Hatimoğulları’ndan kadınlara: 25 Kasım’da alanları dolduralım, sesimiz gür çıksın, yalnız yürüyen hiçbir kadın kalmasın!

Eş Genel Başkanımız Tülay Hatimoğulları, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü vesilesiyle gerçekleştirilen Parlamento Kadın Grubu Toplantımızda konuştu. 

Toplantıya HDP Eş Genel Başkanı Sultan Özcan, Barış Anneleri İnisiyatifi, Deniz Poyraz’ın annesi Fehime Poyraz, Rojin Kabaiş’in annesi Aygül Kabaiş, Kobani Kumpas Davası tutsaklarının aileleri, Deprem Dayanışma Derneği temsilcileri, kayyım darbesiyle görevlerinden alınan Mardin Büyükşehir Belediye Eş Başkanı Devrim Demir, Batman Büyükşehir Belediye Eş Başkanı Gülistan Sönük ve Halfeti Belediye Eş Başkanı Saniye Bayram, önceki dönem Batman Milletvekili Ayla Akat Ata, HDK Eş Sözcüsü Meral Danış Beştaş katıldı. Ayrıca bileşen partilerimizin eş genel başkanları ile Emek Partisi, Toplumsal Özgürlük Partisi, Sosyalistler Partisi, Sosyalist Kadın Meclisleri, Halkevleri, EHP, DİSK, ÖHD, ÇHD, Rosa Kadın Derneği, Star Kadın Derneği, Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu, GALA-DER, EŞİK, Pembe Hayat, Romani Godi Derneği, Kırmızı Şemsiye, Kaos GL, 17 Mayıs Derneği, Üniversiteli Kuir Araştırmaları ve LGBTİ+ Dayanışma Derneği ile KESK’e bağlı sendikaların temsilcilerinin de bulunduğu çok sayıda kadın da toplantıya katıldı. 

Gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulunan Hatimoğulları, şunları söyledi: 

Bugün Meclis’e renk geldi sizlerin sayesinde, Meclis’e coşku geldi. Hoş geldiniz! Bugünkü grup toplantımızı 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü dolayısıyla kadın grubu olarak düzenledik. Türkiye’de bunu yapan tek siyasi partiyiz. Umut ediyoruz ki başka siyasi partilere de esin kaynağı oluruz ve onlar da kadın grubu gerçekleştirirler. 25 Kasım 1960’ta Dominik’te Trujilo diktatörlüğü tarafından katledilen Mirabel kardeşleri saygıyla anıyorum. Diktatörlüğe karşı yürüttükleri mücadele özgürlük ve eşitlik mücadelesiydi. Mirabel kardeşler öyle bir mücadele mirası bıraktı bize. Dominik’ten Rojava'ya, İran’dan Hindistan’a, Şili’den Filistin’e dünyanın dört bir yanında biz kadınlar erkek egemen kapitalist sisteme karşı özgürlük mücadelesi veriyoruz, vermeye devam ediyoruz. 

Erkek egemen kapitalist sisteme karşı mücadele eden dünyadaki bütün kadınlara selam olsun!

Biz kadınlar Jin Jiyan Azadî sloganını sadece Türkiye ve Ortadoğu’ya değil bütün dünyaya mal edenleriniz. Selam olsun bu sloganı bütün dünyaya mal eden mücadeleci kadınlara! Selam olsun iktidarın çoklu saldırılarına karşı mücadelenin en ön saflarında yer alan kadınlara! Selam olsun Kaz Dağları’nda toprağı, suyu ve ağacı için mücadele veren kadınlara! Polonez, Lezita, Sarar işçilerine binlerce kez selam olsun! Hakkari’de, Esenyurt’ta, Batman’da, Mardin’de, Halfeti’de kayyımlara karşı mücadele eden kadınlara binlerce kez selam olsun! Özgürlükleri için, bilimsel ve anadilinde eğitim için mücadele veren genç kadınlara; engelsiz yaşam mücadelesi veren engelli kadınlara; giydirilmek istenen makul kadın kalıbını reddeden ve buna karşı beden, emek ve kimlik mücadelesi veren kadınlara binlerce kez selam olsun! Selam olsun barış mücadelesini beyaz tülbentleriyle alanlarda en ön saflarda veren Barış Annelerine, Cumartesi Annelerine! Binlerce kez selam olsun erkek egemen kapitalist sisteme karşı mücadele eden dünyadaki bütün kadınlara! 

