Hatimoğulları: Ortadoğu’da şiddetin her yayılışı bir felakettir; gelin, bölgesel barışın adımlarını hayata geçirelim

Eş Genel Başkanımız Tülay Hatimoğulları, haftalık Meclis Grup Toplantımızda yaptığı konuşmada güncel gelişmeleri değerlendirdi. Grup toplantısına, tecridin kaldırılması için Türkiye’de bulunan ve Adalet Bakanlığına başvuru yapan Uluslararası Heyetin üyeleri, Dersim Dernekleri yöneticileri ve Tüm Emekli Sen temsilcileri katıldı. Hatimoğulları, konuşmasında şunları söyledi:

Engelliler için yeni bir yaşam mümkün

Hepiniz hoş geldiniz. Bugün 3 Aralık Dünya Engelliler Günü. Sağlamcılığın, ayrımcılığın, şiddetin ve yoksulluğun olmadığı bir dünya düşlüyoruz. Engellilerin eşit yurttaşlık talebini yaşama geçirmek istiyoruz. Türkiye’de ilk defa engelliler için manifesto hazırlayan bir siyasi partiyiz. Mottomuz: Engelliler için yeni bir yaşam mümkün. Bizler engelliler için yeni bir yaşamın mümkün olduğuna canı gönülden inanan, bunu da programına alan ve çalışma yürüten bir partiyiz. Yıllardır ihmal edilmiş 10 milyonu aşkın engelli nüfusu yok sayılmaktadır. Çözüm demokrasi mücadelesinin ta kendisidir. Engellerin olmadığı yeni bir yaşamı engellilerle birlikte inşa edeceğiz. Bütün engelli yurttaşlarımıza da selam ve sevgilerimizi iletiyorum.

Ortadoğu’da düzensizlik üzerinden yeni bir düzen ikame edilmeye çalışılıyor

Değerli halklarımız, küresel hegemonya mücadelesi giderek kızışıyor. Bu kızışmalar birçok yerde sıcak çatışmalara dönüşmüş durumda. Dünya kapitalist sisteminin krizi, her geçen gün daha da derinleşmektedir. Bu krizi aşmak için oluşturulan ittifaklar ve yeni kamplaşmalar söz konusudur. Ticaret savaşları, enerji hatları, jeopolitik rekabet ve yapay zeka egemenliği üzerinden gerilimler gittikçe artıyor. Soğuk savaştan bu yana en sıcak süreçlere tanıklık ediyoruz. Bu kaosun odağında ise tarihi kırılmaların yaşandığı Ortadoğu var. Bitmeyen çatışma ve savaşların yarattığı kırılmalar her yerde taşları yeniden oynatıyor. Ortadoğu’da düzensizlik üzerinden yeni bir düzen ikame edilmeye çalışılıyor. Maalesef her zaman olduğu gibi, emperyalizm savaşının bedelini bölgenin halkları en ağır şekilde ödüyor. Katliam, yıkım ve göç dalgalarıyla yeniden karşı karşıyayız. Halep’ten Tel Rıfat’a, Şehba’ya kadar.

El Kaide ve IŞİD uzantıları olan bu örgütler kimin vekalet savaşını yürütüyor?

Birkaç gündür devam eden çatışmalarda on binlerce insan göç yollarına düştü. İsrail ile Lübnan arasında bir anlaşma imzalandı ama bu anlaşmanın daha mürekkebi kurumadan Suriye’de savaş ve çatışma yeniden başladı. Tüm dünyada terör örgütü olarak kabul edilen Heyeti Tahrir Şam (HTŞ) ve onunla birlikte SMO, Suriye’nin çeşitli yerlerine saldırılar gerçekleştiriyor. SMO’yu hatırlayacaksınız; Türkiye’nin eğitip donattığı, bütün lojistiğini, hatta maaşlarını sağladığı örgütün ta kendisi. Biz buradan soruyoruz: HTŞ, SMO gibi El Kaide ve IŞİD uzantıları olan bu örgütler kimin vekalet savaşını yürütüyor? Bu sorunun yanıtını bekliyoruz. Suriye’nin en önemli kentlerinden olan Halep'e girdiler. Halep; Arapların, Kürtlerin, Ermenilerin, Süryanilerin, Alevilerin, Hıristiyanların ve Sünnilerin savaşa rağmen barış içinde yaşamayı başardığı bir kent. Bu kentlere, vekalet savaşı yürüten bu çeteler zorla çökmeye çalışmaktadır.

