Hatimoğulları: Sayın Öcalan’ın tüm dünyaya duyurduğu tarihsel barış mesajının arkasındayız

Eş Genel Başkanımız Tülay Hatimoğulları, haftalık Meclis Grup Toplantımızda güncel gelişmelere ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Grup toplantımıza ANYAKAYDER ve 5 Haziran Katliamında hayatını kaybedenlerin aileleri katıldı. Toplantıda konuşan Hatimoğulları, şunları söyledi:

2025 yılının adalet, eşitlik ve barış yılı olmasını istiyoruz

Hepinizi sevgiyle ve saygıyla selamlıyorum. Yarın 8 Ocak, Metin Göktepe’nin katledilişinin yıldönümü. Aradan geçen yıllara rağmen bu konunun hala açığa kavuşturulmamış olması acı vericidir. Gazetecilere saldırı hiçbir zaman bitmedi, hala devam ediyor. Ancak gerçekler asla karartılamaz. Metin Göktepe ve onun şahsında katledilen bütün basın emekçilerini, Nazım Daştan ve Cihan Bilgin’i saygıyla anıyorum. Evet, yeni yılın ilk toplantısını gerçekleştiriyoruz. Mücadeleyle dolu bir seneyi geride bıraktık. Özgürlük, eşitlik, barış, ekmek ve adalet dedik. Dün olduğu gibi bugün de emeği ve eşitliği esas alan mücadelemizi devam ettireceğiz. Türkiye, Ortadoğu ve dünyada halklar, işçiler, emekçiler, kadınlar, doğa ve insan hakları savunucuları, ezcümle bütün ezilenler ve sömürülenler çok bedel ödedi. Ama hiçbir zaman pes etmedik, hep ayakta kaldık. Dimdik ayakta durduk ve direndik. Mücadelemizi büyüterek yeni bir yıla geçtik. Başarı ufkumuzu zorladık. 2025 yılına, mücadelenin ve barışın kazanması için mücadele kararlılığıyla girdik. 2025 yılının adalet, eşitlik ve barış yılı olmasını istiyoruz ve bunun için çalışacağız. Bu vesileyle siz değerli halkımızın yeni yılını bir kez daha kutluyorum. Umut dolu, mücadele ve kazanımlarla dolu bir sene diliyorum hepimize.

İcat ettikleri hesap makinalarında işçi, emekçi ve yoksul açlığa mahkum 

Halkın ekmeğine, cebine abanmak için bekleyen büyük zamlar ve vergiler peş peşe açıklandı. Başlayan zam yağmuru, yılın ilk ayında bile fırtınalara sebep oldu. Çünkü iğneden ipliğe aklımıza gelen her şeye zam yaptılar. Otoyol köprü geçişleri ücretleri, emlak vergisi, motorlu taşıtlar vergisi, ehliyet ve kimlik ücretleri, trafik cezaları ve pasaport harçları tam yüzde 44 oranında artırılmış durumda. Yeni yıl ile birlikte harçlar, cezalar ve vergi ödemeleri yaklaşık yüzde 50; ev kiraları ise yüzde 60 oranında arttı. Ev kiralarına baktığımızda zaten bu fırtınanın ne kadar büyük olduğunu görüyoruz. 2025 yılının Ocak ayında ev kiralarının artış oranı yüzde 58,1 olarak belirlendi. Yani 20 bin lira kira ödeyenler, bu sene yaklaşık 32 bin lira kira ödeyecek. Peki, her şeye zam gelmeye devam ederken, emekçinin payına ne düştü bu süreçte? Emekçinin payına yoksulluk ve sefalet düştü. 2024 yılını “emekliler yılı” ilan ettiler; etmez olaydılar. Bir emekli yıl sonunda, “Allah bir daha emekliler yılı yaşatmasın” dedi. Biz de amin diyoruz. Emekliler emekli olalı böyle zulüm görmedi. Erdoğan çıkmış, “2025 daha iyi olacak” diyor. Biz de Sayın Erdoğan’a buradan soruyoruz: Hangi konu bakımından acaba daha iyi olacak? AKP ve yandaş sermaye bakımından mı? Zam ve vergi bakımından mı? Yahu, bu iktidar 2025 yılı boyunca kişi başına yaklaşık olarak 150 bin lira vergi toplayacak! 2025 yılı böyle mi iyi olacak? 2025 yılı bütçesindeki vergi hedefi 12 trilyon 651 milyon lira. Yeniden değerlenme oranı %44 olarak belirlendi. Bu demek oluyor ki harçlar, cezalar ve vergi ödemeleri geçen seneye göre yarı yarıya artmış olacak. AKP-MHP iktidarı öyle bir hesap makinası icat etmiş ki bu hesap makinasıyla hesapladıkları rakamlarda işçi, emekçi ve yoksul açlığa mahkumken, kendi yandaş sermayeleri kazanmaya koşullanmış durumda.