Bir kişi daha eksilmek istemiyoruz

Bizler her gün katlediliyoruz. Sadece 2024 yılında 395 kadın erkekler tarafından katledildi. Ekim ayında 48 kadın katledildi, 23 kadının ölümü ise şüpheli. Oysa bu ölümlerin failleri şüpheye yer bırakmayacak şekilde erkek egemen düzenin ta kendisidir. Erkek düzeninin çetelesi son 14 yılın en yüksek oranını gösteriyor. Rojin Kabaiş şüpheli bir şekilde yaşamını yitirdi. Dosyaya gizlilik kararı aldırdılar. Otopsi raporu avukatları ve ailesiyle paylaşılmadı. Yandaş medya tarafından servis edildi. Kadınların her gün öldürüldüğü bir yerde, Rojin’in ölümünün şüpheli olmadığına inanmamızı bekliyorlarsa yanılıyorlar. Sevgili Rojin’in ailesi burada, annesi ve ablası aramızda. Kendilerine bir kez daha başsağlığı dileklerimiz iletiyorum bütün kadınlar adına. Şu bilin ki asla bu mücadeleyi yalnız vermeyeceksiniz, DEM Parti Kadın Meclisi olarak her daim sizlerin yanında olacağız. 

Dört tarafı kalekollarla çevrilmiş Dersim’de, kolluk kuvvetinin neredeyse uçan kuştan haberinin olduğu yerde Gülistan Doku kaybedildi ve hala nerede olduğu bilinmiyor. Akıbeti hakkında hala bir açıklama yapılmadı. Biz kadınlar, “Gülistan Doku nerede?” demeye devam edeceğiz. Bir kişi daha eksilmek istemiyoruz. Devletin ve erkeğin lügatinde “şüpheli” bir şekilde öldürülmek istemiyoruz, “intihar etti” denilerek failimiz bırakılsın istemiyoruz. Dinimiz, inancımız, etnisitemiz, siyasi görüşümüz ne olursa olsun örgütlenerek, mücadele ederek bunlarla baş edebiliriz. Bunun dışında bir seçeneğimiz yoktur. O nedenle bu şiarımızdan vazgeçmeyeceğiz. Her yerde her alanda örgütleneceğiz. Yaşasın örgütlü mücadelemiz, yaşasın kadın dayanışması! 

Kayyım Kürt düşmanıdır, kadın düşmanıdır; muhalif olan herkesin düşmanıdır

İktidar temel bir hak olan seçme ve seçilme hakkımızı kayyım atayarak elimizden almaya kalkışıyor. Kayyım Anayasaya, Avrupa Özerklik Şartına ve Venedik Komisyonu kararlarına aykırıdır. Yurttaşın seçme ve seçilme hakkının gaspı demektir, seçimi boşa düşürmek demektir. Yargı ve polis eliyle yapılmış bir siyasi darbedir kayyım. Kayyım Kürt düşmanıdır, kadın düşmanıdır; muhalif olan herkesin düşmanıdır. Kayyım eş başkanlık sistemimize yönelik bir saldırıdır aynı zamanda. Eş başkanlık ve eşit temsiliyet sistemimizle, kadın kentleri olması için belediyelerimizde attığımız adımları ortadan kaldırmak istiyorlar. Kayyımların bugüne kadar ilk icraatları kadın merkezlerimizi, daire başkanlıklarımızı ve müdürlüklerimizi kapatmak oldu. En son atanan kayyımların birkaç icraatından bahsedeceğim. Bütün belediyelerimiz kadınların ücretsiz ulaşım hakkı için JinKart uygulamasını yürürlüğe koydu. Mardin’deki kayyım JinKart veri girişimlerinin tamamını durdurdu. 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü kapsamında belediyenin hazırladığı bütün programları kayyım iptal etti. Batman’daki kayyımın ilk işi de çok dilli hizmet veren web sitesini kapatmak oldu. Hani bunlar, “Kürtlerle kardeşiz filan” diyorlar ya, kardeşlikleri buraya kadar işte. Kürtçeye tahammülü olmayan bu anlayış, anadilinde eğitim veren Beybun Kreş Merkezinin çalışmalarını durdurdu. Kadın Danışmanlık Merkezinin başına kadını görevden alıp erkek atadılar. Halfeti’deki kayyım kadın politika müdürü yerine yine erkek atadı. Kayyım, kadının bedenine, kimliğine ve emeğine yöneltilen erkek şiddetinin kadın kentlerine yöneltilmiş halidir. Ancak ne yaparlarsa yapsınlar, “Eş Başkanlık ve Eşit Temsiliyet Mor Çizgimizdir” demeye devam edeceğiz. Bunun mücadelesini her yerde vermeye devam edeceğiz. 

