Hatimoğulları ve Bakırhan din alimleriyle buluştu: Bu mücadeleyi artık barışla taçlandırma sürecine giriyoruz

Eş Genel Başkanlarımız Tülay Hatimoğulları ve Tuncer Bakırhan, Toplumsal Barış Buluşmaları kapsamında İstanbul’da din alimleri, meleler ve kanaat önderleriyle bir araya geldi. Burada konuşan Eş Genel Başkanlarımız şunları söyledi:

Hatimoğulları: Tüm inançlar ve mezhepler için adalet istiyoruz 

Hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum. Biz emek, adalet ve esasında barış için toplandık. Maalesef ayrışma, kan ve savaş dolu bir coğrafyada yaşıyoruz. Ve üzerinde yaşadığımız topraklarda ve Ortadoğu’da son 200 yıldır savaşın ve şiddetin içerisindeyiz. Bu nedenle özgürlük ve barış talebimizi yükseltiyoruz. Ortadoğu'da, Afrika’nın kuzeyinde ve bu coğrafyada doğdu İslamiyet. Bu nedenle biz Müslümanlar barışı savunmalıyız. Tüm halkların bir arada yaşamasını savunmalıyız ki tüm halklar refahı görsün. Bizler, öncelikle barış, özgürlük ve adalet istiyoruz. Ortadoğu’da artık ağlamayalım, kan akmasın istiyoruz. Bu nedenle büyük önemde olan bir sürecin içerisindeyiz. Bu özgürlüğün ve barışın süreci. Bugün bir araya gelmemizin nedeni de bu. (Bu paragraf Arapça yapılan konuşmanın çevirisidir.) 

Değerli Seydalar, Meleler, Rûspîler, hoş geldiniz, baş göz üstüne geldiniz. Hûn bi xêr hatin ser sera ser çava hatin. Din alimleriyle ve mütedeyyin kesimle buluşmamızı gerçekleştiriyoruz bugün. Bundan önce de Türkiye’deki çeşitli toplumsal kesimlerle buluşmalar gerçekleştirdik. Eksik bıraktığımız bütün buluşmaları da bundan sonraki süreçte tamamlayacağız. Geçtiğimiz günlerde İstanbul’da, Londra’da ve Frankfurt’ta Alevi canlarımızla buluştuk ve barışı konuştuk onlarla. Türkiye ve Ortadoğu’da barışa ne kadar ihtiyacımız olduğunu konuştuk. Bu ülkede yaşayan bütün farklı halklar ve inançlardan kesimlerin, Alevi canlarımızın, mütedeyyin kesimlerin hep birlikte dil, din ve mezhep ayrımı yapmaksızın bu ülkede, bu coğrafyada ortak yaşamı tesis edebilmesi için bizler bu buluşmaları gerçekleştiriyoruz. Bunun mücadelesini birlikte verebilmek için de çok önemli bir zamandan geçiyoruz. Bunu en iyi şekilde değerlendirebileceğimize inanıyoruz.

Bizler, barışı sadece belli başlı konular için talep etmedik bugüne kadar; ekmek dedik, adalet dedik, barış dedik. Bu üç kavramı hiçbir zaman birbirinden ayırmadan bu mücadeleyi yükselttik. Emek en kutsal değerdir ve dökülen her alın teri çok kıymetlidir. 

Ancak ne yazık ki içinde yaşadığımız sistem alın terine değer vermiyor. Alın terini, bir sömürü çarkı içinde daha da sömürüyor. Hz. Muhammed (s.a.v), “İşçinin teri kurumadan emeğinin verilmesi gerekir” der. Beytü'l-mal bunun için tesis edilmiştir. Bütün yurttaşların eşit bir biçimde Beytü'l-mal’dan faydalanması için emir verilmiştir. Ancak ne yazık ki içinden geçtiğimiz süreçte mevcut iktidarlar Beytü'l-mal’ı kendileri için harcamışlar, savaşa harcamışlardır. Asla yurttaşın karnının doyması ya da barış için harcanmamıştır Beytü'l-mal. Ve adaletin terazisi her yerde ve her şeyde ne yazık ki tarumar olmuştur. Öyle bir sistemde, öyle bir düzende yaşamaktayız şimdi. Mevlana, “Adalet, her şeyi layık olduğu yere koymaktır. Ayakkabı ayağındır, külah başındır” der. Bizler, Türkiye’de Alevi, Sünni, Hıristiyan, Musevi, Yahudi, Süryani, Ezidi ve burada sayamadığım bütün mezhepler ve inançlar için, yani tüm inançlar ve mezhepler için adalet talep ediyoruz. 