Memleket Survivor’a dönmüş; herkes hayatta kalmaya çalışıyor ama ödülü zenginler alıyor

Bir de asgari ücret meselemiz var. 2025 yılı asgari ücretini 22 bin 104 lira olarak belirlediler. Oysa 2024 yılı için açlık sınırı 21 bin lira olarak belirlenmiş Aralık ayında. Yoksulluğun sınırı ise 69 bin TL olarak belirlenmiş. Açlık ve yoksulluk sınırının oranları böyleyken, 2025’te belirlenen asgari ücret 22 bin 104 lira. Bunu gerçekten asgari ücretli nereye harcasın? Soruyoruz ve sormaya da devam edeceğiz. Bu kürsüden asgari ücretlinin hakkını savunmaya devam edeceğiz. Asgari ücretliler bu parayla ne yapsınlar? Bir ay boyunca bir aile bir asgari ücretle nasıl geçinebilir? Çıkıp bunu açıklasın bu iktidar. Kalkabilir mi altından acaba? Bu maaşla kira mı ödesinler, mutfak masrafını mı karşılasınlar, çocuklarının okul masrafını mı karşılasınlar? Bir asgari ücretli bunların hangisini karşılayabilir? Hiçbirini! Ama kollarında milyonluk saat taşıyanlar bunu asla bilemezler. Onlar bir günde bile asgari ücretin katbekat fazlasını harcayan insanlardır. Memleket adeta Survivor’a dönmüş durumda; herkes hayatta kalmaya çalışıyor ama ödülü zenginler alıyor. Belirlenen asgari ücret, açlık ve sefalet ücretidir. Biz bunu asla kabul etmiyoruz. Asgari Ücret Komisyonu görüşmelere başladığı gün de ifade ettik bugün de burada tekrar ediyorum. 