Rojava’da yaşayan Kürtlere mızrak, Türkiye’deki Kürtlere zeytin dalı uzatmak olmaz

Tel Rıfat’a yönelik çete saldırıları devam ediyor. Biz bu filmi 2011’de Suriye savaşı başladığı zaman izlemiştik. Bu filmin şimdi yeni sahnelerini izliyoruz. Bugün Ortadoğu’da, Gazze’den Hayfa’ya, Beyrut’tan Halep’e aynı savaşın izdüşümleri yaşanıyor. Ortadoğu’da 7 Ekim 2023’te başlayan savaş denklemi daha da karmaşık bir hal almış durumda. “Lübnanlaşma” riski bugün Türkiye dahil bütün bölge ülkeleri için vardır. Bölgeye fetihçi gözlerle bakan ve kendi iç barışını öteleyen her yaklaşım, emin olun ki Lübnanlaşmak demektir. Türkiye’de iktidarın bu konuyla ilgili çıkaracağı dersler olduğunu düşünüyoruz. Bu dersleri çıkarmalarını ümit ediyoruz. Buradan devlet aklı ve yürütme erkine sesleniyorum: 2011 Suriye savaşına müdahil olarak büyük bir yıkımın parçası oldunuz. Yeni maceraların peşinden koşmayın, vekil güçlerinizi sahaya sürmeyin. Neo Osmanlıcı hayallerinizden vazgeçin. Ortadoğu siyasetini, Suriye politikasını bu öfkeyle yürüttüğünüz sürece ülkeyi daha beter bir felakete sürükleyeceksiniz. Bu kaos sürecinde Suriye’de, Rojava’da Kürtlerin kazanımlarını yok etme hevesine ve fırsatçılığına sakın ola girmeyin. Ortadoğu’daki hesap çarşıya uymaz. Rojava’da yaşayan Kürtlere mızrak, Türkiye’deki Kürtlere zeytin dalı uzatmak olmaz, olamaz!

Sınırın öte tarafındaki Kürtlere saldırarak Türkiye’de iç barışı sağlamak mümkün değildir

1 Ekim’den bugüne kadar MHP Genel Başkanının bazı mesajları oldu. DEM Parti olarak, bizler de onurlu bir barış, Kürt sorununun demokratik bir zeminde çözülmesi için acaba bir fırsat doğar mı diye baktık. Bakmaya da devam ediyoruz. Ortadoğu’daki her gelişmede Kürtlerin kazanımlarını boğmaya çalışan akıl, doğru bir akıl değildir. Çözüme hizmet eden akıl hiç değildir. Bu akıl Kürt kazanımlarını yok etme aklıdır. Bu akıl Ortadoğu’da kaos ve istikrarsızlaşmayı derinleştiren bir akıldır. Dünyada hangi gelişme olursa olsun, Kürt karşıtlığı ve halkların ortak yaşam umudunu ortadan kaldırma üzerinden davranan aklın ta kendisidir. Şu çok iyi bilinmeli ki sınırın öte tarafındaki Kürtlere saldırarak Türkiye’de iç barışı sağlamak mümkün değildir. Suriye’ye çomak sokmak, yeni felaketlerin kapısını açacaktır. 2011’den beri deneyimlediğimiz üzere, yayılmacı hayaller ve Neo Osmanlıcı politikalarla Kürtlerin kazanımlarını ortadan kaldırmaya çalışmak ne Türkiye halklarına ne Türkiye’ye fayda getirmedi, getirmez de. İktidarın IŞİD, El Nusra ve türevi örgütlere sunduğu katkıların zararlarını sadece Suriye ve bölge halkları değil; aynı zamanda Türkiye ve batı ülkeleri de yaşadı. Türkiye ve Avrupa ülkelerinin en önemli kentlerinde her gün bombalar patladı, katliamlar yaşandı. Biz bu gerçekliği gayet iyi biliyoruz.