Batman’da halkımız kayyıma hayır dedi

Kayyımlara karşı, Türkiye ve Kürdistan’daki özgürlüklerimiz ve demokrasi için Pazar günü Batman’da miting yaptık. Mitinge akın akın gelen değerli halklarımıza huzurunuzda teşekkür ediyorum. Halkımız ayakta, halkımız demokratik haklarına ve özgürlüklerine sahip çıkıyor. Batman’da halkımız kayyıma hayır dedi, onurlu barış dedi. Çok teşekkür ediyorum Batman halkına ve bütün bölgeye. 

Sığınaklar Türkiye’nin gündeminden düşürülmeye çalışılıyor

En çok yoksullaştığımız zamanlarda bir bütçe görüşmesine daha tanıklık ediyor Türkiye kamuoyu. İktidar, merkezi bütçede toplumsal eşitsizliği yeniden üretiyor. Halkı, emekçiyi, kadını, genci neredeyse hiç görmeyen bir şekilde bütçe hazırlığına girmişler. Toplumsal cinsiyet kelimesinin “t”si bile o bütçede ne yazık ki yer almıyor. Bütçede her kadına düşen pay 139,3 TL. Bunun neyini harcayacağız? Bunun neyiyle kadına yönelik şiddete karşı mücadele edeceğiz? Bunu varın siz düşünün. Artan erkek şiddetine karşı gereken sığınaklar artık yapılmıyor. Dikkat ederseniz, sığınaklar neredeyse Türkiye’nin gündeminden düşürülmeye çalışılıyor. 2018’de Aile Bakanlığına bağlı sığınak sayısı 110’muş. Şimdi ise sadece 2 sığınma evi artmış ve 112 olmuş. 

