Hatimoğulları’ndan yerel seçim için seferberlik çağrısı: Kayyımlara feleğin tokadını vuracağız


Eş Genel Başkanımız Tülay Hatimoğulları, haftalık Meclis Grup Toplantımızda yaptığı konuşmasında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Hatimoğulları, şunları söyledi:

Bugün Ekim Devriminin 106. yıldönümü. 20. yüzyılın en önemli gelişmelerinden biriydi Ekim Devrimi. Tarih boyunca işçi sınıfına ve dünya halklarına ilham kaynağı olmayı başardı. Ekim Devriminin yıldönümünü selamlarken, özgürlük, demokrasi ve sosyalizm mücadelesinde yitirdiğimiz bütün yoldaşlarımızı, canlarımızı da saygıyla anıyorum. Onların bayraklarını asla yerde bırakmayacağız. Ekim Devriminin hayalleri gerçek olana kadar mücadelemiz devam edecek.

AKP iktidara geldikten sonra YÖK’ü kendi kurmuşçasına sahiplendi

Dün 6 Kasım’dı, YÖK’ün kuruluş yıldönümü. Askeri cunta yönetiminin bir eseri olarak üniversiteleri ele geçirmek ve denetim altına almak için kurulmuş olan YÖK günümüze kadar devam etti. Darbeci zihniyetin ürünü olan ve bilimsel düşünceye karşı olan bu kurum, AKP’nin dayandığı zihniyet tarafından kendileri iktidarda değilken çokça eleştirildi. Ancak AKP iktidara geldikten sonra YÖK’ü kendi kurmuşçasına sahiplendi ve üniversiteler üzerinde YÖK ile birlikte terör estirmeye devam etti. Demek ki dümenin başına geçince o kurumu eleştirmek bir kenara bırakılıyor. Bakın gençler diyor ki barınamıyoruz, yoksullaştık. Yoksulluktan dolayı intihar eden genç sayısı gittikçe artıyor, gençler KYK yurtlarında bozuk asansörlerde canlarını kaybediyor ama iktidar ve YÖK buna tamamen seyirci kalıyor.

Anadilde bilimsel, eşit ve parasız eğitim halklarımıza en önemli sözlerimizdendir

“Asansörler bozuktu, tamir etmemiştik, binmeseydi bu çocuklar” diyen bu anlayış düpedüz bu katliamı seyretti. Yaşanan bir kaza değildi. O gencimiz bir kaza sonucu yaşamını yitirmiş diyemeyiz. Yaşanan düpedüz bir katliamdı. AKP’nin derdi kesinlikle YÖK’ü değiştirmek değilmiş bir kere daha anlamış olduk. Darbe kurumu YÖK’ün zihniyetine karşı Gençlik Meclisimiz ile birlikte mücadele etmeye devam edeceğiz. Üniversiteler, gençler, akademisyenler, ihraç akademisyenler özgürleşene ve görevlerini özgürce icra edene kadar mücadelemize devam edeceğiz. Anadilde bilimsel, eşit ve parasız eğitim halklarımıza en önemli sözlerimizden biridir. Demokratik bir toplum için bunlar olmazsa olmazlarımızdır. Bu toplumun umudunu siz değerli gençlerle birlikte daha ileriye taşıyacak ve sizlerle birlikte yürüteceğimiz örgütlü mücadeleyle haklarımızı alana dek mücadelemizi devam ettireceğiz. Bunun sözünü burada bir kez daha veriyoruz. 

