş içerisinde
Biz kayyım atandığından beri Hakkari’deydik, Hakkari halkıyla birlikteydik. Hakkari’de hangi haneye gitseniz, kimle görüşseniz kayyıma karşı olduklarının altını kalın kalın çizerler. Oysa onlar bunu hakkın üzerinde, halkın üzerinde bir hak olarak görüyorlar. Hakkari’den İstanbul’a halk direniş içerisinde. Genciyle, yaşlısıyla, kadınıyla, çocuğuyla halk Hakkari’deki iradesine sahip çıkıyor ve bunu hiçbir şekilde ters yüz edemezler. Bakın AKP’nin en büyük mağduriyet edebiyatı neydi? Darbeler üzerinden konuştular hep. 28 Şubat’ta başörtülülerin nasıl hedef alındıklarını anlatırlardı hep.
Hakkari’de yaptıkları siyasi darbeye asker eşlik etmiş oldu, bu fotoğrafı tarih yazacak
Hakkari’de herkese karşı devasa büyüklükte bir orantısız şiddet uyguladılar. Biz kayyım olarak atanan valinin makamının önünde basın açıklaması yaparken etrafımızı polis sardı. Sadece polis sarmadı. Askeri darbe üzerinden mağduriyet edebiyatı yapan AKP var ya o gün Hakkari’de askeri de sokağa indirdi. (Darbe görüntülerini göstererek). Burası Hakkari Valiliğinin önü. Bu fotoğrafı ve görüntüyü tarih unutmayacak. Askeri cuntaya karşıyız diyorlar ya bakın asker burada. Hakkari’de yaptıkları siyasi darbeye asker eşlik etmiş oldu. Bu fotoğrafın altında sözüm ona askeri cunta rejiminden mağdur olan AKP’nin imzası var. Bu fotoğrafı tarih yazacak, kimse unutmayacak ve biz de unutturmayacağız.
FETÖ'cülerin yazdığı iddianamelerle arkadaşlarımızı yargılıyorsunuz
Ey Erdoğan, ey AKP'liler, siz darbecilerin paltosundan çıktınız. Onların, yani FETÖ’cülerin yazdığı iddianamelerle arkadaşlarımızı yargılıyorsunuz, belediye eş başkanlarımızı ve seçilmişleri yargılamaya kalkıyorsunuz. Erdoğan, “Yargının verdiği karar kimseyi rahatsız etmesin” diyor. Ey Erdoğan, sen Kürt halkının 31 Mart'ta verdiği karardan niye rahatsız oluyorsun? Çık bunu Türkiye kamuoyuna açıkla. Bu kayyım ataması neyin rahatsızlığıdır? Çık bunu açıkla. Seçimler bittikten hemen sonra “Sandık iradesine sahip çıkacağız” demişti. Bu sözler bizzat Erdoğan’a ait. Ama bunu söylerken Kürt’ün iradesine saygı duymayacağını söylemedi. Sandıktan çıkan her iradeye saygı duyacağını söylemişti. Peki, Hakkari’de sandıktan çıkan irade halkın iradesi değil mi? Hakkari halkı, halk değil mi? Bir tek seni seçince mi halk oluyor? Başka partilerden yana siyasi tercihini yaptığı zaman halk, halk olmuş olmuyor mu? O irade halka ait olmuş olmuyor mu? Erdoğan bu konudaki yaklaşımını da pratikte kayyımı destekleyerek ve önünü açarak zaten bir kez daha belirtmiştir.