DEM Parti olarak ekmek mücadelesi için üzerimize düşeni yapmaya hazırız

DEM Parti olarak asgari ücretin 35 bin TL olması gerektiğini söyledik ve sene içerisinde enflasyon artış oranı da göz önünde bulundurularak 4 kez artırılması gerektiğini ifade ettik. Burada bunun bir kez daha altını çiziyoruz. Memur maaşlarının artış oranına baktığımızda da büyük bir haksızlık var. Zaman artış oranı 6 ay içinde 11,54. Ev kirasında artış ise yüzde 58,51. Buradaki artış oranına bakın ve kıyası varın siz yapın. Maaşa yüzde 11, kiraya yüzde 60. Bu işin içinden nasıl çıksın çalışanlar ve emekliler? Çıkamazlar. İnsanlar kredi kartı borcunu ödeyemiyor. Kredi kartı borçları patlamış durumda. İnsanlar evine ekmek götüremiyor. Çocuğuna bir paket süt alamıyor. Açlık ve yoksulluk diz boyu. Açıklanan enflasyon rakamlarına bakın. TÜİK tarafından Saray koridorlarında hazırlanmış olan rakam 44.38, ENAG’ın verilerine göre ise 83.40. Kendine bonkör, halka gelince de sömüren bir iktidar anlayışı ne yazık ki devam ediyor. Pahalılığın kaynağı kendileri değilmiş gibi utanmadan sıkılmadan bir de çıkıp yurttaşa fahiş fiyatları boykot etme çağrı yapıyorlar. İnsanın aklıyla alay edercesine diyorlar ki fahiş fiyatları boykot edin. Merak etmeyin, ey Saraylılar! Zaten yurttaş doğal boykotta, çünkü yurttaşın alım gücü kalmadı. Emekçiler, insanca ücret ve vergide adalet istiyor. Bu ülkenin işçileri, emekçileri, yoksulları, sendikaları, emek-meslek örgütleri olarak hep beraber güçlü bir ses çıkarmazsak, 2025 yılı 2024’ten daha kötü geçecek. 50 milyon yurttaş doğru düzgün ekmeğe, karın tokluğuna ulaşamıyorsa burada detaylı bir sorun vardır. O halde ekmek mücadelesini yükseltme zamanı. Bu mücadeleyi hep birlikte büyütme zamanı. Hem parlamentoda hem meydanlarda ekmek mücadelesini büyütme zamanı. Bu konuda da DEM Parti olarak üzerimize düşeni sonuna kadar yapmaya hazırız.

Aile sağlık merkezleri ticarethane, hastalar müşteri, sağlık emekçileri köle değildir

Aile hekimleri, “üretimden gelen gücümüzü kullanıyoruz” diyerek üçüncü kez iş bırakma eyleminde. Eziyet yönetmeliği olarak niteledikleri Ekim 2024 tarihli yönetmeliğe karşı aile hekimleri 6-10 Ocak’ta üç kez, tüm sağlık emekçileri ise 8 Ocak’ta iş bırakıyor. Para, performans ve cezalandırma dayatması olmadan sağlık emekçileri çalışabilmelidir. Halkın sağlık hakkına erişebilmesi sağlanmalıdır. Bu eziyet yönetmeliği derhal geri çekilmelidir. Bunun için parlamentoda gerekli girişimleri biz DEM Parti olarak da yapacağız. Aile sağlık merkezleri ticarethane, hastalar müşteri, sağlık emekçileri ise köle değildir. Bu şiarla mücadele eden aile hekimlerinin sonuna kadar yanındayız. Buradan 6 aydır direniş sürdüren ve dün kazanımla taçlandıran Polonez işçilerinin de zafer ve başarılarını selamlıyoruz. 

Suriye’de Adalet Bakanı olarak atanan kişinin huzurunda kadınların infaz edilmesini kabul etmiyoruz 

Suriye’de gelişen yeni süreci hep birlikte takip ediyoruz. 13 yıl süren bu yıkıcı savaşın büyük acılar bıraktığını hep birlikte gördük, bizzat içimizde yaşadık. Halkların, tüm etnik ve inanç kimliklerinin, özellikle kadınların eşit ve özgür yaşayacağı demokratik bir Suriye'nin inşa edilmesi için her daim mesajlarımızı ilettik. Bu konudaki çabalarımızı sürdüreceğiz. Savaşın başladığı günden bugüne 3.Yol siyasetinde ısrar ediyoruz. Bunu savunmaya da devam edeceğiz. Kadın özgürlükçü, bütün halkların ve inançların eşit yaşadığı demokratik bir Suriye’yi savunmaya sonuna kadar devam edeceğiz. Ancak Suriye’de ne yazık ki Adalet Bakanı olarak atanan kişinin huzurunda kadınlar alenen infaz edildi. Bunu kabul etmek mümkün değildir. 