Kadınlara reva gördüğünüz sefalet düzenini kabul etmiyoruz


Bu iktidar yoksulluğu derinleştirdi. Bu yüzden sorumludur, suçludur. Bu iktidar, yoksulluk ülkede konuşulmasın diye sürekli gündem değiştirmeye çalışıyor. Bu nedenle ayrıca suçludur ve sorumludur. DEM Parti Kadın Meclisi olarak aylardır alanlarda, meydanlardayız. Özgür ve Eşit Bir Yaşamda Israrcıyız, Örgütleniyoruz Kampanyası ve partimizin karma çalışması olan Ekmek ve Adalet Buluşmaları ile Türkiye’nin dört bir yanını dolaştık. Manisa’dan Iğdır’a, Artvin’den Şırnak’a, Edirne’den Hakkari’ye kadar her yerde emekçi kadınlarla, emekçilerle, yoksullarla buluştuk. Çarşıya pazara inmeye cesareti olmayan saraylıların, yürüttüğümüz bu çalışmada gördüklerimizi görme imkanları yok. O yoksulluğu görmekten, o yoksullukla yüzleşmekten özel olarak kaçıyorlar. Sanki bunlar kendi sorunları değilmiş gibi, bu ülkeyi kendileri yönetmiyormuş gibi davranıyorlar. Bu ne rahatlık yahu! Bu ülkeyi kim yönetiyor? AKP-MHP iktidarı değil mi? Bu yoksulluktan siz sorumlu değil misiniz? Bununla yüzleşmek ve yoksul için bütçe yapmak görev ve sorumluluğundan kurtulacağınızı mı zannediyorsunuz? Yoksulun elinden kurtulamazsınız, açın elinden kurtulamazsınız. Evde çocuğuna bir bardak süt veremeyen annenin öfkesinden kurtulamazsınız, kurtulamayacaksınız. Bakın, İzmir’de geçen gün 5 çocuk yanarak yaşamını kaybetti, 5 çocuk. Bu iktidar kendi sorumluluğu yokmuş gibi konuştu. Buna magazin haberi gözüyle baktı. Duygu ve vicdan kalmamış bu iktidarda. İktidarın sözcülerinden biri, “kadının yaşam tarzı” diyebilecek kadar ileri gidebiliyor, bu hakkı kendinde görebiliyor. Kimin yaşam tarzıdır çocuklarının katledilmesine izin vermek? Hangi ana, hangi insan bunu kabul edebilir? Onlara göre bu ekonomi ve yoksullukla açıklanamazmış. Neyle açıklanırmış? Kadının yaşam tarzıyla. Yuh size, binlerce kez yuh! İktidar iyi dinlesin, bu talepler çerçevesinde biz kadınların Türkiye’nin her yerinde mücadele edeceğimizi iyi bilsin. Yaşananların baş sorumlusu sizsiniz. Kendinizi savunmaya hiç kalkmayın. Bu ülkeyi siz yönetiyorsunuz. Fizan’dan gelmiş bir iktidar yönetmiyor bu ülkeyi. Kadınlar için güvenceli iş, yeterince aş ve ücret sağlanmalıdır. Kadınlar için insanca bir yaşam ve istihdam, çocuklar için ücretsiz kreş sağlanmalıdır. Bu sağlanmış olsaydı, İzmir’de 5 çocuğumuzu kaybetmeyecektik. İktidarın yaptığı gibi, daha çok çocuk doğurmaya teşvik etmek yerine, çocukların yaşamları güvence altına alınmalıdır. Kadınlara reva gördüğünüz sefalet düzenini asla kabul etmiyoruz. Toplumsal cinsiyet eşitsizliğini gözeten adil bir ekonomik dağılımda ısrar ediyoruz, bunun mücadelesini veriyoruz. Yangında yaşamını kaybeden 5 çocuğun acısını unutmayacağız. Her gün yatağına aç giden, beslenemeyen kadınların ve çocukların sızısı yüreğimizde ve bilincimizdedir. Onun için de “Ekmek ve Adalet İçin Bütçe” şiarıyla yoksulluğa ve adaletsizliğe karşı mücadelemizi her yerde sürdüreceğiz. Buradan Türkiye’deki bütün kadınlara davetimizdir. Bu mücadeleye hep birlikte destek olalım, dayanışalım ve başaralım hep beraber. 

Kolluk güçleri, korucular ve paramiliter güçler kadınlara karşı suç işlemeye devam ediyor

Bölge yangın yeri olmuş durumda. Savaş ve çatışmalar Türkiye'nin ve bölgenin dört bir yanını sarmış. Barışın sesini daha çok yükseltmezsek savaş daha geniş bir coğrafyaya yayılacak, bedeli çok daha fazla ağır olacak. Sömürgeciliğin, militarizmin, erkekliğin ve ırkçılığın birlikte ilerlediği bu düzende savaşlardan ve çatışmalardan en çok biz kadınlar etkileniyoruz. Taciz, tecavüz, göç, yıkım, ölüm, gözyaşı… İşte, kadın için savaşın özeti budur. Biz kadınlar bu tablo karşısında susmadık, barış için her alanda mücadele ettik. Tüm dünyada olduğu gibi, Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da da yakın zamanda devam eden direnişlerin en başında kadınlar vardı. Özgürlük mücadelesinde kadınlar öncülük etti bu bölgede. Ülkemizde uzun yıllardan beri devam eden çatışma sürecinin kadınlar için yıkıcı sonuçlar doğurduğunu hepimiz çok iyi biliyoruz. Birçoğunuz zaten bunu yaşayarak deneyimlemişsiniz. Kadın düşmanı rejimler, özel savaş politikalarını kadınlara ve topluma karşı bir saldırı stratejisi olarak geliştiriyor. Türkiye’de yıllardır kolluk güçleri, korucular, paramiliter güçler kadınlara, özellikle genç kadınlara karşı çok yönlü ve sistematik suçlar işlemeye devam ediyorlar. 