AKP’nin kayyım ortağı bize hakaret edeceğine Sinan Ateş cinayetini açıklasın
Kayyımcı anlayışın bir diğer yaklaşımı da halkın, halka ait olan belediye kaynaklarının üzerine çökmektir. Kayyım atayarak hem siyasi irademize kayyım atamış oluyorlar hem de belediyenin maddi kaynaklarına çökmüş oluyorlar. Yani çetevari bir faaliyet. Çeteler gider bir yerlerde bazı sermayelerin üzerine çöker, birbirleriyle çatışır. Bunlar da bizim belediyenin, Hakkari halkının hakkı olan maddi kaynaklara çökmüş oluyor. İktidarın küçük ortağı çıktı ve saatlerce bizimle ilgili konuştu. Bahçeli zaten DEM Parti’ye, Kürt halkına, ülkedeki demokrasi güçlerine, solculara ve devrimcilere küfretmeden duramıyor. Hakaret etmediği bir konuşma dahi yok. O dil, o üslup zaten bu kürsüye yakışmaz. Bunun altını özellikle çizmek istiyorum. Ancak kayyım için yasaldır diyor, demokrasi üzerinden demagoji yapıyor ve demokrasi dersi vermeye kalkıyor. Ey küçük ortak, ey AKP’nin kayyım ortağı, sana kalsa AYM’yi de kapatacaktın. Ne demokrasisi, ne insan hakları? Sen bunları nasıl ağzına alabiliyorsun? Sinan Ateş cinayetini açıklayın önce bu kürsüden. Bize laf atacağınıza, hakaret edeceğinize, kayyımı meşru göstereceğinize, yasaları çiğneye çiğneye bunları söyleyeceğinize yapacağınız şey çıkıp Sinan Ateş cinayetini açıklamaktır. Bu karanlık yapınız, yani sizler asla demokrasiden bahsedemezsiniz. Bir milletvekilimize hakaret etmiş. Biz buradan cevabını veriyoruz. Hadi bir porsiyon ciğeri sen ye, bizim sorduğumuz sorulara çık cevap ver. Bir porsiyon ciğer öneriyoruz sana. Sonra bu karanlık ilişkileri çık anlat bakalım gücün ve cesaretin varsa.
Ant olsun ki bu ülkeyi gerçekten demokrasi ile buluşturacağız
Ant olsun ki, küçük ortağa da suç koalisyonuna da AKP’ye de Kürt halkına ve Türkiye’deki bütün farklı halklar ve inançlardan insanlara saygı duymalarını öğreteceğiz. Demokrasiyi öğreteceğiz ve ant olsun ki bu ülkeyi -onların bu kürsüden anlattığı sahte demokrasiyle değil- gerçekten demokrasi ile buluşturacağız. Bunun mücadelesini vereceğiz. Bunu asla ve asla engelleyemeyeceksiniz. Şimdi şunu yaymaya çalışıyorlar: Dosyası olanı DEM Parti niye aday yapıyormuş? Dosyası olmayana da kayyım atadınız. Ben burada dosyası olmadığı halde kayyım atanmış sadece 2 belediyemizden bahsedeceğim. Nusaybin Belediye Eş Başkanı Semire Nergiz, dosyası var mıydı? Hayır. Van Başkale Belediye Başkanı Erkan Acar, dosyası var mıydı? Hayır. Dosya tamamen bahanedir. Bakın, Hakkari’de Mehmet Sıddık Akış arkadaşımıza gözaltına alındığı anda kayyım atandı. Daha ne dosyası görülmüş ne mahkemesi görülmüş ne de ortada bir karar var. Siz yasallık, mahkeme kararı, hak hukuk aramadan zaten kayyım atıyorsunuz. Çünkü bunu siz kendinizde hak olarak görüyorsunuz.
Seçilmişin yerine atanmışı getirmek faşizmdir ve otoriter rejimlerde böyle bir yöntem vardır
Hakkari Belediye Eş Başkanları Mehmet Sıddık Akış ve Viyan Tekçe halk oylamasında seçildiler. Belediye başkanlarımızın adaylığı öncesinde, aday adayları iken halk oylaması yaptık. İki eş başkanımız da halkın oyları ile adaylaşmıştır. Daha sonra YSK’nın onayı ile aday olmuşlardır. Yine YSK’nın gözetimi ve denetiminde gerçekleşen 31 Mart seçimlerinde seçilmişlerdir. Yine seçim başarısının sonrasında -ki yüzde 50’ye yakın oy almışlardır- YSK mazbatalarını vermiştir. Buraya kadar her şey normal. Bundan sonra diyorlar ki; biz terörle mücadele ediyoruz, kusura bakmayın, şimdiye kadar süreç böyle işlemiş olabilir ama biz yerinize kayyım atayacağız. Öyle mi, bu mu hukuk, bu mu demokrasi, bu mu anayasaya uygun davranış? Bu düpedüz keyfiliktir. Bu düpedüz düşman hukukudur, ikili hukuktur. Bunun başka bir anlamı ve izahı yoktur. Seçilmişin yerine atanmışı getirmek faşizmdir ve otoriter rejimlerde böyle bir yöntem vardır. Demokrasilerde sandığa saygı duymak zorunludur. Seçme ve seçilme hakkı demokrasinin asgari koşuludur. Bunun hayat bulması lazım.