Ortadoğu’da firavun olarak anıtınız dikilecek

Bütün dünyanın izleyici olduğu bir İsrail-Filistin savaşıyla karşı karşıyayız. Gece gündüz demeden İsrail Gazze’yi bombalıyor. Önceki kürsü konuşmamızda da bunun üzerinde uzun uzadıya durduk ve bu savaş bitene dek biz burada mazlum Filistin halkının haklarını savunmaya devam edeceğiz. Dünya bu savaşı izliyor, bunu kabul etmek mümkün değil. Filistin halkına gerçekten sahip çıkmak lazım. Bunun için de izleyici pozisyonundan çıkılması gerekir. Her an büyük bir insanlık dramı yaşanıyor. Bir tek devletin doğru düzgün kılı kıpırdamıyor. Bakın AKP Filistin halkı ile dayanışma mitingi yaptı. Mitingde Erdoğan’ın yaptığı konuşmayı hatırlayacaksınız. Adeta yerel seçimlere hazırlanmak üzere yapılmış bir miting gibiydi. Gerçekten Filistin halkı için ağlayan yok. Ağlamıyorlar, timsah gözyaşı döküyorlar. İç siyasette Filistin’in yanındayız diye anlatmaya çalışıyorlar ama bunlar doğru değil. Keşke sadece bu olsa. Biz bu kürsüden defalarca çağrı yaptık, yapmaya da devam edeceğiz. İsrail ile ticari ve askeri anlaşmalarınıza devam ettiğiniz sürece siz hiçbir şey yapamazsınız, Filistin halkının yanında olamazsınız dedik. Şimdi diyor ki garantör olalım, gelin barışı sağlayalım. Kesinlikle acil bir ateşkes çağrımız bakidir ve yineliyoruz. Ama buradan AKP Genel Başkanına soruyoruz: Siz kaç savaşın, kaç çatışmanın çözümünde rol aldınız? Hiç! Hangi barışı sağlamak için elinizi taşın altına koydunuz? Hiç! Neyin garantörü olacaksınız? Siz hiçbir şeyin garantörü olamazsınız. Bir kere Türkiye'de Kürt sorunu bu kadar capcanlı ortada iken, bu kadar barış yanlısı insanın barış çağrılarına kulak vermezken hangi barıştan, hangi garantörlükten bahsedeceksiniz? Erdoğan, İsrail-Filistin savaşı için “Savaş halkların vicdanın sonlandırır” diyor. “Bir gece ansızın gelebiliriz” diyen, gece gündüz Kürtlerin başına bomba yağdıran iktidarın cumhurbaşkanı vicdan sahibi olmuş da bu sözleri sarf ediyor. Sizlerin vicdanı o kadar sonlanmış ki yüreğiniz kaskatı kesilmiş. Yüreğiniz o kadar katılaşmış ki Ortadoğu’da firavun olarak anıtınız dikilecek. Sizin yüreğiniz işte bu kadar kaskatı olmuştur. 

Ortadoğu halklarının savaşsız, sınırsız, sömürüsüz bir şekilde bir arada yaşamaya ihtiyacı var

Savaş vicdanı sonlandırıyorsa, vicdanlar devreye girecek ve savaş sonlanacaksa burada böyle bir siyaset yapmaya davet ediyorum. Buyursun, Erdoğan bu kadar vicdanlıysa çıksın kürsüden desin ki ‘Filistin sorununu çözmek için yola çıkacağımız gibi Kürt sorununu da çözmek istiyorum’. Ama bunu söyleyecek ne bilinç ne yürek ne de anlayış var. Ortadoğu halklarının savaşsız, sınırsız, sömürüsüz bir şekilde bir arada yaşamaya ihtiyacı var. Türkiye ve bölge halklarının tamamının yığınaklarını buraya yapması lazım.

Değerli Kürt, Türk, Farisi, Ermeni ve Arap kardeşlerim ve burada ismini sayamadığım bütün halklarımız; bizler çok kıymetli bir coğrafyada, rengarenk bir cennet bahçesinde yaşıyoruz. Bu zalim rejimlerden bizlere hayır gelmez. Savaşa karşı barış savunmak bizim sorumluluğumuzdadır. Kürt Taybet Ana ve Cemile’nin, Filistinli Eber’in, Fatima Ebu Dakka’nın, Ankara sokaklarında satılan Êzidî çocuğun, baba adı olmayan ama ana adı En Nakba olan Filistinli Hanzala’nın acısını dindirmek istiyorsak serhildanın ve intifadanın ruhunu büyütmek hepimizin sorumluluğundadır. Ortadoğu halklarının acılarını yüreğimizin en derinlerinde hisseden bizler; halkların demokratik zeminde kurtuluşu için ölüm kusan silahlara karşı yaşamı, kan dolu ideoloji ve sistemlere karşı barışın erdemini, hakkaniyetini ve adaletini sonuna kadar savunacağız. Acılarımızı hep beraber dayanışarak, örgütlenerek, mücadele ederek dindireceğiz.