Altını kalın kalın çizerek ifade ediyorum: Bu ülkede ve bölgede Kürt sorunu vardır

Bu ülkede ve bölgede Kürt sorunu vardır. Kürt sorunu yoktur diyenlere bir kez daha buradan altını kalın kalın çizerek ifade ediyorum: Bu ülkede ve bölgede Kürt sorunu vardır. Son günlerde devam eden tartışmalarda da bizler bu konudaki sözümüzü her fırsatta söyledik. Burada bir kez daha altını çizmek isterim. Biz DEM Parti olarak, demokratik zeminde onurlu bir barıştan yanayız. Bunun için İmralı tecridi derhal kalkmalıdır ve Sayın Öcalan özgürlüğüne kavuşmalıdır. Sayın Öcalan’ın hem ülkemizin ve hem de bölgemizin barışı için yapacak çok şeyi olduğunun altını ısrarla çizdik. Bunu bugün söylemiyoruz, on yıllardır söylüyoruz. Son 4 yıldır devam eden ağırlaştırılmış tecride karşı mücadeleyi her yerde verdik, vermeye devam edeceğiz. 

Sayın Öcalan’ın gücü ve iradesine dair fitne üretmeye çalışan kalemler var

Saray’da kulağına üfürüleni mürekkebiyle yazan, Sayın Öcalan’ın gücü ve iradesine dair fitne üretmeye çalışan kalemler var. Bu fitne siyaseti yıllardır deneniyor ama beyhudedir. Başaramazlar. DEM Parti’nin çözümden yana olmadığını söylüyorlar ki bu yalandır. Bu bize atılmış bir iftiradır. Bu fitne çabasıyla neyi amaçlıyorsunuz, kimin adına konuşuyorsunuz, kimin kelimelerini yazıyorsunuz? Bu dil, nefret dilidir. Cemal Süreya’nın dediği gibi, bu dil Ezop’un lanetli dilidir. “Kan var bütün kelimelerinin altında” der Cemal Süreya. Biz, her kelimenin altından kanın değil barışın fışkırmasını istiyoruz. Bu dil, çözümsüzlüğün dilidir. Kimse çözümsüzlüğün faturasını bize, DEM Parti’ye kesemez. Bu komplo teorilerine ve yaklaşımlarına Türkiye halkının karnı toktur. Onurlu barış ve demokratik çözüm için mücadelemizi dün nasıl kararlı bir şekilde yürüttürsek, bugün de aynı kararlılıkla yürütmeye devam edeceğiz. 

Washington ve Moskova’da vize arayan biz değiliz; biz çözümü içeride, Ankara ve Amed'de arıyoruz

Az önce MHP Genel Başkanı bu konuyla ilgili bazı değerlendirmeler yaptı. Herkesin bilmesi gerekir ki Kürtler de bizler de Washington’da ve Moskova’da sınır ötesine askeri operasyon için vize aramaya çıkmadık. Halkın iradesine kayyım atamadık. Hiçbir yurttaşımızın dilini ve kültürünü yasaklamadık. Çözümsüzlük peşinde koşmadık. Tam tersine bu kalemşorlar ve kimi siyasetçiler yapıyor bunu. Biz çözümü içeride, Türkiye’de arıyoruz. Ankara’da, Amed'de görüyoruz çözümü. Eşit, adil ve demokratik bir ortamda ve ortak bir yaşamda görüyoruz çözümü. Demokratik bir müzakerede görüyoruz çözümü ve müzakerenin yerinin parlamento olduğunu söylüyoruz. Onurlu barış mücadelemize hiç kimse çamur atmaya kalkmasın. O çamur döner size bulaşır.

Anadolu ve Mezopotamya topraklarında barışı rengarenk ağaçlar gibi yeşertmeye kararlıyız

Değerli kadınlar; ne bu toprakların savaş sahasına dönüşmesine ne de kadınların bedenlerinin ve yaşamlarının şiddet ve savaş sahasına dönüşmesine asla izin vermeyeceğiz. Güzelim Anadolu ve Mezopotamya topraklarına, biz kadınlar, barışın tohumlarını kendi ellerimizle ektik. Barışın tohumlarını kendi ellerimizle sulamaya, Anadolu ve Mezopotamya topraklarında barışı yemyeşil ve rengarenk ağaçlar gibi yeşertmeye kararlıyız. Kadınlar olarak da bunun mücadelesini vermenin sözünü buradan bir kez daha veriyoruz. Bizler birlikte güçlüyüz, azimliyiz. Sabrımızla yürüttüğümüz mücadeleden sonuçlar da alıyoruz. 