Kürtlere açıkça Saray rejiminin kanunlarının geçerli olduğunu söylüyorlar
Erdoğan yine bu konuştuklarımızı kendi ağzından itiraf ediyor. “Yargı burada kanunu değil hukuku konuşmuştur” diyor. Yani kendi ikili hukuklarından bahsediyor. Yani burada yasalar değil bizim dediğimiz asıl olandır diyor. Kürt halkına açıkça, Türkiye’nin yürürlükteki kanunları değildir sizi yönetecek olan; tek adam rejimimizin, Saray rejimimizin kanunları geçerlidir demiş oluyor. Bu ikili hukuk için size bir örnek daha vermek isterim. MHP’liler belediyede Erdoğan’ın fotoğrafını indirdiklerinde seslerini çıkarmadılar ama DEM Partili Belediye Eş Başkanı fotoğrafı indirdiğinde kavga kıyamet koptu. Adalet Bakanı, “Fotoğrafın indirilmesi birliğimize yönelik saldırıdır, milletimizin birliğini bozmaya yöneliktir” dedi. Allah aşkına hangi birlikten bahsediyorsunuz siz? Sizler hangi bölünmeden de bahsediyorsunuz? Bunu da ayrıca sormak istiyoruz.
Kendi halkına “vandal, çürük, sürtük” diyenler bu ülkenin birliğinin sembolü olamaz
Musa Anter’den ilhamla sormazlar mı kardeşim bu nasıl bir vatan ki her şeye bölünüyor? Ekmek mi, pasta mı ki her ağzımızı açtığımızda bölünüyor? Bu ülkenin birliğinin sembolü halkın iradesini tanımayanlar olamaz. Toplumu ayrıştıranlar ve kayyım atayarak bölücülük yapanlar bu toplumun, bu ülkenin sembolleri asla olamazlar. Açlığın, yoksulluğun, işsizliğin, geleceksizliğin, umutsuzluğun, mutsuzluğun fotoğrafı olanlar bu ülkenin bütünlüğünün sembolü olamazlar. Kendi halkına “vandal, çürük, sürtük” diyenler bu ülkenin birliğinin sembolü olamazlar. Ali İsmail’in katiline “emri ben verdim” diyenler bu ülkenin sembolü olamazlar. Depremzedelere “namussuz” diyenler bu ülkenin birliğinin sembolü olamazlar. “Kadın da olsa çocuk da olsa gereğini yaparız” diyen, şiddeti körükleyen anlayış bu ülkenin sembolü olamaz.
Şu anda gizli bir anayasa devrededir ve kayyım ataması bu gizli anayasanın ürünüdür
Buradan AKP’de siyaset yapanlara, AKP’ye oy verenlere özellikle seslenmek istiyorum. Sizler de bu hukuksuzluk ve kayyım anlayışından rahatsızsınız biliyoruz. Sahada AKP’li seçmenden de bu konudaki rahatsızlıkları çok duyduk ve AKP’nin bölgede gittikçe erimesinin en önemli sebeplerinden biri de atanan kayyımlardır. Ama buna daha güçlü bir sesle itiraz etmemiz lazım. Çocuklarınıza, torunlarınıza anlatacak bir hikayeniz olmalı. Emin olun ki AKP bu yanlışta ısrar ettiği sürece siz orada şeker olsanız erir, tuz olsanız kokarsınız. O yüzden çocuklarınıza anlatacak güzel bir hikayeniz olsun ve bu konudaki itirazınızı daha güçlü ve daha sesli bir şekilde lütfen yapın!