Suriye’de adaletin yolu demokratik bir rejimin inşasından geçer

Suriye’de Şam yönetimi değiştiğinden bu yana ne yazık ki adaletsizliğin daha da dibini gördüğümüz bir dönemden geçiyoruz. Orada Dürziler, Hıristiyanlar, Arap Alevileri katlediliyor. Orada aynı zamanda kadınlara ve çocuklara yönelik çok ciddi istismar ve kaçırmalar da söz konusu. El Xesebi’nin türbesini, kiliseleri ve Dürzilerin inanç merkezlerini yakıp yıkıyorlar. Biz buradan diyoruz ki Suriye’de adaletin yolu demokratik bir Suriye’nin inşasından geçer. 

Bizler adaleti ve barışı kadınlar için istiyoruz

Değerli mütedeyyin kardeşlerimiz, bizler aynı zamanda adaleti ve barışı kadınlar için istiyoruz. Katledilmemek, şiddet görmemek, istismara uğramamak, yargıda eşitsizliklerle karşı karşıya kalmamak için adalet istiyoruz. Geçmişte iki kadının şahitliğinin bir erkeğin şahitliğinin yerine geçtiği dönemler vardı. Şu an 21. yüzyıldayız ama ne yazık ki yargı aynı mantıkla, yani erkek egemen mantıkla devam ediyor. “Çocuk yaşta evlilik caizdir” diye fetva verenlere karşı adalet istiyoruz. Narin Güran için adalet istiyoruz. Uğur Kaymaz için adalet istiyoruz. Gençler için adalet istiyoruz. Gençler özgür ve mutlu olsun, gelecek kaygıları olmasın istiyoruz. Uyuşturucuya ve çetelere bulaşmasın istiyoruz. Bütün enerjileriyle ve bilinçleriyle toplum için üreten, toplumu bir arada tutan gençler olsun istiyoruz. Ve doğa için adalet istiyoruz. Yaşamın kaynağı olan su için, tüm canlıların bastığı ve beslendiği toprak için, hava için, yani doğanın hakkı için adalet istiyoruz. 

Ölüye saygı istiyoruz

Kürt gençlerinin defin törenine müdahale edilen günler yaşadık. Cenazelerin defnedilmesine müsaade edilmedi. Ölüye saygısızlığın en büyük örneklerini gördük. Kürt gençlerinin mezarlarının parçalandığını gördük. O nedenle bizler ölüye saygı istiyoruz. Çünkü sizler de çok iyi biliyorsunuz ki cenazelerimizi defnetmek inancımız gereği de geleneklerimiz gereği de çok önemlidir ve bir haktır. O yüzden ölüye saygı diyoruz.

Sayın Abdullah Öcalan için adalet istiyoruz

Cezaevleri dolup taşmış durumda. Ve aynı şekilde yine hasta ve yaşlı mahpuslarla, siyasi tutsaklarla cezaevleri dolmuş taşmış durumda. Cezaevinde haksız ve hukuksuz yere bulunan bütün yoldaşlarımız, arkadaşlarımız ve siyasi tutsaklar için adalet istiyoruz. Bu sürecin en önemli mimarlarından olan Sayın Abdullah Öcalan için adalet istiyoruz. 

Hem Ortadoğu’da hem Türkiye’de ortak yaşamı beraber tesis edebileceğimiz bir zemin doğmuştur