Alevileri yok sayarak, onların haklarını savunmaya cesaret etmeyerek bu ülkenin muhalif gücü olamazsınız

Cumhuriyet 100 yılı geride bıraktı ama ne şekilde bıraktı? Demokratik nitelikten uzak bir şekilde geride bıraktı. Bürokratik, aşırı merkeziyetçi, kaynak yutan israfçı; etnik, inançsal, dilsel ve kültürel farklılıklara karşı hoşgörüsüz, tekçi, inkarcı ve asimilasyoncu bir yüzyıl yaşattılar bize. Bu siyasal ve idari yönetim biçimi halklar için tastamam bir cenderedir. Rejim ve şimdiki iktidar bu cenderenin devamcısıdır. Çatışmayı ve kutuplaşmayı topluma dayatmaktadır. Cumhuriyetin ilk yüzyılında iktidarlar değişse de değişmeyen iki temel sorun var: Biri Kürt sorunu, biri Alevi sorunu. Türk, Kürt, Arap fark etmeksizin Alevilerin kültürünü, kimliğini, inancını yok saydılar. Alevi toplumu süreklileştirilmiş katliam politikalarına maruz kaldı. Yaşadıkları yerlerden zorla göç ettirildi, göç ettikleri yerde kimliklerini inkar etmek zorunda bırakıldı. Fakat Aleviler dişleriyle tırnaklarıyla direndi. İktidarın “cümbüş evi” dediği, hakaret ettiği cemevlerine sahip çıktılar. Semahlarını döndüler, lokmalarını dağıttılar. Cumhuriyetin birinci yüzyılında yaşadıkları her türlü zulme karşı tıpkı Seyit Rıza gibi baş eğmediler, diz çökmediler. Aleviler, halklar ve inançların hepsi asıl haklarına demokratik bir cumhuriyeti inşa ettiğimiz zaman kavuşurlar. Demokratik bir cumhuriyette eşit yurttaşlık hakkı temelinde yaşayan halklar ve inançlar kendilerini eşit yurttaş olarak görebilirler.

Pir Sultan bizim yolumuzu aydınlatmaya devam edecektir

İktidarın Alevi karnesi ve geçmiş dönemin iktidarlarının Alevi karnesi belli. Buradan muhalefete seslenmek istiyorum. Geleneksel inkar siyasetini devam ettirerek muhalefet olamazsınız. Alevileri yok sayarak, onların haklarını şu kürsülerden savunmaya cesaret etmeyerek bu ülkenin muhalif gücü olamazsınız. Bu ülkenin kanayan yaralarına sahici bir şekilde merhem olmaya çalışmazsanız siz bu ülkede muhalefet edemezsiniz. HEDEP bütün halkların ve inançların  hakkını savunduğu gibi Alevi yurttaşlarımızın taleplerini ve haklarını sonuna kadar savunmaya da devam edecek. Pir Sultan’ın “Dönen dönsün ben dönmezem yolumdan” şiarının yol göstericimiz olduğu mücadele haklarımızı, Aleviler haklarını kazanana dek devam edecektir. Pir Sultan’ın yolu bizim yolumuzu aydınlatmaya devam edecektir.

Siyasi tutsakların etrafında kurulan taş duvarları paramparça edene dek mücadelemizi devam ettireceğiz

4 Kasım Siyasi Darbesinin üzerinden 7 sene geçti. 4 Kasım 2016’da bir gece ansızın yapılan operasyonda HDP Eş Genel Başkanlarımız Figen Yüksekdağ ve Selahattin Demirtaş’ın da içinde olduğu çok sayıda milletvekilimiz gözaltına alındı ve tutuklandı. Geçtiğimiz hafta Kobanî Kumpas Davası kapsamında, önceki dönem HDP milletvekilliğini yürütmüş Sevgili Hüda Kaya yine yaka paça gözaltına alınarak tutuklandı. Ey vicdanı kurumuş din istismarcısı AKP; adaletten, eşitlikten, kardeşlikten, barıştan yana olan 28 Şubat mağduru bir mütedeyyin kadını gözaltına aldınız ve tutukladınız. Sonra da 28 Şubat Darbesiyle hesaplaşıyoruz diyorsunuz. Hadi oradan! Siz hiçbir şeyle hesaplaşamazsınız. 28 Şubat’ta size yapılanın aynısını şimdi sizden olmayanlara, muhaliflere yapıyorsunuz. Vesayet rejimini kaldırdık diyorsunuz ama tam tersi onun şu anda sürdürücüsüsünüz. Gültan Kışanak’ın tutukluluk süresi dolmuş ancak yasaya aykırı bir şekilde hala keyfi bir biçimde alıkonuluyor, tahliye edilmiyor. 4 Kasım düpedüz siyasi darbedir. 12 Eylül zihniyetinin, 2 Mart Darbesinin devamıdır. Demokratik siyaseti boğma, Kürt halkının ve demokrasi güçlerinin siyaset yapmasını engelleme girişiminin ta kendisidir. Seçilmişlerin hakkını gasp eden ve onları tutuklayan, binlerce yoldaşımızın rehin tutulmasına neden olan bir darbeyi yaşadık. HDP’yi hedefleyen, muhalefeti hedefleyen bu siyasi darbe Cumhuriyet tarihinin en büyük utançlarındandır. Kobanî Kumpas Davasında arkadaşlarımız yargılanmıyor; aksine onlar bu zihniyeti, askeri cunta zihniyetinin sivil görünümlü versiyonunu yargılıyorlar. Biz ne pahasına olursa olsun bu darbe mekaniğini paramparça edeceğiz, cezaevlerinde siyasi tutsakların etrafında kurulan o demir perdeler ve taş duvarlar paramparça olana kadar da mücadelemizi devam ettireceğiz.