Bizleri ekranları başında izleyen sevgili kadınlar, hangi partiye oy verdiğinizin bir önemi yok. Başınızın açık ya da kapalı olmasının, eteğinizin uzun ya da mini olmasının hiçbir önemi yok. Konuştuklarımız hepimizin ortak hikayesidir, bütün kadınların ortak hikayesidir. Erkek şiddeti, dayak, hakaret, evimizin içinde küçümsenme, sadece bir hizmet eden muamelesi görme, işyerinde mobbing, taciz, tecavüz, kadın cinayetlerinde katledilmek… Bunlar hepimizin ortak hikayesi değil mi? Siyasi aidiyetimize, başımızın kapalı ya da açık olmasına bakıyor mu erkekler? Hayır. Hepsine aynı şekilde biz kadınlar maruz kalıyoruz. Çocuklar, erkek egemen çarkın içinde cinsel istismarın ve şiddetin mağduru değil mi? Sevgili Narin’in bulunacağına dair hepimizin umudu vardı. Ancak onun katledilme biçimi ve şimdi bu cinayetin karanlıkta kalan o kadar yönü var ki… Bu bizde bir toplumsal travmaya dönmedi mi? Kadınlar çocuğunu kolay kolay emanet edemez duruma geldi. Bu bir toplumsal travma değil mi? Hepimizin ortak sorunu, travması değil mi? Ya 16 yaşında katledilen Şirin Elmas, hepimizin ortak sorunu ve travması değil mi? 

Farklılıklarımıza rağmen bir arada olabilirsek başarabiliriz


Evde oturup tek tek çözüm ararsak emin olun ki başaramayız. Hep birlikte etkin bir mücadeleyi yürütürsek, farklılıklarımıza rağmen başta parlamento çatısı altında olmak üzere kadınlar için bir arada olabilirsek pekala başarabiliriz. Kadınların ortak mücadelesi sayesinde 9. Yargı Paketinde yer alan kadının soyadına dair maddeyi geri çektirmeyi başardık. AKP’nin otoriterleşen rejim sürecinde son yıllarda muhalefet neredeyse hiçbir maddeyi geri çektiremedi. Birkaç madde çekilmişse de emin olun ki kadınlar bunu mücadelesiyle başardı. Trabzon’dan Amed’e, İzmir’den Adana'ya kadar her yerde kadınların verdiği ortak ve kararlı mücadelesinin sonuçlarını görebiliyoruz. Elbette bu yeterli değil. Kadınların evlendikten sonra kendi soyadlarını kullanması fiili olarak engellenmeye devam ediliyor. AYM kararına uyulması gerektiğinin altını bir kez daha çiziyoruz. Bunun arkasını asla bırakmayacağız. Bu karar çıkana kadar mücadelemizi sürdüreceğiz. İktidar İstanbul Sözleşmesinden çekildiği gibi, kadını ve çocukları şiddete karşı koruyan 6284’ü de tartışmaya açtı. Hep birlikte alanlarda, meydanlarda, parlamentoda ortak mücadele vermeseydik, bu yasayı da lağvedeceklerdi. Ama bizler onu savunduk. Sadece bununla da yetinmeyeceğiz. İstanbul Sözleşmesine geri dönmelerini sağlamak için, 6284’ün yaşamlarımızda tatbik edilmesi için, kadın ölümlerinin ve kadına yönelik şiddetin durması için ne yapılması gerekiyorsa yapmaya devam edeceğiz. Farklı cinsel yönelimlere yönelik işlenen nefret suçlarına karşı biz kadınlar mücadelemizi daha etkin bir biçimde sürdüreceğiz.