Ortadoğu ve Afrika, İslam inancının doğup yayıldığı bir bölge. Ne yazık ki sömürenler ve onların zulmüne eşlik eden bölge yönetimleri, İslam inancını siyasallaştırmaya çalışarak coğrafyamıza müdahale ettiler, etmeye de devam ediyorlar. Türkiye’de de bugüne kadar bütün iktidarlar ne yazık ki Türk’ü Kürt’le, Alevi’yi Sünni’yle çatıştırarak hüküm sürmeye devam etti. Cumhuriyet tarihi boyunca Türk-Kürt ve Alevi-Sünni çatışmaları iktidarların kendilerini devam ettirmeleri için kullandıkları, tırnak içinde söylüyorum, elverişli kartlar oldu. Kardeş katlini hak görenler, bunu İslam adına yapıyorum diyenler bilmeli ki kardeş kanı dökmek İslam’a da insanlığa da aykırıdır. Türk, Kürt, Acem, Ermeni, Süryani ve burada sayamadığım bölgenin bütün halkları olarak bizler birbirimizi daha çok sevmeli, daha çok anlamalıyız. Birbirimizi ötekileştiren ve karşıtlaştıran anlayıştan uzak durmalıyız. Hem Ortadoğu’da hem Türkiye’de ortak yaşamı beraber tesis edebileceğimiz bir zemin doğmuştur ve bizler de bu zemini büyütmeliyiz. Sayın Abdullah Öcalan ile devam eden görüşmeleri ve pek yakında bir çağrı olacağını sizler de gayet iyi biliyor ve takip ediyorsunuz. Bununla ilgili daha detaylı bilgiyi Eş Genel Başkanımız Tuncer Bakırhan sizlerle paylaşacak. Ben birkaç noktaya değinerek konuşmamı tamamlayacağım. 

İç barışa ve ortak yaşamın demokratik bir biçimde tesis edilmesine ihtiyacımız var

İç barışa, hele de coğrafyamızın bu kadar acı çektiği, çatışmaların ve savaşın bu kadar ayyuka çıktığı bir dönemde her zamankinden daha çok ihtiyacımız var. Evet, iç barışa ve ortak yaşamın demokratik bir biçimde tesis edilmesine ihtiyacımız var. Bunun ilk ve en önemli adımı, Kürt sorununun barışçıl ve demokratik yöntemlerle çözülmesidir. Türkiye'nin iç barışı için, Kürt sorununun demokratik çözümü için, onurlu bir barış için, bu coğrafyada farklı halklar ve inançlardan insanlar olarak bir arada yaşamamız için hepimize, her kesime çok büyük görev ve sorumluluklar düşmektedir. Birazdan sizlerin çok değerli görüş ve önerilerini alacağız. Siz mütedeyyin kardeşlerimizin, din alimlerinin, seydaların, melelerin, rûspîlerin buna nasıl bir katkı sunabileceğini hep birlikte detaylı bir biçimde konuşacağız. Ben sözlerime son verirken insanlığa ve doğaya en büyük borcumuzun adaleti tesis etmek olduğunun altını çizmek isterim. Bu bir sabır işidir, bu bir inanç işidir, bu bir umut işidir. Aynı zamanda adaleti kendine rehber edinen dinin işidir. Biz bunu mücadeleyle büyüterek başarabiliriz. Spartaküs, köleciliğe karşı harp etti. Demirci Kawa, zalim Dehak’a karşı özgürlük ateşini harladı. Hz. Muhammed (s.a.v), mazlumların hakkı için mücadele etti, Mekke’den Medine’ye hicret etmek zorunda kaldı. Hz. İbrahim Nemrut’a, Hz. Musa firavuna karşı direndi. İnsanlık ve adalet için Hz. İsa çarmığa gerildi, Hz. Ali kılıçtan geçti. Hz. Hüseyin Kerbela’dan yayılan cesaretin tohumunu ekti. Ve bizler bütün bu mücadele önderlerinin; hem din önderlerinin hem kanaat önderlerinin hem siyasi ve toplumsal önderlerin geleneğini günümüze kadar taşıyan bir topluluğuz. Her birimiz birer Spartaküs, her birimiz birer Demirci Kawa, her birimiz birer Hüseyin, her birimiz birer Hızır, her birimiz birer can olarak demokrasiyi, barışı ve adaleti bu topraklarda tesis edebiliriz. Buna inanıyoruz. Yeter ki bir olalım, yeter ki ortak mücadele edelim, yeter ki fikrimizi büyütelim. Yeter ki fikrimizi örgütleyelim, mücadeleyle hep birlikte sonuç alalım. Hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum. Katılımızın için de teşekkürlerimi sunuyorum. Sağ olun, var olun.