Ortadoğu’da şiddetin her yayılışı bir felakettir; gelin, bölgesel barış jeopolitiğini hayata geçirelim

IŞİD pratiğini ve anlayışını sergileyen HTŞ’nin sadece Suriye’de değil, Türkiye ve bütün dünyada zarar üreteceği bilinmelidir. IŞİD ve türevi örgütler olan HTŞ’yi, SMO’yu ve koalisyonda yer alan diğer örgütleri düzeltme yaparak bizlere satmaya sakın ola kalkmayın. Bunların pratiğini El Kaide’den, El Nusra’dan, IŞİD’den gayet iyi biliyoruz. Bundan heves devşirmeye çalışıyorsanız, çok büyük yanılıyorsunuz. Döner bu tehlike sizi vurur. Reyhanlı Sınır Kapısında, SMO’nun maaşlarını ödemediğiniz zaman Türk bayrağını nasıl yaktıklarını ve Türkiye’ye karşı nasıl eylem gerçekleştirmek istediklerini de hatırlatmak isterim Türkiye kamuoyuna. Ortadoğu’da şiddetin her yayılışı hem Türkiye için hem de bütün bölge için bir felakettir. Gelin, bölgesel barış jeopolitiğini hayata geçirelim. Gelin, içeride ve bölgede barış ilkesini hayata geçirelim. Kürt halkı ve onun özgürlük mücadelesinin yanında dayanışma içinde olan halklar ve demokrasi güçleri, hem Kürt halkının kazanımları için hem demokratik bir Suriye’nin oluşması için hem de demokratik ve barışçıl bir Ortadoğu ikliminin oluşması için mücadele etmeye devam edecektir.

Ortadoğu’da işgalciler ve sömürgeciler kaybedecek; halklar kazanacak, barış kazanacak

Bu saldırılar hepimize ve geleceğimize dönüktür. Bunları asla kabul etmiyoruz, etmeyeceğiz. DEM Parti olarak, bölgede yaşanan kaosun hangi güçler tarafından çıkarıldığını ve kimin kimden ne çıkar elde etmek istediğini gayet iyi biliyoruz. Ortadoğu’da nelerin olup bittiğini gayet iyi biliyoruz. Bizim safımız belli: Biz demokrasi ve özgürlükten yanayız. Bizim mücadelemiz, Kürt sorununun demokratik ve barışçıl çözümünden yanadır. Sözde değil özde demokratik bir Ortadoğu inşasından yanadır. Halkın doğduğu topraklarda doyabilmesinden ve bütün farklılıklarımızla ortak bir yaşamı inşa etmekten yanayız. Dünya nükleer savaş gibi bir tehdidin altındayken, dünyayı emperyalist kutuplar arasındaki çatışmalar kurtaramaz. Çare o değildir. Çare barıştır. Barış bütün sınırlar için en önemli güvenlik yöntemidir. Biz bu mesajı, 2011’de Suriye savaşı başladığından bu yana her kürsüye çıktığımızda verdik. Türkiye 911 kilometrelik sınırında barışı sağlayabilirse güvendedir. O nedenle barış, güvenlik açısından silahtan, tanktan ve toptan çok daha etkili bir yöntemdir. Burada bunun altını bir kez daha çiziyoruz. Hiç kimsenin şüphesi olmasın ki çeteler ve onların arkasındaki güçler yenilecek. Ortadoğu’da zalimler kaybedecek, mazlumlar kazanacak. İşgalciler ve sömürgeciler kaybedecek; halklar kazanacak, barış kazanacak. Aştî demeye devam edeceğiz!

