Hatimoğulları: Kürt sorununun barışçıl yöntemlerle çözümü için herkes elini taşın altına koymalı

Eş Genel Başkanımız Tülay Hatimoğulları 1 Eylül Dünya Barış Günü vesilesiyle Barış Anneleriyle buluştu. Buluşmaya Parti Sözcümüz Ayşegül Doğan ve milletvekillerimiz de katıldı. İstanbul’da gerçekleşen buluşmada Kürtçe konuşan Barış Annelerinden Sabiha Bozan bütün saldırılara rağmen barışı savunmaya devam ettiklerini belirterek 1 Eylül Dünya Barış Gününü kutladı. Annelerin her zaman barışı savunduğunu belirten Bozan ''Yaşadığımız sürece, şartlar ne kadar çetin olursa olsun mutlaka bir gün bu ülkeye barışı getireceğiz. Ülkemizde bir savaş var, iktidarlarını bu savaş ile sürdürüyorlar. Ama kimse kusura bakmasın biz anneler barışı getireceğiz. Yıllardır ''Kürtleri bitireceğiz'' diyorlar ama Kürtleri bitiremezsiniz” dedi. 

Barış Annelerinden Bedia Gökgöz de barışın önemine değinerek, ''Biz barış anneleri olarak herkese çağrı yapıyoruz, barışı savunun. Onurlu bir barış istiyoruz. Kan dökülmesin. Barışı bütün dünya için istiyoruz. Tecrit kalkmadan barış gelmez, Sayın Öcalan üzerindeki tecriti kaldırın barış gelsin. Çocuklarımızın cenazelerini görmek istemiyoruz'' diye konuştu. 

Daha sonra konuşan Hatimoğulları, şunları söyledi:

3’üncü dünya çatışmalarının yürütüldüğü özel bir dönemden geçiyoruz

Merhaba sevgili kadınlar, değerli Barış Anneleri hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum. Bugün 1 Eylül Dünya Barış Günü ama biz 1 Eylül’ü ne yazık ki sadece ülkemiz ve bölgemiz açısından değil dünya açısından silahların gölgesinde yaşıyoruz. Bugün silahların, çatışmanın her yeri sardığı bir dönemde biz 1 Eylül’ü yaşamaya, barış sürecindeki mücadelemizi ve barışı getirme ısrarımızı sürdürüyoruz. Bugün Rusya'nın Ukrayna işgalinden tutalım da Çin'in Tayvan’la gerilimine kadar, Kuzey Afrika ve Kızıl Deniz’deki gerilimler, İsrail'in Filistin işgali, 4 parça Kürdistan’da Kürt halkının verdiği mücadeleye karşı oradaki rejimlerin gösterdiği tutum ve Kürt halkına dönük açılan savaş ve çatışmalar… Ne yazık biz böyle bir süreçte, bütün dünyada savaş tamtamlarının devam ettiği, 3’üncü dünya çatışmalarının yürütüldüğü özel bir dönemden geçiyoruz. Bu dönemin nedenlerini elbette burada uzun uzun değerlendiremeyeceğiz ama şunu bilmeliyiz ki kapitalizmin yaşadığı çoklu krizler bizleri savaşa sürüklüyor. Bugün emperyalist güçlerin paylaşım savaşları bambaşka bir evreye geçmiş durumda. Ve bahsini ettiğimiz geçmiş dönemdeki yeni dünya düzeninin yerini çok daha farklı bir dünya düzeni almaya başlamış durumda ve dünya yeniden şekilleniyor.  Bunun bedelini dünya halklarına, işçilere, emekçilere ödetmeye kalkıyorlar. 

3’üncü dünya savaşı ölçeğinde büyük bir savaşın yaşanması dünyanın yok olması demektir 