Milyonların talebi olan Sayın Öcalan’ın sağlığı başta olmak üzere adadaki durumu kamuoyu ile paylaşın

Geçtiğimiz perşembe günü HEDEP olarak Kürt sorununun çözümü için Sayın Öcalan ile görüşmek üzere Adalet Bakanlığına başvurularda bulunduk. Tecridin ortadan kalkması ve Kürt sorununun çözümüne dair kapıların aralanması için bizler mücadelemizi sürdürüyoruz. Açıkçası burada uluslararası bir suç işleniyor. Bir hukuk dışılık ve insanlık dışılık söz konusu. Dünyanın hiçbir ülkesi yoktur ki 3 yıl boyunca cezaevinde bulunan bir insan ailesi ve avukatlarıyla görüştürülmesin. Başta Adalet Bakanlığına sesleniyorum: BM İnsan Hakları Komitesi’nin verdiği tedbir kararının üzerinden bir yılı aşkın bir süre zaman geçmiş olmasına rağmen henüz atılmış somut bir adım yok. Bu konuda derhal görev ve sorumluluklarınızı yerine getirin. Avrupa İşkencenin Önlenmesi Komitesine yani CPT’ye sesleniyorum; görevinizi yapın, adaya gidin ve milyonların talebi olan Sayın Öcalan’ın sağlığı başta olmak üzere adadaki durumu kamuoyu ile paylaşın. Adadaki durumu Kürt halkı merak ediyor, Ortadoğu halkları merak ediyor. Adadaki durumun pozitif yönde gelişmesi, ağırlaştırılmış tecridin kalkması, Gazze’de devam eden savaşın, Ortadoğu’da devam eden halkların sorunlarının çözümüne büyük bir katkı sağlayacaktır. O yüzden diyoruz ki tecrit derhal kaldırılsın.