 

Bakırhan: Dilimiz ve kimliğimiz Allah’ın ayetlerindendir ama inkar ediliyor

Ez we hemûyan silav dikim. Tulay Başkan gelek tişt got. Ez ê nihek li ser olê hinek li serK pêvajoya dawî bisekinim. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Bugün bir arada bulunmaktan dolayı mutluyum. Günlerdir toplumun çeşitli kesimleriyle bir araya geliyoruz. Bütün toplumsal çevrelerle bu süreci tartışıyoruz. Onların görüş ve önerilerini alıyoruz, rızalıklarını alıyoruz. Hem de kendimize bir yol açmaya çalışıyoruz. Zorlu bir süreçte olduğumuzu hepiniz tahmin edersiniz. Yıllardır Allah-u Teala’nın yaratmış olduğu bir dili, bir kavmi anlatmaya çalışıyoruz. “Sizleri kavim ve kabilelere ayırdık”. Dillerimizin ve renklerimizin ayrı oluşu Allah’ın ayetlerindendir. Biz ne yapıyoruz? 100 yıldır Allah’ın yarattığı farklı bir kavim olduğumuzu bu topraklarda, bu coğrafyada anlatmaya çalışıyoruz. 100 yıldır bu topraklarda halklara farklı bir kimlik dayatılıyor. Allah’ın ortaya koyduğu emre uyulmuyor. Biz de bu toplumun din alimlerini ve ileri gelenlerini bir araya toplayarak Allah’ın bize verdiği bu kimliği savunuyoruz. Dilimize, kültürümüze ve inancımıza saygı gösteren adil bir anlayışla yönetildiğimizi kimse söyleyemez.

Retçi ve tekçi politikalar en başta Allah’ın emirlerine karşıdır

İşte bu topraklarda bir arada kendi dilimizle ve inancımızla yaşayabileceğimiz bir zemin oluşturmaya çalışıyoruz. Asıl Allah-u Teala’nın kelamına, sözüne, ayetine uygun olarak davranan bizleriz. Bugün İslam adına farklı olanı İran’daki gibi darağacına gönderen, Suriye’deki gibi kimliği hak görmeyen, Türkiye’deki gibi Allah’ın yarattığı bir dilde iki Kürtçe kelimeyi dahi yasaklayan bir anlayışla karşı karşıyayız. Dolayısıyla kimin gerçekten Allah’ın ayetine uygun davrandığını, kimin ise insanlık, adalet ve insanların bir arada kardeşçe yaşaması için yaratılmış bu kutsal metinlerin dışında bir anlayışa sahip olduğunu sanırım bilmeyen yoktur. Bunun en büyük bedelini siz ödediniz. Siz bu baskıyı ve yok saymayı hepimizden daha önce gördünüz. Bugün burada gördüğümüz birçok melemiz ve alimimiz, aslında yıllardır resmi ideolojinin uygulamış olduğu bu retçi politikaların sadece halkları yok saymadığını, aslında Allah-u Teala’nın yarattığı sözlere karşı bir pratik olduğunu da ortaya koyuyor. 

Yapılacak çağrı karşısında asıl adım atması gerekenler Kürtleri yok sayanlardır

Velhasıl biz eğer bugün bir barış arıyorsak, 100 yıldır bizi ret ve inkar eden bu sistemler karşısında kendi dilimizi, inancımızı ve kimliğimizi savunduğumuzdan dolayıdır. Onun için yapılacak çağrıya hepinizin dikkatlerini çekmek istiyorum. Bugüne kadar kimliğimiz için, varlığımızı kanıtlamak için mücadele verdik. Bugün bu çağrıyı yapacak olanlar aslında İslamiyet’in özüne göre, kutsal kitapların bize emrettiği düstura göre davranıyorlar. Kürtler 40 yıldır “Biz Kürt’üz” diyerek mücadele etti ve ağır bedeller ödedi. “Biz Kürt’üz” dedikleri için Sıddık Turhalı gibi yol arkadaşlarınız katledildi. Kars’ta Ali amca, Kürtçe mevlit okuduğu için yüksek cezalarla cezaevine konuldu, orada tedavi edilmediği için de yaşamını yitirdi. Yani Allah’ın yarattığı bir kavim kendi diliyle mevlit okuyamıyor. Kendi diliyle konuşamıyor, kendi diliyle eğitim göremiyor, kendi diliyle bir yaşam süremiyor. Tam da Kürtlerin çıkışı, bu retçi ve inkarcı politikalardan sonra başladı. Kimse durduk yere kavga etmedi. Kimse durduk yere cezaevlerine girmedi. Herkes Allah’ın yarattığı bir dili savunduğu için acı çekti. Bu çağrı önemlidir. Eğer bu retçi sistem Allah’ın yarattığı bu dile saygı gösterecekse, kardeşçe yaklaşacaksa, demokratik bir çerçevede yaklaşacaksa tabii ki barış, tabii ki bir arada yaşam. Dolayısıyla, asıl önüne bakması gerekenler, geçmişteki politikalarını sorgulaması gerekenler, inkarcı politikalarından vazgeçmesi gerekenler Kürtleri yok sayanlardır. “Varım” diyenleri hapse atanlar, sürgüne yollayanlardır. “Varım” diyenlerin melelerini, hacılarını, hocalarını siyasal ve sosyal yaşamdan uzaklaştıranlardır. 