Bizleri yapabileceklerimizi hayal edemez duruma getirmek istiyorlar

Sevgili kadınlar, şöyle bir hayal kuralım hep beraber. Türkiye’de her kademede eş başkanlık sisteminin olduğunu; yerel yönetimlerde kadın daire başkanlıkları, kadına ve çocuklara yönelik şiddetle mücadele merkezleri olduğunu düşleyelim hep beraber. Toplumsal cinsiyete duyarlı bütçe oluşturduğumuzu ve bütün bakanlıkların ayrıca kadın bütçesi olduğunu düşleyelim hep beraber. Bir kadın bakanlığı kurduğumuzu düşleyelim. Kadınların siyasete daha etkin katılmaları için başta parlamento olmak üzere büyük bir toplumsal değişimi ve dönüşümü hep birlikte yarattığımızı düşünelim. Hiç kimsenin aç kalmadığı bir ülkeyi düşünelim. Adaletli ekonomik politikaların bu ülkede işlediğini düşünelim. Barış ve huzur içinde yaşadığımızı düşünelim hep beraber. Bunlar kimimize imkansız gibi gelebilir ama imkansız değil. Bunlar ham hayal değil. Bunlar DEM Parti’nin programında olan projelerdir, DEM Parti ülke yönetimine geldiği zaman hayata geçireceği projelerdir. Bunlar insanca taleplerdir. Bunlar doğal olarak her insanın sahip olması gereken haklardır. Ancak iktidar, erkek egemen sistem, bizleri yapabileceklerimizi hayal edemez duruma getirmek istiyor. Bu düşlerimizi, programımızı hayata geçirmek için daha cesur adımlar atmamız, daha çok örgütlenmemiz gerekiyor. Başka bir dünya yaratmak mümkün. Hayalleri, düşleri ve insanca yaşam için haklarının peşine düşen ve hakları için mücadele eden kadınlar tarih boyunca kazanmıştır. Bizler de mücadele tarihimizi bugüne kadar taşıyan kadınların devamcıları olarak örgütleneceğiz, mücadele edeceğiz, hep birlikte başaracağız.

25 Kasım’da “Özgür ve Eşit Yaşamda Israrcıyız, Erkek-Devlet Şiddetine Karşı İsyanda YanYanayız” şiarıyla alanlarda olacağız

Önümüz 25 Kasım. Türkiye ve Kürdistan’ın dört bir yanında biz kadınlar meydanlara çıkmak için hazırlıklarımıza çoktan başladık. 25 Kasım’da, “Özgür ve Eşit Yaşamda Israrcıyız, Erkek-Devlet Şiddetine Karşı İsyanda YanYanayız” şiarıyla alanlarda olacağız. 25 Kasım’da Türkiye’nin dört bir yanında emeğimiz, kimliğimiz, bedenimiz için hep birlikte haykıracağız. “Çekin kanlı ellerinizi bedenlerimizden” diyeceğiz. Çeksinler kanlı ellerini kadınların bedeninden. Kadın yoksulluğuna, işsizliğine, emek sömürüsüne, savaşa, erkek-devlet şiddetine ve kayyım rejimine karşı 25 Kasım’da alanlardayız ve isyanımızı büyüteceğiz. Bu topraklarda onurlu barışı tesis etmek için umutla ve kararlılıkla yürüyüşümüzü sürdüreceğiz. Ayrı gayrı demeden 25 Kasım’da alanlarda olalım, sesimiz gür çıksın. Yalnız yürüyen hiçbir kadın kalmasın. Beraber yürüyelim ki birbirimize güç olalım, birbirimizden güç alalım. Bizler birlikte güçlüyüz. Çünkü Rosa Luxemburg’un da dediği gibi vardık, varız, var olacağız. Çünkü savaşa barışı, ölüme karşı yaşamı savunuyoruz. Kadın Yaşam Özgürlük, Jin Jiyan Azadî diyoruz. “Jin Jiyan Azadî” sloganını meydanlarda haykırmak üzere 25 Kasım mitinglerinde hep birlikte buluşalım. Hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum. 