Şimdi Karunlara dur deme zamanıdır

Ortadoğu’nun yangın yerine döndüğü bir zamanda, Türkiye ekonomisi için de ne yazık ki tehlike çanları çok ağır bir şekilde çalıyor. Türkiye, iki çeyrekte art arda küçülerek resesyona girmiştir. Artık Türkiye ekonomisi için alarm zilleri olabildiğince yüksek çalmaktadır. Alarm zilleri, artık ülkenin ve yurttaşın günlük ihtiyaçlarını bile karşılaması konusunda da çalmaktadır. Çarşıya, pazara, markete gidiyorsunuz; biber 120 TL, domates 80 TL, fasulye 130 TL. “Ekonomiyi uçurduk” diyen ey iktidar, marketteki sebze, meyve ve gıda fiyatından haberin var mı? Ey iktidar, yurttaşın ne kadar aç ve sefalet içinde olduğunun farkında mısın? Kürsüye her çıktığınızda, bu ülkeyi sanki kendiniz yönetmiyormuş gibi, sanki ekonomiyi bu kadar kötü yöneten başka birisiymiş gibi ekonomiyi düzeltme mesajları vermekten hicap duymuyor musunuz? Tabii ki hicap duymadıklarını çok iyi biliyoruz. 50 milyona yakın insan Türkiye’de açlık ve yoksulluk sınırının altında yaşıyor. İşte bu adaletsizlikleri ortadan kaldırmak ve yurttaşlarımızın biraz da olsun nefes almasını sağlamak için 2025 Bütçesinin komisyon görüşmeleri sırasında çeşitli önergeler verdik. Ben bu bunların sadece birkaçından bahsetmek istiyorum. Asgari ücretin ve emekli maaşının 35 bin TL olması için önerge verdik. Çiftçi ve esnafın 300 bin TL’ye kadar olan borçlarının silinmesi için önerge verdik. İhtiyaç sınırlarına kadar doğal gaz ve elektriğin ücretsiz sağlanması için önerge verdik. Ne yazık ki bütün bu önergeler, “Biz ekonomiyi uçurduk” diyen AKP-MHP ittifakı tarafından, Cumhur İttifakının milletvekilleri tarafından tek tek reddedildi. Bunlar soyguncu, bunlar şehirden şehre seyahat ettiğinde bile yurttaştan haraç alan bir iktidar. Neredeyse evimizin kapısından, avlusundan geçmemizi dahi vergiye bağlamak isteyen bir iktidar var. Bu soygun düzenine elbette dur diyebiliriz. Dur demenin vakti geldi de geçti. Zaman Karunlara dur deme zamanıdır. İnsanca bir yaşam istiyoruz diyerek itiraz etmenin zamanıdır.

Geçtiğimiz cumartesi günü Ankara Tandoğan Meydanında on binlerce kamu emekçisi, yoksul, emekçi insan bir aradaydı. Mitingde, yoksulluğa karşı mücadelenin mesajını verdiler. Bizler de oradaydık. Bu konudaki sözlerimi de oranın şiarıyla bitirmek istiyorum: Geçinemiyoruz, yoksulluğa karşı mücadelede birleşiyoruz! Evet, birleşe birleşe, mücadele ede ede hep beraber kazanacağız.

Muhalefet partileriyle kayyımlar ve Kürt meselesinin çözümü konusunda ortaklaştık

Ekonomik krizin bu kadar derinleştiği, kayyım gasplarının bu kadar yoğunlaştığı, bölgesel savaşın küresel ölçeğe evrilme ihtimalinin bu kadar büyüdüğü bu dönemde, DEM Parti olarak muhalefetteki siyasi partileri ziyaret ettik. Eş Genel Başkanımız Tuncer Bakırhan ve heyetimizle beraber siyasi partilere, emek-meslek örgütlerine, sendika ve derneklere ziyaretler gerçekleştirdik. Bu ziyaretlerimizde, kayyımın demokrasi karşıtı bir rejim olduğunu hep birlikte söyledik. Türkiye tarihinde ilk kez, bu kadar farklı geleneklerden gelen siyasi anlayışlar olarak kayyım, demokrasi ve Kürt sorununun çözümü konusunda çok geniş bir yelpazede ortaklaştık. Sayın Davutoğlu, Sayın Babacan, Sayın Erbakan ve Sayın Özel kayyımlara karşı demokratik mücadele konusunda da çağrılarını yaptı. Görüştüğümüz bütün siyasi parti liderleri, kayyım rejiminin hukuksuz olduğunu, halk vicdanında mahkum edildiğini ve derhal son bulması gerektiğini ifade etti. Muhalefet, yerel yönetimlere merkezi bir müdahalenin olmaması gerektiği mesajını güçlü bir şekilde verdi.

Seçilen Kürtse, Aleviyse, muhalifse, iktidara hizmet etmiyorsa yerine kayyım atıyorlar