Yeni anayasa diyenler, önce halklara ve emekçilere düşmanlık yapan gizli anayasayı yürürlükten kaldırmalıdır. Çünkü şu anda gizli bir anayasa devrededir ve bu gizli anayasayı Saray ve ortakları yapmıştır. Kayyım ataması bu gizli anayasanın ürünüdür. Bizler bunu topyekun bir şekilde reddediyoruz. Bu tek başına bizim sorunumuz değildir, bütün Türkiye’nin sorunudur. Türkiye’de seçilmiş iradeye kayyım atanması demek, Türkiye demokrasisini sadece toprağa gömmek değil üzerini betonla örtmek demektir. Buradan Türkiye’deki bütün demokrasi güçlerine, muhaliflere ve kayyım karşıtı kesimlere sesleniyoruz: Lütfen kayyıma karşı sesimizi daha gür çıkaralım. Türkiye demokrasisini savunmak için, ortak yaşamı savunmak için, Türkiye’deki bütün halklarla beraber demokratik bir Türkiye’yi inşa edebilmek için sesimizi daha gür çıkaralım, dayanışmamızı daha çok büyütelim. Biliyoruz ki daha çok dayanışarak kazanacağız, biliyoruz ki daha çok dayanışarak faşizme geri adım attıracağız.
Mazlumların nezdinde Hakkari Gazze’dir, Gazze Hakkari’dir
Bugün Filistin’de yaşanan zulümle Hakkari’de bizlere yaşatılan zulmün arasında hiçbir fark yok. Filistin için timsah gözyaşları döken AKP iktidarı ve ortakları, aynı şiddeti bizlere uyguluyor. Kalkıp Filistin için sahte gözyaşları dökmekten de hiç geri durmuyor. Ancak mazlumların nezdinde Hakkari Gazze’dir, Gazze Hakkari’dir. İsrail zulmüne karşı Filistin halkı nasıl direniyorsa Türkiye’de, Hakkari'de bütün halklar da aynı direnişi sergiliyor. Bu fotoğraf Hakkari’den. Kayyıma karşı demokratik mücadele zemininde itirazımızı yükselttiğimizde insanların nasıl yaka paça gözaltına alındığının fotoğrafı bu. Ve bu da İsrail’in polis şiddetinin fotoğrafı. Aralarında bir fark görüyor musunuz? Tıpatıp aynı değil mi? Filistin halkına yapılan ile Hakkari’de bizlere, Kürt halkına yapılan arasında bir fark görebiliyor musunuz? Bu iki fotoğraf hiçbir farkın olmadığını gösteriyor. Sahte gözyaşlarıyla Filistin halkının yanında olduğunuzu, Kürt halkını sevdiğinizi hiç kimseye anlatmaya kalkmayın. Sizler gerçekten darbecisiniz, bu siyasi darbeyle bir yere varacağını sanan zavallılarsınız. Biz demokrasinin bize açtığı yolda ilerlemeye ve mücadelemizi buradan yürütmeye devam edeceğiz.
Meşru olan tek seçenek Hakkari Belediye Meclisinin seçtiği Viyan Tekçe’dir
Bütün Türkiye kamuoyu şunu bilmelidir; Hakkari Belediye Meclisi kayyım atandıktan sonra kendi toplantısını yaptı, yasalarda ne yazıyorsa onu harfiyen yerine getirdi ve belediye eş başkanını seçti. Mehmet Sıddık arkadaşımız tutuklu olduğu için yerine seçilen ve vekaletini yürütecek olan Belediye Eş Başkanı Viyan Tekçe’dir. Biz buradan Viyan Tekçe’yi kutluyoruz. Onlar kayyım atayarak sadece belediye eş başkanını görevden almış olmuyorlar, belediye meclisini de bypass etmiş oluyorlar. Ama Hakkari Belediye Meclisimiz olması gerekenleri göstermiştir. Derhal kayyıma el çektirin. Meşru olan Hakkari Belediye Meclisinin seçtiği Viyan Tekçe’dir, meşru olan Belediye Meclisinin kendisidir. Valinin orda belediye başkanı olarak görev yapması gayrimeşrudur. Valinin kendi görevlerinin sınırlarına çekilmelidir, seçilmişlerin görev alanında onun yeri yoktur. Atanmışın yeri yoktur, olamaz.