Çoklu krizden bahsediyoruz ya, zaten bütün bu savaşların asıl sebebi sermayenin paylaşım savaşıdır. Yani dünya ölçeğinde zenginin daha zengin olması için bir savaş söz konusu. Yani ülkelerin paylaşım savaşları en nihayetinde halklara özellikle bölgemizde bizlere kan, gözyaşı ve göç olarak, kadınlara yönelik taciz ve tecavüz olarak dönüyor. Dünyada eşi ve benzerine az rastlanan bir silahlanma var. Şu anda 1. ve 2. Dünya Savaşlarına benzer nesnel koşullardan geçiyoruz. Bugün bahsedilen 3’üncü dünya savaşı ölçeğinde büyük bir savaşın yaşanması demek, dünyanın yok olması anlamını taşır. 1. ve 2. Dünya Savaşlarında milyonlarca insan yaşamını kaybetti. Şimdi emperyalist güçlerin bölge dışında daha büyük bir savaşa yönelmesi demek aynı zamanda nükleer silahların kullanılması demektir, bu da yeryüzünün ve dünyanın ortadan kalkması anlamına gelir. Bugün sermaye sahipleri, emperyalist güçler o kadar fütursuzca saldırı içindeler ki dünyanın ve insanlığın geleceğini dahi tehlike altına atmış durumdalar. Biz dünyanın bütün halkları olarak, bütün işçileri, emekçileri olarak, kadınlar olarak bu savaş politikalarına karşı verdiğimiz mücadelenin aynı zamanda kapitalist sisteme karşı, sermaye düzeninin çıkarlarına karşı bir mücadele olduğunu aklımızdan çıkarmamalıyız. 

''İsrail ile ticari anlaşmaları bitirdik'' diye kamuoyuna yalan söylüyorsunuz

Rusya Ukrayna savaşından bahsettik, ben biraz İsrail Filistin savaşındaki gelişmelerinden bahsetmek istiyorum. Sadece Gazze'ye bakın 100 yıllık sömürü düzeni dışında son bir yılda Gazze'ye yapılan saldırılarda 40 bini aşkın insan yaşamını yitirdi. Mazlum Filistin halkı bu bölgenin en mazlum halklarından biridir. Bölgemizin halklar nezdinde iki temel sorunu var. Bunu özellikle şöyle ifade ettik bölge halkları olarak. Qedayi Filistin, Qedayi Kurdistan. Kürdistan sorunu ve Filistin sorunu. Bu ikisi çözülmediği sürece bu bölgede barıştan, adaletten, kardeşlikten bahsetmek mümkün değil. DEM Parti olarak, Barış Anneleri olarak hep birlikte bütün mazlum halkların yanında olduğumuz gibi Filistin halkının yanında olduğumuzun da bir kez daha altını çiziyoruz. Özellikle buradan iktidara bir kez daha sesleniyoruz. Ey AKP, timsah gözyaşı dökmekten vazgeç, ey AKP, İsrail ile ticari anlaşmaları bitirdik diye kamuoyuna yalan söylüyorsunuz. Gerçekten mazlum Filistin halkının yanındaysanız buradan çağrımızı yineliyoruz. Gerçekten mazlum Filistin halkının yanında olun, timsah gözyaşı dökmeyin. Filistin halkı acılar içinde. Bölge halkları acılar içinde. 

Kürt sorunu çözülmeden bu ülkede barış olamaz

Biraz önce bahsettiğim en temel meselelerden biri gerek Türkiye gerekse dört parça Kürdistan açısından Kürt sorunudur. 45 yıla yakındır bu ülkede, bu coğrafyada Kürt halkının örgütlü mücadelesine, Kürt halkının politik ve demokratik taleplerine karşı ne yazık ki silahla, çatışmayla, şiddet diliyle yanıt veriliyor. Bakın Türkiye kısa süreli bir barış dönemi yaşadı. Kürt sorununun barışçıl ve demokratik yöntemlerle çözülmesi için bir fırsat yakalandı. Ama bu fırsatı ne yazık ki bu iktidar ve geleneksel devlet aklı kullanmadı ve barıştan yana olmadılar. Aslında kısa süren barış görüşmeleri sürecinde bölgede karakol ve kalekollar örgütlendi. Savaşın yeni bir boyutu örgütlendi. Onun akabinde özellikle Milli Güvenlik Kurulu’nun aldığı karar ile Kürt halkına karşı çöktürme planının hayata geçirilmesi barış sürecini bitirmiştir. Ve Erdoğan şunu demişti. ''Biz Kürt sorununu dolaba kaldırdık, dondurduk''. Biz de bir kez daha diyoruz ki Kürt sorunu çözülmeden bu ülkede barış olamaz, bu ülkede bir adaletten bahsetmemiz mümkün değildir, birlikte yaşadığımız halklarla barıştan ve kardeşlikten yana bir mesaj vermenin hiçbir sahiciliği ve samimiyeti yoktur. Bununla ilgili Türkiye’de çok aydın, yazar, sanatçı girişimlerde bulundu. Bunların en önemli çalışmalarından birisi Türkiye kamuoyu hatırlayacaktır, ''Türkiye barışını arıyor'' konferansıydı ve onunla birlikte kurulan Türkiye Barış Meclisi. Kürt sorununun çözümünde ısrarcı olan, demokratik zemindeki çözümden yana olan, bu ülkede yaşayan demokrasiden, insan haklarından yana olan her kesimin, hepimizin elini taşın altına koyması gereken bir dönemden geçiyoruz. 