Suriye’de tek reçete demokratik ulusun inşasıdır

Irak’ta, daha sonra Libya’da olanları hatırlayalım. Tarih derslerle kendini zaten hatırlatıyor. Şunu çok iyi idrak etmeli ve hayata geçmesi için çok büyük çaba harcamalıyız: Suriye’de tek reçete demokratikleşmedir, demokratik ulusun inşasıdır. Bugün Suriye’de bir tarafta kadın özgürlüğü var ama öteki tarafta kadınları alenen infaz eden bir anlayış var. Sadece bu da değil. Aynı zamanda Kobanî’ye dönük tehditler durmuyor. Tişrin ve Kazakozak’ta SMO ve farklı isimlerle ortaya çıkan kimi çete örgütler saldırılarını devam ettiriyor. Kobanî’ye dönük saldırıları asla kabul etmiyoruz. Kuzey ve Doğu Suriye’ye dönük saldırıları asla kabul etmiyoruz. Suruç ve Nusaybin’de halklar nöbette. Neden nöbette biliyor musunuz? Çünkü sınırın öte yanında soydaşlarının, akrabalarının katledilmesini istemiyorlar. Çünkü sınırın öte yanında İHA'ların, SİHA’ların patlatılmasını istemiyorlar. Çünkü sınırın öte yanında demokratik bir Suriye’nin inşa edilmesini istiyorlar. Çünkü sınırın öte yanında barış istiyorlar. Nusaybin ve Suruç'ta nöbet tutan bütün halkımıza buradan selam ve sevgilerimi gönderiyorum. 

Alevilere yönelik nefret suçlarına karşı iktidar ve yargısı sessizliğini koruyor 

Rojava’da savaş, Türkiye’de barış olabilir mi? Sınırın bir tarafına bomba, diğer tarafına gül atılabilir mi? Bütün bunları detaylı bir şekilde düşünmeye ve idrak etmeye ihtiyacımız var. Yine Suriye’de farklı halklar ve inançlardan kesimlere saldırılar artmış durumda. Özellikle Lazkiye, Tartus, Hama ve Humus’taki Arap Alevilere yönelik saldırılar ve katliamlar hız kesmiyor. Aynı şekilde Hıristiyanlara ve Dürzilere yönelik saldılar da devam ediyor. Aynı zamanda Hıristiyanların ve Arap Alevilerin kutsallarına saldırılar devam ediyor. 2-3 gün önce Eş Genel Başkanımız Tuncer Bakırhan ile Hatay Samandağ’daki Hz. Hıdır Türbesinden Suriye’de türbesi yakılan el Xasibi’ye uzanan barış mesajlarımızı verdik. Mesajımız şudur: Demokratik bir Suriye istiyoruz. Alevisiz, Kürtsüz, Hıristiyansız, Dürzisiz, Türkmensiz, Arapsız Suriye olamaz. Bugün Suriye’de eğer yaşayan azınlıklar bu kadar ağır tehdit altındaysa, buna dünya halkları ve dünyadaki güçlerin en yüksek düzeyde duyarlılık göstermesi gerekiyor. Alevilerin kaçırılması, kutsallarının yakılması ve katledilmesine karşı Türkiye’deki Alevi canların ve demokratik güçlerin yaptığı bazı etkinlikler ve protestolar üzerine kimileri çıkıp “Siyasal Alevilik” diye bir şey uydurdu. “Siyasal Alevilik” uydurmasını ortaya atan, bu mücadeleyi kriminalize etmeye çalışan ve nefret söylemini yayan fitne zihniyetinin ta kendisidir. Bu tehdit ve hedef göstermeleri Türkiye tarihinden de biliyoruz. Çorum’dan, Gazi’den, Sivas’tan biliyoruz. Bu nefret suçları yetkililerin ve kamuoyunun nezdinden alenen işlendiği halde, ne yazık ki iktidar ve onun yargısı sessizliğini sürdürüyor. Buradan çağrımızdır: Bununla ilgili gerekli hukuki işlemler başlatılmalıdır. Aksi takdirde bu işin sizler de ortağı sayılırsınız. Zulüm ve zorbalıkla taht kurmak isteyenlere karşı bizler direneceğiz. Bir Alevi deyişi, “Mürşidin bahçesi güldür, har olamaz” der. Bu topraklardaki halklarımız, inançlarımız, tüm renklerimiz yaşadıkları mozaiğin bir parçasıdır. İtikadla, inançla ve umutla yeşeren bu canların, bu kadim toprakların harlanmasına asla müsaade etmeyeceğiz. Bir olacağız, beraber olacağız, iri olacağız, diri olacağız.