Sayın Öcalan “İnkardan vazgeçin, birlikte eşit ve özgürce yaşayalım” diyor

Sayın Öcalan tam da şunu söylemek istiyor. Hepimiz bu coğrafyanın insanlarıyız, hepimiz bin yıllardır bu coğrafyada yaşıyoruz. Bu coğrafyada uzun zamandır yaşayan kavimlerden birisi Kürtlerdir. 21’inci yüzyılda artık Kürtlerin dilinin ve kültürünün yok sayılmaması gerektiğini söylüyor. Kürtlerin bu coğrafyada kendi kimliği ve demokratik haklarıyla yaşaması gerektiğini söylüyor. Bu çağrı önemlidir. Bugüne kadar silahı gerekçe yaptınız; hakkını ve inancını arayan, dilinin ve kimliğinin peşinde koşan Kürtleri “terör” kavramı içerisine alarak yok saydınız. Bugüne kadar sizden farklı olduğunu söyleyenleri örgüt üyesi diyerek cezalandırdınız. Artık bu politikalarınızdan vazgeçin. Bu toprakların en kadim halklarından olan Kürtlerin dilini ve kimliğini tanıyarak onların bu ülkede sizinle birlikte eşit yurttaşlar olarak yaşamasını sağlayın diyecek. 

Sayın Öcalan devletin hak ve özgürleri yok sayan gerekçelerini elinden almak istiyor

Önümüzdeki dönemde bize düşen en büyük görevlerden biri de bu çağrıdan sonra başlıyor. Bugüne kadar kendimizi yeterince anlatamadık. Bugüne kadar devletin baskı politikalarından dolayı bizim dışımızdaki insanlara gidemedik. “Biz Kürt’üz, bizim de hakkımız var; biz Alevi’yiz bizim de inancımız var, özgürce yaşamak istiyoruz” diyemedik. Devlet bu taleplerin tamamını terörize etti. Sayın Öcalan devletin elindeki bu sopayı alarak aslında devletin, iktidarın gerçek yüzünü ortaya çıkarmaya çalışıyor. Ne kadar Müslüman, ne kadar inançlı, ne kadar samimi ve bir arada yaşamaktan yana, ne kadar Kürt’ün dilini ve kimliğini, Alevi’nin inancını önemsiyor? Bunun üzerindeki sis perdesini kaldırmaya çalışıyor. Bu çağrı yapıldıktan sonra hep birlikte gidip anlatacağız. Dilimizin, inancımızın, kimliğimizin hak olduğunu; bu hakkı savunmanın sadece Alevilerin ve Kürtlerin değil, diğer halkların da işi olduğunu anlatacağız, onların da katkı sunmalarını isteyeceğiz. Eğer gerçekten çağrıdan sonra bu meseleleri iyi anlatabilirsek, önümüzdeki günlerde daha güzel ve demokratik bir ortamda yaşayabiliriz. 