Bizler muhalefet olarak bu mesajları verirken, iktidar şapkadan bir tavşan daha çıkardı. Nedir o? Yine kreş sorunu. Yeni doğan bebekleri çetelere terk eden, hastanelerde o bebekleri vicdansızların cenderesine terk eden anlayış kalkıp kreşlerle uğraşıyor. Bu, aymazlıktır, kendini bilmezliktir. Sırf muhalefet belediyeleri hizmet üretmesin diye, çocukların geleceğini karartacak kadar vicdanlarını yitirmişler. Ya kayyım atayarak ya belediyelerin mali kaynaklarını kısarak ya da yürüttüğü hizmetleri yasaklayarak kendisine oy vermeyen bütün kesimlerden intikam almaya çalışıyorlar. En son Ardahan Damal’ın Burmadere köyündeki muhtara kayyım atandı. Sebebi nedir? Muhtarın inançla ilgili ortaya koyduğu bir tavırdan dolayı. Alevi bir muhtara kayyım atandı. İşte biz tam olarak bunu ifade ediyoruz. İktidar kayyım atarken insanların ne yaptığına değil kim olduklarına bakıyor. Eğer seçilen Kürtse, Aleviyse, solcuysa, devrimciyse, muhalifse; seçilen AKP ve MHP’li değilse kayyım atamayı kendilerine hak görüyorlar. İrade gaspını kendilerine hak görüyorlar.

Ağızlarından Feqiyê Teyran’ın adını eksik etmeyenler onun topraklarına saygısızlık yapıyor

Van Bahçesaray’a kayyım atandı. Bizler Van’ı 14-0 aldık. Bu başarıyı engellemeye çalışıyorlar. Bahçesaray halkı kitabın ortasından konuşarak tam da şunu diyor: Qeyûm talan e, berxwedan jiyan e. Bahçesaray, Kürtçe adıyla Miks, Feqiyê Teyran’ın memleketidir. Ağızlarından Feqiyê Teyran’ın adını eksik etmeyenler, şimdi onun topraklarına saygısızlık yaparak kayyım atıyor, oradaki halkın iradesini tanımıyor. Bu, ikiyüzlülüktür. Oraya kayyım atandığı gün, Dersim Belediye Eş Başkanımız Birsen Orhan gözaltına alındı ve tutuklandı. Biliyorsunuz o zaten ev hapsindeydi. Akabinde tekrar gözaltına alındı ve tutuklandı. Bugün güzel bir haber duyduk, serbest bırakılmış. Sevgili Birsen Orhan’a hoş geldin diyoruz, selam ve sevgilerimizi iletiyoruz. Dersim’e kayyım atandığının ertesi günü ben de oradaydım. Halkımızla görüştük, hemhal olduk, toplantılar yaptık, çeşitli eylemler yaptık. Kayyıma karşı tutumumuzu ortaya koyduk. Sokakta halk çok net olarak şunu ifade ediyordu: Zalimin zulmü varsa, halkın direnişi var. Dersim’in onurlu insanları, zalime karşı mazlumlarım mücadelesini Düzgün Baba’dan, Fatma Ana’dan, Seyid Rıza’dan almıştır ve bu gelenek her şeye rağmen devam edecektir. Seçilmişler yerine atanmışları getirerek demokrasiyi katlediyorlar ve zannediyorlar ki böyle güç devşirecekler. Tarih şunu göstermiştir ki kayyım atadığınız her belediyede bir sonraki seçimde ağır bir yenilgi aldınız. Ant olsun ki, bu kayyım siyasetinizi devam ettirdiğiniz sürece, Kürt illeri başta olmak üzere, kayyım atadığınız ve hedefinizde olan bütün yerellerimizde sizleri tabela partisi haline getireceğiz. Halklarımıza da sözümüz olsun bu.

Sandıklar yeniden kurulsa kayyım atadığınız her yerden yine DEM Parti çıkacak

Geçtiğimiz günlerde Meclis’te grubu olan ve olmayan bütün siyasi partiler, muhalefetteki partiler bir araya geldi. Bu on siyasi parti, OHAL döneminde gelen kayyım kanununun değiştirilmesi için bir kanun teklifi hazırlığında bulundu. İktidarın ortağı MHP’den de bu konuda fikir beyan edenler oldu. Peki, neden duruyorsunuz? Neden OHAL artığı bu yasayı ortadan kaldırmak için parlamentoda somut adım atmıyoruz? Meclis Başkanı Sayın Numan Kurtulmuş’u göreve davet ediyorum. Bu kanun teklifi parlamentoya gelmelidir, OHAL artığı bu yasa ortadan kaldırılmalıdır. Bizler sözümüzü buradan, bu kürsüden bir kez daha veriyoruz: Kentlerimizi de kendimizi de yönetmeye devam edeceğiz. Seçimleri bir tabela işine dönüştürmelerine izin vermeyeceğiz. Sandıklar yeniden kurulsa, kayyım atadığınız her yerden yine DEM Parti çıkacak, biz çıkacağız. Kendimize de kentimize de hep beraber sahip çıkacağız.