Irkçı ve tekçi anlayışa sahip bu siyasi partilerden ders alacak halimiz yok

Değerli arkadaşlar; yaşadığımız süreç bir darbe süreci değil de nedir? 1980 darbesinde Kenan Evren’e soruyorlar: Dernekler? Kilit vurun diyor. Gazeteler? Makas makas kesin diyor. Erdal Eren henüz 17 yaşında diyorlar. Asmayalım da besleyelim mi diyor. Bugün de seçilmişleri tutukluyorlar, belediyelere kayyım atıyorlar, tweet atanları hapse atıyorlar. Seçilmiş bir milletvekili olan Sevgili Can Atalay -ki bir deprem kentinin milletvekili ve şu anda dışarıda olması gerekiyordu, depremin yaralarının sarılmasına katkı vermesi gerekiyordu- AYM kararına rağmen serbest bırakılmadı. Tecrit ve kayyım rejimi devam ediyor. Sonra diyorlar ki cumhuriyetin ikinci yüzyılında demokrasi çok, refah çok, özgürlükler çok çok çok! Aslında hiçbiri yok bunların. İnanın ki demokrasi kan ağlıyor, öyle kan ağlıyor ki beni bu zatlardan kurtarın, beni ağızlarına almasınlar diyor. Utanıyor demokrasi  bunların kendisini ağızlarına almalarından. Kurtarın beni bu zalim ceberut zalimlerin elinden diyor. Tam da tuzun kuruduğu bir noktadayız. Evrenlerin, darbecilerin gözü hiç arkada kalmadı. Çünkü bu iktidar onların bayrağını taşımaya devam ediyor. Bu iktidarın bir de küçük ortağı var. Küçük ortak sabah bir grup toplantısı yaptı. Yemezler içmezler HEDEP hakkında konuşmaya bayılırlar. MHP Genel Başkanı, Selahattin Demirtaş için ‘teröristir’, HEDEP için ‘bölücüdür’ dedi. Demirtaş, bu coğrafyanın onurudur. Demirtaş onurumuz ve gururumuzdur. Partimize bölücü diyenler dönüp kendilerine bakacaklar. HEDEP Türkiye ve Ortadoğu coğrafyasında bütün halkların bir arada yer alabildiği tek model partidir. HEDEP bütün farklı halklara ve inançlara kapısını açmıştır. Irkçı ve tekçi anlayışa sahip olan bu siyasi partilerden ders alacak halimiz yok. Onlar halka, yurttaşa hesap vermek zorundalar. Aslında bölücü olan onlardır; tekçiliği, ırkçılığı, ilkel milliyetçiliği bu coğrafyaya dayatanlar bölücü olanlardır. Onlar Kürde düşmandır. Ellerinden gelse kendilerinden olmayanları kuyulara atacak ve üzerlerine kireç dökecekler. İşte onlar bu kadir zalimler. Ayrıştırıcı ve kutuplaştırıcı bir siyaseti meslek edinmişler. Siyaset etiğinden uzak, küfürlü bir dil, zehirli bir dil onlarınki. Merak ediyorum biz olmasak Bahçeli grup toplantısında ne konuşacak? Sizlere soruyorum. Siz hiç Bahçeli’nin ülkede yaşanan yoksulluk ile ilgili bir söz kurduğunu duydunuz mu? Siz Bahçeli'nin MHP’nin bir ekonomi modelini anlattığını duydunuz mu? Bahçeli’nin uluslararası siyasette hamaset yapmak ve ilkel milliyetçilik yapmak dışında bir sözünü duydunuz mu? Hayır! Her grup toplantısında, her gün bize hakaret etmeyi görev edinmiş olan Bahçeli’ye diyoruz ki bu kürsü başka bir siyasi partiye hakaret edeceğiniz bir kürsü değildir;  bu kürsü halkın kürsüsüdür. Hakların oylarıyla tıpkı siz nasıl seçilmişseniz, aynı şekilde seçilmiş ve buraya gelmiş insanlara, partilere, milletvekillerine, Eş Genel Başkanlarına terörist diyemezsiniz. Bunu diyorsanız da misliyle size iade ediyoruz.

Susma ve izleme zamanı değil toplumsal kurtuluşumuz için cesaretle çalışma zamanı

Bu çürümüş sistemi alaşağı edeceğiz. Cumhuriyeti ikinci yüzyılında mahrum bırakıldığı demokratik karakterine mutlaka ulaştıracağız. 1924 Anayasasında başlayıp şimdiye kadar devam eden inkar ve imha siyasetine son vereceğiz. Kürt sorununu barışçıl ve eşitlikçi bir anlayış ile demokratik bir zeminde çözeceğiz. Farklı halklar ve inançların tekçiliğin zalim dişleri arasında acı çekmesine son vereceğiz. Hiç kimse aç ve açıkta kalmayacak. Herkes akşam evine sıcacık bir ekmek götürebilecek, evinde sevdikleriyle yarının kaygısını duymadan mutlu bir şekilde yemeğini yiyebilecek. Susma ve izleme zamanı değil değerli halkımız; konuşma, cüret etme, ferasetle ve cesaretle toplumsal kurtuluşumuz için çalışma ve çabalama zamanı. Bunun için bedeli ne olursa olsun bizler gece gündüz çalışmaya devam edeceğiz.