Tekçi politikalar karşısında sizin gibi alimlerimize büyük görevler düşüyor

Kürtler barışmak istiyor, bir arada yaşamak istiyor. Silahsız, çatışmasız ve devletin zulmünün olmadığı demokratik bir cumhuriyette eşit yurttaşlar olmak istiyor. Kürtler kendi dilinde mevlit okuduğu için ölmek, cezaevine girmek istemiyor. Kürtler bu toprakların kadim bir halkı olarak çocuklarını insanca bir ortamda yaşatmak istiyor. Buna itiraz edecek kimse var mı? Bundan daha makul talepler var mı? Bu kadar acıya rağmen, bu kadar bastırmaya rağmen hala kardeşlik elini uzatan ve eşit yurttaş olarak yaşamayı savunan bizim kadar başka bir halk da bulunmaz. Kürtler Hewler’den Süleymaniye’ye, Urmiye’den Mardin’e kadar bu süreci yaşıyor. İstanbul’da yaşayan bütün bileşenleriyle birlikte bu süreci yaşıyor. Bugüne kadar çatışmayı gerekçe yaparak demokratik adım atmayanlar, önümüzdeki dönemde kendi yüzlerini ortaya koyacaktır. Merak etmeyin; örgütlü bir halkız, davasına kimliğine sahip çıkan bir halkız. Meleyê Cizirê’den, Feqiyê Teyran’dan, Ehmedê Xani’den günümüze kadar davasını sahiplenen bir halkın torunlarıyız. Yanımızda bizi destekleyen dostlarımız ve kardeşlerimiz var. Devletin bütün baskıcı politikalarına rağmen vazgeçmeyen bir örgütlülüğümüz var. Bugün dünyanın, Ortadoğu'nun en örgütlü, dinamik ve güçlü halkı biziz. 100 yıl önceki gibi sahada kazanan, masada kaybeden bir halk olmayacak. Masada kaybetmek istemiyorsak da sizin, bizim, herkesin görev ve sorumluluklarını yerine getirmesi gerekiyor. Karadenizliyi de Trakyalıyla da ikna etmeliyiz. Kürtler bu coğrafyada kendisine bir barış bulmaya çalışıyor. Biz beraber yaşamak istiyoruz. İstanbul en büyük Kürt kentidir. Adana, Mersin ve İzmir Kürtlerin en yoğun yaşadığı kentlerdendir. Biz istiyoruz ki öyle bir çözüm olsun ki İstanbul’daki Kürtler, Batman ve Mardin’deki Kürtler bu demokratik haklardan yararlansın. Ancak birileri inatla ve ısrarla bu barış ve kardeşlik dinini, bu yüce dini kendi iktidarı ve siyaseti için bir kalkan olarak kullanıyor. Bunu yaparak diğer halkları ve farklılıkları bugüne kadar yok saymaya çalıştılar. Düşünün, Diyanet devlete bağlı bir kurum olabilir mi? Devletin dini olabilir mi? Vatandaşın dini var ama Diyanet bizim inançlarımıza ve farklı kimliklerimize hizmet etmiyor. Tek bir anlayışa hizmet ediyor. İşte bu tekçi, bu yanlı politikalar karşısında sizin gibi alimlerimize büyük görevler düşüyor. Kürtlerin ve diğerlerinin inançlarını ve kimliğini reddeden anlayışa karşı gerçek demokratik İslam’ın ne olduğunu, demokratik İslam perspektifinin ne olduğunu anlatmakla sorumlusunuz. Mele Muhammed’in bildiğini ben bilmem. O gidip camide anlatacak, cumada anlatacak. İnançlıya bu mesele hakkında dinimizin ne düşündüğünü anlatacak. Sistemin buradaki inkarcı politikalarını anlatacak. Biz de Türkiye’nin dört bir yanında bu süreci anlatmaya çalışacağız. 

Bir çözüm olacaksa, Kuzey ve Doğu Suriye’de de İstanbul’da da Kürtler için adil ve eşit bir şekilde olacak

İnşallah önümüzdeki günlerde Sayın Öcalan öyle bir çağrı yapacak ki bu ülkedeki son 50 yıllık en temel sorun hakkında çözümleyici bir perspektif ortaya koyacak. Bakalım, bu çağrıdan sonra iktidar ne yapacak? Umarım iktidar da üzerine düşen demokratik adımları atar. Umarım iktidar burada barış, Kuzey ve Doğu Suriye'de Kürtlerin statüsüne hayır demez. Çünkü iktidar şunu çok iyi bilmeli ki Qamişlo ne ise Nusaybin de odur, Suruç ne ise Kobani de odur. Oradaki Kürtler ile buradaki Kürtler kardeştir. Bir çözüm olacaksa, Suriye’de de Kuzey ve Doğu Suriye’de de İstanbul’da da Türkiye’nin dört bir yanında da bunun sonuçları bütün Kürtler için adil ve eşit bir şekilde olacak. Biz bu konudaki tüm samimiyetimizi ortaya koyduk. Heyetimiz iki defa Sayın Öcalan ile görüştü. Birkaç gün içinde tekrar bir heyetimiz gidecek. Orada Türkiye’nin demokratikleşmesi ve Kürt sorununun demokratik yollarla çözümü için bir çağrı yapılacak. Sayın Öcalan çok önemli şeyler söyleyecek, devletin ezberini bozacak. Devletin samimi olup olmadığını test edecek. Bir çerçeve ortaya koyacak. O zaman neyin ak neyin kara olduğunu hep birlikte göreceğiz. Kimin Allah’ın yazmış olduğu dillere ve kavimlere, renklere saygılı olup olmadığını hep beraber test edeceğiz. Biz bir şey kaybetmeyeceğiz. Eğer bu çağrı sonrası birileri demokratik adımlar atmazsa, onların maskelerini düşürmüş olacağız. Onları daha rahat teşhir edeceğiz. 