DEM Parti 85 milyon yurttaşın derdiyle demleniyor

Değerli yurttaşlar; siyasi çözüm üretemeyen, ekonomisi resesyona giren, toplumsal yaşamı kırılgan hale gelen bir Türkiye tablosuyla karşı karşıyayız. Bu iktidar yurttaşın hayatını, hayatlarımızı resmen kabusa çevirmiş durumda. Elbette ki bu tabloyu tersine çevirebiliriz. Halklarımızın barış içinde yaşadığı, her halkın eşit ve demokratik haklara sahip olduğu bir ülkeyi hep birlikte inşa edebiliriz. Herkesin hukuk önünde eşit olduğu bir yaşamı birlikte inşa edebiliriz. DEM Parti olarak bu açıklıkta siyasi hattımızı, mücadele hattımızı ifade ediyoruz ama televizyon kanallarına çıkan, kalemini kiraya veren yazarlar ne diyor? “DEM Parti kendi içinde demleniyor” diyorlar. Oysa DEM Parti, 85 milyon yurttaşın derdiyle demleniyor. DEM Parti, sorunlara çözüm bulma mücadelesi yürütüyor. DEM Parti, açlıkla ve yoksullukla mücadele ediyor. Yurttaşın karnı doysun, herkes iş bulsun aş bulsun diye mücadele ediyor. Çocuklar istismara uğramasın, katledilmesin diye mücadele ediyor. Kadınlar, erkekler tarafından öldürülmesin, özgürce sokaklarda yürüyebilsin diye mücadele ediyor. DEM Parti, bu ülkede yaşayan bütün farklı halklar ve inançların anayasal güvence altında eşit yurttaşlık hakkı temelinde yaşayabilmesi için mücadele ediyor. Kürt sorununun barışçıl ve demokratik yöntemlerle çözülmesi için mücadele ediyoruz. DEM Parti, insanlar özgürce bu ülkede yaşayabilsin diye mücadele ediyor. Bizim istediğimiz bu kadar net, bu kadar basit, bu kadar sade. Ancak onlar DEM PARTİ hakkında algı operasyonları yaparak bunu tersine çevirmek istiyorlar, bir “terör” parantezine almak istiyorlar. Biz bunu asla kabul etmiyoruz.

Onların “suç” dediği şey bizim onur nişanemizdir

Adeta bir yerden düğmeye basılırcasına bir yandan kayyım atamaları, diğer yandan beklemiş olan dosyalara ceza yağdırmalar, gözaltı ve tutuklamalar devam ediyor. Daha birkaç gün önce Eş Genel Başkan Yardımcımız Sevtap Akdağ, Kayapınar Belediye Eş Başkanımız Cengiz Dündar ve Genel İş Genel Başkanı Remzi Çalışkan’ın da aralarında olduğu çok sayıda arkadaşımız tutuklandı. Bizler boyun eğmedik ve biat etmedik. Ferman buyuruyor padişah ve Ahmet Arif’in dediği gibi, budur katlimize sebep suçumuz. Onların “suç” dediği şey bizim onur nişanemizdir. Biz bu onur nişanesini göğsümüzde büyük bir gururla taşıyarak mücadele etmeye devam edeceğiz.

DEM Parti Kürt sorununun demokratik bir zeminde çözülmesinden taraftır, üzerine ne düşüyorsa yapmaya hazırdır

1 Ekim’den bu yana Kürt sorunuyla ilgili belirsiz tartışmalar devam ediyor. Toprak ölümden yoruldu, tencere sefaletten yoruldu. O nedenle biz artık bu sefalet, çatışma ve savaş atmosferi bitsin istiyoruz. Biz onurlu bir barış için sözümüzü büyük bir ciddiyetle kurduk ve bunu koruduk. Ar damarı çatlamış kesimler ise “DEM Eş Genel Başkanları çözüm istemiyor” diye yazıp duruyorlar. DEM çözüm istemiyor diyerek veryansın ediyorlar. Değerli Türkiye halkları, bunlar külliyen yalandır. Bunlara siz de inanmayacaksınız, bunu biliyorum. Bir de DEM Parti’de umut görmeyenler varmış. DEM Parti, onurlu barışın umududur. Bunu bilmemek, bilip de görmezden gelmek, DEM Parti ile ilgili olan bir şey değildir. Bunlar, sözde barışı dillendirenlerin barışa olan mesafesini göstermektedir. Barışa dair cesaretsiz olduklarını göstermektedir. Buradan, bu kürsüden büyük bir özgüvenle, büyük bir görev sorumluluğu ve bilinciyle, büyük bir kararlılıkla bir kez daha diyoruz ki DEM Parti Kürt sorununun onurlu bir barış çerçevesinde demokratik bir zeminde çözülmesinden taraftır ve üzerine ne düşüyorsa da yapmaya hazırdır.