Saray’ın şatafatını koruyanlar KYK yurtlarındaki asansörleri tamir etmek için para ayırmadılar

Parlamentonun şu an en önemli gündemlerinden biri bütçedir. 84 milyon yurttaşın doğrudan yaşamlarını ilgilendiren bütçe görüşmeleri şu an komisyon aşamasında devam ediyor. İnsan haklarına, demokrasiye ve özgürlüğe çok açız ama ekmeğe de tuza da bir o kadar açız. 2024 bütçe görüşmeleri başlamışken iktidarın tercihlerini bu açıkları gidermek için yapmadığını, yandaşlarını ve sermayeyi güçlendirmek için yaptığını zaten biliyoruz. İşçinin, emekçinin, yoksulun payına bu bütçeden zam, enflasyon, ücret kaybı ve güvencesizlik düşüyor, açlık ve yoksulluk düşüyor. Fatura ödeyememe, barınamama düşüyor. 2024 bütçesi sermayenin, savaşın ve yoksulluğun bütçesidir. Cumhurbaşkanlığı Koruma Daire Başkanlığının sadece 9 aylık masrafını söyleyeceğim. 8 yüz milyon 682 TL harcama yapılıyor sırf koruma için. Saray’ın şatafatını koruyanlar KYK yurtlarındaki asansörleri tamir etmek için para ayırmadılar. Çocuklarımızın yaşamlarını kaybetmelerini bir kaza olarak nitelendirdiler. İşte böyle vicdansızca bir bütçe yapıyor bunlar. 2024 bütçesinin komisyon görüşmelerinde HEDEP olarak adeta bir sınıf mücadelesi veriyoruz. Erdoğan bir konuşmasında “Hiç kimse ne olacak endişesi taşımıyor Türkiye’de” demişti. Biz yarın ne olacak endişesi taşımıyor muyuz? Yoksullar, işçiler eve ekmek götürebilecekler mi endişesi yaşamıyor mu? “Hastalanırsam yarın bana kim bakar, ya ben çalışamazsam” dediği zaman bir işçi, emekçi geleceğe dair kaygı değil midir bu? Ama onlar saraylarda yaşadıkları için, lüks ve şatafat içinde yaşadıkları için ne kendileri ne yandaş sermayeleri ne de Beşli Çeteleri bu duyguyu anlamaz. Eskiden Osmanlı’da padişahlar tebdili kıyafet yapar, sokağa iner ve sokağın sesini dinlerlerdi. Ama Erdoğan kulaklarını o kadar tıkamış ki bırakın tebdili kıyafet giymeyi, bir de çıkıp işçinin emekçinin karşısına diyor ki mümin değil misiniz sabredin. Açlığa kim sabreder? Buyursun Erdoğan açlığa sabretsin.

Bizler HEDEP olarak; barınma krizi yaşayan gençlerin, 7 bin 500 liraya mahkum edilen emeklilerin, sömürülen işçilerin, işsizlerin, açlık sınırının altında maaş almak durumunda kalan emekçilerin, yoksulların, kadınların, borç batağındaki esnafın, hala bekleyen EYT’lilerin, ataması yapılmayan öğretmenlerin, KHK’lilerin, ürününü satamayan çiftçinin haklarını bu bütçede ve bütçe dışındaki bütün faaliyetlerimizde savunmaya devam edeceğiz. Kamuda engelli istihdamını arttıralım, kotayı yüzde 3’ten yüzde 6’ya çıkaralım ve hemen 20 bin engelli atamasını yapalım dedik, reddettiler. Meclis’te Kürtçe bilen bir stenograf olsun, Kürtçe tercüman istihdam edelim dedik, bunu da reddettiler. Hiçbir üniversite genci barınma sorunu yaşamasın, 500 yataklı bir yurt yapalım dedik, bunu da reddettiler. En düşük emekli aylığını asgari ücret seviyesine çıkaralım dedik, bunu da reddettiler. Küçük esnafın 200 bin TL’nin altındaki borcunu silelim dedik, bunu da reddettiler. Çünkü AKP-MHP iktidarı sermayenin, zenginlerin ve patronların iktidarıdır.

Bu bütçe erkek egemen zihniyetin ürettiği bir bütçe

Sevgili Kadınlar; bu bütçede biz bir kez daha yokuz, bu bütçede kadının adı yok, kadının kendisi yok, kadının hakları yok. Bu bütçe savaş ve zengin yandaşı bir bütçe ve aynı zamanda da erkek egemen zihniyetin ürettiği bir bütçe. Kadın istihdamı yok, ev emeği yükü altındaki kadınların geleceklerini garanti altına alacak sosyal politikaları yok. Bakım emeğini kadının sırtından indirme gibi bir derdi hiç yok. Tıpkı Emma Goldman’ın söylediği gibi “Dans edemeyeceğim devrim benim devrimim değildir”. İçinde olmadığım bütçe benim bütçem değil. Biz de derdimize deva olmayan bütçeyi kadınlar olarak asla kabul etmiyoruz. Biz bütçemizi kendimiz yapacağız, erkek egemen zihniyete karşı bütçemizi kendi ellerimizle yapacağız.