Bu mücadeleyi artık barışla taçlandırma sürecine giriyoruz 

Kürtler, gençler ölmesin, cezaevleri boşalsın diyor. Kürtlere uygulanan 50 yıllık, 100 yıllık ekonomik eşitsizlik ortadan kalksın istiyor. Kürtler kendi çocukları da insanca yaşasın istiyor. Çocukları anadilinde eğitim görsün istiyor. 

Bunlar ise demokrasi diyor, sandık kuruyor ama Kürt seçemez diyor. Vanlı Van’da da Esenyurt’ta da seçemez diyor. İşte bunların gerçek yüzü yakın zamanda yapılacak çağrıyla birlikte ortaya çıkacak. Biz sizlerden güç alıyoruz. Sizler bugüne kadar zoru başardınız. İnkarcı politikaları ilk önce siz camilerde, cumalarda, inançlı insanların bulunduğu zeminlerde deşifre ettiniz. Risk aldınız, ekmeğinizden oldunuz, eza gördünüz. Aslında bu meseleyi Kürtlerin medreseleri bize öğretti. Bize direnmeyi öğreten sizlersiniz; dil ve kimlik hakkını savunmanın bir hak olduğunu, kutsal bir görev olduğunu öğreten sizlersiniz. Sizin başlattığınız, bizim de sizinle birlikte devam ettirdiğimiz bu mücadeleyi artık barışla ve demokrasiyle taçlandıracağımız bir sürece giriyoruz. Onun için durmak yok. Bize öğreten sizler, yine bu işe sahip çıkacaksınız. Siz öncülük yapacaksınız. Siz anlatacaksınız. Siz komşunuzu ikna edeceksiniz. 

Din alimlerimiz, rusipîlerimiz cemaat cemaat, ev ev, köy köy dolaşıp anlatırsa başarabiliriz

Eğer Türkiye’de halkları büyük oranda bu barış meselesine ikna edebilirsek, emin olun ki kimse bizi kandıramaz. Ama biz izlersek, durursak, “Öcalan’ın yapacağı çağrı yeterlidir” dersek, bu sistemin ne yapacağını kimse kestiremez. Halk varsa çözüm de vardır. Örgütümüz güçlüyse, bu meseleyi çözebiliriz. Din alimlerimiz, rusipîlerimiz geçmişte olduğu gibi coşkuyla ve şevkle cemaat cemaat, ev ev, köy köy dolaşıp bunu anlatabilirse başarabiliriz. Ben bunu yapabilecek kudrete ve güce sahip olduğumuza inanıyorum. Bizim köklerimiz toprağın derinlerine nüfus etmiş köklerdir. Yakıldı, yıkıldı, yok sayıldı ama bugün barışı mümkün hale getirdi. Bugün barış konuşuluyorsa tam da bu direngen tutumdan dolayıdır. Herkes evinde otursaydı, kimse barışı konuşmuyor olacaktı. Bugün İmralı’ya gidiliyorsa, Sayın Öcalan’dan bir çağrı bekleniyorsa, bu sizin emeğinizin karşılığıdır. Dolayısıyla bugüne kadar büyük bedellerle bugüne getirdiğimiz bu mücadeleyi barış, kardeşlik ve demokrasiyle taçlandırmanın arifesindeyiz. Birlikte yüklenirsek, birlikte örgütlenirsek emin olun ki önümüzdeki dönemde Kürtler, Türkler, Araplar, bu topraklarda yaşayan bütün halklar ve inançlar için demokrasi getirebiliriz. Bunun koşulları ve zemini var. Dünya değişiyor, Ortadoğu değişiyor, insanlar değişiyor. Bu inkarcı sistem de değişmek zorundadır. Değişecektir. Biz de değişeceğiz. Katılımınız için teşekkür ediyorum.

26 Şubat 2025