Dönem, sürece doğru yaklaşarak tarih yazma dönemidir; görkemli bir çıkış bizlerin elindedir

Her şeyin çok hızlı geliştiği bu siyasal iklimde, DEM Parti İmralı Heyetinin Sayın Öcalan ile görüşmesi oldu. Bu görüşmenin ardından yapılan açıklamada herkese büyük bir sorumluluk yüklenmiş oldu. Hepimizin sorumluluğu çok büyük. Heyetimiz, parlamentoda temsili bulunan siyasi partilerle görüşmelerine devam ediyor. Yoğun bir mesai harcıyor. Heyetimiz bu görüşmelerin bitiminde de zaten kamuoyuna geniş bir açıklama yapacaktır. Dönem, sürece doğru yaklaşarak tarih yazma dönemidir. Görkemli bir çıkış bizlerin elindedir. 

Sayın Öcalan’ın bütün dünyaya duyurduğu tarihi mesajın arkasındayız 

DEM Parti olarak Sayın Öcalan’ın İmralı kapılarını biraz da olsa aralayarak bütün dünyaya duyurduğu tarihi mesajın arkasındayız. Barışın tesis edilmesi için üzerimize düşen bütün görev ve sorumlulukları, bu sürecin bir öznesi olarak yürütmeye hazırız. Gönderdiği mesaj sadece siyasilere değil. Bu çağrı aynı zamanda barışın taraftarlarını çoğaltmak için bütün toplumsal kesimleredir. Bizler bunun için yoğun bir biçimde çalışacağız. Sayın Öcalan, kendisiyle yapılan görüşmede, barışın aciliyetine dair vurgu ve uyarılar yapmıştır. Bu uyarıların en önemlisi de uluslararası hukukun bittiği, hiçbir kuralın işlemediği, Ortadoğu’da insanlığın sıfır noktası haline gelen Gazze’ye dönüktür. Gazze’de olanlar, savaşın 21’inci yüzyılda yarattığı yıkımın ve insanlık krizinin en somut sonucudur. Biz Gazze’de çekilen acıları çok iyi bilen, çok iyi hisseden, bu konuda çok açık ve net tavır koyan bir siyasi partiyiz. Küresel sistemin savaş ve yıkım politikaları her yeri Gazze’ye dönüştürmek istemektedir. Bugün Ortadoğu’da her yer Gazze’ye dönme tehlikesiyle karşı karşıyadır. Henüz gündeme gelmese de Kızıldeniz’e, Doğu Akdeniz sahasında Kıbrıs’a varacak büyük bir gerilim hattı mevcuttur. Bu gerilim her an patlayabilir. Bu nedenle iç barışın sağlanması gerekiyor. Sayın Öcalan açıklamasında, küresel güçler ve yerli işbirlikçileri de dahil olmak üzere bütün karalık senaryolara karşı dikkatli olunması uyarısı yapmıştır. Geçtiğimiz gün Diyarbakır’da bu minvalde yaptığım açıklama, bazı kaynaklarca çarpıtılarak servis edilmiştir. Belli ki barış istemeyen bazı kaynakların bu tarz dezenformasyonları devam edecek. Bu konuyu burada bir kez daha açmamın nedeni budur. Bu kaynaklara diyoruz ki; savaşı körükleyecek barış karşıtı hareketlere hiçbir biçimde girilmemelidir. Bu süreçte, aynı ezberler ve provokasyonlarla ortaya çıkan, yabancısı olmadığımız bu kaynaklar bilmelidir ki hiç kimsenin gücü bizlerin barış ısrarı ve sözünü çarpıtmaya asla ama asla yetmeyecektir. Bunu da böyle bilsinler. 