Yerel seçimlerde adaylarımızı sandık kurarak halkın iradesiyle belirleyeceğiz

Malum 5 ay sonra yerel seçimler. Türkiye’nin şu anda aslında en temel gündemlerinden biri yerel seçimler. HEDEP olarak yerel seçim stratejisi üzerinde çalışmalarımızı yoğunlaştırmış durumdayız. Konferans kararlarımızda olduğu gibi buradan da bir kez daha bütün halklarımıza duyuruyoruz; adaylarımızı sandık kurarak halkın iradesiyle belirleyeceğiz. Yerel yönetimleri güçlendireceğiz. Yerel yönetimleri güçlendirmeden bir demokrasiden bahsetmeye imkan yoktur. Doğrudan demokrasinin bütün yollarını kullanarak halklarımızın kentleri ve yaşam alanlarıyla ilgili karar verme imkanlarını daha güçlü bir şekilde temsil edeceğiz. Bunun için izleyeceğimiz yol ve yöntemle ilgili çeşitli çalışmalar yürütüyoruz. 11-12 Kasım’da Ankara’da Yerel Yönetimler Konferansımızı gerçekleştireceğiz. Halklarımızla yaptığımız toplantılarda ve çalışmalarda ortaya çıkan irade tam olarak buydu. Kayyımlara feleğin tokadını vuracağız. Bunun için gece gündüz demeden çalışmak zorundayız. Halklarımızın iradesini gasp edenlere karşı bunu bir onur mücadelesi ve yaşam hakkı mücadelesi olarak göreceğiz.

Kayyımcı anlayışa en güçlü tokadı buradan vuracağız

Değerli halkımıza çağrımızdır; yerel seçimlere kadar kimse evinde oturmasın, mahallemizde çalmadık kapı bırakmayalım, sıkmadık el bırakmayalım. Seçim çalışmamıza an itibariyle başladığımızı ilan edelim. Sandık kurulu üyeliğinden tutalım da mahallerden köylere kadar her alanda çalışmak üzere partilerimize başvuralım ve görev üstlenelim. Belediyeler memleketi soyup soğana çeviren kayyımların değil halkındır, bizim evimizdir, sizin evinizdir. Biz evimize sahip çıkacağız. Evimize gelen hırsız ve gaspçıyı evimizden kovacağız. Kayyım icraatlarını dört kelimeyle anlatacak olursak gasp, yolsuzluk, borç ve asimilasyon çıkar. Kayyım bir darbe rejimidir. Bu nedenle bu sürece büyük bir kararlılıkla ve mücadele ruhuyla hazırlanacağız. Halkın iradesi gaspçılara karşı mutlaka kazanacak. Yerel yönetimlerdeki işgalci kayyımlar ve patronlar kaybedecek. Sevgili HEDEP’liler, HEDEP sevdalıları, demokrasi gönüllüleri, özgürlükten yana olan herkes; tam bir seferberlik ruhuyla yerel seçimlere güçlü bir hazırlık yapalım. Bu yerel seçimler sıradan bir belediye başkanı ve meclis üyesi seçme seçimi değildir. Bu yerel seçim Türkiye'nin demokratikleşmesiyle ilgili önemli duraklardan biridir. Hatta biz bu durağı büyük bir başarı ile aşarak mevcut rejime, kayyımcı anlayışa en güçlü tokadı buradan vuracağız. Uğrunda büyük bedeller ödediğimiz kendi hayatlarımızı, mahallelerimizi kayyımlara bırakmayacağız. Bizler bugüne kadar çok ağır bedeller ödedik, çok canlarımız yandı. Biz böylesi bir hayat için ne bedeller ödedik. İşte tam da bunun için canla, başla, emekle yerel seçimlerde halkımızın başarısına kilitleneceğiz. Hepimize kolay gelsin. Yolumuz açık olsun. Serkeftin.

7 Kasım 2023