Büyük insanlığın karşısında şahlar, padişahlar, firavunlar yenildiler, sizler de yenilmeye mahkumsunuz
1 Eylül 2016’da AKP ve ortağının ortak kararı ve oylaması ile bir kayyım kararnamesi çıkmıştı. Venedik Komisyonu Ekim 2017 tarihli raporunda, kayyım atamasının Türkiye yasalarıyla ve Türkiye’nin taraf olduğu AB Sözleşmesi ile uyumlu olmadığını söylemişti. Bu rapor çok önemlidir. Hani çıkıp ahkam kesiyorlar, kayyım atamanın meşruiyetini anlatmaya çalışıyorlar ya AKP, MHP ve yandaş medyaları; dönüp Venedik raporuna baksınlar, ayrıca Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartına baksınlar. Kayyım uygulamasının bunlarla büyük bir çelişki içinde olduğunun, Anayasa ile temel bir çelişki içinde olduğunun altını çizmek isterim. “Türkiye Yüzyılı” diye yola çıktılar ama bizi 18’inci yüzyılın gerisine götürüyorlar kayyım atayarak, padişahlık dönemine götürüyorlar. Tanzimat’ın gerisine götürüyorlar. Bunu bizler asla kabul etmeyeceğiz.
Zulüm ile abat olanın sonu berbat olur. Bu dünyada ne şahlar ne padişahlar ne dehaqlar ne de firavunlar görüldü ama büyük insanlığın karşısında hepsi yenildiler. Sizler de yenilmeye mahkumsunuz. Hakka, hukuka, adalete ve özgürlüğe olan inancımızla diyoruz ki; yürü bre Hızır Paşa senin çarkın da kırılır, güvendiğin padişahın da gün gelir devrilir. O gün uzak değildir. Bizim üzerimizdeki baskıları bu kadar arttırmalarının nedeni budur. Kobanî Kumpas Davasında 13 arkadaşımıza bu kadar ceza yağdırmalarının nedeni 31 Mart seçimlerinde aldıkları büyük yenilgidir. O gün pek yakındır. Bunu kendileri de bilsin. Biz zaten biliyoruz. Mücadeleyi bu zeminde yükselteceğiz. Bu da onlara dert olsun.
AKP’nin hukuku bir avuç zengini palazlandırır
Bu ülkenin işçileri, işsizleri, emeklileri, emekçileri, yoksulları, esnafı, genci, kadını… Bu iktidar askeri vesayetten kurtarılmış sivil bir anayasa ve normalleşmeden bahsetti. Bu anormal zalim iktidar Türkiye toplumunun tamamını bir esaret cenderesi içine almak istiyor. Emekli, maaş zammı istediğinde; işçi yaşayabilecek bir ücret talep ettiğinde, grev hakkını kullanmak istediğinde; yoksul karnı doysun istediğinde “terörist” yaftası yapıştırıyor. Çayın, buğdayın taban fiyatı açıklandı. Enflasyon uçmuş. Devlet çaya, buğdaya komik zamlar yapmış. Üretici isyanda. Esnaf faiz zamları yüzünden krediye ulaşamıyor, gün içinde siftah etmeden kepenk kapatmak zorunda kalıyor. Esnaf bu durumdayken kemer sıkma politikası uygulayanlar, Ayhan Bora Kaplan çetesine devletin bankasından 550 milyon TL krediyi verebilmiş. Ama bu krediyi esnafa, işçiye, çiftçiye vermiyorlar. Bakın ikili hukuk burada da devrede. Burada da bizim varlıklarımıza ve kaynaklarımıza çökme devrede. Bu hükümet toplumun üzerine bir korku salmak istiyor. Burada örtülü hukuku, örtülü anayasayı bir kez daha devreye koyuyorlar. AKP’nin normali ve hukuku bir avuç zengini palazlandıran hukuktur. İşçileri, emekçileri, yoksulları ise açlığa ve sefalete mahkum eder. Bu hukuksuzluk her yerde nasıl devam ediyor bakalım. 1 Mayıs’ta işçilere, barınma sorunu yaşayan öğrencilere, özel sektör öğretmenlerine, ihraç edilen KHK’lılara, Adalet Bakanlığı önünde eylem yapan Emine Şenyaşar’a ve İstanbul’da Filistin için eylem yapanlara polis şiddetiyle karşılık veriyor. Polis şiddeti uygulamaya normal diyor.