Bir cesaret örneği olarak İmralı’nın kapılarını açın, Türkiye ve Ortadoğu barışına katkı sunun

Asıl soruyu biz kendilerine yöneltiyoruz: Var mı bir demokratik çözümünüz? Var mı onurlu barış projeniz? “Umutsuzum” diyen Cumhurbaşkanı, sizin projeniz nedir, bu soruna dair yaklaşımınız nedir? Bunu sadece DEM Parti değil bütün Türkiye, 85 milyon insanımız merak etmektedir. Bu konuyla ilgili açıklamalarınızı bekliyoruz.

Geçtiğimiz salı, Eş Genel Başkanımız Tuncer Bakırhan’la beraber, İmralı’ya gitmek ve Sayın Öcalan’la görüşmek üzere bir başvuru gerçekleştirdik. Henüz bu başvuruya bir yanıt almış değiliz. Takipçisiyiz bu sürecin. Erdoğan geçtiğimiz gün, “Cesur olacağız, yeni adımlar atacağız” dedi. Bizler de bir cesaret örneği olarak İmralı’nın kapılarını açın, Sayın Öcalan’la görüşmeler sağlansın, Türkiye ve Ortadoğu barışı için hep beraber çalışalım diyoruz.

DEM Parti barıştır, halkların ortak bahçesidir; peki asıl siz nerede duruyorsunuz?

Bugün yine bu kürsüde, her salı günü olduğu gibi, bazı konuşmalar yapıldı. “DEM Parti nerededir?” sorusu MHP Genel Başkanı tarafından soruldu. Öncelikle bu tehdit dilinden vazgeçin. Bizleri tehdit edip durmayın. Tehdit ederek diyalog kurulamaz. Öncelikle bunu bilince çıkarın. Duymak isteyen kulaklar için tekrar ediyoruz: DEM Parti, demokrasidir, çözümdür. DEM Parti, inkarın karşısındadır. Kürtlüğümüzle, Türklüğümüzle, Araplığımızla, Ermeniliğimizle, burada sayamadığım bütün farklı halklar ve inançların kendi dili ve rengiyle bir arada yaşayabildiği bir Türkiyelilik kimliğini savunuyoruz. DEM Parti sizden daha Türkiyelidir, bunu hepiniz bilesiniz. DEM Parti, Ankara ve Diyarbakır’dır; halkların bahçesidir. Siz bu barış sürecinin neresinde duruyorsunuz? Barış canınızın istediği anda aparat olarak kullanacağız bir şey değildir; cesaret işidir, cesurların işidir ve sorunlarla hakiki bir yüzleşmeyi gerektirir. Ferasettir barış. Bizler barış sevdasıyla, büyük bir cesaretle okyanusta ama pusulamızı da bilerek yüzmeye devam edeceğiz.

Barışın rotasından şaşmadan cesurca yürümeye devam edeceğiz

Değerli yurttaşlarımız, değerli Türkiye halkları, savaşın kazananı olmaz. Bu ülkenin onurlu barışı için, Ortadoğu’da barışın inşa edilmesi için, demokratik bir cumhuriyet için, demokratik bir Ortadoğu için DEM Parti olarak hep birlikte çalışmaya adayız. Bütün mücadelemiz zaten bunun içindir. Onurlu barışın rotasını şaşırmadan, büyük bir cesaretle derin okyanuslarda yüzmeye hazırız. Barışa giden yolları kapatmaya çalışırlarsa, bizler yeniden kanatlanıp barışın rotasında uçmaya devam edeceğiz. Tıpkı ağzında zeytin dalı taşıyan bir güvercin gibi. Asla ürkek değil büyük bir cesaretle Barış demeye, Aştî demeye, Selem demeye devam edeceğiz. Bu da onlara dert olsun. Grubumuza katıldığınız için yüreğinize sağlık.

3 Aralık 2024