Türkiye Büyük Millet Meclisi 21. yüzyılda barışın trenini kaçırmamalıdır

Bizlerin bütün çabası demokratik bir zeminde onurlu bir barış içindir. Süreç nasıl işlerse işlesin, bizler onurlu bir barışı savunmaya, onurlu bir barışın mücadelesini vermeye devam edeceğiz. Sayın Öcalan’ın sözlerine döneceğim. Yıllar önce de yine kendisi, “Türkiye tüm bu tehlikeleri atlatmak ve kuşatmayı bertaraf etmek için Kürtlerle stratejik ittifakı, demokratik birliği esas almalı” demişti. Çok önemli bir vurgu. Süreç, Sayın Öcalan’ın bu sözlerini haklı çıkarmıştır. Türk-Kürt tarihsel ittifakını yeniden güçlendirmenin ne kadar hayati bir mesele olduğunu bir kez daha gözler önüne sermiştir. Demokratik zemindeki bu ittifak, bu birliktelik Ortadoğu’ya büyük katkı sunar. Kendisinin de yine söylediği gibi, devir Türkiye ve bölge için demokrasi ve kardeşlik devridir. Kürt sorununun demokratik temelde çözülmesi, savaş siyasetini bitirir, milliyetçi çatışmaları önler ve en önemlisi de ölümleri bitirir. Hepimizin en büyük arzusu barışın olması, kanın durması ve ölümlerin bitmesi değil mi zaten? Meclis tarihi bir görevle karşı karşıyadır. Türkiye Büyük Millet Meclisi 21. yüzyılda barışın trenini kaçırmamalıdır. Bu yüzden çağrımız, parlamentoda bulunan bütün siyasi partileredir: Gelin, hep birlikte bu trenin yol almasını sağlayalım. Barış treninin yol almasını sağlayalım. 21. yüzyılda Türkiye bu barış trenini kaçırmamalıdır. Tüm sivil toplum örgütleri, meslek odaları, sendikalar, demokratik kitle örgütleri, aydınlar, yazarlar ve gazetecilerin vereceği katkı da o kadar önemlidir. Cumhuriyetin ikinci yüzyılda barışla taçlanmasını sağlamak ve demokratik bir cumhuriyetin inşasının önünü açmak için hepimize çok büyük görev ve sorumluluklar düşüyor. O nedenle, attığımız her adımı bu görev bilinci ve sorumlulukla atmaya devam edeceğiz. Çünkü biliyoruz ki tarihsel önemi çok büyük olan bir eşikteyiz ve bu eşikten geçerken barışla taçlanmış bir sürecin mutlaka ve mutlaka tesis edilmesini sağlamalıyız. 

Kürt sorununa doğru temelde yaklaşmak başta muhalefet olmak üzere herkesi büyütür

Sayın Öcalan görüşmesinde, “Bütün bu çabalarımız ülkeyi hak ettiği bir düzeye taşıyacak ve aynı zamanda demokratik bir dönüşüm için çok kıymetli bir kılavuz olacak” demiş. Evet aynen öyle. Barışın kaybedeni olmaz değerli canlar. Barışla beraber ülkede demokrasinin, ekonomik refahın ve adaletin kapısını aralayacağımızı da asla unutmayalım. Muhalefetin önemli bir bölümü şimdiye kadar bir sağduyu göstermiştir ve çözüm odaklı açıklamalar yapmıştır. Bu Türkiye toplumuna sunulmuş çok önemli bir katkıdır. Buradan muhalefete yine çağrımızı yinelemek isterim: Tutumunuz çok kıymetli. Gelin, bu tutumu daha da güçlendirerek barış için bu parlamentonun çatısı altında ve toplumun içinde hep birlikte çalışmaya devam edelim. Kürt sorununa doğru temelde yaklaşmak başta muhalefet olmak üzere herkesi çok büyütür. 