Öğrencileri belirsizliğe sürükleyecek olan müfredata karşıyız
Bugün yeni müfredat programını protesto etmek için eğitim emekçileri ve Türkiye’deki demokrasi güçleri kent kent okulları boykot ediyorlar ve alanlardalar. Öğrencileri belirsizliğe, umutsuzluğa ve geleceksizliğe sürükleyecek olan müfredata karşılar. Kayyım müfredata, bilim ve bilimsel gerçeklere savaş açan müfredata karşıyız diyorlar. Bakın ÇEDES Projesiyle, Maarif Programıyla Alevilere ve bütün farklı halklara ve inançlara asimilasyon politikasını dayatıyorlar. Bunu sözde demokrasi diye toplumun önünde bir tepsi ile sunmaya çalışıyorlar. Dışarıya kuzu hukukunu anlatıyorlar; içeride Alevilere, öğrencilere, bilim savunucularına ve farklı inançlara kurt kanunlarını dayatıyorlar. Bugün alanlarda olan bütün eğitim emekçilerine, bütün demokrasi güçlerine buradan selamlarımızı iletiyoruz, başarı dileklerimizi iletiyoruz. Mutlaka kazanacağız, mutlaka başaracağız.
Kadınların eşitliği için, kadınların özgürce bu ülkede yaşayabilmesi için 9’uncu Yargı Paketine hayır diyelim
Evet sevgili kadınlar, bizler ikili hukuk desek de inanın bu bile karşılamıyor. Üçlü, dörtlü hukuk söz konusu. Kafalarına göre herkes nasıl bir toplum modeli oluşturmak istiyorsa, biz kadınların bedeni üzerinden, biz kadınlar üzerinden siyaset yapmaya devam ediyorlar. AKP iktidarı da bunu en çok yapan iktidarlardan birisi. Bakın İstanbul Sözleşmesinden çıktılar. Şimdi de Meclis’e gelecek olan 9’uncu Yargı Paketi ve kadına yönelik şiddetle etkin mücadeleyi öngören 6284 Sayılı Kanunu değiştirmek istiyorlar. Kadınların kendi soyadını kullanmalarını engellemek istiyorlar. Kadını erkek şiddetinden koruma konusunda önemli bir karar olan “tedbir kararı”nı kaldırmak istiyorlar. Kişiye ikinci kez denetimli serbestlik hakkı tanıyarak aslında kadın şiddetiyle cezaevinde olan erkeklerin dışarıya çıkıp kendilerine göre yarım bıraktıkları işi tamamlamaları için zaman tanıyorlar. Bunun önünü 9’uncu Yargı Paketiyle açmak istiyorlar. Eş başkanlıktan eşit temsiliyete, kadın çalışmalarından kadın siyasetçilere kadar her kesime büyük bir saldırı uyguluyorlar. Bizler buradan bir çağrı yapmak istiyoruz: Kadınların yaşam hakkı için, kadınların eşitliği için, kadınların özgürce bu ülkede yaşayabilmesi için başta kadın vekiller olmak üzere hiçbir parti ayrımı yapmadan 9’uncu Yargı Paketine hayır diyelim. Kazanımlarımıza göz koyan iktidarın bu uygulamasına hep birlikte hayır diyelim. Kadın dayanışmasının güçlü çıkacağına inanıyoruz. Çünkü bizler yaşamak istiyoruz, çünkü bizler katledilmek istemiyoruz, çünkü her gelen iktidarın bir siyasi nesnesi olarak üzerimizde politika yapmasını istemiyoruz. O yüzden diyoruz ki kadın, yaşam, özgürlük; jin, jiyan, azadî.
Kar amacıyla yapılan Rezerv Alan Yasasını kabul etmiyoruz
Bu kayyımcı iktidar ne yazık ki doğayı da talan ediyor. Hiçbir yeri rahat bırakmıyorlar. Akbelen’den İkizdere’ye kadar memleketin dört bir yanında toprağını savunan insanlara cop, gaz ve tomayla saldırıyorlar. Bu zulüm hukuku değil de nedir? Rezerv alan mağduru Hataylı, Antakyalı arkadaşlarımız burada. Depremzede hepsi ve rezerv alan ilanıyla ilgili tutumlarını ortaya koymak için Ankara’nın yolunu aşındırdılar.