Grup kürsümüz kadınların: 

Van Star Kadın Derneği adına konuşan Zeynep Demir
 yaptığı konuşmada, 25 Kasım’ın önemine işaret etti ve “Kadınlar kendilerine yönelen saldırıları ‘Jin Jiyan Azadî’ sloganı ile bertaraf ediyor. Kadın kazanımlarının hedef alındığı bu dönemde kadına yönelik şiddet ve ayrımcılık derinleşmiştir” dedi. Kadın cinayeti faillerinin sistem tarafından korunduğunun altını çizen Demir, bunun da kadın cinayetlerini artırdığını söyledi. AKP iktidarı döneminde yoksulluğun kadınlaştırıldığını ifade eden Demir, Kürt kadınların bu yoksulluğu daha derin yaşadığını vurguladı. Demir, “Şiddetin kayyımlar eliyle devam ettirilmesi ve başvuru mekanizmalarının ortadan kaldırılmasıyla Van’da ve özellikle Kürdistan’da şiddet bir araç olarak devreye konulmuştur. Uyuşturucu, fuhuş, üniformalı şiddeti, şantaj, bilerek isteyerek yoksulluğun bir politika olarak devreye konulması şiddetin altında yaşanan gerçeği ifade ediyor. Kadınlar, kayyımların hukuksuzluklarına karşı gasp edilen haklarını bir bir elde ederek kayyım zihniyetini yenecektir” şeklinde konuştu. “Karartmak istediğiniz yaşam, kadın mücadelesiyle aydınlanacaktır” diyen Demir, “Jin Jiyan Azadî” sloganıyla sözlerini tamamladı. 

Dayika Aştiyê Dayika Emîne: Neheqî li ku derê be em li wê derê hazir in

Ez jî li ser navê dayikên aştiyê, dayikên edaletê xêrhatina we dikim. Em dayikên edaletê ne, dayikên aştiyê ne. Neheqî li ku derê be em li wê derê hazir in. Şîdet û qetlîamên ku li ser jinan tên kirin em şermezar dikin. Heta li vî welatî aştî pêk nayê qetlîam dê zêde bibin, qeyûm dê zêde bibin. Em dayik em ê li hemberî vê neheqiyê em ê di çalakiyan de bin, em ê nobedan bigirin, em ê li meydanan bin. 

Heya ku aştî çênebe em ê li kolanan bin

Bi salan e ev qetlîam tên kirin. Bangewaziya min ji AKP û MHPê re ye, dibêjin werin destê aştiyê bidin me. Helbet en aştîxwaz in, lê tu îro tiştek dibêji roja din gotinên xwe diguherînî. Em ji aştiyê re hazir in. Heya ku aştî neyê vî welatî dê kuştin berdewam bikin. Mixabin piştî ku AKP û MHP bûne şirîk kuştina jinan zêde bûye, kuştina zarokan zêde bûye. Şarederiyê me bi qeyûman tên xesbkirin. Lê em vê yekê tu car qebûl nakin. Em ê li hemberî vê yekê serî rakin. Em dayikên nobeda dadê em li her derê ne. Heya ku aştî çênebe em ê heya dawî li kolanan bin. Em dayikên aştiyê ne, em aştiyê dixwazin, em wekheviyê dixwazin. Em dibêjin heya ku gelê me azad nebe kes azad nabe. Mifteya aştiyê li İmraliyê ye, destê xwe bidin Birêz Ocalan. Heya Birêz Ocalan azad nebe, heya gelê Kurd azad nebe gelê Tirk jî azad nabe. Divê hûn dest bidin destê miletê Kurd. 40 milyon Kurd heye, heya ku aşti neyê dê kuştina jinan, xizanî û bêedaletî zêde bibe. Em li her derê ne. Em ê aştiyê bînin. Zarokên me hatine kuştin lê em destê aştiyê dirêjî we dikin. Bila aştî were vî welatî. 

Destê xwe ji şaredariyên me bikişînin

Şarederiyên ku me bi îradeya xwe standiye tê xesbkirin. Me ev şaredarî bi ked û emeka jinan, dayikan stand. Em vê yekê şermezar dikin. Destê xwe ji şaredariyên me bikişînin. Divê operasyonên derveyî sînor rawestînin. Banga min ji Barzanî re ji heye. Êdî dest ji rijandina xwîna Kurdan berdin. Nebin şirîkê MHP û AKPê. Bi rihê biratiyê destê biratiyê bidin me. Em Kurd in, em birayên hev in. Ez dewleta Îranê jî şermezar dikim. Îran jinên ciwan îdam dike, ez vê yekê lanet dikim. Em aştiyê dixwazin. Em dibêjin Jin Jiyan Azadî.

19 Kasım 2024