Barış için daha örgütlü, daha kitlesel bir mücadelenin önünü açalım

Şunu bilmeliyiz ki Türkiye halkları olarak Türkiye’de bu kadar derinleşmiş olan ekonomik kriz, açlık ve yoksulluk karşısında, bugün neredeyse her yerde domates üreticilerinden tutalım da biber üreticilerine, fıstık üreticilerinden çay üreticilerine kadar herkes alanlarda ve meydanlarda. Herkes parçalı eylem yapıyor, protestoda bulunuyor. Çünkü bu iktidar topluma ''bu ülkenin güvenlik sorunu vardır'' algısı yaratarak, bu mesajı vererek aslında fakirliği, yoksulluğu konuşmamızın üstünü örtüyor. Buradan bütün Türkiye halklarına, işçilerine, emekçilerine, bugün alanlara ve meydanlara çıkan işçi, emekçi kardeşlerimize 1 Eylül Dünya Barış Günü vesilesiyle bir kez daha seslenmek istiyorum. Evet Kürt sorununun çözülmesi konusunda dayanışma içinde olalım. Bugün ekmeğin olmadığı yerde, adaletin olmadığı yerde, ekmeğin olmadığı bir düzende yaşıyoruz. Biz ekmeğin de adaletin de yaşam bulacağı bir düzeni kurmak konusunda kararlıyız, mücadele ediyoruz. ''Ben açım, ekmeğe muhtacım, çocuklarım açlık içinde kıvranıyor'' dediğimizde onlar bize merminin fiyatını soruyor. Bu iktidar işte böyle bir iktidar. İktidarın Kürt sorununu çözmeyerek, Kürt sorununu Türkiye’deki bütün halklara, işçi ve emekçilere karşı için sorunları gölgeleyen bir unsur olarak kullandığının altını çizmek istiyorum. Buradan barış için, ekmeğin adaleti için, eşitlik için hep birlikte dayanışmacı, daha örgütlü, daha kitlesel bir mücadelenin önünü açalım. 

Kürt halkı statü talep ediyor, bölgesel barış için bu statü talebinin önünü açın

1 Eylül Dünya Barış Günü'nde bölgenin kan revan içinde olduğu, acının, gözyaşının oluk oluk aktığı, toprağın adeta kanla yoğrulduğu bu coğrafyada barış talep etmek dışında bir seçeneğimiz yoktur. Savaşa karşı en güçlü barış mücadelesini hep birlikte mutlaka yürütmeliyiz. Bakın bugün Rojava'da Kürt halkının verdiği mücadele, başta kadınlar olmak üzere orada verilen emek ile IŞİD gibi kadın düşmanı tacizci ve tecavüzcü bir örgüt, bölgeye ''korku salarak'' bölgede rol oynamaya çalışan böylesi bir organizasyon ve örgüt alaşağı edildi. O nedenle Kobanî direnişi bizim için çok önemlidir. Sadece Kürt halkı için değil bölgedeki Arap, Êzidî, bütün halklar için çok anlamlı bir direniştir. Kadınlar için, bölge kadınları için, kadınları erkek egemen zihniyetin İslamı siyasete alet eden o karanlık odakların kadınların üzerinde estirmeye çalıştığı teröre karşı da güçlü bir direnişti. O yüzden bu direnişi bu ülkede ve Suriye’de cezalandırmaya kalkanlara bir kez daha diyoruz ki Kürt halkı statü talep ediyor. Bu statüyü Suriye’de de Türkiye’de de talep ediyor. Bu statünün önünün açılması bölge barışına hizmet edecek çok önemli noktalardan biridir. 

Barış için Sayın Öcalan üzerindeki tecridi kaldırın

Bizler çözüm odaklı görüş ve önerilerimizi sunarken Sayın Öcalan üzerinde birkaç senedir devam eden tecritin kaldırılmayacağına, Kürt sorununun çözülmeyeceğine dair yanıtlar alıyoruz. Cezaevlerindeki baskılar cezaevlerin adeta işkencehaneye dönüşmesi, cezaevlerinin siyasi tutsaklar üzerindeki baskılar, bütün bunlar barış ve kardeşlik taleplerine, çözüm taleplerine verilen çözümsüzlük yanıtlarıdır. Buradan bir kez daha diyoruz ki, bu ülkede barışın önünü pekala açabiliriz. Bunun için tecrit ortadan kalkmalıdır, bunun için Sayın Öcalan ile başta ailesi ve avukatları görüşebilmelidir. Bunun barışın önünü açacağına yönelik inancımız tamdır. 