Bir depremzede attığı tweette, “Rezerv uygulaması vatandaşlık haklarına atanmış bir kayyımdır. Rezerv alanı vatandaşlık hukukunun ilgasıdır” demiş. Çünkü depremi gerekçe göstererek, şimdi Rezerv Alan Yasasını çıkararak ve Hatay’ı pilot bölge seçerek oradaki insanların küçük evlerine, topraklarına çökmeye çalışıyorlar. Bu kayyımcı zihniyete bizler depremin yaşandığı ilk andan itibaren karşı durduk ve durmaya devam edeceğiz. Samandağ’da Rezerv Alan Çalıştayı yapıldı ve burada bazı önermeler ortaya çıktı. Bu çalıştay yerel yönetimlerin, halkın, kitle örgütlerinin ve bilim insanlarının katılımıyla gerçekleşti. Sonuç bildirgesinden birkaç bölümü sizlerle paylaşmak isterim.
“Yeniden inşada hele ki ağır bir yıkım yaşayan bir coğrafyada kar, rant, ekonomik kaygı vb. söz konusu olamaz. Bu nedenle böylesi coğrafyalarda egemen erk, parası yıllarca vergilerimizle peşin ödenmiş bu dönem için mahsup olan sosyal devlet olgusu gereği bu coğrafyaya özgü inşa sürecinin hiçbir aşamasında vergi harç vb. alamaz. Barınma hakkını, çevre hakkını, yaşam hakkı için çalışma hakkını yani alt yapıyı, konutu, iş yerini, parkı sosyal donatı alanını vb. para karşılığında sunamaz.”
Bu kürsüden çok söyledik, her yerde söyledik. DEM Parti olarak, parlamentoda, deprem bölgesinde ve her yerde bu mağduriyeti sürekli dillendirdik ve bunun karşısında mücadele ettik. Rezerv alan ilan etmek, o toplumu toprağından koparmaktır. Hukukçular bu yasanın nasıl uygulanacağını bilmiyorlar. Gelen resmi bir yazı olmadığı için mahkemeye itirazlarını nasıl yapacaklarını bilmiyorlar. Rezerv alan demek belirsizlik demektir. Orada yaşayan Arap Alevileri, Arap Hristiyanları, Ermenileri toprağından etmek, sürmek demek. Halkın duygusunu duymazlıktan geliyorlar. Çünkü şu an büyük bir rant alanı olarak görüyorlar orayı. AKP’nin en çok kazanmak istediği iki il vardı: İstanbul ve Hatay. Kazanmak istemelerinin en büyük nedeni 3/2’si yıkılmış bir kent olmasıdır, yandaş müteahhitlerine peşkeş çekeceği muazzam bir ortam olmasıdır. Burada Samandağ’da toplanan çalıştayda ortaya çıkan kararı yenilemek istiyoruz. Depremzede müşteri değildir. Depremzedelerin evlerini yapıp onlara satmayı hedefliyorlar. Bu kadar vicdansızlık olamaz. İnsanı toprağından, kültüründen, geleneğinden koparmak olamaz.
DEM Parti olarak dün olduğu bugün de depremzedelerin yanındayız
Depremzedeler, mağdurlar rezerv alan ilan edilen bölgelerin derhal rezerv alan bölgesinden çıkarılmasını istiyorlar. Yerinden değişim ve dönüşümü istiyorlar. Bunu bilim insanları ile yapmak istiyorlar. Devletin bu konuda sağlayacağı katkıyı önemli buluyorlar. Çünkü bu bizim vergilerimizle sağlanan bir birikimdir. Bizler de rezerv alandaki bütün yurttaşlarımıza şunu söylemek istiyoruz. DEM Parti olarak, dün olduğu gibi bugün de hep birlikteyiz. Bu mücadele bizim esas mücadelelerimizden biridir. Sizlerin talebi bizlerin talebidir. Çıkıp tehdit savuran kaymakama boyun eğecek değiliz. “Rezerv alana ikna olun, aksi takdirde buradan her şeyi geri çekeriz, konteynerde yaşamaya mahkum kalırsınız” diyor. Bir kaymakam bunu diyebilir mi? Bu sözlere boyun eğecek değiliz ve biz bilim insanlarının gösterdiği yolda, yolumuz neyse oradan ilerleyeceğiz.