Sayın Öcalan’ın bu süreci etkin bir biçimde yürütebilmesi için halklarla buluşacağı bir zemine kavuşması gerekiyor

Buradan sizlerin huzurunda birkaç hususun daha altını çizmek istiyorum. Barış her şeyden önce dille inşa edilir. Barışın dilini kuramazsak, hayalini de kuramayız. Bu nedenle, başta iktidar olmak üzere herkesi özenli bir dil kullanmaya davet ediyoruz. Dil varlığın evidir. O halde bu varlığa hepimiz saygılı olalım. Kimse unutmasın ki Nil diyarında Yusuf’un dili kaldı, zalimdense geriye hiçbir şey kalmadı. Ortadoğu’nun demokratik ve barışçıl geleceği de bu topraklardaki çözüm umudu da kandırma/kandırılma meselesine indirgenemez. Tüm tarafların büyük bir tarihsel birikimi ve tecrübesi var. Kandırma/kandırılma denkleminden bakarak edilgen, bekleyen, izleyen bir halde siyaset yapamayız. Siyaset etkin olmalıdır. Siyaset barışın kapılarını aralamalıdır. Siyaset aktif olmalıdır, dinamik olmalıdır. Olmayanı olabilir bir seviyeye getirmeye çalışmalıdır. Siyasetin görevi budur. Böyle düşünen dostlarımıza da şunu söylemek isterim. Bu toplum, bizler çok önemli deneyimlere ve tarihsel birikimlere sahibiz. Halkın ferasetine güvenmeliyiz. Bu birikim asla küçümsenmemelidir. Bu güvenle toplumu barışa doğru hep birlikte yönlendirebilmeliyiz. Sayın Öcalan’ın bu süreci etkin bir biçimde yürütebilmesi için, bu gelişme ve görüşmelerin barışla taçlanabilmesi için yapılması gereken en önemli iş tecridin derhal kalkması ve Sayın Öcalan’ın halklarla buluşacağı bir zemine kavuşmasıdır. 

Sürecin başarısı için dönemsel hesaplara takılmadan elimizi taşın altına koyalım 

Burada grubumuza ve partili yoldaşlarımıza seslenmek istiyorum. Bu görüşmeler devam ederken, nasılsa görüşmeler oluyor, nasılsa barış süreci olacak diyerek evimizde oturmayacağız. Rehavete kapılmak yok. Onurlu ve kalıcı bir barışı tesis edebilmek için, siz değerli halklarımızın, demokrasi güçlerinin ve barış sevdalılarının geçmiş dönemden daha çok çalışması ve alanlarda demokratik mücadelesini vermesi gereken bir dönemden geçiyoruz. Demokratik zeminde bir barışın inşası için daha çok çalışacak, daha çok emek vereceğiz. Bu çağrımız da bütün siyasal ve toplumsal dinamikleredir. Bu tarihsel dönemeci hep beraber değerlendirebiliriz. Sürecin başarısı için dönemsel hesaplara takılmadan bu sürecin sahiplenilmesi ve emek verilmesi önemli bir anlam taşımaktadır. O halde hep birlikte elimizi taşın altına koyalım. DEM Parti olarak dün olduğu gibi bugün de aynı şekilde elimizi taşın altına koyuyoruz ve gerekirse gövdemizi taşın altına koyacağız. Yeter ki barış olsun. Burada yaşamını kaybetmiş canların aileleri var aramızda. Barış Anneleri, değer aileleri var aramızda. Halklarımızın çektiği acıları hepimiz çok iyi biliyoruz. En büyük amacımız bu acıların ortadan kalkmasını sağlamak, bu süreci barışla taçlandırmaktır. Akan gözyaşı artık durmalıdır. Akan kan artık durmalıdır. Bu ülkede yaşayan bütün farklı halklar ve inançların, tıpkı Anadolu ve Mezopotamya topraklarının mozaiği gibi, kendi renkleri ve dilleriyle yaşayacağı şekilde süreç neticelenene kadar mücadele edeceğiz. Bu duygu ve düşüncelerle hepinizi bir kez daha saygı ve sevgiyle selamlıyorum. Hızır yar ve yardımcımız olsun. Hepimize kolay gelsin. 

7 Ocak 2025