Annelerin barış için yaptığı öncülüğe minnettarız, barış gençlerin ve kadınların ağız dolusu kahkahasıdır

Nazım Hikmet'in bir sözünü hatırlatmak isterim. Savaşın, şiddetin ve çatışmanın üzerine söylediği sözü. ''Savaş korku ve sefaletten başka bir şey vermez, yakar yıkar öldürür yok eder''. İşte biz bu anlayışa karşı, bu yakan, yıkan, öldüren anlayışa karşı her daim barışı savunacağız. Bizler özellikle bugün dünyanın her yerinde barış hareketinin esasen en öncü olan kesimi kadınlar barış talep ediyor. Türkiye’de Kürt kadınları, barış anneleri bunun öncülüğünü çok kıymetli bir biçimde yaptılar, kıymetli bir biçimde bunun mücadelesini veriyorlar. Barış Anneleri inisiyatif geliştiğinde yaptıkları eylem ve etkinliklerden şu sözü hatırlıyorum. ''Geride kalanlar aşkına, biz anayız barıştan yanayız'' dediler. Onlar o beyaz tülbentlerinin barışın simgesi olması konusundaki ısrarlarından zerre vazgeçmediler. Evet bu iktidar ve geleneksel devlet anlayışına karşı, çatışmadan ve savaştan beslenen, gerilimden beslenen iktidarı devam ettirmek isteyen bu anlayışa karşı en güçlü yanıtı barış anneleri beyaz tülbentleri ile sembolleşen barış talepleriyle verdiler. Biz kendilerine çok şey borçluyuz ve burada sizlerin huzurunuzda bir kez daha kendilerine sonsuz teşekkürlerimizi ve minnet duygularımızı ifade etmek istiyorum. ''Barış bir çocuğun gördüğü düştür, ananın gördüğü düştür, ağaçlar altında söylenen sevda sözleridir. Bir sıcak yemekte tüten kokudur, bir tas süttür barış'' der şair. Barış aşktır, sevdadır, bir oya gibi yüreğimizde işlenmiş toplum dokunun ta kendisidir, barış gençlerin ve kadınların ağız dolusu kahkahasıdır. Barış dolu dolu yaşayabilmektir, geleceğe umutla, sevda ile ve inançla bakabilmek, yaşama dört elle sarılmak demektir. 

Büyük barış hareketini hep birlikte örgütlenmenin zamanı geldi 

Barış analarının yüreğinde büyüttüğü, arzuladığı ve bu ülkenin, bu coğrafyanın topraklarında kanı dindiren duygununun, düşüncenin, bilincin ta kendisidir barış. O halde bizlerin bu bölgede bu kadar acı çeken halklar olarak başta Ortadoğu olmak üzere büyük barış hareketini hep birlikte örgütlenmenin zamanı geldi ve geçti. Cetvelle çizilmiş olan Ortadoğu sınırlarını asla tanımayan ve sınırları aşan bir barış hareketine, sınırsız bir barış hareketine, rengimiz, dilimiz, dinimiz, ırkımız ne olursa olsun birbirimize dört elle sarılabilen, dört elle birbirine tutuşabilen güçlü bir barış hareketine ihtiyacımız var. Bizler büyük barış hareketini hep birlikte örgütlemek gibi görev ve sorumluluğumuzun olduğunu farkındayız. Ben de bu görev ve sorumlulukla, bunun bilinciyle hepinizi bir kez daha saygı ve sevgiyle selamlıyorum. Barışa olan inancımızla sizleri bir kez daha selamlıyorum. Barış mutlaka kazanacak. Barış cesurdur, barış yüzleşmektir. Barış sorunun adını açıkça ortaya koymaktır. Tarihi yüzleşmeyi gerçekleştirmektir barış. O yüzden barış asla birilerinin tanımladığı gibi pasif olan değil, tam tersi aktif ve etkin olandır. Biz bu aktif ve etkin fikri, bu yaşam tarzını demokratik bir zeminde hep beraber inşa edeceğimizin sözünü veriyoruz. 

1 Eylül 2024