Gelin kayyıma karşı mücadeleyi daha güçlü bir evreye taşıyalım ve kayyımları bu ülkeden defedelim
Kayyım her yerde. Kayyım deprem bölgesinde, kayyım rezerv alan ilan edilen deprem bölgesinde, kayyım parlamentoda, kayyım belediyelerde, kayyım yaşamın ne yazık ki her yerinde. Ve biz kayyım politikasını uygulamalarına müsaade etmeyeceğiz. Kayyım politikasını bu ülkede bir kalıcı kanunun biçimine getirmelerine izin vermeyeceğiz. Çünkü bunlar Anayasayı çiğniyor ve bütün demokratik değerleri ayaklar altına alıyor.
Valiye görevden el çektirilmelidir, Viyan Tekçe’ye bu görev iade edilmelidir
Bizler kayyımlara karşı Hakkari ve Van’da olduğu gibi mücadele etmeye devam edeceğiz. Bizler kayyıma karşı Hakkari’deki Sürmi anne gibi mücadele etmeye devam edeceğiz. Bizler havamızı, suyumuzu, toprağımızı talan eden kayyımcı anlayışa karşı Artvinli Havva anne gibi mücadele etmeye devam edeceğiz. Bu kayyımcı anlayış şunu bilsin ki; bu topraklarda böyle analarımız olduğu sürece, bu topraklarda kendi kimliğine, geleceğine, kentine sahip çıkmak için mücadele eden insanlar olduğu sürece kayyım politikası gerilemeye mahkumdur, faşizm gerilemeye mahkumdur. İki dönemdir uygulanan kayyım rejimi şu an çökmüştür. Çünkü Türkiye’de her kesimden ama her kesimden insan kayyım rejimine itiraz ediyor, Hakkari’de atanmış olan kayyıma lanet okuyor.
31 Mart’ta halkın iradesi ile seçilmiş olan Viyan Tekçe Belediye Meclisi tarafından yeni belediye eş başkanı olarak seçilmiştir. Valiye görevden el çektirilmelidir, Viyan Tekçe’ye bu görev iade edilmelidir. Aksi takdirde bunun hesabını hiç kimseye veremezler. Bizler muhalefet partilerinin, muhalif kesimlerin bu konuda ortaya koymuş olduğu tutumu takdirle karşılıyoruz. Çok önemli bir tutum. Bu tutum inanın ki sadece DEM Parti’ye atanmış olan kayyımlara geri adım attırma anlamı taşımıyor; bizleri demokrasinin değerlerinden, haktan ve hukuktan, adaletten koparmak isteyen anlayışa karşı verilen ortak bir mücadeledir. Türkiye’de barışın, eşitliğin, kardeşliğin, demokrasinin kazanılması için çok önemli bir adımdır bu. Buradan bütün muhalif güçlere, kayyım karşıtı bütün kesimlere sesleniyoruz: Gelin, dayanışmamızı daha çok büyütelim, kayyıma karşı mücadeleyi daha güçlü bir evreye taşıyalım, kayyımları bu ülkeden defedelim ve demokrasiyi hep birlikte inşa edelim.
Barış içinde ve eşit yurttaşlık temelinde yaşayacağımız bir toplum kurmak için herkesi 13 Haziran'da Hakkari’ye davet ediyoruz
Sözlerimi Hakkari’de yapacağımız mitingimize çağrıyla tamamlayacağım. Barış içinde ve eşit yurttaşlık temelinde yaşayacağımız bir toplum için herkesi emek ve demokrasi güçleriyle birlikte 13 Haziran'da Hakkari’de gerçekleştireceğimiz mitingimize davet ediyorum. Bu buluşma önemli. Bu buluşma bir Türkiye buluşması olacak, demokrasi için olacak, faşizme karşı ortak bir mücadelenin simgesi olacak. Hepimiz Hakkari'de olacağız 13 Haziran’da. Sizleri de destek ve dayanışma için oraya bekliyoruz. Hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum.
11 Haziran 2024